Ana Sayfa Blog Sayfa 4374

Kıbrıs Cumhuriyeti’nde iflastan dönuldü

Kıbrıs Cumhuriyeti’nde ülkenin ikinci büyük bankasının kapatılması ve zengin banka yatırımcılarının ağır kayıplara uğramasını öngören kurtarma paketini kabul ederek iflastan kurtuldu.

Kıbrıslılar Nikos Anastasiades'in açıklamalarının endişe ile dinledi

Hükümet  buna karşılık uluslararası kredi kuruluşlarından 13 milyar dolarlık mali destek alacak.

Varılan anlaşmaya göre Laiki bankası kapatılacak, 130 bin dolar ve altındaki tasarruf mevduatı daha güçlü olan Kıbrıs Bankasına aktarılacak.

130 bin doların üzerindeki hesaplar ise Avrupa Birliği yönetmeliklere göre sigorta edilmediğinden kayıp hanesine yazılacak. Kayıp tasarruf hesabı miktarı henüz bilinmiyor.

AB ve IMF ile varılan kurtarma paketini kabul ettikten sonra ilk kez halka seslenen Rum Yönetimi Nikos Anastasiades, Brüksel’de gece yarısına kadar süren hummalı çalışmalar sonucunda, ‘acı veren’ bir sonuca ulaşıldığını kaydetti. Anastasiades varılan anlaşmayı, “O şartlarda yapabileceğimizin en iyisiydi” diye değerlendirdi.

Ülkenin iflasın eşiğine geldiğini, AB ve IMF ile anlaşmaktan başka seçenek kalmadığını belirten Nikos Anastasiades, “Bu şartlar altında seçim yapmamız kolay olmadı. Sorumluluk duygusu ve azimle müzakere ettik, imzaladığımız anlaşma acı verici ama elimizden gelenin en iyisi buydu” dedi.

Bu arada önlem paketi kapsamında yeniden yapılanması kararlaştırılan Laiki Trapeza (Halk Bankası) ve Kıbrıs Bankası’nın (Bank of Cyprus) bugün ve yarın da kapalı kalacağı açıklandı.

(Ntvmsnbc, Amerikanın Sesi)

Minik TEMA İstanbul, yeniden

Minik TEMA İstanbul projesi başladı.

İstanbul’da bir yılda okul öncesi ve ilköğretim çağındaki 25.000 çocuğu doğayla buluşturacak Minik TEMA İstanbul Projesi, 27 Mart 2013 Çarşamba günü saat 10:00’da İstanbul Elmadağ’da bulunan Konak Otel’de yapılacak basın toplantısı ile kamuoyuna duyuruluyor.

TEMA Vakfı’nın İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’yle beraber düzenlediği proje, 500 okulda yaklaşık 1000 sınıfta uygulanıyor.

Projenin ana amacı, “ülkemizin en büyük kenti İstanbul’da çocuklarımızın doğayla arasında bağ kurmak ve bu bağı olabildiğince güçlendirmek” olarak tanımlanıyor.

Vakfın Kurumsal İletişim ve Çevre Politikaları Bölümü Başkanı Özgül Erdemli Mutlu proje hakkında “Günümüz çocuklarının doğayla olan bağları giderek zayıflıyor ve çocuklar daha az dışarı çıkıyor. Çocukları doğayla yakınlaştırmak, gözlem yaparak doğadaki ilişki ve örüntüleri fark etmelerini sağlamak istiyoruz.” diyor.

TEMA Vakfı tarafından 2010 yılında başlatılan, Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğinde ve Türkiye Okul Öncesi Eğitimini Geliştirme Derneği’nin katkısıyla geliştirilen Minik TEMA, “okul öncesi ve ilkokul çocuklarına yönelik bir doğa eğitim programı” olarak tanımlanıyor. Program kapsamında çocukların doğada hissederek, dokunarak, koklayarak, duyarak, ilk elden deneyimler yaşamasına öncelik veriliyor.

 

(Yeşil Gazete)


Fransa’da eşcinsel evlilik karşıtlarından protesto gösterisi

Fransa’da Cumhurbaşkanı François Hollande’ın seçim kampanyası sırasında vaat ettiği eşcinsellere evlilik ve ve evlat edinme hakkının Meclisten geçmesi, başkent Paris’te protesto gösterilerine yol açtı.

Paris’te eşcinsellerin evlenmesi ve evlatlık edinmesi ile ilgili yasa tasarısına karşı çıkan binlerce kişi, protesto gösterisi yaptı. Polis, şehir merkezinde düzenlenen gösteriye katılanların sayısının 300 bini bulduğunu açıkladı. Güvenlik güçleri göstericilere yer yer göz yaşartıcı spreyle müdahale etti.

Protesto gösterisine anamuhalefet partisi Halk Hareketi Birliği (UMP) ile muhafazakar ve sağ eğilimli sivil toplum örgütleri destek verdi.

Gösteriye katılanlar, Cumhurbaşkanı François Hollande’dan, Meclis Genel Kurulunda uzun bir müzakere maratonunun ardından 14 Şubat’ta kabul edilen ve 4 Nisan’dan itibaren Senato Genel Kurulunda görüşmeye başlanacak tasarıyı, referanduma götürmesini talep ediyor.

Fransa’da Katolik Kilisesi yönetimi de yaptığı açıklamalarda, ”aile kurumunu tahrip edeceği ve ahlaki değerlere aykırı bulduğu” gerekçesiyle yasa tasarısı aleyhinde görüş bildirmiş ve seçmenleri parlamento üzerinde baskı yapmaya davet etmişti.

Eşcinsellere evlilik ve ve evlat edinme hakkı, Hollande’ın seçim kampanyasının önemli vaatlerinden birisini oluşturuyordu.

(DW Türkçe)

 

Masumiyet Müzesi Yılın Tasarımları Ödülü’ne aday

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi” romanının ardından İstanbul’da açtığı müze, İngiltere’nin başkenti Londra’daki ‘Yılın Tasarımları Ödülü’ne Mimarlık alanında aday gösterildi.

Bu yıl altıncısı düzenlenen ve ‘tasarım dünyasının Oscar’ları’ olarak da adlandırılan ‘Yılın Tasarımları Ödülü’ için tüm dünyadan en yenilikçi ve yaratıcı tasarımlar; Mimarlık, Dijital, Moda, Mobilya, Grafik, Ürün ve Ulaşım’dan oluşan 7 kategori içerisinde değerlendiriliyor.

Geçen bir yıl boyunca dünya genelinde mimari, moda, grafik, ürün, ulaşım, mobilya ve dijital alanlarındaki en iyi tasarım adayları, 20 Mart-7 Temmuz’da Londra’daki Tasarım Müzesi’nde sergilenecek. Yarışmanın sonucu gelecek ay belli olacak.

Pamuk’un Masumiyet Müzesi, “En iyi mimari tasarımları” arasında aday gösterilirken, bu kategoride ayrıca, Batı Avrupa’nın en yüksek binası olan Londra’daki “Shard”, Belfast’taki Metropolitan Sanat Merkezi, Cleveland’daki Çağdat Sanat Müzesi ve New York’taki “Dört Özgürlükler Parkı” da bulunuyor.

(Agos, Eskiz Dergisi)

 

PKK’lı 100 kişilik ilk grup sınır dışına çıktı

Abdullah Öcalan’ın “sınır dışına çekilin” çağrısının ardından PKK’dan somut adım geldi. Hakkari ve Şırnak kırsalındaki 100 PKK’lı sınırı aşarak Zap ve Hakurk’a geçtiği belirtildi.

İmralı görüşmeleriyle başlayan süreçte, kaçırılan kamu görevlilerinin serbest bırakılmasının ardından PKK ikinci somut adımı da attı… İklim koşullarının uygun olduğu sınıra yakın bölgede barınan PKK’lı grup Öcalan’ın Diyarbakır Nevruzu’nda yaptığı “sınır dışına çekilin” çağrısını yerine getirdi.

Beşir Ariz’in Akşam gazetesindeki haberine göre, Hakkari ve Şırnak kırsalında barınan yaklaşık 100 kişilik grup önceki gün sınırı aşarak Kuzey Irak’a geçti. PKK’lıların, Türkiye-Irak sınırına en yakın bölgeler olan Zap ve Hakurk’taki PKK kamplarına gittiği öğrenildi.

Kandil’in talimatıyla sınır ötesine çekilen grubun özellikle Kuzey Irak sınırına yakın bölgede barınan PKK’lılardan oluştuğu ifade ediliyor. Seçilen grubun askeri üslerin yoğun olduğu Çukurca ve Şemdinli’deki Aktütün, Derecik, Gelişen ve Ulaşan bölgelerinin kırsalında barınan PKK’lılar olduğu öğrenildi. Bu grubun, askeri birliklerle karşılaşıp çatışmaya girme riskine karşı  bölgeden çekildiği anlaşıldı.

Nevruz öncesi hemen her gün Kuzey Irak’taki PKK kamplarını bombalayan jetler, dün ise “kontrol” uçuşu için havalandı. Diyarbakır’daki 8’inci Ana Jet Üssü’nden 5 F-16 savaş uçağı havalandı. jetler, Irak’ın kuzeyine geçip PKK kampları üzerinde uçtu. Gelen emir doğrultusunda bombardıman yapılmadı. Bu uçuş öncesi İnsansız Hava Araçları’nın da sınırdaki hareketlilikle ilgili görüntü aldığı belirtildi. PKK’nın sınır dışına çekilmesi sürecinde jetlerin ‘olağandışı hareketleri’ tespit edebilmek için sürekli sınır bölgesinde uçuş yapacakları öğrenildi.

(Akşam)

 

Kadınlar tuvaletinde gizli kamera

Kocaeli’nin en büyük kültür merkezi olan, Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın da içinde bulunduğu, her gün yüzlerce kişinin girip çıktığı Süleyman Demirel Kültür Merkezi’ndeki kadınlar tuvaletine gizli kamera yerleştirildiği ortaya çıktı. Kültür Merkezi yetkililerinin olayı bildirmesi üzerine polis ve Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlattı.

Edinilen bilgilere göre Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne ait Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde görevli temizlikçiler birkaç gün önce temizlik sırasında gizli kamera buldu. Görevliler kültür merkezi müdürlüğüne olayı haber verdi. Kültür merkezini bir anda karıştıran olay üzerine merkezin yöneticileri de durumu Büyükşehir Belediyesi yönetimine bildirdi. Yapılan ilk araştırmalarda gizli kamerayı, işletmecilik yapan bir kişinin zaman zaman kendisine yardıma gelen kardeşinin yerleştirdiği ileri sürüldü. Tespitlerin ardından Kocaeli Büyükşehir Belediyesi yetkilileri polise ve cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulundu. Polis ve savcılık olayla ilgili inceleme başlattı.

(Ajanslar)

 

[Yazı Dizisi] ABD kendisini temizlerken etrafını kirletiyor ~2

National Geographic News’te Thomas K. Grose imzasıyla yayınlanan haberin ikinci bölümünü, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Bora Kabatepe‘nin çevirisiyle sunuyoruz.

***

İlk bölümü okumak için tıklayınız.

***

Amerikan kömür şirketleri yurt içi piyasanın daralması karşısında kayıtsız kalmadılar. Ellerindeki yakıtı Asya ve Avrupa’nın enerjiye aç pazarlarına Norfolk, Baltimore ve New Orleans limanlarından ihraç etmeye devam ettiler. Asya pazarının talebi hızla artıyor olsa da (ABD’nin Çin’e yaptığı kömür ihracatı geçen sene iki katına çıktı) en büyük pazar hala Avrupa; yaşlı kıta ABD’den diğer ülkelerin tamamının toplamından daha fazla talep ediyor. Avrupa’ya gelen kömürün çoğunun giriş yaptığı ve kıtanın en büyük limanı olan Rotterdam’a sahip Hollanda’nın ABD’den kömürü ithalatı %24 arttı. İkinci büyük pazar olan Birleşik Krallık ise ABD’den ithal ettiği kömürü 2012 yılında %70 arttırdı.

Avrupa’nın yaşadığı bu kömür tüketimi artışı CO2 seviyelerini aşağı çekmek için alınan büyük ölçekli önlemlerle çatışıyor gibi görünebilir. Ama kaya gazı üretimi amaçlı hidrolik çatlatmanın yeni yeni gelişirken ve doğalgaz hala pahalıyken Amerikan kömürü sudan ucuz.

Avrupalı enerji sağlayıcıları kömürden elektrik üretmenin son derece kârlı bir kumar olduğunu fark etmiş durumda. Enerji sektöründe kömürden elde edilen kâr marjının bir adı bile var: “Temiz Kara Salgın”. Argus’a göre Aralık sonunda Britanya’da kömür elektriğinin megawatt saatinden 39 dolar kâr edilebiliyordu. Gazla çalışan santrallerden elde edilen ve “Temiz Kıvılcım Salgını” olarak adlandırılan kâr marjları ise aynı dönemde 3 dolar civarındaydı. Brüksel’de bulunan bir STK olan Avrupa Temiz Hava Politikaları Merkezi direktörü Tomas Wyns’e bakılırsa bu salgınlar Avrupa çapında gayet yaygın.

Avrupa Birliği 8 yaşını dolduran 148 milyar dolarlık bir salım ticareti sistemine (ETS) sahip. Ancak bu pazar şu an verilen karbon istihkaklarının bolluğundan dolayı büyük bir çıkmaz içerisinde. Yaratılan karbon bolluğunda karbonun fiyatı 4 euro seviyesine kadar geriledi. ”Geri yükleme” olarak adlandırılan ve istihkakları geçici bir süre azaltacak ve fiyatları yükseltecek tasarı Avrupa Parlamentosu’nda sürüncemede bırakılmış vaziyette. Yaşanan kömür ve gaz salgınlarına rağmen “Daha iyi bir karbon fiyatı kesinlikle fark yaratır” diyor Wyns. 20-40 euroluk bir fiyat iş görür diye düşünüyor. ”Ama ETS’de yapısal bir değişiklik yaratmak çok çabuk başarılacak bir şey değil. Çözüme yıllar var”

Tyndall Merkezi’nin araştırması gösteriyor ki ihraç edilen tüm bu kömürün yakılması ABD’nin sağladığı salım kazancının yarısını hemen kaybettirir. Devasa kaya gazı kaynaklarının CO2 salımlarını azaltmak için bir fayda yaratması bekleniyorsa “ikame edilen yakıtların küresel ölçekte tüketimi azaltılmalı ve baskılanmalarına süresiz şekilde devam edilmeli” diyor rapor.

 

Burada 1970’teki hali görülen Virginia’daki Norfolk Limanı ABD’nin en büyük kömür ihracat noktası. Limandaki hareketlilik, ABD’nin kömür ihracatındaki %17’li yükselişle beraber yeni bir rekor kırmasının ardından arttı. Fotoğraf: Charles Rotkin, Corbis

 

Geleceğin Salımları

ABD’nin kömür ihracatındaki artış devam eder mi bilinmez. Kömür santrallerinin sayısındaki bu artışın bir nedeni de ufukta gözüken ve eski kömür santrallerine 2015 yılı sonuna kadar salımlarını azaltma ya da mühürlenme seçeneklerini bırakan AB Büyük Yanmalı Santraller Yönergesi. Wyns’e göre tam anlamıyla “batan geminin malları” durumu söz konusu.

Ayrıca ekonomik göstergeler de iş başında. Tyndall’dan Broderick’e göre Amerikan kömür şirketleri ellerindeki fazla üretimi düşük kâr marjları ile denizaşırı ülkelere gönderdiklerine göre ABD üretiminin yakın gelecekte azalması da ihtimaller dahilinde. ABD hükûmetinin tahmincisi EIA’ya göre önümüzdeki iki yıllık süreçte Avrupa ekonomisinin yavaşlaması, düşük seyreden uluslararası fiyatlar ve diğer kömür ihracatçısı ülkelerle girilen rekabetten dolayı ABD kömür ihracatı 110 milyon ton seviyesine gerileyecek. Paris merkezli Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre ise Avrupa’nın “kömür rönesansı” geçici bir olgu; kendi tahminlerine göre daha fazla yenilenebilir enerji kullanımı, kömür santrallerinin azalması ve doğalgaz – kömür fiyatlarının dengelenmesi yakın geleceği daha iyi tanımlıyor.

Ama IEA küresel kömür talebinde kayda değer bir düşüş de beklemiyor. Ajansın tahminlerine göre 2017 yılına gelindiğinde kömür özellikle Asya’dan gelen talep artışı ile birlikte dünyanın en çok tüketilen enerji kaynağı tahtını petrolün elinden almış olacak (ilgili Yeşil Gazete haberini okumak için tıklayın).

ABD’li kömür üreticileri ise niyetlerinin bu yükselişten pay almak olduklarını net bir şekilde ortaya koymuşlardı.

ABD’nin Asya’ya olan kömür ihracatı, batı kıyısında büyük kömür gemilerinin yanaşmasına elverişli liman olmamasının yanı sıra, metalurjik kömür olarak adlandırılan, çelik üretiminde kullanılan yüksek ısı kapasiteli kömürün daha çok doğu kıyılarına yakın madenlerde üretilmesi nedeniyle şimdilik kısıtlı durumda.

Tüm bunlara rağmen Amerika menşeli kömüre olan talep o kadar iştahlı ki kömür kullanılacağı yere gidene kadar Appalachia’dan başlayarak (Ç.N: Amerika’nın batı kıyısının iç kesimlerinde bulunan ve bugün New York’un güneyinden, Alabama ve Georgia’nın kuzeyine kadar uzanan bölgenin eski adı) neredeyse dünya turu yapıyor. Önce trenle Baltimore limanına gelen kömürler önce Chesapeake Körfezi’nden okyanusa açılıyor, güneye giderek Afrika’nın Ümit Burnu’nu dolaşıyor ve Asya limanlarına ulaşıyor.

ABD’nin Asya’ya ihracatınının artması büyük ölçüde Teksas’taki Corpus Christi limanının ve Washington’daki Bellingham ve Longview limanlarının tartışmalı büyüme planlarının uygulanıp uygulanmamasına bağlı. Bu yeni limanlar Wyoming ve Montana’nın Powder Nehri havzasının elektrik üretimine son derece elverişli kömürlerinin uluslararası pazara daha rahat açılmasını sağlayacak. Power Nehri Havzası kömürü düşük sulfur oranı ihtiva edip asit yağmurlarını azaltması sayesinde tercih edilirken, CO2 salımları çözülememiş bir sorun olarak durmaya devam ediyor.

İhracatının çoğunu Güney Kore’ye gerçekleştiren St. Louis Missouri merkezli Arch Coal’un CEO’su John Eaves geçtiğimiz ay yatırımcılara şirketin daha fazla liman kapasitesi elde etmek için etkin olarak çalışacağını açıkladı. İhraç edilen kömüre biçilen düşük fiyata rağmen, Eaves şirketinin beklentilerinin yurt içi pazarı daralmasıyla beraber uluslararası pazarın genişleyeceği yönünde olduğunu açıkladı.: “ABD’nin gelecek üç beş senelik vaziyetine baktığımızda, dürüst olalım, talep oldukça sabit olacak. Biz ihracatı uzun dönemli büyüme fırsatımız olarak görüyoruz”.


Yeşil Gazete için çeviren: Bora Kabatepe

Yazının özgün hali için tıklayınız.

(National Geographic News, Yeşil Gazete)

 

 

İmralı süreci – Zülfü Dicleli

Dün Anayasa Referandumunda Hayır ya da Boykot oyu verenler, demokrasinin demokratlar tarafından, demokrasi gibi ilahi bir güzelliği getirmek için yapılan bir şey olduğunu sanıyorlardı, bugün de barışın barışseverler tarafından, o ilahi barışı getirmek amacıyla yapılan bir şey olduğunu sandıkları için, AKP-PKK arasındaki yeni sürece “böyle barış olmaz” diye karşı çıkıyorlar.  Bunun bir de, “demokrasinin olmadığı yerde barış olmaz” versiyonu var.

Oysa yarım yamalak demokrasi faşizmden, yarım yamalak barış savaştan her zaman evladır. Kaldı ki yarım yamalak demokraside de barış bal gibi olur.

Barış da tıpkı demokrasi gibi politik kuvvetlerin somut mücadele ve uzlaşmasının bir ürünü olarak gerçekleşmiştir hep. Yalta ve Potsdam konferanslarında masa başında oturanları hatırlar mısınız – Stalin, Churchill, Roosevelt! Hangisi ne kadar barışseverdi ne kadar tutarlı demokrat? Tarihin en acı savaşına son verdiler. Tayyip Erdoğan ile Öcalan niye barış yapamasınlar?

Savaş politikanın başka araçlarla devamı ise, barış da aynı şeydir, politikanın artık barışçıl araçlarla devam etmesine karar vermekten ibarettir. Bugün olan budur, her iki taraf da bunun kendi açısından daha yararlı olacağını görmüş olmasının bir tezahürüdür. Bugün ilerleyen süreci desteklemek için AKP yi ya da Erdoğan’ı veya PKK ya da Öcalan’ı “beğenmemiz”, “benimsememiz” gerekmiyor. Sadece barış ortamında yaşamak istemek gerekiyor.

Bir de şunu unutmamak gerekir, savaştan barışa geçiş sadece politik araçların değil kaçınılmaz olarak tüm politik aktörlerin de değişmesini getirir. Türkiye İmralı süreciyle şimdi bir tünele girdi, o tünelden çıkmayı başarabilirsek, çıktığımızda hepimiz girişteki bizden çok farklı birer biz olacağız. Herkes yeniden tanımlanacak, herkesin programı yeniden yazılacak – politik rejimde öyle.

Zülfü Dicleli- Kuyerel.org

 

Bu çevre politikaları ile Justin Bieber ölebilir!- Gökşen Şahin

İnsan yaşadığı her an bir şeyler öğreniyor. Geçenlerde de Justin Bieber diye bir genç olduğunu, (hiç denk gelmedim ama) şarkı söylediğini, dünyanın her tarafında hayranları olduğunu öğrendim. Hatta bu da yetmedi kendisinin gelecek günlerde Türkiye’de bir konser vereceğini de öğrendim. Hatta ve hatta bunların hepsini, kendisinin Londra Stadyumunda verdiği konserin ortasında “şehirdeki hava kirliliği” sebebiyle nefes alamaması, sahnede bayılması ve hastaneye kaldırılmasının üzerine başlayan “nefes alınabilir bir yaşam hakkı” tartışmalarından öğrendim.

Dünyadaki bütün büyük şehirlerde, özellikle de araç trafiğinin çok yoğun olduğu Londra gibi şehirlerde nitrojen dioksit seviyeleri insan sağlığını etkileyecek düzeyde. Sevgili Justin Kardeşimizin hava kirliliğine bağlı olarak düşüp bayılmasından önce, Londra Belediyesi Çevre Masası Sorumlusu; hava kirliliği rüzgarla dağılana kadar özellikle çocukların dışarıya çıkartılmamasını istemişti. Zira bu yıl başından beri Londra ve İngiltere’nin 5 büyük şehrinde rekor sayıda astım ve nefes darlığı gibi vakaların kaydedildiğini bu süreçte başlayan hava kirliliği tartışmasında açıkladılar.

Peki biz 3. Köprünün yerinin helikopterden izlendiği son günlerde, hava kirliliği konusunda ne durumdayız? Hadi kendimizden geçtik, Justin Bieber gelecek günlerde İstanbul konserinde düşüp tekrar bayılırsa, maazallah ülke olarak bu utancın altından nasıl kalkarız?

Dünya ülkelerinin kalkınma seviyesini gösteren ve Dünya Bankası tarafından her yıl yayınlanan Dünya Kalkınma Göstergelerinin 2012 verilerine göre; İstanbul ve Ankara’daki kirlilik seviyeleri, Dünya Sağlık Örgütü’nün en yüksek seviyelerinin çok üzerinde. Yani bu şehirler, yaşarken bizi öldürüyor.

Özellikle, kömür, benzin, dizel, otogaz gibi fosil yakıt kaynaklarından çıkan sülfür dioksit düzeylerinde bu iki şehrimizin ünü dünya çapında! İstanbul, dünyada havası en fazla sülfür dioksit içeren 7. Şehir iken; Ankara’da 26. Şehir.

Nefes darlığı ve astım gibi sağlık sorunlarına sebep olan ve Justin Bieber Kardeşimizin de çok hassas olduğu nitrojen dioksit seviyelerinde de Ankara en yüksek düzeyde nitrojen dioksit içeren 86 şehirin 45.si iken; İstanbul bu verilerini Dünya Bankası ile paylaşmamış.

İstanbul’a 3. Köprü yapılması durumunda, İstanbul’a oksijen sağlayan kuzey ormanları kesilecek. Artan araç sayısı ile İstanbul’daki hava kirliliği kontrol edilemez düzeylere ulaşacak. Buna bir de enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji politikaları yerine illaki kömürde ısrar eden mevcut enerji politikalarımız ve lisans verilmiş ve inşa halinde olan 51 kömürlü termik santral projemizi de eklediğimizde; sülfür dioksit rakamlarını büyük ihtimalle rekor düzeylere ulaştıracağız.

Bu durumda, ben olsam Justin Bieber’ın yerinde, kendi sağlığımla para için oynamazdım. Tabii Enerji Bakanı’nın yerinde olsam da…

Gökşen Şahin-www.marksist.org

 

[Foto Galeri] İstanbul’da “Dünya Saati”

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye tarafından düzenlenen Dünya Saati, 23 Mart cumartesi akşamı 20:30 – 21:30 arasında İstanbul’u 1 saatliğine kararttı.

“Dünya Saati” sırasında Burcu Başkaya, Ceren Ay, Mustafa Kağan Hekim, Önder Nizam, Onur Başkan ve Tunca Akgül’ün çektiği fotoğraflar, WWF Türkiye’nin facebook sayfasında yayınlandı.

 

(WWF Türkiye, Yeşil Gazete)