Ana Sayfa Blog Sayfa 3745

Penguenler neden kazağa ihtiyaç duysunlar?

Dünya için yapacak neyin kaldığını mı düşünüyorsunuz? Öyleyse Avustralya’nın en yaşlı adamı “Alfi” ile tanışın. Kendisi 109 yaşında ve tüm vaktini yaralı penguenlere kazak örmekle geçiriyor.

Alfred Date

Peki Alfred Date neden penguenlere kazak örüyor?

Geçtiğimiz yıl Avustralya’nın kuzey doğusunda yer alan Philip adalarında meydana gelen petrol sızıntısından sonra Penguin Foundation (Penguen Vakfı) bölgedeki bu uçamayan kuşları koruma altına almak için destek çağrısında bulundu. Destek çağrısına gelen çok sayıda olumlu yanıt verenlerden biri de Alfred Date oldu. 80 yıldır örgü ören Alfi bu konudaki tüm yeteneklerini yaralı penguenleri korumak ve onlara ihtiyaçları olan küçük kazakları örmek için kullanıyor.

pingu

Vakıfın çağrısı doğrultusunda örülen kazaklar, sızıntı dolayısıyla penguenlerin dış tüylerinin keçeleşmesini önlerken ve suyun daha altta bulunan ince derilerine süzülmesini sağlıyor. Aksi takdirde petrole bulanmış penguenler kendilerine zarar verip tüylerini yolarak kendilerini temizlemeye çalışıyorlar.

Vakfın daha detaylı bilgilerine web sitesi ve Facebook sayfaları üzerinden ulaşabilirsiniz.

 

(distractify.com, Yeşil Gazete)

Boykot korkusu kendini gözaltılarla gösteriyor

Ekran Resmi 2015-02-12 23.01.41Tüm Türkiye’de yapılacak “laik ve bilimsel eğitim için boykot” eylemi öncesi, etkinliğin düzenleyicisi Birleşik Haziran Hareketi’nden İzmir Yürütmesi Sözcüsü Onur Kılıç gözaltına alındı. Gözaltı gerekçesi olarak ise, bir ay önceki bir başka eylemde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği savı gösterildi.

Kılıç, geçen 11 Ocak’ta İzmir’de yapılan mitingde, Erdoğan’a “hırsız” ve “katil” diyerek hakaret etmekle suçlandı. 1 ay sonra savcılık kararıyla harekete geçen 10 polis tarafından bir arkadaşının evinde gözaltına alınan Kılıç, il emniyet müdürlüğüne götürüldü.

Birleşik Haziran Hareketi İzmir İl Kurulu, gözaltıya tepki göstererek, “AKP’yi İzmir’de haziran korkusu sardı” vurgusu yaptı. Boykotun tüm baskılara karşın geniş katılımla gerçekleştirileceği bildirildi.

Onur Kılıç gözaltına alındıktan sonra twitter hesabından, “11 Ocak’ta İzmir’de düzenlediğimiz eylemde attığım ‘hırsız-katil erdoğan’ sloganı nedeniyle, cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla gözaltına alındım. Şu anda terörle mücadele şubesine götürülüyorum. Daha sonra savcı ifademi alacakmış. Yeri gelmişken tekrarlayayım hırsız-katil Erdoğan” ifadelerini paylaştı.

İzmir’de bunlar olurken Artvin’de de “Laik ve Bilimsel Eğitim için Boykot” standı açan Birleşik Haziran Hareketi Artvin Meclisi’nin standı ise yaklaşık 30 polis tarafından kaldırılarak 7 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların önce emniyete ardından da Adli Tıp Kurumu’na götürüldüğü belirtildi. Polisin gözaltı gerekçesi olarak bildirilerde ‘suç unsuru’ bulunduğu ileri sürdüğü, bu konuda ise herhangi bir savcılık talimatının bulunmadığı belirtildi.

Bu gözaltılarla birlikte İstanbul’da 5, Ankara’da 7 kişi olmak üzere Edirne ve Eskişehir’de de gözaltılar yaşandı.

‘Sans-cravates’ ya da kurallara karşı çıkmayı nerden öğrendi bu Yunan gençler? – Vangelis Kechriotis

Tsipras kravat takmıyor. Ancak ülkenin borcu silindiği zaman takacağını söylüyor. Finans Bakanı Varoufakis Londra’da mevkidaşı George Osborn’la görüşmeye açık yakalı parlak mavi bir gömlek, siyah kot pantolon, botlar ve deri ceketle çıktı. Peki SYRIZA liderlerinin bu kıyafet başkaldırısı neyi gösteriyor?

Yunan seçimlerinden önce bile yeni başbakan Tsipras ancak ülkenin borcu silinirse kravat takacağını söylemişti. Sonra hükümet kurulurken yemin ettiği zaman, üyelerin çoğunun törene kravatsız katılmaları dikkat çekti. O günden itibaren, yeni hükümetin radikal çıkışları ve ütopik taleplerini vurgulayan medya söylemi bir yana, özelikle Tsipras ve Varoufakis’in antikomformist giyiniş tarzı üzerine hükümeti itibarsızlaştırmaya çalışan neredeyse dedikodu seviyesinde bir tartışma yürütülüyor. Halbuki tarz ve moda yaşadığımız çağda o kadar kolay fark yaratabilecekken medyanın bu çabası en azından kısa vadede geri tepti. Tsipras’ı ziyaretinde İtalyan Başbakanı Metteo Renci kendisine bir kravat hediye etti. Fakat İtalyan Başbakan, ülkesi Avrupa Birliği’nin dönem başkanlığını üstlenmiş olduğu zaman hazırlanmış olan ve İtalyan logosu taşıyan kravatı Yunan Başbakanının hayatta takmayacağını bile bile vermiş gibi gözüküyor.

Sonra Finans Bakanı Varoufakis Londra’ya gitti, mevkidaşı George Osborn’la görüştü. Ama ne cüret, Downing Street protokolünü çiğneyerek çok şık takım elbiseli Britanyalı Bakana karşı Yunan Bakan açık yakalı parlak mavi bir gömlek, siyah kot pantolon, botlar ve deri ceketle çıktı. The Guardian gazetesinin iki ayrı yazarı onun ceketini 90’lı yıllarda uyuşturucu satıcısı ceketine ve ava çıkan Putin’in ceketine benzettiler. Yine de, her iki yazar sıkıcı siyasetçilerden farklı olarak ne kadar orijinal bir tarzı olduğunu da vurguladılar . İngilizlerin tersine, Alman hükümeti sözcüsü, Varoufakis’in Berlin ziyareti sırasında Almanlar için kim olursa olsun ciddi tekliflerle gelmelerinin önemli olduğunu, kıyafetlerin hiç önemli olmadığını vurguladı . Almanlar ve İngilizlerin zevkleriyle ilgili bir tartışmanın manasız olduğunu düşünüyorum. Fakat Varoufakis’in yıllarca Britanya’da yaşadığını göz önüne alırsak, İngiliz hassasiyetlerini bildiğini, ona göre hareket ettiğini varsayabiliriz. Onun tercihinin arkasında bir tecrübesizlik ya da densizlik olduğunu zannetmiyorum. Sonuçta kıyafetleri hiç de ucuz değildi, bu iyi düşünülmüş bir tavır olarak görülebilir.

Bu mesaj da hedefine ulaştı. Varoufakis’in ziyaretinden önce bile, Yunan bakanın ekonomi doktora derecesini, Attiki Valisi ve SYRIZA üst düzey üyelerinden Rena Dourou’nun siyaset bilimi lisansüstü derecesini Essex’ten almış olmaları İngiliz basınının dikkatini çekmişti. Ne kadar ilginç, benim de Karşılaştırmalı Tarih alanındaki lisansüstü derecem 1994-95 yıllarında Essex’te olmasına rağmen, ancak bu haberleri görünce, bazı şeylerin daha iyi anlaşabileceğini düşündüm. Hafızamı tazeledim. Yirmi sene öncesine döndüm. Hiç yurtdışı tecrübesi olmayan, ilk defa evinden çıkmış ve hocası Antonis Liakos’un tavsiyesi üzerine kendisini depresif bir East Anglia kasabası, Colchester’da bulan genç adamın yeni ortamına adapte olma mücadelesini hatırladım. Çünkü orası Cambridge ya da Oxford değildi. Avrupa vatandaşı olmamıza rağmen, o üniversitelerin aşırı pahalı ücretlerini ödememiz mümkün değildi. Günlük masrafları karşılamanın hemen hemen imkansız olduğu Londra da değildi. Trenle Liverpool Street istasyonundan 50 dakikalık yol ama bambaşka bir dünyada yaşadık biz. Bir tane multiplex sinemasi vardı (Hala o zamanda multiplex sinema yoktu Atina’da). En sevimli yanı, yakınında bulunan ufak bir nehir kıyısında kurulmuş Wivenhoe köyüydü. İlk iki ay, neredeyse sadece Yunanlarla takıldım. Hiç zor değildi. Öğrenci nüfusunun %25’i Yunandı. Yıllar sonra, 2000’de tekrar gittiğim zaman bu rakamın %40’a yükseldiğini öğrendim. Top Bar diye bir bar vardı, hep Yunanlarla doluydu. İngilizler Union Bar’a giderlerdi. Sonra, alışınca Yunanlardan kopmaya karar verdim. Toplam 104 farklı milletten insan olduğunu öğrendim. Bugün internette baktığımda 132 değişik milletten bahsediliyor. Tabii bu arada milletler de çoğaldı. Birçok yeni arkadaşım oldu, daha çok Avrupalı ama Latin Amerikalı, Japon da vardı, hatta ilk Türk arkadaşlarımı orada edindim. Sadece Çinlilerle pek anlaşamıyorduk; partilerimiz çok gürültülüydü, onlar bizden hep şikayetçi olurdu. Bu çok beynelmilel ortamda kampus ve yurtlarda fazla zaman geçirdiğimiz için, birbirimize benzemeye başlamıştık. Dersler, okumalar, kulüpler, birçok yeni tecrübe.

Okulun tarihiyle ilgili pek bilgim yoktu gittiğimde. Meğerse 1963’te kurulduğunda hem hocalar hem öğrenciler arasında o döneme damgasını vuran sol geleneğinden etkilenmiş bir ideoloji hakimmiş. 1968’de o kampusta Vietnam savaşına karşı Britanya’nın en şiddetli eylemleri yer almış, öğrenciler polisi kampustan kovalamış. Bizim dönemde Sosyoloji Bölümünde Sözlü Tarihin kurucularından Paul Thompson, Tarih Bölümünde Cinsiyet Çalışmaları alanının büyük isimlerinden Leonore Davidoff, Milliyetçilik Çalışmaları alanında en bilinen uzmanlardan Stuart Woolf ve Siyaset Bilimi bölümünde efsanevi siyaset felsefecisi Ernesto Laclau ders veriyordu. Ben Thompson ve Woolf’tan ders aldım, her ikisi de danışmanım oldu. Bu bir yıllık serüvenin ne kadar önemli olduğunu, konuştuğum, çalıştığım insanların bizde ne derin izler bıraktığını çok sonra fark ettim. Bununla beraber, bir hayat tarzı, ders ve konuşma sırasında aşırı eleştiri yapmak, sonra öğrenci hoca karışık bir kitle olarak publara gitmek, yazın kampusta çıplak ayak yürümek, istediğin şekilde giyinmek çok doğal gözükmeye başlamıştı. Hemen sonradan askerliğimi yaparken bambaşka bir dünyaya alışmakta oldukça zorlandım. Yine de akademik hayatıma devam ettiğim için, bazı şeyler dikkatimi çekmiyordu artık, normal karşılıyordum. Fakat bir gün, korkunç bir kriz döneminde benim memlekette iktidara sol bir partinin geleceğini ve hükümetin bazı üyelerinin diplomalarını benim gibi Essex’ten aldıklarını öğreneceğimi hiç tahmin etmiyordum.

Niye şaşırıyorum ki? Olay çok basit. Bugüne kadar Yunanistan’da geleneksel siyasi ve ekonomik elit Ivy League’de okuyordu (mesela George Papandreou ve Antonis Samaras Harvard’da okumuştu). Avrupa Birliği’ne girdikten sonra, Yunan orta sınıfın imkanları değişti, artık onlar da kendi çocuklarını eğitim için yurtdışına gönderebiliyordu. Burslar da çoğaldı. İngiltere’deki üniversitelerde artık bugün üçe katlanmış ücretler o zaman çok daha ucuzdu, bir önceki nesil Fransa’da eğitim görmüş olmasına rağmen birçok genç insan artık İngiltere’ye gidiyordu ve sadece iktisat ya da mühendislik değil her türlü beşeri bilimler alanında da diploma alıyordu. Bugün o nesilden ve bir sonraki nesilden Britanya üniversitelerinde kariyer yapan yüzlerce Yunan var. Aldığımız eğitim biraz farklıydı ama, sadece Essex değil, Sussex, Birmingham gibi başka okullarda da. Fakat akademi’nin dilini ve literatürünü takip ederek, bir elite entegre olmaktan değil de, elitin hegemonyasına meydan okumayı öğrenmiş bir ya da iki nesilden bahsediyoruz.

Bu tespit kaba görünse de, önümüzdeki yıllarda onu doğrulayan daha çok bilgi ortaya çıkacak, eminim. Sadece bir örnekten bahsedeyim burada. Geçen gün Kadir Has’ta bir panelde kemer sıkma politikalarına karşı söylemi eleştiren partilerin (sağ ya da sol fark etmeksizin) siyaset bilimciler tarafından çok ilkel bir şekilde popülist olarak yaftalandığını söylediğimde panele katılanlardan biri bana Ernesto Laclau’yu hatırlattı. Sonra The Guardian gazetesinde bir makale okudum ve yukarıda anlattığım hikaye, kendi tecrübem dahi çok daha anlam kazandı. Laclau anti-popülist hegemonyaya meydan okuyan sol partiler dışında gelişen halk örgütleri ve eylemlerden bahsediyordu. Yeni Sol, partiler içinde gelişmiş ve kemikleşmiş soldan farklı olarak sokakta gelişecekti. Aynen son 5 yıl içerisinde gördüğümüz biçimde. Laclau maalesef geçen sene vefat etti ve bu hareketlerin iktidara gelişini görmedi. Laclau’nun etkisi sadece SYRIZA içinde değil. İspanyol radikal sol partisi Podemos’un teorisyenlerinden biri olan Inigo Errejon, Laclau’nun öğrencisidir. Tsipras’ın ve Yunan hükümetindeki başka birçok ‘sans-cravates’ üyenin hikayesi çok farklı. Tsipras’ın babası bir müteahhitti. Fakat 70’li 80’li yıllarda Yunan işçi sınıfından birçok kişi orta sınıfa geçtiğinde, unutmayalım ki, hala Andreas Papandreou ve arkadaşlarının giydikleri balıkçı yaka modası vardı. Sonra hepsi kravat taktı. Acaba, SYRIZA’dakiler de yakında kravat takar mı bilemem. Ama ‘sans-culottes’ geleneği olan bir Avrupa’da bazılarının ‘sans-cravates’ olanları niye bu kadar dehşetle karşıladığını anlamak pek zor olmamalı.

 

Vangelis Kechriotis – Radikal

1- http://www.theguardian.com/fashion/fashion-blog/2015/feb/02/greek-finance-minister-yanis-varoufakis-on-how-not-to-dress-for-a-meeting
2- http://www.theguardian.com/commentisfree/2015/feb/03/greece-finance-minister-yanis-varoufakis-normal-person
3- http://www.reuters.com/article/2015/02/04/us-eurozone-greece-germany-clothes-idUSKBN0L81K120150204
4- http://www.theguardian.com/commentisfree/2015/jan/27/guardian-view-syriza-essex-connection
5- http://www.theguardian.com/commentisfree/2015/feb/09/ernesto-laclau-intellectual-figurehead-syriza-podemos?CMP=share_btn_fb
6- Bu terim ilk defa tarihçi Nikos Theotokas tarafından kullanıldı: http://www.avgi.gr/article/5294866/oi-agrabatotoi-oi-sans-cravates

Yunanistan halkından hükümete, “AB’ye boyun eğme” mesajı

Brüksel’ de yapılacak Eurogrup öncesi Yunanistan hükümetine destek vermek için sokaklara dökülen yüz binlerce Yunan vatandaşı hükümetten geri adım atmamasını istedi.

28.yunanistan

Evrensel’den Seyit Aldoğan’ın haberine göre Yunanistan’ın 40 şehrinde dün akşam saatlerinde başlayan ve geç saatlere kadar devam eden gösteriler sosyal medya üzerinden yapılan çağrılarla gerçekleştirildi. Dün gece “Gücümüzü halkımızdan alıyoruz” açıklaması yapan Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın açıklamasından sonra sosyal medyada dayanışma çağrıları yapılmıştı.

Başkent Atina’da Çarşamba akşamı saat 6’ya verilen gösteri randevusuna başta işçiler, işsizler, gençler olmak üzere AB ve IMF politikalarından etkilenen toplumun her kesiminden geniş bir kesim katıldı. Çok sayıda pankart ve dövizde “Geri adım yok”, “Boyun eğmeyeceğiz”, sloganları dikkat çekerken özellikle Almanya ve Merkel karşıtı sloganlar atıldı.

Bu arada Başbakan Çipras da Meclisin bulunduğu Sintagma Meydanı’nda yapılan gösterinin fotoğrafının yer aldığı bir tweet attı ve “Gücümüzü halkımızdan alıyoruz” dedi.

AB, özellikle Almanya, Yunanistan’a hükümet programını ertelemesi için baskılarını artırmış durumda. Yunanistan ise uzun sureye yayılacak ve hükümet programını uygulamaya engel olmayacak bir anlaşma öneriyor.

(Evrensel)

Obama’nın ABD Kongresi’nden talebi IŞİD’e karşı güç kullanma yetkisi

ABD Başkanı Barack Obama, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütüne karşı güç kullanımı için Kongre’den yetki istedi ve “IŞİD kaybedecek” dedi.

27.obama işid

ABD’nin uzun süreli bir kara savaşının içine çekilmemesi gerektiğini belirten Obama, Kongre’den birlik içinde hareket etmesini istedi.

Amerika Birleşik Devletleri, diğer ülkelerle birlirkte geçen yıldan bu yana IŞİD hedeflerine karşı hava saldırıları düzenliyor. 2002’den bu yana ilk kez bir ABD Başkanı askeri güç kullanımı için Kongre’den yetki istiyor. Bu yetki en son Irak’ın işgalinden önce George W. Bush’a verilmişti.

Beyaz Saray’da Başkan Yardımcısı Joe Biden, Dışişleri Bakanı John Kerry ve Savunma Bakanı Chuck Hagel ile kameraların karşısına geçen Obama Kongre’ye sunduğu yetki taslağının IŞİD’i “zayıflatma ve yok etme” stretejilerini değiştirmediğini ve “sonu gelmez” bir savaş mesajı taşımadığını kaydetti.

Onaylanması halinde yetki taslağı, 2002’de Bush’a verilen yetkiyi geçersiz kılacak. Ancak 11 Eylül saldırılarından sonra El Kaide’ye karşı savaş için alınan 2001’deki yetki geçerliliğini koruyacak.

(BBC Türkçe)

Vural’dan Ataman’a “tokat” desteği

Soyunma odasında 19 yaşındaki basketbolcu Göktürk Ural’ı tokatlayan Galatasaray Basketbol Takımı Koçu Ergin Ataman’a benzer olaylara imza atan Yılmaz Vural’dan destek geldi: “Ergin’i benden iyi anlayan yoktur. Eline sağlık kardeşim, doğru yapmışsın.”

26,ergin ataman yılmaz vural

Galatasaray’daki tokat atma olayını NTV Spor’da yorumlayan Yılmaz Vural, “Orada yaşanan orada kalır. Orada ne yapılıyorsa dışarı çıkmamalı. Nasıl takımsınız? Nasıl başarılı olacaksınız? Ergin kardeşimi çok iyi anlıyorum. Bir daha olsa bir daha yapar” dedi.

Kendinden örnek veren Vural, “Ben oyuncuma diyorum ki; ‘Kardeşim, sarı kartı, kırmızı kartı Allah aşkına adam gibi görün. Zorlayıcı bir sebep varsa, -85’te adam gole gidiyorsa bırakırsan gol olacak- bırak beş dakika 10 kişi oynayayım. Öyle bir yerde 4. sarı kartı görüyorsun ki, onu yapmazsan pozisyon öyle bir yere gider ki, orada kart gör, üste para verelim sana. Ama öyle bir sarı kartı görüyorsun ki, topa vuruyorsun, formanı çıkarıyorsun. Sonra ikinci sarı karı görüyorsun, atılıyorsun, Takımı kupa finalinde yarı yolda bırakıyorsun. Dayak değil, seni gebertmek lazım. Ergin’i anlıyorum. Eline sağlık kardeşim. Doğru yapmışsın” ifadelerini kullandı.

 

AB liderleri Ukrayna ve Yunanistan için toplanıyor

Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları, Ukrayna ve Yunanistan ile ilgili gelişmeleri görüşmek üzere bugün Brüksel’de toplanıyor.

25.ab ukrayna yunanistan

Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko’nun toplantıda Minsk’te yapılan dörtlü zirveye ilişkin bir değerlendirmede bulunması bekleniyor. Toplantıda Ukrayna krizine bir çözüm bulunması amacıyla yürütülen girişimlerle birlikte Rusya ile ilişkiler de gözden geçirilecek.

Yunanistan’da 25 Ocak’ta yapılan genel seçimler sonrasında iş başına gelen Başbakan Aleksis Tsipras, Alman mevkidaşı Angela Merkel ile görüş alışverişinde bulunma fırsatı bulacak. Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varufakis, yeniden yapılandırılmasını talep ettikleri yardım programına ilişkin ayrıntıları dün yapılan Euro Grubu maliye bakanları toplantısında ortaya koymuş ancak toplantı bir uzlaşmaya varılmaksızın dağılmıştı.

(Deutsche Welle Türkçe)

Türkiye tarihinde bir ilk: Süryani köyünün ismine iade

Mardin’e bağlı Midyat ilçesindeki Alagöz mahallesinin ismi özgün ismi Bethkustan ile değiştirildi.

Bianet’den Nilay Vardar’ın haberine göre Türkiye’de ilk kez bir Süryani köyünün ismi iade edildi. Mardin’e bağlı Midyat ilçesindeki Alagöz mahallesinin ismi özgün ismi Bethkustan ile değiştirildi.

24.süryani köyü

1921 yılından itibaren devlet politikası kapsamında yaklaşık 30 bin 280 yerleşim yerinin adı Kütçe, Ermenice, Rumca, Lazca, Çerkesçe, Ermenice, Süryanice ve Arapça olduğu için değiştirildi. Bu yerleşim yerlerinin 12 binden fazlası köydü.

Son yıllarda arka arkaya Kürt köylerinin isimleri iade edilmeye başlandı. Ancak ilk kez bir Süryani köyünün ismi iade edildi.

Süryani Dernekleri Federasyonu Başkanı Evgil Türker, bu kararın diğer Süryani köy isimlerinin iadesi için de emsal teşkil edeceğini söyledi.

Türker, “Türkiye’de Turabdin bölgesinde birçok Süryani köyü vardı ancak şu anda Süryanilerin yaşadığı yaklaşık 15 köy var. Hepsinin isminin tek tek değişeceğini umuyoruz.” diye konuştu.

(Bianet)

Ermenistan’ın soykırımın 100. yılında Eurovision parçası “İnkar etme”

Ermenistan, Mayıs ayında Viyana’da yapılacak olan 60. Eurovision Şarkı Yarışması’na, soykırımın 100. yılı anısına özel bir performansla katılıyor. Ermenistan’ın yanı sıra beş kıtadan Ermeni sanatçıların sahneye çıkacağı performansta seslendirilecek olan şarkının adı, ‘Don’t Deny It’ (İnkâr etme).

22

Türkiye’nin 2016’da Eurovision Şarkı Yarışması’na döneceği haberleri gündemi meşgul ederken, bir başka haber de Ermenistan’dan geldi. Yarışmanın resmî sitesi eurovision tv’de yayımlanan açıklamaya göre, 2006’dan beri Eurovision katılımcısı olan Ermenistan, soykırımın 100. yılında, ‘Genealogy’ (Soy Ağacı) adlı, özel bir performans hazırlıyor.

Viyana’daki sahne şovunda Ermenistan adına yarışacak olan şarkıcıya, Asya, Avrupa, Amerika, Afrika ve Avustralya kıtalarından birer Ermeni şarkıcı eşlik edecek. Sanatçı sayısı ve performansın koreografisi, soykırımın 100. yılı anmalarında uluslararası sembol olarak kullanılan unutma beni çiçeğinden ilhamla hazırlandı. Beş şarkıcı çiçeğin birer yaprağını simgelerken, merkezde Ermenistan’dan katılan şarkıcı yer alacak.

Ermenistan’ın Euvorision’daki mesajının ‘barış, birlik ve hoşgörü’ olacağı vurgulanırken, farklı coğrafyalardan seçilecek şarkıcıların, 1915’te dünyaya dağılmış Ermenilerin birlikteliğini hatırlatacağı ifade ediliyor.

19, 21 ve 23 Mayıs 2015’te yapılacak olan Eurovision’a Ermenistan adına katılacak sanatçıların adları henüz açıklanmadı.

(Agos)

Kalbiniz yok, beyniniz cılk – Ümit Kıvanç

Bu gidiş gerçekten gidiş değil. Kim neyi kazanırsa kazansın herkes için kötü olacak. Oluyor da zaten. Küçümseme eğilimi yaygın: Vicdanla merhametle duyguyla ne olurmuş ki! Evet, bu devirde bunlarla her şeyi değiştireceğini sanmak aşırı naiflik olabilir. Bunlar olmayınca nasıl bir hayata süreklenildiğini ise her fırsatta görüyoruz. Rezilce bir hayat bu.

ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinin Chape Hill kentinde, Craig Stephen Hicks adlı bir katil, Kuzey Carolina Üniversitesi öğrencisi üç Müslüman genci vurdu, öldürdü. 23 yaşındaki Deah Bereket, bir ay önce evlendiği eşi, 21 yaşındaki Yusor Muhammed ve onun kardeşi, 19 yaşındaki Razan Muhammed Abu-Salha, yaşadıkları evde öldürülmüş halde bulundular.

14

Katilin gençleri Müslüman oldukları gerekçesiyle öldürdüğü söyleniyor. Kendi beyanına göre, “Eşitlik için Ateistler” diye bir grubun destekçisiymiş.

[ EK / 18:08 / Hicks’in Facebook sayfasından alınma bir Hitler’li caps’i aktarmış ve üzerinde Hıristiyanlığı öven yazılar bulunduğu için bunun Hicks hakkında kafa karışıklığı yarattığını söylemiştim. Ancak sonra başka caps’ler de ortaya çıktı –@ozaneking‘e teşekkürler- ve Hicks’in Nazizm ile Hıristiyanlığı yanyana getirip ikisine de laf ettiği anlaşıldı. Düzeltmek için caps’i kaldırdım, bu açıklamayı koyuyorum. ]

ABD’nin büyük haber kanalları olayı haberleştirmek, haberi öne çıkarmak için saatlerce beklemiş. Bunları araştırmaya elim gitmedi, açıkçası; hepsini sorgulamaksızın kabul ederek devam ediyorum.

“Bugün ne olmuş etrafta?” diye bakar bakmaz karşıma bu katliam, ama ondan önce, bunu kendilerini meşrulaştırma, birilerine saldırma vesilesi yapmış vicdansızlar çıktı. “Katil ateistmiş!”, “Haydi bakalım! Ne diyecek ateistler!”, “Ateizmin fıtratında var mı diyecekler!”, “İşte!..” Böyle şeyler okudum. Bunların karşısında, bu işi bir Müslüman eylemci yapmış olsa ortalığı ayağa kaldıracak olanların suskunluğu.

Roboski’de otuz dört insan savaş uçaklarınca paramparça edilmiş, Türk basını haberi vermek için on küsur saat beklemiş, buna tek laf etmeyip katillere kol kanat geren hükümeti savunmak için kendini paralayanlar, şimdi ABD basınının bekleyişini âdetâ sevinçle kendilerine bayrak yapıyor. “Je suis Charlie” selfie’si çektirme yarışına girenlerse, gencecik üç insanın katledilmesini görmüyor duymuyor.

Dünyayı Müslüman-ateist diye iki takım ve bunların taraftarlarından ibaret saydıkları izlenimini veren birileri, bu katliamdan ötürü gizleyemedikleri bir sevinç içinde. Neye seviniyorsunuz? Biri size “ateizm güzel ahlâktır” mı demişti? Herhalde başkalarının suçunun kendi ellerindeki, içlerindeki kiri temizleyeceğini sanıyorlar.

Bir de, “katile terörist densin” talebi, “diyemezsiniz ki!” acayipliği var. Meselâ ben demem. “Terörist”, devlet ağzıdır. Katil, derim, alçak, derim, kendimce en ağır laf neyse onu derim. Olmuyor mu? İlle de “terörist” kavramının kullanılmasını isteyenler, devletle, hükümetle içiçe geçmenin sonuçlarının bünyelerinde yarattığı tahribatı görmeli.

Haklı oldukları tek nokta, Türkiye’de birisine katil demenin aslında pek bir şey demek olmadığı. Katliamlara katılmış, arka çıkmış, mütemadiyen insan -ve çocuk!- öldüren bir devleti savunmaya çalışmaktan vicdanları hurdaya çıkmış birilerini katil lafı kesmez haliyle. Efendileri gibi, terörist tabirinin kullanılmasını istiyorlar. Üç Müslüman genci öldüren alçak eğer bir örgüte bağlıysa, “herife terörist densin” talebinin yine de bir manası olur. Ama hayatı boyunca kimse için bu kavramı kullanmamış birileri neden bu adam için kullansın ki?

Müslümanları bağımsız bireyin, özgürlüğün düşmanı olarak gören öbür vicdansızların tepkisizliği de çok şey anlatıyor. Bu seçilmiş görmez duymazlığınla, vicdansızlığında sen bağımsız olsan kaç yazar? Özgür olmuşsun olmamışsın, bana ne. Charlie olsan kaç yazar olmasan kaç… Senin yerin, özgürlüğünün bağımsızlığının son zerresine de göz dikmiş mütehakkim din tüccarlarının yanıdır. Birbirinizin hayatına azıcık anlam katıyorsunuz hiç değilse.

Yine de, bir umut, içimden geçeni yapıp herkese sövmek yerine, şöyle bitireyim: Azıcık çenenizi kapatıp, iki adım geri çekilip, şu yukarıdaki fotoğrafa bakın ve hiç değilse hep beraber beş dakika susmayı becerin.

Bu yazı riyatabirleri.blogspot.com.tr/ den alınmıştır

Ümit Kıvanç

 

 

Ümit Kıvanç