Ana Sayfa Blog Sayfa 2964

Kovanını seven gelsin: Uluslararası Ekolojik Arıcılık Konferansı’na sayılı günler kaldı!

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği İzmir’de 9 Aralık tarihinde Uluslararası Ekolojik Arıcılık Konferansı düzenliyor.

Konferans Bornova Belediyesi Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.

Buğday Derneği’nden Gizem Altın Nance, Türkiye’de arıcılık, sorunlar ve ekolojik çözümler başlıklı konuşmasıyla açılışı yapacak.

10.30’dan 17.30’a kadar sürecek olan etkinlikte uluslararası alandan ve Türkiye’den birçok akademisyen ile uzmanın buluşacağı konferansta ilham veren örnekler de paylaşılacak.

Buğday tarafından yapılan açıklamada, “Türkiye’de doğa, arı ve insan dostu arıcılık yöntemlerinin yaygınlaşması için yürüttüğümüz AB Erasmus + Programı tarafından desteklenen “Arıları Yaşatalım” projemiz kapsamında 9 Aralık’ta İzmir’de Uluslararası bir konferans gerçekleştireceğiz. Proje ortaklarımız Hollanda’dan Akıllı Arıcılık Vakfı (Smart Beeing Foundation), İngiltere’den Doğal Arıcılık Vakfı (Natural Beekeeping Trust) ve Makedonya’dan Aronija Organik Ürün Üreticileri Birliği’nin de katılacağı “Ekolojik Arıcılık Konferansı”nda, sayıları korkutucu bir hızla azalmakta olan arılara destek olmak için ekolojik arıcılık yöntemleri tartışılacak” denildi.

6 maddede Türkiye’deki arı ölümlerinin nedeni

9 Aralık’ta İzmir’de düzenlenecek olan Uluslararası Ekolojik Arıcılık Konferansı’na katılmak için kayıt formuna buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

4-8 Aralık tarihleri arasında İzmir’de gerçekleşecek olan “Arı Odaklı, Ekolojik Arıcılık” eğitiminin başvuru koşullarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

 

(Yeşil Gazete)

İklim Kafe’nin ilk konuşmacısı Prof. Dr. Levent Kurnaz

İstanbul Politikalar Merkezi iklim değişikliği ile ilgili politikadan atmosfer bilimlerine, ekonomiden psikolojiye kadar farklı konuların disiplinler arası bir ortamda tartışılmasını sağlayacak “İklim Kafe” başlıklı etkinlikler düzenliyor.

İki ayda bir düzenlenecek etkinliklerin ilk konuşmacısı ise Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz. Kurnaz’ı 6 Aralık Çarşamba günü dinleyebilirsiniz.

Levent Kurnazlı “İklim Değişikliği Nedir?” eğitim videoları da İstanbul Politikalar Merkezi-Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator Girişimi tarafından ortaokul ve lise öğrencilerine dönük etkinlikler de içeren yardımcı eğitim materyali olarak hazırlanmıştı

İPM tarafından yapılan açıklamada iki ayda bir ilk çarşamba günü düzenlenecek olan etkinliklerde ikim değişikliği alanında çalışan araştırmacı ve akademisyenlerin çalışmaları özel bir konu çerçevesinde masaya yatırılacak.

İklim Değişikliğinin Etkileri Nelerdir?: İklim Değişikliği Nedir Video Serisi 4 from Istanbul Policy Center on Vimeo.

6 Aralık 2017 Çarşamba günü gerçekleştirilecek ilk etkinlikte Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz ”İklim Modelleri: Geleceğin İklimini Öngörürken Güvenilir Olan ve Olmayan Modelleri Nasıl Ayırt Edebiliriz?” başlıklı bir konuşma yapacak.

Katılımın ücretsiz olduğu etkinliğe kayıt için buradaki formun doldurulması gerekiyor.

 

(Yeşil Ekonomi)

“Yaşanabilir bir İstanbul”un tartışılacağı 4. İstanbul Kent Sempozyumu 1 Aralık’ta başlıyor

TMMOB İstanbul Şubesi tarafından dördüncüsü düzenlenen ve 3 gün sürecek olan TMMOB İstanbul Kent Sempozyumu 1-2-3 Aralık’ta Harbiye Askeri Müzesi’nde yapılacak.

Sempozyumda tartışmaya açılacak başlıklar ise şöyle:

* Kent ve Adalet

*Emek, Meslek Örgütlerinin Perspektifinden Kent ve Adalet

*Kent Politikalarının Mekansal ve Toplumsal Etkileri

*Göç Mekanları ve Kent Yurttaşlığı

*Kentsel Yaşamda Adalet

*İstanbul’da Doğal Yapının Dönüşümü

*Kentsel ve İklimsel Dönüşüm

*İstanbul’da Arazi ve Enerji Yönetimi

*Mekan, Kimlik ve Kültür

*Medya, Kent ve İletişim

*İstanbul Kent Forumu

Sempozyumda geleceğin İstanbul’unda bu politikaların ne şekilde gerçekçi bir zeminde buluşturulabileceğine dair yöntem ve araçlar ortaya konulacak.

Kentsel ve İklimsel Değişim Oturumu’nun konuşmacıları arasında TMMOB MMO İstanbul Şube YK Başkanı Battal Kılıç, Kimya Yüksek Mühendisi Onur Gökulu, TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbyl Şube YK Sekreteri, Prof. Dr. Doğan Kantarcı, İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu, Çevre Yüksek Mühendisi Menekşe Kızıldere bulunuyor.

Medya, Kent ve İletişim Oturumu’na ise Sosyal Haklar Derneği Başkanı Melda Onur, gazetesi Utku Ziriğ (Açık Radyo/Yeşil Bülten, Birgün Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi Berkant Gültekin, gazeteci Rıfat Doğan (diken.com.tr) ve gazeteci Elif İnce konuşmacı olarak katılıyor.

Aynı zamanda İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK) tarafından hazırlanan “Kentsel Dönüşen İstanbul” fotoğraf sergisi üç gün boyunca fuaye alanında sergilenecek.

 

 

 

(Yeşil Gazete)

Balat’ın mülteci çocukları Belgrad Ormanı keşfinde

Geçtiğimiz hafta Belgrad Ormanı’nda çocuklar gibi şendik… BoMoVu Derneği’nin “Hareketin Özgür” projesi dâhilinde Yusra Toplum Merkezi’nin yaşları 6 ila 10 arasında değişen çocuklarıyla birlikteydik.

Çocuklarla ormanda koşma yarışı (Fotoğraf: Akgün İlhan)

Kırmızı ve sarının bin bir tonuna bürünmüş ağaçlara tırmandık; mantarları inceledik; salıncakta sallanıp tahterevalliye bindik; koştuk ve bolca zıpladık. Bazen konuştuk; bazen şarkı söyledik. Ormanın koruyucuları köpekler gezimizin başından sonuna kadar bize eşlik etti. Suriye’deki savaştan kaçıp İstanbul’a gelen ailelerin bu güzel çocuklarından kimisi hayatında ilk kez doğal bir orman gördü, kimi de ilk kez bir köpeğin başını okşadı.

Balat’ın mülteci çocukları

Fatih’in Balat semtinde kurulu olan Yusra Toplum Merkezi’nin iki amacı var. Birincisi okula gitme imkânı olmayan mülteci çocuklara eğlenerek öğrenebilecekleri bir alan yaratmak. İkincisiyse çocukların ailelerine yasal destek sağlamak, sağlık yardımında bulunmak, dil ve okuma becerileri kazandırmaya çalışmak. “Çocuklar göçün en kırılgan kurbanları” diyen Shahla Raza, iki senedir Yusra Toplum Merkezi’nin başkanlığını yapıyor. Raza devam ediyor: “Bu çocuklar okula gidemediği için yıllar içersinde diğer çocuklarla aralarında kapanmaz bir fırsat eşitsizliği uçurum oluşuyor. Ailelerinden kopan ve çalışmak zorunda kalan bu çocuklar geleceğin yetişkinleri olacak. Eğer onlara şimdi yardımcı olmazsak gelecek hiçbirimiz için aydınlık olmayacak. Savaşın ve vahşetin olmadığı bir dünyanın mümkün olduğunu bu çocuklara anlatmak zorundayız”.

Yaparak yaşayarak öğrenmek

Çocuklar Akgün İlhan’a ormanla ilgili sorular soruyor (Fotoğraf: Nil Delahaye)

John Dewey’inde dediği gibi “Eğitim hayata hazırlık değil, hayatın kendisidir”[1]. Okulun dört duvarı ve bir çatısı içine hapsedilmiş değil, hayatın içinde bir eğitim daha anlamlı değil mi? Peki, bunun için sizce en uygun yer neresi olabilir? Öğrencilerin bedenleri sırayla masa arasına kıstırılmışken, zihinleri hareket edebilir mi? İşte tam da bu noktada BoMoVu[2] devreye giriyor. Eğlenerek öğrenmenin vazgeçilmez mekânı sokakları ve ormanı işin içine katıyor. Ve elbette hayat okulunda öğrenmek için önce harekete geçmek gerekir. “Hareketin Özgür”[3] BoMoVu Derneği’nin İstanbul’da yaşayan mülteciler için çalışan toplum merkezlerine yönelik geliştirdiği İsviçre Büyükelçiliği destekli bir proje. Bu şahane projenin koordinatörü Burcu Ayan anlatıyor: “Hareketin Özgür beden bütünlüğü ve göç etme hakkını gözetiyor. Bu projede, mültecilerin hâlihazırda dayanıştığı toplum merkezlerinde, sahip oldukları becerileri paylaşmak isteyen gönüllüler vasıtasıyla beden hareketi ve spor üzerine atölyeler düzenleniyor. Bunlar arasında ritim, kontakt doğaçlama, dövüş sporları, masal anlatısı, beden perküsyonu ve juggling, futbol gibi etkinlikler yer alıyor. Amacımız mültecilerin bedenleri ve içinde bulundukları yeni mekanla kurdukları ilişkiyi güçlendirmeye destek olmak”.

BoMoVu’da bedensel etkinlikler

Biraz da 2015’te kurulan BoMoVu Derneği’nin kurucusu Nil Delahaye’ye kulak verelim. Delahaye hareket hakkını anlatırken şunları söylüyor: “Bizim spor ve beden hareketi yaklaşımımız, vücut bütünlüğü hakkını temel alan bir yaklaşım. Bir insanın vücut bütünlüğü hakkı, onun bedenini istediği gibi kullanması ve geliştirmesi için gerekli araçların bulundurulmasının yanı sıra, sağlıklı ve güçlü bir bedene sahip olabilmesi için gereken ortamın sağlanması da demektir. BoMoVu erişimi olmayan tüm insanlara hareket etme imkânı sunarak bu hakkı savunuyor. Sosyal güçlenme için yaptığımız bedensel hareket faaliyetlerine ve spora eleştirel bir pencereden ayrımcılıkların önlenmesi üzerinden bakıyoruz”.

Belgrad Ormanı okulumuz oldu

Belgrad Ormanı İstanbul’un nadir doğal ormanlarından biri. Ancak geçtiğimiz 130 sene içinde koca ormanın sadece üçte biri kaldı. Karadeniz, Akdeniz ve Orta Anadolu iklimin kesişme noktasında yer alan bu ormanda başta meşe olmak üzere yüzlerce çeşit bitki, 146 farklı kuş türü yaşıyor. Burada çakal, karaca, sincap gibi 18 memeli türü de var. Bu orman hareketli bedenler ve zihinler için mükemmel bir okul. Ormanda yaşayan bir başka tür insanlar tarafından terk edilen yüzlerce köpek. Bu arkadaş canlısı hayvanlar bize yol boyunca yarenlik etse de yaban hayatı üzerinde baskın bir yabancı tür olarak olumsuz etkiler yaratıyor. Tabi bunun tek sorumlusu insanlar.

Ormanda yaban hayatını köpeklerden çok daha büyük bir tehlikeye atan en baskın tür ise insan. Sadece bir senede 350 bin otomobil ve 1 milyonun üzerinde yaya ziyaretçi ağırlayan Belgrad Ormanı ekolojik sınırlarının çok ötesinde zorlanıyor. Daha da kötüsü, bu orman 2015’te içinde yer alan dokuz mesire alanı da bahane edilerek tabiat parkına dönüştürüldü. Bu değişiklikle birlikte koruma statüsü de indirilmiş oldu. Hemen ardından Haliç Kemerburgaz Karadeniz Dekovil Hattı adı altında 100 yıl öncesinin kömür taşıyan raylı sistemini nostaljik bir proje ortaya çıktı. Yıllar içinde kenarından köşesinden kırpıla kırpıla üçte birine inen ormanın bütünlüğüne son darbe olacak bu projeyi ve benzerlerini durdurmak için Kuzey Ormanları Savunması başta olmak üzere pek çok sivil oluşumlar bir araya geldi[4]. Ormanlar ve sulak alanları gibi doğa varlıklarımızı korumayı değil kullanımı zorunlu kılan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu tasarısı gibi daha pek çok yasa ve düzenlemeler de birbiri ardından gelmeye devam ediyor. Şimdilerde kent ormanına indirgenmek istenen İstanbul’un nefesi ve en güzel okulu olan Belgrad Ormanı’nın sadece ve sadece korunması gerekiyor.

Child on a Forest Road (Fotoğraf: Wynn Bullock, 1958)

Çocuklara bakıyordum… Onlar ormanı ve kendi geleceklerini bekleyen felaketlerden habersiz hiç yarın olmayacakmış gibi oynuyordu. Hayat okulunun bahçesinde neşe içinde ve hayret etmekten usanmadan bıkmadan, yapıp yaşayarak öğreniyordu. Biz yetişkinleri endişelere gark eden gelişmeler ve düşünceleri henüz tanımıyorlardı. Çocuklar mantarlara kitapların sayfalarındaki resimlerinden bakmıyor, onlara dokunuyorlardı. Bir çocuk yanımızda gölgemiz gibi bizi takip eden karabaşla arkadaş olmuş “bu benim en yakın dostum” diyordu. Bir diğeri “öğretmenim yerlerdeki bu yaprakları kimler koymuş?” diye soruyor, diğeri öğretmenlik edip “onlar sonbaharda rüzgârla dökülür” diyordu. Her çocuk hem öğrenen hem öğreten oluyordu. Çocuklar yolda gördükleri kesilmiş ağaçlar için “Niye kesmişler? Günah değil mi?” diyordu. Evet, ağaç kesmek günahtı, ormanı yok etmek de hayata karşı işlenmiş en büyük günah. Savaşın çocukları barışın olduğu ülkenin yetişkinlerinden, yetkililerinden ve bakanlarından çok ama çok daha akıllı, daha vicdanlı ve daha dürüsttü.

Ormanlar ve çocuklar… Onlardan öğrenilecek ne çok şey vardı… Onlar da yok olursa geriye öğrenecek ne kalacaktı?

Son notlar

[1] Gaye Ünver (9 Mayıs 2016). “John Dewey’in Eğitim Felsefesi”, Aktüel Psikoloji. http://www.aktuelpsikoloji.com/john-deweyin-egitim-felsefesi-4940h.htm

[2] BoMoVu Derneği ile ilgili daha fazla bilgi için bakınız http://bomovu.org/

[3] Hareketin Özgür projesi hakkında daha fazla bilgi için bakınız http://bomovu.org/hareketin-ozgur-your-movement-is-free/

[4] İstanbul’a Nefes Ol http://nefesol.kuzeyormanlari.org/

 

Akgün İlhan

Yeni İstanbul: 3. Havalimanı projesiyle artık denizden balık yerine moloz çıkıyor!

2018’de bitmesi planlanan 3. Havalimanı, proje aşamasından bugüne dek tartışmaların odağında olmaya devam ediyor. Bianet’ten Tansu Pişkin ve Ekin Karaca Ağaçlı Köyü’ne gidip, havalimanın çevreye verdiği tahribatı konuşmak üzere Cahit Aksoy ve balıkçılıkla uğraşan Selahattin kaptan ile buluştu. Herkesin ortak şikayeti doğaya verilen zarar ve inşaat nedeniyle pek çok alana girişlerin yasaklanmış olmasıydı.

Ağaçlı köylülerinden Cahit Aksoy bölgede inanılmaz bir doğa katliamı yaşandığını anlattı.

“Sulak alanlar, göletler, kuşların göç yolları yok edildi. Burası geliri hayvancılıktan sağlayan bir bölge ama köyler mahalle statüsüne alınarak meralar yavaş yavaş kapatıldı. İnsanlar neredeyse hayvanlarını dışarı çıkartacak alan bulamıyor. Çıkardığı yerlerden de hafriyat kamyonları geçiyor. Bakıyorsunuz bazı alanları IGA kapatmış, giriş yasak. Orman İşletmesi’nin doldurup sözüm ona ağaçlandırdığı ve yine yasak olan bölgeler var. Hem hayvanların hem insanların yaşam alanları daraldı.

“Şimdi balıkçılar ağ atınca denizden moloz çekiyorlar”

Birkaç sene öncesine kadar buradan çıktığımız zaman sahile, ormana gidip yürüyüş yapıyorduk. Şimdi hiçbir yere kıpırdayamıyoruz. Yani farklı bir hapishanenin içine tıkıldık biz. Küçücük bir yaşam alanımız kaldı, onun içinde hapishanede volta alanı gibi yerimiz oldu.Bizim köyden Kilyos’a kadar uzanan sahili doldurdular. Eskiden bu sahile hafta sonları 10-15 bin kişi gelirdi. Balıkçılar balık tutardı. Şimdi balıkçılar ağ atınca denizden moloz çekiyorlar. Yırtık ağlar da çöpe gidiyor. Örneğin bu köyde biz 10 senedir çivi çakamıyoruz. İnşaat ruhsatı yok, inşaat yapan da yok, yapılmasına izin veren de yok. Bana sorarsanız böylesi güzel. Eğer kelebeklerin öldürülmesinin birilerine para kazandırması iyiyse bu havalimanının yapımı da iyi olacak.”

“Molozlar ağları yırtıyor, her yer inşaat, toz, pislik”

3. Havalimanı’nın yapılacağı bölgeye çok yakın olan Ağaçlı Köyü’nde balıkçılar da havalimanı inşaatı ve ek projeler nedeniyle mağdur olduklarını aktarıyor. Selahattin kaptan memnuniyetsizliği şu sözlerle dile getiriyor.

“İnşaat molozlarını hep denize döküyorlar. Molozlar da ağları yırtıyor. Ayrıca bu mevsim oldu, daha ne palamut gördük, ne lüfer. Denizi çok kirlettiler. Tutulan balıklara bakıyoruz. Tirsi balığı çoğunlukta. Çok az çinekop ve bir tane mığrı ve bir kalkan göze çarpıyor. Tüm yolları kapattılar. Kendi doğup büyüdüğümüz bölgede çok küçük bir alana sıkışıp kaldık. Taş çıkartıyorlarmış. Her yer inşaat, toz, pislik.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2011’de açıkladığı “Yeni İstanbul” hayalinin ardından 2009’daki “İstanbul Çevre Düzeni Planı”na göre Silivri’de yapılması planlanan havalimanının yeri değiştirilip İstanbul’un akciğerleri olarak bilinen Kuzey Ormanları bölgesine alınmıştı.

 

(Bianet)

Almanya çark etti, Avrupa Birliği’nden glifosata 5 yıllık izin çıktı

27 Kasım Pazartesi günü (dün) Brüksel’de toplanan Avrupa Komisyonu, biyoteknoloji ve kimya devi Monsanto’nun 1974’te piyasaya sürdüğü ve dünyada en çok kullanılan tarım zehri olan glifosatın AB’deki kullanım iznini 5 yıllığına yeniledi. Glifosatın Avrupa Birliği’nde kullanım izni 15 Aralık 2017’de sona eriyordu.

Glifosatın 2016 yılının ilk aylarından beri görüşülen, oylanan ama karar bağlanamayan AB’deki kullanım izni yenilenme süreci bir kördüğüme dönüşmüştü. İzin süresinin ilk başta 10 yıllığına yenilenmesi teklif edilmiş, ancak 25 Ekim 2017’de bu süre 5 yıla indirilmişti. Defalarca toplanan Avrupa Komisyonu’ndan ne 10 yıllık, ne de 5 yıllık izin için yapılan oylamalarda bir türlü nitelikli çoğunluk (üye ülkelerin %55’i ve nüfusun %65’i gerekiyor) elde edilemediği için bir karar çıkamamıştı. Ancak bugün daha önceki oylamalarda çekimser oy kullanan Almanya’nın bu sefer lehte oy vermesiyle birlikte, nitelikli çoğunluk elde edildi ve glifosata AB’de 5 yıllık kısıtlamasız kullanım izni verildi. Oylamada 28 AB ülkesinden, 18’i lehte oy kullandı (Almanya, Birleşik Krallık, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Hollanda İrlanda, İspanya, İsveç, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya ve Slovenya). 9 ülke ret oyu (Avusturya, Belçika, Fransa, Hırvatistan, İtalya, Kıbrıs, Lüksemburg, Malta ve Yunanistan) ve bir ülke (Portekiz) de çekimser oy kullandı.

24 Ekim 2017’de Avrupa Parlamentosunda ise glifosatın Aralık 2022’ye kadar kademeli olarak (kamuya açık alanlarda, özel mülkiyet bahçelerde ve hasat öncesi kullanım gibi bazı tarımsal kullanımlar gibi), o tarihten sonra da tamamıyla yasaklanmasına dair tasarı kabul edilmişti (355 evet, 204 hayır ve 111 çekimser oy). Ancak, Avrupa Parlamentosu kararları sadece görüş niteliği taşıyor, bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Glifosatın AB’de yasaklanması için açılan bir kampanya bir milyonun üzerinde Avrupalı tarafından imzalanmıştı.

Glifosatın patenti piyasaya sürüldüğü 1974’den 2000 yılına kadar Monsanto’ya aitti. Glifosat Monsanto’nun Roundup herbisitinin aktif maddesi. 2000 yılında Monsanto’nun patent süresi sona erdiğinde ise markalaşma hevesinde olmayan küçük şirketlerden Dow, Dupont, Syngenta, Aventis ve BASF gibi kimyasal devlerine kadar çok sayıda şirket glifosat içeren ürün satmaya başladı. Bugün, ABD’de 750’den fazla glifosat içeren ürün satılıyor. Avrupa’da ise 40 farklı şirket tarafından 300’ü aşkın glifosat içeren herbisit satılıyor.

Dünyada glifosat kullanımıDünyanın en çok kullanılan tarım zehri glifosatın dünya genelinde (tarımsal + tarım dışı) kullanımı 1994 ile 2014 arası 15 misli arttı (56 bin 296 tondan 825 bin 804 tona çıtkı). 1994-2014 arası dünya genelinde kullanılan toplam glifosat miktarının %72’si son on yılda kullanıldı. Bugün dünya genelinde, genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) toplam glifosat kullanımındaki payı %56.

Türkiye’de ise glifosat kullanımı, Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre 2001’de 305 tondan 2013’te 4500 tona çıkarak, 15 misli arttı.

 

Glifosatın AB sürecinden bazı önemli tarihler:

  • 2002 yılında Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) ve Avrupa Kimyasallar Ajansı’nın (ECHA) incelemeleri sonucunda glifosat AB’de kullanım izni aldı. Bu tarihten önce glifosat kullanım izni her üye ülkenin kendi ulusal yasasıyla belirleniyordu.
  • Mart 2015’te Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kanser ajansı IARC glifosatı “muhtemel kanserojen” olarak sınıflandırdı.
  • Ekim 2015 de ise EFSA glifosat izninin yenilenmesi sürecinin 2009 AB pestisit yasasına uygunluğunu değerlendirmek için yaptığı çalışma raporunda “glifosatın insan üzerinde kanserojen bir tehlike oluşturması muhtemel değil” ifadesini kullandı.
  • 2016 yılının başlarında, AB Komisyonu glifosat kullanım izninin yenilenmesini önerdi ancak başta İtalya, Fransa, Hollanda ve İsveç’in baskısı ve yetersiz oy nedeniyle karar iki kere ertelendi. IARC ve EFSA’nın birbiriyle çelişen açıklamaları yüzünden ruhsat yenileme kararı aşamasından önce Avrupa Kimyasallar Ajansı’nın (ECHA) glifosatı değerlendirilmesi istendi. Nisan’da Avrupa Parlamentosu EFSA’nın glifosatın zararsız olduğuna dair iddiasını geri almasını ve glifosatın tüm tarım dışı kullanımlarının yasaklanması çağrısında bulundu.
  • 29 Haziran 2016’da AB Komisyonu ruhsat yenilenmesi için oylama çağrısında bulundu ancak yeterli oy çıkmadı.
  • Mart 2017’de ECHA beklenen glifosat değerlendirmesini açıkladı. ECHA glifosatı kanserojen, mütajen ya da üreme bakımında toksik olarak sınıflandırmaya yetecek bilimsel veri bulunmadığı ve halihazırdaki sınıflandırmada (gözlere ciddi hasar veren ve sucul hayat için uzun süreli toksik etkisi bulunuyor sınıflandırması) bırakılması sonucuna vardı. Glifosatın ruhat süresinin bitimi 15 Aralık 2017 olarak açıklandı.
  • Eylül başında EFSA AB Komisyonun isteği üzerine hazırladığı ve glifosatın endokrin sistemi üzerindeki etkilerini değerlendiren çalışmasının sonuç raporunu yayımladı. EFSA, raporda “toksikoloji alanındaki kapsamlı veritabanı temel alındığında, mevcut kanıtların glifosatın endokrin bozucu özelliklere sahip olmadığına işaret ettiğini açıkladı.”
  • Eylül sonunda ise, Avrupa Parlamentosu Monsanto’nun glifosat konu alan bir oturuma girmeyi red etmesi üzerine parlamentoya girişini yasakladı. Monsanto Avrupa Parlamentosu tarafından girişi yasaklan ilk ve tek şirket.
  • 5-6 Ekim 2017’de Avrupa Komisyonu’nda yeni bir tur glifosat ruhsat yenileme görüşmeleri için tekrara masaya oturdu. Bu sefer sunulan öneride EFSA’nın 7 Eylül 2017’de yayınladığı rapor sonuçlarının göz önünde bulunduruldu ancak bir kez daha bir karara varılamadı.
  • 24 Ekim 2017’de Avrupa Parlamentosu glifosatın kademeli olarak yasaklanması tasarısını kabul etti.

 

Kaynaklar:

https://aysebereket.wordpress.com/2017/10/25/glifosata-dun-avrupa-parlamentosu-hayir-dedi-bugun-sira-komisyonda/

https://aysebereket.wordpress.com/2017/10/26/avrupa-komisyonu-glifosat-kararini-bir-kez-daha-erteledi/

http://www.euractiv.com/section/agriculture-food/news/germany-swings-the-balance-as-eu-renews-glyphosate-for-five-years/?utm_term=Autofeed&utm_campaign=Echobox&utm_medium=Social&utm_source=Twitter#link_time=1511794193

 

Bu yazı aysebereket.wordpress.com/ dan alınmıştır

 

Ayşe Bereket

aysebereket.wordpress.com/

Twitter: @aysebereket

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Türkiye’nin ithal ettiği GDO miktarını bilmiyor

CHP Niğde Milletvekili ve KİT Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, ithal edilen GDO’lu ürünlerle ilgili olarak Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi tarafından yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığına yazılı soru önergesi sundu. 7 Eylül 2017’de TBMM Başkanlığı’na sunulan ve 14 Eylül 2017’de işleme alınan soru önergesinde,

1-) Türkiye’de Genetiği Değiştirilmiş Organizmalı (GDO) ürünün tarlada üretiminin yasaklanmasına rağmen ülkemize ithal yolu ile girişine neden izin verilmektedir?

2-) Son beş yılda ithal izni verilen GDO’lu ürün sayısı kaçtır?

3-) Yeni ithal izni verilecek midir?

4-) Hayvan yemi olarak giren ürünler ile beslenen hayvanların helal gıda olarak etiketlenmesi olası mıdır?

5-) Genetiği değişime uğramış yemlerden beslenen hayvanın etinden ve sütünden insan sağlığını olumsuz etkilenmeyeceği söylenebilir mi?

6-) İthal GDO’lu hayvan yeminin içeriğinin laboratuvarlarda incelenmesi olası mıdır?” şeklinde sorular yöneltti.

Bakan Bülent Tüfenkçi kendilerine sunulan önergeye ilişkin gümrük tarife cetvelinde genetiği değiştirilmiş ürünler için ayrı bir sınıflandırma bulunmadığı açıklamasını yaptı.

Gümrük Bakanlığı’ndan kafa karıştıran açıklama

Bakan Tüfenkçi’nin yaptığı açıklama izne tabi tutulan GDO’lu hayvan yemlerinin Türkiye’ye giren miktarının kaydıyla ilgili kamuoyunda kafa karışıklığına yol açtı. GDO’lu ürünlerle ilgili işlemler; 26 Eylül 2010 tarihinde yürürlüğe giren “Biyogüvenlik Kanunu” ve yine aynı tarihte yürürlüğe giren “Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik” hükümlerine göre yürütülüyor. GDO’lu hayvan yemleri Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan izinli olarak ithal ediliyor. Bununla ilgili açıklama bakanlığın “GDO’lu Yemler” ile ilgili bölümünde “GDO’lu yemleri ithal eden, işleyen ve kullanan tüm ilgililer ürünlerin ülkeye girişinde ve dolaşımında Bakanlığa bildirimde bulunmak, gerekli kayıtları güncel olarak tutmak ve gerektiğinde Bakanlığa ibraz etmekle yükümlüdür.” cümlesiyle açıklanıyor.

Konunun uzmanları, soru önergesinin muhattabının kanunlara göre GDO’larla ilgili testleri yapan ve izinleri veren Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olması gerektiğini söylüyor. Kanunlara göre genetiği değiştirilmiş söz konusu ürünlerin sadece hayvan yemi ya da yem ham maddesi olarak kullanılması gerekiyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan konuyla ilgili henüz bir açıklama yapılmadı.

Soru önergesine ulaşmak için tıklayın

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın cevabına ulaşmak için tıklayın

 

(Yeşil Gazete)

Selahattin Demirtaş yargılandığı “Star” davasından beraat etti

Tutuklu HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Ağustos 2015’te Star gazetesinin saldırıya uğramasıyla ilgili “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ettiği iddiasıyla İstanbul Anadolu 34. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada beraat etti.

Taraf avukatlarının hazır bulunduğu duruşmaya, başka suçtan Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan Demirtaş katılmadı.

Mahkeme hakimi, sanık Demirtaş’ın SEGBİS sistemiyle duruşmada hazır edilmesi için bağlı bulunduğu cezaevine yazı yazıldığını ancak Demirtaş’ın SEBGİS’le duruşmaya katılmak istemediği için bağlantı kurulmadığını tutanağa geçirdi.

Ne olmuştu?

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, partisinin 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan genel seçimler öncesinde İstanbul Sancaktepe’de düzenlediği mitingde konuşan Selahattin Demirtaş hakkında, Dinamit Radyo Televizyon A.Ş., Star Medya Yayıncılık A.Ş.nin şikayetçi olduğu belirtilmişti. İddianamede, Demirtaş’ın söz konusu mitingde elinde Star Gazetesini sallayarak konuşma yaptığı, bu konuşma sonra, 19 Temmuz 2015 tarihinde Star Gazetesi’nin Küçükçekmece Bahariye Caddesi üzerindeki adresine bomba konulduğu, bombanın uzmanlarca imha edildiği belirtilmişti. İddianamede, Demirtaş’ın, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması talep edilmişti.

Hakkında açılan diğer davalarda da yargı süreci devam eden HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş için ‘Cumhurbaşkanına hakaret’, ‘Türklüğü, Cumhuriyeti ve devletin kurumlarını aşağılamak’, ‘toplantı ve gösteri yürüyüşlere yasasına muhalefet’, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek’ ve ‘suç ile suçluyu övmek’ suçlarından çeşitli hapis cezaları isteniyor.

 

(Hürriyet)

Şehrin kurtuluş gününde avcıların vurduğu domuzlarla geçit töreni yaptılar

Enez ilçesinin ‘kurtuluş günü’ töreninde, avcıların vurdukları yaban domuzlarının bir kamyonda kasasında geçit töreninde sergilenmesi tepkilere neden oldu.

Enez Doğal Yaşamı, Çevreyi ve Sokak Hayvanlarını Koruma Derneği Başkanı Selma Yılmaz “Biz ülkemizi düşman işgalinden hayvanları öldürerek mi kurtardık? Öldürmek meşru gösteriliyor” dedi.

Edirne’nin Enez ilçesinin ’95. kurtuluş yıldönümü’ nedeniyle düzenlenen törende, avcıların vurdukları domuzlar kamyona konulduktan sonra tören alanından geçirildi.

Enez Doğal Yaşamı, Çevreyi ve Sokak Hayvanlarını Koruma Derneği Başkanı Selma Yılmaz

24 Kasım’da Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen törene milletvekillerinin yanısıra mülki erkan katıldı. Saygı duruşunun ardından belediye, kurumlar, esnaf odaları ile Enez Avcılar Kulübü’ne ait araçların geçit töreni yapıldı.

Etkinlikler kapsamında avcıların vurdukları yaban domuzlarını kamyona koyduktan sonra tören alanından geçirmesi ise tepkilere neden oldu. Enez Doğal Yaşamı, Çevreyi ve Sokak Hayvanlarını Koruma Derneği Başkanı Selma Yılmaz, yaşananlara tepki göstererek, şöyle dedi:

“Enez ilçesinin kurtuluş kortejinden bu kareler. Biz ülkemizi düşman işgalinden hayvanları öldürerek mi kurtardık? Bu kadar bağnaz, sığ, barbar insanlarla beraber yaşamak zorundayız. Kurtuluş gününde domuzları öldürüp sergileyip öğünen bir zihniyet. Çocuklar böyle bir toplumda yetişiyor. Öldürmek meşru gösteriliyor” dedi.

 

(Gazete Duvar)

Mahkeme, Nuriye Gülmen’in tutukluluğunun devamına karar verdi

Açlık grevindeki akademisyen Gülmen’in “kaçma şüphesi olmaması” nedeniyle, savcı mütalaasında tahliye istedi ancak mahkeme, savcı ve avukatların tahliye taleplerini reddetti.

Açlık grevinin 264. gününde olan tutuklu akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmenler Semih Özakça ile Acun Karadağ’ın yargılandığı davanın beşinci duruşması görüldü.

Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, Gülmen’in ve avukatlarının tahliye taleplerini reddetti, tutukluluğun devamına karar verdi.

Bir sonraki duruşma 1 Aralık 2017’de.

Sincan Cezaevi Kampusundaki Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde savcı, mütalaasında, “dosyada toplanmamış delil kalmamış olması”, “delilleri karartma ve kaçma şüphesi olmaması” ve “yargılamanın geldiği aşama” gözetilerek tek tutuklu sanık Gülmen’in, adli kontrol şartıyla tahliyesine karar verilmesini talep etti.

Savcının mütalaası konusunda söz verilen Nuriye Gülmen, Numune Hastanesinden SEGBİS aracılığıyla yaptığı konuşmasında şunları söyledi:

“İki celsededir tutulduğum koşulların ne kadar ağır olduğu, savunma yapabilmem için yeterli koşulların sağlanmadığını anlatmıştım. Delilleri karartma ve kaçma şüphem de olmadığına göre, tutuklu bulunmam tedbir dışında bir cezalandırma. Tahliyemi talep ederken bana bir lütufta bulunmanızı değil hukuk kurallarını uygulamanızı istiyorum.”

Üç eğitimci “Silahlı terör örgütüne üye olma (Türk Ceza Kanunu 314)”, “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” ve “terör örgütü propagandası yapmak (Terörle Mücadele Kanunu 7/2)” suçlamalarıyla yargılanıyor.

 

(Bianet)