Ana Sayfa Blog Sayfa 4375

Güzel nasıl yaratılır, bu katliamlar içinde? – Büşra Akman

0

Ermeniler, Yahudiler, Süryaniler; döner mi? Döndürülebilir mi? Kürtlerin kendi kimliklerini yaşamadıklarını tartışırken, düşünelim Gavur Mahallesi diye bir yer vardı, onlar yaşıyordu hep birlikte orada. Artık yoklar. Barışa onlar da dahil mi? Geri dönmeyi isterler mi? Kalanlar ne yaşadı, ne istiyor? Kadim yerleri bekleyenlerden cevaplar, ardından en sade şekliyle fikirlerin birlikteliğiyle güzel nasıl yaratılır, mutluluk topluluğundan bir görüş.

Mar PetyunKeldani Kilisesi’nin bekçisi Kemal

Gavur Mahallesi şu an bilinen adı Xançepek(Hançepek); yolda sorarsanız gavur mahallesi diye bir yer yok diyorlar, sonra anlatınca tarife göre ilerliyorum. 4 ayaklı minareyi geçip sola sapıyorum; Mar PetyunKeldani Kilisesi’nde duruyorum; kapıyı Kemal açıyor. Bakım ve bekleme hizmetlerini üstlenen Kemal, Meryem Ana Kilisesi’nden gelen papazın burada da ayin yaptırdığını, oraya iki haftada bir geldiğini söylüyor.

Gavur Mahallesi diyorum, burada önceden yaşayan o insanlar neredeler? Gittiler, diyor, burası onların eviydi. Dönerler mi diyorum, dönmek isterler tabi, herkesin kendi evi diyor. Orada bulunmaktan dolayı da hassas biraz, onlar burada olsaydı ifadesi var, sanki farklı yansıtılıyor diyor kiliseyi Müslüman bekliyor söylemi için; incinmiş. Bu duyarlılığın görüngüsünde düşününce, ne kadar ince düşünüyor, orada olmayanların yerine duygulanıyor.

Surp Giragos Ermeni Kilisesi

Surp Giragos Ermeni Kilisesi’ne geçiyorum. Ermenilerin çoğunlukla orada yaşadığı zamanı anlatıyor bekçilik yapan görevliler, kendilerinin Kürt Müslüman bir kimliklerini ve Ermeni olduklarını; 1915’te soydaşlarının öldürüldüğünü, Kürtlerin kalanları koruduğunu, hayatta kalan son insanların bu şekilde yaşamlarına devam ettiğini ifade ediyor. Zaman içinde Kürtleştiklerini ve Müslüman olduklarını, ermeni kimliklerini yaşamadıklarını söylüyorlar. 1967’de göçün başladığını, 1987’de 29 ailenin bir gecede göç ettiğini aktarıyorlar. Bir kurstan bahsediliyor, Ermenice kursu; “Atalarımın konuştuğu dili öğreniyorum” diyor, “Bunca yıldan sonra öğrenmek çok güzel, devam edeceğim.” Ötekinin berikinin ötekisi şeklinde mi anlatılır bu durum, nasıl anlatılır? Ermeni, katledilmiş aileleri; sonra Kürt-Müslüman olmuşlar, şimdi barıştan söz edilirken onlar dillerini öğrenme yolundalar, ifadelerini.

Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi’nde Sıdık ve Bayzo

Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi’nin sakinleriyle konuşmaya gidiyorum. Kiliseyi bulabilmen zor diyorlar, hakikaten sur içinde sokakların herhangi bir yerinden nereye çıkılacağı belli değil. Yol sorduğum bir yerde, ben size oraya kadar eşlik edeyim, diyor; konuşuyoruz yolda. Newroz’a geliyor konu, kendi çıkarları için kullanıyorlar, ben inanmıyorum buna, diyor. Kiliseye vardığımda kapıyı okul çağında bir kız çocuğu açıyor, beni buyur ediyor. Ermeni çift Sıdık ve Bayzo’ya götürüyor beni, kalan son Ermenilerden, sohbet etmeye başlıyoruz.

“Kimse kalmadı, gittiler. Önceden sokakların ismi Ermenice’ydi, çoğunluk Hıristiyandı. Onlar baskıdan göç ettiler. Yahudiler vardı, İsrail kurulduğunda gitti. Ermeniler, baskıdan gitti. Çoğu dışarıda, biz varız burada kalıyoruz.” Nene soruyor, nereden geldiğimi, nereye gittiğimi, kiliseyi nasıl bulduğumu; tek başına gelmeseydin diyor, korkmadın mı diyor, çevre kötü. Her yardım eden de aynısını söylüyor esasında. Nene, bana kahve pişiriyor, eşi kiliseye duaya gidiyor, oruçlular bir şey yemiyorlar bana ikram ediyorlar. “Kilise çoktu, seslerini duyardınız, şehir o kadar değişti ki, etrafa bakın, bütün güzelliği gitti. Buraları da yıkacaklar” diyor Sıdık. Çan sesini duyuyoruz, ibadet vakti.

Sülüklü Han ve Mutlu Topluluk

Oradan ayrıldıktan sonra yolum, Sülüklü Han’a uzanıyor. Sülüklü Han, bir buluşma mekanı, kolektif çalışılan bir ağ herkesin buluştuğu; tatmadıklarını ikram etmedikleri, özgül lezzetleri olan bir yer.  Güzeli yapan herkese kapıları açık.

Mutlu topluluk şeklinde ifade ettiğim bir yapıları var, Sülüklü Han’ın: hiyerarşileri yok, bahşişleri yok mesela. Kültür evi fikrini türeten arkadaş grubunun çalışması, şimdilerde bir müzik evi için uğraşıyorlar. İnsanların açığının her türlü insanı bir araya getirmek olduğu düşünülmüş, çıkış olarak. Hayatı eşitleyecek insanlara ihtiyaç var diyor çemberden Emin Yardım. Kuvayi Milliye ruhuyla Kürtlerin, Ermenilere saldırışından söz ediyor.  “En iyi perspektifi genişletmek, sosyal yapıyı düzeltmeden önce bunları düzeltelim. Hayatı güzel kılan olguları ve imgeleri barındıran, hayattan güzel imgeler toplayarak güzel olunur.” diyor. Emin Yardım, insanların elinde çakı olsa, silah yerine gitar olsa ne düşüneceğini, nasıl hissedeceğini bir düşünün, neler değişir diye ekliyor.

 

 

Büşra Akman

twitter.com/br_akman

 

Amargi’nin “Feminizm Tartışmaları” kitabı artık bir tık yakınınızda

İstanbul Amargi’nin Feminizm Tartışmaları kitabı artık internette. Kitabı indirmek için www.tr.boell.org/

Türkiye’deki feminist hareketin çoklu yapılanmasını ve diğer muhalif hareketlerle kesişim noktalarını ele alan kitap, 15 hafta süren Cumartesi buluşmalarındaki tartışmaların bir dökümü.

Esen Özdemir ve Sevi Bayraktar, önsözde şöyle özetliyor 15 haftalık bu macerayı:

“Teori ve pratikte ne zaman yan yana, ne zaman karşı karşıya geliyor, ne zaman ayrı yolları yürüyoruz ve bu ayrılığı dayanışmacı bir ortaklık üzerinden kurmamızın yolları nelerdir diye sorarak, bizi engelleyen tüm gündemlere rağmen ısrarla toplanmaya devam ettik. Bu tartışmalarda feminist hareketin ‘özelini’ konuştuk, bizden söylemesi…”

İçindekiler:

* Radikal Feminizm (Ayşe Düzkan, Handan Koç)

* Kürt Kadın Hareketi ve Feminizm (Figen Aras)

* Dindar Kadınlar ve Feminizm – Yakınlıklar ve Uzaklıklar (Feyza Akınerdem)

* Anarko-Feminizm’in Politik Potansiyelleri (Göksun Yazıcı)

* Antimilitarizm ve Feminizm (Begüm Özden Fırat, Ayşe Gül Altınay)

* Ekoloji ve Feminizm (Kızılca Yürür, Mine Selin Sayarı)

* Seks işçiliği (Şevval Kılıç)

* Transfeminizm (Gülkan, Aligül)

* Feminist Örgütlenme (Nilgün Yurdalan, Banu Paker, Esmeray)

* Feminizme Farklı Yaklaşımlar ve Üçüncü Dalga (Simten Coşar, Semra Arcan Gökçen, Begüm Başdaş)

* Farklıklarımızla Yan Yana (mıyız?) (İnci Kerestecioğlu, Aslı Zengin, Ülkü Özakın)

* Anayasa Tartışmaları (Yasemin Öz, Sedef Çakmak, Ayşe Akdeniz)

* Pornografi ve Feminizm: Feminist Bir Pornografi Mümkün mü? (Berfu Şeker)

* Diziler Nasıl Yapılıyor/Yazılıyor, Nasıl Okunuyor? (Nükhet Sırman, Feyza Akınerdem)

* Feminist Ütopyalar ve Politika (Aksu Bora, Yasemin Temizarabacı)

Kitap tükendi ancak yakında PDF formatında yayınlanacak. (ÇT)

* Feminizm Tartışmaları, Yayına Hazırlayanlar: Esen Özdemir, Sevi Bayraktar, Kumbara Sanat Atölyesi ve Toplumsal Dayanışma Derneği, 533 sayfa.

(Bianet)

 

 

İstanbul’daki Hopa protestosuna dava: 32 kişiye 12 yıl hapis talebi

Metin Lokumcu’nun Hopa’da katledilmesi sonrası İstanbul’da yapılan protesto eylemiyle ilgili dava açıldı.

Hopa’da, 31 Mayıs 2011’de Başbakan Erdoğan’ın ziyareti sırasında yaşanan ve öğretmen Metin Lokumcu’nun hayatını kaybettiği olayları İstanbul’da AKP il başkanlığına yürüyerek kınamak isteyen 32 kişi hakkında tam iki yıl sonra dava açıldı.

Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre, Yürüyüş sırasında polisle karşı karşıya gelen 32 kişi için 12 yıla kadar hapis isteniyor. Eylemcilere yöneltilen suçlamalar ise, ‘kamu malına zarar vermek’, ‘polise direnmek’ ve ‘izinsiz gösteri yapmak’.

Hopa’da, öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümü ve bir başbakanlık korumasının ağır şekilde yaralanmasıyla sonuçlanan olaylar üzerine Ankara ve İstanbul’da protesto eylemleri düzenlenmişti. İstanbul Mecidiyeköy’de 2 Haziran’da toplanan yüzlerce gösterici Şişli’deki AKP il başkanlığına yürümek isteyince polis müdahale etti. İddianameye göre kimi göstericiler polise, AKP il örgütüne, otobüs duraklarına, banka şubeleri ve PTT camlarına yumurta ve taş attı, dört polis hafif yaralandı.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, iki yıl süren soruşturma sonucunda 32 gösterici hakkında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçundan üç, ‘kamu malına zarar verme’ suçundan altı, ‘polise direnme’ suçundan da üç yıla kadar olmak üzere, toplam 12 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açtı. İstanbul 40. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan davanın ilk duruşması ise 3 Nisan’da.

(sol)

 

Suriye muhalefeti karıştı

0

Suriye muhalefet hareketi,  sürgündeki ana koalisyon grubu başkanının istifası ve isyancıların yeni atanan geçici başbakanı reddetmesiyle karışıklık içine düştü.

Suriye Ulusal Koalisyonu lideri Mouaz el-Katip Facebook ‘unda yayınladığı istifasında  uluslararası topluluğun Suriye halkına kendisini hükümet kuvvetlerine karşı koruması için yeterince yardım etmemesinden şikayet etti.
Katip istifasıyla  koalisyon üyeleri belirli “kırmızı çizgileri” geçerse istifa edeceğine ilişkin daha önce verdiği sözünü yerine getirdiğini de söyledi. Katip, bu çizgilerin ne olduğunu açıklamadı.

Katip geçen hafta koalisyonun İstanbul’da düzenlenen toplantıda  Amerika eğitimli Hasan Gitto’yu  geçici başbakan olarak atamasına karşı çıkmıştı. Gitto’nun atanması koalisyon başkanı olarak Katip’in otoritesini zayıflatmıştı.

Bu arada Özgür Suriye Ordusu Hitto’yu başbakan olarak tanımadığını açıkladı. Ordu sözcüsü Hitto’nun atanmasının usulsüz olduğunu çünkü adaylığı üzerinde  görüş birliği olmadığını önesürdü.

Hitto toplantıda kullanılan 48 oydan 35’ini almış ancak bazı önde gelen üyeler kendisini Müslüman Kardeşler ve Katar gibi dış güçlerin piyonu olmakla suçlayarak  oylamayı boykot etmişti.

(VOA)

21 adrese DHKP-C baskını: 10 gözaltı

DHKP-C’ye yönelik operasyon kapsamında, örgütün Ankara il sorumlusu olduğu iddia edilen kişi gözaltına alındı.

AKP Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığı binasına yönelik saldırıların ardından sabah saatlerinde 20’ye yakın adreste operasyon düzenleyen Ankara Emniyet Müdürlüğü ekipleri, DHKP-C örgütünün Ankara il sorumlusu olduğu ileri sürülen bir kişiyi gözaltına aldı.

10 gözaltı

Özel Hareket ekiplerinin de destek verdiği operasyonda, aralarında DHKP-C örgütünün Ankara il sorumlusu olduğu ileri sürülen G.M’nin de aralarında bulunduğu 10 kişi gözaltına alındı.

Polis helikopteri okul bahçesinde

Sabahın ilk saatlerinde aralarında Emniyet’in üst düzey yetkililerinin de aralarında bulunduğu terörle mücadele uzmanları helikopterle Ankara Atatürk Lisesi’nin Sıhhıye’deki bulunan bahçesine iniş yaptı.

Liman-İş Sendikası aranıyor

O perasyon kapsamında, sabah 05.45’te Liman-İş Sendikası’nın genel merkez binasına gelen polis ekipleri, aramalarına başladı.

Dış kapıyı kırarak içeri giren polis ekipleri, kişi ve parmak izi araması yaptı. Yaklaşık 2 saat süren arama, saat 08.00 civarında sona erdi. Polis ekiplerinin, hiçbir evrak almadığı bildirildi.
Operasyon kapsamında, DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikasında da arama başlatıldı. Polis, sendikanın bulunduğu iş hanına girişlere izin vermiyor.

Şahıs araması yapılıyor

Genel-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada, Ulus’taki sendika genel merkezinde sabah saatlerinde, güvenlik güçlerinin verdiği bilgiye göre ”şahıs araması” yapıldığı belirtildi.

Açıklamada, yapılan aramanın kurumsal olarak Genel-İş Sendikası ile ilgili olmadığı, aranan kişilerin de sendika ile üyelik dahil hiçbir ilişkisi bulunmadığı ifade edildi.
Arama sırasında sendika binasının kapılarının kırıldığı ve ağır maddi hasar oluştuğu savunulan açıklamada, Genel-İş Sendikasına yapılan uygulamanın ”şiddetle protesto edildiği” kaydedildi.

 

Tanrıkulu: Operasyonu şiddetle kınıyorum

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Genel-İş Sendikası’nda arama yapılmasına ilişkin, ”Bugün yapılan arama yöntemi tam bir pervasızlık, tam bir hukuk dışılık. Bu operasyonu ve yöntemini şiddetle kınıyorum” dedi.

Tanrıkulu, Genel-İş Sedikası’nın bulunduğu işhanından ayrılırken, gazetecilere yaptığı açıklamada, kendisinin 25 yıl boyunca Genel-İş Sendikası’nın avukatlığını yaptığını belirtti.
Sendikanın kurulduğu 1962 yılından bu yana Türkiye’nin en köklü sendikalarından olduğunu dile getiren Tanrıkulu, 76 bin üyesi ile ülkede demokrasi mücadelesi verdiğini söyledi.

Tanrıkulu, ”Bugün yapılan arama yöntemi tam bir pervasızlık, tam bir hukuk dışılık. Bütün kapılar kırılmış, hiçbir belgeye el konmadı, hiçbir bilgisayara bakılmadı. Aradıkları şahısların bu sendikayla hiçbir alakası yok. Sendikanın üyesi, yöneticisi değiller. Ama bununla, bu sendikayı ve Türkiye’deki demokrasi mücadelesine itibarsız hale getirmeye çalışıyorlar. Bu operasyonu ve yöntemini şiddetle kınıyorum” diye konuştu.

(Ajanslar)

Filmmor’un Anadolu turnesi başlıyor

Filmmor Kadın Kooperatifi’nin düzenlediği “11. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali”nin İstanbul ayağı sona erdi. “Umudu ve gücünü kadınlardan alan, kadınlar tarafından kadınlar için yapılan, bu yıl hırpalanan, susturulan, görmezden gelinen tüm kadınlara” ithaf edilen festival ekibi, İzmir, Sinop ve Bitlis için yola çıktı.

Festival koordinatörü Melek Özman 30-31 Mart’ta İzmir, 6-7 Nisan Sinop ve 13-14 Nisan’da Bitlis’de gösterimlerine devam edecek festival ile ilgili ntvmsnbc’nin sorularını yanıtladı.


Bu yıl festivalde bizi neler bekliyor? Bir seçki yapsanız, sizi en çok hangi filmler heyecanlandırıyor?

Bir seçki yapmam çok zor, zaten çok fazla film başvuruyor ve biz onlar arasından tüm festival programını bir seçki olarak hazırlıyoruz. Bedenimiz Bizimdir, Kendine Ait Bir Cüzdan, Cinsiyetler gibi tema bölümleri, Yeşim Ustaoğlu ve Doris Dörrie toplu gösterimleri özellikle heyecan verici tabi.

Festival koordinatörü Melek Özman

Gittiğiniz yerlerde kadınlara özel atölye çalışmaları düzenliyor musunuz?

Filmmor ikinci yılından beri o illerdeki kadın örgütlerinden gelen davetlerle gezici oldu ve geçmiş yıllarda kadınlara özel sinema atölyeleri de düzenledik. Gezici festivalin programını festivali davet eden kadın örgütleriyle birlikte hazırlıyoruz ve onlardan atölye önerileri gelirse düzenliyoruz.
Festival bir gün yurtdışında da farklı şehirlere uğramayı düşünüyor mu?

Türkiye dışında başından beri sinema günleri, festivallere özel seçkiler yapıyoruz, hatta bir yıl Fransa’da Türkiye mevsimi dahilinde festivalden bir seçkiyle Paris-Creteil’e de gittik ama böyle çok özel bir vesile olmadığı sürece festival sadece Türkiye’yi gezecek.
Tanıtım reklamının hikayesi nedir?

Her yıl festival tanıtım filminin temasını belirliyoruz önce. Geçen festivalden beri kadınların gündeminde ne vardı, neler düşündük, neler yaşadık ve festivalde neyi yansıtalım, gündemleştirelim diye konuşuyoruz. Sonra da temamızı, demek istediklerimiz Rafineri ekibi ile paylaşıyoruz. 11 yıldır birlikte çalışıyoruz ve bize destek veren bir ekip olmaktan öte yol arkadaşlarımız oldular. Onlar her yıl olduğu gibi bizi çok iyi anlıyorlar, dert ettiklerimiz, demek istediklerimizi paylaşıyorlar zaten. Ki bu yıl da temamızı, demek istediklerimizi çok yaratıcı bir filme dönüştürdüler. Hatta iki film yaptık bu yıl, diğeri de festivalin 8 Mart hediyesi olsun istedik.
Son zamanlarda çıkan kadına karşı şiddetin önlenmesi için hazırlanan kampanyalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu bir bilinçlendirme mi yoksa şiddetin yeniden üretilmesi mi?

Kadınlarla, kadınlara yönelik şiddetle ilgili sosyal sorumluluk projeleri, kampanyaları yapmaya dair duyarlılık önemli ama bu bunları yaparken kadınları “sosyal sorumluluk projelerinin nesnesi” haline getirmek gibi bir sorun var. Böyle proje ve kampanyaların kadınları nesneleştirmeden, kadınlara yönelik şiddeti olağanlaştırmadan yürütülmesi için kadın örgütlerinin ne dediğine, ne yaptıklarına bakılması elzem öncelikle. Böylece iyi niyet ya da duyarlılığın yetmediği, konunun ehemmiyeti ve derinlemesine ele alınması gerektiği daha iyi fark edilebilir belki…

(Ntvmsnbc)

Diyarbakır izlenimleri, “Sizler doğuya geldiğinizde turist, biz batıya gittiğimizde terörist”

Newroz kutlamalarını yerinde izlemek için bölgeye giden muhabir arkadaşımız Büşra Akman Diyarbakır’da hem insanlarla konuştu hem de yaşanan barış atmosferini yerinde gözlemledi. Akman’ın Diyarbakır izlenimleri…

* * *

Yaşananlar insanla ilgili, hayatın tam içinde; ne bir bölgeye ait, ne de genellenebilir bir durumda…

Yaşama hakkı istiyorlar, kimse dokunmadan  olağanca, dilediğince yaşamak..İstenilen bu aslında, önyargısız ve infazsız yaşamak. Herkes için zor ve anlamlı. Oradayken newrozu ya da barışı konuşmadan önce yaşamı sordum.

İşte yanıtlar

“Sizler doğuya geldiğinizde turist, biz batıya gittiğimizde terörist oluyoruz” demişti çocuk, biz burada misafirperverliğimizi sunuyoruz, gittiğimizde biz böyle karşılanmıyoruz.”

“Ordu’ya çalışmaya gittiğimizde hiç istememişlerdi bizi, eğer çok mecbur kalmasak çağırmazdık sizi, dediler.”

“Plakayı gördükten sonra suratları değişiyor. Benzin istasyonunda telefon istedik ama kullanmamıza izin vermediler. Başka biri geldi oraya ve telefon kullandığını duyuyoruz, mahcup olma durumu olmasın diye bir şey demedik. Çay da istedik ama vermedi, birden telaşla telefona sarıldı, bizi kovarken; biraz ileride yük kamyonu durduruldu, köy sınırındaydık, jandarma geldi.  Bir gün derdimizi anlatmaya çalıştık, serbest bıraktılar. Yanımızda bölge halkından biri de vardı, o tepki gösterdi ama daha çok saldırıldı, biz ise alışmıştık, ses çıkarmadık. Sonra bize o arkadaş, sizi anlıyorum dedi.”

Türk müsün?

Bir de tam tersi orada Türk müsün, diye karşılanmak var; bu da ilginç bir nokta aslında. Kaç kez duydum bunu İstanbul’da?

Ve orada da aslında Türkler iyi insan metaforunu kullanabiliyor. O yüzden herkesin algısını değiştirmek önemli. Suçlanacak bir kimse aramamak noktasında birleşerek, durumu sorgulamak ve adımları buna göre atmak gerek.

Ne mutlu Türküm diyene olmasın; Ne mutlu Kürdüm diyene ; Her Türk asker doğar, Her Kürt gerilla doğar olmasın.

En çok konuştuğumuz oradayken, doğacağımız yeri bilmeden, seçimlerimiz olmadan bir bölgenin, bir hayatın içine doğuyor oluşumuz; bu kimlikselleşme hayatın alanlarında öne geçmemeli.

Orada açlık da var, işsizlik de, insana kötü muamele de var. Kürt kimliğinde direniş varken çevreye karşı hassasiyet yok, sokaktaki alanlar için mücadele yok, kendi fikrini ifade etmek için her sınırı zorlamak yok.

Diyarbakır öncesi

Diyarbakır’a giderken ilk newrozumun nasıl geçeceğini düşünürken, ilk taksiciyle konuştum orada; ne için geldiğimi sorunca ve habercilik yaptığımı söyleyince yabancı basınla çok çalıştığını, istediğim soruyu sorabileceğimi söyledi, sor bakalım sor, dedi:

Diyarbakırlı Taksici

“Kürtlerin talepleri var, aslında herkes biliyor ama Apo seçilecek, başkanımız olacak. Biz eşitlik istiyoruz, milletvekili çıkıp eşit değildir dedi, bu yaşanmasın istiyoruz. Anadil talebi var bir de, türkçe de kürtçe de olsun, bu zenginliktir.”

Diyarbakır çok göç yaşamış. Ne çok gelen ne çok giden olmuş. Kürtlerin birlikte yaşadığı Yahudiler, ermeniler ve Süryaniler yok artık. Onları da sordum, neden onlar da bir arada yaşıyorken gitmişlerdi, gönderilmişlerdi, şimdi evlerinde kimler yaşıyordu? İnsan her yerde insan; Kürtler bastırıldı, tamam;ama diğer yandan da Ermeniler ve Süryaniler, Yahudiler ise Kürtler tarafından bastırıldı. Yardım edenler oldu, eziyet edenler oldu. Hiçbir şeyin tek taraflı yaşanmadığını görebildiğimiz bir yer Diyarbakır.

Kim neyi yaptı değil de ne oldu ne yaşandı diye sorulması lazım. Suriye’deki kürtler örneğin, 3 milyon kürdün kimliğinin olmadığını söylüyor taksici. Ayrımcılığı soruyorum, Kürt bir erkek, Suriyeli bir kadınla evlenirse o kürt; Suriyeli bir erkek, Kürt bir kadınla evlenirse de Suriyeli kimliği veriliyor, cevabını alıyorum.

Eğitim konusuna da değiniyoruz; oğlu tıp eğitimi alıyor ama denkliği verilmiyor; Güney Kürdistan’da okuduğu için. Ve kadın hakları, orada kadınların daha çok hakkı var diyor, Suriyeli bir kadın kendi ülkesindeki durumu anlatırken: “Eğitimde de, çalışma hayatında da, siyasette de; kanunlar yapılırken kadınlara öncelik tanınır.”

ve Gavur Mahallesi Hançepek

Sur içinde dolaşırken, şimdi ismi Hançepek olan eski Gavur Mahallesi’ne düşüyor yolum.  Dikkat et diyorlar ve eşlik edecek kimse olup olmadığını soruyorlar. Civarda kapkaç sık yaşanıyormuş, yolun ortasından git, diyorlar. Sohbetimiz bittikten sonra kapıya kadar değil genelde sokağa, hatta gideceğim yola kadar da eşlik ediyorlar.

Meryem Ana Kilisesi’nin güzel sakinlerinden iki yaşlı teyze ise,  korkup korkmadığımı, kiminle geldiğimi soruyor. Korkunun nedenini pek anlamıyorum, hiç korkulacak bir şey yaşamadım ama, yardımseverlikleri ve misafirperverlikleri, içten sohbetleri ile hatırlayacağım bir yer Gavur Mahallesi.

Sülüklü Han’ın akşam sohbetlerinde ise korkuyu konuşuyoruz. “Ben sur içinde yaşıyorum, çocukluğumdan beri; hiç taciz, kapkaç yaşamadım. Korkarsan bence de korkacak bir şey olur. Buraya geliyorlar, barışı soracağım ama ben korkuyorum sormaya diyor. Eğer sen, ben korkuyorum diyorsan asıl o zaman kork. Çünkü o zaman korkacak bir şey vardır. Buraya gelip kendini niye yabancı hissediyorsun? Öyle davranırsan yabancı olursun tabi.”

Viranşehir ve Kerpiç Evler

Yolum Urfa Viranşehir’e uzandığında, Kerpiç Evler’in sakinleriyle, üç yıl boyunca kendi evlerini yapmak için çalışan ailelerle, konuştuğumda yaşam hikayelerinin içinde emeği ve haksızlığı görüyorum. Ve en önemlisi direniş’i. Yaklaşık altı aydır kendi evlerinde oturuyorlar. Evlerin hikayesini dinliyorum. Kerpiç Evler yapılırken bu üç yıl içinde yurt dışından ve Türkiye’nin birçok yerinden gelen insanların katkısından söz ediyoruz. İnsanların dayanışmasının ortaya çıkardığı güç, kendini gösteriyor.

Barış Barış Barış

Barış, barış, barış. Hiç kimsenin bir formülü yok kafasında, herkes diyor ki önemli bir süreç. Bir kısmı ise çekingen, çıkarları için barış kullanılıyor, ben inanmıyorum diyor.

Bir günde barışın olmayacağını biliyor insanlar; eziyetten, ayrımcılıktan şikayet etseler de umut taşıyorlar, iyimserler.

Ancak bu sefer olmazsa yerimizde durmayız, bu sefer savaş çıkar da diyorlar. Temkinli ve iyimser demek mümkün, ve onlara orada eskiden yaşayan Ermeniler’i, Süryaniler’i, Yahudiler’i sorduğumda, onlar da geri gelseler, evlerine dönseler deniyor.

Nasıl bir barış, bütün halkları içine alan bir barış istiyorlar. Türkiye’nin, bütün insanların buna ihtiyacı var, diyorlar.

Niye korkuyoruz?

Orada olmam şaşırtıcı geliyordu onlara. Neden buraya geldin diye çok soruldu. Newroz içindi. Konuşmak içindi. Anlamak için. Konuştum, dinledim. Çağrılar da umut varken temkinlilik de vardı, burukluk da vardı ses tonlarında. Korku da vardı.

“Söylediklerim yüzünden içeri de atılabilirim, aman yazma, ismim geçmesin.” diyorlardı bazen

“Bu (..) şekliyle yazıldığını gördüm, çok üzüldüm. Sen iyisi yazma. İnsanları incitebilir.” diyorlardı

“Neden burada yapılanlar çok abartılıyor, farklılaştırılıyor. Her yerde olağan olan bir şey, burada yapılınca farklı adlediliyor. Bu şekilde tanınmasını istemiyoruz. Öyle yazmayın, lütfen. Başka bir yerde Diyarbakır’ın Nietzsche’si yazmışlar, onu gördük mesela. Burada hiç iyi bir şey yapılamazmış gibi efsaneleştirilerek anlatılıyor. ”

“Tek başına mı geldin, arkadaşın yok mu yanında?” diyorlardı

“Bu sokaklar tekin değil, daha ileri gitme, orası daha kötü.” ile beni korumak istiyorlardı

“Yolun kenarından yürüsen iyi olur, dikkat et.”

“Oraya gitmesen olmaz mı, başka yere git.” diyorlardı

Haber ve Fotoğraflar: Büşra Akman

Editör: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)

 

 

“Dikkat Polis Geliyor!”

Mazlumder ve Baran Tursun Vakfı tarafından düzenlenen “Dikkat Polis Geliyor!” kampanyası sokağa iniyor.

Mazlumder ve Baran Tursun Vakfı’nın, yetkisini Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’ndan (PVSK) alan polis şiddetinin vahim sonuçlarını ve bu sonuçların olumsuz etkilerini gidermek, kurumsal şiddet, işkence ve yaşam hakkı ihlallerinin önüne geçmek için başlattığı “Dikkat Polis Geliyor” kampanyası, İzmir-Konak Kemeraltı girişinde imza standı açıyor.

Kampanyanın amacı, “PVSK kaynaklı polis şiddetine karşı projeler üretmek, yol gösterici olmak ve PVSK’nın değiştirilmesi yönünde kamuoyunda duyarlılık oluşturmak suretiyle polisin silah kullanma yetkisini düzenleyen Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun  16.maddesinin uluslararası standartlara göre yaşam hakkını ihlal etmeyecek şekilde yeniden düzenlenmesi” olarak tanımlanıyor.

Bu kapsamda hazırlanan PVSK yasa tasarısı geçtiğimiz günlerde TBMM Başkanlığı’na suınulmuştu. Kampanya, bu yasa tasarısına kamuoyu desteği sağlamak için şimdi de sokağa iniyor.

Bu amaçla İzmir-Konak Kemeraltı girişinde açılacak imza standı 1 Nisan 2013 – 10 Nisan 2013 tarihlerinde, her gün 11.00 – 16.00 saatleri arasında açık kalacak.

 

(Yeşil Gazete)

 

ODTÜ’de “çevre” konuşulacak

Çevre Sorunlarına Öğrenci Yaklaşımları Sempozyumu başlıyor.

“Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Çevre Topluluğu’nun ev sahipliğinde ve Çevre Sorunlarına Öğrenci Yaklaşımları bileşenlerinin kolektif çabasıyla” düzenlendiği belirtilen sempozyum 28-29-30 Mart tarihlerinde ODTÜ Mimarlık amfisinde gerçekleştirilecek.

Çevre Sorunlarına Öğrenci Yaklaşımları’nı (ÇSÖY) düzenleyenler, etkinliği “yıllardır farklı üniversitelerin ev sahipliğinde, Türkiye’nin her yerinden öğrencilerin katıldığı, çevre sorunlarına öğrencilerin özgün bakışı ve farklı akademik alanların bütüncül ve disiplinler arası iş birliğine dayalı yaklaşımıyla çözüm üreten, çevre sorunlarını kendisine dert edinen…” ifadeleriyle anlatıyor. ÇSÖY’e göre “sorunların çözümünün kararlı bir sosyal ve ekolojik duruş ile mümkün olduğuna inanmak ve bu kararlılığı umutlarla perçinleyerek geleceğine sahip çıkacağını haykırmak” önemli.

 

 

Etkinlik, Facebook sayfasında da “sabahları hep beraber hazırlanan kahvaltının, akşam sohbetlerinde demlenen çayın, beraber söylenen şarkı ve türkülerin, atılan kahkahaların tadına doyulmadığı sıcacık paylaşımların yaşandığı, başka bir dünya mümkün diyen, oluşturacağı kıvılcım ile tüm dünyayı aydınlatabileceğine inanan herkesle büyüyecek olan, öğrencilerin çevre sorunlarına karşı mücadele alanı” olarak betimleniyor.

Bu sene 16.sı düzenlenen sempozyumu hakkında detaylı bilgi için sempozyumun web sitesi veya etkinliğin facebook sayfası ziyaret edilebilir.

 

(Yeşil Gazete)