Köşe Yazıları

Atların sesinin duyulmadığı bir fayton hikayesi – Abdullah Onay

0

Alper Tolga Akkuş’un fayton kalkıyor haberi epey zamandır Büyükada üzerinden süren bitmek bilmeyen fayton tartışmalarını hatırlattı. Öyle iki yıldır falan değil uzun zamandır var bu tartışmalar. (1)

Faytonu farklı gerekçelerle savunan kesimler var: Faytoncuların kaygısı ekonomik. (Tabii buna bağlı, çalışanlar, başta at, malzeme tedarikçileri vb. de var.)

Bir diğer grup, özellikle Büyükada’nın varlıklı, statü sahibi tabakası diyeceğimiz bir kesim, taksi olarak kullandığı faytondan vazgeçmek istemiyor. Faytonun bir statü sembolü olma hali var, ya da varmış. Bu kesimin fayton toplantılarında dile getirdikleri sorunlar da bu çerçevede: Faytonlara Araplar yüzünden binemedikleri, faytoncuların koktuğu, faytonların hijyen olmadığı vb.

Bu savunmasını daha açık bir nedene dayandırabileceğimiz kesimlerin dışında, Adaları koruma, çevre duyarlılığı, vb. nedenlerden ötürü faytonları savunanlar ya da savunmasını buna dayandırmaya çalışanlar var. Akkuş’un haberinde demeci olan Savaş Çömlek’i de bu kesime dahil edebiliriz. (2)

Çömlek, Adalar’ın korunmasına dair faytona merkezi bir önem veriyor. Ada kültürünün ve yaşam biçiminin korunmasının dayandığı özne faytonlar ve faytoncular. Adaları SiT alanı olması vb. koruma kararları değil, faytonun koruyabileceği gibi bir düşünceyi savunuyor. (3) Yine bununla bağlantılı, motorlu taşıt ile Adalar’ın yapılaşmaya açılması arasında doğrudan bir bağlantı kurması. Haliyle faytonun kaldırılması taleplerini otomobil lobisine dayandırıyor. Oysa Adalar’ın yapısının bu tür büyük otomobillere uygun olduğu söylenemez. Dar sokaklardan ne otomobil geçer ne park yeri bulunur.

Otomobil endüstrisi” gibi hayali bir yel değirmeni yaratmazsak, şöyle bir gerçek var: Her yerde olduğu gibi Adalarda da bir “oto” talebi var. Nitekim bu da gerçekleşti sayılır. Hâlâ geçerli Koruma Kurulu kararına dayanarak, gelişen teknolojinin de sonucu, Adalar taşıt doldu. Hem de büyük bir hızla. İki yıl içinde sayıları binleri bulan taşıt var artık. Her gören alıyor. Yollar vızır vızır. Ama zarfa bakanlar, bu araçlarda “motor” arıyorlar. O yok yerine akü var. Bu akülüleri faytoncular da kullanıyor üstelik.

Adalarda yakın zamana kadar taşımacılık da at arabaları ile yapılıyordu. Kaldırıldı, kooperatif kamyonetleri var, taşımayı onlar yapıyor. Hiç kimseden duymadım “kamyonet girdi, at arabaları kaldırıldı, Adalar’ın sembolüydü, falanca lobinin işi” vb. lafları. Ayrıca resmi kurumların sayısı hiç de azımsanmayacak bir motorlu taşıt kullanımı var. Bundan da öyle aman aman rahatsızlık duyulmadı yıllarca.

Adalar’ın istanbul’da bir karış toprağın kalmadığı bir dönemde, saldırıya açık olacağına şüphe yok. Ama bunun olmasında faytonun olup olmasının bir önemi de yok. Mesela dönüp faytonlu tarihteki yapılaşmaya bakmak lazım. (Seferoğlu, rezidans, faytonlar varken yapıldı ve devam ediyor. Bu inşaatlara karşı yapılan eylemlere katılanlar ise bir avuç kişiydi.) Bizzat yeni planlarla “evime bir kat daha çıkayım” beklentisi içinde olan epeyce kişi var zaten.

“Adalar işgal edilecek doğal dokusu bozulacak” deyip, Adaları savunmayı faytonla yapmaya kalkmak, atların üstüne yıkmaya çalışmak adalet sınırlarını aşıyor. Diğer değişkenlere bakmayıp, faytona takılıp kalmak ve bununla bir koruma sağlanacağını düşünmek gerçekçi değil.

Fayton sorununun ayyuka çıkmasına yol açan en önemli gelişme, patlayan turizm. Büyükada’da son beş senede kaç tane otel, restoran, pansiyon açılmış bilen var mı? Adalara gelen turist sayısı? Yıllık rakam milyonlara çıkmış. Adalar ekonomisi turizme dayanıyor artık. Turizmi ortadan kaldıramazsan, bütün bu gelişmeleri durdurabilmek çok zor, ama imkansız değil. Bu baskıyı düzenlemeye yönelik bir alternatif için mücadele etmek gerekir en azından. Yoksa bu büyüme faytonlu da faytonsuz da katlanarak gider. Faytonlar turistlere yetmiyor artık, iskeleye varan kuyrukları her zaman görürsünüz yazları.

Ama bütün bunları görmezden gelip, hayvanlara eziyet üzerine oluşturulacak bir doğa korumasını ise anlamak zor.  O şöyle bir doğa olur ancak; insan için var olan, diğer canlıların ancak insana kölelik ederek var olabileceği bir doğa! Farkındaysanız fayton meselesinde henüz “hayvanların köleliği”ni tartışmaya geçemiyoruz, uğradıkları eziyetteyiz henüz; ona daha çok uzun bir yol var görünen.

Peki atlara ne olacak?

Son olarak faytonları savunmaya yönelik bir  argüman ise fayton kalkarsa atların kesilip sucuk olacağı. Bunu duyunca insan “hayvan hakları duyarlığı” o derece gelişmiş ki, bu duyarlılığa sahip iki kutup, birbirine zıt şeyler öneriyorlar gibi bir hisse kapılıyor. Neredeyse faytona karşı çıkanlar “katliam” gerçekleştirmiş sayılacaklar. Şuna benziyor bu süt içmezsek inekler ölür ya da yumurta yemezsek tavuklar ölür!

Abdullah Onay

Bir grup var, faytonları savunan (faytoncu değiller) yılda 200 at öldüğünü yazdılar. Belediye ise 400 diyor. Büyükada’da toplam 1200 at olduğu söyleniyor, kayıtlı, diğerlerini bilmiyoruz. Allahtan başka da kimse bilmiyor. Bu demek ki, zaten mevcut atlar 3-4 yıl içinde ölüyor, yenileri geliyor; siper hücumu gibi düşünün. Atların normal ömrü de 20-30 yıl bu arada.

Ne olacaklar peki? Faytondan kurtulunca eziyetsiz hayatlarını sürdürmesi için nice proje yapacak kişi çıkar, bu kadar profesyonel projeciler yetiştirmiş memleketten.

Fayton kalkarsa yerine ne konur bilinmez. Ama hakikaten Adaların doğasını, dokusunu korumak ise dert, yıllardır savunduğum, çevreye uygun mini tren. İşletmesini de faytonculardan oluşacak bir kooperatifin yapacağı, böylece ekonomik kayıp yaşamayacakları bir çözüm. Taşıt dağınıklığını kaldırabilir, yürümeyi zorlaştıran kalabalıkları azaltabilir. UNESCO’nun koruma altına aldığı yerlerde kullanılıp o kentlerin dokusunu bozmuyor da Adaları mı koruyamayacak? (4)

Ama tabii ki bu bir toplu taşıma. Zurnanın da zırt dediği yer burası zaten. Toplu taşıma, bizim gibi bir statü toplumunda statü kaybıdır. Hem ne demişti rahmetli Özal “toplu taşıma komünizmdir”; bence de öyle!

(1) Bu konuda epeyce yazdım, bu yazıda tekrarlamamak için: “Atların Dramı ve Nostalji”, https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2016/10/29/atlarin-drami-ve-nostalji/

“Adalar, Faytonlar ve Atlar”,  https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2016/09/23/adalar-faytonlar-ve-atlar/;

“Hayvanlara Eziyet ve Şiddet içeren, Sömürüye Dayalı Her Şey Onların Haklarının ihlalidir”, https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2016/09/29/42/

“Atların Acılarını Uzatmadan Sorun Çözülmeli”, https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2016/09/28/atlarin-acilarini-uzatmadan-sorun-cozulmeli/

“Irkçılık ve Hayvan Hakları: Koca Kıçlı Araplar”, https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2016/09/25/irkcilik-ve-hayvan-haklari-koca-kicli-araplar/

(2) Savaş Çömlek bu tartışmalar çerçevesinde daha önce iki yazı yazmıştı: https://yesilgazete.org/blog/2014/09/08/adalarda-fayton-uzerinden-oyunlar-1/; https://yesilgazete.org/blog/2014/09/11/fayton-uzerinden-oyunlar-2-adalarda-ulasim-sorunu-mu-varmis/

Bu yazıya vesile olan Yeşil Gazete haberinde Savaş Çömlek şöyle demiş “Hayvan hakları aktivistlerinin de manipüle edildiğini düşünüyorum. ‘Faytonlara Hayır’ eyleminde belediyenin hayvan hakları akitivistlerine araç sağladığını biliyorum.” Hangi araç? Ben Heybeli’den vapurla gittim. Diğer aktivistler istanbul’dan vapur ve motorla geldiler, eylem de iskelenin 100 metre ilerisinde oldu. Belediye kime, hangi yol için ne aracı sağlamış merak ettim? Fakat bir olguyu açıklamaya “oyun” olarak görüp başlayınca, komplo teorilerine başvurmak normal. Hayvan Haklarını savunman bir takım koşullara bağlıdır; sadece amacın bu olamaz ya  manipüle ediliyor olursun ya çeşitli “lobilere hizmet edersin”, en hafifinden “kullanışlı aptal”sındır, dönen dolapların farkında değilsindir. Nükleer enerjiye karşı çıkarken lobilere hizmetle suçlanmış harekette bile bu zihniyete rastlamak için ne diyebilirim ki?

(3) Büyükada’da faytonlar üzerindeki rant sistemi için Forum raporuna bakılabilir: http://dokuzadabirdeniz.com/?p=220

Yine çok sayıda faytona sahip bir kişiye yönelik operasyon ile ilgili bkz. http://www.hurriyet.com.tr/fayton-cetesi-40454985

(4) Çok örnek verilebilir ama, Bulgaristan’daki Avrupa’nın en eski kentlerinden olan Nessabar, UNESCO koruması altında. http://whc.unesco.org/en/list/217

 

Abdullah Onay

 

You may also like

Comments

Comments are closed.