Ana Sayfa Blog Sayfa 2978

[Özel Haber] Kadıköylüler kendi elektriklerini nasıl üretebileceklerini tartıştı

Cumartesi günü (11 Kasım) Kadıköy yenilenebilir enerji başlığı altında önemli bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Alanında uzman isimlerin katıldığı ve tecrübelerini paylaştıkları “Yurttaşın Enerji Santrali: Kadıköy’de yenilenebilir enerji potansiyeli ve kooperatif modeli” başlıklı panelde yenilenebilir enerji başlığı altında tüketicilerin enerji verimliliğini nasıl sağlayabilecekleri, hatta kendi elektriklerini nasıl üretebileceklerine dair paylaşımlarda bulunuldu. Peki, bu alanda böyle bir ihtiyacın olduğu nasıl belirlenmişti? Yeşil Gazete olarak sorunun cevabını Güneş Gönüllüsü Ebru Özer’den aldık.

Kadıköy Kent Konseyi, Güneş Gönüllüleri, Yeşil Düşünce Derneği, Yeryüzü Derneği ve TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası işbirliği ile düzenlenen panel Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Anadolu 1. Bölge Temsilciliği’nde gerçekleşti

“Güneş Gönüllüleri olarak, bu sene Mayıs ayında Kadıköy Çevre Festivali kapsamında Kadıköy Kent Konseyi işbirliği ile “Yenilenebilir Enerji Üretim Kooperatifi Paneli” düzenlemiştik. Bu etkinlikteki çıkış noktamız da festival boyunca, Kadıköylülerin hem panelimize hem de standımıza olan ilgisi oldu.

Güneş Gönüllüleri’nin çıkış noktasından da bahsetmek isterim. Güneş Gönüllüleri, yenilenebilir enerji konusunda farkındalık ve uygulama çalışmaları yapmak amacıyla bir araya gelmiş bir topluluk. Almanya’da yaşayan bir aktivist olan Dr. Alper Öktem Bey’in yönlendirmesiyle Yeryüzü Derneği çatısı altında bir araya geldik. Çevre üzerine çeşitli projeler geliştiren Yeryüzü Derneği’nin yenilenebilir enerji konusunda çalışan koluyuz.

Kadıköy’de yenilenebilir enerji üretim kooperatifi fikri, 2-3 Mayıs’ta “İşini Güneşe Dön Projesi” kapsamında Yeşil Düşünce ve Troya Çevre Derneklerinin beraber düzenlediği Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri toplantısında filizlendi. Güneş Gönüllüleri ekibi olarak o toplantıya katılmıştık, biz de Kadıköy’de yapabilir miyiz fikriyle yola çıktık. Bu süreçte, Yeşil Düşünce, Troya Çevre, Yuva, Günder ve Kadıköy Kent Konseyi’nin değerli destekleri bizi güçlendirdi.”

Greenpeace Akdeniz Bölge Kampanyalar Yöneticisi Özgür Gürbüz

Mevzuatta kolaylaştırıcı yenilikler çatılarda bireysel kullanımı teşvik edilebilir

İlk kez düzenlenen “Kadıköy Yenilenebilir Enerji Üretim Kooperatifi”nin tohumları Güneş Gönüllüleri tarafından bu sayede atılmış oldu. Panelde, Greenpeace Akdeniz Bölge Kampanyalar Yöneticisi Özgür Gürbüz “Elektrik enerjisini kendimiz üretebilir miyiz?”, Yeşil Düşünce Derneği’nden Sevil Turan “Yenilenebilir enerji kooperatifine neden ihtiyacımız var?”, Kadıköy Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürü Şule Sümer “Kadıköy enerji eylem planı bize neler söylüyor?”, GÜNDER’den Faruk Telemcioğlu “Güneş enerjisinde çatı uygulamaları, mevzuat ve mevcut durum”, Güneş Gönüllüleri Akın Akınsal ve İzzet Okbay “Kadıköy Güneş Gönüllüleri kimlerdir, amaçları nedir?”, Güneş Gönüllüsü Dr. Alper Öktem “Dünyada ve Türkiye’de yenilenebilir enerji kooperatifleri örnekleri” başlıklı sunumlar yaptı. Sunumların ardından katılımcıların ve panelistlerin fikirlerini paylaştıkları forumun kolaylaştırıcılığını ise ECOIQ Dergisi’nden Barış Doğru üstlendi.

 Sevil Turan, Yeşil Düşünce Derneği

Panelde öne çıkan konulardan biri kentsel dönüşümdü. Kadıköy’de yaklaşık 25 bin binanın yerine gelecek olan yeni yapıların kendi enerji ihtiyaçlarının sağlanmasına yönelik çalışmalar konuşuldu. Ancak bu dönüşümün özellikle kooperatifler aracılığıyla olması gerekmiyor. Güneş Gönüllüleri’ne göre mevzuatta kolaylaştırıcı yeniliklerin olması halinde çatılarda bireysel kullanım teşvik edilebilir. Dünya Bankası çatı kredisi için bir çalışma yapıyor. Bu aşamada bireysel kullanımın arttırılması için, belediyelerin katkısı kilit önem taşıyor.

Mimarlar, mühendisler, inşaatçılar ve STK’lar sürece dahil edilecek

Panelde Kadıköy Belediyesi’nin İklim Eylem Planı çerçevesinde belediye ile işbirliğine gidilmesi ve bir yol haritasının çıkarılması gündeme geldi. GÜNDER konuyla ilgili destek verebileceğini paylaştı. Özellikle mimarların, mühendislerin ve inşaatçıların ve bu konuda çalışan farklı STK’ların sürece dahil edilmesine karar verildi.

Faruk Telemcioğlu, GÜNDER

Güneş Gönüllüsü Ebru Özer, toplantı sonundaki geri bildirimlerden memnun olduklarını ve bir sonraki etkinliklere daha güçlü hazırlanacaklarını dile getirdi.

“Panele ilgiyi aslında daha fazla bekliyorduk. Bu konuda sosyal medyayı etkin kullanmakla birlikte, esas hedef kitle olan Kadıköylü bireysel kullanıcıların katılımı beklediğimizin altında oldu. Bir sonraki toplantının duyuru ayakları için farklı bir çalışma yapmamız gerektiği kanısındayız. Diğer yandan, konuyla direkt ilgili olan, bu konuda çalışan sektör, kamu ve STK katılımı çok iyiydi. Forum boyunca sorulan soruların tamamında, konuşmacılardan ve katılımcılardan teknik olarak tatmin edici cevaplar geldi. Toplantı sonunda ve ilerleyen süreçte gelen tepkilerin çok olumlu olması bizi mutlu etti. Genel olarak doğru yolda olduğumuz, Kadıköy için güzel bir hareketin başladığı ve ilerletilmesi için tüm paydaşların desteğe hazır olduğu şeklinde dönüşler aldık.”

Yol haritası üzerine çalışmayı 1 hafta içinde tamamlayıp benzer konuları daha detaylandırarak sektörden daha fazla katılım ile yeni bir toplantı planlayan Güneş Gönüllüleri, gönlünden güneş olan herkese ulaşmayı hedefliyor. Toplantının sonuç bildirgesi önümüzdeki günlerde yayımlanacak.

Güneş Enerjisi kullanımının yaygınlaşması için “Güneş Gönüllüsü” olun – Alper Öktem

 

Merve M. Damcı – Yeşil Gazete

Kayseri’den çıkan arkeolojik keşif: Asurlulara ait tabletler ve antik kentler

Kayseri yakınlarında yürütülen kazı çalışmalarında Bronz Çağı’ndan kalma 12.000 tablet bulan arkeologlar ve ekonomistler, binlerce yıl önce Anadolu’da kurulmuş antik kentlerin izini keşfetti.

Araştırmacılar, 4000 yıl önce bugünkü Irak topraklarından çıkan Asurlu tüccarların orta Anadolu’ya yerleşmeye başladığını ve bölgede ticarete giriştiğini belirtiyor.

ABD merkezli düşünce kuruluşu Ulusal Ekonomik Araştırmalar Ofisi tarafından yayımlanan çalışmada, Kayseri yakınlarında bulunan ve Asur ticaret kolonilerinin Anadolu’daki merkezi olan Kaniş kentinin kalıntılarında binlerce kil tabletin ortaya çıkarıldığı ifade ediliyor.

Tüccarların mal sevkiyatı, borçlar ve yeni ticaret anlaşmaları üzerine yazdıkları tabletlerin daha önce bilinmeyen çok sayıda antik kentin nerede olabileceğine ışık tuttuğu vurgulanıyor.

‘Antik kent Çorum’un Boğazkale İlçesi’nde’

Araştırmada, “4000 yıl önce Kaniş kentine gelen Asurlu tüccarlar, burada altın ve gümüş karşılığında Asur’un en önemli ihracat ürünü olan kalay ve kumaş satmaya başlamış” deniyor.

Bir kil tablette, binlerce yıl önce yaşamış olan bir tüccar, “Ninassa Kralı ile tanıştım. Ama benden tek bir parça kumaş bile almadı” diyor.

Ancak arkeologlar ve toplanan verileri inceleyen ekonomistler, “Asıl değerli veriler, sevkiyatların boyutu, sıklığı ve nerelere yapıldığı konularındaki detaylı bilgiler. Bu veriler sayesinde daha önce nerede kurulu olduğunu bilemediğimiz antik kentlerin yerlerini tespit edebiliyoruz” diye konuşuyorlar.

Sinahuttum

Asurlu tüccarların tabletlerinde Sinahuttum antik kentinin adı 14 kez geçiyor. Bu kentte bulunan bir eşek pazarından ve oldukça hareketli bir yün piyasasından bahsediliyor.

Araştırmacıların modeli, bu kentin Hattuşa’nın kuzeydoğusunda, yani günümüzde Çorum’un Boğazkale ilçesinde olduğunu gösteriyor.

Aynı yöntemle Puruşaddum, Mamma, Zalpa ve Hahhum adlı antik kentlerin yerleri de belirlendi.

Araştırma ekibinden Chicago Üniversitesi Ekonomi Profesörü Ali Hortaçsu, elde edilen verilerin sadece antik kentlerin yerini belirlemekle yetinmediğini, bu kentlerin ne kadar varlıklı olduğunu da söylemenin artık mümkün hale geldiğini ifade ediyor.

Proje direktörü Harvard Üniversitesi’nden Asurolog Gojko Barjamovic ise İngiliz Times gazetesine yaptığı açıklamada “Türkiye’nin bu araştırmanın sonuçlarını temel alarak yeni kazı alanlarına izin vermesini beklemiyoruz. Arkeoloji dünyası aynı zamanda uluslararası siyaset dünyasının bir parçası” diyor.

 

(BBC Türkçe)

[Bonn 2017] Türkiye’nin Yeşil İklim Fonu talebine arabulucu Almanya’dan netameli yanıt

Paris İklim Anlaşması’na imza atan ülkelerin taahhütlerini yerine getirebilmeleri için geçtiğimiz Pazartesi gününden bu yana tartışmaların sürdüğü COP23’te Cumartesi (11 Aralık) günü merakla beklenen oturumun gündeminde Türkiye vardı.

İklim Haber’den Arif Cem Gündoğan’ın bildirdiğine göre Almanya’nın Bonn kentinde gerçekleşen gayrı-resmi genel oturumda geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeleri değerlendiren Fiji Başbakanı Frank Bainimarama liderliğindeki COP23 Başkanlığı, Türkiye’nin toplantının ilk günlerinde gündeme taşıma girişiminde bulunduğu iklim finansmanına erişim talebini değerlendirdi.

Oturumda Türkiye’ye ilişkin istişare sürecini yürüten Alman müsteşar Jochen Flasbarth söz aldı. Başkan Bainimarama ve tüm taraflara kendisine duydukları güven için teşekkür ederek konuşmasına başlayan Flasbart, Türkiye ile gerçekleştirdikleri müzakere sürecini şu sözlerle anlattı:

“Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin eklerinden çıkış bir seçenek değil”

Türkiye’nin durumunu pek çok farklı tarafla ve müzakere bloğu ile değerlendirme şansımız oldu. Tüm tarafların anlaşmanın ruhuna ve Talaona sürecine uygun şekilde açık ve yapıcı bir diyalogla, herkesin yararına bir sonuç bulma hedefi ile ilerlediğini görüyoruz. Türkiye’nin talebine ilişkin bazı tarafların destekleri olduğu kadar çekinceleri de mevcut.

Özet olarak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Ek’lerinden çıkış seçeneğinin bir seçenek olarak görülmediğini belirtmeliyim. Bunun yanı sıra hemen tüm taraflar Türkiye’nin talebine ilişkin adil ve tüm taraflar için uygun bir çözüm bulunması iradesi içindeler. İstişare süreci devam edecek, bu konuda sizleri bilgilendirmeye devam edeceğim.”

Gündeme ilişkin açıklama notu siteden kaldırıldı

COP23 gündeminin tartışıldığı oturumda ilki özellikle gelişmiş ülkelerin 2020 öncesi iklim eylemlerini daha ileri taşımaları olmak üzere Türkiye’nin finansmana erişim meselesi zirve gündemine alınmak için tartışılmış, iki konunun da zirvenin ana gündemi çerçevesinde değil gayrı-resmi istişare süreçlerinde değerlendirilmesine karar verilmişti.

İlerleyen saatlerde bu iki konu onaylanan gündeme ek olan bir açıklama metni içinde kamuoyu ile paylaşıldı. Ancak tutanağın Türkiye kısmının UNFCC sitesinde yer almaması dikkat çekti.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar

Açıklamanın Türkiye ile ilgili kısmının ilk versiyonu ise şu şekildeydi:

“Türkiye’nin COP22 sürecinde Yeşil İklim Fonu ve İklim Teknoloji Merkezi ve Ağı desteklerinden yararlanabilmesine ilişkin yaptığı talep hakkında COP22 Başkanının yürüttüğü istişare sürecinden bir sonuca varmadığı COP23 Başkanına iletildi. Bu nedenle COP23 Başkanı Almanya Çevre, Doğa Koruma, Binalar ve Nükleer Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Sayın Jochen Flasbarth’a bu istişare sürecini başkan adına devam ettirmesi ve başkanlığı bilgilendirmesi ricasında bulundu. Bu konuda UNFCCC Sekrateryasından Jose Pinto iletişim kişisi olarak görevlendirildi. COP23 Başkanı konuya ilişkin tarafları bilgilendirecektir.”

Hafta başındaki gelişmeler değerlendirilirken Almanya’nın Türkiye için arabulucu olması olumlu bir gelişme olarak paylaşılmıştı. 17 Ekim’de sonra erecek olan COP23’te Türkiye’yi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar ve bürokratlar ile delegasyondan oluşan ekibi temsil ediyor.

Fiji Başbakanı Frank Bainimarama liderliğindeki toplantıyı izlemek için tıklayın

COP23’ü nereden takip edebilirsiniz? 

Müzakereler ve ilgili toplantı tarihlerini bu buraya tıklayarak takip edebilirsiniz.

Ülke delegasyonları ve UNFCCC basın toplantılarını buraya tıklayarak takip edebilirsiniz.

STK basın toplantılarını buraya tıklayarak takip edebilirsiniz.

Webstream yayınlarını buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.

Twitter: @COP23 

Türkiye COP23 Twitter:  

COP23 Türkiye standı

 

 

(İklim Haber)

Ekoloji teması ile düzenlenen Akdeniz Sanat Günleri Buluşması başladı

Akdeniz Sanat Oluşumu tarafından düzenlenen 2. Uluslararası Akdeniz Sanat Günleri Buluşması, bugün (13 Kasım Pazartesi) başladı. Bu sene ekoloji teması ile düzenlenen buluşmanın sloganı ise, “Bir Başka Dünya Mümkün’  olarak belirlendi.

Güney Gazetesi’nden İbrahim Nalçakar’ın haberine göre Mersin, Tarsus, Adana, Hatay ve Antalya’da 19 Kasım’a kadar devam edecek etkinliklere Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve Bosna Hersek’ten de yazarlar ve şairler katılacak.

Akdeniz Sanat Oluşumu,  2. Uluslararası Sanat Günleri Buluşması için hazırlıklarını tamamladı. Sanat Günleri Buluşmaları’nın açılış programı bu yıl 13 Kasım’da Antakya’da yapılacak. 19 Kasım’a kadar sürecek etkinlikler kapsamında Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve Bosna Hersek’ten yazarlar ve şairler Mersin, Tarsus, Adana, Hatay ve Antalya’da çeşitli söyleşi, dinleti, panel, atölye çalışması, film gösterimi gibi etkinliklere katılacak.

2. Uluslararası Sanat Günleri Buluşması kapsamında Mersin’de yapılacak etkinlikler İçel Sanat Kulübü, Yenişehir Belediyesi Nikah Salonu, Kültürhane, Sosyal Bilimler Lisesi, Gelişim Koleji ve ODTÜ Koleji salonlarında yapılacak.

Akdeniz Sanat Oluşumu Sözcüsü Ahmet Eroğlu, “Sanat insanı insanlaştırır, güzelleştirir, derinleştirir. Sanat insanın estetik duygularını geliştirir. Dengesiz ve eşitsiz bir şekilde küreselleşen dünyada üretilmiş olan popüler sanat, bazı kavramları altüst etse de güzellik üreten sanat, demokrasi algısının yerleşmesine önemli katkılar sunmuştur ve sunmaktadır. Sanat ve sanat üreten sanatçıya gösterilen ilgi, destek, sağlanan olanaklar, bir toplumun çağdaşlaşmasının ve gelişmesinin en önemli göstergelerinden biridir. Ülkemizde zaman zaman heykellerin yıkılması, resim ve fotoğrafların sansürlenmesi ya da ortadan kaldırılması, kitapların toplatılması, yazarların hapse konulması umudumuzu kırıp zedelemiş olsa da, sanat ışığı, eninde sonunda önümüzü, ülkemizi ve dünyamızı aydınlatacaktır. Bu gerçekliğin önüne geçilmesi olanaksızdır” dedi.

Ahmet Eroğlu, 2. Uluslararası Sanat Günleri Buluşması’nın bu yıl ki ana temasının ‘Bir Başka Dünya Mümkün’ sloganı olacağını ve sanat ve ekolojik yaşam konularının işleneceğini söyledi.

2. Akdeniz Sanat Günleri Buluşması programına İçel Sanat Kulübü web sitesi üzerinden ulaşabilirsinizç

 

(Güney Gazetesi)

 

Yeni rant alanı: Tarım alanlarını özel şirketler ilaçlayacak – Göknur Yumuşak

Ülkemizde bütün bölgelerde  köylülerin topraklarını şirketler satın alıyorlar . O şirketlerden zaman içerisinde çok uluslu büyük şirketler satın alacaklar bu toprakları. Türkiye tarımı zaman içerisinde tıpkı Afrika ülkelerinde olduğu gibi tamamen çok uluslu dev canavar şirketlerin hegemonyasına girecek. Bu kaçınılmazdır. Gidişat onu gösteriyor. Tam hegemonya kurmak puzzleın bütünüdür. Bu yavaş yavaş uygulamaya konulanlarda ( tarım alanlarını şirketlerin satın alması ve zehir atmayı şirketlerin yapması vs.) puzzleın parçalarıdır.  Puzzle tamamlandığında artık bir karış toprağımız bir damla suyumuz kalmayacak. Tam bir hegemonya olacak. Her şeyi şirketlerden satın alacağız.

Tarım Bakanlığına bağlı İzmir Tarım İl Müdürlüğü 9 Kasım 2017 Perşembe günü İzmir’in Menemen ilçesi Ticaret Odası salonunda “Tarım ve Çevre“ konulu bir panel düzenledi. Bizi de (EGEÇEP-  Ege Çevre Platformu) çağırdılar. Ben de panele katıldım.

Panele İzmir Tarım İl Müdürü,  Şube müdürleri ve diğer teknik elemanlar, Menemen ticaret odası üyeleri ve az sayıda çiftçi ve birkaç doğa dostu katıldı.

Gediz havzasından doğru çevre sorunlarına dikkat çektiler güya. Güya diyorum çünkü tarım ve çevre ilişkisinde en önemli kirleticiler “tarım zehirleri” ve “kimyasal gübreler”dir . Bunlar toprağı ve yeraltı sularını geri dönüşümsüz kirleterek “ekolojik dengeyi” tamamen bozuyorlar.

Örneğin halen Türkiye’de yaklaşık 70 milyonun tükettiği yoğun kimyasal gübre ve tarım zehriyle üretilen konvansiyonel tarım ürünlerinin üretiminde kullanılan tarım zehirleri yararlı bir çok canlıyı öldürerek ekolojik dengeyi bozuyor. Yine aşırı zehir kullanımı zararlı böceklerin bağışıklık sitemini güçlendiriyor zaman içerisinde. Böylece  daha fazla ilaç kullanımı gündeme geliyor. Çevreyi kirleten unsurlar örneğin termik santraller sadece bulundukları yöreyi yine aynı şekilde işletmeler vb. bulundukları bölgeyi kirletiyorlar. Oysa tarım zehirleri Türkiye’nin  her bölgesinde –yöresinde toprağı ve yeraltı yerüstü sularını geri dönüşümsüz kirletiyor. Hakkari’den Edirne’nin ücra bir köyüne kadar aynı şirket ürünleri aynı şekilde toprağı ve suyu zehirliyor.  Küresel düşündüğümüzde yine tarım zehri alanında dünyanın tek devi olan Bayer şirketi Güney Afrika’nın yasama başkenti  Cape Town’da da Dersim (Tunceli) Ovacık’ta da aynı tarım zehirleri kalıntılarıyla toprağı ve suyu kirletiyor .

Yani tarım zehirleri bütün bölgeleri ve ülkeleri kalıntılarıyla zehirliyorlar. Elbette bu şirketlere dur diyen yada mümkün olduğunca çok az zehir kullanana ülkelerde var.

İşte hal böyleyken kimyasal gübrelere biraz değinildi. Fakat tarım zehirleri pek konuşulmadı şöyle bir üstünden geçildi.

Örneğin panel başlamadan önce gösterilen görsel sunuda Gediz havzasındaki kirleticiler anlatıldı. Boş zehir kutularının çevreyi kirlettiği vurgulandı. Ama o kutuların içindeki zehirlerden hiç bahsedilmedi. Yani anlayacağınız çevreyi boş kutular kirletiyormuş sadece içindeki zehirler değil. İl müdürlüğü bu kutuları toplamak için projeler vs. hazırlıyor. Tarım zehirlerinin kalıntıları için proje yok bölgede.

Panelin açılışında Ticaret odası başkanı ve İzmir Tarım İl müdürü kısa birer konuşma yaptı.

Tarım İl Müdürü Musa Bakan

Tarım İl Müdürü Musa Bakan “Rabbim bize bu toprakları suları verdi kıymetini bilelim ”dedi ve vatanseverliğe vurgu yaptı.

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki koruma bölümü öğretim görevlisi Prof.Dr. Necip Tosun “Tarımsal uygulamaların çevre üzerine etkileri ve olası riskleri“ konusunda bir sunum yaptı. Konuşmasında daha çok tarımda kullanılan kimyasal gübrelere vurgu yaptı. Tarım zehirlerine artık bitki koruma ürünleri (bu zehir maddesidir ve hepsi insanı zehirleyip öldürür. Oysa bitki koruma ürünlerinden örneğin biyolojik ürünler kimseyi öldürmez zehir değildir.)  dediklerini söyledi ve zehirler konusunda fazla konuşmadı. Ancak tarım zehirlerinin kalıntı sorunları için tek çözümün tarım alanlarını şirketlerin ilaçlaması olduğunu söyledi. Yani 2 dekardan büyük tarlası olan herkes mecburen şirketlere parayla ilaçlama yaptıracak dedi. Bu konuda bakanlıkla Üniversite ortak çalışma yapıyorlar sanırım.

Ben panel sunularından sonra Necip hocanın bu çözümüne asla katılmadığımı dile getirdim. Bu uygulamanın zaten zor durumda olan  çiftçilere ek bir külfet getireceğini bunun  bitme noktasında ki çiftçiliğe darbe vuracağını belirttim. Bunu yerine kısa vade de çözümün  kötünün iyisi olan ve  halen ihraç ürünlerde uygulanan “iyi tarım uygulamalarına” geçilmesinin gerektiğini açıkladım.  Bunun daha doğru bir çözüm olduğunu açıkladım.

Necip hoca buna karşı çıktı şirketlerin ilaçlama yapması konusunda ısrarcı oldu. Nasıl ki evleri şirketler ilaçlıyor tarlaları da ilaçlarlar dedi. Çiftçiler ilaç atmayı bilmiyorlar şirketler bu işi daha iyi yaparlar dedi.

Peki çiftçiler ilaç atmayı bilmiyor tamam bu doğru. Tarım bakanlığının devasa bir eğitim kadrosu var bunlar ne işe yarıyor? Bunlar iyi tarım uygulamaları kapsamında bir paket programla çiftçileri bir çok konuda ve tarım zehirleri konusunda pekala eğitebilirler. Bunun için para harcamaya gerek yok. Zaten elemanlar her zaman köylere gidiyorlar. Araç var benzin var eleman var.

Örneğin ben son olarak Urla ilçe Tarım Müdürlüğü. Çiftçi eğitim ve Yayım Şubesi sorumlusuydum. Çok yetkim vardı. İstediğim eğitim çalışmasını yapabiliyordum. Çok eğitim çalışması yaptım Urla’da. Hiçte zor değil bu.

Eğer teknik eleman yeterli değil diyorlarsa artık daha fazla idari kadro (sürekli artan daire başkanı, genel müd.vb. kadrolar) yerine teknik eleman (Tarım Teknikeri ve Ziraat Mühendisi ) alabilir bakanlık. Onları eğitip bu işleri yaptırabilir pekala.

Ben bu uygulamayı hiç doğru bulmuyorum. Bunun bir çok sakıncası vardır. 80 milyon nüfusuyla ülkemiz gıda sektöründe çok büyük bir pazardır. Bu uygulama çok büyük bir rant kapısıdır. Kesinlikle bu uygulama yürürlüğe girmemelidir. Bizler Tarım zehirlerine dur de topluluğu olarak  bu işin takipçisi olacağız.

Diğer bir panelist Yrd.Doç.Dr. Hakan Çakıcı kimyasal gübrelerin toprak kirliliğine etkilerini konuştu.

Bitki besleme ürünleri (hormonlar) kimyasal gübreler ve tarım zehirlerinin toprağa ve suya etkilerini konuştu. Ağırlık olarak gübreleri konuştu ancak yine de zehirler konusunda bir şeyler söyledi. Yıllık ithal edilen kimyasal gübreyi açıkladı.

Yine panel sunularından sonra Hakan hocaya yılda kaç ton tarım zehri ithal ediyoruz bu rakamlar bellidir. Zaten hepsi dünyada tohum zehir ve insan ilaçları konusunda tek hakim olan dev canavar şirket Bayer’den alınıyor miktar bellidir dedim. Yıllardır sorarım bu soruyu yılda kaç ton zehir ithal ediyoruz diye ilk kez cevap aldım. İstatistik şubesi sorumlusuyken bir çok şeyin istatistiğini yapıyordum ama zehirlerin istatistik çalışmasını hiç yapmadık.

Hakan hoca yılda 40 bin ton tarım zehri ithal ettiğimizi söyledi.

Tarım İl Müdürlüğü elemanı, tarımsal biyoçeşitliliğin  korunmasında yerel tohum bankalarının rolü üzerine bir araştırma . Karaot köyü tohum derneği ve yöresi örneği konusunda bir tez çalışması olan Dr. Zerrin Çelik  ,klim değişikliği ve tarım ekonomisi konusunda bir sunum yaptı.

Dr. Zerrin Çelik

Küresel iklim değişikliği sera gazından çok etkileniyor Türkiye’de sera gazını enerji kaynakları salıyor dedi.

İklim değişiyor kayıplar ortada dedi. 150 milyon kişinin iklim değişikliğinden göç ettiğini vurguladı. Küçük çiftçilik desteklenmeli yerel tohumlar korunup gelecek kuşaklara aktarılmalı dedi. Doğal kaynakların hiç iyi kullanılmadığına ceza ve ödülün bu anlamda önemli olduğunu vurguladı.

İl Tarım Müdürlüğünde çalışan Ziraat Mühendisi Necmiye Uçar da uzun uzun bakanlığın mevzuatından ve İzmir bölgesindeki projelerden konuştu. Tarım zehirleri kalıntılarıyla ilgili hiçbir proje anlatmadı. Oysa kalıntı analiz laboratuvarları yapabilirler. Halen İl Müdürlüğü bünyesinde ki laboratuvar da sadece ihraç edilecek ürünler tahlil ediliyor. Örneğin ben  zehir kalıntısı olduğunu düşündüğüm bir ürünü bu tesiste tahlil ettiremem. Maaşımın 2 katını vermem lazım. Dolayısıyla Tarım zehri kalıntılarıyla ilgili bir çok proje olabilecekken bu konuda hiçbir şey yapılmıyor.

Bu panelde de gördüğümüz gibi bu sorunların sebebi çok uluslu şirketlerin dayatmasıdır. Çok ilaç ve kimyasal gübre satmaktır amaç. Tarım zehirleri ve kimyasal gübre kalıntılarının ekolojik dengeyi bozan en önemli unsurlardan olması küresel bir sorundur.

Ancak doğa ve insan dostlarının güç birliğiyle çok geç olmadan  çok uluslu şirketlere dur diyebiliriz. Evet tükettiğimiz besinlerde çok fazla zehir kalıntısı var. Bu konuda ülkemizde araştırma yapan tek bilim insanı Yrd. Doç Dr. Bülent Şık’tır ve görevinden alınmıştır. Bülent hocanın araştırma sonuçlarına bianet.org ta ki yazılarından ulaşabilirsiniz.

Mart ayında Güney Afrika’nın Cape Town kentine gittim. Oradaki gözlemlerimde Cape Town’ın Amerikan ve İngiliz şirketlerinin hegemonyasında olduğunu ve şirket tarımı yapıldığını ve bunun dışında  hiçbir üretim yapılmadığını gördüm. Bizim ülkemizin henüz kurtulma şansı var azda olsa.

Doğu’da Batı’da ülkemizde ki tüm doğa ve insan dostları ve  yaşam savunucuları  her şeye rağmen güç birliği yaparak   çok uluslu dev canavar şirketlere dur diyebiliriz . Ben buna inanıyorum. Ve umudumu asla yitirmeyeceğim.

 

Göknur Yumuşak  

[Bonn 2017] COP23’te “Günün Fosili” ödülünün şanslı talihlileri hangi ülkeler oldu?

Uluslararası İklim Eylem Ağı (CAN International) tarafından her COP konferansında olduğu gibi bu yıl da “Günün Fosili” (The Fossil of the day) ödülleri, Bonn’da sahiplerini bulmaya devam ediyor.

4’üncü gün (9 Kasım): Gelişmiş ülkelere büyük ödül!

Günün ilk fosil ödülü 2020 öncesinde iklim değişikliğiyle mücadele tartışmalarına ve konuların COP23’e gündem maddesi olarak dahil edilmesine karşı çıkan tüm gelişmiş ülkelere gitti. Gelişmiş ülkelerden yoksul ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelesine yardımcı olmak için finansman dahil olmak üzere tüm taahhütlerini gerçekleştirmeleri istendi.

Günün ikinci fosil ödülü ise kömür dünyasından bir ülkeye, Japonya’ya verildi. Japonya’nın ödüle hak kazanmasını ise geçtiğimiz hafta ABD ile yaptığı JUSEP (Japonya-Amerika Birleşik Devletleri Stratejik Enerji Ortaklığı) adlı anlaşma sağladı.

Günün üçüncü ve sonun fosil ödülü ise Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Yürütme Yardımcı Organı (SBI) kapsamında Zarar ve Hasar müzakerelerinde gözlemcileri uzak tutmak konusunda ısrarcı olan Kuveyt’in oldu.

5’inci gün (10 Kasım): Hayır, ICAO!

COP23’te iklim değişikliğinin zararlı etkilerini önlemek için Paris İklim Anlaşması’nda alınan kararların ülkeler tarafından uyulmasına yönelik konular tartışılırken, Birleşmiş Milletler’in sivil havacılık organı Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nün (ICAO) iklim konusunda kendine özel fikirler bulunuyor. 36 üyeden oluşan örgüt karbon piyasası ve alternatif yakıtların sürdürülebilirlik kriterleri konusunda kendi kurallarını uygulamayı tercih ediyor. İklim tartışmaları sırasından ICAO’nun neler yaptığını kimsenin görememiş olmasının yarattığı hayal kırıklığı örgüte “Günün Fosili” ödülünü kazandırdı.

6’ıncı gün (11 Kasım): Kaybolmuş ve hasar görmüş finans!

Maria Kasırgası’nın vurduğu Porto Riko mağdurlarıyla empati kuramayan ABD, komşusu Pasifik Adaları ile uzun zamandır dayanışmadan yoksun olan Avustralya, sivil toplumun taleplerine cevap verip çözümler üretirken “Annex 1” ülkeleriyle finansman sorunu konusunda birleşen Kanada ve Avrupa Birliği kaybolan ve hasar gören finansman konusundaki gayriciddi tutumları sebebiyle “Günün Fosili” ödülüne layık görüldü.

 

(Yeşil Gazete) 

[Bonn 2017] COP23’te şehirlerin iklim değişikliğine uyumu tartışıldı

6 Kasım’da Almanya’nın Bonn kentinde başlayan ve bu hafta sonra erecek olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 23. Taraflar Konferansı (COP23) kapsamında İklim Ağı tarafından 8 Kasım’da “İklim eyleminde devlet dışı aktörlerin rolünün geliştirilmesi: Şehirler ve İklim değişikliği” başlıklı bir panel gerçekleştirildi.

TEMA Vakfı ve İklim Ağı’ndan Özgül Erdemli Mutlu’nun moderatörlüğünü yaptığı panele ECOLISE & GEN Europe; CAN Europe’dan (Climate Action Network) Robert Hall, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nden Dr. Ümit Şahin, Ekoloji Kolektifi Derneği’nden Arif Cem Gündoğan ve ICLEI World Secretariat Miriam Badino konuşmacı olarak katıldı.

Panelde kentlerin iklim değişikliğine uyum ve azaltım konusundaki rolleri irdelendi. Yeşil Düşünce Derneği ve IPM olarak hazırladıkları “İklim Dostu Yeşil Ekonomi Raporu”nu anlatan Şahin, kentsel dönüşüm fırsatını kaçırıp binaları enerjiyi daha az kullanacak şekilde tasarlamanın gerekliliğine vurgu yaptı. Konuşmasında İstanbul’u örnek gösteren Şahin, hazırlanan iklim planlarının iklim değişikliği ile mücadele etmek için parklar ve bisiklet yolları gibi konuları gündemine alırken otoyol, üçüncü köprü, üçüncü havaalanı yapımının ve Kuzey Ormanları gibi kentte kalan son yeşil alanların yok edilmesinin tutarsızlık yarattığına işaret etti.

 

(Yeşil Gazete)

Hrant Dink Vakfı, Mayıs-Ağustos 2017 nefret söylemi raporunu yayımladı

Hrant Dink Vakfı’nın hazırladığı “Medyada Nefret Söylemi” Mayıs-Ağustos 2017 raporu yayımlandı. Medyada en çok Yahudiler, Suriyeliler ve Yunanlar hedef alındı.

Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi araştırmasının 2017 yılı Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos aylarını kapsayan dört aylık döneminde ulusal, etnik ve dini grupları hedef alan 1,082 köşe yazısı ve haber tespit edildi.

62 yayında, birden fazla gruba yönelik farklı kategorilerde nefret söylemi üretildiği için bu yazılar ele aldıkları grup/kategori sayısı kadar (birden fazla defa) incelenmiş oldu ve 1.910 yazıya ulaşıldı.

İncelenen tüm yazılarda 48 farklı grup hakkında 2.466 adet nefret söylemi içeriği bulundu.

Rapora göre, nefret söyleminin yoğunlaştığı gündem maddeleri ise şu şekilde:

*15 Mayıs 2017, Türkiye ve Almanya arasında başlayan diplomatik kriz

*5 Haziran 2017, Körfez ülkelerinin Katar ile yaşadığı diplomatik kriz

*27 Haziran 2017, Hollanda Temyiz Mahkemesi’nin Srebrenitsa Katliamı’na dair kararı

*28 Haziran 2017, Cenevre’de düzenlenen Kıbrıs konferansı

*Temmuz, İsrail-Filistin çatışmaları

*3 Temmuz 2017, Türkiye ve Yunanistan arasında başlayan ‘gemi krizi’

*11 Temmuz 2017, Srebrenitsa Katliamı’nın yıl dönümü

*Ağustos, Myanmar’da Arakanlı Müslümanlara yönelik saldırılar

*30 Ağustos 2017 Zafer Bayramı

 

(Yeşil Gazete)

Valilik yasağını tanımayan nükleer karşıtları Akkuyu’ya hayır dedi!

Mersin Nükleer Karşıtı Platformu’nun (NKP) Tevfik Sırrı Gür Stadyumu önünde yapacağı etkinlik Mersin Valiliği’nin güvenlik gerekçesiyle yasaklamasına rağmen gerçekleşti. Cemil Uğur’un Evrensel’de çıkan haberine göre, Park Cafe’de bir araya gelen Mersinliler, basın açıklamasının ardından kitle yere uzanarak ‘Nükleere Hayır’ yazdı.

“Nükleer santrali şehrinde istemeyen binlerce Mersinliyiz”

Mersin Tabip Odası Başkanı Ful Uğurhan tarafından yapılan açıklamada, “Bize bu etkinliği çok gördüler. 12 gün önceden valiliğe başvurduk. Valilik 10 Kasım Cuma günü mesai saatinin bitişine doğru yasağı duyurdu. Valiliğin yasağını duyan da, duymayan da etkinlik alanına geldi. Her birimiz aslında binlerce Mersinliyiz. Nükleer santrali şehrinde istemeyen binlerce Mersinliyiz. Buradan bizi ne kadar küçük alanlara hapsetmeye çalışsalar da ne kadar büyük bir güç olduğumuzu dünyaya kanıtlayacağız. O yüzden ‘Nükleere Hayır’ yazımızı bu alanda yapacağız” denildi.

Her türlü zorlamaya karşı yılmadan mücadele edeceklerini belirten Uğurhan, “Engellediler ama biz bütün dünyaya Mersin’de nükleer istemediğimizi bir kez daha göstermiş olduk. Önümüzde çok önemli bir süreç var” dedi. Uğurhan,  22 Kasım’da  Danıştay’da görülecek ÇED raporuna karşı 3 yıldır açılan davayı sahiplenmek için herkesi Ankara’ya çağırdı. “ÇED davası ayrıca Akkuyu yer lisansının iptali davasıdır” diyen Uğurhan “Hukuk süreci ne yazık ki Türkiye’de çok zor işliyor. Bizim yine de inancımız var. Mersin nükleer istemiyor” dedi.

 

(Evrensel)

Ekoloji örgütleri Bergama’da buluştu

Türkiye ekoloji örgütleri 11 – 12 Kasım tarihlerinde Bergama’da buluştu.. Değişik bölgelerden 11 çağrıcı ekoloji örgütü tarafından gerçekleştirilen buluşmaya ülkenin dört bir yanından yaşam mücadelesi veren ekoloji örgütleri temsilcileri katıldı.

Bergama Kültür Merkezinde yapılan etkinliğin açılışında konuşan Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, çevre mücadelesinin başladığı yerde çevre mücadelesi verenlerin ve ekoloji örgütlerinin bir araya gelmesinin anlamlı olduğunu söyledi. Bergama’da 2 bin 500 yıldan beri yaşamın devam ettiğini hatırlatan Gönenç, “Bergama insan sesi ve nefesinin hiç kesilmediği bir kent. Burada hem doğamıza hem de kültürümüze sahip çıkıyoruz. Bergama bundan sonrada hem tarihi kültürü hem de doğasını korumaya devam edecektir. EGEÇEP ve ekoloji mücadelesi verenlere teşekkür ediyorum. Bizler sadece Bergama’da değil Anadolu’nun her yerinde yapılan ekoloji mücadelesine destek vereceğiz” diye konuştu.

Bergama Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Erol Engel, cumhurbaşkanının “İhanet ettik” cümlesini hatırlatarak, “97 yılından beri doğaya ihanet ediyorlar. İhanet Türkiye’nin her yerinde o kadar büyük noktaya getirildi ki bu ihanetin bedelini ödeyecek muhatap yok. İnat ettik dedikten sonra çark mı ettiler hayır, hala inayet etmeye devam ediyorlar. Bergama mücadelesi Türkiye’nin turnusoludur. Her şeye rağmen biz bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Buranın ışığını gittiğimiz yerlere taşıyacağız” diye konuştu.

Foto: Göknur Yumuşak

EGEÇEP Dönem Sözcüsü Ali Osman Karababa ise Bergama’dan  Cerattepe’ye kadar verilen ekoloji mücadelesine ilişkin görsel sunum yaptı. Karababa, “Buluşmayı örgütleyen örgütler olarak derdimiz ortak mücadelenin yol ve yöntemlerini konuşmak. Biz çevreyi yaşabilir hale getirmek için kararlıyız. Bu kararlılığımızı tekrar tekrar dile getireceğiz” dedi.

Programın öğleden önceki bölümünde yapılan forum kısmında yerel direnişlerden gelen temsilciler geldikleri bölgelerdeki sorunlar ve mücadeleleri hakkında bilgi verdiler.

 

(Evrensel)