Ana Sayfa Blog Sayfa 2926

Torba yasa tasarısındaki değişiklikleri İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi üyelerine sorduk

Hayvan hakları mücadelesinde yeni bir döneme giriliyor. Adalet Bakanlığı’nın hayvanlara uygulanan şiddet ve işkenceyi önlemek amacıyla hazırladığı kanun tasarısı torba yasa tasarısına dönüştü. Meclis’te görüşülmek üzere hazırlanan ve kamuoyuna yansıyan torba yasa tasarısında Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Kabahatler Kanunu’ndaki çok sayıda maddede değişiklik yapıldığı ortaya çıktı.

Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye genelindeki adalet komisyonu başkanlıklarına görüşe gönderilen 27 maddelik 48 sayfalık taslakta hayvan hakları savunucularının ve sivil toplum kuruluşlarının hayvanlara yönelik şiddetin bir kabahat değil suç olması yönünde talepleri dikkat alındı. Hayvanlara eziyeti önlemek amacıyla hazırlanan torba yasa tasarısında hayvanlara işkence yapanlar, öldürenlere 4.5 yıl, nesli yok olma tehlikesi altında olan hayvanları öldürenlere yedi yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.

Hapis cezası geliyor

Bununla beraber tasarı onaylanırsa hayvanları birbirlerine zarar verecek şekilde dövüştürenlere iki aydan iki yıla kadar hapis cezası verilecek. Tasarıda, sahipli hayvana karşı işlenen suçların sahibinin şikâyetine, sahipsiz hayvanlara işlenen suçların ise Orman ve Köyişleri Bakanlığı’nın başsavcılığa yazılı başvurusuna bağlanması, Bakanlığın bu görevi bölge müdürlükleri ve il ve ilçelerdeki taşra teşkilatları aracılığıyla yerine getirecek olması göze çarpıyor.

Sahipli veya sahipsiz hayvanlara şiddet uygulayan ya da öldürenlere yönelik hazırlanan tasarıyı İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi üyeleri Özen Başdoğan ve Zeynep Güver Yeşil Gazete’ye değerlendirdi.

İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi üyeleri Özen Başdoğan (solda) ve Zeynep Güver

   “Sahipli-sahipsiz hayvan ayrımı ortadan kaldırılmış”

“İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi olarak basına yansıyan Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik öngören tasarı taslağını ayrıntılı olarak inceleme fırsatı bulamamışsak da bu taslakta göze çarpan ve aslında hayvan hakları anlamında eskiden daha olumsuz durumlar yaratmaya müsait düzenlemeleri kısaca özetliyoruz;

İlk olarak sahipli-sahipsiz hayvan ayrımı ortadan kaldırılmış ve hayvana acımasızca zalimce muamelede bulunma, eziyet etme suç kapsamına alınmıştır. Ancak bu suçun kovuşturulması için hayvan sahipli ise sahibine, hayvan sahipsizse sadece Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na şikâyet hakkı tanınmıştır.

Bu neredeyse failin kovuşturulması ve cezalandırılmasını imkânsız hale getirmiştir. Şahsın kendi hayvanına işkence, kötü muamele, öldürme durumunda kendi kendisini mi şikâyet etmesi beklenecektir? Yahut sahipsiz bir hayvana bu filler gerçekleştirildiğinde ve Bakanlık harekete geçmediğinde fail yine kovuşturulmayacak, cezasız kalacak ve yine kamu vicdanı rahatlamayacaktır. Kovuşturulması sınırlı sayıda kişi ve Kurumun şikayetine tabii olan suç ve ceza kanunda yer alsa da işlevsiz kalacaktır.

“Yerel yönetimlerin de cezalandırılmasına ilişkin hükümler bulunmalı”

Bir an için şikâyete yetkili makam ve kuruluşların sınırlamasının kaldırıldığını düşünsek dahi, taslakta yerel idareler tarafından gerçekleştirilen kötü muamele ve öldürme eylemlerine ilişkin hiçbir düzenleme yoktur. Oysa ki Merkez olarak aldığımız ihbarların birçoğu bu eylemlerin yerel yönetimler tarafından gerçekleştirildiği şeklindedir. Ve yaptığımız birçok şikâyet kanunda buna ilişkin bir düzenleme olmamasından kaynaklı sonuçsuz kalmaktadır. Bu sebepledir ki kanunun amacı gerçekten hayvanları korumaksa, mutlaka yerel yönetimlerin de cezalandırılmasına ilişkin hükümler bulunmalıdır!

Yine taslakta hayvanın cinsel istismarına ilişkin herhangi bir hüküm olmaması ciddi bir açıktır.
Yine taslağın lafzında “..hayvanı haklı bir neden olmaksızın öldüren kişi..” ibaresi vardır. Her ne kadar gerekçesinde bir kısım hukuka uygunluk sebeplerinden bahsedilmişse “hayvan davranışlarının insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil etmesi” şeklinde yoruma açık bir ifade de vardır. Her zaman söylediğimiz gibi kutsal olan yaşam hakkıdır ve bu yaşam hakkına kimsenin yorumuna tabii olacak şekilde istisna getirilemez. Bu yönden de hatalıdır.

“Cezanın alt sınırının dört ay olarak belirlenmesi caydırıcılıktan yine uzak”

Oldu ki failler hakkında kanunda belirtilen şahıs ve Bakanlıkça şikâyet hakkı kullanıldı ve dava açıldı, suç olarak düzenlenen eylemlerin cezası dört aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası olarak düzenlenmiştir. Öncelikle yürürlükte olan kanun gereği sahipli hayvana yapılan işkence ve kötü muamele eylemlerine karşı şikayetçi olunduğunda zaten TCK’nın “mala zarar verme” başlıklı maddesi gereğince fail yargılanmaktaydı. Ancak suçun cezası o kadar etkisizdi ki hapis cezası istemi kamu vicdanında bu sebeple istenir oldu. Sahipli-sahipsiz hayvan ayrımının ortadan kaldırılarak hayvanların mal statüsünden çıkarılması doğru bir adım olmakla birlikte, taslakta cezanın alt sınırının dört ay olarak belirlenmesi caydırıcılıktan yine uzak olacaktır. Kaldı ki bu ceza alt sınırı erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına imkân tanıyacaktır.

Yine, hayvanı öldürme ve yaralama eylemine aynı ceza öngörülmüştür. Ağırlaştırıcı neden olarak ise sadece birden çok hayvana karşı işlenmesi durumu dikkate alınmıştır. Bu hükümler de yetersizdir. Zira bu bir nevi işkenceciye hayvanı öldürmeden bırakma demek anlamı taşımaktadır.

Taslakta yer alan bir başka dikkat çekici husus ise hayvanların birbirine zarar verecek şekilde dövüştürülmesi hususudur. Yine burada da hayvan odaklı değil, insan odaklı yorum yapılmıştır. Dövüştürme eylemi herhangi bir yaralanmaya sebebiyet vermese dahi hayvanın sömürüsüdür ve istisnasız olarak suç sayılmalıdır!”

Torba kanun tasarısı taslağıyla ilgili 30 gün içinde adalet komisyonu başkanlıklarından görüş bildirilmesi istendi.

 

Haber: Merve Damcı, Tolga Öztorun

(Yeşil Gazete)

Anayasa Mahkemesi’nden Şahin Alpay ve Mehmet Altan için tahliye kararı

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, yaklaşık 9 ay tutuklu kalan Cumhuriyet Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay ile tutuklu yazarlar Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın bireysel başvurularıyla ilgili nihai kararını açıkladı. Mahkeme, Şahin Alpay ile Mehmet Altan’ın tahliyelerine hükmetti. Turhan Günay, Cumhuriyet gazetesi davasında daha önce tahliye edilmişti.

Soldan sağa Turhan Günay, Şahin Alpay ve Mehmet Altan

Mahkeme Günay, Altan ve Alpay hakkında “Hak ihlali” bulunduğuna hükmetti. AYM kararıyla Mehmet Altan ve Şahin Alpay için tahliye yolu açıldı. Tutuklu bulunmayan Günay için bu yönde bir karar alınmadı. Karar 11’e karşı 6 oyla, oy çokluğu ile alındı.

AYM’nin iki isim hakkında verdiği kararın, Cumhuriyet davası başta olmak üzere tutuklu diğer gazeteciler için yol gösterici olması bekleniyor.

26 Aralık 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunan Günay, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, ifade ve basın özgürlüğünün ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesinin ihlal edildiğini bildirmişti. Adalet Bakanlığı ise AYM’ye gönderdiği savunmada herhangi bir hak ihlali olmadığını öne sürmüştü. Günay’ın ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğini iddia eden bakanlık, başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesini istemişti.

 

(T24)

Anayasa Mahkemesi’ne “vicdani ret” başvurusu

Vicdani retçi Burak Özgüner, “yoklama kaçağı kaldığı” gerekçesiyle kendisine kesilen para cezasının kesinleşmesinin ardından Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu. AYM’ye yapılan başvuruda, birçok hakkın ihlal edildiği belirtilirken “Şu ana kadar dini/vicdani nedenlerle askerlik hizmetini yerine getirmeyi reddettiğini deklare eden yüzlerce kişi başvurucu ile aynı koşulları yaşamaktadır” denildi.

Burak Özgüner

Şırnak Uludere’de, 2015 yılında gerçekleştirilen katliamların ardından vicdani reddini açıklayan hayvan hakları aktivisti Burak Özgüner, kendisine kesilen idari para cezasının kesilmesinin ardından, vekili Av. Barış Kârlı aracılığıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Yapılan başvuruda, vicdani ret hakkının tanınmamasından kaynaklı hak ve özgürlüklerin ihlalinin tespiti talebinde bulunuldu. Anayasa’dan ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden doğan birçok hakkın ihlal edildiğinin belirtildiği başvuruda, vicdani ret hakkının Anayasa’da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) düzenlenen “din ve vicdan özgürlüğü” hakkı kapsamında olduğu ifade edildi.

“Türkiye’de vicdani ret hakkı kabul edilene dek müdacelemizi sürdüreceğiz”

AYM’ye yapılan başvurunun ardından açıklama yapan Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) Koordinatörü, vicdani retçi Burak Özgüner “Bir savaş karşıtı, anti-militarist, hayvan özgürlüğü aktivisti olarak vicdani reddimi açıkladım. Türkiye’de vicdani ret hakkını düzenleyen bir mevzuat olmaması, vicdani ret hakkımızı ortadan kaldıramaz. Çeşitli ceza ve kararlar ile, vicdan ve kanaat özgürlüğümüzden seyahat özgürlüğümüze; çalışma, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkımızdan etkili başvuru hakkımıza kadar birçok hakkımız ihlal ediliyor. Türkiye’de vicdani ret hakkı kabul edilene dek mücadelemizi sürdüreceğiz. Savaş karşıtı olan herkesi vicdani ret açıklamaya davet ediyorum” dedi.

AYM’ye yapılan başvuruda, hak ihlallerinin tespitinin yanında, ek olarak, insanlık dışı ceza ve muamele yasağının ihlaline neden olan temel olgunun yakalama kararı olduğu belirtilerek, vicdani retçi Burak Özgüner hakkında Milli Savunma Bakanlığı’nca çıkarılmış bulunan ve İçişleri Bakanlığı kayıtlarına işlenen “yakalama emri”nin tedbiren kaldırılması talep edildi.

Anayasa Mahkemesi’ne 20 vicdani ret başvurusu

İncelemenin duruşmalı olarak yapılmasının yanı sıra, bu ihlallerin yapısal bir sorun olan “yasa düzenlemesinin bulunmaması” nedeniyle gerçekleştiği, yüzlerce vicdani retçinin aynı sorundan dolayı hak ihlalleri ile karşı karşıya olduğu, önümüzdeki süreçte mahkemeye benzer birçok başvuru sunulacağı belirtilerek bu dosyanın “pilot başvuru/pilot karar” usulüne göre incelenmesi ve öncelikli olarak ele alınması talep edildi.

Çoğu çocuk 34 insan ile 59 katırın katledildiği Roboski Katliamı’ndan sonra ısrarla sürdürülen katır katliamlarının ardından, üç hayvan özgürlüğü aktivisti 2015’te vicdani reddini açıklamıştı. Bu vicdani retçilerden Burak Özgüner’e toplam 2.972 TL; Barış B. Atal’a ise toplam 7.447 TL idari para cezası uygulandı. Kesilen ilk cezaya itiraz eden Özgüner’in itirazı kesin olarak reddedilirken Atal’ın itirazı ise henüz kesinleşmiş değil. Vicdani retçi Barış B. Atal da cezanın kesinleşmesi halinde AYM’ye başvuracağını açıklarken, Vicdani Ret Derneği’ne göre, AYM’ye vicdani ret konusunda yapılan başvuru sayısı 20’yi geçti.

 

(Yeşil Gazete)

Kırşehir’in elektrik enerjisi çöplerden de karşılanıyor

Kırşehir Belediyesi kurulan biokütle elektrik üretim santralinde çöplerden elektrik enerjisi üretimine başladı.

Belediye, Ekizağıl Mevkiinde bulunan Katı Atık Düzenli depolama alanına santraller kurdu. Alınan bilgiye göre metan gazından elektrik enerjisi üretimi projesinde uygun teknolojiler kullanılarak her biri 1 MW enerji üretim kapasiteli 400.000 KW lik bir enerji üretiminin gerçekleşmesi ve elektrik ihtiyacının karşılanması amaçlanıyor.

Katı Atık Düzenli depolama alanı Ekizağıl Mevkiinde bulunuyor

Düzenli Depolama Sahasında günlük yaklaşık 150 ton atık taşınarak bertaraf ediliyor ve 3.500 konuta yetecek enerji elde ediliyor. Katı atıkların düzenli depolanması ile depolama sahasında biriken evsel katı atıkların biyolojik ayrışması sonucu başlıca metan ve karbon monoksitten oluşan depo gazı meydana geliyor. Önemli bir ekonomik değere sahip olan evsel katı atıklar, yeni teknolojiler aracılığıyla “Yenilenebilir Enerji” kapsamında değerlendirilerek elde edilecek en değerli ürün olan elektrik enerjisine dönüştürülüyor.

Kırşehir Belediyesi Başkanı Yaşar Bahçeci, biokütle elektrik üretim santralinde çöplerden elektrik enerjisi üretimine başlanmasına dair yaptığı konuşmadan, “Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak hem kentimizin, hem ülkemizin geleceğine katkı sunmak istiyoruz.” dedi.

 

(Kırşehir Belediyesi, Enerji Enstitüsü)

AB plastik çöp vergisi uygulamasını tartışıyor

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde yakında plastik çöp vergisi yürürlüğe girebilir. Avrupa Birliği Komisyonu’nun bütçeden sorumlu üyesi Günther Oettinger, Brüksel’de yaptığı açıklamada, komisyonun plastik çöpe vergi uygulanıp uygulanamayacağını gözden geçirdiğini açıkladı.

Oettinger, plastikten elde edilecek vergi gelirinin doğrudan AB bütçesine dahil edilebileceğini söyledi. Avrupa’da açığa çıkan plastik çöplerin çevre ve denizler için büyük bir tehlike oluşturduğunu kaydeden Oettinger, hedefin bu çöp miktarının azaltılması olduğunu belirtti. Oettinger aynı zamanda emisyon ticaretinden elde edilen gelirin de AB üyesi ülkelerin bütçesine değil, AB bütçesine aktarılması önerisini gündeme getirdi. Oettinger, bu şekilde Birlik üyesi ülkelerin AB bütçesine yaptığı ödemelerin de azaltılabileceğini belirtti.

Oettinger bütçenin artırılmasını istiyor

Avrupa Birliği’nin yürürlükteki bütçesi 2014-2020 yılları arasındaki dönemi kapsıyor. Oettinger, hacmi 963 milyar 500 milyon olan bütçenin sınırların korunması, savunma ve göç gibi AB’yi meşgul eden güncel sorunlar nedeniyle arıtılmasını talep ediyor.

AB’nin bütçesi halihazırda Avrupa Birliği ülkelerinin gayri safi yurtiçi hasılalarının toplamının yüzde biri dolayında. Oettinger, bu oranın yüzde 1,1 veya 1,2 düzeyine çekilmesini istiyor. Oettinger’in tahminlerine göre, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılması sonrası bütçede yıllık 12-13 milyar euroluk bir kayıp meydana gelecek.

Yüzlerce yıl doğada kalan plastik atıklar, bir plastik çöp dağı oluşturarak iklim değişikliğinin geri dönülemez eşiğine bizi bir adım daha yaklaştırıyor. Son araştırmalara dünya genelinde son 50 yılda plastik kullanımın 20 kat arttığını ortaya koyuyor. Türkiye, 2015 yılında dünyada en büyük altıncı plastik üreticisi konumunda yer alıyor.

 

(Deutsche Welle, Yeşil Gazete)

Menderes “yeşillenecek”: Hedef yıl sonuna kadar 1 milyon ağaç

İzmir’in Menderes ilçesinde 1 Temmuz 2017’de çıkan ve üç gün süren orman yangını sonrasında bölgeyi yeniden ağaçlandırma çalışmaları yürütülüyor.

Yangında, 986 hektarlık alan zarar görürken, İzmir Orman Bölge Müdürlüğü’ne bağlı ekipler ağaçlandırma projesi kapsamında yıl sonuna kadar 1 milyonu aşkın fidan dikilecek.

Ancak ormanlık alanların yangından önceki durumuna dönebilmesi için uzun yıllara ihtiyaç var.

Menderes Orman İşletme Şefi Abdullah Serkan, çalışmalar hakkında şu bilgiyi verdi:

“Menderes Orman İşletme Şefliğinin Ovacık mevkiinde 1 Temmuz 2017’de çıkan orman yangını neticesinde 986 hektar ormanlık alan yandı. Burada ağaçlandırma çalışmaları hızlı bir şekilde devam ediyor. Ağaçlandırma çalışmalarını yol kenarlarından başlattık. 2018 yılının sonuna kadar 1 milyonu aşkın fidanı toprakla buluşturmayı hedefliyoruz. Tahminen 15 yıl içerisinde ormanlık alanlar eski durumuna kavuşacaktır. 986 hektarlık orman alanının 640 hektarına ağaçlandırma projesi kapsamında 1 milyon fidan dikilecek. Tabii yolla ve yapay yolla gençleştirme çalışmalarımız da bulunuyor. Tabii yolla yapılan gençleştirme çalışmalarında tohum atıyoruz, yapay yolla yapılan gençleştirme çalışmalarında fidanlar dikeceğiz.”

 

(CNN Türk)

Atların sesinin duyulmadığı bir fayton hikayesi – Abdullah Onay

Alper Tolga Akkuş’un fayton kalkıyor haberi epey zamandır Büyükada üzerinden süren bitmek bilmeyen fayton tartışmalarını hatırlattı. Öyle iki yıldır falan değil uzun zamandır var bu tartışmalar. (1)

Faytonu farklı gerekçelerle savunan kesimler var: Faytoncuların kaygısı ekonomik. (Tabii buna bağlı, çalışanlar, başta at, malzeme tedarikçileri vb. de var.)

Bir diğer grup, özellikle Büyükada’nın varlıklı, statü sahibi tabakası diyeceğimiz bir kesim, taksi olarak kullandığı faytondan vazgeçmek istemiyor. Faytonun bir statü sembolü olma hali var, ya da varmış. Bu kesimin fayton toplantılarında dile getirdikleri sorunlar da bu çerçevede: Faytonlara Araplar yüzünden binemedikleri, faytoncuların koktuğu, faytonların hijyen olmadığı vb.

Bu savunmasını daha açık bir nedene dayandırabileceğimiz kesimlerin dışında, Adaları koruma, çevre duyarlılığı, vb. nedenlerden ötürü faytonları savunanlar ya da savunmasını buna dayandırmaya çalışanlar var. Akkuş’un haberinde demeci olan Savaş Çömlek’i de bu kesime dahil edebiliriz. (2)

Çömlek, Adalar’ın korunmasına dair faytona merkezi bir önem veriyor. Ada kültürünün ve yaşam biçiminin korunmasının dayandığı özne faytonlar ve faytoncular. Adaları SiT alanı olması vb. koruma kararları değil, faytonun koruyabileceği gibi bir düşünceyi savunuyor. (3) Yine bununla bağlantılı, motorlu taşıt ile Adalar’ın yapılaşmaya açılması arasında doğrudan bir bağlantı kurması. Haliyle faytonun kaldırılması taleplerini otomobil lobisine dayandırıyor. Oysa Adalar’ın yapısının bu tür büyük otomobillere uygun olduğu söylenemez. Dar sokaklardan ne otomobil geçer ne park yeri bulunur.

Otomobil endüstrisi” gibi hayali bir yel değirmeni yaratmazsak, şöyle bir gerçek var: Her yerde olduğu gibi Adalarda da bir “oto” talebi var. Nitekim bu da gerçekleşti sayılır. Hâlâ geçerli Koruma Kurulu kararına dayanarak, gelişen teknolojinin de sonucu, Adalar taşıt doldu. Hem de büyük bir hızla. İki yıl içinde sayıları binleri bulan taşıt var artık. Her gören alıyor. Yollar vızır vızır. Ama zarfa bakanlar, bu araçlarda “motor” arıyorlar. O yok yerine akü var. Bu akülüleri faytoncular da kullanıyor üstelik.

Adalarda yakın zamana kadar taşımacılık da at arabaları ile yapılıyordu. Kaldırıldı, kooperatif kamyonetleri var, taşımayı onlar yapıyor. Hiç kimseden duymadım “kamyonet girdi, at arabaları kaldırıldı, Adalar’ın sembolüydü, falanca lobinin işi” vb. lafları. Ayrıca resmi kurumların sayısı hiç de azımsanmayacak bir motorlu taşıt kullanımı var. Bundan da öyle aman aman rahatsızlık duyulmadı yıllarca.

Adalar’ın istanbul’da bir karış toprağın kalmadığı bir dönemde, saldırıya açık olacağına şüphe yok. Ama bunun olmasında faytonun olup olmasının bir önemi de yok. Mesela dönüp faytonlu tarihteki yapılaşmaya bakmak lazım. (Seferoğlu, rezidans, faytonlar varken yapıldı ve devam ediyor. Bu inşaatlara karşı yapılan eylemlere katılanlar ise bir avuç kişiydi.) Bizzat yeni planlarla “evime bir kat daha çıkayım” beklentisi içinde olan epeyce kişi var zaten.

“Adalar işgal edilecek doğal dokusu bozulacak” deyip, Adaları savunmayı faytonla yapmaya kalkmak, atların üstüne yıkmaya çalışmak adalet sınırlarını aşıyor. Diğer değişkenlere bakmayıp, faytona takılıp kalmak ve bununla bir koruma sağlanacağını düşünmek gerçekçi değil.

Fayton sorununun ayyuka çıkmasına yol açan en önemli gelişme, patlayan turizm. Büyükada’da son beş senede kaç tane otel, restoran, pansiyon açılmış bilen var mı? Adalara gelen turist sayısı? Yıllık rakam milyonlara çıkmış. Adalar ekonomisi turizme dayanıyor artık. Turizmi ortadan kaldıramazsan, bütün bu gelişmeleri durdurabilmek çok zor, ama imkansız değil. Bu baskıyı düzenlemeye yönelik bir alternatif için mücadele etmek gerekir en azından. Yoksa bu büyüme faytonlu da faytonsuz da katlanarak gider. Faytonlar turistlere yetmiyor artık, iskeleye varan kuyrukları her zaman görürsünüz yazları.

Ama bütün bunları görmezden gelip, hayvanlara eziyet üzerine oluşturulacak bir doğa korumasını ise anlamak zor.  O şöyle bir doğa olur ancak; insan için var olan, diğer canlıların ancak insana kölelik ederek var olabileceği bir doğa! Farkındaysanız fayton meselesinde henüz “hayvanların köleliği”ni tartışmaya geçemiyoruz, uğradıkları eziyetteyiz henüz; ona daha çok uzun bir yol var görünen.

Peki atlara ne olacak?

Son olarak faytonları savunmaya yönelik bir  argüman ise fayton kalkarsa atların kesilip sucuk olacağı. Bunu duyunca insan “hayvan hakları duyarlığı” o derece gelişmiş ki, bu duyarlılığa sahip iki kutup, birbirine zıt şeyler öneriyorlar gibi bir hisse kapılıyor. Neredeyse faytona karşı çıkanlar “katliam” gerçekleştirmiş sayılacaklar. Şuna benziyor bu süt içmezsek inekler ölür ya da yumurta yemezsek tavuklar ölür!

Abdullah Onay

Bir grup var, faytonları savunan (faytoncu değiller) yılda 200 at öldüğünü yazdılar. Belediye ise 400 diyor. Büyükada’da toplam 1200 at olduğu söyleniyor, kayıtlı, diğerlerini bilmiyoruz. Allahtan başka da kimse bilmiyor. Bu demek ki, zaten mevcut atlar 3-4 yıl içinde ölüyor, yenileri geliyor; siper hücumu gibi düşünün. Atların normal ömrü de 20-30 yıl bu arada.

Ne olacaklar peki? Faytondan kurtulunca eziyetsiz hayatlarını sürdürmesi için nice proje yapacak kişi çıkar, bu kadar profesyonel projeciler yetiştirmiş memleketten.

Fayton kalkarsa yerine ne konur bilinmez. Ama hakikaten Adaların doğasını, dokusunu korumak ise dert, yıllardır savunduğum, çevreye uygun mini tren. İşletmesini de faytonculardan oluşacak bir kooperatifin yapacağı, böylece ekonomik kayıp yaşamayacakları bir çözüm. Taşıt dağınıklığını kaldırabilir, yürümeyi zorlaştıran kalabalıkları azaltabilir. UNESCO’nun koruma altına aldığı yerlerde kullanılıp o kentlerin dokusunu bozmuyor da Adaları mı koruyamayacak? (4)

Ama tabii ki bu bir toplu taşıma. Zurnanın da zırt dediği yer burası zaten. Toplu taşıma, bizim gibi bir statü toplumunda statü kaybıdır. Hem ne demişti rahmetli Özal “toplu taşıma komünizmdir”; bence de öyle!

(1) Bu konuda epeyce yazdım, bu yazıda tekrarlamamak için: “Atların Dramı ve Nostalji”, https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2016/10/29/atlarin-drami-ve-nostalji/

“Adalar, Faytonlar ve Atlar”,  https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2016/09/23/adalar-faytonlar-ve-atlar/;

“Hayvanlara Eziyet ve Şiddet içeren, Sömürüye Dayalı Her Şey Onların Haklarının ihlalidir”, https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2016/09/29/42/

“Atların Acılarını Uzatmadan Sorun Çözülmeli”, https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2016/09/28/atlarin-acilarini-uzatmadan-sorun-cozulmeli/

“Irkçılık ve Hayvan Hakları: Koca Kıçlı Araplar”, https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2016/09/25/irkcilik-ve-hayvan-haklari-koca-kicli-araplar/

(2) Savaş Çömlek bu tartışmalar çerçevesinde daha önce iki yazı yazmıştı: https://yesilgazete.org/blog/2014/09/08/adalarda-fayton-uzerinden-oyunlar-1/; https://yesilgazete.org/blog/2014/09/11/fayton-uzerinden-oyunlar-2-adalarda-ulasim-sorunu-mu-varmis/

Bu yazıya vesile olan Yeşil Gazete haberinde Savaş Çömlek şöyle demiş “Hayvan hakları aktivistlerinin de manipüle edildiğini düşünüyorum. ‘Faytonlara Hayır’ eyleminde belediyenin hayvan hakları akitivistlerine araç sağladığını biliyorum.” Hangi araç? Ben Heybeli’den vapurla gittim. Diğer aktivistler istanbul’dan vapur ve motorla geldiler, eylem de iskelenin 100 metre ilerisinde oldu. Belediye kime, hangi yol için ne aracı sağlamış merak ettim? Fakat bir olguyu açıklamaya “oyun” olarak görüp başlayınca, komplo teorilerine başvurmak normal. Hayvan Haklarını savunman bir takım koşullara bağlıdır; sadece amacın bu olamaz ya  manipüle ediliyor olursun ya çeşitli “lobilere hizmet edersin”, en hafifinden “kullanışlı aptal”sındır, dönen dolapların farkında değilsindir. Nükleer enerjiye karşı çıkarken lobilere hizmetle suçlanmış harekette bile bu zihniyete rastlamak için ne diyebilirim ki?

(3) Büyükada’da faytonlar üzerindeki rant sistemi için Forum raporuna bakılabilir: http://dokuzadabirdeniz.com/?p=220

Yine çok sayıda faytona sahip bir kişiye yönelik operasyon ile ilgili bkz. http://www.hurriyet.com.tr/fayton-cetesi-40454985

(4) Çok örnek verilebilir ama, Bulgaristan’daki Avrupa’nın en eski kentlerinden olan Nessabar, UNESCO koruması altında. http://whc.unesco.org/en/list/217

 

Abdullah Onay

 

New York belediyesinden dünya devi enerji şirketlerine “küresel ısınma” davası

New York Belediyesi küresel ısınmaya neden oldukları gerekçesiyle dünyanın en büyük petrol şirketlerinden British Petroleum, Chevron, ConocoPhillips, Exxon Mobil ve Royal Dutch Shell‘e dava açtı. New York yerel yönetimi 2012’de yaşanan Sandy fırtınasında olduğu gibi iklim değişikliğinin kent üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle yapılacak harcamaları bu şirketlerden alınacak tazminatlarla karşılanmayı amaçlıyor.

20 milyar dolarlık program

Belediye, New York halkını yükselen deniz seviyesi, güçlü fırtınalar ve aşırı sıcaklara karşı korumak için 20 milyar dolarlık bir programı yürürlüğe koydu. New York Belediye Başkanı Bill de Blasio, “Küresel ısınma kötüye gittikçe, bizi aç gözlülükleriyle bu hale getiren fosil yakıt şirketleri New York’u daha güvenilir ve dirençli yapma maliyetini omuzlarına almalıdır.” dedi. Daha önce tütün şirketlerine açılan davalara benzetilen fosil yakıt şirketleri davasının yıllarca sürmesi bekleniyor.

New York’un iklim değişikliğine karşı mücadelede liderlik yapmak istediğini söyleyen Bill de Blasio, ayrıca yerel yöneti,m olarak yatırımını geri çek kampanyasına katılma kararı verdiklerini açıkladı. Buna göre New York emeklilik fonunda bulunan 5 milyar dolarlık yatırım fosil yakıt işiyle ilgisi bulunan şirketlerden çekilecek.

Yerel yönetimler Paris Anlaşması’ndan yana

Başkan Donald Trump, geçen yıl iklim değişikliğine neden olan gazları tarih boyunca en çok salan ABD’yi Paris Anlaşması’ndan çekmeye karar vermişti. Öte yandan aralarında New York ve Kaliforniya’nında bulunduğu ABD’nin pek çok eyalet ve yerel yönetimi Paris Anlaşması’na sadık kalacaklarını ve emisyonlarını azaltacaklarını açıklayarak Trump’a meydan okumuşlardı.

(New York Times, Sözcü, Yeşil Gazete)

2017 yılının en mutlu 10 çevre hikâyesi!

Mongabay’da Shreya Dasgupta imzasıyla yayınlanan makaleyi Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Cansu Yılmaz’ın çevirisiyle paylaşıyoruz.

***

  • 2017 yılı boyunca, bilim insanları nadir bulunan yaban hayatında yeni popülasyonlar keşfetti ve daha önce nesli tükendiği düşünülen bazı türleri ise yeniden ortaya çıkardı.

  • Bazı ülkeler büyük deniz koruma alanları oluştururken, bazıları ise daha çok yerli topluluklara toprak hakkı kazandırdı.

  • Dahası, 2017’de doğal yaşamı koruma denetim ve çabalarını iyileştirmek için sürekli gelişen teknolojinin potansiyelini gördük.

Geçen yıl, çevre için korkunç ve karanlık gibi gelmiş olabilir, ancak memnun edici pek çok şey de vardı. Bu nedenle, bir kez daha size 2017 yılının mutlu çevre hikâyelerinden (özel bir sırası olmaksızın) bazılarını getiriyoruz. Bir zamanlar soyu tükenmiş olduğu düşünülen türlerin yeniden keşfedilmesi, yerel halka toprak hakları verilmesi ve koruma çabalarını artıran yeni teknolojilerin ortaya çıkması da bunlara dâhildir.

1. Ender rastlanan yaban hayatında yeni popülasyonlar keşfedildi

Bu yıl, doğal yaşamı koruma yanlıları tehlike altındaki yaban hayatında bazı yeni popülasyonlar keşfetti. Bunun bir örneği olarak miğferli guguk kuşunu (Rhinoplax vigil) alabiliriz. Bir araştırma ekibi, Borneo’nun batısında nesli son derece tehlikede olan bu kuşun yeni ve “beklenmedik ölçüde zengin bir nüfusu” olduğunu kaydetti. Kaçak avcılık nedeniyle hemen hemen yok olan bir tür için bu keşif, onun geleceği için umutları canlandırıyor.

Bu, Grauer’in Gorili (Gorilla beringei graueri) için de iyi haberler anlamına geliyordu. Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde bulunan Maiko Ulusal Parkı’ndaki araştırmalar, parkın sadece yüzde birlik bir kısmında Grauer’in Gorillerinin daha önce kaydedilmemiş birkaç üyesini ortaya çıkardı. Araştırmacılar, büyük ölçüde keşfedilmemiş olan 10.885 kilometrekarelik (4000 mil-karelik) parkın içinde yaşayan çok daha fazla goril olabileceğini düşünüyor.

Myanmar’ın güneydoğusundaki Karen eyaletinin ormanlarında yapılan türünün ilk örneği araştırmaları da; kaplanlar, Asya filleri, Phayre’nin langurları (bir tür maymun) ve dholleri (bir tür yaban köpeği) olmak üzere en az 31 memeli türünün kaydını açığa çıkardı. Bölge, daha öncesinde güvenlik ve siyasi nedenlerden ötürü bilim insanları için yasak ilan edilmişti. Benzer şekilde, Tayland’ın Doğu Orman Kompleksi’ndeki çalışmalar, Çinhindi’ne özgü kaplanların (Panthera dicle corbetti) dünyaca bilinen ikinci üreme popülasyonunu ortaya çıkardı ve bu ise Tayland’ın bu kaplan alt türlerinin iki yetiştirme popülasyonuna ev sahipliği yaptığı anlamına geliyor.

Grauer’in Gorili. Fotoğraf Joe McKenna’a ait. / Wikimedia Commons (CC BY 2.0).

2. Kayıp ve bulunan: Bazı türler on yıllar sonra fark edildi

2017 yılı, yeniden keşiflerin yapıldığı da bir yıl oldu. Örneğin, Guatemala’daki Cuchumatanes Sıradağlarında kısa süre önce oluşturulan bir amfibiye rezervinin bekçisi, ilk kez kaydedildikten 40 yılı aşkın bir süre sonra tesadüfen göz alıcı renkteki Jackson’ın tırmanıcı semenderine (Bolitoglossa jacksonı) rastladı. Hindistan’da bir doğa bilimci, neredeyse 80 yıldır görülmeyen oldukça nadir bir kobra zambağını tespit etti.

Bilim insanları, ilk kez 1950’lerin ortalarındaki bir keşif gezisinde Venezuela’daki And Dağları’nın uzak bir bölümünde kaydedilmiş, tombul kahverengi bir kuş olan Táchira Antpitta’nın (Grallaria chthonia) yeniden keşfedildiğini de bildirdi. Batı Amazon’unu keşfeden yine başka bir seferde, bir saha rehberi, uzunlamasına kabarık kuyruğu ve altın rengi kürkü ile bir ağaç dalından diğerine sıçrayan büyük siyah bir maymun türü olan Vanzolini’nin beyaz yüzlü sakisini (Pithecia vanzolini) saptadı. Araştırmacıların ifadesine göre bu, bu maymun türünün son 80 yılda yaşayan ilk canlı kanıtıydı.

Eiru Nehri boyunca sular altındaki ormanda yaşayan Vanzolini saki maymunu. Christina Selby’nin fotoğrafı.

3. Papua Yeni Gine en büyük doğal yaşamı koruma alanına kavuştu

Papua Yeni Gine, geçen ay, ülkenin güneydoğusunda okyanustan dağlara doğru uzanan 3.600 kilometrelik (1.390 mil kare) bir koruma alanı olan Managalas Koruma Alanı’nı resmi olarak ilan etti. Doğal yaşamı koruma kuruluşları ve yerel topluluklar bu korumaya yönelik olarak 32 yıldır çalışıyordu. Managalas Koruma Alanı, Managalas platosunu büyük ölçekli ağaç kesimi ve madencilik faaliyetlerinden korumayı umuyor.

Managalas Koruma Alanı, Papua Yeni Gine’nin 3.600 kilometrelik bir alanını kapsamaktadır. Veri kaynağı: Hansen / UMD / Google / USGS / NASA, Global Forest Watch aracılığıyla erişilmiştir.

4. Yerel araştırmacılar, doğal yaşamı koruma çalışmalarında liderlik rolleri üstleniyor

Batılı bilim insanları, on yıllardır Madagaskar’daki koruma araştırmalarına egemen durumdaydı. Madagaskar’ın sit alanlarının çoğunun yaratılmasına ve yönetilmesine yardım ettiler ve ülkenin koruma önceliklerini belirlemede tamamlayıcı bir rol oynadılar. Bazı yabancı araştırmacılar, bu dış baskınlığın “biyoçeşitlilik araştırmasının tartışma yaratma ve Malgaş toplumunu daha geniş ölçüde etkilemek için sahip olduğu gücü sinirlediğini” belirtiyor. Fakat son on yılda yapılan bir dizi program, Madagaskar bilim insanlarının erken kariyerini desteklemeyi amaçladı ve şu anda yerel araştırmacılara koruma alanında daha fazla liderlik rolünü üstlenmeleri için yardım ediyor.

Fanomezana Ratsoavina (ortada) yüksek lisans tezlerini savunmaya hazırlanan iki öğrencisi ile kampüsteki laboratuvarında. Fotoğraf: Rowan Moore Gerety (Mongabay için).

5. Bir ABD alt ulusal temsilciler meclisi, Trump’ı dikkate almadı ve Amerika’nın Paris hedefini muhafaza etmeyi taahhüt etti

ABD Başkanı Donald Trump, bu yılın Haziran ayında, iklim değişikliği konusunda ülkenin Paris Anlaşması’ndan çekileceğini duyurdu. Trump, ayrıca yönetiminin Birleşmiş Milletlerin Almanya’nın Bonn kentinde düzenlediği bu yılki iklim zirvesinde her ülkenin genel anlamda iklim hareketlerini sergilemek için kurduğu fuar için de ödeneği karşılamayacağını belirtti. ABD federal hükümeti, 22 yıldır böyle bir fuarı finanse ediyordu.

Trump’a meydan okuyan ABD valilerinden, belediye başkanlarından, iş ve dini liderlerden müteşekkil rakip bir koalisyon , ödeneğe ortak oldu ve “Amerika’nın Taahhüdü: Hâlâ Varız” yazılı, resmi olmayan bir fuar açtı. 15 ABD eyaletinde, 455 şehirde, 1.747 işletmede ve 325 üniversitede federal olmayan aktörleri temsil eden bu heyet, Amerikan halkı adına Paris Antlaşması’na olan bağlılığını ilan etti. California Valisi Jerry Brown ve eski New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg bu heyeti yönetti.

Bloomberg, 11 Kasım’daki yalnızca ayakta katılımın gerçekleştiği bir etkinlikte; “Federal hükümet, iklim değişikliği konusunda ABD’nin harekete geçip geçmeyeceğine ya da ne yapacağına karar veremez” dedi ve sözlerine devam etti: “Bu kararlar şehirler, eyaletler, işletmeler ve sivil toplum tarafından alınır. Federal hükümetin amacı, bu çabaları desteklemek ve koordine etmektir. Ancak eğer Washington başkanlık etmeyecekse, o halde belediye başkanları, valiler ve CEO’lar edecektir. Ve Washington’un bizi durdurmak için yapabileceği hiçbir şey yok.”

ABD yerel yönetimleri COP23’te toplanıyor. Eski New York belediye başkanı Mike Bloomberg (solda), Pittsburgh Belediye Başkanı Bill Peduto’yu 11 Kasım 2017’de Almanya’nın Bonn kentinde selamlıyor. Fotoğraf: Bloomberg Philanthropies

6. Hayırseverler ve şirketler çevre için büyük taahhütlerde bulundu

Trump’ın iklim değişikliği konularına sırt çevirmesi üzerine hayırseverler ve büyük şirketler sorunun üstesinden gelmek için harekete geçti.

Gates Vakfı, örneğin Afrika’daki ve Asya’daki çiftçilere iklim değişikliğine uyum sağlamada yardımcı olacak tarım araştırmalarını desteklemek için 300 milyon dolar hibe verdiğini açıkladı. William ve Flora Hewlett Vakfı da, 2018’den 2023’e kadar olan beş yılda iklim değişikliği çözümleri üzerinde çalışan kar amacı gütmeyen kuruluşlara 600 milyon dolarlık bir bağış yapacağını bildirdi.

Diğer vakıflar, koruma çabaları için destek verecekleri sözünü verdi. Örneğin, ABD merkezli Leonardo DiCaprio Vakfı, koruma, insan hakları ve çevre alanlarında çalışan yerel ve küresel kar amacı gütmeyen kuruluşlara 20 milyon dolarlık bağışta bulunacağını duyurdu. Gordon ve Betty Moore Vakfı, yollar ve barajlar gibi devam eden altyapı projeleri nedeniyle Andes-Amazon bölgesinin çevresel bozulmalarına işaret ederek beş yıl için 50 milyon dolarlık bir bağış yapacağını açıkladı. Aynı zamanda, İsviçre merkezli Oak Vakfı da, yasa dışı balıkçılığın önlenmesi, küçük ölçekli balıkçılık yönetiminin desteklenmesi, deniz ekosistemlerinin ve geçim kaynaklarının korunması ve okyanuslarda plastik kirliliğinin azaltılması da dâhil olmak üzere okyanusları koruma faaliyetlerini desteklemek için 100 milyon dolar bağış sözünü verdi.

Komodo, Endonezya’daki mercan, papaz baliği ve anemonlar. Fotoğraf: Rhett A. Butler.

7. Yerli arazi hakları topluluklara verildi

Endonezya’daki yerli ve kırsal topluluklar, yavaş yavaş atalarından miras kalan topraklarını geri istiyor. Geçen yılın Aralık ayında, Endonezya hükümeti ilk kez geleneksel olarak ev dedikleri ormanlara dokuz yerli topluluğun haklarını tanıdı.

Bu yıl, başka bazı yerli topluluklara daha toprak hakkı verildi. Şimdiye dek, yönetim yerli topluluklara 164 kilometrekarelik (63 mil kare) arazi haklarını geri kazandırdı. Bununla birlikte eleştirmenler, bunun ülkenin cumhurbaşkanının 2014 seçim kampanyasında vaat ettiklerinin altında kaldığını söylüyor. Endonezya’nın ana yerli ittifakı olan AMAN, ülkedeki toplam 6.600 kilometre karelik (2,548 mil kare) geleneksel toprak hakkını geri kazanmak için kampanya yürütüyor.

Yerli topluluklar için ender rastlanan bir başka zaferde, daha önce yerli haklarına saldırmış olan Brezilya’nın Temer hükümeti, Amazonas eyaletindeki Middle Negro Nehri boyunca yer alan 12.000 kilometrekareye (4,630 kilometre kare) Turubaxi-Téa Yerli Bölgesi’ni kurdu.

Güney Sulawesi eyaleti, Enrekang bölgesindeki yerli grup 26 Ekim’de Endonezya hükümetine ormanlarının hakkini geri alma önerisini sundu. Fotoğraf: Wahyu Chandra / Mongabay Endonezya.

8. Büyük deniz rezervleri oluşturuldu

Sadece 1,600 nüfusu bulunan Güney Pasifik’teki küçük bir ada ülkesi olan Niue, adanın ekonomik bölgesinin dışında yüzde 40’ini kaplayan yeni bir deniz koruma bölgesi kurdu. Niue hükümeti, 127.000 kilometrekarelik (49.000 mil kare) deniz rezervi aracılığıyla, balık stoklarını korumayı ve tehdit altındaki balık türlerinin aşırı avlanmasını azaltmayı umuyor.

Şili, bu yılın Eylül ayında, uzaktaki Paskalya Adası’nın çevresinde 740.000 kilometrekarelik (285.700 kilometre karelik) bir deniz rezervi ilan etti. Rampa Nui Rahui Deniz Koruma Alanı bölgesi, dünyanın başka yerinde bulunmayan 140’in üzerinde deniz türüne ev sahipliği yapan bir bölgedir ve park, endüstriyel balıkçılık, madencilik ve diğer çıkarmaya dayalı faaliyetlere izin vermeyecek. Ekim ayında Şili, iki deniz rezervi daha oluşturulacağını açıkladı. Yeni rezervlerden biri, 117.000 kilometrekarelik (45,170 mil kare) bir alanda, Güney Amerika’nın Horn Burnu’ndaki Diego Ramírez Adaları’nın açıklarındaki okyanusları kapsarken; ikinci koruma alanı 484.000 kilometre karelik (186.870 mil kare) bir alanda, Güney Pasifik’teki Juan Fernández Adaları’nın çevresinde yer almaktadır.

Meksika da Revillagigedo deniz parkının köpekbalıklarını, vatozları, balinaları, kaplumbağaları ve diğer önemli deniz türlerini koruması amaçlanan Kuzey Amerika’daki türünün en geniş deniz rezervini yaratmak için genişletileceğini açıkladı. Park, yaklaşık 150.000 kilometrekarelik alanda (57.900 mil kare) dört Revillagigedo Adasını çevreleyecek.

Revillagigedo Adaları’nın suları, dev manta vatozlarına ev sahipliği yapıyor. Fotoğraf: Flickr aracılığıyla Elias Levy tarafından (CC BY 2.0).

9. Yeni teknolojiler koruma çabalarını artırıyor

Bu yıl doğal yaşamı koruma denetim ve çabalarını iyileştirmek için teknolojinin giderek artan potansiyelini gördük. Uluslararası Yaşam Barkodu inisiyatifi, örneğin, şüpheli kaçakçılarda bulunan bitki ve hayvan örneklerini hızla tanımlamak için orman bekçileri, polisler ve gümrük kapısı görevlileri tarafından kullanılabilecek yeni bir LifeScanner Lab-In-A-Box taşınabilir DNA barkotlama kiti geliştirdi. Bir başka ekip, alanda bitkilerin öncekinden daha hisli biçimde tespit edebilmesine olanak tanıyan elle taşınabilir bir DNA dizileme cihazı geliştirdi. Araştırmacılar, kış uykusundaki yarasalarda beyaz burun sendromunun etkisini tespit etmek için termal görüntüleme video teknolojisi gibi yaygın kullanılan teknolojileri alana uyarladılar.

Teknolojilerdeki gelişmeler, –kutup ayısı tanımlamaya katkıda bulunmadan ağaçları saymaya ve onların yaprak dökme, çiçeklenme ve meyve verme döngülerini izlemeye dek– bilim uzmanı olmayanların da koruma faaliyetlerine katılımını artırdı. Bilim insanları ayrıca, doğal yaşamı izlemeye yardımcı olabilecek potansiyel açıdan daha iyi robotlar geliştiriyor.

Taşınabilir bir DNA barkotlama laboratuvarı olan LifeScanner Lab-In-A-Box, orman bekçilerine, polise, gümrük temsilcilerine ve diğer yetkililere, doğal yaşam örneklerinin nesli tükenmek üzere, istilacı ya da yasal olarak ticarete tabi olup olmadığını hızlı bir şekilde tespit etmeye yardımcı olan yeni bir araçtır. Fotoğraf: Rob O’Flanagan, Guelph Üniversitesi.

10. 2017 yılının ilk 20 yeni türünü görelim

2017 yılı, yeni türlerin keşfi açısından heyecanlı bir yıl oldu. Bilim insanları, 1929’da Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nden Bonobo’dan beri büyük maymunun ilk tam türleri olarak tanımlanan maymun türü, yeni orangutan türleri keşfettiklerini duyurdu. Yeni tanımlanan Tapanuli orangutan (Pongo tapanuliensis), Endonezya’nın Sumatra kentinde yaşıyor ve gezegendeki nesli en tehlikeli büyük maymun olabilir.

Dünyadaki keşif gezileri, daha önce Batı bilimince bilinmeyen çok daha fazla türü ortaya koydu. Bilim insanlarından oluşan bir ekip, Myanmar’daki kalker tepe mağaralarında 19 yeni tür geko (kertenkele) keşfetti. Diğerleri, Avustralya’da 50 yeni örümcek türü, Hindistan’da birkaç yeni kurbağa türü, biri Madagaskar’da ve diğeri Angola ormanlarında yeni birer Afrika lemuru türü olmak üzere iki primat türünü açığa çıkardı.

2017’nin en yeni türlerinin fotoğraflarını buradan görebilirsiniz.

Endonezya’da yeni tanımlanan Tapanuli orangutanı (Pongo tapanuliensis). Fotoğraf: Maxime Aliaga.

 

Haberin İngilizce Orijinali

Muhabir: Shreya Dasgupta 

Yeşil Gazete için çeviren: Cansu Yılmaz

 

(Yeşil Gazete, Mongabay)

Kaliforniya sel ve heyelan felaketiyle boğuşuyor: 13 ölü

İklim değişikliği ABD’nin Kalforniya eyaletini vurmaya devam ediyor. Uzun süre devam eden orman yangınlarının ardından Kaliforniya şimdi de toprak kaymasıyla sarsıldı.

Mevsim normallerinin üzerindeki şiddetli yağışların ardından Güney Kaliforniya’da meydana gelen sel ve toprak kaymalarında en az 13 kişinin hayatını kaybettiği, 20 kişinin ise kayıp olduğu bildiriliyor. Toprak kayması nedeniyle Los Angeles yakınlarındaki yerleşim yerleri boşaltıldı. Bölgede haftalarca süren yangınların sahil şeridi boyunca toprağı tutan bitki örtüsünü tahrip etmesinin heyelanda rol oynadığı belirtildi.

Salı günü bastıran şiddetli yağışlar nedeniyle Los Angeles’in kuzeyindeki Santa Barbara’da oturanlara bölgeyi gönüllü olarak tahliye etmeleri çağrısında bulunuldu. Bu bölgede yaşayanlar Aralık ayında da orman yangınları nedeniyle tahliye edilmişti. Santa Barbara itfaiyesinden yapılan açıklamada, tahliye çağrısına bölge sakinlerinin sadece yüzde 15 kadarının uyduğu belirtildi.

Montecito kentindeki kurtarma çalışmaları sırasında çamur ve moloz yığınları arasından çok sayıda kişi çıkarıldı. Orman yangınları sırasında hasar gören evlerin önemli bölümünün de sellerde yıkıldığı açıklandı. Metrelerce yükseklikteki çamur yığınları Kaliforniya’nın kuzey güney istikametindeki önemli bağlantı yollarından 101 numaralı otoyolun kapanmasına yol açtı.

Yağışlar sürecek

Yağışlardan önce esen şiddetli fırtınanın yol açtığı tahribat arama ve kurtarma çalışmalarını zorlaştırıyor. Kısmen sular altına kalan yolları yıkılan ağaçların da kapattığı ve otobanın 50 kilometrelik bölümünde ulaşım sağlamadığı bildirildi.

Los Angeles’in banliyölerinden Burbank’ta da toprak kayması nedeniyle birçok araç çamurların altında kaldı, evler yıkıldı ve gaz boruları tahrip oldu. Resmi makamlarca bölgenin tahliye edilmesine karar verildi. Los Angeles havalimanının sular altında kalan bölümü kapatıldı. Meteoroloji uzmanları, şiddetli yağış ve fırtınanın süreceğini tahmin ediyor.

(Deutsche Welle, CNN)