Halkların İklim Anlaşması Ağı’nın 2 Nisan’da başlattığı uluslararası Kervan’a katılmak için İklim Adaleti Koalisyonu ve Ekoloji Birliği bileşenleri iki gündür İklim Adaleti Kervanı‘nda, yollardaydı. Yeşil Gazete olarak kervanın peşine düşerek tüm yolculuğu kayıt altına aldık.
Kadıköy’den 9 Nisan’da kalkan otobüsle başlayan yolculuk, toplamda iki gün kadar sürdü. 16 kişiyle yola çıkan İklim Adaleti Kervanı, yolculuk esnasında onlarca kişiyi ağırladı, köylerde ve kent meydanlarında açıklamalar yapıldı, sloganlar atıldı. Kervan yola “Muğla Akbelen’den Çanakkale Karabiga’ya” rotasıyla çıkmış, Türkiye’de kirleticilere olay yerinde dikkat çekmek üzere yola koyulmuştu. Peki bütün bu yolculuk boyunca neler yaşandı?
İlk durak: Muğla
İstanbul’dan gelen kervan yolcuları öncelikle Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’deki Akbelen Ormanı’nı ziyaret etti. İkizköylülerin mücadelesine yerinde tanıklık eden kervan yolcuları, burada köylülerle bölgedeki maden ocağı santrali üzerine konuştu, yerel halka kervan hakkında bilgi verdi.
İlgili haber: [İklim Adaleti Kervanı-1] ‘Adil bir dünya talebinden vazgeçmeyeceğiz’
Aydın durağı: Jeotermallerin memleketi
Akbelen Ormanı’ndan sonraki durak Aydın oldu. Aydın Efeler’de Büyükşehir Belediye binası önünde bir tiyatro oyunu oynandı ve basın açıklaması gerçekleştirildi. Aydın’da Nisan’ın 9’unda hissedilen hava sıcaklığı İklim Adaleti Kervanı’nın eylemini iklim krizi konusunda dikkat çeken bir noktaya oturttu.
İlgili haber: [İklim Adaleti Kervanı-2] Köyden kente iklim adaleti çağrısı: Yola devam…
Kervanın yolcuları
Rotasında adım adım ilerleyen kervan bir süre sonra koşar adım ilerlemeye başladı. Bu süreçte otobüse termik santral tesislerinde karavanlar, ormanda arazi araçları ve meydanlarda araçlar eşlik etti. Kervan her hareket alanından biraz daha kalabalık kalkıyor, her bir durakta farklı soruna dikkat çekiliyordu. Peki bu kervanın yolcuları kimlerdi?
Kervan otobüsü kimi zaman köylüler, kimi zaman yerel gazeteciler, kimi zaman çevre platformlarına üye isimleri taşıdı ancak yolcuları buluşturan ortak hedef: İklim krizine karşı birlikte mücadele etmek ve iklim adaletine dikkat çekmekti.
Kervan iklim adaletinde öncelikli olarak dezavantajlı konumda bulunan grupların olduğu bölgelere, kirleticilerin olduğu alanlara, tesislere giderek protestolar gerçekleştirdi. Termik santraller önünde basın açıklamaları okuyan iklim aktivistleri “İklim adaleti kervanına katıl, termik santralleri kapat”, “Eko-kırım suçtur” ve “iklim değil, sistemi değiştir” pankartlarıyla“İklimi değil sistemi değiştir” ve “Söktüğünüz ağaçların isyanı olacağız” sloganlarını attılar.
Çevresi termik santrallerle çevrili toprak parçası: Ege
Kervan boyunca sırasıyla İzmir’deki İzdemir Enerji Aliağa Termik Santrali’ni, Manisa’daki Soma B Termik Santrali, Soma Kolin Termik Santrali, Çanakkale Çan’daki 18 Mart ve Çan 2 Termik Santralleri ziyaret ediliyor. Söz konusu santrallerin hepsi ülkedeki en büyük 30 kömürlü termik santraller listesinde yer alıyor.
Kervanın ilk termik santral durağı: Aliağa Termik Santrali. Santral İzmir Demir Çelik firması tarafından işletiliyor. Santralden doğaya yayılan karbondioksit (CO2) emisyonları 2019’da 2,1 milyon ton olarak hesaplanıyor. 2020’de ise santralden 2,2 milyon ton karbondioksit salımı gerçekleşiyor. İklim Adaleti Kervanı bölgeye gelerek “Termik santrale hayır” diyor. Peki neden? Bu rakamlar niçin önemli?
Sera gazı artıyor: Ülkenin cüruf dağları
Geçtiğimiz haftalarda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan 1990-2020’e ait sera gazı salımlarının artış verileri, Türkiye’de sera gazı emisyonunun arttığını ortaya koymuştu. 1990’dan 2020’ye kadar geçen sürede sera gazı emisyonu yüzde 138,4 oranda artış göstermişti. Paris İklim Anlaşması’na 2016’da imza koyan Türkiye’nin bu geçen süre içerisinde emisyon oranları artmaya devam etti.
Toplam sera gazı emisyonlarında 2020’de CO2 eşdeğeri olarak en büyük payı yüzde 70,2 ile enerji kaynaklı emisyonlar aldı. İşte kervan da tam bu nedenle yola çıktığını duyuruyor, termik santral sorunlarına değiniyor.
Kervan yolculuğu boyunca yerinde incelenen termik santrallerin kömürle enerji üretmesi sonucu doğaya salınan karbondioksitin maliyeti başta yörede yaşayanlara, sonrasında tüm ülkeye ve ardından tüm dünyaya tehlike arz ediyor.
İlgili haber: TÜİK verileri bize neler söylüyor?
‘Burada vahşet var’
İzmir Aliağa Termik Santrali’nde kervana eşlik eden Foça Derneği Konseyi Çevre Meclisince termik santral hakkında inceleme “gezisi” düzenleniyor. Aliağa Rezerv Cüruf Depolama Alanı’nda Foça Derneği adına açıklama yapan Tuğrul Çömlekçi, “Buradaki atıklardan ağır metaller dağılıyor ve rüzgar etkisiyle köylülere gidiyor. Köyde hastalıklar arttı. Hayvanlar ve bitkiler için tehlike yarattı” diyor.
Termik santrale karşı 30 yılı aşkın bir süredir mücadele eden Aliağalılar’ın, İzmir Demir Çelik (İzdemir) Enerji Santrali için hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna yaptıkları itiraz 2019’da sonuçsuz kalmıştı. Mücadele ise 1989’dan beri devam ediyor.
Termik santralin bulunduğu noktada bir araya gelen çevre örgütleri ve kervan yolcuları, bu kez de termik santralin doğaya etkilerini Foça Çevre ve Kültür Platformu (FOÇEP) sözcüsü Bahadır Doğutürk‘ten dinliyor. Doğutürk Aliağa Termik Santrali’ne karşı yıllardır süregelen mücadeleyi anlatıyor:
“Burada vahşet var. Burası sahipsiz bırakıldı. İsteyen burada istediği tesisi kurmakta kendine hak buluyor. Bu sorun acaba toplu ölümler olduktan sonra mı dikkat çekecek! Bu bölgede yaşayan insanlar olarak buranın kontrol altına alınması gerektiğini söylüyoruz. Direnenler olmasa bugüne kadar belki de çok daha büyük felaketlerle karşılaşacaktık.”
Santralin bıraktığı izlenim: Distopik bir film gibi
Alanda kervandaki yolcular termik santrallerden çıkan dumanlara şahit oluyorlar. Santral önünde sloganlar atılıyor. Özellikle İstanbul’dan gelen vatandaşlar için santrallerin ürkütücü bir havası olduğu görülüyor. Bazı kervan yolcuları hep anlatılan termik santrallerle yüz yüze gelmiş oldukları için İkizköy’de atılandan daha sesli atıyor sloganları.
Kervan buradan Soma’ya hareket ediyor. Otobüste Aliağa’daki görüntüler konuşuluyor, dile getiriliyor. İklim değişikliğine karşı atılması gereken adımlar da otobüstekilerin konuştuğu konulardan biri. Yolculardan biri santralin kendisinde bıraktığı izlenimi şöyle kelimelere döküyor: Distopik bir hava hakimdi, film gibi.
İlgili haber: Türkiye’nin ilk büyük çevre zaferi- Aliağa Termik Santrali [Fotoğraf Galeri]
Her duman termik santralleri hatırlatıyor: Soma
Kervan’ın bir sonraki durağı Soma oluyor. Burada konaklayan kervan yolcuları akşam saatlerinde İrlanda’daki Climate Justice Coalition ekibi ile Instagram üzerinden canlı yayın yaparak grupların ülkelerde yaptıkları gezilere ilişkin bilgi alışverişinde bulunuluyor. Kervancılar geceyi Soma Termik Santrali‘ne dokuz kilometre uzaklıktaki Soma Öğretmenevi‘nde geçiriyor.
Soma maden faciasıyla bilinen bir ilçe ve dolayısıyla buradaki öncelikli gündem maddesi bu. Bir yandan da termik santrallerin dumanları sabahın erken saatlerinde, 7.00 sularında, hiç olmadığı kadar çok göze çarpıyor. Burada Soma B ve Soma Kolin Termik Santralleri’n bölgelerine gidiyoruz.
Bir santral mecburiyeti: Bu santral bize ekmek veriyor
Santralin cüruf alanında göze çarpan koyu gri tepeler var. Kül tepeleri. Termik santralin yakınında köye doğru akan sudan bir köpeğin yürüdüğü görülüyor.
Su, koyu gri akıyor. Çevresindeki bitkilerin etrafında siyah kül tabakaları var. Bölgedeki renkli tek şey santral tabelaları. Santralin dumanları bulutlara karışıyor.
Karavanla bizi Yırca Köyü‘nün yakınlarındaki santralin cüruf alanına getiren emekli pilot, Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri (ADAM-DER) üyesi ve Gazete Karınca yazarı Bahadır Altan termik santral bölgesinde şu değerlendirmelerde bulunuyor:
“En büyüklerinden biri bu. Bütün termik santrallerin temel özelliğini gösteriyor: bir yakıcı madde lazım, onu paraya, bir mala dönüştürecek bir de santral lazım. Kilometrelerce ilerde kömürleri en kolay yollardan getirip cürufunu da en yakın yerlere bırakıyorlar. Elektriği üretirken doğayı da kirlettiği görülüyor. Kâr düşkünlüğü olmasa tarım ürünleri üretilecekken bunun yerine mahvediliyor. 1980’den beri, eski bir teknoloji ve her zaman aynı üniteler çalışmıyor. Mesela gece boyunca bütün üniteler çalışıyor. Gündüz sadece bacalardan çok az kirlilik yapılıyormuş gibi gösteriliyor. Buradan çıkan küllerden dağlar oluşuyor. Fakat burada ‘mecburuz, bu santral bize ekmek veriyor’ diye düşünen insan sayısı da hiç az değil.”
Santrallerin izinde: Çanakkale
Kervan sabah 9.30’da hareket ediyor. Otobüste çevre problemlerine ilişkin konuşulanlar arasında yöre halkının kömür madenleri hakkında bilinçlendirilmesi konusu da yer alıyor. Birçok öneri sıralanıyor: Daha çok eğitici ziyaretler, bilgilendirici toplantılar…
Kervana Burhaniye Çevre Platformu‘ndan (BURÇEP) üyeler de katılıyor. BURÇEP eş sözcülerinden Süleyman Eryılmaz, kervan yolcularına Kozak‘tan Çan‘a kadar bölgedeki yapılaşmaları, maden ocaklarını ve termik santralleri anlatıyor.
Çan‘da kervana Çan Devre Derneği yönetim kurulu üyesi, ekoloji aktivisti ve bağımsız gazeteci Muhammed Yavaş katılıyor.
İki santral arasında kalmış bir köy: Nefes alamıyor
Yavaş, Çan’daki ODAŞ Enerji‘nin işlettiği Çan 2 Termik Santrali‘ne ve EÜAŞ‘ın işlettiği 18 Mart Termik Santrali‘ne ilişkin yaşadıklarını anlatıyor. Bugüne kadar çok kez termik santrale karşı haber kaleme aldığını anlatan Yavaş, çalıştığı gazeteden de termik santralin reklamını aldıkları için çıktığını söylüyor. Muhammed Yavaş‘ın söylediklerinden dikkat çeken bir diğer şey ise bölgedeki vatandaşların termik santrallere iş kapısı olarak baktıkları konusu.
Kervanın gündem maddesi: Polis takibi
Öte yandan yolda çevirmeyle karşılaşan kervan yolcularına kimlik kontrolü yapılıyor. Otobüsün içerisinden termik santrallerin neden olduğu çevre kirliliğine karşı ortaya koyulan mesaj dolayısıyla çevirmenin yapıldığı yönünde sesler yükseliyor.
Polis ekipleriyle termik santrallerin hemen hemen hepsinde karşılaşıyoruz. Sloganlar atıldıktan sonra otobüse binen kervan yolcularının önemli gündem maddelerinden biri de bu: Polis takibi.
Çanakkale’ye iklim göçleri: Tarlası olmayanlar kaldı
15.00 sularında termik santrallerin arasında kalan Yayaköy‘e varıyoruz. Termik santrallerin arasında 1,8 kilometre mesafe bulunuyor. Yavaş şunları aktarıyor:
“Yayaköy’ün sol tarafında 18 Mart, sağ tarafında Çan 2 Termik Santrali bulunuyor. Köy iki santral arasında kalmış durumda. Köy santraller arasında nefes almaya çalışıyor. Köyün nüfusu santrallerden önce bindi, şu an doksan kişi yaşıyor. Arsası, tarlası olan sattı; Çanakkale merkeze göçtü. Tarlası olmayan, biraz daha fakir olan kesim köyde kaldı.”
Muhammed Yavaş, hava kirliliği dolayısıyla köyden Bursa‘ya taşınmış. Ancak Yavaş kendisi gibi birçok kişinin de iklim göçü yaparak köydeki hava kirliliğinden dolayı farklı bölgelere taşındığını söylüyor.
Ekmek kapısı
Çan’dan bir vatandaşa söz konusu termik santrallere ilişkin sorular yöneltiyoruz. Bölgedekiler gerçekten termik santrali iş kapısı olarak görüyor ve sağlık sorunlarıyla hava kirliliğini geri planda mı tutuyor? Ancak yine aynı cümleleri duyuyoruz: Ekmek kapısı. Çan’daki vatandaşların birçoğunun termik santrale iş kapısı olarak baktığını ancak aksi şekilde düşünen vatandaşların da olduğunu öğreniyoruz.
Köyde hala yaşayan insanlar bulunuyor ancak bölge halkından Çan Çevre Derneği‘nin, İklim Adaleti Koalisyonu ve Ekoloji Birliği bileşenlerinin yaptığı basın açıklamasına bir ilgi gösterilmiyor.
‘Çalışanlar santralde fotoğraf dahi çekemiyor’
Çan Belediyesi yönetiminin termik santrallere ilişkin tavrını sorduğumuz hem dernekten hem de yerel siyasetin içerisinde yer alan isimlerden biri olan Mehmet Öz şöyle yanıt veriyor:
“Çan’da on yıl süren bir AKP iktidarı varken hiçbir şekilde bu konu gündeme getirilmedi. ODAŞ’ın yapımı da bu sürelere tekabül ediyor. Daha sonra gelen CHP iktidarında aynı durum devam ediyor.”
Öte yandan termik santralde çalışanların durumunu sorduğumuz Öz “Çalışanların santralde fotoğraf çekmeleri dahi yasak. Sağlık sorunları, çevre problemleri, hava kirliliği gibi konular buralarda çok dert edilmiyor. İnsanlar tarım ve hayvancılıktan uzaklaşmış, sanayiye yönelmiş. Bu çalışma hayatı insanlara cazip gelmiş” diyor.
Burada Çan Çevre Derneği Başkanı Av. Ümran Aydın tarafından basın açıklaması yapıldıktan sonra yeniden harekete geçiliyor ve son durağa doğru kervan yola düşüyor.
Kervanın son durağı: Parion Antik Kenti
Kervan son olarak Çanakkale’nin Biga ilçesindeki Parion Antik Kenti‘nde forum gerçekleştirildi. Burada kervan yolculara Parion Antik Kenti’nin tarihi anlatıldı.
Ardından Biga Ekoloji ve Yaşam Platformu Başkanı Hülya Kurt Akdeniz foklarından, termik santraller ve Biga’nın çeşitli çevre problemlerinden bahsetti.
İklim Adaleti Koalisyonu üyesi Levent Büyükbozkırlı uluslararası iklim krizi üzerine ve kervanın neden gerekli olduğuna ilişkin konuştu.
İklim Adaleti Koalisyonu‘ndaki Türk Tabipler Birliği temsilcisi Uzman Doktor Demet Parlar ekolojik dayanışmanın ve etkileşimin önemini ortaya koydu.
Son olarak Çanakkale Ekoloji Platformu ve Kazdağları Ekoloji Platformu eş sözcüsü Av. Burcu Özaydın Çanakkale ve civarındaki termik santraller dolayısıyla halkın yaşadığı sağlık problemlerine ve geçimlerini kazanırken hayatlarını kaybettiklerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İklim Adaleti Kervanı’nın ilk yolculuğu Muğla’dan başlayarak Çanakkale’ye kadar sürdü. Kervan yolcuları İstanbul’a dün akşam saatlerinde döndü. Fakat İklim Adaleti Koalisyonu Zonguldak ve Erzincan başta olmak üzere çeşitli şehirlerde iklim adaletine dikkat çekmek, termik santraller ve maden ocaklarına karşı mücadeleye devam etmek üzere yola devam edeceklerini duyurdu.
Yollara devam edeceğini duyuran İklim Adaleti Koalisyonu’nun acil talepleri ise şöyle:
- İklim krizi eylem planı: Türkiye acilen elektrik üretimi, ulaşım, binalar, sanayi, hizmetler, tarım, atıklar, arazi kullanımı sektörlerini kapsayan detaylı bir eylem planı hazırlamalıdır. Bu planda sorumlu kurumlar, eylemlerin tamamlanma tarihleri ve öngörülen sera gazı salım azaltımları belirlenmiş olmalı, takibi ciddi yapılmalı ve ilerlemeler kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Türkiye, tarihsel sorumluluk ve adil paylaşımdan yola çıkarak bir karbon bütçesi hesaplamalı ve sera gazı salımlarında en geç 2025’e kadar tepe noktasına ulaştıktan sonra, karbon bütçesiyle uyumlu olarak salımlarda düşüşe geçmeli, 2050’de sera gazı salımları sıfırlanmalıdır.
- Kömürlü santrallerin kapatılması : İklim krizinin baş sorumlusu olan ve özel sektöre önemli kaynak aktarımı yoluyla elektrik maliyetlerini de arttıran kömürlü termik santrallerin kapatılmasına yönelik eylem planı acilen devreye alınmalıdır;
- Yenilenebilir Enerji : Tüm yeni enerji santrali projelerinde doğaya ve sosyal yaşama etkiler (dışsallıklar) yatırım maliyetlerine dahil edilmelidir, sosyal, çevresel ve sağlık etki değerlendirmeleri layıkıyla yapılmalıdır. Bu projeler kuş göç yollarını, tarım arazilerini, ormanlık alanları, yaşam alanlarını tehdit etmemelidir. Yenilenebilir adı altında akarsu havzalarını kalıcı olarak tahrip eden HES’lere, tarım alanlarını ve yeraltı/yerüstü su varlıklarını zehirleyen JES’lere, Biyokütle Santrallerinin zehirli baca gazı atıklarına, ormanlık alanlara yapılan RES’lere izin verilmemelidir.
- Enerji Politikaları : Enerji, sermayeye kaynak aktarımı olarak değil, temel ihtiyaç olarak görülmeli, metalaştırılmamalıdır. Yeni yatırımlar, uzun vadeli planlamalarla uyum içinde, toplumsal faydaya ve yerelin ihtiyaçlarına dönük olmalıdır. Enerji taleplerinin azaltılması, enerji kayıplarının düşürülmesi, 50%’ler seviyesinde enerji verimliliği arttırımı, enerji politikalarının öncelikli alanları olmalıdır. Enerji talepleri, sürekli yeni santral yaparak değil, enerji verimliliği ile ikame edilmelidir.
- Orman varlıklarının korunması : Önemli karbon yutak alanları olmalarının yanısıra biyoçeşitlilik açısından değerli endemik türleri barındıran ormanlarımız her türlü yapılaşmaya ve talana karşı korunmalıdır.
- Tarım alanlarının ve sucul ekosistemlerin korunması : Endüstriyel tarım yerine organik tarıma yönelik teşvikler sağlanmalıdır. Yeraltı ve yerüstü sularının kirletilmesine engel olunmalıdır; denizlerin ve derelerin atık su deşarj alanı olarak kullanımı sonlandırılmalı; ileri biyolojik arıtma tesisleri kurulmalı ve arıtma suyunun yeniden kullanımı sağlanmalıdır.
- Kentleşme/sosyal yaşam: Megakent planlamalarıyla yaşanmaz hale gelen kentlerde kent hakkı savunusu dahil olmak üzere kar ve rant odaklı uygulamalara karşı kentlerin küçültülmesi ve kentten kırsala dönüşü teşvik eden, yerelde üretip, yerelde tüketmenin güçlendirildiği politikalar uygulanmalıdır. Kentsel planlama ekolojik kriterler ve toplumsal ihtiyaçlar gözetilerek yapılmalıdır, nüfusu belli mega-kentlerde yoğunlaştıran ve büyük altyapı ihtiyacı doğuran plansızlıklardan vazgeçilmelidir. Kent nüfusunun doğayla ilişkisinin kesintiye uğramasına izin verilmemelidir. Kentleşme, tarım ve sanayi dengesini gözetecek ve lojistik akışlarını olabildiğince azaltacak şekilde yeniden planlanmalıdır. İklim krizine yönelik yerel çözümlerin üretilmesi sırasında kadın hareketleri, sendika temsilcileri, meslek odaları, ekoloji örgütleri gibi farklı oluşumlarla sürekli bir araya gelinmeli, bu grupların görüş ve önerileri ciddiyetle değerlendirilmelidir.
- Ekokırım yasası : Ekoloji örgütlerinin, emek ve meslek örgütlerinin ve halktan yana uzmanların katılımıyla ekokırımın, ceza kanunumuzda suç olarak kabul edilmesini istiyoruz.
- Ekonomi politikaları : Ekosistemleri tehdit eden ekonomik büyüme ve tüketim merkezli politikalar yerine gelişim üzerine kurulu, piyasalaşmamış geçim ekonomisine ve sağlıklı çevre, su ve gıda gibi temel insan ihtiyaçlarına odaklanan politikalar üretilmelidir. Üretim ve hizmetlerin toplumsal ve ekolojik adalet kriterlerine göre geliştirilmesi ile tüketimi ve üretimi azaltmak yönünde toplumsal dönüşüm sağlanmalıdır. Bu bağlamda, çalışma sürelerini kısaltmak, servetin yeniden dağıtımı (gelir transferi), küresel düzeyde asgari kurumlar vergisi, çevre kirliliğine mutlak sınırlamalar getirilmesi (sosyal maliyet ve tahribatın bedelinin ödenmesi) gibi politikalar uygulanmalıdır.