Ana Sayfa Blog Sayfa 2931

Korsan bunlar ama çok iyi çocuklar! – Ragıp Duran

Bu yazı artigercek.com sitesinden alındı

34. Kongre, 27-30 Aralık günleri Leipzig’de yapıldı ve yaklaşık 15 bin katılımcı vardı. 272.000 metrekarelik kapalı alanda 4 büyük salon ve onlarca atölye odasında toplam 170 oturum düzenlendi.

Avrupa’nın en büyük ve en eski bilgisayar korsanları örgütü, CCC (Chaos Communication Congress), yıllık toplantısında hem son teknolojik gelişmeleri gözden geçirdi, hem de işin siyasi-ideolojik yanlarına ilişkin tartışmaları sürdürdü. Amerika’dan, Japonya’dan, Afrika ve Asya’dan da gelmişti bilgisayar müptelası gençler.

Bu “korsan arkadaşlar’’ olmasaydı, biz zenginlerin paralarını vergi cennetine kaçırdıklarını bilemeyecektik. Bu arkadaşların operasyonları sayesinde, biz, yöneticilerin yurttaşlardan gizli ne dolaplar çevirdiğini, nereden nasıl yasal ve meşru olmayan kazançlar elde ettiğini öğrenemeyecektik. Bu gruplar, bilhassa devletlerin ya da dev mali-sinai-teknoloji holdinglerinin, yurttaşları ya da çalışanları aleyhine ne tür kumpaslar kurduğunu ortaya çıkardı. Kamu hayatının daha şeffaf olmasını sağladı. Bunun Kızıl’ı var, Mavi’si var, Kara’sı var, iyidir.

Kötüsü de var haliyle… Kamu çıkarı için değil milli çıkar adı verilen devlet çıkarı için çalışanlar yani… Bir kısmı maaşlıdır. Bir de sadece kendi cebine çalışanlar var ki, onlar düpedüz hırsız, dolandırıcı! Elektronik modellerinden.

Kongrenin bu yılki temel sloganı/teması TUWAT idi. Sözcüğün iki anlamı var: Tuwat, 1981 yılında Berlin’de ilk kez bir araya gelen korsanların toplantısının adıydı. Geçmişe saygı! Tuwat, aynı zamanda Almanca argoda “Bir şeyler yapalım!’’ demek. Eyleme çağrı!

CCC, daha önceki yıllarda, “Orwell’den 10 yıl Sonra” (1993), “Malum Şüpheliler’’ (2004), “Yeni Bir Şafak’’ (2014) temalarını işlemişti. Bu yıl da, uluslararası şebekeler, verilerin korunması, video oyunları, enformasyon sistemleri… gibi konuları ele aldı. İnternet’de sansür,  gözetim, kişisel veriler konuları gündeme geldi. Leipzig Kongresinde, henüz İran ayaklanması başlamamışken, İranlı korsanlar Tahran rejimine karşı geliştirdikleri teknikleri anlattı. Keza aynı toplantıda, Çin’de İnternet denetimine karşı yurttaş önlemleri, (Çin’de rejim, 1.4 milyar insanı/şüpheliyi sürekli gözetlemek için teknoloji geliştiriyor) Katalunya’da özellikle referandum günü Madrid’in İnternet’e müdahalesine karşı neler yapıldığı anlatıldı. Bizzat yapanlar tarafından. İlginç sunumlardan biri de “Kuzey Kore’de sınırlı sayıdaki bilgisayar, tablet ve akıllı telefonlar’’ başlığını taşıyordu. Ukrayna’daki NotPetya virüsü ile Wi-Fi şebekesine dadanan “Krack” hakkında da ilginç bilgiler verildi.

Kongreye şahıslar ya da gruplar, örgütler, kurumlar katılıyor. Hepsinin ortak yanı dev teknoloji şirketlerinin neredeyse tekelci egemenliğini kırmak, yurttaşın bedava, olmazsa daha ucuz bir şekilde internetten yararlanmasını sağlamak…

İngiliz bilim kurgu romanları yazarı Charles Stross, yapay zeka konusunda “Olm, sen geleceğini kırdın be!’’  başlıklı bir konuşma yaptı. Ama en çok ilgiyi, Kongreye uydu yayınla katılan Edward Snowden topladı: “Korsan kimdir? Korsan, şüphe eden birisidir! Bizim her birimizin şüphe etmek için farklı nedenlerimiz var.  Ama her birimiz mutlaka ya bir olay yaşamışızdır ya da birisinin başına gelen bir olumsuzluğa tanık olmuşuzdur ve sonra da şüpheye düşmüşüzdür. Bu şüphe sayesinde de, bugünkü sistemi, bugünkü dünyayı olduğu gibi kabul etmememiz gerektiğini öğrendik’’.

CCC 34. Kongresinde, kaçınılmaz olarak Weinstein etkisi de kendini gösterdi. Esas olarak erkek egemen bir çevre olan bilgisayar korsanları dünyası, kadınların ısrarlı ve yoğun baskısıyla karşı karşıya kaldı. Tacizci olduğu öne sürülen bir kişiye, konuşma hakkı verildiği için yönetimi protesto eden kadınlar, CCC’nin üst düzey iki yöneticisinin tacizci oldukları gerekçesiyle bu kongreye katılmamalarını sağladı.

Kadınlar, uzun süredir talep etmiş olmalarına rağmen, 34. Kongrede özel olarak “İnternet’de tacize karşı alınması gereken önlemler” konulu oturumun düzenlenmemesi sorun yarattı.

Kadın korsanlar, “Eskiye oranla yine de ilerleme var, diyebiliriz. Bir sonraki Kongrede artık kadınların sesi daha çok duyulacak’’ dedi.

“Korsan” sözcüğü, çeşitli dillerde, çeşitli kesimlerde olumsuz çağrışıma yol açtığı için profesyoneller tarafından pek kullanılmıyor. Üstelik profesyoneller “Korsan” sözcüğünün kendi yaptıkları işi iyi tarif etmediğini savunuyor. Zaten bu nedenle de “hacker” (Başkasının bilgisayarını/programını kullanan kişi)  ile “activist” (Eylemci) sözcüklerinin birleşmesinden oluşan “hacktivist” sıfatı kullanılıyor.

34. Kongrenin sonunda, yaygınlaştırılacak iki temel fikir çıktı ortaya:

* Bilgi, özgür olmalı, açık olmalı ve paylaşılmalı!

* Korsanız ama bizim de bir etiğimiz var: Bilgi çalarız, bilgi bozarız ama bir tek şartla: Kamu çıkarına hizmet ederse!  

Ragıp Duran – Artı Gerçek 

Selahattin Demirtaş HDP Eş Genel Başkanlığını bırakıyor mu?

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında 4 Kasım 2016 tarihinden beri tutuklu bulunan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisinin 11 Şubat’ta yapılacak 3’üncü Olağan Kongresi’nde aday olmayacağını bir mektupla duyurdu. Demirtaş, tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevi’nden gönderdiği mektubunda da aday olmayacağını gerekçeleriyle anlattı. Mektup Diyarbakır’da HDP’nin diğer Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay tarafından basın toplantısı ile bugün kamuoyu ile paylaşıldı.

Kardeşlik için mücadele ettik

“Çok değerli arkadaşlar, saygıdeğer partililerimiz, ülkenin değerli kamuoyu;

Öncelikle Edirne Cezaevi’nden her birinize ayrı ayrı selam, sevgi ve özlemlerimi iletiyorum. Bir yılı aşkın bir süredir yasadışı bir şekilde binlerce arkadaşım ile birlikte siyasi bir rehine olarak tutuluyorum. Hakkımda açılan 30’dan fazla davanın tek birinde bile hakim karşısına çıkarılmadan, zorbalıkla ve adeta siyasi bir intikam saiki ile karşı karşıya bulunuyorum.

Hepinizin bilmesini istiyorum ki, ben, arkadaşlarım ve partim demokratik siyasete yürekten inandık. Türkiye’nin birliği içinde Cumhuriyet’in demokratikleşmesi; barış, adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerinin hayat bulması, ezilen emekçilerin, kadınların, gençlerin sömürüsünün son bulması, Kürdün, Türkün, Sünninin, Alevinin bir arada kardeşçe huzur içinde yaşaması için mücadele ettik, ediyoruz.

Elbette ki, siyasi çizgimiz de, duruşumuz da, söylem ve eylemlerimiz de diğer birçok partiden farklıdır. Biz siyaseti rant için, koltuk için, ailemize ve yakın çevremize menfaat sağlamak için yapmadık. Bizler de her birimiz, Türkiye ezilenlerinin bir parçasıyız ve ezilen yoksul halkımızla birlikte bedel ödeye ödeye partimizi bu güçlü noktalara getirdik. İktidar merkezli kirli propagandaların bize yönelik temelsiz, hukuksuz ve ahlaksız ithamlarına, saldırılarına rağmen ‘ne bölücüyüz, ne teröristiz.’

Türkiye’nin her santimetrekaresinde demokrasiyi geliştirmek için mücadele eden, Türkiye’nin asli unsuru ve parçası olan halkın evlatlarıyız. İktidar etrafında kümelenmiş birçok siyasetçi, belediye başkanı yolsuzluk, hırsızlık ve rant batağında rüyasında bile göremeyecekleri trilyonları götürürken yargılanmıyorlar; ben ve binlerce arkadaşım ise haksız ve hukuksuz hapishanelerde tutuluyoruz.

Halkımız için bu bedeli ödemekten hep gurur duyduk, bizim için büyük bir şereftir dedik. Halka yönelik hırsızlık, alçaklık ve zulüm yapmaktansa; halk adına tutsak olmak bizim açımızdan evladır. Türkiye’nin OHAL gibi anti-demokratik bir baskı rejimi ile yönetildiği bu günleri de bütün Türkiye toplumu olarak el ele verip demokrasi içinde aşacağımıza yürekten inanıyorum. Eş Genel Başkanlığını yürüttüğüm partim HDP’nin, Türkiye’nin bu demokrasi yolculuğuna her zamankinden daha fazla katkı sunacağından kuşkum yoktur.

Partimiz 11 Şubat’ta gerçekleştireceği Olağan Kongresi’nde demokratik siyasette yeni bir hamlenin başlangıcını yapacak; karamsarlığa karşı umudu büyütecek ve ‘yine, yeniden HDP’ diyerek yoluna güçlenerek devam edecektir. Kongre sürecimiz artıları ve eksileriyle son iki yılımızı masaya yatırmak için bizlere önemli bir fırsat sunacaktır. HDP ana siyasi hattı, programı ve çizgisinden taviz vermeden yeni söylem, yeni eylem ve yeni kadrolarıyla önümüzdeki iki yıla en hazırlıklı parti olarak girecektir. Ben de şahsen, bin bir emekle var edilmiş olan partimiz HDP’nin başarısı için elimden geleni yapmaya devam edeceğim. Koşullarım ne olursa olsun, partimin ve halkımın emrinde demokrasi mücadelesinin hizmetkarı olmaya devam edeceğim.

11 Şubat’ta gerçekleşecek olan Olağan Kongremizde, Parti Meclisimiz, Merkez Yürütme Kurulumuz ve diğer yönetim organlarımızda güçlendirme amacıyla değişikliklere gidilecektir. Yeni siyasal mücadele dönemini daha güçlü karşılamak, demokratik siyasete demokrasi kültürünü kazandırmak, koltuk ve makam için değil halk adına siyaset yapma bilincini geliştirmek ve yeni arkadaşlarla, yeni bir heyecanla yola devam etmek için bu kongrede Eş Genel Başkanlığa aday olmayacağımın şimdiden bilinmesini istiyorum.

Bizler mevki, makam insanı değil, görev ve sorumluluk insanlarıyız. Partimizdeki resmi konumum, hukuken üyeliğe bile izin vermese, ben yine de Eş Genel Başkan sorumluluğu bilinci ve heyecanıyla HDP’ye ve siz değerli halkımıza hizmet etmekten bir an bile geri durmayacak, şimdiye kadar olduğu gibi, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım. Demokratik siyasete inanan, ilgi duyan ve kendine güvenen gençleri ve kadınları HDP’de görev almaya, sorumluluk üstlenmeye davet ediyorum.

Unutmayın ki, 27 yıl önce yoksul bir işçinin çocuğu olarak özgürlük mücadelesine girmiş olan benim gibi biri, sadece halkın desteği ve inancı ile 8 yıl boyunca Eş Genel Başkan olarak görev yaptı.

Partimizde siyaset yapmanız için paranızın, gücünüzün, aşiretinizin olmasına gerek yok. Yüreğinizde halk sevgisi ve cesaretin olması yeterlidir. Gerçek bir halk partisi olan HDP’nin her türlü saldırı karşısında dağılmadan, dimdik ayakta durması ve güçlenmesi HDP’nin yıkılmayacağının en iyi ispatıdır. HDP kişilerin, liderlerin değil, ilkelerin partisi oldu. Bundan sonra da yoluna bu şekilde devam edecektir.

Kongreye doğru giderken, bütün partililerimizi ve halkımızı gerek yerel konferanslara gerekse kongre sürecinde en güçlü şekilde öneri ve eleştirileriyle tartışmalara dahil olmaya davet ediyorum. Büyük bir moral ve coşku ile seçime hazırlanır gibi, bayram telaşı içinde partimizi Büyük Kongre’ye götürmeye hepinizi davet ediyorum. 11 Şubat’ta bütün HDP’liler Türkiye’nin her bir yanından Ankara’ya akacak, barış, özgürlük, kardeşlik ve faşizme karşı büyük bir direniş mesajı verecektir.

Bu düşüncelerle sizleri en sıcak duygularımla selamlarken, HDP’nin Büyük Kongresi’nin Türkiye’ye ve halklarımıza şimdiden hayırlı olmasını diliyor, ‘Mutlaka Kazanacağız’ diyorum.

Kürkçü: Biz Demirtaş’tan memnunuz

Ahval’den Eylem Yılmaz’ın sorularını yanıtlayan HDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü,  Demirtaş’ın parti genel başkanlığını bırakma kararını şu sözlerle değerlendirdi.

“Biz Demirtaş’tan memnunuz. Ama Demirtaş’tan devlet memnun değil ve Demirtaş’ı hapiste tuttukça bir eş başkanı cezaevinde olan bir parti olarak HDP günlük işlerini teknik olarak yürütmekte zorluk çekiyor. HDP’nin işlerini sürdürmesi daima cezaevi yönetimlerinin gözetimine sokulmuş oluyor. Ne yazık ki, şartlar bizim onu oradan bir an önce çıkartmamıza el vermedi. Demirtaş da, bunun sorumluluğunu akılda tutarak, kendisinin bunun önünde bir engel olmayacağını, arzusunun partinin işlerinin görülmesi olduğunu ifade etti. Ona böyle demek düşerdi.”

 

(Ahval)

1 Kasım 2017’den bu yana tutukluluğu devam eden Osman Kavala’dan açıklama

İstanbul’da 19 Ekim’de Alman Goethe Enstitüsü ile birlikte gerçekleştirilmesi planlanan bir projenin toplantısından dönerken İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alınarak “Anayasayı ihlal” ve ” Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddialarıyla tutuklanan Osman Kavala, yazılı bir açıklama yaptı. Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın avukatları aracılığıyla yaptığı açıklaması şöyle:

“Kamuoyunun da bildiği üzere 1 Kasım’da tutuklandım ve iki ayı aşkın bir süredir Silivri 9 No’lu cezaevindeyim. Gaziantep dönüşü, uçakta gözaltına alındığımda endişe duymadım. Benimle ilgili şüphelerin yersiz olduğunun hemen anlaşılacağına güvendim. Ama tutuklanmam ve tutuklanmama neden olan suçlamalar benim için şaşırtıcı oldu. Tutuklanma gerekçesinde yer alan Gezi olaylarının organizatörü olduğum suçlaması, finansman sağladığım iddiasını da içeriyor. Hatırlanacağı gibi Gezi olaylarından sonra bu olayların dış kaynaklı olduğu ve yurtdışından mali kaynak sağlandığı iddiaları ortaya atılmıştı. 2014 tarihli bir gazete yazısında beni Gezi olaylarıyla ilişkilendiren bir istihbarat notu olduğundan da söz edilmişti. Daha sonra bu konuyla ilgili soruşturmayı yürüten kişi, 2015 yılında tutuklandı ve halen tutuklu olarak yargılanıyor. Sonuç olarak, bugüne kadar bu mesnetsiz iddialarla ilgili herhangi bir bulgu ortaya çıkmadı; bu konuyla ilgili olarak tek tutuklanan ben oldum. Tutuklanma gerekçesinde beni Gülen cemaati ve 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkilendiren iddiaları daha da çok yadırgadım. Hayatı boyunca darbelere karşı olmuş ve yıllardan beri Gülen cemaatinin devlet içerisindeki yapılanmasının olumsuzlukları konusunda kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışmış biri olduğum ortadayken, böyle bir suç iddiasının üzerime atılmasını büyük bir hayretle karşılıyorum. Her halükarda, 12 Eylül’ü yaşamış ve o günlerin korkunç hatırasını unutmamış biri olarak, böyle bir teşebbüse girişen çevrelerle ilişkilendirilmem benim için son derece rencide edici. Bu konudaki haberlerle ilgili yasal yollara başvurduğumu belirtmek isterim.

Bu suçlamaların yersiz olduğunun erken bir vakitte anlaşılacağına inanıyorum. Ancak olağanüstü hâl sürecinin yargıdaki iklimi de etkilediğini ve tutuklama kararlarının bu etkiyi yansıtıyor olabileceğini düşünüyorum. Olağanüstü hâl dönemlerinde, şüpheliyi elden kaçırmama kaygısı mağduriyet yaratmama gereğinden ağır basıyor. Haksız yere tutuklananların bir an önce tahliye edilmesi beklenirken, son günlerdeki tek tip kıyafet yönetmeliği hazırlıkları gibi, masumiyet karinesini ihlal eden girişimlerin insanlar üzerindeki psikolojik etkisi dikkate alınmıyor. Her şeye rağmen, yeni yılın demokrasi ve özgürlükler açısından daha iyi bir yıl olacağına dair inancım tam. Gözaltına alınmamdan beri gerek açıklamalarıyla gerek mesajlarıyla destek olan herkese selamlarımı iletiyor ve sağlığımın yerinde oluğunu söylemek istiyorum. En yakın zamanda görüşmek ümidiyle…

Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı, insan hakları aktivisti, iş insanı Osman Kavala 65 gündür Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor.

55 yazar ve akademisyenden Cumhurbaşkanı’na, Osman Kavala’yı serbest bırakın mektubu

Osman Kavala’nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra’dan yazılı açıklama

 

(Yeşil Gazete)

Elbistan’dan güzel haber: Kömürlü elektrik santrali projesinin ÇED süreci durduruldu

2015’den bu yana devam eden Anadolu Enerji Elbistan Kömürlü Elektrik Santrali projesinin bugün (4 Ocak 2018) yapılan ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporu için İDK (İnceleme ve Değerlendirme Kurulu) toplantısından ÇED sürecinin durdurulması kararı çıktı.

350.org Ankara’nın haberine göre İDK toplantısına Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu adına katılan İbrahim Yalçın toplantı sonrası çıkışta platform üyelerine ÇED raporunun durdurulduğunu, bu hali ile yeterli olmadığını belirtti. Böylece Elbistan Kömürlü Elektrik Santrali projesinin ÇED süreci de durmuş oldu.

İDK toplantısına katlan Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu temsilcileri  ÇED incelemesinde yer alan konulara dair bilgileri komisyona anlattıktan sonra toplantıdan çıkartıldılar. İDK Komisyonu ise toplantıya devam etti.

Platform adına toplantıya katılan İbrahim Yalçın kömürün kalitesi, çıkarıtılması,bölgenin susuzlaştırılması, hava kirliliği, iklim değişikliği ve yerel ısı adası başlıklarında 16 itiraz noktasını komisyon üyelerine ilettiğini belirtti.

Komisyon toplantı sonrası çıkışta platform üyelerine ÇED raporunun durdurulduğunu, bu hali ile yeterli olmadığını belirten İbrahim Yalçın İDK çıkışında ” Elbistan Küçükyapalak, Büyükyapalak, Çatova, Akören ve Eldelek köyleri üzerine Anadolu Enerji tarafından kurulması planlanan Termik Santralının ÇED toplantısı yapıldı. Hayatı ve Doğayı Koruma platformu olarak Elbistan halkı adına toplantıya katıldık. Yöre halkının itirazlarını dile getirdik.” dedi.

Yalçın açıklamasında “Toplantı sonucunda bu ÇED süreci durduruldu. Eksikliklerin giderilmesi için 1 yıl süre verildi” bilgisini de paylaştı.

ÇED’in durulması projenin iptal olduğu ya da reddedilidği anlamına gelmiyor ancak bu hali ile geçerli olmayacağı kararına varılmış oluyor. İlgili firma yeni bir ÇED raporu verip süreci yeniden başlatabilme hakkına sahip.

 

(350.org Ankara)

 

2017’de yenilenebilir enerjide gelişmeler – Oral Kaya

Almanya o kadar hızlı veri üretiyor ki nasıl yetişeceğimizi şaşırıyoruz. Daha yılı yeni bitirdik, iki gün içinde 2017 yılının enerji üretim ve tüketim rakamlarını paylaştılar. Bu kadar hızlı bir bilgilendirme olunca bizim de elimiz ayağımıza dolandı. Gerçi ülkemizde de Kasım sonuna ait bilgiler var ama Aralık sonu dediğinizde bu kadar hızlı bir sonuç beklemek de zaten fazla iyimserlik olur. Ama madem açıklandı, biz de biraz tahlil yapalım dedik.

Yukarıda gördüğünüz grafikte Almanya’nın 2017 yılında enerji üretiminde yararlandığı kaynakları görüyorsunuz. Toplam üretim neredeyse 550 TWh (2016 648 TWh). Almanya’da iki önemli değişiklik var, birisi enerji üretiminin düşmesi, diğeri de yenilenebilir kaynaklarda büyük bir sıçrama yaratılmasıdır. Enerji üretimindeki azalma tamamen enerji verimliliği ile ilgili ve bence onu ayrı bir yazıda ayrıntılı olarak değerlendirmek gereklidir. Fakat yenilenebilir kaynak kullanımındaki artış ve fosil ve nükleerdeki düşüşü yine aşağıdaki grafikte birim başına da görebiliyoruz. 2016’da yenilenebilir enerji kaynağı kullanımı %29,5 iken bu rakam 2017’de %38,5’e çıkmış durumda.

En büyük gelişme ise rüzgar enerjisi kullanımında. Bu gelişme özellikle kuzey bölgelerde deniz üstüne yeni yerleştirilen off shore santraller ile sağlandı. Rüzgar enerjisi yatırımlarını, güneş enerjisi yatırımları takip ediyor. Güneş enerjisinden enerji üretimi %2,3 artarak 38,4 TWh’e kadar çıkmış durumda. Artış hızı düşük görünmesinin sebebi tabii ki bireysel üretimin küçük ölçeklerde olmasıdır. Büyük yatırımcılar daha az kaybın olduğu deniz üstü off shore yatırımlara kaymaktadır. Bireysel veya kooperatif bazlı elektrik üretimi için özellikle çatı tipli güneş kullanılması büyük üretim kapasitelerini yaratamamaktadır. Aynı artışlara diğer yenilenebilir enerji kaynaklarında da tanık olabiliyoruz. Fakat geleneksel olan fosil ve nükleer üretiminde büyük düşüşler gözlenmektedir. Nükleerdeki üretim kaybı neredeyse %10’dur. Bunun tek açıklaması vardır: Almanya taahüt ettiği gibi nükleer ve kömür yatırımlarından çıkıyor. Bu süreç önümüzdeki yıllarda daha da hızlı olacak.

Alman vatandaşları ise yenilenebilir enerjiye geçişe nasıl bakıyorlar dersek, partilere göre yapılan ayrım 3. grafikte ayrıntılı gösterilmiş. Belki bize şaşırtıcı gelecek ama Alman vatandaşları hangi partiye oy verirse versin, yenilenebilir enerjiye geçişi çok büyük oranda destekliyor. En düşük destek aşırı sağ AFD partisinde olsa bile bu partinin taraftarları %90 oranında yenilenebilir enerjiyi destekliyorlar.

Bu sevindirici tabloların Türkiye’de de hayata geçmesini için çalışmamız gerekiyor.

Kaynak : https://1-stromvergleich.com/strom-report/

 

Oral Kaya

“Çatılarda rüzgar ve güneşten elektrik üretmek serbest haberi asılsız”

30 Aralık Cumartesi günü Gazete Habertürk’te yayınlanan, “Çatıda güneş ve rüzgardan elektrik üretmek serbest” başlıklı haber spekülasyonları da beraberinde getirdi.

Aynı haberi Enerji Enstitüsü sitesinden alıntılayarak, “Güneş ve rüzgardan çatıda elektrik üretiminde kapasite kısıtı kaldırıldı” başlığı Yeşil Gazete olarak biz de okurlarmızla paylaştık.

Gelinen noktanın detayına dair bir özel haber hazırlamak için de konunun uzmanlarına danıştık. Çanakkale’de yenilenebilir enerji üzerine çalışmalar yapan Troya Çevre Derneği’nden Oral Kaya, 1996 yılından beri Türkiye’de başta güneş enerjisi olmak üzere temiz enerji kaynaklarının tanıtılması, kurulu kapasitesinin hızla artması ve tabana yayılması için çalışmalar yapan Solar Baba’nın kurucusu Ateş Uğurel ve gazetemize de “Güneş Gönüllüsü” rumuzu ile yazılar yazan Alper Öktem bu haberin asılsız olduğu görüşünde.

Üç isim de haberin gerçeği yansıtmadığını, EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu) sitesi ile Resmi Gazete’de konuya dair herhangi bir bilgi bulunmadığını kaydediyor.

“Haber tamamen palavra”

Ateş Uğurel

Solar Baba’dan Ateş Uğurel konuya dair sorumuzu, “Haber tamamen “palavra” olduğundan (EPDK sitesinde ve resmi gazetede yok) bir yorum yapamayacağımm maalesef. Sahte bir haberin bu kadar yayılması cok üzücü” şeklinde yanıtladı.

“Yönetmelik değişmiş olsa açıklamayı TEDAŞ değil EPDK yapar”

Bu konuda özellikle devlet tarafından gelen açıklamalar 2017 yılı sonuna kadar bir düzenlemenin yapılacağı yönünde idi. Lakin bu düzenleme bir türlü gelmedi diyen Oral Kaya, haberin ardından kendisini de bir çok dostunun “sonunda oldu galiba” diyerek aradığını kaydetti.

Oral Kaya

Fakat değişen bir şeyin olmadığını, “halen eski mevzuat ve yönetmeliklerin uygulamada olduğunu, ‘en azından şu ana kadar’ bir değişiklik yapılmadığını bildirmek zorundayım” bilgisini de paylaşan Oral Kaya, Gazete Habertürk’ün haberinde kendisinden bilgi alınan Eski TEDAŞ Genel Müdür Vekili Osman Nuri Doğan’ın açıklamalarını da mercek altına aldı.

Eğer yönetmeliklerde bir değişiklik olsa idi, bu konuda açıklama yapacak kurum zaten TEDAŞ değil EPDK olacaktır bilgisini de ileten Kaya, haberdeki bilginin hatalı olduğunu ise, “İkinci kısım ise ara başlıkta yer alan ‘Evde üretilen fazla elektriğin satılabilecek’ olması. Bu başlık herkesi heyecanlandırdığı gibi, ne yazık ki bir gazetecilik hatasıdır. Başlığa baktığımızda öyle bir kanıya varmamıza rağmen, ne yazık ki haberin içinde sadece ‘izleyen yıllarda’ ibaresi ile şimdilik bir şeyin olamayacağı zaten ifade edilmiştir. Haber ne yazık ki zamanlama bakımından ve kullandığı dil bakımından çok yanıltıcı olmuştur” sözleri ile açıkladı.

Çözümün ise enerji kooperatiflerinde olduğunu belirten Kaya, “Bunun aslında aşıldığı ve bir çözümü vardır. Bireysel tüketiciler, bir araya gelerek kendi enerji kooperatiflerini kurarak, kendi tüketimlerinden fazla olan üretimi şebekeye satabilmektedirler. Bunun için de bireysel kapasite tahsisleri miktarı oranında üretim yapabilmek için tesislerini kurmalarıdır. Bunu da dilerlerse güneş, dilerlerse rüzgar ile yapabilmektedirler. Ürettikleri elektriğin tüketim fazlasını satabilecek olan kooperatif, ortaklarına da gelir payı dağıtarak onlara bir de gelir etmelerini sağlayabilecektir. Kooperatiflerin bu şekilde daha yaygın olarak geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bugün ülkenin bir çok köşesinde olduğu gibi mahalledeki komşunuzla, yenilenebilir enerji kooperatifinizi kurun. Enerji bağımsızlığınızı elde edin, fosil yakıtlardan kurtulun hatta dünyamızı da kurtarın” dedi.

“EPDK’nın kararını yazılı görmüş olmamız gerekir”

Güneş Gönüllüsü rumuzu ile gazetemize de konuya dair yazılar yazan Alper Öktem ise, Kadıköy Güneş Gönüllülerinden de konuya dair bilgi aldığını belirterek öncelikle yapılan haberi eleştirdi.

Alper Öktem

Haber yarım yamalak, bunun dışında haberden vatandaş evde elektrik üretecek sonra da satacak gibi bir anlayış çıkıyor ki bu yanlış diyen Öktem, “Normal meskenlerin gücü zaten halihazırda 5 kilowatt ile sınırlı iken haberdeki bu üretip satacak meselesini silmek lazım” dedi.

Haberde kendisinden görüş alınan emekli TEDAŞ Genel Müdür Yardımcısının, “EPDK, 3 kVA’ya kadar olan güneş paneli ve rüzgâr türbininde trafo kaynaklı kapasite kısıtını kaldırma kararı aldı” bilgisini verdiğinin belirtildiğinin de altını çizen Öktem, “10 kva dan bahsediliyor haberde ama burada kva, volt amper midir yoksa kilowatt mıdır. Burası da belli değil, haberin bu kısmı da kafa karıştırıcı” diye konuştu.

Güneş gönüllüsü Alper Öktem sözlerini, “Konu çok karışık, haber ilk defa Habertürk’te çıktı. Haberi veren gazeteci haberin kendisini vermiyor. Bir cümle ile emekli genel müdür yardımcısına yorum yaptırmış. Biraz dikkatli olmak lazım, bütün herkes de üstleniyor bu haberi. Ama EPDK’nın kararını yazılı görsek de oğru dürüst bir tavır takınsak daha uygun aslında” diyerek tamamladı.

 

Haber: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)

Belçika’da yeni yasayla cinsiyet değiştirilmesi kolaylaştırıldı

Belçika’da dün sabah yürürlüğe giren yeni yasa ile cinsiyet değiştirilmesi kolaylaştırıldı. İsteyenler hiçbir tıbbi operasyon geçirmeden, doktor ya da psikiyatrist raporuna gerek duyulmadan cinsiyetini değiştirebilecek.

Yeni düzenlemeye göre, kimlik kartlarındaki cinsiyet bilgisi değişikliği için de belediyeye başvuru yeterli olacak.

Cinsiyet değişikliği başvuruları 3 ay içinde sonuçlandırılacak. Belediyeler, aynı sürede doğum belgesini değiştirecek. Ardından da başvuru sahibine yeni bir ulusal kayıt numarası ile kimlik verilecek.

Tıbbi sertifika koşulu aranmayacak

Bu uygulama, reşit olmayan kişileri de kapsıyor. Ancak 12 yaşından itibaren isim ve cinayet değişikliği yapmak isteyen çocuklar için, ebeveynlerinin izin vermesi gerekiyor.

Ancak 16 yaşından itibaren cinsiyet değişikliği için başvuran çocuklardan, anne ve baba izninin yanı sıra psikiyatrist raporu da istenecek.

‘Geçmişte yapılan insan hakları ihlaliydi’

Lezbiyen, gay, biseksüel ve transseksüel (LGBT) bireylerin çıkarları için mücadele eden Cavaria adlı kuruluş, yeni düzenlemeden oldukça memnun.

Cavaria Sözcüsü Jeroen Borghs’a göre, insanların kimliklerinde hangi cinsiyetin yer alacağına kendilerinin karar vermesi olumlu bir gelişme.

Borghs, geçmişte cinsiyet değişikliği için istenen tıbbi zorunlulukların, insan hakları ihlali olduğunu savunuyor.

Değişiklikten sonra ikinci bir değiştirme için yasal prosedüre gerek duyulduğunu belirten Jeroen Borghs, “Herkes hiçbir zaman kendini yüzde yüz kadın ya da erkek olarak hissedemez. Bu nedenle insanlar istediği gibi cinsiyet değişikliği hakkına sahip olmalı” diyor.

Cavaria, 18 yaşından küçükler için cinsiyet değişikliği konusunda psikiyatrist raporu istemesini ise eleştiriyor.

Böyle bir uygulamanın yalnızca bir kez yapılacak olması da, Cavaria’nın tepkisini çekiyor.

 

(BBC Türkçe)

İsrail hükümetinden Filistinlilere idam cezası getirecek tasarıya ilk onay

İsrail’de sağcı partilerin baskısıyla gündeme gelen ve idam cezası tartışmalarının alevlenmesine neden olan bir yasa tasarısı, parlamentodaki ilk oylamadan geçti.

120 sandalyeli mecliste 49 ret oyuna karşılık 52 “evet” oyuyla kabul edilen tasarı, “terör” suçundan hüküm giyenlerin askeri mahkemeler tarafından idam cezasına çarptırılmasını kolaylaştırıyor. İsrail’de en son 1962 yılında Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann idam edildi.

Parlamentodaki oturumda İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu da tasarı lehinde oy verdi. Oylama öncesi parlamentoya hitap eden Netanyahu, “aşırı durumlarda” idam cezasının uygulanmasından yana olduğunu belirterek, “katliam yapıp sonra da gülen biri, hayatını parmaklıkların ardından geçirmemeli. İdam edilmeli” dedi.

Netanyahu, bu gerekçenin Filistinlileri öldüren Yahudi militanlar için de geçerli olup olmayacağını soran bir İsrailli Arap milletvekiline, “Prensipte evet” yanıtını verdi.

Üç onay daha gerekiyor

İsrail Savunma Bakanı Avigdor Lieberman’ın girişimiyle hazırlanan tasarının yasalaşması için parlamentoda üç kez daha onaylanması gerekiyor. İsrail’de mevcut idam yasası, üç askeri hâkimden oluşan mahkeme heyetinin oy birliğiyle karar almasını öngörüyor. Parlamentoya sunulan tasarı ise oy çokluğunu yeterli kılıyor.

İsrail işgali altındaki Batı Şeria’da İsrailli güvenlik güçlerince tutuklanan Filistinliler söz konusu askeri mahkemelerde yargılanıyor.

İsrail sivil mahkemelerde cinayet suçundan idam cezasını 1954 yılında kaldırdı. Ancak idam cezası; soykırım, vatana ihanet, insanlık suçları, savaş suçları ve Yahudi halkına karşı suçlar gibi durumlarda pratikte hâlen verebiliyor.

Netanyahu geçen Haziran ayında bir Filistinli tarafından bıçaklanarak öldürülen üç İsrailli’nin ailesine taziye ziyaretinde bulunurken, idam cezasının belli vakalarda uygulanması gerektiğini ifade etmişti.

 

ABD’den BM Güvenlik Konseyi’nde Kudüs tasarısına veto

İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan “Doğu Kudüs Filistin’in başkentidir” açıklaması

 

(DW)

Eleanor fırtınası Avrupa’da hayatı felç etti

İklim değişikliği nedeniyle sıklığı ve şiddeti artan aşırı hava ve iklim olaylarına bir yenisi daha eklendi.

Aralık ayından bu yana Avrupa’da etkili olan dördüncü şiddetli fırtına olan Eleanor, birçok ülkede hayatı felç etti. Birleşik Krallık’ın bazı bölgelerinde hızı saatte 160 kilometreye kadar ulaşan fırtına nedeniyle araçlar ters döndü, devrilen ağaçlar nedeniyle yollar kapandı. İrlanda’da 27 bin haneye elektrik verilemediği bildirildi.

Birleşik Krallık’tan sonra yönünü Fransa, Belçika ve Hollanda’ya çeviren Eleanor, bu ülkelerde de büyük hasara neden oldu. Fransa Alplerinde bir kayakçı üzerine bir ağacın devrilmesiyle hayatını kaybederken, ülkede dördü ağır olmak üzere 15 kişinin yaralandığı bildirildi.

Fırtına, ülkede ulaşımı da olumsuz etkiledi. Başkent Paris’teki Charles de Gaulle Havaalanı’nda uçuşların yüzde 60’ı ertelenirken, çeşitli bölgelerdeki tren seferleri de kesintiye uğradı. Atlantik kıyısında beklenen yoğun sel nedeniyle Fransa’nın kuzeyindeki yaklaşık 200 bin eve de elektrik verilemedi.

Belçika ve İspanya’nın bazı bölgelerinde de fırtına nedeniyle ikinci en yüksek alarm seviyesi olan “turuncu” alarm verildi.

Rüzgarın hızının saatte 120 kilometreye kadar çıktığı Almanya’nın güneydoğusunda ise herhangi bir yaralanma vakası yaşanmazken, Frankfurt Havaalanı’nda uçuşların fırtınadan olumsuz etkilendiği bildirildi. Amsterdam’da da Schiphol Havaalanı çıkışlı 252 uçuş iptal edildi.

Meteoroloji uzmanları, fırtınanın Fransa’nın Korsika Adası’na doğru ilerlediğini ve rüzgarın hızının saatte 200 kilometreye kadar ulaşabileceğini belirtirken, Avusturya’da fırtınanın etkili olması beklenen birçok bölgesinde alarm seviyesinin dördüncü seviyeye çıkartılabileceği kaydedildi.

 

(DW, Guardian)

Müslüm Gürses’in hayatı film oluyor

Müslüm Gürses’in hayatı ‘Müslüm’ filmi ile seyirciyle buluşacak. Sanatçının doğduğu Şanlıurfa, Halfeti’den başlayan filmin çekimleri Adana’da devam ediyor. ‘Ayla’ filminin yapımcısı Mustafa Uslu ve yapımcı Nuri Yıldırım tarafından gerçekleştiren projenin senaryosunu Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi yazarken yönetmen koltuğunda KETCHE (Hakan Kırvavaç) oturuyor.

Filmde Müslüm Gürses’e Timuçin Esen hayat veriyor. Sanatçının hayat arkadaşı Muhterem Nur’un danışmanlığında Gürses’in gerçek hayat hikayesini aktarmayı amaçlayan filmde Timuçin Esen, Zerrin Tekindor, Ayça Bingöl, Erkan Can, Turgut Tunçalp, Taner Ölmez, Güven Kıraç, Erkan Avcı, Goncagül Sunar, Şahin Kendirci, Erkan Kolçak Köstengil, Caner Kurtaran ve Teoman rol alıyor.

‘Müslüm’ filminin tanıtımı için dün basın toplantısı düzenlendi. Filmden ilk görüntülerin paylaşıldığı tanıtım toplantısına, Yapımcılar Uslu ve Yıldırım, senaristler Günday ve Özçiftçi ile birlikte Muhterem Nur da katıldı.

Filmin yapımcılarından Mustafa Uslu Gürses’in hayat hikayesini hep merak ettiğini belirterek, “Bu projenin içinde olmaktan çok büyük şeref duyuyorum. Çocukluğumuzdan beri hep Müslüm abinin şarkıları ile büyüdük. Çok büyük hayranlığım vardı. Hayat hikayesini hep merak ediyordum. Adana’da yaşadığı ortamda, Alevi ve Ehli Beyt kültürü ile yetiştirilmişti. Bunları okuyordum. Böyle bir projenin içinde olmaktan çok gurur duydum” dedi.

Uslu, Gürses’i canlandıran Timuçin Esen hakkında ise, “Birini birine benzetmek gibi bir derdimiz yoktu. Eğer öyle bir şey yapsaydık, amatörce ve taklit olurdu. O nedenle biz Müslüm Gürses tavrı ve tarzıyla şarkı söyleyen bir ses yaratmak, yeni bir duruş yaratmak için yola çıktık. Çok büyük emeği var Timuçin Esen’in. Aşağı yukarı bir yıldır bu proje ile yatıp, kalkıyor. Bu projede gördük ki birinin karakteri ile yaşamaya başladığınızda aslında her şeyiniz ona benziyor. İnşallah Müslüm abinin biyografik hikayesini tertemiz çekip, tıpkı ‘Ayla’ gibi ebediyete intikal ettirebiliriz diye düşünüyorum” diye konuştu.

Uslu, “Film Müslüm Gürses’in doğduğu Halfeti’den başlıyor, İstanbul’a geliyor. Biz bütün filmi gerçek mekanlarında çekmeye gayret gösteriyoruz. Filmi gerçek mekanında çektiğin zaman karakterin bilmediğin bir sürü yönünü öğreniyorsun. Adana, Sinanpaşa mahallesinde bize gösterilen kasetlerden sonra Müslüm abinin ağzından hiç duymadığınız türküleri duyacaksınız bu filmde. Biz de o mekanlarda çekim yaparken bunlarla karşılaştık” dedi.

Müslüm Gürses’i dünyaya tanıtmayı amaçladıklarını belirten Uslu, ” Bu tip filmlerin tek ihtiyacı olan şey zamandır. Mukaddes ve bizim için çok önem arz eden bir hikaye olduğu için ince eleyip, sık dokuyarak önümüzdeki Ekim ayında Türkiye ve dünyada gösterime sokacağız. Şu anda dünyada gösterime gireceği 12 ülke var. Amacımız bu sayıyı 37’ye çıkarmak. Müzik evrenseldir. Müziğin dini, dili, ırkı yoktur. Zaten Müslüm Gürses evrensel bir sanatçı. Dolayısıyla biz bu evrensellikten yararlanarak, Müslüm Gürses karakterini dünyaya açacağız. Dünyada doktorların yasaklamasına rağmen şarkı söylemeye devam eden, müziğe olan aşkını devam ettiren birisi. Asla müzikten kopmuyor. Bu çok saygı duyulası bir şey” şeklinde konuştu.

Tanıtım toplantısına katılan Gürses’in hayat arkadaşı Muhterem Nur ise, filmi son derece başarılı bulduğunu belirterek, “Çok güzel olacağına inanıyorum. Gördüğüm kadarıyla çok güzel oldu” dedi. Muhterem Nur filmde Gürses’i canlandıracak olan Timuçin Esen hakkında ise, “Oyun gücü güçlü olan bir sanatçı. Kendisini çok beğeniyorum. Olduğu gibi Müslüm’ü sanatıyla oynayacak” diye konuştu.

Filmin senaristi Hakan Günday, “Hikaye kendi sesini, kültürünü var etmiş çok büyük bir sanatçıya ait olunca yazım süreci her anı büyük sorumluluk isteyen bir sürece dönüşüyor. Bizim için büyük bir müzik insanını tanımak adına bu olağanüstü bir fırsat. Onun hayatının derinliklerine indikçe bir insanı tanımak, hayatın zorlukları ile nasıl başa çıktığını görmek ilham vericiydi.” dedi.

 

(T24)