Ana Sayfa Blog Sayfa 2977

İklim için kötü haber: Küresel karbon emisyonları yükseliş trendinde

Fosil yakıt ve sanayi kaynaklı küresel karbon dioksit emisyonlarının 2017 sonu itibarıyla, bir önceki seneyle karşılaştırıldığında yaklaşık %2’lik bir artış göstermesi bekleniyor. Emisyonlardaki bu artış üç yıllık görece bir duraklamanın ardından meydana geliyor.

Bu artış, 13 Kasım 2017’de Global Carbon Project (GCP-Küresel Karbon Projesi) tarafından Nature Climate ChangeEnvironmental Reseach Letters ve Earth System Science Data Discussions dergilerinde yayımlanan Küresel Karbon Bütçesi’nin vardığı sonuç.

Açıklama ülkelerin yıllık Birleşmiş Milletler iklim müzakereleri için Almanya’nın Bonn şehrinde, COP23 sırasında yapıldı.

“Zaman daralıyor”

Doğu Anglia Üniversitesi Tyndall İklim Değişikliği Araştırmaları Merkezi Direktörü ve raporun baş araştırmacısı Profesör Corinne Le Quéré. Küresel Karbon Bütçesine dair, “Üç yıllık duraklamanın ardından, küresel karbon dioksit emisyonlarının tekrar yükselişe geçtiği görülüyor. Bu son derece büyük bir hayal kırıklığı. İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan toplam küresel CO2 emisyonlarının 41 milyar tona ulaştığı tahmin edildiği 2017 yılında, ısınmayı 1ºC derecelik hedef bir yana, 2ºC derecenin oldukça altında tutabilmemiz için bile zaman daralıyor” derken içinde bulunduğumuz 2017 yılı içinde iklim değişikliğinin daha yoğun yağışlar, yükselen deniz seviyeleri ve okyanusların ısınmasıyla, kasırgalara bağlı olarak ne denli güçlendirebildiğini gördüğümüzü de ekledi.

Çin’in olumsuz katkısı

Çin emisyonları küresel emisyonların %28’ini teşkil ediyor. Bütçe’nin eş yazarlarından ve araştırmalardan bir tanesini yürüten Oslo merkezli CICERO’nun Araştırma Direktörü Glen Peters yükseliş trendinin Çin’e bağlarken “Emisyonların 2017 yılında tekrar yükselişe geçmesinin başlıca sebebi Çin emisyonlarının tekrar yükselişe geçiyor olması. Çin emisyonlarının, iki yıllık bir düşüşün ardından, 2017’de %3,5 oranında artacağı öngörülüyor. Çin’in başlıca yakıt kaynağı olan kömürün kullanımı, sanayi üretimindeki artışa ve daha az yağışla azalan hidroenerji üretimine bağlı olarak, %3 oranında artabilir,” dedi.

Rapor ekibine göre 2017’deki artışa rağmen, bunun küresel emisyonların zirveye noktaya çıkması sürecinde yaşanan tek seferlik bir durum mu, yoksa küresel emisyonların yükselmesine sebep olacak yeni bir sürecin başlangıcı mı olduğunu söylemek için henüz çok erken.

Uzun dönemde emisyonların 2000’lerdeki yıllık %3’ten büyük artış oranlarına geri dönmesi muhtemel değil. Emisyonların, kabaca Paris Anlaşması’nda sunulan ulusal emisyon hedefleri doğrultusunda, yatay bir seyir izlemesi ya da çok az bir artış göstermesi daha büyük bir olasılık.

Küresel Karbon Bütçesi 15 ülkeden, 57 araştırma kurumundan 76 bilim insanı tarafında, Küresel Karbon Projesi (GCP) şemsiyesi altında hazırlandı. 12 yaşını dolduran bütçe, dünya ülkelerinin yaktıkları fosil yakıt miktarı ve bunun nereye vardığının detaylı bir incelemesini sunuyor.

Emisyonlar 22 ülkede azalıyor

Rapor bazı iyi haberler de veriyor: Son on yılda (2007-2016) küresel emisyonların %20’sini teşkil eden 22 ülke ekonomileri büyürken, emisyonlarını azalttı. Rapora göre, son yıllarda rüzgar ve güneş enerjisi gibi teknolojiler dünyada yılda %14 oranında arttı.

Ancak, küresel emisyonların %50’sini teşkil eden 101 ülkede, emisyonlar GSYİH’deki büyümeyle birlikte artış gösterdi.

 

(Yeşil Gazete)

[Özel Haber] 5 soruda “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma(ma) Kanunu Tasarısı”

Gezi Parkı eylemlerinin ardından rafa kalkan ‘Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Tasarısı’ bugün bir kez daha görüşülmek üzere TBMM Çevre Komisyonu’nun önüne gidiyor. Kamuoyunda büyük tepki çeken tasarının içeriğini, neden yeniden Meclis gündemine taşındığını, kanunlaşarak yürürlüğe girmesi halinde hayatımızı nasıl etkileyeceğini avukat ve çevre hakkı savunucusu Arif Ali Cangı 5 soruda Yeşil Gazete’ye anlattı.

1-) Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı neyi içeriyor?

Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nın gerekçesine baktığımız zaman; Avrupa Birliği üyelik sürecinde tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin korunmasında temel mevzuat olarak kabul edilen 2009/147/AT sayılı Kuş direktifi ile 92/43/AET sayılı Habitat Direktifine uygun mevzuat hazırlamak amaçlandığı yazılı. Diğer yandan Türkiye’de tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin korunması amacına hizmet eden çok sayıda hukuki ve idari düzenleme olduğu, bunun da karmaşa yarattığı belirtiliyor.

Ancak, yasanın neden çıkarılacağı, kimin yararına çıkartılacağı, yani amacının ne olduğunu en iyi anlatan 3. maddesindeki;

“Koruma ve kullanma dengesinin gözetilmesi, korunan alanlarda koruma ve kullanım kararlarının bölgelemeye dayalı uzun devreli gelişme planı veya yönetim planı ile belirlenmesi, kalkınma planları hazırlanırken tabii değerlere ve biyolojik çeşitliliğe  ve verilebilecek muhtemel zararların önlenmesi ile koruma ve sürdürülebilir kullanma dengesinin sağlanması hususu dikkate alınır” ike(sizlik)leridir.

Koruma ve kullanma dengesi denen şey tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin ticari meta haline getirilmesi, işletilmesi sonucunu doğurmaktadır.

2-) Tasarı ilk kez TBMM gündemine ne zaman girdi ve neden bir kez daha gündemde?

Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı iktidarın 2010 yılından beri yasalaştırmak istediği ancak başaramadığı bir tasarıydı.  2011 yılına gelindiğinde bir yandan yaşam alanlarına saldırı alabildiğince yoğunlaşmış, diğer yandan ülkenin her yerinde ekoloji hareketleri etkili olamaya başlamıştı. Türkiye genel seçimlere hazırlanıyordu.

Seçimlerden önce meclis gündemine getirilen tasarı, yurtiçi ve yurtdışından tepkiler ve bir takım dengeler sayesinde yasalaşmamıştı. Genel seçimler sonunda Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yine tek başına iktidar olacak oy aldı. Hükümetin, seçimlerden sonra en belirgin uygulamalarından biri Kanun Hükmünde Kararnameler ile (KHK) yasal gereksinimleri karşılamak oldu.

AKP seçimi kazanacağından emin bir vaziyette, meclis çoğunluğuna dayanarak seçimden önce 06.04.2011 tarihli 6223 sayılı yetki kanunu çıkarttı, seçimden sonra da bu yetki kanununa dayanarak KHK’ler çıkarttı. Bunlarla bakanlıklar kapatıldı, yeni bakanlıklar kuruldu ve bu önemli gelişmeler ülkenin yoğun gündemi içinde yeteri ölçüde tartışılmadı. Seçimden önce yasalaşamayan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu tasarısı şimdi KHK’lerle yasa haline getirildi.

Şimdi yapılmak istenen şey, şimdiye kadar tabiat varlıkları ve biyolojik çeşitlilik bakımından  yapılan yasal düzenlemeleri tek yasada,  yetkileri tek elde toplamak. Ne şimdiki tasarı ne de daha önceki tasarıya ilişkin itirazlarımızın hiçbiri dikkate alınmadı.

3-) Tasarıda olumlu/olumsuz maddeler neler?

17.08.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 648 sayılı  “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile  Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair KHK” ile büyük ölçüde amaç hasıl oldu. Bununla Bakanlar Kurulu’nun yetkilendirdiği alanlarda  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın her türlü ölçekte imar planı yapması ya da yaptırmasının,  bu alanlarda her türlü ruhsat ve yapı kullanma izni vermesinin önü açıldı.

KHK ile  Özel Çevre Koruma Kurumu kapatıldı, bunun yerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü (TVKGM) kuruldu.

Milli Parklar, Tabiat Koruma Alanları, Tabiat Anıtları, Tabiat Varlıkları, Doğal Sitler, Sulak Alanlar ve Özel Çevre Koruma Bölgeleri’nin tespit, tescil ve ilanı bu genel müdürlüğe bırakıldı.

TVKGM’ne, koruma altına alınması gereken alanları kullanıma, yapılaşmaya ve işletmeye açma, imar planlarını yapma, tabiat varlıkları, doğal, tarihi, arkeolojik ve kentsel sitler ile koruma statüsü bulunan diğer alanların hangi idare tarafından yönetileceğine karar verme gibi denetimsiz çok geniş yetkiler tanındı.

KHK ile artık meraların korunmasından da vazgeçildi,  meraların kullanım amacıyla geçici yerleşime açılması sağlandı, turizm merkezleri ile kültür ve turizm gelişim bölgeleri kapsamında kalan kısımları ise ot bedeli dahi alınmaksızın tahsis amacı değiştirildi.

Daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sorumluluğunda olan ve kısmen özerk olan Kültür Varlıklarını Koruma Kurulları’nın yetki ve denetiminde olan Tabiat Varlıkları ve Doğal Sitler altı ay içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredildi, Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonu ile Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonları kuruldu. Gündemi bakanlık tarafından hazırlanan üyelerinin çoğunluğu bürokratlardan oluşan Koruma Yüksek Kurulu, doğal varlıkları koruma yerine, yapılaşmaya, işletmeye açmayı görev bildi. Artık doğal varlıkların korunması değil, talana, yağmaya açılması söz konusuydu.

Tasarı 15 Kasım Çarşamba saat 10.30’da Meclis Çevre Komisyonu’nda görüşülecek!

4-) Tasarının geçmesi halinde hayatımızda neler değişecek?

a. Milli Parklar Kanunu yürürlükten kaldırılacak.

Aşağıdaki çakışan alanlarda;

b. Milli Park, Tabiat Parkı, Tabiatı Koruma Alanı, Tabiat Anıtı ile Yaban Hayatı Koruma ve Yaban Hayatı Geliştirme sahaları içinde bulunan doğal sit kısmı iptal edilecek.

c. Özel Çevre koruma bölgeleri içindeki milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanı ile yaban hayatı koruma sahaları iptal edilecek.

d. Doğal Sitler içindeki tabi anıt ağaç niteliğindeki tabiat anıtları iptal edilecek.

e. Bu alanların koruma statüsünü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı belirleyecek.

f. Tabiatı Koruma Alanı, Milli Park, Tabiat Anıtı, Tür veya Tabiat Koruma Alanları, Tabiat Parkı, Yaban Hayatı Koruma Alanı gibi korunması gereken alanların tespiti, korunması, yönetimi, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kurulu ile Mahalli Kurulların önerisi ile Bakanlıklar ve Bakanlar Kurulunun yetkisine verilecek.

g. Kurulların neredeyse tamamı bürokratlardan oluşuyor. Sembolik sivil toplum örgütü temsilcileri de Bakanlık ya da Valilik tarafından belirleniyor. Yani tam olarak hükümet güdümünde kurulan kurulların önerileri ve hükümet tarafından belirlenen koruma(ma) uygulamasına geçilmiş olacak.

h. Korunan alanlardaki taşınmazlar ve bunların üzerindeki yapı ve tesisler 49 yıla kadar kiraya verilebilecek, kiracı lehine irtifak hakkı tesis edilebilecek.

Kısacası, bir doğal varlığın korunması gerekip gerekmediği konusunda uygulanan ekonomi ve ekoloji politikaları belirleyici olacak. Tasarıyı hazırlayan AKP hükümetinin politikalarında, doğal varlıkların para kazanılacak kaynaklar olduğu, küresel sermayeye kaynak sağlamaya öncelik verildiğini biliyoruz.

AKP gibi neoliberal politikaları benimsemiş hükümetlerin yönetiminde bu yasa doğal varlıkları korumayacak, aksine yaşam alanlarını sermayenin yağmasına, talanına açacak. Barajlar, HES’ler, madencilik gibi ekolojiyi bozan tesislerin ve faaliyetlerin önü alınamayacak, yaşam alanlarını korumak daha da zorlaşacak.

5-) İktidar ve muhalefet kanadının tasarıya bakışı nasıl? Yurttaşlar olarak üzerimize düşen görev nedir?

Tasarının Meclis Başkanlığı’na en son sunulma tarihi 15 Mayıs 2017. Geçen hafta Çevre Komisyonu’nun gündemine geldi. Muhalefet milletvekillerinin itirazı sonucu tasarı 15 Kasım Çarşamba günü saat 10.30’da Meclis Çevre Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak.

AKP iktidarının uyguladığı politikalarına uyumlu biçimde doğal varlıkları işletmeye açmayı kolaylaştıracak derli toplu tek bir yasaya ihtiyacı var, o yüzden bu tasarıdan vazgeçmiyor. OHAL rejimini doğanın aleyhine kendi politikaları lehine fırsata çevirmek için yeniden gündeme aldı.

Tasarının bu haliyle yasalaşmasının önüne geçmek gerekiyor. 2010 ve 2011 yıllarında gösterilen tepkilerin yinelenmesi, yurttaşların tasarının geri çekilmesi talebini bir kez daha yükseltmesi, seçtiği vekillerini denetlemesi gerekiyor.

 

Merve Damcı – Yeşil Gazete

İtalya’da sirkte hayvan kullanımına yasak geldi

İtalyan meclisi sirklerde hayvanların kullanılmasını yasakladı. Kabul edilen kanunla ülkedeki tüm hayvan sirklerinin kademeli olarak kaldırılması çağrısında bulunuldu.

Bu gelişmeden memnuniyet duyduklarını dile getiren Uluslararası Hayvan Hakları Savunucuları Derneği Başkanı Jan Creamer, İtalya’yı alkışladıklarını ve bu kararı ABD ve diğer ülkelerin de alıp yaşanan zulüm sona erdirmeye çağırdı.

İtalya aldığı kararla sirklerde hayvanları yasaklayan 50 ülkenin arasına katılmış oldu.

Hayvan hakları savunucuları sirk ortamında çalıştırılan hayvanların yaşadığı zulümleri her fırsatta belgeliyor.

 

(zmescience, Yeşil Gazete)

Geri dönüşümde yeni model: Sigara izmaritleri asfalt yapımında kullanılacak

Dünyada her yıl trilyonlarca sigara tüketiliyor ve çoğu izmarit ne yazık ki çevreye atılıyor. Sigara insan sağlığını tehdit etmekle kalmıyor aynı zamanda havayı da kirletiyor, çevreye atılan izmaritler ise doğada çözünme süresi bir yana zehirli kimyasallarını derelere, nehirlere ve okyanuslara salıyor.

Sigara izmaritlerinin yol açtığı toksik etkiyi azaltmak ve bu atıkları yeniden değerlendirmek üzere yola koyulan Avusturalya’lı araştırmacılar geçtiğimiz günlerde izmaritlerden kaldırım ve asfalt yol yapılması konulu bir çalışma yayınladı.

Pınar Eşkin’in Ekolojist’te çıkan haberine göre Avusturalya’da bulunan Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsü’nden (RMIT) Abbas Mohajerani liderliğindeki araştırmacılar, asfalta sigara izmariti katarak daha dayanıklı ve termal iletkenliğin daha az olduğu bir formül üretti.

Araştırma kapsamında, zehirli kimyasalların çevreye sızmasını önlemek için bitüm ve parafin mumu kullanılarak sigara izmaritleri izole edilmiş. Daha sonra izole edilen izmaritler sıcak asfalt karışımı ile karıştırılarak daha yoğun ve dayanıklı bir yapı elde edilmiş.

Ortaya çıkan ürün büyük bir atık sorununu çözmekle kalmıyor, aynı zamanda betonlaşma nedeni ile şehirlerde yaygın olarak oluşan kentsel ısıl ada etkisini de azaltıyor. Kısaca sigara izmaritleri güneşten gelen ısıyı daha az tutuyor ve ısı iletkenliği azalan yollar şehirlerin ısınmasına sebebiyet vermiyor.

Her yıl yaklaşık 6 trilyon sigara üretilmekte, bu da 1,2 milyon tondan fazla sigara izmariti atığı demek oluyor. Bu rakamların, özellikle dünya nüfusundaki artıştan ötürü 2025 yılında yüzde 50’den fazla artması bekleniyor.

 

(Ekolojist)

3. havalimanı inşaatına yeni maden izni verildi: 107 bin ağaç daha kesilecek!

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Cengiz-Mapa-Limak- Kolin-Kalyon ortaklığı ile kurulan İGA Havalimanı A.Ş.’nin 3. havalimanına malzeme üretmek amacıyla kurulması planlanan maden ocağını 3 katına çıkarma talebine ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu’ kararı verdi.

Cumhuriyet’ten Hazal Ocak’ın haberine göre, talep kapsamında toplam 99.26 hektarlık ruhsatlı alanın tamamında malzeme üretimi yapılması planlanıyor. Proje alanında bulunan toplam 107.822 ağaç kesilecek, 1 adet olarak planlanan ve henüz kurulmayan tesis sayısı da 4 adede çıkarılacak. Alanda patlatma ve açık işletme yöntemi kullanılacak.

İGA Havalimanı AŞ, 3. havalimanı projesine malzeme üretmek için bakanlığa Işıklar köyündeki ormanlık alanda 24 hektarlık arazi için ‘ÇED gerekli değildir’ kararı almıştı.

“Kesilecek ağaç sayısının 5 katı kadar ağaç dikilecek”

Ağaçlara ilişkin dosyada şu ifadeler yer alıyor: “Proje kapsamında üretime başlanmadan önce alandaki ağaçlar orman izni görüşleri doğrultusunda Fenertepe ve Kemerburgaz Orman İşletme Şefliği tarafından kestirilerek alınacaktır. Kesilecek ağaç sayısının 5 (beş) katı kadar ağaç dikileceğinin taahhüt ederiz.”

Proje kapsamında üretilen malzemenin tamamı 3. Havalimanı’nda kullanılacak. Ocağın havalimanı inşaatının tamamlanmasının ardından faaliyetine son verileceği belirtildi. Proje alanına 600 metre mesafede Göktürk Göleti Tabiat Parkı bulunuyor.

 

(Cumhuriyet)

Türkiye 8 şehriyle Avrupa’nın en kirli havasına sahip ülkeler arasına girdi

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre Avrupa’da en kirli havaya sahip 10 şehirden 8’i Türkiye’de yer alıyor. Avrupa’nın havası en kirli şehrinin ise Makedonya’nın Tetova kenti olduğu açıklandı.

Avrupa genelinde büyük şehirler arasında yapılan sıralamada İstanbul, havası en kötü metropol konumunda yer alıyor.  Avrupa’nın havası en kirli 10 şehri arasında yer alan Türkiye şehirleri ise şöyle: Batman, Hakkari, Antep, Siirt, Afyon, Karaman, Iğdır, Isparta.

Verilerde, dünyada her yıl 7 milyondan fazla insanın hava kirliliği nedeniyle yaşamını yitirdiği aktarıldı.

Türkiye’de yalnızca kömür termik santraller nedeniyle 3 bine yakın kişi erken ölüyor

Geçtiğimiz yıl 15 Ekim’de SALT Galata’da düzenlenen “Nefes Alamıyoruz: Hava Kirliliği & İklim Değişikliği & Sağlık” başlıklı sempozyumda Türkiye’de hava kirliliğinin giderek arttığı belirtilmiş ve ülkenin hemen tüm illerindeki hava kirlilik düzeyinin Dünya Sağlık Örgütünün normal kabul ettiği değerlerin çok üzerinde olduğu söylenmişti.

Türkiye’de sayıları hızla artan partikül kömürlü termik santrallerin de hava kirliliğini doğrudan olumsuz etkilediği açıklanmıştı. Türkiye’de yalnızca kömürlü termik santrallerin neden olduğu hava kirliliği nedeniyle her yıl en az 2 bin 876 erken ölüm, 4 bin 311 hastaneye yatış ve 637 bin 643 iş günü kaybı yaşandığı aktarılmıştı.

Sempozyumda ayrıca akciğer kanserine bağlı ölümlerin yüzde 36’sı, kronik obstrüktif akciğer hastalıklarına bağlı ölümlerin yüzde 35’i, inmeye bağlı ölümlerin yüzde 34’ü ve kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin yüzde 24’ünün sorumlusunun hava kirliliği olduğu açıklanmıştı.

 

(Evrensel)

Antalya’da meydana gelen hortum ardında 38 yaralı bıraktı

Antalya’nın Finike, Kumluca, Demre, Kaş ile Kemer ilçelerinde dün akşam şiddetli yağış etkili oldu. Finike, Kumluca ve Demre bölgesinde ise yağışla birlikte saat 21.30 sıralarında hortum oluştu. Denizde başlayan hortum karaya doğru ilerleyip başta sera ve tarım alanları olmak üzere yerleşim yerlerini vurdu.

Finike’de 300 metre genişliğinde, 10 kilometre ilerleyen hortum nedeniyle seralar yıkıldı, 3’ü ağır olmak üzere çok sayıda ev ve işyeri zarar gördü, çok sayıda araç yan yattı. Sahilkent Mahallesi’nde yapımı süren kaymakamlık binası inşaatında işçilerin kaldığı konteyner hortum nedeniyle uçtu. Aralarında işçilerin de bulunduğu çok sayıda yaralanarak hastanelere başvurdu. Hortumun hatlara zarar vermesi nedeniyle bölgede elektrikler kesildi.

Finike’de 28, Kumluca ve Demre’de 5’er kişi olmak üzere toplam 38 kişi yaralandı.

Seralar yerle bir oldu, zam kapıya dayandı

Türkiye’nin örtü altı sebze üretim merkezi olan Kumluca ilçesinde özellikle Mavikent Mahallesi’nde denizde çıkıp 400 metre genişliğinde, 4 kilometre ilerleyen hortum önüne çıkan seralar, gecekondular, enerji nakil hatlarına zarar verdi. Hortum evlerdeki eşyaları sokağa savurdu, bazı evlerin çatıları uçtu, istinat duvarları yıkıldı. Hortum pek çok portakal, nar ve zeytin ağacını da kökünden söktü. Özellikle seralardaki büyük hasar nedeniyle özellikle sebze fiyatlarında artış olacağı belirtiliyor.

Demre ilçesinde yine akşam saatlerinde çıkan hortum özellikle Beymelek Mahallesi’nde etkili oldu. Bölgedeki çok sayıda ev ve seraya zarar veren hortum nedeniyle 5 kişi yaralandı. Hortumla birlikte bölgede dolu yağışının da etkili olduğu belirtildi.

ANTALYA’NIN FINIKE, KUMLUCA VE DEMRE ILCELERINDE AKSAM SAATLERINDE HORTUM OLUSTU. KAS VE KEMER ILCELERINDE ISE SIDDETLI YAGIS ETKILI OLDU. BOLGEDE COK SAYIDA TARIM ALANI, SERA VE YERLESIM YERI ZARAR GORURKEN, AGACLAR DEVRILDI, ELEKTRIK HATLARININ KOPMASI SONUCU BIRCOK BOLGEDE KESINTI MEYDANA GELDI. BOLGEDEKI HASAR GUNDUZ DAHA NET ORTAYA CIKTI.(FOTO:TOLGA YILDIRIM/ANTALYA-DHA)

Finike Adliyesi açılış öncesi zarar gördü

Finike’de denizde başlayarak karada ilerleyen hortum, 10 gün sonra açılışı yapılması planlanan Finike Adliyesi’ne de büyük zarar verdi. Binanın camları kırıldı, Atatürk büstü devrilerek zarar gördü. Büst sabah gelen çalışanlar tarafından bulunduğu yerden kaldırılarak muhafaza altına alındı. Antalya Valisi Münir Karaloğlu, Kumluca, Finike ve Demre’de incelemelerde bulunuyor.

 

(Gazete Duvar)

Irak ve İran’ı vuran depremde ölü sayısı 445’e yükseldi

Irak-İran sınırında, merkez üssü Süleymaniye ve Halepçe şehirleri yakınında bir bölgede meydana gelen 7,3 şiddetindeki depremde kayıplar artıyor. New York Times gazetesinin Tasnim haber ajansından aldığı son bilgilere göre Pazar gecesi TSİ 21.20 sularında meydana gelen depremde ölü sayısının 445’e ulaştığı, 7 bin 370 kişinin de yaralandığı bildirildi.

Başkent Tahran’da hükümetin çağrısı üzerine yüzlerce kişi yaralılara kan bağışı yapmak için hastanelere akın etti. İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney arama kurtarma ekiplerine çalışmalarını sürdürme çağrısında bulundu.

İranlı yetkililer, bazı kentlerde çok ciddi hasara yol açtığını açıkladı. Özellikle İran’ın Kirmanşah eyaletinde bulunan Kasr-ı Şirin kentindeki binalarda büyük hasar olduğu gelen bilgiler arasında.

Irak’ta da hissedildi

Depremin 23 kilometre derinlikte olduğu ve yaklaşık 20 saniye sürdüğü açıklandı. Sarsıntı, başta Diyarbakır olmak üzere Türkiye’nin güneydoğusunun yanı sıra Irak’ın başkenti Bağdat’ta da hissedildi. Irak Sağlık Bakanlığı sözcülerinden Dr. Saif al-Badir sınırda en az 8 kişinin hayatını kaybettiğini, 535 kişinin de yaralandığını açıkladı. Deprem, özellikle Kerkük, Süleymaniye ve Halepçe kentlerinde hissedildi.

Türkiye’den yardım

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, Türkiye’nin, afet bölgesine 44 personel, 10 araç ve 5 bin çadır gönderdiğini açıkladı. Türk Kızılayı’ndan yapılan açıklamada da, Erbil’deki ekibin deprem bölgesine sevk edildiği, öncü bir araç ve müdahale ekibinin de karayoluyla Türkiye’den yola çıktığı belirtildi.

 

(New York Times, BBC Türkçe)

Soma davası avukatlarından ÇHD Başkanı Selçuk Kozağaçlı tutuklandı

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı, Halkın Hukuk Bürosu avukatı Selçuk Kozağaçlı dün akşam (13 Kasım Pazartesi) 19.00 civarında tutuklandı.

Soma davası avukatlarından Kozağaçlı’nın sulh ceza hakimliğindeki sorgusunun ardından tutuklandığı belirtildi.

Kozağaçlı, dört günlük gözaltının ardından Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde “silahlı terör örgütüne üyelik” suçlamasıyla savcılığa ifade verdi. Savcılık, Kozağaçlı’nın tutuklanması talebiyle Sulh Ceza Hakimliğine sevkine karar verdi. Kozağaçlı, Hakimlik sorgusunun ardından tutuklandı.

Savcılıkta Soma sorgusu

Soma davasında mağdur ailelerin avukatlığını yapan Kozağaçlı’ya savcılıkta, “İzmir’de bir evin çevresinde dolaşmasıyla ilgili” bir soru soruldu.

Kozağaçlı da o evin “çevresinde dolaşmadığını”, zaten o evde Soma davasının duruşmaları sırasında misafir olduğunu, evin de ÇHD’den bir meslektaşına ait olduğunu ifade etti.

Selçuk Kozağaçlı, dava dosyasındaki kendisine ait fotoğrafın da Soma davasının görüldüğü Akhisar Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmadan önce veya sonra çekilmiş olması gerektiğini söyledi.

 

(Bianet)

Altan kardeşler ve Ilıcak’ın tahliye taleplerine ret

Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın yargılandığı davada, sanıkların tutuksuz yargılanma talepleri bir kez daha reddedildi. Savcı, esas hakkında mütalaasını hazırlamak için süre talep etti.

İstanbul 26’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve aralarında tutuklu gazeteci yazarlar Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın da bulunduğu sanıkların yargılandığı 15 Temmuz davasında mahkemenin ara kararı açıklandı. Mahkeme, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.

Tutuklu yargılanan sanıklardan Ilıcak, Yakup Şimşek, Fevzi Yazıcı ve Şükrü Tuğrul Özşengül duruşmada hazır bulunurken Ahmet Altan ve Mehmet Altan, Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.

Savcı, tahliye talebinde bulunan tutuklu sanıkların bu hallerinin devamına karar verilmesini istedi. Savcının talebini kabul eden mahkeme, karara gerekçe olarak suçun vasfı ve mahiyetini, kuvvetli suç şüphesini ve kaçma ihtimalini gösterdi.

Savcı ayrıca esas hakkındaki mütalaasını henüz hazırlayamadığını belirterek ek süre talep etti.

11 Aralık’a ertelendi

Duruşmada TBMM’nin davaya müdahil olarak katılma talebi kabul edilirken, kimi sanık avukatlarının reddi hakim talepleri davayı uzatmaya yönelik olduğu gerekçe gösterilerek reddedildi. Duruşma 11 Aralık tarihine ertelendi.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında başlatılan Gülen yapılanmasına ilişkin soruşturma kapsamında açılan davada tutuklu yargılanan Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Ilıcak hakkında, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” ve “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yanı sıra, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme”  7 buçuk yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

 

(DW Türkçe)