Editörün SeçtikleriEkolojiManşet

Bir göle özlemle yaşamak: Amik, geri getirilebilir mi?

0

Haber: Melisa GÖNEN

*

Maraş depremi 11 ili etkiledi ve binlerce hayat aramızdan ayrıldı. Deprem, geçmişte yapılan hataları, usulsüzlükleri, ihmalleri ortaya çıkardı. Hatay, depremden en çok etkilenen ve yardımların en geç ulaştığı illerden biri olurken, Hatay Havalimanı’nın acil yardım ulaştırmak için kullanılamaz duruma gelerek hasar alması, buranın geçmişi  hakkındaki  tartışmaları yeniden  gündeme getirdi.  Hatay Havalimanı ile ilgili yıllar önce deprem ve sel uyarısı yapan uzmanlar haklı çıktı. Amik Gölü’nün kurutulma süreci ise, havaalanının kullanılamaz duruma gelmesiyle kendini hatırlattı.

Taşkınların önüne geçmek ve tarla açmak için kurutulan Amik Gölü’nün yatağı ve göl tarafından beslenen bereketli Amik Ovası, her sene sular altında kalıyor. Uzmanların uyarılarına rağmen kurutulan göl yatağına yapılan Hatay Havalimanı da yılın yağışların arttığı yaklaşık dört ayında, göl doğal sınırlarına döndüğü için su altında kalıp hasar görüyor. Tektonik faktörlerle oluşmuş çukurluk bir alan olan ovayı basan sular nedeniyle can kayıpları ve çevredeki yerleşim yerlerinde maddi ve manevi zararlar yaşanıyor.

[Yeşil Gazete Çukurova’da-1] Mileyha’nın kuşları

Her yıl sular altında kalan Hatay Havalimanı.

Göl aynasının tam ortasına inşa edilen havalimanında her sene yapılan tadilatlar nedeniyle dünyanın en pahalı havalimanları arasında gösteriliyor. Depremde kullanılamaz duruma gelmesi de tüm uyarılara rağmen alınan yanlış kararların en çarpıcı örneği haline geldi.

Depremlerin hemen ardından ise kurutulan göl havzasındaki sular yükselerek tarlaları yeniden sel bastı. Hem deprem öncesi yağışlar hem de deprem sonrası yer altı su kaynaklarının seviyesinin yükselmesi ile su toplama havzasındaki su miktarı arttı, birçok yol ve tarla su altında kaldı.

Her yıl taşkınlarla boğuşan Hatay halkı ise uzun yıllardır göllerini geri istiyor. Peki kurutulmuş bir gölü geri getirmek mümkün mü? Amik Gölü, eski günlerine, ait olduğu yere geri döndürülebilir mi? Hidrobiyolog  Doç. Dr. Erol Kesici ve İskenderun Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Su Ürünleri Mühendisi Prof. Dr. Gülnaz Özcan Yeşil Gazete için yanıtladı.

Amik Gölü: Bir yaşam fabrikası

Doç. Dr. Erol Kesici, Amik Ovası’nın 10 bin yılı aşan bir süredir birçok medeniyetin  tercih ettiği bir alan olmasının temel nedenini, suyun varlığı ve suyun sağladığı iklimle açıklıyor. Amik Gölü’nü  doğanın düzeninde suyun çevrimiyle işleyen bir yaşam fabrikasına benzeten Kesici, sulak alanların önemini şöyle anlatıyor:

“Su,  yerkürede her zaman tasarruflu kullanılması gereken, fabrikalarda üretilemeyen, en temel doğal kaynaktır. Sulak alanlar, tarım ürünlerinin genetik çeşitliliğinin güvenceye alındığı ortamlardır. Amik Gölü gibi sulak alanlar; tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir. Amik Gölü, doğadaki tüm canlıların güvende olabilmesi için gerekli olan biyoçeşitliğin en zengin olduğu barınma, beslenme, çoğalma gelişme alanıydı.”

Kesici’nin verdiği bilgilere göre göl, ekosistemindeki bitki, hayvan, yapı, kıyı ve zemin özelliğinden gelen doğal işleyişi gereği,  sudaki tortuları  ve zehirli maddeleri alıkoyuyor ya da besin maddelerini (azot, fosfor gibi) kullanarak kendi suyunu,  günümüzde en çok gereksinim duyulan ve oldukça maliyetli olduğu kabul edilen ileri arıtma sistemlerini kullanmadan, kendiliğinden temizleyebiliyordu.

“Bolluk ve bereketin sembolüydü”

Su Ürünleri Mühendisi Prof. Dr. Gülnaz Özcan’a göre de,  yok edilen göl, bir zamanlar Güneybatı Asya göçmen su kuşları için önemli bir tatlı su yaşam alanıydı ve yöre halkı tarafından bolluk ve bereket sembolü olarak görülüyordu:

“Amik Gölü, havzası içinde bulunduğu Amik ovasıyla birlikte binlerce yıllık bir geçmişi olan ve var olduğu süre boyunca milattan önce ve millattan sonraki yüzyılarda bazı yöneticiler için keyif ve gurur kaynağı, bölge halkı ve devletler için de sahip olduğu zengin doğal kaynaklarıyla önemli bir semboldü. Yıl boyunca su varlığı olan kesimi, dönemsel olarak geçici göl alanına dahil olan Karagöl ve Sarıgöl ile çok zengin bir fauna ve floraya ev sahipliği yapmaktaydı. Bu alanda büyüyen sazların topraksız çiftçiler ile mevsimlik işçilerin kaldığı “Berdi Ev” veya “Huğ” denilen sazdan dayanıksız evler, tamamıyla gölde yetişen sazlardan inşa edilirdi.”

Kuşlar…

Göl, Akdeniz- Karadeniz kuş göç yolu Avrupa‘yı Afrika’ya bağlayan üç Palaearktik-Afrika göç yolunun da üzerinde yer alıyordu.  Bu göç yolları dünyanın en büyük kuş göç sistemini oluşturuyordu. Yılda iki milyonun üzerinde kuş bu bu rotadan göç etmekteydi.

Funda Varnacı’nın Kurutulan Amik Gölü’nün Yöresel Ekosistem Üzerine Etkileri isimli tezinden alınan bu tablo, Amik Gölü ve çevresinde yaşayan bazı kuş ve balık türlerini gösteriyor.

Suları yıl boyunca donmayan gölün etrafındaki sazlık ve kamışlıklar, otlatılan hayvanların bıraktığı dışkılar ve taşkınlarla oluşan sığ sular sayesinde farklı kuş türlerinin beslenmesi barınması, üremesi ve saklanıp korunması için uygun alanlar yaratıyordu.

Erol Kesici, kuşlar bir yaşam alanının sağlığının, düzeninin göstergesidir, diyor ve ekliyor: “O alana artık kuşların gelmemesini, tehlike çanlarının hızlı çaldığının bir duyurusu olarak değerlendiriyorum. Ülkemiz dört en önemli kuş göç yolunun ikisi üzerinde bulunmakta. Ancak, gölün kurumasıyla bu göç yolunu kullanan ve gölde konaklayan kuşların beslenme, üreme alanları ciddi zarar gördü. Ne yazık ki, gölün kuruması ülkemizden geçen kuş göçlerinin yönlerinin değişmesine neden oldu. Üstelik havaalanı dururken bu alana zaman zaman su birikmesi kuşlar için bir tercih sebebi değil.”

Ülkemizde soyu tükendiği için Melih Özbek isimli fotoğrafçı tarafından Afrika’da çekilen bir Yılanboyun.

Gölün kuş türleri üzerine yapılan çalışmaların sonucunda, göl civarında mevcut toplam 110 kuş türünün bulunduğunu anlatan Prof. Özcan da kaydı tutulan türlerden ikisinin nesli tükenmiş,  ikisinin tehlike altında, üç türün “hasas durumda” ve ikisinin de “tehdite yakın durumda” olarak değerlendirildiğini anlatıyor: “Göl ekosisteminde bulunan Yılan Boyun (A. rufa) isimli kuş türü gölün kurutulması ve üreme alanlarının, kaybolmasıyla birlikte, Türkiye dahil olmak üzere tüm Ortadoğu’dan (Filistin, Israil, Lübnan ve Suriye) kayboldu. “

Matrakçı Nasuh’un kaleminden (1535) , Amik Gölü ve çevresi betimlemesi. (Göl-i Avam)

‘Korumak düşünülmedi bile’

Özcan gölü kurutma projelerinin devlete toprak kazandırması, su baskınlarından doğan zirai zararı gidermesi gibi yararları yanında sıtmayı da önlemeyi hedeflediği, dolayısıyla daha çok, halkın sağlığı söz konusu olduğu için önemli görüldüğünü söylüyor. Ancak kurutulma öncesine kadar Amik Gölü’nü korumak amaçlı bir çalışma yapılmıyor.

Erol Kesici’ye göre ise, “Sıtmayla mücadele etmek yerine sulak alanları kurutmak kısa ve uzun vadede “ölümü” seçmek.

Göl, kurutulmamış olsaydı, 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzalanan sulak alanların korunması için Uluslararası Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi gereğince korunacak olan önemli bir sulak alan niteliğindeydi. Sözleşme’den çok kısa süre önce kurutulmaya başlatıldığı için, korunma kapsamına alınamadı.

Bataklığa kurban edildi

Türkiye’de daha önceleri Amik gibi, Avlan, Akşehir ve daha birçok sulak alanın su baskını, sıtma ile mücadele amacıyla kurutulmaya başlandığını anlatan Kesici, bu tür sulak alanların bulundukları bölgede yer altı sularını besleyerek su rejimini düzenlediğini ve sel -taşkın olaylarının etkilerini minimumda indirdiğini belirtiyor.

Hatay Tabiatı Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Öğünç’ün yaptığı tarafından, gölün doğal alanını gösteren çizim. 

Gülnaz Özcan da Amik gibi değerini bilmeden yok edilen sulak alanların, mali karşılığına değiniyor:

“Sulak alanların dahil olduğu 17 ekosistem servisinin dünyadaki mevcut değerinin yıllık 33 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor. Bu değer tüm dünya ekonomilerinin toplam GSMH’lerinin üç katına denk geliyor. Bu değerin ise yüzde 63’ü denizel sistemlerden ve yüzde 38’i de karasal sistemlerden ki bunun da çoğunluğu da ormanlardan (4.7 trilyon dolar) ve sulak alanlardan (4.9 trilyon dolar) geliyor.  Yani sulak alanların (tatlı ve tuzlu su sulak alanları) payı yaklaşık olarak söz konusu değerin yüzde 25’ini oluşturuyor.”

“Amik Gölü tamamıyla bataklıklara kurban edildi” diyen Prof. Dr. Özcan, sadece tek bir kaynağa bakarak bile o günün yöneticilerinin neden bu kararı aldıklarını rahatlıkla anlayabileceğimizi belirterek 1973’te Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın  “Cumhuriyet’in 50. yılda yurdumuzun enerji ve doğal kaynakları (toplu bir bakış)” adıyla yayımladığı kitaptan bir alıntı paylaşıyor:

“  ……….., öz yurdun, yangınlar ve depremlerden daha korkunç ve düşman saldırılarında daha çok sürekli bir (su eşkıyalığı) tahribatı altında ezildiğini görmekte gecikmedi. Kıtlık, sel baskını, bataklık, malarya şeklinde bütün Türkiye yüzeyine ve halkına şamil olarak tecelli ve heryerde, her zaman açlık, hastalık ve ölüm şeklinde vatanın ve vatandaşların can ve mal güvenliğini bozarak devam edegelen bu su eşkıyalığı karşısında Cumhuriyet Hükümetinin ilgisiz kalabilmesine imkân yoktu. Bu durum karşısında Türkiye su işlerinin daha fazla gecikmesini önlemek ve gitgide gelişmek üzere ana hatları;

-Taşkın zararlarından korunma,

Bataklıkların kurutulması ve arazinin sulanması, şeklinde ifade edilmiştir.” 

Kesici’yle benzer şekilde Amik gibi zengin sulak ekosistemlerin önemine dair Özcan’ın değerlendirmeleri şöyle:

“Sulak alanlar bulundukları bölge için ekolojik ve ekonomik açıdan büyük öneme sahiptirler. Bu açıdan sulak alanlar bulundukları bölgenin su rejimini dengelerler. Aşırı yağışlı dönemlerde suyu bir sünger gibi emerek sel oluşumu, erozyon ve taşkın kontrolü gibi olayların sonucu sediment kontrolünü sağlayarak toprağın korunmasını sağlarlar. Sulak alanlar bulundukları yerlerdeki yer altı suyunu besleyerek (reşarjı) ve boşaltarak (deşarjı) olaylarında bir depo görevi görüp, bölgenin taban suyunun dengelenmesinde rol oynarlar. Bölgenin nem oranını yükselterek iklimi üzerine etki ederler. Sulak alanlar biyolojik üretimi en yoğun olduğu ekosistemler olup dünyadaki en önemli genetik havuzları konumundadırlar. Ayrıca, sulak alanlar hayvancılık, balıkçılık, saz kesimi ve birer rekreasyonel imkanı ile ekonomiye katkı sağlamakla birlikte karbon tutma ve depolama görevi görürler”

Kurutulan gölün üzerine açılan tarımsal alanlar.

Geri döndürülebilir mi? 

Peki Amik gölü geri getirilebilir mi, zaman zaman kendini hatırlatması buna bir işaret mi? Amik gölü için nasıl bir süreç izlemeli? Göl eskisi gibi olur mu?

Doğanın hiç bir zaman kendisine yapılan yanlışı unutmayacağını, sadece zamanı geldiğinde kendisini çok acımasızca göstereceğini söyleyen, Prof.Dr. Özcan, Amik Gölü için de aynı durumun gözlendiğini ve gölün son yıllarda kendisini insanlara sürekli hatırlattığını söylüyor:  “Aslında bu gölün çanağına havalimanı gibi yanlış bir yatırım yapılmamış olsaydı ana gölün oluşumuyla hem gölü geri getirebilirdik hem de kurutulmasından bu yana gelişen birçok olumsuz ekolojik etkiyi de ortadan kaldırmış olurduk”

Özcan, her şeye rağmen halen bunun yapılabileceği görüşündü. “Elbette yapabiliriz. Ancak gölün hepsinin geri kazanılması çok gerçekçi görünmüyor.”

Çünkü, Amik Gölü’nün ana çanağının dahi yeniden oluşturulması için bölge halkına verilen toprağın halktan geri alınması; bunun için de öncelikle göl alanındaki özel mülkiyelerin kamulaştırılması gerekiyor. Özcan, “Vatandaşların mağdur olmaması için kamulaştırılan araziler yerine vatandaşa hazine arazisi tahsisi yapılabilir” diyor. Kamulaştırmada kesinlikle sosyal dokunun  dikkate alınması gerektiğini belirterek kişilerin rızasının alınması ve halkın mağdur edilmemesi gerektiğini de ekliyor.

Hidrobiyolog Erol Kesici ise, Amik Gölü’nün on binlerce yılda oluştuğuna ve  gölün binlerce yıllık oluşum evresi boyunca su yapısının ve biyolojik çeşitliğin şekillendiğine dikkat çekiyor. Çevresiyle bütünlük halinde olan göl çevresinde hava alanından, yollara kadar çok büyük tahribatlar söz konusu olduğunu hatırlatan Kesici, gölü besleyen derelerin kurutulduğuna, gen havuzların yok edildiğine dikkat çekerek, eski haline getirilebileceği umudunu gerçekçi bulmuyor.

Kesici, göl ekosistemini oluşturan unsurların bir bütün olduğu ve bu dengenin kolay kolay yerine getirilemeyeceği kanısında:

“Umut verici gelişmeler, olarak bahsedilen kuş gözlemlerine ve gelişen teknolojiye rağmen, doğal alanları koruma- kullanma bakışı oluşmadan binlerce yılda oluşan doğal Amik Gölü’nün geri gelişi, hiçbir zaman beklenemez. Hala göllerin kurutulduğu ülkemizde, kuraklık karşısında yağmurun yağmasını bekliyoruz. Bu yanlış politikalara rağmen küresel ısınma var bakışıyla hareket ettiğimiz sürece Amik Gölü’nün geri gelme olanağı yoktur.”

Göllerin, insan müdahaleleri sonucunda yorulduğunu ve yıprandığını belirten Kesici, doğal göllerin kurtuluşunun tek çıkar yolunun  gölleri rahat bırakmak olduğunu söylüyor.  Gümüşhane’nin Taşköprü ilçesinde, define aramak için boşaltılan, Buzul Çağı’ndan kalma 12 bin yıllık Dipsiz Göl’ün akibetini hatırlatan Kesici, “İş makineleriyle Dipsiz Göl  misali çukurlar açarak, su depolayarak bir gölün oluşması mümkün değil. Ayrıca gölün yeniden oluşmasında en büyük engellerden biri de havaalanı. Göl yatağının özlem duyulan suya kavuşabilmesi için havaalanının da taşınması gerekiyor” diyor.

Amik’e duyulan özlemin son bulmasının, su kaynaklarının kirlilik kaynaklarından korunmasına, göl etrafındaki on binlerce kaçak kuyunun kapatılmasına ve tarımda aşırı su kullanımının durdurulmasına bağlı olduğunu belirten Kesici ekliyor: “Göllerdeki ve akarsulardaki yapının rahat bırakılması gerekiyor. Su kullanımını daha iyi idare edebilmenin amaçlandığı planda, sulama ihtiyacını azaltan ‘yeşil teknolojilerin’ kullanılması ve tuza karşı dayanaklı bitkilerin yetiştirilmesi, makro-mikro klimanın iklimin sağlanması gerekiyor.  Amik Gölü havzasının su toplama alanı olarak kazandırılması, makro-mikro klima, yaban hayatı ve su kaynaklarının korunması bakımından önemli görünüyor. Biriken suyu başka amaçlarla kullanmamak önemli bir koşul olarak karşımıza çıkıyor.”

HES’ler, göletler, barajlar…

Gölü besleyen kaynaklara tarım ve kullanım amaçlı HES’ler, göletler yapıldı. Amik Gölü çevresinde yaşayan insanların yaşam şekli de buna göre değişti. Gölün kurutulması ile özellikle hidrografyada, toprak özelliklerinde, havada, flora-fauna ile ekonomik faaliyetlerde de değişim yaşandı. Kurutulma sonucunda toplam 20000 ha tarım alanı elde edilirken, ovanın su rejimi ve dengesi bozuldu, sulama konusunda ciddi sıkıntılar oluştu.

Tüm bu  nedenler bir arada düşünüldüğünde Doç. Dr. Kesici’ye göre, gölün kurutulması ile ortaya çıkan malzemede tuzlanma, çölleşme ve toprak bozulması ile ürün verimliliğinin düşmesi gibi sorunların görülmesi beklenen bir sonuç.

Üstelik gölün kurumasından sonra da Türkiye çapında umut verici gelişmeler yaşanmış değil. Bugün bile hala sulak alanların doldurarak arazi kazanılması; hazine arazisi olmaları sebebiyle çöp, moloz, hafriyat, dip tarama ve proses atığı çamurlarının depolanması; alanın altyapı ve turizm yatırımları için kullanılması; sulak alanlardan ve bunları besleyen akarsu yataklarından kum ve çakıl alınması; kontrolsüz saz kesimi, saz yakılması, turba alımı, aşırı otlatma yapılması; ticari değeri yüksek türlerin bu alanlara atılması; yasa dışı kara ve su avcılığı yapılması gibi sorunlar sürüyor.

Baraj gölün yerini tutmaz

Amik Gölü denildiğinde akla gelen bir diğer konu da Reyhanlı Barajı. Amik’te yapılan hatanın telafi edilmesi amacıyla yapılan Reyhanlı Barajı’nı, uzmanlara göre gölün yerini tutması mümkün değil.

Hatay’da sulama ve taşkınları önlemek amacıyla kurulan Reyhanlı Barajı. 

Reyhanlı Barajı’nın yeni Amik Gölü olarak adlandırıldığını ve aslında ikisini birbirine denk görmenin veya birini diğerinin işlevini görecek şekilde telafuz etmenin yanlış olduğunu ifade eden Prof. Dr. Özcan,  Reyhanlı Barajı’nın göçmen kuşlar için bir alternatif dinlenme alanı oluşturduğunu kabul etmekle birlikte aynı olmadıklarını şöyle ifade ediyor:

“Reyhanlı Barajı ile Amik Gölü’nün su havzaları birbirinden farklıdır. Amik Gölü gibi sulak alanların diğer bir özelliği de taşkın ve sel olaylarını, bünyesindeki organik maddeler vasıtasıyla suyun hızını bir sünger gibi yavaşlatarak engelleyebilmesidir. Oysa günümüzde taşkınlardan en büyük maddi zararı ana Amik Gölü çanağına yapılan Hatay Havaalanı ve çevresindeki ekili araziler görmektedir. Amik Gölü varken taşkınlar çok nadir oluşmaktaydı. O halde,  bu taşkınları Reyhanlı Barajı’nın önleyebileceğini söylemek gerçekçi midir? Keza yeraltı su rezervleri için bu baraj Amik Gölü’nün yerini alabilecek midir? Halk Reyhanlı Barajı aracılığıyla Amik Gölü havzasındaki taşkınlar ve sellerden korunabilecek midir?”

Reyhanlı Barajı’nın bölgenin sulak alana dönüştürülmesi ya da iyileştirilmesi için değil, taban suyu azalan, kuruyan  Amik Ovası’ndaki 585 bin dekar arazinin sulanmasına hizmet amacıyla yapıldığını belirten Erol Kesici’ye göre de çözümü bilinmesine rağmen, kuraklık bu yörede hala çok ciddi bir sorun ve Reyhanlı Barajı, çözümü beklenen sorunlara bugün için hala cevap verebilmiş değil.

Bir zamanlar, ekosistemin zenginliğiyle farklı türleri etrafında toplayan Amik Gölü, bugünlerde hepsini özlem duygusu etrafında birleştiriyor. Şu anki haliyle bırakılırsa Afrika kıtasında yaşayan Yılanboyun ile Hatay’da yaşayan bir insan belki de aynı duyguyu, özlemi paylaşarak birbirlerinden habersiz, yıllar boyunca farklı kıtalarda yaşamaya devam edecek…

You may also like

Comments

Comments are closed.