Ana Sayfa Blog Sayfa 523

Bir göle özlemle yaşamak: Amik, geri getirilebilir mi?

Haber: Melisa GÖNEN

*

Maraş depremi 11 ili etkiledi ve binlerce hayat aramızdan ayrıldı. Deprem, geçmişte yapılan hataları, usulsüzlükleri, ihmalleri ortaya çıkardı. Hatay, depremden en çok etkilenen ve yardımların en geç ulaştığı illerden biri olurken, Hatay Havalimanı’nın acil yardım ulaştırmak için kullanılamaz duruma gelerek hasar alması, buranın geçmişi  hakkındaki  tartışmaları yeniden  gündeme getirdi.  Hatay Havalimanı ile ilgili yıllar önce deprem ve sel uyarısı yapan uzmanlar haklı çıktı. Amik Gölü’nün kurutulma süreci ise, havaalanının kullanılamaz duruma gelmesiyle kendini hatırlattı.

Taşkınların önüne geçmek ve tarla açmak için kurutulan Amik Gölü’nün yatağı ve göl tarafından beslenen bereketli Amik Ovası, her sene sular altında kalıyor. Uzmanların uyarılarına rağmen kurutulan göl yatağına yapılan Hatay Havalimanı da yılın yağışların arttığı yaklaşık dört ayında, göl doğal sınırlarına döndüğü için su altında kalıp hasar görüyor. Tektonik faktörlerle oluşmuş çukurluk bir alan olan ovayı basan sular nedeniyle can kayıpları ve çevredeki yerleşim yerlerinde maddi ve manevi zararlar yaşanıyor.

[Yeşil Gazete Çukurova’da-1] Mileyha’nın kuşları
Her yıl sular altında kalan Hatay Havalimanı.

Göl aynasının tam ortasına inşa edilen havalimanında her sene yapılan tadilatlar nedeniyle dünyanın en pahalı havalimanları arasında gösteriliyor. Depremde kullanılamaz duruma gelmesi de tüm uyarılara rağmen alınan yanlış kararların en çarpıcı örneği haline geldi.

Depremlerin hemen ardından ise kurutulan göl havzasındaki sular yükselerek tarlaları yeniden sel bastı. Hem deprem öncesi yağışlar hem de deprem sonrası yer altı su kaynaklarının seviyesinin yükselmesi ile su toplama havzasındaki su miktarı arttı, birçok yol ve tarla su altında kaldı.

Her yıl taşkınlarla boğuşan Hatay halkı ise uzun yıllardır göllerini geri istiyor. Peki kurutulmuş bir gölü geri getirmek mümkün mü? Amik Gölü, eski günlerine, ait olduğu yere geri döndürülebilir mi? Hidrobiyolog  Doç. Dr. Erol Kesici ve İskenderun Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Su Ürünleri Mühendisi Prof. Dr. Gülnaz Özcan Yeşil Gazete için yanıtladı.

Amik Gölü: Bir yaşam fabrikası

Doç. Dr. Erol Kesici, Amik Ovası’nın 10 bin yılı aşan bir süredir birçok medeniyetin  tercih ettiği bir alan olmasının temel nedenini, suyun varlığı ve suyun sağladığı iklimle açıklıyor. Amik Gölü’nü  doğanın düzeninde suyun çevrimiyle işleyen bir yaşam fabrikasına benzeten Kesici, sulak alanların önemini şöyle anlatıyor:

“Su,  yerkürede her zaman tasarruflu kullanılması gereken, fabrikalarda üretilemeyen, en temel doğal kaynaktır. Sulak alanlar, tarım ürünlerinin genetik çeşitliliğinin güvenceye alındığı ortamlardır. Amik Gölü gibi sulak alanlar; tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir. Amik Gölü, doğadaki tüm canlıların güvende olabilmesi için gerekli olan biyoçeşitliğin en zengin olduğu barınma, beslenme, çoğalma gelişme alanıydı.”

Kesici’nin verdiği bilgilere göre göl, ekosistemindeki bitki, hayvan, yapı, kıyı ve zemin özelliğinden gelen doğal işleyişi gereği,  sudaki tortuları  ve zehirli maddeleri alıkoyuyor ya da besin maddelerini (azot, fosfor gibi) kullanarak kendi suyunu,  günümüzde en çok gereksinim duyulan ve oldukça maliyetli olduğu kabul edilen ileri arıtma sistemlerini kullanmadan, kendiliğinden temizleyebiliyordu.

“Bolluk ve bereketin sembolüydü”

Su Ürünleri Mühendisi Prof. Dr. Gülnaz Özcan’a göre de,  yok edilen göl, bir zamanlar Güneybatı Asya göçmen su kuşları için önemli bir tatlı su yaşam alanıydı ve yöre halkı tarafından bolluk ve bereket sembolü olarak görülüyordu:

“Amik Gölü, havzası içinde bulunduğu Amik ovasıyla birlikte binlerce yıllık bir geçmişi olan ve var olduğu süre boyunca milattan önce ve millattan sonraki yüzyılarda bazı yöneticiler için keyif ve gurur kaynağı, bölge halkı ve devletler için de sahip olduğu zengin doğal kaynaklarıyla önemli bir semboldü. Yıl boyunca su varlığı olan kesimi, dönemsel olarak geçici göl alanına dahil olan Karagöl ve Sarıgöl ile çok zengin bir fauna ve floraya ev sahipliği yapmaktaydı. Bu alanda büyüyen sazların topraksız çiftçiler ile mevsimlik işçilerin kaldığı “Berdi Ev” veya “Huğ” denilen sazdan dayanıksız evler, tamamıyla gölde yetişen sazlardan inşa edilirdi.”

Kuşlar…

Göl, Akdeniz- Karadeniz kuş göç yolu Avrupa‘yı Afrika’ya bağlayan üç Palaearktik-Afrika göç yolunun da üzerinde yer alıyordu.  Bu göç yolları dünyanın en büyük kuş göç sistemini oluşturuyordu. Yılda iki milyonun üzerinde kuş bu bu rotadan göç etmekteydi.

Funda Varnacı’nın Kurutulan Amik Gölü’nün Yöresel Ekosistem Üzerine Etkileri isimli tezinden alınan bu tablo, Amik Gölü ve çevresinde yaşayan bazı kuş ve balık türlerini gösteriyor.

Suları yıl boyunca donmayan gölün etrafındaki sazlık ve kamışlıklar, otlatılan hayvanların bıraktığı dışkılar ve taşkınlarla oluşan sığ sular sayesinde farklı kuş türlerinin beslenmesi barınması, üremesi ve saklanıp korunması için uygun alanlar yaratıyordu.

Erol Kesici, kuşlar bir yaşam alanının sağlığının, düzeninin göstergesidir, diyor ve ekliyor: “O alana artık kuşların gelmemesini, tehlike çanlarının hızlı çaldığının bir duyurusu olarak değerlendiriyorum. Ülkemiz dört en önemli kuş göç yolunun ikisi üzerinde bulunmakta. Ancak, gölün kurumasıyla bu göç yolunu kullanan ve gölde konaklayan kuşların beslenme, üreme alanları ciddi zarar gördü. Ne yazık ki, gölün kuruması ülkemizden geçen kuş göçlerinin yönlerinin değişmesine neden oldu. Üstelik havaalanı dururken bu alana zaman zaman su birikmesi kuşlar için bir tercih sebebi değil.”

Ülkemizde soyu tükendiği için Melih Özbek isimli fotoğrafçı tarafından Afrika’da çekilen bir Yılanboyun.

Gölün kuş türleri üzerine yapılan çalışmaların sonucunda, göl civarında mevcut toplam 110 kuş türünün bulunduğunu anlatan Prof. Özcan da kaydı tutulan türlerden ikisinin nesli tükenmiş,  ikisinin tehlike altında, üç türün “hasas durumda” ve ikisinin de “tehdite yakın durumda” olarak değerlendirildiğini anlatıyor: “Göl ekosisteminde bulunan Yılan Boyun (A. rufa) isimli kuş türü gölün kurutulması ve üreme alanlarının, kaybolmasıyla birlikte, Türkiye dahil olmak üzere tüm Ortadoğu’dan (Filistin, Israil, Lübnan ve Suriye) kayboldu. “

Matrakçı Nasuh’un kaleminden (1535) , Amik Gölü ve çevresi betimlemesi. (Göl-i Avam)

‘Korumak düşünülmedi bile’

Özcan gölü kurutma projelerinin devlete toprak kazandırması, su baskınlarından doğan zirai zararı gidermesi gibi yararları yanında sıtmayı da önlemeyi hedeflediği, dolayısıyla daha çok, halkın sağlığı söz konusu olduğu için önemli görüldüğünü söylüyor. Ancak kurutulma öncesine kadar Amik Gölü’nü korumak amaçlı bir çalışma yapılmıyor.

Erol Kesici’ye göre ise, “Sıtmayla mücadele etmek yerine sulak alanları kurutmak kısa ve uzun vadede “ölümü” seçmek.

Göl, kurutulmamış olsaydı, 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzalanan sulak alanların korunması için Uluslararası Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi gereğince korunacak olan önemli bir sulak alan niteliğindeydi. Sözleşme’den çok kısa süre önce kurutulmaya başlatıldığı için, korunma kapsamına alınamadı.

Bataklığa kurban edildi

Türkiye’de daha önceleri Amik gibi, Avlan, Akşehir ve daha birçok sulak alanın su baskını, sıtma ile mücadele amacıyla kurutulmaya başlandığını anlatan Kesici, bu tür sulak alanların bulundukları bölgede yer altı sularını besleyerek su rejimini düzenlediğini ve sel -taşkın olaylarının etkilerini minimumda indirdiğini belirtiyor.

Hatay Tabiatı Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Öğünç’ün yaptığı tarafından, gölün doğal alanını gösteren çizim. 

Gülnaz Özcan da Amik gibi değerini bilmeden yok edilen sulak alanların, mali karşılığına değiniyor:

“Sulak alanların dahil olduğu 17 ekosistem servisinin dünyadaki mevcut değerinin yıllık 33 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor. Bu değer tüm dünya ekonomilerinin toplam GSMH’lerinin üç katına denk geliyor. Bu değerin ise yüzde 63’ü denizel sistemlerden ve yüzde 38’i de karasal sistemlerden ki bunun da çoğunluğu da ormanlardan (4.7 trilyon dolar) ve sulak alanlardan (4.9 trilyon dolar) geliyor.  Yani sulak alanların (tatlı ve tuzlu su sulak alanları) payı yaklaşık olarak söz konusu değerin yüzde 25’ini oluşturuyor.”

“Amik Gölü tamamıyla bataklıklara kurban edildi” diyen Prof. Dr. Özcan, sadece tek bir kaynağa bakarak bile o günün yöneticilerinin neden bu kararı aldıklarını rahatlıkla anlayabileceğimizi belirterek 1973’te Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın  “Cumhuriyet’in 50. yılda yurdumuzun enerji ve doğal kaynakları (toplu bir bakış)” adıyla yayımladığı kitaptan bir alıntı paylaşıyor:

“  ……….., öz yurdun, yangınlar ve depremlerden daha korkunç ve düşman saldırılarında daha çok sürekli bir (su eşkıyalığı) tahribatı altında ezildiğini görmekte gecikmedi. Kıtlık, sel baskını, bataklık, malarya şeklinde bütün Türkiye yüzeyine ve halkına şamil olarak tecelli ve heryerde, her zaman açlık, hastalık ve ölüm şeklinde vatanın ve vatandaşların can ve mal güvenliğini bozarak devam edegelen bu su eşkıyalığı karşısında Cumhuriyet Hükümetinin ilgisiz kalabilmesine imkân yoktu. Bu durum karşısında Türkiye su işlerinin daha fazla gecikmesini önlemek ve gitgide gelişmek üzere ana hatları;

-Taşkın zararlarından korunma,

Bataklıkların kurutulması ve arazinin sulanması, şeklinde ifade edilmiştir.” 

Kesici’yle benzer şekilde Amik gibi zengin sulak ekosistemlerin önemine dair Özcan’ın değerlendirmeleri şöyle:

“Sulak alanlar bulundukları bölge için ekolojik ve ekonomik açıdan büyük öneme sahiptirler. Bu açıdan sulak alanlar bulundukları bölgenin su rejimini dengelerler. Aşırı yağışlı dönemlerde suyu bir sünger gibi emerek sel oluşumu, erozyon ve taşkın kontrolü gibi olayların sonucu sediment kontrolünü sağlayarak toprağın korunmasını sağlarlar. Sulak alanlar bulundukları yerlerdeki yer altı suyunu besleyerek (reşarjı) ve boşaltarak (deşarjı) olaylarında bir depo görevi görüp, bölgenin taban suyunun dengelenmesinde rol oynarlar. Bölgenin nem oranını yükselterek iklimi üzerine etki ederler. Sulak alanlar biyolojik üretimi en yoğun olduğu ekosistemler olup dünyadaki en önemli genetik havuzları konumundadırlar. Ayrıca, sulak alanlar hayvancılık, balıkçılık, saz kesimi ve birer rekreasyonel imkanı ile ekonomiye katkı sağlamakla birlikte karbon tutma ve depolama görevi görürler”

Kurutulan gölün üzerine açılan tarımsal alanlar.

Geri döndürülebilir mi? 

Peki Amik gölü geri getirilebilir mi, zaman zaman kendini hatırlatması buna bir işaret mi? Amik gölü için nasıl bir süreç izlemeli? Göl eskisi gibi olur mu?

Doğanın hiç bir zaman kendisine yapılan yanlışı unutmayacağını, sadece zamanı geldiğinde kendisini çok acımasızca göstereceğini söyleyen, Prof.Dr. Özcan, Amik Gölü için de aynı durumun gözlendiğini ve gölün son yıllarda kendisini insanlara sürekli hatırlattığını söylüyor:  “Aslında bu gölün çanağına havalimanı gibi yanlış bir yatırım yapılmamış olsaydı ana gölün oluşumuyla hem gölü geri getirebilirdik hem de kurutulmasından bu yana gelişen birçok olumsuz ekolojik etkiyi de ortadan kaldırmış olurduk”

Özcan, her şeye rağmen halen bunun yapılabileceği görüşündü. “Elbette yapabiliriz. Ancak gölün hepsinin geri kazanılması çok gerçekçi görünmüyor.”

Çünkü, Amik Gölü’nün ana çanağının dahi yeniden oluşturulması için bölge halkına verilen toprağın halktan geri alınması; bunun için de öncelikle göl alanındaki özel mülkiyelerin kamulaştırılması gerekiyor. Özcan, “Vatandaşların mağdur olmaması için kamulaştırılan araziler yerine vatandaşa hazine arazisi tahsisi yapılabilir” diyor. Kamulaştırmada kesinlikle sosyal dokunun  dikkate alınması gerektiğini belirterek kişilerin rızasının alınması ve halkın mağdur edilmemesi gerektiğini de ekliyor.

Hidrobiyolog Erol Kesici ise, Amik Gölü’nün on binlerce yılda oluştuğuna ve  gölün binlerce yıllık oluşum evresi boyunca su yapısının ve biyolojik çeşitliğin şekillendiğine dikkat çekiyor. Çevresiyle bütünlük halinde olan göl çevresinde hava alanından, yollara kadar çok büyük tahribatlar söz konusu olduğunu hatırlatan Kesici, gölü besleyen derelerin kurutulduğuna, gen havuzların yok edildiğine dikkat çekerek, eski haline getirilebileceği umudunu gerçekçi bulmuyor.

Kesici, göl ekosistemini oluşturan unsurların bir bütün olduğu ve bu dengenin kolay kolay yerine getirilemeyeceği kanısında:

“Umut verici gelişmeler, olarak bahsedilen kuş gözlemlerine ve gelişen teknolojiye rağmen, doğal alanları koruma- kullanma bakışı oluşmadan binlerce yılda oluşan doğal Amik Gölü’nün geri gelişi, hiçbir zaman beklenemez. Hala göllerin kurutulduğu ülkemizde, kuraklık karşısında yağmurun yağmasını bekliyoruz. Bu yanlış politikalara rağmen küresel ısınma var bakışıyla hareket ettiğimiz sürece Amik Gölü’nün geri gelme olanağı yoktur.”

Göllerin, insan müdahaleleri sonucunda yorulduğunu ve yıprandığını belirten Kesici, doğal göllerin kurtuluşunun tek çıkar yolunun  gölleri rahat bırakmak olduğunu söylüyor.  Gümüşhane’nin Taşköprü ilçesinde, define aramak için boşaltılan, Buzul Çağı’ndan kalma 12 bin yıllık Dipsiz Göl’ün akibetini hatırlatan Kesici, “İş makineleriyle Dipsiz Göl  misali çukurlar açarak, su depolayarak bir gölün oluşması mümkün değil. Ayrıca gölün yeniden oluşmasında en büyük engellerden biri de havaalanı. Göl yatağının özlem duyulan suya kavuşabilmesi için havaalanının da taşınması gerekiyor” diyor.

Amik’e duyulan özlemin son bulmasının, su kaynaklarının kirlilik kaynaklarından korunmasına, göl etrafındaki on binlerce kaçak kuyunun kapatılmasına ve tarımda aşırı su kullanımının durdurulmasına bağlı olduğunu belirten Kesici ekliyor: “Göllerdeki ve akarsulardaki yapının rahat bırakılması gerekiyor. Su kullanımını daha iyi idare edebilmenin amaçlandığı planda, sulama ihtiyacını azaltan ‘yeşil teknolojilerin’ kullanılması ve tuza karşı dayanaklı bitkilerin yetiştirilmesi, makro-mikro klimanın iklimin sağlanması gerekiyor.  Amik Gölü havzasının su toplama alanı olarak kazandırılması, makro-mikro klima, yaban hayatı ve su kaynaklarının korunması bakımından önemli görünüyor. Biriken suyu başka amaçlarla kullanmamak önemli bir koşul olarak karşımıza çıkıyor.”

HES’ler, göletler, barajlar…

Gölü besleyen kaynaklara tarım ve kullanım amaçlı HES’ler, göletler yapıldı. Amik Gölü çevresinde yaşayan insanların yaşam şekli de buna göre değişti. Gölün kurutulması ile özellikle hidrografyada, toprak özelliklerinde, havada, flora-fauna ile ekonomik faaliyetlerde de değişim yaşandı. Kurutulma sonucunda toplam 20000 ha tarım alanı elde edilirken, ovanın su rejimi ve dengesi bozuldu, sulama konusunda ciddi sıkıntılar oluştu.

Tüm bu  nedenler bir arada düşünüldüğünde Doç. Dr. Kesici’ye göre, gölün kurutulması ile ortaya çıkan malzemede tuzlanma, çölleşme ve toprak bozulması ile ürün verimliliğinin düşmesi gibi sorunların görülmesi beklenen bir sonuç.

Üstelik gölün kurumasından sonra da Türkiye çapında umut verici gelişmeler yaşanmış değil. Bugün bile hala sulak alanların doldurarak arazi kazanılması; hazine arazisi olmaları sebebiyle çöp, moloz, hafriyat, dip tarama ve proses atığı çamurlarının depolanması; alanın altyapı ve turizm yatırımları için kullanılması; sulak alanlardan ve bunları besleyen akarsu yataklarından kum ve çakıl alınması; kontrolsüz saz kesimi, saz yakılması, turba alımı, aşırı otlatma yapılması; ticari değeri yüksek türlerin bu alanlara atılması; yasa dışı kara ve su avcılığı yapılması gibi sorunlar sürüyor.

Baraj gölün yerini tutmaz

Amik Gölü denildiğinde akla gelen bir diğer konu da Reyhanlı Barajı. Amik’te yapılan hatanın telafi edilmesi amacıyla yapılan Reyhanlı Barajı’nı, uzmanlara göre gölün yerini tutması mümkün değil.

Hatay’da sulama ve taşkınları önlemek amacıyla kurulan Reyhanlı Barajı. 

Reyhanlı Barajı’nın yeni Amik Gölü olarak adlandırıldığını ve aslında ikisini birbirine denk görmenin veya birini diğerinin işlevini görecek şekilde telafuz etmenin yanlış olduğunu ifade eden Prof. Dr. Özcan,  Reyhanlı Barajı’nın göçmen kuşlar için bir alternatif dinlenme alanı oluşturduğunu kabul etmekle birlikte aynı olmadıklarını şöyle ifade ediyor:

“Reyhanlı Barajı ile Amik Gölü’nün su havzaları birbirinden farklıdır. Amik Gölü gibi sulak alanların diğer bir özelliği de taşkın ve sel olaylarını, bünyesindeki organik maddeler vasıtasıyla suyun hızını bir sünger gibi yavaşlatarak engelleyebilmesidir. Oysa günümüzde taşkınlardan en büyük maddi zararı ana Amik Gölü çanağına yapılan Hatay Havaalanı ve çevresindeki ekili araziler görmektedir. Amik Gölü varken taşkınlar çok nadir oluşmaktaydı. O halde,  bu taşkınları Reyhanlı Barajı’nın önleyebileceğini söylemek gerçekçi midir? Keza yeraltı su rezervleri için bu baraj Amik Gölü’nün yerini alabilecek midir? Halk Reyhanlı Barajı aracılığıyla Amik Gölü havzasındaki taşkınlar ve sellerden korunabilecek midir?”

Reyhanlı Barajı’nın bölgenin sulak alana dönüştürülmesi ya da iyileştirilmesi için değil, taban suyu azalan, kuruyan  Amik Ovası’ndaki 585 bin dekar arazinin sulanmasına hizmet amacıyla yapıldığını belirten Erol Kesici’ye göre de çözümü bilinmesine rağmen, kuraklık bu yörede hala çok ciddi bir sorun ve Reyhanlı Barajı, çözümü beklenen sorunlara bugün için hala cevap verebilmiş değil.

Bir zamanlar, ekosistemin zenginliğiyle farklı türleri etrafında toplayan Amik Gölü, bugünlerde hepsini özlem duygusu etrafında birleştiriyor. Şu anki haliyle bırakılırsa Afrika kıtasında yaşayan Yılanboyun ile Hatay’da yaşayan bir insan belki de aynı duyguyu, özlemi paylaşarak birbirlerinden habersiz, yıllar boyunca farklı kıtalarda yaşamaya devam edecek…

Araştırma: Isınmayı 2°C ile sınırlandırmak MENA’daki ısıya bağlı ölümleri yüzde 80 önleyebilir

Yeni bir araştırma, küresel ısınmanın 2°C ile sınırlandırılmasıyla, yüzyılın sonuna kadar Orta Doğu ve Kuzey Afrika‘da tahmin edilen ısıya bağlı ölümlerin yüzde 80’inden fazlasının önleyebileceğini ortaya koydu.

Pazartesi günü (3 Nisan) The Lancet Planetary Health dergisinde yayımlanan çalışma, kısaca MENA olarak anılan Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinin, dünyanın iklim açısından en kırılgan bölgelerinden biri olduğunu ve bölgedeki maksimum sıcaklıkların yüzyılın sonuna kadar yaklaşık 50°C dereceye kadar yükselebileceğini gösteriyor.

‣ İklim değişikliği Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanmaz koşullar yaratıyor

Independent‘tan Stuti Mishra‘nın aktardığına göre, çalışmayı yürüten bilim insanları, yüksek emisyon senaryoları altında, 2081 ile 2100 yılları arasında MENA’da ısıya bağlı yıllık ölümlerin 100 binde 123 kişiye yükselebileceğini vurguluyor.

Bu sayı, mevcut rakamların yaklaşık 60 katı ve dünya çapındaki benzer senaryolar altındaki tahminlerin üzerinde.

ısınma

‘COP28’de güçlü emisyon azaltım politikaları şart’

Ancak 2015 Paris Anlaşması ile kabul edildiği üzere ülkelerin küresel ısınmayı yüzyılın sonuna kadar maksimum 2°C ile sınırlandırılması halinde, bu ölümlerin yüzde 80’inden fazlası önlenebilir.

Dünya halihazırda 1,2°C ısınmış durumda ve sera gazı emisyonlarının artmaya devam etmesiyle, Paris Anlaşması’nın ısınmayı sınırlamaya yönelik daha ideal hedefi olan 1,5°C sınırının yakında aşılması bekleniyor.

‣ İklim değişikliği on yıllar içinde Asya ve Afrika’nın bir kısmını yaşanmaz hale getirebilir

Çalışma, MENA bölgesindeki 19 ülkede ısıya bağlı ölümlerdeki mevcut ve gelecekteki eğilimleri, zaman içindeki potansiyel sera gazı emisyon seviyelerindeki değişimler ve farklı sosyoekonomik senaryolar dahilinde modelledi.

İran‘ın yüksek emisyon senaryosunda 100 binde 423 ölümle MENA bölgesinde en yüksek yıllık ölüm oranına sahip olması bekleniyor; Filistin, Irak ve İsrail gibi diğer ülkelerde de 100 binde sırasıyla 186, 169 ve 163 ölüm gerçekleşeceği tahmin ediliyor.

Bilim insanları, klima gibi geleneksel ısı adaptasyon çözümlerinin yeterli olmayacağı ve Dubai‘de yapılacak olan Birleşmiş Milletler İklim Konferansı‘nda (COP28) daha güçlü emisyon azaltım ve uyum politikaları üzerinde anlaşmaya varılması gerektiği konusunda uyarıyor.

‣ İklim krizi: 2070’te her üç kişiden biri iklim göçmeni olabilir

İsrail ve Kıbrıs gibi ısıya bağlı ölüm oranlarının bölgesel ortalamanın üzerinde olduğu ülkelerde klima ile iklimlendirmeye bağımlılık nispeten yüksek seyrediyor.

London School of Hygiene & Tropical Medicine’in küresel çevre sağlığı profesörü ve baş yazar olan Shakoor Hajat, “Daha güçlü adımlar atılsa bile, bölge ülkelerinin vatandaşlarını aşırı sıcakların tehlikelerinden korumak için iklimlendirmeden başka yollar geliştirmesi gerekiyor” diyor ve ekliyor:

“Sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi ve MENA ülkeleri arasında koordinasyonun iyileştirilmesi, bölgedeki iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileriyle mücadelede kilit rol oynayacak.”

[Seçim Günlüğü] Kılıçdaroğlu TikTok hesabı açtı, Akşener kurşunla konuştu

Millet İttifakı‘nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Gelmez gelmez dediniz, ne oldu?” notuyla TikTok hesabı açarak gençlere “Gençler 14 Mayıs sonrası size nelerin sözünü verdiğimi anlatmak için beş renk seçenekli tripod aldım. Başlıyorum, takipte kalın. Düşünceleriniz ve istekleriniz için yorumlarda buluşalım. Hepsini cevaplayacağım” dedi. Millet İttifakı‘nda yer alan İYİ Parti lideri Meral Akşener ise TBMM‘deki grup toplantısında elinde tuttuğu kurşunla konuştu. Partisinin İstanbul Başkanlığı binası kurşunlanan Akşener, “Bunca engeli aştıktan sonra şimdi bize bu kurşun mu ‘dur’ diyecek? Bunca tehdide direndikten sonra şimdi bizi bu kurşun mu korkutacak. Bunca ahlaksızlığa göğüs gerdikten sonra, şimdi bizi bu kurşun mu sindirecek” dedi.

@kemalkilicdaroglu

Merhaba gençler, “Kemal dede nerdesin?” dediniz, geldim. 14 Mayıs sonrası için merak ettiğiniz ne varsa sorun, yorumlarda buluşalım! #gençler #başlıyoruz #KKcevaplıyor #sanasöz #seçim2023

♬ orijinal ses – Kemal Kılıçdaroğlu

Kılıçdaroğlu Trabzon’da konuştu

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dün (4 Nisan) Trabzon‘da vatandaşla bir araya gelmiş, “18 milyar dolarlık hortum var. O paranın tamamını alacağım ve bu milletin cebine koyacağım” demişti. Kılıçdaroğlu’na İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adayı Ekrem İmamoğlu da eşlik etti.

“Bu ülkenin birleşmeye ihtiyacı var. Bu ülkenin huzura ihtiyacı var. Bu ülkenin kucaklaşmaya ihtiyacı var. Bu ülkede kavgadan bıkmadık mı? Trabzon’a söz, Türkiye’ye söz veriyorum; ayrımcılığı bitireceğim. Beraber olacağız, birlikte olacağız ve güzel Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz” ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu vatandaşa şöyle seslendi:

“Allah nasip eder cumhurbaşkanı seçildiğimde emeklilerin hesabına 15 bin lira yatacak. Bay Kemal o paraların tamamını bulacak. Beşli çeteye, uyuşturucu baronlarına, 5-6 yerden maaş alanlara var; emekliye yok. Yemezler! 418 milyar dolarlık hortum var. O paranın tamamını alacağım ve bu milletin cebine koyacağım.”

‘Kim ne götürdüyse kuruşu kuruşuna biliyorum’

Bu tutarın nereden bulunacağını sorduklarını ifade eden Kemal Kılıçdaroğlu,”Onlar benim devlet adamı olduğumu bilmiyorlar. Dünyanın hiçbir mahkemesi bir devletin soyulmasına izin vermez. Davaları açacağız, paralar gelecek. Ayrıca mal varlıkları var, onları da biliyorum. Kim ne götürdüyse kuruşu kuruşuna biliyorum” dedi.

Akşener: Bizi bu kurşun mu sindirecek!

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise bugün (5 Nisan) partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Partisinin İstanbul Başkanlığı binasına gerçekleştirilen saldırıya işaret ederek  elinde kurşunla konuşan Akşener, “Bunca engeli aştıktan sonra şimdi bize bu kurşun mu dur diyecek? Söyleyin Sinan Ateş durdu mu? Bunca tehdide direndikten sonra şimdi bizi bu kurşun mu korkutacak. Söyleyin Ömer Halis Demir korktu mu? Bunca ahlaksızlığa göğüs gerdikten sonra, şimdi bizi bu kurşun mu sindirecek!” diyerek tepki gösterdi. Akşener’in açıklamasından satır başları şöyle:

“Hakkımız olan tüm değerlerden, imkanlardan mahrum bırakıldığımız ucube bir dönemin nihayet sonuna geliyoruz. Adaletten mahrumuz, adaleti gölgeleyen bir iktidar tarafından yönetiliyoruz.

Başkentin göbeğindeki alçak bir cinayetin faillerini bulmaktan bile aciz bir iktidar.

Uzun bir zamandır samimiyetten mahrumuz. Kalbini karartmış bir iktidar tarafından yönetiliyoruz.

Uzun zamandır ciddiyetten mahrumuz. Çünkü görev bilincini kaybetmiş bir iktidar tarafından yönetiliyoruz.

Sinan Ateş cinayetinde tutanak ortada yok. Böyle bir devlet olabilir… Ey gidi Erdoğan ey. Cesaretin sembolü diye geldin, gider ayak esaretin sembolü oldun.

Geçmiş iktidarların hatalarından ders alırdın şimdi ise kendi hatasını göremeyecek kadar kör oldun. Nereden nereye değil mi Recep Bey? Sende Ayşe Ateş‘e verdiğin sözü tutacak yüz yok.

Hiç merak etmeyin Recep Bey’in yapamadığını biz yapacağız, onun tutamadığı sözü biz tutacağız. Ne olursa olsun Sinan Ateş’in kanını yerde bırakmayacağız. Nereye giderlerse gitsinler, isterlerse dünyanın öbür ucuna kaçsınlar o alçakları mutlaka bulacağız.

Siz sakın kürsülerde, ekranlarda, mangalda kül bırakmayan Recep Bey’e bakmayın. Artık o da bu seçimi kaybedeceğinin farkına vardı. Bu yüzden de son zamanlarda oldukça huysuz, aksi ve gergin…

Aslında hoş görmek lazım. Sonuçta gelmekte olan hezimeti hazmetmek kolay değil. Yalnız buradan kendisine küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum: Recep Bey ‘gerginsin’ deyince, bana ve arkadaşlarıma kızmak, tehdit etmek, hakaret etmek, sandıktaki kaçınılmaz sonunu, değiştirmeyecek.

Çünkü içinde bulunduğu bu acınası durumun, tek sorumlusu sensin sen. Bak tam 21 yıl oldu ama sen hala asgari düzeyde bir devlet insanı olamadın.

Dile kolay koskoca 21 yıl. Kim olsa bir şeyler öğrenirdi ama sen maalesef hiçbir şey öğrenemedin. Bir de üstüne geçtiğimiz hafta çıkmışsın bana, ‘utan, utan’ diyorsun.

Evet utanıyorum, bu ülkenin Cumhurbaşkanı olma şerefinin zerresini dahi üzerinde taşıyamamandan ben utanıyorum. Küfür bulaşmış dilinden, fitne saçan sözlerinden, söylediğin yalanlardan, attığın iftiralardan biz utanıyoruz.

Milyonlarca vatandaşına düşman gözüyle bakmandan, biz utanıyoruz. Ama belli ki sen hiç ama hiç utanmıyorsun. Bu yüzden de nefret saçmaya, öfke kusmaya tam gaz devam ediyorsun.

Bu millet 15 Mayıs sabahı kendine düşen gömleği yırtıp atacak. Bu millet 15 Mayıs sabah hep birlikte hürriyet diye bağıracak.”

HDP’nin imar affına ilişkin önerisi AKP ve MHP oylarıyla reddedildi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grubu, Meclis Başkanlığı’na imar aflarının neden olduğu sonuçların araştırılması amacıyla önerge sundu. HDP, önergesinin Meclis Genel Kurulu’nda dün (3 Nisan) görüşülmesini önerdi. HDP’nin önerisi, AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.

MA‘da yer alan habere göre; öneri üzerine söz alan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, Kahramanmaraş merkezli depremlerin yıkıcı etkisine dikkat çekerek “Bu yıkımın en önemli nedenlerinden biri, denetimsiz bir şekilde yapı kayıt belgesi verilen ve imara aykırı, ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı olarak inşa edilen denetimsiz ve kaçak binalardır. Depremin yaşandığı illerde imar affından faydalanma oranının çok yüksek olduğunu görüyoruz. İmar affı, baştan beri aslında bir cinayetti, bir cinayetin altına imza atmaktı bu karar yanlıştı. Şimdiden sonra elbette yapı denetimi başta olmak üzere bu konuda önemli bir biçimde adımlar atılmalı” dedi.

‘Depremzedelere evler nasıl yapılacak, nasıl verilecek bu evler?’

Meclis’te kurulan Deprem Komisyonu’nun doğru düzgün sonuca dayalı bir çalışma yürütmediğine dikkati çeken Hatimoğulları, “Bu iktidar henüz şunu açıklamış değildir; depremzedelere evler nasıl yapılacak, nasıl verilecek bu evler? İş yeri yıkılanların iş yerleri imar edilecek mi? Ücretsiz bir biçimde evler ve iş yerleri deprem mağdurlarına verilecek mi?” sorularını yönelterek şu ifadeleri kullandı:

“İşte deprem mağdurlarının en büyük beklentisi, bu konuyla ilgili ciddi bir açıklamanın yapılmasıdır. Ama bu iktidar, bu açıklamayı yapmadı. Buradan ben, deprem bölgesinde bulunan bütün yurttaşlarımıza sesleniyorum; bu iktidarın yapmadığını, 14 Mayıs’ta bu iktidarı göndererek bizler yapacağız ve bizler, bu yaraları en derinden hissedenler olarak bu yaraların sarılması için elimizden gelen bütün çabayı sergileyeceğiz.”

‘Enkazı kaldırma biçimi çok ciddi bir biçimde sağlık sorunu oluşturdu’

Deprem bölgelerindeki enkaz kaldırma çalışmalarına ve sağlık sorunlarına değinen Hatimoğulları, “Enkaz kaldırılırken enkazı kaldırma biçimi zaten çok ciddi bir biçimde bir sağlık sorunu oluşturmuş durumda. Enkaz kaldırılırken kalkan tozların engellenmesi için sulama yapılmıyor. Sadece televizyonlardaki görünen görüntülerde sulama yapıldığına tanık oluyoruz” dedi ve ekledi:

“Esasen hiçbir biçimde bir sulama yapılmadan enkaz kaldırıldığı için ve sadece o değil, enkaz yaşam alanlarında, içinde olduğumuz mahallelerde içme suyumuzun geçtiği, boruların geçtiği yerin dibine döküldüğü için hâlâ çok ciddi ve çok büyük bir tehlike arz etmeye devam ediyor. Uyarmamıza rağmen bu konuyla ilgili hiçbir önlem alınmadı. Buradan tekrar uyarıyoruz; insanların yaşamları söz konusu, önümüzdeki süreçte hastalıklarla karşı karşıya kalacağız.”

335 bin hanelik imar affı

Genel Kurul’da söz alan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sivas Milletvekili Ulaş Karasu da depremden etkilenen 11 ilde toplam 335 bin hanenin imar affı kapsamına alınmış olduğunu ifade etti ve şunları aktardı:

“Kaba bir hesapla 1,5 milyon vatandaşımızın yaşadığı bu yapılar, bir anda denetimsiz, güvencesiz şekilde ruhsatlandırıldı ve vatandaşlarımız kaderine terk edildi. İmar affı bir seçim yatırımı olarak ortaya çıktı. Hem imar affından milyarlar kazanıldı hem de reklam filminde oynayan yandaşlar ihya edildi. Şimdi o yandaşlar, hâlâ iktidar yalakalığı yapmaya devam ediyorlar.”

 

Limak’tan deprem haberimize yanıt: Birlik ve beraberlik içindeyiz

Tüm itirazlara ve yargı sürecinin devam etmesine rağmen kömür ocağı açmak için çalışmaların sürdüğü Muğla’nın Milas ilçesi İkizköy semtindeki Akbelen Ormanları’nda, depreme rağmen çalışmaların sürdüğüne dair haberimize Limak Holding’ten yanıt geldi.

Limak ve İÇTAŞ ortaklığıyla kurulan YK Enerji’nin cevabında, deprem felaketinin bütün Türkiye gibi şirketlerini de derinden üzdüğü ve depremler sonrası ‘Birlik ve Beraberlik’ parolası ile tüm imkanlarını afet bölgelerine seferber ettiği ve yardımların hız kesmeden devam ettiği belirtildi.

YK Enerji, yeni internet yasası gereği, mahkeme kararıyla içeriğin yayından kaldırılmasını ve yanıtlarının bir hafta süreyle sitemizde kalmasını talep etti.

Haberimizde, İkizköylülerin avukatı İsmail Hakkı Atal, holdingin iş makinelerinin deprem bölgesine gönderilmediğini ve Akbelen’deki çalışmaların devam ettiğini söylemiş ve çalışmalara ilişkin görüntüleri gazetemizle paylaşmıştı.

‘Deprem felaketi hepimizi derinden üzdü’

YK Enerji’den gelen açıklama şöyle:

“Türkiye can derdinde, şirketler yıkım: Cengiz ve Limak’ın iş makineleri neden enkaz bölgesinde değil?” başlıklı haber somut gerçekleri yansıtmamaktadır. Zira anılan haberde yer alan iddiaların tümü, doğruluk değeri taşımayan, art niyetli ithamlardan ibarettir.

2-6 Şubat’ta merkez üssü Kahramanmaraş olan ve birçok ilde büyük hasara ve can kayıplarına sebep olan iki büyük deprem felaketi hepimizi derinden üzmüştür.

AFAD verilerine göre; 06 Şubat 2023 tarihinde saat 04:17’de merkez üssü Kahramanmaraş olarak 7.7 şiddetinde ve 9 saat sonrasında aynı merkezde 7.6 şiddetinde yaşanan iki büyük deprem, 10 ilimizde büyük hasara, can kayıplarına sebep olmuş ve hepimizi derinden sarsarak fazlasıyla üzmüştür.

3-Ülkemizde yaşanan depremler sonrası Şirketimiz “Birlik ve Beraberlik” parolası ile tüm imkânlarını afet bölgelerine seferber etmiştir ve yardımlarımız hız kesmeden devam etmektedir.

YK Enerji olarak, çok sayıda insanımızın vefatına ve yaralanmasına sebep olan depremleri ilk andan beri yakından takip ediyor, bu büyük afetin yaralarının sarılabilmesi adına yetkili kurum ve kuruluşlar ile koordineli bir şekilde çalışıyoruz.

06 Şubat 2023 tarihinde saat 04:17’de yaşanan iki büyük depremin hemen ertesi günü 7 Şubat sabah saatlerinde deprem bölgesinde arama kurtarmada kullanılacak ekskavatörlerimizi, kamyonlarımızı, yakıt tankerimizi, arazi araçlarımızı ve gönüllü teknik personelimizden oluşan arama kurtarma ekiplerimizi bölgeye sevk ettik, bölgeye ulaşan ekiplerimiz şu an insanüstü bir gayretle çalışıyor. Depremzedelerimiz için barınma ihtiyacına yönelik konteyner sevkiyatına da başlayan şirketimiz, ilk yardım ve hijyen malzemeleri, çok sayıda giysi ve gıda malzemesi ve diğer insani yardım malzemesini taşıyan araçlarını da deprem bölgesine gönderdi.

Yakınları deprem bölgesinde olan şirket çalışanlarımıza da destek olmak için çalışmalarımız sürüyor.

Arama kurtarma ekiplerimizin 9 Şubat öğle saatleri itibariyle, 9 vatandaşımızı enkazdan sağ çıkardığını ve bir çocuğun ise ne yazık ki cansız bedenine ulaştığını bildirmek isteriz.

Depremden etkilenen bölgelerde yaraların sarılabilmesi adına, bahse konu haberdeki her türlü yardımı sağlamak için zamanla yarışarak çalışmaya devam edeceğiz.

4-YK Enerji ailesi olarak, depremin yaşandığı bölgeye destek ve yardımlarını esirgemeyen tüm çalışma arkadaşlarımıza ve halihazırda bölgede insanüstü bir özveriyle çalışan ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlara teşekkürü bir borç biliriz.

Ülkemiz genelindeki olağanüstü yardımlaşma ve dayanışma hareketine ve afet bölgesine destek olmayı amaçlayan YK Enerji olarak, bünyemizdeki kıymetli çalışanlarımıza ve ailelerine, deprem yardımı çalışmalarımıza verdikleri gönüllü destekten ve çabadan ötürü teşekkür ediyoruz.

Ayrıca yurt dışından yardıma gelenlere yardım gönderenlere, ülkemiz genelinde ve afet bölgelerinde bu konuda çaba gösteren tüm resmi ve sivil kurum ve kuruluşlara minnet olduğumuzu ifade etmek isteriz.

Ülkemizi derinden sarsan deprem felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, aziz milletimize, kederli ailelerimize sabır ve baş sağılığı, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyoruz.

Yaralarımızı birlikte saracağız, geçmiş olsun Türkiye. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

Ember: Kuraklık, yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini gösterdi

Ember‘in son analizine göre; 2021’deki kuraklık, Türkiye’nin enerji dönüşümünün kuraklık sebebiyle yavaşlamaması için hidroelektrik harici yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini gösterdi. Güney illerindeki güneş potansiyeli, yenilenebilir enerjideki istikrarlı artışta önemli rol oynayacak.

Düşünce kuruluşu Ember’in yeni analizi, son beş yılın il bazında elektrik üretim verileri üzerinden Türkiye’nin temiz kaynaklardan elektrik üretimindeki değişimleri inceliyor ve güneş enerjisi üretiminin hızlandırılmasına olan ihtiyacı vurguluyor. Fosil yakıtlara olan bağımlılığın sona erdirilmesi için temiz elektrik üretiminde güneş ve rüzgar enerjisinin önemini ortaya konuyor.

Türkiye’de güneş enerjisinden mevcut elektrik üretimi ve güneş enerjisi potansiyeli

Analizin öne çıkan bulguları şu şekilde:

  • Kuraklık, rüzgar ve güneş enerjisinde hızlanma ihtiyacını ortaya çıkarıyor. Şanlıurfa, Elazığ ve Diyarbakır‘da 2021 yılında yüzde 39 oranında düşen hidroelektrik üretimi, çok daha pahalı olan ithal doğalgazla ikame edildi. Bu dışa bağımlılık ancak güneş ve rüzgar enerjisiyle giderilebilir.
  • Türkiye’de temiz enerjinin ağırlık merkezi batıya doğru kayıyor. Hidroelektrik ağırlıklı olarak doğu illerinde üretilirken, Aydın ve İzmir, 2022’de sırasıyla 8 TWh ve 7 TWh elektrik üreterek ülkenin en büyük iki yenilenebilir enerji üreticisi haline geldi.
‣[İklim Adaleti Kervanı-3] Aydın durağı: Jeotermallerin memleketi
  • Konya, İzmir ve İstanbul 2018’den bu yana yenilenebilir elektrik üretimini en çok artıran iller oldu. Yenilenebilir elektrik üretiminde ulusal artışın yüzde 23’u bu üç il tarafından sağlandı. Bu dönemde İzmir’deki rüzgar enerjisi üretim artışı ile Konya’daki güneş enerjisi üretim artışı 2,1 TWh ile neredeyse eşit olarak gerçekleşti.
  • Türkiye, temiz enerji hedeflerine güney illerinde kullanılmayan güneş potansiyeli ile ulaşabilir. 2022’de güneş enerjisi üretiminin yarısından fazlasını on il gerçekleştirirken, Konya tek başına yüzde 21’ini üretti. Konya’dan dahi daha yüksek bir potansiyele sahip Van ve Türkiye’deki en yüksek güneş ışınımı oranlarından birine sahip Antalya gibi illerin güneş enerjisi potansiyeli halen kullanılmıyor.
  • Lisanssız güneş enerjisi kapasitesi başvuruları son bir yılda beş kat arttı. 2021’e kıyasla ilk teknik incelemede olumlu değerlendirilen başvuruların toplam kapasitesi 4,8 GW’tan fazla arttı, 2022’de 6 GW’tan fazla lisanssız güneş enerjisi başvurusu işleme alındı.
  • Türkiye, çoğu Avrupa ülkesinden de daha yüksek güneş potansiyeline sahip olmasına rağmen, 2022’de güneşten elektrik üretimi yalnızca 15,3 TWh veya toplam üretimin yüzde 4,7’si şeklinde gerçekleşti. Başka bir deyişle, Türkiye’nin güneş enerjisi üretimi Polonya ve Ukrayna gibi çok daha düşük güneş enerjisi potansiyeline sahip ülkelerle aynı seviyede kaldı.

‘Elektrik dönüşümünün gerçekleştirebilmesi için güney illerinin daha verimli kullanılması gerekiyor’

Ember’in Türkiye Enerji Analisti Azem Yıldırım, “Türkiye’de yenilenebilir enerjinin ağırlık merkezi, hidro açısından zengin olan doğudan, güneş ve rüzgarın bol olduğu batıya doğru kayıyor. Beş yıl içinde yaşanan iki kurak dönem, Türkiye’nin enerji dönüşümünün kuraklık sebebiyle yavaşlamaması için hidro harici yenilenebilir enerji kaynaklarının kilit öneme sahip olduğunu gösterdi. Türkiye’nin elektrik dönüşümünü gerçekleştirebilmek için güneşli güney illerini daha verimli kullanması gerekiyor” dedi.

Güneş enerjisinin Türkiye için sunduğu olanaklar sadece yüksek güneş ışınımı ile sınırlı değil.

Ember’den yapılan açıklamaya göre;  artan güneş enerjisi üretimi, yaz aylarında hidroelektrik enerjiye olan ihtiyacı azaltarak hidroelektriğin kış aylarında daha esnek bir şekilde kullanılmasını sağlayabilir ve gaz ithalatı ihtiyacını azaltır. Buna göre; hidroelektrik kapasitenin yoğun olduğu güneydoğu illerinin yüksek güneş enerjisi potansiyeline sahip olması, yüzer GES çözümleri için de imkanlar sağlıyor.

Türkiye, yılda 171 TWh ile dünyanın dokuzuncu en büyük yüzer güneş enerjisi üretim potansiyeline sahip. Bu değer, Türkiye’de güneş enerjisinden elde edilen mevcut üretimin on katından fazlasına denk geliyor.

Meteoroloji’den sağanak, dolu, fırtına ve toz taşınımı uyarısı!

Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan son değerlendirmelere göre; ülkenin genelinin parçalı ve çok bulutlu, Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu ile Gaziantep, Kilis, Adıyaman ve Siirt çevrelerinin yağmur ve sağanak, yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.

Yağışların; Batı Karadeniz, Orta Karadeniz’in iç kesimleri ile Balıkesir, Bursa, Bilecik, Yalova, Sakarya, Çankırı, Osmaniye ve Doğu Akdeniz’in Toroslar Mevkiinde yerel kuvvetli olması bekleniyor.

Hava sıcaklıklarının batı kesimlerde yağışla birlikte 2 ila 4 derece azalacağı, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacağı, genellikle mevsim normalleri üzerinde seyredeceği tahmin ediliyor.

Genellikle güneyli yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette, İç ve Doğu Akdeniz, İç Anadolu’nun güneyi, Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu kuzey ve doğusunda kuvvetli ve yer yer kısa süreli fırtına (40-70 km/saat) esmesi bekleniyor.

Meteoroloji uyardı

Yağışların; Batı Karadeniz, Orta Karadeniz’in iç kesimleri ile Balıkesir, Bursa, Bilecik, Yalova, Sakarya, Çankırı, Osmaniye ve Doğu Akdeniz’in Toroslar Mevkiinde yerel kuvvetli olması bekleniyor. Meteoroloji ani sel, su baskını, yıldırım, yerel dolu yağışı ve yağış anında kuvvetli rüzgar gibi olumsuzluklara karşı vatandaşları dikkatli ve tedbirli olmaları yönünde uyarıyor.

Rüzgarın; İç ve Doğu Akdeniz, İç Anadolu’nun güneyi, Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu kuzey ve doğusunda güneyli yönlerden kuvvetli ve yer yer fırtına (40-70 km/saat) şeklinde esmesi beklendiğinden ağaç ve direk devrilmesi, çatı uçması, soba ve doğalgaz kaynaklı baca gazı zehirlenmesi ile ulaşımda aksamalar gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması gerektiği bildiriliyor.

Güneydoğu Anadolu’da toz taşınımı bekleniyor. Meteoroloji yaşanabilecek olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması yönünde uyarıyor.

Son olarak Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu’nun eğimli ve yüksek yamaçlarında çığ tehlikesi riski bulunuyor. Vatandaşlardan dikkatli ve tedbirli olmaları isteniyor.

Erkekler Mart’ta 23 kadını öldürdü: Çoğu kadın ‘aile’ üyeleri tarafından öldürüldü

Erkekler Mart 2023’te en az 23 kadını ve en az dört çocuğu öldürdü.
Mart’ta en az 20 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansıdı. Mart’ta da üç çocuğun ölümü de basına şüpheli olarak yansıdı.

bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlerle oluşturulan ve Evrim Kepenek‘in kaleme aldığı Erkek Şiddeti Çetelesi’ne göre; erkekler, en az iki kadını taciz etti, 102 kadını da seks işçiliğine zorladı. Mart 2023’te basına yansıyan iki tecavüz vakası oldu.

Fotoğraf: Fatoş Sarıkaya / csgorselarsiv.org

Erkekler 23 kadını öldürdü, kadınlardan dördünün koruma kararı vardı

Erkekler, en az 23 kadını öldürdü; geçen yıl da aynı ay bu sayı 25 idi. Erkekler, kadınların yanındaki dört erkeği de öldürdü.

Erkekler, en az dört kadını koruma kararına rağmen öldürdü. Erkeklerin öldürdüğü kadınlardan biri Rusya biri de Özbekistan yurttaşıydı.

Fotoğraf: Emre Orman / csgorselarsiv.org

Öldürme bahaneleri…

Erkekler dokuz kadını “ayrılmak istediği”, bir kadını “canı istediği” için öldürdü. Erkekler iki kadını “kıskandığı” için öldürürken, bir kadını “annesine bakmadığı”, bir kadını da “acı çektiği” için öldürdü. Erkeklerin dokuz kadını öldürme “bahanesi” basına yansımadı.

16 kadını kocası, eski kocası, sevgilisi erkekler, dört kadını oğlu ve abisi, iki kadını damadı öldürdü. Bir kadını öldüren erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı.

Erkekler, dört kadını sokak, park, iş yeri gibi ev dışı alanlarda, 19 kadını ev içinde öldürdü.

Kadınları öldüren 22 fail erkek vardı. Sadece sekiz fail tutuklandı. Altı fail intihar etti. Dört fail gözaltına alındı. İki failin hukuki süreci basına yansımadı, iki fail kaçtı.

Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org

Taciz ve tecavüz

Mart 2023’de erkekler en az iki kadını taciz etti. Bu sayı geçen yıl aynı ay, beş idi.

Erkekler, kadınları sözlü ve fiziki yollarla taciz etti. Erkekler bir kadını hastanede, bir kadını sokakta taciz etti.

Mart’ta erkekler, basına yansıyan bilgilere göre beş kadına tecavüz etti. Geçen yıl aynı ay bu sayı üçtü.

Fotoğraf: Beyza Kural /csgorselarsiv.org
Fotoğraf: Beyza Kural /csgorselarsiv.org

Bir seks işçisine birlikte iş yaptığı futbol menajeri erkek, bir kadına da Iğdır’da Geri Gönderme Merkezi‘nde çalışan beş erkek tecavüz etti.

Kadınlara tecavüz eden beş erkek vardı. Bir faile dava açıldı, dört failin sadece ifadesi alındı.

Erkekler 66 kadına şiddet uyguladı

Erkekler, Mart’ta en az aralarında LGBTİ+’ların da olduğu 66 kadına şiddet uyguladı. Geçen yıl, aynı ay bu sayı, 51 idi.

Erkeklerin şiddet uyguladığı en az sekiz kadın “ağır” hasta olarak hastaneye kaldırıldı. Erkekler en az yedi kadına “koruma kararını” ihlal ederek şiddet uyguladı.

En az 47 kadını kocası, sevgilisi erkekler yaraladı. İki kadını akrabası erkekler, bir kadını arkadaşı, bir kadını da oğlu yaraladı. 15 kadını yaralayan erkeklerin kim olduğu bilgisi basına yansımadı.

Fotoğraf: Serra Akcan/csgorselarsiv.org
Fotoğraf: Serra Akcan/csgorselarsiv.org

Erkekler, 15 kadına boşanmak istediği/barışmak istemediği için şiddet uyguladı. Bir kadını da “kıskandığı” için yaraladı. Erkeklerin en az 50 kadını yaralama “bahanesi” basına yansımadı.

Erkekler, 42 kadını ev içinde, 19 kadını ormanlık alan, gazino ve sokak gibi ev dışı alanlarda yaraladı. Erkeklerin beş kadını nerede yaraladığı bilgisi basına yansımadı.

Seks işçiliğine zorlama

Mart 2023’te erkekler 102 kadını seks işçiliğine zorladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı 93 idi.

Seks işçiliğine zorlanan 59 kadın Türkiye vatandaşı değildi. Seks işçiliğine zorlananlar arasında çocuklar da vardı.

Kadınları seks işçiliğine zorlayan 52 fail vardı. Faillerden 29’u tutuklandı, 23 fail gözaltına alındı.

Fotoğraf: Hale Güzin Kızılaslan / csgorselarsiv.org

Çocuk cinayeti

Erkekler Mart’ta en az dört çocuğu öldürdü. Geçen yıl aynı ay sayı dört idi. Üç çocuğu babası, bir çocuğu da akrabası öldürdü.

Çocukları öldüren üç fail erkek vardı. İki failin hukuki süreci basına “gözaltına alındı” diye yansırken bir failin hukuki süreci basına yansımadı.

Çocuk istismarı

Erkekler, Mart‘ta en az 14 kız ve oğlan çocuğunu istismar etti. Geçen yıl aynı ay bu sayı 12 idi. İstismarlardan biri çocuk “hamile“ kaldığı için iki istismar da çocuklar rehber öğretmenlerine anlattığı için ortaya çıktı. Çocuklardan biri zihinsel engelliydi.

Fotoğraf: Hale Güzin Kızılaslan/csgorselarsiv.org

Erkekler, 14 çocuğu da sokak, okul etrafı gibi ev dışı alanlarda istismar etti. Üç çocuğu doktor, bir çocuğu simitçi, bir çocuğu da babası istismar etti. Dokuz çocuğu istismar eden erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı.

Çocukları istismar eden 11 fail vardı. Sadece yedi fail tutuklandı, üç fail hakkında yasal işlem başlatıldı. Bir failin hukuki süreci basına yansımadı.

Samandağ’da moloz dağlarına karşı ‘yaşam nöbeti’ tutan vatandaşlar gözaltına alındı

Hatay‘ın Samandağ ilçesine bağlı Uzunbağ Mahallesi’nde, 6 Şubat depremlerinde yıkılan binaların molozlarının döküldüğü yerde vatandaşların başlattıkları yaşam nöbetine  jandarma ve çevik kuvvet polisi müdahale etti.

Depremzedelere biber gazı ile saldıran jandarma ve polis yaklaşık 15 kişiyi gözaltına aldı.

Gözaltına alınan yurttaşların avukatlarıyla görüşmelerine de izin verilmedi. Söz konusu kişilerin  serbest bırakılması için Samandağlıların bekleyişi ise sürüyor.

Ne olmuştu?

6 Şubat depremlerinden en çok etkilenen illerin başında gelen Hatay‘da.,  Samandağ ilçesinde yerleşim yerlerinin, tarım arazilerinin hemen yanına dökülen enkazlara ilişkin bugün dün, vatandaşlar tarafından “yaşam nöbeti” başlatılmıştı.

Samandağ’da enkaz döküm alanına karşı yaşam nöbeti başladı

Samandağlıların talepleri şöyleydi:

  • Tüm enkaz kaldırma ve moloz depolama faaliyetleri derhal durdurulsun.
  • Konuyla ilgili uzmanların enkaz kaldırma ve kalıcı moloz depolama alanlarına yönelik yapılan çalışmaların tüm ekosisteme etkilerini dikkate alarak yapacakları çalışmalar yerel halkın onayına sunulsun. Enkazın ne zaman kaldırılacağına ve nerede depolanacağına Samandağ halkı karar versin.
  •  Kalıcı depolama alanları halkın onayından geçtikten sonra tekrar başlatılacak olan enkaz kaldırma faaliyetlerinde aceleciliğe son verilsin,  bilimsel yöntemlerin ve tüm yönetmeliklerin titizlikle uygulanılmasının sağlansın, kuralsız uygulamalar cezalandırılsın.

Avrupa’da güneş enerjisi için büyüme öngörüleri yüzde 37 arttı

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın etkisiyle tırmanan enerjiy krizinin de etkisiyle Avrupa’da güneş enerjisinde büyüme öngörüleri yüzde 37 arttı. Güneş enerjisi kurulumları için gerekli izin süreçlerinin kısaltılmasıyla söz konusu kapasitede büyük sıçrama bekleniyor.

Londra merkezli düşünce kuruluşu Ember‘in verilerine göre, güneş enerjisi kurulumları 2022’de Avrupa Birliği’nde (AB) 41,4 gigavatla rekor kırdı ve AB’deki toplam güneş enerjisi kapasitesi 200 gigavatı aştı. Söz konusu rekor artışta, AB’nin Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltmak için temiz enerji kaynaklarına sağladığı teşvikler etkili olurken, çatı tipi güneş enerjisi santralleri büyümenin itici gücü haline geldi.

AB’nin toplam güneş enerjisi kapasitesinin yaklaşık yüzde 66’sını çatı tipi güneş enerjisi santralleri oluşturuyor.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı öncesinde AB’de güneş enerjisi kapasitesinin 2022’de en iyi senaryoda 35,7 gigavat büyümesi, yıllık 50 gigavat kapasite artışının ise 2025’ten önce gerçekleşemeyeceği öngörülüyordu.

Savaşın etkisi ve enerji krizine ilişkin arayışların hızlanmasıyla, güneş enerjisinde yıllık kapasite artışının öngörülenden iki yıl erken olacak şekilde ilk kez 2023’te 50 gigavat limitini aşması bekleniyor.

Solar Power Europe verilerine göre, savaş öncesinde AB’nin güneş enerjisi kapasitesi 2025’te 328 gigavat olarak öngörülürken, savaş sonrası planlama ve tahminler bu rakamın 400 gigavata ulaşacağını gösteriyor. 2030 öngörüleri ise, yüzde öngörülere göre yüzde 37 artışla 672 gigavat.

Rüzgar, aynı hızla artmıyor

Ancak AB’de güneş enerjisinde tahmin edilen büyüme hızı, rüzgar enerjisine aynı şekilde yansımıyor.

Wind Europe verilerine göre, AB’de 2022’de bir önceki yıla göre yüzde 4 artışla 16,1 gigavat rüzgar enerjisi kapasitesi devreye alındı. Bu rakam Avrupa kıtasında ise 19 gigavat oldu. Kıtada 2023-2027 döneminde 129 gigavat rüzgar enerjisi kapasitesinin devreye alınacağı, bu rakamın 98 gigavatının AB ülkelerinde gerçekleşeceği öngörülüyor.

AB’nin 2030’a yönelik iklim taahhütlerine ulaşması için ise yıllık 30 gigavat rüzgar enerjisi kapasitesi kurması gerekiyor.

İzin süreçlerini kısaltma eğilimi artıyor

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Avrupa Birliği’nde de güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesinin daha hızlı büyümesinin önündeki en büyük engellerden biri izin süreçleri olarak görülüyor.

AB’de bu süreçler yasal olarak iki yıl ile sınırlandırılmaya çalışılsa da, uygulamada bazı ülkelerde güneş enerjisinde 4 yılı, kara rüzgar enerjisinde ise 10 yılı bulan izin süreçleri görülebiliyor.

Analistlere göre, izin süreçlerinin kısaltılması temiz enerji dönüşümünün hızlanması, iklim taahhütleri ve Rusya’ya bağımlılığın sona erdirilmesinde kritik önem arz ediyor.

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Kıdemli Analisti Heymi Bahar, AB’nin izin süreçlerini hızlandırmak için tamamen dijitalleşmeyi hedeflediğini ve bazı ülkelerin bu uygulamayı denemeye başladığını söyledi.

İşlemlerin dijitalleşmesinin izin süreçlerini kısaltıcı etki yapabileceğini kaydeden Bahar, “AB’de şu anda 120 gigavatlık güneş enerjisi kapasitesi izin süreçleri nedeniyle uzun süredir bekliyor. Bu kapasite Avrupa için çok büyük ve önemli kısmı gerçekleşebilir nitelikte” diye konuştu.

Bahar, AB’de rüzgar enerji kurulumlarının hayata geçmesinin 5 ila 7 yıl arasında olduğunu anımsatarak, “Bunun 2 ila 4 yıl arasına çekilmesi bile çok büyük bir başarı. Rüzgar ve güneş enerjisinde büyümeyi hızlandırmak demek, bütün süreçleri 2 yıl gibi bir süreyle öne almak demek” değerlendirmesi yaptı.

Çatı tipi paneller yaygınlaşıyor

Bahar, çatı tipi güneş enerjisi kurulumlarında ise Rusya-Ukrayna savaşından sonra süreçlerin büyük oranda basitleştirildiğini ve kurulumların hızlandığını dile getirdi:  “Enerji krizine karşı alınan önlemlerden birisi bu izin süreçlerini kısaltmaya yönelik oldu. Bu, senelerdir konuşulan bir konuydu ve şimdi gerçekleşiyor.”

Ember Enerji ve İklim Veri Analisti Harriet Fox da rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesinin büyümesinin önündeki en büyük bariyerlerden birinin izin süreçleri olduğunu belirterek, “Savaş ve enerji krizinden sonra izin süreçlerinin basitleştirilmesi için adımlar görmeye başladık” dedi.

Çatı tipi güneş enerjisi santrallerine yönelik bürokratik süreçlerin basitleştirilmesinin kapasite artışlarına yansıdığını anlatan Fox şunları söyledi: “Şu anda AB güneş enerjisi kapasitesinin yüzde 66’sını çatı tipi santraller oluşturuyor. Geçen yıl sonu itibarıyla gördük ki AB’de güneş enerjisi sıçrama yaptı ve çatı tipi santrallerle halkın temiz enerji dönüşümüne katılımı bu sıçramada büyük bir etken oldu. Şu anda birkaç ayda AB’de çatı tipi güneş enerjisi santrali kurulumu yapılabiliyor.”

Fox, rüzgarda ise büyümenin daha yatay seyretmesinin beklendiğine işaret ederek, tedarik zincirindeki aksamalar ve yüksek enflasyonun sektörü etkisi altında bıraktığını sözlerine ekledi.