Ana Sayfa Blog Sayfa 29

[İklim Masası] AB, 2030’a kadar tahrip olan doğal alanların en az yüzde 20’sini onaracak

Avrupa Birliği (AB) Biyoçeşitlilik Stratejisi kapsamında hazırlanan Doğa Yenileme Kanunu’nu (Nature Restoration Law, NRL) kabul eden AB üyesi ülkeler, 2030 yılına kadar birliğin karasal ve denizel ekosistemlerinin en az yüzde 20’sine denk gelen alanlarda ekosistemi onarmayı taahhüt etti.

Yüzyıl ortasına kadar ise onarım ihtiyacı olan tüm ekosistemlerin yenilenmesi hedefleniyor.

Kanun kapsamında 2030 yılına kadar nehirlerin 25 bin kilometre boyunca özgür, engelsiz akması ve en az üç milyar ağaç dikilmesi de planlanıyor.

Avrupa’daki doğal alanların yüzde 80’i zarar görmüş durumda

Avrupa Yeşil Mutabakatı ve AB Biyoçeşitlilik Stratejisi kapsamında hazırlanan kanun, hem biyoçeşitliliği artırmayı hem de iklim değişikliği ile mücadelede doğadan destek almayı hedefliyor.

Avrupa doğası kaygı verici ölçüde zarar görmüş durumda. Kıtadaki yaşam alanlarının yüzde 80’den fazlasının iyi durumda olmadığı hesaplanıyor. Bu nedenle kıtanın sulak alanlarını, ormanlarını, nehirlerini ve denizlerini onarmak, doğayı restore etmek önem taşıyor.

İlk olarak 2022’de önerilen kanunun kabul edilmesi, özellikle tarım lobisinin muhalefeti nedeniyle, oldukça zorlu oldu. Bozulan birçok ekosistem bugün tarım arazisi olarak kullanıldığından kanunda önerilen onarım, Avrupa Halk Partisi (European People’s Party) tarafından “Avrupa tarımına, ormancılığına ve balıkçılığına bir saldırı” olarak tanımlandı ve sağ partilerin muhalefetiyle karşılaştı. AB’nin en büyük tarım lobisi Copa-Cogeca da “gıda güvenliğini tehdit edeceğini” iddia ettiği kanunu önlemek için büyük çaba harcadı.

Avrupa Yer Bilimleri Birliği (European Geosciences Union, EGU) Politika Müdürü Chloe Hill, güçlü lobi gruplarına ve yaygınlaştırılan hatalı bilgilere rağmen Doğa Yenileme Kanunu’nun kabul edilmiş olmasını bir başarı olarak tanımlıyor.

EGU Biyoçeşitlilik Çalışma Grubu üyeleri arasında yer alan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nden Dr. Bikem Ekberzade ise bir ‘biyoçeşitlilik laboratuvarı’ olarak tanımladığı Anadolu’nun da NRL’e benzer, hatta daha güçlü bir kanuna büyük ihtiyaç duyduğunu, ancak böyle bir adımın ciddi bir idari kararlılık gerektirdiğini vurguluyor.

DOĞA YENİLEME KANUNU NEDİR? 

 

Haziran 2022’de sunulan Doğa Yenileme Kanunu, Avrupa’da tahrip edilen doğal alanların onarılması için bağlayıcı hedefler koyan, bir kıtanın neredeyse tamamını kapsayan ilk yasa olması nedeniyle büyük önem taşıyor. Aynı zamanda AB’nin iklim ve biyoçeşitlilik hedeflerine ulaşabilmesinin önemli bir adımı kabul ediliyor.

 

Bu kanunla birlikte AB’ye üye devletler, 2030 yılına kadar, tahrip olmuş ekosistemlerin en az yüzde 20’sini onarmayı taahhüt etti. Yüzyıl ortasına kadar ise tahrip edilmiş tüm ekosistemlerin yenilenmesi amaçlanıyor.

Yasa kapsamında, farklı ekosistemler, yaşam alanları ve türler için özel hedefler de belirlendi. Örneğin kurumuş turbalıkların en az dörtte birinin, 2030 yılına kadar yeniden ıslatılması gerekiyor. Yapay engellerin kaldırılarak nehirlerin özgür akmasının sağlanması, polinatör popülasyonlarının artırılması, kentlerdeki yeşil alanların geliştirilmesi ve AB boyunca üç milyar ilave ağaç dikilmesi, yasanın önemli hedefleri arasında yer alıyor.

Yeşil Mutabakat kanuna zemin hazırladı

Chloe Hill’in Doğa Yenileme Kanunu ile ilgili değerlendirmeleri şöyle:

‘Bugün Doğa Yenileme Kanunu’ndan söz edebiliyorsak bunun nedeni Yeşil Mutabakat. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın kabul edilmesi oldukça heyecan vericiydi çünkü Doğa Yenileme Kanunu gibi mevzuatların ortaya çıkabilmesi için zemin hazırladı.

Yeşil Mutabakat’ın ardından 2020’de AB Biyoçeşitlilik Stratejisi geldi – ki onun hedeflerinden biri de doğayı yenilemek, restore etmekti. Dolayısıyla Yeşil Mutabakat’ın ne kadar kilit önemde olduğunu teslim etmek gerekiyor. İklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybı konularında birçok can sıkıcı gelişme yaşanıyor ancak bu yasanın kabul edilmiş olması gerçekten çok iyi bir haber.

En büyük zorluk, tüm üye devletlerin onayını almak oldu

‘Gerçek şu ki, Avrupa’da doğal alanlar azalıyor. Üstelik Avrupa’nın sıfır noktasında dahi Avustralya gibi bir yere kıyasla yeterince doğal alana sahip olmadığını da vurgulamak gerek.

Dolayısıyla Avrupa’da doğanın ve doğal alanların korunması şart. Ne var ki farklı üye devletlerin, kanun ve kuralların, doğal koşulların bulunduğu bir bölgede bunu başarmak oldukça zor. Nitekim AB ile çalışırken karşılaşılan en büyük zorluklardan biri, tüm üye devletler için kabul edilebilir olan, işe yarayan bir mevzuat çıkarabilmek. Bunu Doğa Yenileme Kanunu’nda ve özellikle turbalıklar konusunda deneyimledik.

Turbalıklar, birçok nedenle hayati önem taşıyor. Yalnızca biyoçeşitlilik için değil, iklim değişikliği ile mücadelede de kritik rol oynuyorlar. Ormanlardan çok daha fazla karbon depolayabiliyorlar. Gerçekten, gerçekten verimliler. Öte yandan kuruduklarında, tarım veya yanlış kullanım nedeniyle bozulduklarında, farklı bir arazi kullanımına geçtiklerinde, işte o zaman tam aksine çok ciddi karbon salımı yapıyorlar. Bu nedenle turbalıkları korumak çok önemli.

Ne var ki bu konu Doğa Yenileme Kanunu çerçevesinde gündeme geldiğinde, ülkeler arasındaki farklılıklar önemli bir zorluk yarattı. Her ülkede eşit miktarda turbalık yok. Örneğin İskandinav ülkelerinde çok ciddi miktarda turbalık varken, mesela İspanya’da çok daha az. Dolayısıyla ‘turbalıkların yüzde şu kadarını yenileyeceksiniz,’ dendiğinde, bu, İskandinav ülkeleri için çok daha büyük bir alana denk geliyor ve uygulaması da çok daha zor. Zaten bunca sene böyle bir işe kalkışılmamasının nedeni de bu gibi zorluklar. ‘

YEŞİL MUTABAKAT NEDİR? 

 

Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB’yi 2050 yılına kadar ‘iklim nötr’ yapabilmek (yani kıtanın sera gazı emisyonlarını mümkün olduğunca azaltmak ve önlenemeyen kısmına denk miktarda sera gazını doğal veya inşa edilmiş yutaklarda tutabilmek) için tasarlanmış bir strateji belgesi.

 

Bu tariften de anlaşılacağı üzere, projenin iki ayağı var: Emisyonları mümkün olduğunca azaltmak ve yutakları mümkün olduğunca artırmak. Önemli karbon yutağı olan doğal ekosistemler, işte bu noktada devreye giriyor.

 

Yeşil Mutabakat, dokuz farklı politika alanına dair stratejiler içeriyor. Biyoçeşitlilik, bu dokuz alandan biri.

 

AB BİYOÇEŞİTLİLİK STRATEJİSİ NEDİR? 

 

Yeşil Mutabakat çerçevesinde hazırlanan 2030 Biyoçeşitlilik Stratejisi, doğayı korumayı ve tahrip edilmiş ekosistemleri onarmayı hedefleyen uzun vadeli bir proje.

 

Strateji kapsamında, Avrupa’da hem karada hem de denizde tüm alanların yüzde 30’unun koruma alanı ilan edilmesi ve özellikle doğal yaşlı ormanların sıkı korunması amaçlanıyor.

 

Stratejinin hedefleri arasında polinatör nüfuslarını artırmak, 2030 yılına kadar pestisit kullanımını yarı yarıya azaltmak, aynı seneye kadar üç milyar ilave ağaç dikmek, AB nehirlerinin en az 25 bin kilometre boyunca özgür akmasını sağlamak gibi maddeler bulunuyor. Doğa Yenileme Kanunu, bu stratejinin gerçekleşebilmesi için geçirilmesi gereken yasalardan biri.

Tarım lobisi kanuna savaş açtı

“Doğa Yenileme Kanunu epey siyasileşti ve bunda da lobi faaliyetlerinin ciddi bir etkisi oldu. Örneğin Copa-Cogeca isimli büyük tarım lobisi, bu kanunun geçişini engellemek istiyordu çünkü doğayı onarmanın tarım üzerinde etkisi var. Örneğin turbalıkların çoğu artık tarım arazisi haline gelmiş durumda. Ve tabii ki Copa-Cogeca’nın parası, zamanı ve lobicilik tecrübesi var. Dolayısıyla kanundaki bazı hedeflerin düşürülmesi üzerinde etkili oldular.

Diğer yandan birçok sivil toplum kuruluşu ise yasaya önemli destek verdi. Bilim insanları, bilimsel delillere dayanan bilgiler paylaştılar. Dolayısıyla yalnızca yasayı engellemeye çalışan lobi grupları değil, yasaya destek olanlar da vardı.

Geçen metinle ilgili ise mutlu olduğumu söyleyebilirim. Yasa üzerinde çalışmaya ilk başladığımızda tek amacımız onu daha iyi bir hale getirmekti; zar zor geçeceğini hiç tahmin etmiyorduk. Eğer o gün bu metni ve hedeflerin bu kadar düşürüldüğünü görseydim, canım sıkılırdı. Ancak bugün, yasanın geçmiş olması nedeniyle çok mutluyum ve sanırım hemen herkes aynı şekilde hissediyor.

TARIM LOBİLERİ VE DEZENFORMASYON

 

Doğa Yenileme Kanunu, tarım lobisi tarafından gıda güvenliğini tehlikeye atacak ve çiftçilere zarar verecek bir gelişme olarak sunuldu. Yasanın geçmesinin, AB’de gıda üretimini düşüreceği ve yaygın ekonomi kayıplara sebep olacağı iddia edildi.

 

Nihayetinde yasa tasarısının hafifletilerek ve zar zor geçmesine sebep olan bu hatalı bilgiler, gıda güvenliğine en büyük tehdidin iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybı olduğunu vurgulayan bilim insanlarının tepkisini çekti. Özellikle Copa-Cogeca gibi, küçük çiftçilerin değil endüstriyel tarımın çıkarlarını temsil ettiği iddia edilen lobi gruplarına karşı 3 bin 339 bilim insanı bir araya gelerek bir açık mektup imzaladı. Mektupta, tarım lobisinin iddialarının bilimsel dayanağı bulunmadı ve hatta bilimsel kanıtlarla çeliştiği vurgulandı.

Uygulamada üye devletlere destek olunmalı

“Bundan sonraki süreçte üye devletlerin, doğayı eski haline getirmek için plan yapmaları gerekiyor. Ve planlara uymaları, gelişmeleri raporlamaları lazım.

Kurutulmuş turbalıkların 2030 yılına kadar yüzde 30’unu, 2040’a kadar yüzde 40’ını ve 2050’ye kadar da yüzde 50’sini eski haline getirmek gerekiyor. Spesifik olarak hangi turbalık alanları onaracaklarını belirleme konusu, üye devletlere bırakıldı. Tabii ki önceliklendirilmesi gereken alanları belirlemek için bilim insanlarıyla çalışılması doğru olur. Zaten fena durumda olmayan bir alanı restore etmeyi deneyebileceğiniz gibi, tamamen kurumuş bir turbalığı da onarabilirsiniz ancak tabii ki ikinciden elde edilecek fayda daha fazla olacaktır.

Bu uygulama sürecinde Komisyon’un üye devletleri desteklemesi gerekiyor. AB ile üye devletler arasında bilgi paylaşımı yapılması faydalı olabilir. Çünkü bazı devletler halihazırda veri toplasa da diğerleri, özellikle Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, bu konuda zorluk çekebilir. Öte yandan Avrupa Çevre Ajansı ve Ortak Araştırma Merkezi (Joint Research Center, JRC) gibi kurumlar, veri topluyor ve izleme yapıyorlar; yardımcı olabilirler.

Ülkelerin, NRL kapsamında neler yapacaklarını planlamak için 2026 ortasına kadar zamanları var. Ardından bu planları Komisyon’a sunacaklar.’

Çiftçiler değil lobiler itiraz etti

Dr. Bikem Ekberzade’nin kanunla ilgili görüşleri ise şu şekilde:

“İlk olarak NRL’in bağlayıcı bir yasa olduğunu vurgulamak gerekiyor. AB üyeleri bunu kendi parlamentolarından geçirdikten sonra, yasaya uymamalarının yaptırımları olabilecek. O yüzden de tarım lobisi tarafından bu kadar politize edildi. Fakat çiftçiler tarafından değil, lobiler tarafından politize edildi.

Burada çiftçilerle konuşulduğunda birçoğu bu yasanın ne kadar önemli ve gerekli olduğunu biliyor, hatta yasayı destekliyordu. Fakat onları temsil ettiğini söyleyen lobiler, bu işi politize ettiler ve Brüksel koridorlarında gizli bir savaş yaşandı.

NRL, bilim insanlarının yoğun katılımıyla hazırlandı

“Doğa Yenileme Kanunu’nun en önemli yönü ise ilk defa olarak bu kadar çok bilim insanının katılımıyla hazırlanmış olmasıydı. Bu kanun tasarısını ilk öneren ve mecliste geçmesi için yoğun çalışan insanlar da bilim insanlarına sürekli geri dönerek, ‘doğru muyuz?’, ‘böyle bir öneri geldi, ne diyorsunuz?’ diye sorarak, yardım talep ederek, katılımcı bir süreç yürütülmesini sağladı.

Bu yasanın bu kadar politize edilmesinin en önemli nedenlerinden bir tanesi, mümkün olduğunca düzgün ve katılımcı bir şekilde, bahanelere kulak asmayarak hazırlanmış olması diyebiliriz. “Tamam ormanlık alanları koruyalım ama tarımsal alanları da çok ellemeyelim”  denmedi.

Türkiye’de durum: Tahrip olan doğal alanlara dair veriler şeffaf değil

“Avrupa’da yüzde 80’den fazla olduğu hesap edilen doğal alan tahribatının Türkiye’de ne ölçekte olduğuna dair kurumsal üretilmiş, kamuya açık bir veri seti, bildiğim kadarıyla bulunmuyor. Belirli orman alanlarının, örneğin bir yangın sonrasında ne kadar tahrip olduğuna dair veriler muhakkak ki toplanıyor. Ancak sorduğunuz gibi bir veri Türkiye’de olsa da, maalesef biz akademisyenlerin bu veriye erişmesi mümkün olmuyor veya çok zor oluyor.

Oysa OGM’nin (Orman Genel Müdürlüğü) ve bakanlıkların bu verileri toplaması, biz vatandaşların vergileriyle mümkün oluyor. Fakat bu çok kıymetli araştırmaların sonuçlarının biz bilim insanlarının erişimine açılması gerekiyor ki biz onlar üzerinden bilimsel tahminler üretebilelim. Akademi, multidisipliner çalışmalara daha yatkın ve daha farklı bir perspektiften bakabiliyoruz.

Ancak özellikle iklim değişikliği nedeniyle çok kritik bir dönemden geçerken, tam ihtiyacımız olduğunda, bu kadar kıymetli ve detaylı veriye tam erişim sağlayamıyoruz. ‘

Bir biyoçeşitlilik laboratuvarının içindeyiz

Anadolu yarımadası çok özel bir yer. Biz çok kıymetli bir biyoçeşitlilik laboratuvarının içindeyiz. Aynı zamanda iklimsel çeşitlilik bölgesi içindeyiz; birçok iklimin geçiş yaptığı bir bölgedeyiz. Geçiş bölgelerinde olduğu gibi çok kırılgan fakat bir o kadar da çeşitlilik barındıran bir yer. O nedenle çok özel bir yerde yaşıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti içinde yer alan bölgelerin tamamı, bu söylediğim kategoriye giriyor. Dolayısıyla bizim AB’den çok önce bu kararları almamız gerekirdi. Ama maalesef endüstriye, madenciliğe, şehirleşmeye daha fazla önem veriliyor. Öte yandan çok değerli olan ve kıyı bölgelerini koruyan makilik alanlara ‘çalı, çırpı’ gözüyle bakılıyor. Orman, herkesin malı gibi algılanıyor. Bu ekosistemler üzerinde kendimizi hak sahibi görüyoruz; halbuki biz bu ülkede bu ekosistemler sayesinde yaşayabiliyoruz ve tahrip olduklarında çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu da görüyoruz.’

Birçok felaket, ekosistem tahribatının sonucu

“Bunun bir örneği olarak Bozkurt sel faciasını gösterebiliriz. Doğu Karadeniz’de yağışlar sonrası yaşanan toprak kaymalarından veya Konya’daki obruklardan bahsedebiliriz. Bunlar neden oluyor?

Doğu Karadeniz havzasını göz önünde bulunduracak olursak; buralarda ormanlar yok edilerek yerine çay plantasyonları kuruluyor. Oradaki eğimin üzerindeki kök stabilitesi yok olduğu ya da değiştiği zaman, insanların hayatlarını kaybetmesine neden olan olumsuz tablolarla karşılaşıyoruz. Veya Konya’da, su akiferlerinin sulama sistemleri için kullanılarak boşaltılmasından sonra oluşan koca koca delikleri görüyoruz. Bu gibi örnekler saymakla bitmez.

İlk olarak nereler korunmalı derseniz; sulak alanlar, ormanlar, sığ koylar ve yarı kapalı körfezler öncelikli diyebiliriz. Öte yandan Anadolu; ekosistem çeşitliliği, iklim çeşitliliği ve tür çeşitliliği açısından o kadar zengin bir alan ki ‘önce şunu koruyalım,’ demek doğru olmuyor; tamamı oldukça önemli.’

Benzer bir yasa için idari kararlılık gerekiyor

“Türkiye’de NRL gibi bir yasanın uygulanabilmesi için çok kararlı bir idareye ihtiyaç var. Hatta daha iyisi de olabilir. Neticede NRL de birçok müzakereler sonucunda biraz zayıflatıldı. Türkiye’de böyle bir hazırlık olsa, idare gerekli kararlılığı gösterse, bilim buna yüzde yüz katılsa, o zaman doğal zenginliğimize hem sahip çıkarız hem de karbon kredimizi artıda tutarız.

Ancak NRL gibi bir kanunun gündeme gelmesi birdenbire olmuyor. Önce bir politika belirleniyor; örneğin ‘2100 yılına kadar emisyonları şu kadar düşüreceğiz, yeşil alanları şu kadar artıracağız, felaketlere karşı kritik noktaları belirleyerek o bölgelerde doğa tabanlı sonuçlar arayacağız, gibi’ hedefler belirlemek gerekiyor. Ardından bunun altında daha spesifik adımlar belirlemeli.

Türkiye’de böyle bir kanun çıkabilir ve rahatlıkla uygulanabilir; uygulayacak merciler mevcut. Fakat bütün bunların yapılabilmesi için ilk başta idari kararlılık bulunması gerekiyor.

Oysa henüz bugün basına yansıyan bir habere göre, Bodrum-Milas arasında yangından zarar gören, hem akiferleriyle hem ormanlarıyla önemli olan, kalan son yeşil alanlardan birinin imar planı hazırlanmış. Böyle bir konjonktürde Doğa Yenileme Kanunu’nu konuşmak biraz ütopik oluyor. Bununla birlikte eğer idari kararlılık gösterilerse başarılabilir.”

Fernas Madencilik işçileri Ankara’ya yürüyor

Manisa‘nın Soma ilçesinde AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu ile Koç Holding ortaklığındaki FernasMadencilik‘e ait madende, sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten atılan işçiler, dün Soma’dan Ankara’ya yürüyüş başlattı.

Gece saatlerinde Süleymanlı Mahallesi’nde konaklayan işçiler Gölmarmara üzerinden Ankara’ya yürüyüşe devam edecekler.

Şirket yöneticilerinin maden sahasına girişini engelledikleri için geçen gün gözaltına alınıp daha sonra bırakılan Bağımsız Maden- İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Başaran Aksu eylemle ilgili şunları söyledi:

“Yaklaşık 38 kilometre bir yol geldik. Tüm madenci kardeşlerimle birlikte haklarımızı aramak için yola çıktık. Süleymanlı halkı bize çok güzel karşıladı. Akhisar halkı ile saat 11.00’de birlikte olarak bir açıklama yapacağız. Daha sonra Gölmarmara yoluyla devam edeceğiz. Çözüm arıyoruz, çare arıyoruz. AK parti Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu patrona bir sürü kuralsızlıkları kendisine anlatmaya çalıştık dostlar vasıtasıyla. Sorunu çözmeye çalışıyoruz. Siyasi partiler kendi cenahından bu konuyu çözmeye çalışıyorlar. Ferhat bey ile şimdiye kadar sağlıklı bir iletişim sistemini oluşturamadık. Bu yürüyüşü düzenlememiz mecburiyet yüzünden. Bu bir ağır yürüyüş. Adım adım gitmemiz gerekiyor. Neredeyse bütün arkadaşların ayakları parçalandı. 38 kilometre yürümek gerçekten zor. Madenci yürüyor, haklı. Çalıştığım madende ölüm riski var. Ölüm riskinin olduğu yerde madenciler çalışmaya zorlanıyor. Devlet bunu istiyor. Ücretler düşük. Soma ortalamasında 12 bin liranın altında. Kimse sesini çıkarmıyor. Madenci, ‘geçinemiyorum’ diyor. Banka promosyonları her yerde veriliyor, burada verilmedi. İşten atılan insanlar anayasal hakkını kullanıyorlar. Anayasanın 51 maddesi, bir sendikaya üye olun diyor. Olunca da işçi arkadaşlarımız işten atıldı.”

Yeşil NoktaFernas işçilerinin eylemi sürüyor: Kölelik düzenine karşı bir uyarı!
Yeşil NoktaAKP’li patronun oteli önünde eylem yapan madenciler gözaltına alındı
Yeşil NoktaFernas direnişinin 29’uncu gününde sendika yöneticileri gözaltına alındı

Binlerce işçi işten atıldı, öldü, hiç bir patron ceza almadı

Şirket yöneticilerinin Türk Ceza Kanunu’nun 118. maddesini ‘takmadıklarını” söyleyen Aksu, kendilerine bir şey olmayacağını bildiklerini söyledi:

“Yüzbinlerce işi işten atıldı sendika nedenlerle. Hiçbir patron ceza almadı, cezaevinde yatmadı. Onbinlerce işçinin iş cinayetinde ölüp cezaevinde yatmaması gibi. Soma’da 301 madencinin ölümünden sorumlu olan Soma Holding gibi, 301 kişiyi öldüren yöneticiler sadece ve sadece 4,5 yıl yattı. Buradan Ferhat bey’e sesleniyoruz; kendisi yasa yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde, yasaları koruyup kollayacağına yemin etmiş bir kişi.  Kendi iş yerinde en az üç3 anayasa maddesi, 10 kanun maddesini ayaklar altına aldığını tespit ettik. Bunlara AK parti içinden de ses verilmesi gerekir. MHP içerisinde ses verilmesi gerekir. Eğer istenen bütün halkın zenginlerin holdinglerin, kölesi olmasıysa, anayasaya gerek yok kanunlara gerek yok. İşçi sağlığı, iş güvenliğine gerek yok.”

Türkiye nüfusunun en az yüzde 92’si kirli hava soluyor

Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) 2016 yılından bu yana düzenli olarak hazırladığı, Türkiye’deki hava kalitesi ve hava kirliliğinin insan sağlığına etkilerini inceleyen Kara Rapor 2024 yayımlandı.

Kömür, petrol ve doğal gazın yakılmasının, fosil yakıtlara bağımlılığın en önemli çevresel bedellerinden biri hava kirliliği.

Türkiye’de hava kalitesinin yönetimiyle ilgili detaylı bir mevzuat olsa da bu mevzuatın içeriğinde ve uygulanmasında ciddi sıkıntılar bulunuyor. En önemli sorunlardan biri, mevzuatta belirli sektör ve tesislere tanınan istisnalar.

2016 yılından beri Türkiye genelinde, yıl bazında hava kalitesi verilerini, mevzuat, politika ve uygulamalarını inceleyen THHP, Kara Rapor’un altıncısında da hava kirliliğiyle ilgili sorunları ortaya koyup somut çözüm önerileri getiriyor.

Gümüşel: Altyapı var ama etkin işletemiyoruz

Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Deniz Gümüşel, İstanbul’da düzenlenen basın toplantısında şunları söyledi:

“Temiz hava hakkı, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkının önemli bir bileşeni ve bir insan hakkı. Bu hakkın etkili biçimde kullanılabilmesinin ön koşulu, soluduğumuz havanın kalitesini bilmek. Bu da ancak etkin bir hava kalitesi izleme sistemi, bu sistemden elde edilen verilerin doğru değerlendirilmesi ve kamuoyu ile şeffaf süreçlerle paylaşılmasıyla mümkün.

Kara Rapor’da şunu ortaya koyuyoruz: 2022 ve 2023 yıllarında Türkiye genelinde hava kalitesi izleme ağındaki istasyon sayıları artsa hava kirliliğinin izlenmesi verimi hala çok düşük. Yani altyapımız var, ama bu altyapıyı etkin işletemiyoruz. Özellikle fosil yakıt kullanan ağır sanayinin olduğu bölgelerde hava kalitesi düzenli takip edilmiyor. Özellikle fosil yakıt kullanan ağır sanayinin olduğu bölgelerde hava kalitesi düzenli takip edilmiyor. Maalesef Türkiye’de nüfusun yüzde 92’sinden fazlası hala Dünya Sağlık Örgütü standartlarına göre kirli hava soluyor.”

İzmir’de hava kalitesi alarm veriyor

 Kara Rapor’a göre hava kirliliğine yol açan partikül maddeler PM10 ve kanserojen PM2,5, üç büyük şehir İstanbul, Ankara ve İzmir’de düzenli ve yeterli ölçülmüyor:

  • Ulaşılabilen kısıtlı resmi verilere göre İstanbullular 2022 yılı boyunca ortalama 38,41 μg/m3 yani Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) kılavuz değerinin iki buçuk katı PM10 kirliliğine maruz kaldı. Kansorejen partikül madde PM2,5 ise yeterince ölçülmedi.
  • Ankara’da 2022 yılı PM10 yıllık ortalaması 39,25 μg/m3,
  • İzmir’de ise 45,18 μg/m3’tü. İzmirliler yıl boyu ulusal mevzuatın koyduğu sınır değerin üstünde kirli hava soluyor. Ankara ve İstanbul ise bu limitin sınırında.

Hava kirliliğinin meme kanseriyle bağlantısı ortaya kondu

Kara Rapor 2024’ün en çarpıcı vurgularından biri, hava kirliliğiyle meme kanseri arasındaki ilişkinin ortaya konması.

Raporun yazarlarından halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Gamze Varol, dünyada meme kanseri ile hava kirliliği arasındaki ilişkiye işaret eden bilimsel araştırmaların sayısının giderek arttığına dikkat çekti:

“P10 ve PM2,5 ile birlikte hava kirliliğinin önemli bir bileşeni olan NO2’deki (azot dioksit) her 10 μg/m3’lük artış, meme kanseri riskini 1,02 kat artırıyor. Her 10 μg/m3 PM10 artışıyla meme kanserinden ölme riski 1,05 kat artıyor. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre ise PM2,5’a daha fazla maruz kalınan bölgelerde yaşayanlarda meme kanseri vakalarında yüzde 8’lik bir artış gözlemlendi.”

Raporda ayrıca egzoz dumanı solumanın meme kanseri riskini artırdığına dikkat çekiliyor;  örneğin Fransa’da yıllık meme kanseri vakalarının yüzde 3,15’i, ana kaynağı trafik olan NO2’ye atfedildiği bilgisi veriliyor. Bu artışın maliyeti yıllık 825 milyon euro.

Hava kirliliğinden kaynaklı ölümler 70 bine yaklaştı

Kara Rapor kapsamında her yıl düzenli olarak yürütülen sağlık etki değerlendirmesine göre 2022 yılında Türkiye’de hava kirliliği sonucu gerçekleştiği tahmin edilen ölümler hem sayısal hem de orantısal olarak önceki yıllara göre daha yüksek.

Sağlık etki değerlendirmesi çalışmasını yöneten halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan,  “2022’de illerdeki ortalama ince partikül madde (PM2,5) düzeyleri DSÖ kılavuz değeri olan 5 μg/m3’e indirilebilseydi 68 bin 440 ölüm önlenebilirdi.  2022’de kazalar, yaralanmalar ve COVID19 nedenli ölümler harici gerçekleşen 30 yaş üstü toplam ölümlerin yüzde 14.2’si hava kirliliği kaynaklıydı” diye konuştu.

 RAPORDAN RAKAMLARLA HAVA KİRLİLİĞİ

  • Dünyada her yıl 4 milyondan fazla insan PM2,5 kaynaklı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor.
  • 2022’de Türkiye’de PM2,5 düzeyleri DSÖ kılavuz değeri indirilebilseydi 68 bin 440 ölüm önlenebilirdi.
  • 2022’de Türkiye’de kaza, yaralanma ve Covid19 nedenli ölümler harici gerçekleşen 30 yaş üstü toplam 480 bin 991 ölümün yüzde 14,2’ü hava kirliliğine bağlıydı.
  • Yeterli ölçüm yapılan 71 ilde DSÖ’nün önerdiği yıllık ortalama PM10 kılavuz değer olan 15 µg/m3 aşıldı.
  • Türkiye’de nüfusun en az yüzde 92’si kirli hava soluyor.
  • 2022’de İstanbul ortalama 38,41 μg/m3 yani DSÖ’nün 2,5 katı PM10 kirliliğine maruz kaldı. Ankara’da 39,25 μg/m3, İzmir’de ise 45,18 μg/m3 İzmir’deki PM10 kirliliği ulusal limit değerin de üzerinde.
  • Türkiye’de yaşayan bir kişi, yıllık ortalamada 26 µg/m3 PM2,5 kirliliğine maruz kalıyor. Bu değer DSÖ’nün kılavuz değerinin beş katı.
  • 2023’te SO2 (kükürt dioksit) oranı altı ilde, Manisa, Şırnak, Adana, Muğla, Konya, Kütahya’da aşıldı. Bu illerde kömürlü termik santraller ve enerji için kömür kullanan ağır sanayi bulunuyor. Kükürt dioksitin başlıca kaynağı kömürün yakılması.
  • NO2 (azot dioksit) Kayseri, Kahramanmaraş, Kütahya, Erzincan ve Bolu’nun aralarında olduğu 10 il DSÖ’nün 24 saatlik ortalama kılavuz değeri olan 25 µg/m3’ü en çok aşan iller oldu. Azot dioksit kirliliği en çok trafikte ve sanayide fosil yakıt tüketiminden kaynaklanıyor.
  • NO2’deki (azot dioksit) her 10 μg/m3’lük artış, meme kanseri riskini 1,02 kat artırıyor. Her 10 μg/m3 PM10 artışıyla meme kanserinden ölme riski 1,05 kat çoğalıyor

En çok ölüm, havası en kirli Hakkari’de

Hava kirliliğine bağlı ölümlerin yüzde olarak en yüksek olduğu iller, PM2,5 düzeyinin en yüksek olduğu ilk 10 il. Bir önceki yıl birinci sırada olan Batman’ın yerini Hakkari aldı. Hakkari’de 230 kişi hayatını kaybetti. Ancak PM2,5 düzeyi 5 µg/m3 ‘ün altına düşürülseydi bu ölümlerin yüzde 41’i önlenebilirdi.

Ölüm oranlarında Hakkari’yi Batman, Şırnak, Muş, Malatya, Iğdır, Şanlıurfa, Ağrı, Osmaniye ve Gaziantep gibi Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde bulunan iller takip ediyor.

Bununla birlikte DSÖ değerlerine göre hava kirliliğine atfedilen ölümlerin sayısal olarak en fazla olduğu il, İstanbul (8 bin 357); onu İzmir (4 bin 852) ve Bursa (3 bin 657) izliyor.  Ankara’da hava kirliliğinden hayatını kaybedenlerin sayısı 3 bin 155. Ölümlerin bu illerde sayısal olarak daha fazla olması, hava kirliliği düzeylerinden ziyade il nüfuslarının yüksek olması ile ilişkili.

Ağır sanayinin yoğun olduğu yerlerde partikül madde izlemesi sınırlı

Türkiye genelinde 2022’de 365 adet hava kalitesi izleme istasyonu olmasına ve bu sayının 2023’te 380’e yükselmiş olmasına rağmen, tüm istasyonlarda mevzuata göre izlenmesi gereken parametrelerin tamamına bakılmıyor. 2023 yılında toplam istasyon sayısı artmış olmasına rağmen, yeterli veri alımı sağlanan istasyon sayıları 2022 yılına göre daha düşük. Dokuz ilde hiçbir istasyonda yıllık PM10 değerlerini hesaplamak için yeterli veri yok.

Üretimde fosil yakıt, özellikle de kömür kullanan ağır sanayinin yoğun olduğu bölgelerdeki partikül madde izlemesi çok sınırlı. Kirliliğin yoğun olduğu bilinen Sakarya-Hendek OSB, Kocaeli Gebze OSB ve Kocaeli–Dilovası- İMES OSB 2 istasyonlarında 2022 ve 2023 yılları boyunca hiç PM10 ölçümü yapılmadı.

2023 yılında en yüksek PM10 ortalamasına sahip olan 10 il sırasıyla Malatya, Kahramanmaraş, Osmaniye, Hakkari, Aydın, Batman, Iğdır, Şırnak, Gaziantep ve Kilis.

Yıllık ortalaması, ulusal mevzuattaki yıllık ortalama PM10 limit değerinin (40 µg/m3) altında gerçekleşen, bir başka deyişle PM10 açısından havası görece temiz olan sadece 13 şehir var: Adıyaman, Bitlis, Karaman, Isparta, Antalya, Bilecik, Kırşehir, Trabzon, Giresun, Rize, Sinop, Afyonkarahisar, Samsun.

Ancak bunlarda da ulusal mevzuatta izin verilen yıllık ortalama PM10 kirliliği, DSÖ’nün insan sağlığı için belirlediği kılavuz değerin 2,7 katı.

Çözüm önerileri

THHP, Kara Rapor 2024’te, Türkiye’de hava kirliliğinin ve buna bağlı sağlık sorunlarının yol açtığı ölümlerin azaltması için şu önerilerde bulunuyor:

  • Türkiye enerjide fosil yakıtlara bağımlılığını hızla azaltmalı.
  • Ulusal hava kalitesi standartları iyileştirilmeli.
  • PM2,5 için ulusal limit değer belirlenmeli ve yürürlüğe alınmalı.
  • Hava kalitesi izleme çalışmaları iyileştirilmeli.
  • Ağır sanayi bölgelerinde hava kalitesinin izlenmesi, değerlendirilmesi ve yönetimi sistematik hale getirilmeli.
  • Hava kirliliğinin sağlık etkileri saha çalışmaları ile araştırılmalı.
  • Çevresel etkisi olan tüm projeler için sağlık etki analizinin de yapılması mevzuata dahil edilerek zorunlu hale getirilmeli.
  • Türkiye imzaladığı hava kalitesine yönelik uluslararası sözleşmeleri uygulamalı.
  • Çevresel bilgiye ulaşabilmek için bilgi edinme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi sağlanmalı.

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

TEMİZ HAVA HAKKI PLATFORMU BİLEŞENLERİ

 

Çevre için Hekimler Derneği, Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF Türkiye), Greenpeace Akdeniz, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), İklim İçin 350 Derneği, İş ve Meslek Hastalıkları Uzmanları Derneği (İMUD), Temiz Hava Hakkı Derneği, Türk Nöroloji Derneği, Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Yeşil Barış Hukuk Derneği, Yeşil Düşünce Derneği, Yuva Derneği, Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe), Sağlık ve Çevre Birliği (HEAL)

 

 

Alman Yeşiller Partisi liderleri istifa etti: Radikal bir ‘sıfırlama’ gerekli

Şansölye Olaf Scholz‘un  merkez hükümetinin ortaklarından Almanya Yeşiller Partisi liderleri, bir dizi seçim yenilgisinin ardından radikal bir sıfırlamanın gerekli olduğunu söyleyerek istifalarını açıkladı.

2022’den bu yana eş başkanlar olan Ricarda Lang ve Omid Nouripour, Avrupa’da öncü olan ve ulusal parlamentoya milletvekilleri seçilen ilk yeşiller olduklarını ancak pazar günü Brandenburg eyalet seçimlerinin sonucundan sonra on yılın en derin kriziyle karşı karşıya olduğuklarını belirtti.

Nouripour, “Sevgili partimizin kaderini başkalarının ellerine bırakmanın zamanı geldi” dedi.

Sürpriz açıklama, Almanya’daki siyasi ortamın aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin yükselişi ve yeni popülist sol-muhafazakar parti Sahra Wagenknecht İttifakı‘nın (BSW) beklenmedik başarısıyla sarsıldığı bir dönemde geldi.

Almanya ‘iklim nötr’ olmaktan vazgeçecek mi?

Her iki partiye verilen destek, son eyalet seçimlerinde ateşli taktiksel oylamaya yol açmıştı.  Bu durum, Yeşiller’in Brandenburg ve Thüringen’de barajın altında kalmasına ve Saksonya‘da yüzde  5,5 oyla ve çok az farkla Meclis’e kıl payı girmelerine yol açtı. Parti, haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de başarılı olamamıştı.

Lang, özellikle federal seçimlerin bir yıl sonra yapılması planlandığı göz önüne alındığında, partinin gelecekteki yönüyle ilgili ortaya çıkan soruların, “Nasıl bir ülke olmak istiyoruz?” sorusuyla ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğunu söyledi.

Bunların arasında hükümetin “iklim nötr” olma gündemine sadık kalıp kalmayacağı ya da “bundan tamamen geri çekilip çekilmeyeceği” de bulunuyor.

Siyasi analistler, Yeşil Parti liderlerinin istifasının Robert Habeck ve Annalena Baerbock‘un ekonomi ve dış ilişkiler bakanlıklarını elinde bulundurduğu Scholz hükümetini doğrudan etkilemeyeceğini, ancak Almanya’da genel bir siyasi belirsizlik havasına yol açacağını belirtiyor.

Avusturya Yeşilleri de sıkıntıda

Ülkeyi yöneten üçlü koalisyonun anket puanları rekor düzeyde düşük ve Scholz, şimdiye kadarki en düşük popülerlik puanına sahip şansölye.

Alman Yeşilleri ise Avrupa genelinde sorunlar yaşayan tek Yeşiller değil. Hafta sonu sandık başına gidecek Avusturya‘da da Yeşiller Partisi’nin kötü bir performans göstermesi bekleniyor. Temel sorunlardan biri gaz tedariki. Yeşiller liderliğindeki enerji bakanlığı, Avusturya’nın ihtiyaçlarının yüzde 83 oranında bağımlı olduğu Rusya’dan ihracatı azaltmak,  bunun yerine alternatif kaynaklar oluşturmak için baskı altında.

Alman Yeşilleri’ne tepki: İktidarda yollarını kaybettiler

Scholz’un Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve liberal Hür Demokrat Parti (FDP) ile birlikte iktidardaki üç partili koalisyon hükümetinin bir parçası olan Yeşiller, federal hükümete girdiklerinden beri seçmenleri tarafından yollarını kaybetmekle suçlanıyor. Rusya’nın Ukrayna‘yı işgali ve bunun sonucunda ortaya çıkan enerji krizi, partiyi ideolojilerine aykırı görünen kararlar almaya zorladı. Gazze‘yi yerle bir eden İsrail’e verilen destek de sadece ülkelerinde değil, dünyadaki Yeşil Hareket tarafından sorgulanıyor.

Son seçim kampanyalarında ise Yeşillerin, hangi ısıtma sistemini kullanacaklarından hangi otomobili süreceklerine kadar sıradan Almanların hayatlarını “dikte etmeye” çalıştığına dair suçlamalar yaygındı. BSW ve AfD, Yeşiller’i eski Almanya Demokratik Cumhuriyeti‘nin komünist rejimiyle karşılaştırmıştı.

Parti ayrıca son seçimlerde diğer partilerden daha fazla genç seçmen kaybetti. Örneğin, Pazar günkü Brandenburg anketinde, 16-24 yaş aralığındaki desteğinin yüzde 24 oranında düştü görüldü. Bu, diğer tüm yaş aralıklarından daha büyük bir düşüş.

Lang ve Nouripour, partinin Wiesbaden’daki yıllık konferansında liderlik seçiminin yapılacağı kasım ayına kadar görevde kalacaklar.

Ekonomi Bakanı Habeck, Yeşiller’in seçim sonuçlarında kendi payına düşen sorumluluğu kabul ederek, partinin geleceği hakkında açık bir tartışma fırsatının memnuniyetle karşılandığını söyledi: “Yeşiller seçim öncesi toparlanmaya yeni bir hamleyle başlamak için saflarını yeniden düzenleyecekler.”

Ordu’da maden arama sondajına karşı miting çağrısı: Yaylalarımıza dokunma!

Ordu’nun Korgan ilçesinde yapılan ve Aybastı Perşembe Yaylası’nı da olumsuz etkileyecek maden işletmesinin ön çalışması olan maden arama sondajına tepki büyüyor. Korgan Aybastı Kabataş Yaylalarını Koruma Platformu 13 Ekim’de miting kararı aldı.

Yaylalarının hayvancılık yanında endemik çeşitliğine ve su kaynaklarına dikkat çeken  Platform Sözcüsü Özdilek Aydoğan mitinge katılım çağrısı yaparak, “Korgan ve Aybastı yaylaları tehdit altında. Korgan ve Aybastı hatta Kabataş ilçelerimizin hayvancılık için en önemli mera ve orman alanları buralarda. Özellikle bir iki ilçenin değil bölgenin su kaynağı olan yaylalarımızda maden arama sondajları topraklarımızı delerken yüreklerimiz de dağlanıyor. diye konuştu.

‘Yaylarımıza sahip çıkacağız’

Özdilek Aydoğan Ordu Valiliği Mera Kurulu’nun Valiliğin görüş değişikliğine de vurgu yaptı:

“Yaylalarımızın yok edilmesine sessiz kalmayacağız. Mera Kurulu’nun birinci kararı sondajların bile yaylalarımıza zarar vereceğini vurgulayarak sondaja izin vermezken ne olduysa kurul yeniden toplanarak şirketin sondaj yapmasını uygun gördü. Onlar uygun görse de bizler asla izin vermeyeceğiz. Ordu İdare Mahkemesinde  şirket için verilen olumlu kararın iptali için davamızı açtık. Tepkilerimizi gösterdik. Hatta şirketin derelerden ve diğer yerlerden sulama izni olmadığı da belgelendi.”

‘Bu katliama izin vermeyeceğiz’

Açıklamada, yapılacak mitingle yaylalarına sahip çıktıklarını ve tepkilerini bir kez daha göstermek istedikleri belirtildi:

“Korgan, Aybastı, Kabataş halkı olarak siyasi, bölgesel farklılıkları bir kenara bırakarak kenetlendik. Ortak derdimiz, yaylalarımız. Dünyada sayılı örnekleri olan mendereslerin bulunduğu Perşembe Yaylası da tehdit altında. Görsellik yanında endemik türleriyle önemli turizm merkezimiz yok edilmek isteniyor. Bu katliama izin vermeyeceğiz.

Hemen başucumuzda Fatsa’daki siyanürle altın ayrıştırması maden işletmesinin verdiği zararın tanığıyız. İliç’te yaşanan katliamı unutmadık. Ordu’nun yüzde 74’ü maden sahası olarak ruhsatlandı. Bu ruhsatlı alanlar Bakanlık tarafından yerli ve yabancı şirketlere satılıyor.

Tüm bu gerçekler ışığında toprağımıza, suyumuza; meramıza, ormanımıza, yaylamıza sahip çıkmak için her yolu deniyoruz. 13 Ekim 2024 Pazar günü saat 12.00-16.00 arasında Aybastı Perşembe Yaylası’nda “Yaylalarımıza dokunma, madene hayır”” mitingi yapacağız.”

Dört ilde Filmekimi heyecanı başlıyor: ‘Geldi iki gözümün çiçeği’

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen Filmekimi’nin 2024 programı açıklandı. Bu yıl da Muhabbet Ajans tarafından hazırlanan kampanyanın sloganı “Geldi iki gözümün çiçeği” oldu.

Bu yıl Cannes’da Altın Palmiye’yi kazanan “Anora” ve En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan “The Substance / Cevher”, Venedik’te Altın Aslan’ı kazanan “The Room Next Door / Yandaki Oda” ve Brady Corbet’e En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıran “The Brutalist” gibi yapımların yanı sıra tanınmış yönetmenlerin merakla beklenen en yeni filmleri izleyiciyle buluşacak.

İstanbul’da 4-13 Ekim, Diyarbakır’da 10-13 Ekim, Ankara’da 17-20 Ekim, İzmir’deyse 24-27 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek etkinliğin dört ildeki mekanları ise şöyle:

  • İstanbul-Beyoğlu’nda Atlas 1948 Sineması,
  • Şişli’de City’s Nişantaşı – CINEWAM Premium, Cemal Reşit Rey Konser Salonu
  • Kadıköy’de Kadıköy Sineması ve Sinematek/Sinema Evi.
  • Diyarbakır’da Paribu Cineverse
  • Diyarbakır Ceylan,
  • Ankara’da Kült Kavaklıdere,
  • İzmir’de Paribu Cineverse Konak Pier İzmir. 

Biletler 27 Eylül’de satışa çıkıyor

Filmekimi, Todd Phillips’in heyecanla beklenen ve dünya prömiyerini eylülde Venedik Film Festivali‘nde yapan devam filmi “Joker: İkili Delilik”le açılacak.

Biletler, Lale Kart üyeleri için 24 Eylül Salı günü saat 10.30’da başlayan indirimli ön satışların ardından, 27 Eylül Cuma günü 10.30’da bütün şehirler için passo.com.tr üzerinden ve Passo parakende satış noktalarından genel satışa açılacak.

Filmekimi İstanbul gösterimlerinin hafta içi ve hafta sonu tüm seansları tam 185 TL. 21.30 harici seanslar ise yalnızca öğrencilere özel Eczacıbaşı Genç Bilet ile 20 TL.

65 yaş üstü izleyiciler için yüzde 25 indirim, engelli izleyiciler ise yüzde 50 indirim yapılıyor.

Bu yıl yerler numarasız

Sinema salonlarını tam kapasiteleriyle kullanmak, seanslarda olabildiğince fazla sinemasevere yer sağlayabilmek için Filmekimi biletleri bu yıl Cemal Reşit Rey dışındaki tüm salonlarda numarasız olacak.

Program ve biletlerle ilgili daha geniş bilgi için tıklayın 

 

Geri kazanım katılım payları Türkiye Çevre Ajansı’na aktarılmamış

Sayıştay‘ın 2023 yılı Türkiye Çevre Ajansı (TÜÇA) Denetim Raporu‘nda; çevre koruma ve sürdürülebilirlik projelerini finanse etmek amacıyla toplanan geri kazanım paylarının (GEKAP) ajansa kanunda belirtilen tarihlerde aktarılmadığı ya da hiç aktarılmadığı belirtildi.

Sayıştay’ın bulguları, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu‘nun Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yanıtlaması istemiyle sunduğu soru önergesiyle Meclis’e taşındı.

Rızvanoğlu Sayıştay’ın bulgularını gerekçesinde şöyle özetledi:

“Türkiye Çevre Ajansı (TÜÇA), çevre kirliliğini önlemek, yeşil alanların korunmasına katkı sağlamak, döngüsel ekonomi ve sıfır atık yaklaşımları doğrultusunda kaynak verimliliğini artırmak ve ulusal ölçekte depozito yönetim sistemini işletmek gibi önemli görevler üstlenmiştir. Türkiye Çevre Ajansı’nın bu görevlerini başarıyla yerine getirebilmesi, özellikle genel bütçeden aktarılan tutarlar ve Geri Kazanım Katılım Payları gibi temel gelir kaynaklarının zamanında ve eksiksiz aktarılmasına bağlıdır. Ancak, Sayıştay Başkanlığı’nın 2023 Yılı Türkiye Çevre Ajansı Denetim Raporu’nda, Türkiye Çevre Ajansına geri kazanım katılım paylarının (GEKAP) Kanun’da belirlenen tarihlerden daha geç tarihlerde aktarıldığı ya da hiç aktarılmadığı tespit edilmiştir.”

Aktarılmayan payların akıbeti ne oldu?

Rızvanoğlu, TÜÇA’ya GEKAP’ın aktarılmamasının ajansın görevini yapmasına engel olacağını belirttti:

“Bu durum, Türkiye Çevre Ajansı’nın kendisine verilen görevleri etkin bir şekilde yerine getirememesine ve çevre koruma faaliyetlerinin aksamasına yol açma potansiyeli taşımaktadır. Özellikle Geri Kazanım Katılım Payları’nın zamanında aktarılmaması, Ajans’ın sürdürülebilir faaliyetler için gerekli finansmanı sağlayamamasına, dolayısıyla döngüsel ekonomi ve kaynak verimliliği gibi kritik görevlerde başarısız olmasına neden olabilecektir. Ayrıca, 2023 Yılı Sayıştay Denetim Raporu’nda belirtilen bu durum, faiz oranlarının bu kadar yüksek olduğu bir dönemde Ajans’ın faiz gelirlerinden mahrum kalması, dolayısıyla kamu kaynaklarının etkili, verimli ve ekonomik kullanılamadığına işaret etmektedir. Bakanlık düzeyinde yapılan yazışmalara ve taleplere rağmen bu sorunun çözülememesi ise bir başka önemli sorundur.”

Bakan Kurum’un yanıtlaması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı‘na iletilen sorular şöyle:

  • 2023 yılı içerisinde Türkiye Çevre Ajansına zamanında aktarılmayan geri kazanım katılım payları toplamda ne kadardır?
  • Geri kazanım katılım paylarının Türkiye Çevre Ajansına kanunda belirtilen sürelerde aktarılmamasının gerekçeleri nelerdir? Söz konusu durum bilginiz dahilinde midir?
  • Türkiye Çevre Ajansına aktarılmayan GEKAP’ın akıbeti nedir ve bu kaynaklar nerelerde kullanılmıştır? Kim/kimler faydalanmıştır?
  • Türkiye Çevre Ajansının yaşanan gecikmeler nedeniyle uğradığı toplam faiz geliri kaybı ne kadardır?
  • Konuyla ilgili olarak, Bakanlık ile Strateji Geliştirme Başkanlığı ve Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü arasında yapılan yazışmalara ve 08.05.2024 tarihinde gönderilen resmi yazıya rağmen sorunun çözülememesinin nedeni nedir?
  • Bütün bu aksayan süreçlerin sorumluluğunu taşıyanlar hakkında bugüne kadar herhangi bir cezai uygulama başlatılmış mıdır? İdari ve mali anlamda sorumluluğu bulunanlara herhangi bir ceza verilmiş midir?

Sivil toplumdan ülkelerin yeni iklim planları için 10 soru- 10 talep

Liderler New York’ta BM Genel Kurulu‘nda bir araya gelirken ve bugün (26 Eylül perşembe) COP Troykası’nın (BAE, Azerbaycan ve Brezilya) ulusal iklim planlarına dair unsurlarını açıklanması beklenirken, dün sabah hükümetlere bir mektup gönderildi.

Bilim insanları, iş dünyası liderleri, düşünce kuruluşları, şehirler, gençler ve sağlık uzmanlarını temsil eden önde gelen 20 sivil toplum kuruluşu tarafından imzalanan mektup, hükümetlerin Paris Anlaşması’nı canlı tutup tutamayacaklarını ve ısınmayı 1,5C ile sınırlandırıp sınırlandıramayacaklarını belirleyecek olan yeni Ulusal Katkı Beyanları (NDCler) dahilinde olması gereken 10 temel unsuru detaylandırıyor.

Tüm ulusal temsilcilere gönderilen mektuba göre, hükümetlerin Şubat 2025’e kadar hazırlamaları gereken NDC’lerin 1.5°C hedefini karşılayıp karşılamadığını on temel soru belirleyecek:

İddialı bir azaltım hedefi var mı?

  1. Fosil yakıtların yaygınlaştırılmasına son verme ve adil bir ekonomik geçişi teşvik etme konusunda açık bir taahhüt var mı? Hükümetler, fosil yakıtların hem tüketimini hem de üretimini azaltacak politikaları yürürlüğe koymalı ve yeni kömür, petrol ve doğal gaz kaynakları açmamayı asgari kriter olarak belirlemelidir. Ülkeler, fosil yakıt sübvansiyonlarını aşamalı olarak kaldırmak için net zaman çizelgeleri ve iddialı hedefler belirlemeli, bu fonları sosyal refaha ve temiz, adil bir enerji geçişine yönlendirmelidir.

  2. İddialı, 1,5 C ile uyumlu bir sera gazı azaltım hedefi var mı? Küresel 1,5 C hedefiyle uyumlu, adil ve hakkaniyetli bir NDC -aynı zamanda 2050 yılına kadar net sıfır küresel emisyonu mümkün kılan- iklim değişikliğinin en yıkıcı etkilerini sınırlamamızı ve herkes için güvenli, yaşanabilir bir geleceği güvence altına almamızı sağlayan kolektif eylem için asgari standarttır.

  3. NDC ekonomi genelinde ve sektöre özel hedefler içeriyor mu? COP28 kararı (paragraf 39), çok düzeyli uygulama planları ile birlikte bunun, uygulamada hesap verebilirliği teşvik etmek ve uygulamayı hızlandırmak için hayati önem taşıdığını açıkça ortaya koyuyor. Etkili bir NDC sadece enerji sektörüyle değil aynı zamanda ulaştırma, binalar, sanayi, tarım, ormancılık, arazi kullanımı, şehirler ve bölgelerle de ilgilenecektir.

  4. Plan, toplulukları iklim etkilerine karşı korumaya yardımcı olacak daha güçlü eylemler içeriyor mu? NDC’ler net adaptasyon ve kayıp ve hasar hedefleri içermelidir. İklim değişikliği kötüleştikçe, ülkeler tehlikeli iklim etkilerine karşı direnç oluşturmaya devam etmelidir.

  5. Plan, 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kapasitesinin üç katına çıkarılması ve enerji verimliliği kazanımlarının iki katına çıkarılması yönündeki küresel hedefle uyumlu mu? COP28 kararında detaylandırıldığı gibi (paragraf 28).

  6. Plan şeffaf, ayrıntılı ve aldatıcı ölçütler içermiyor mu? Plan, arazi kullanımı, arazi kullanım değişikliği, ormancılık (LULUCF) ve CO2 uzaklaştırmalarından kaynaklanan mutlak emisyon kesintilerini, azaltımlarını ve varsayımlarını açıkça listelemelidir. NDC’nin diğer ulusal, sektörel, bölgesel ve yerel kalkınma planlarıyla da tutarlı olması gerekir.

  7. Hedefler güçlü bir hükümet politikası ile destekleniyor mu? NDC hedeflerinin, yerli halkları, yerel toplulukları, kadınları ve gençleri içeren kapsayıcı ve katılımcı süreçler yoluyla geliştirilen acil ve etkili uygulamayı sağlamak için hükümet politikaları tarafından desteklenmesi gerekir. Güçlü politika gündemleri aynı zamanda iklim geçişinde ilerleme için kesinlik yaratacak ve yatırımları teşvik edecektir.

  8. Hükümetler iklim finansmanını önemli ölçüde artırmayı taahhüt etti mi? 1,5 C’lik bir dünyaya, düşük gelirli ülkelerde adil bir geçişi desteklemek için iklim finansmanını önemli ölçüde artırmadan ulaşılamaz. Daha zengin ülkelerin, COP29’da iddialı yeni bir iklim finansmanı hedefi (Yeni Kolektif Sayısallaştırılmış Hedef) ve 2025 yılına kadar 100 milyar ABD doları iklim finansmanı sağlamaya devam ederek uygun fiyatlı, erişilebilir ihtiyaç ve hibe temelli finansmanı önemli ölçüde artırmaları gerekiyor.

  9. Plan ekosistemlerin korunması ve restore edilmesine yönelik tedbirleri içeriyor mu? Hedefler, 2030 yılına kadar ormansızlaşmanın durdurulması ve tersine çevrilmesi ve Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi‘nin hedefleriyle uyumlu hale getirilmesi de dahil olmak üzere tüm ekosistem türlerini (ormanlar, mangrovlar, otlaklar, dağlar ve suyla ilgili habitatlar) ele almalıdır. Ekosistem temelli yaklaşımlar ve doğa temelli çözümler, azaltım ve uyum çözümlerine entegre edilmelidir.

  10. NDC gıda sistemlerini kapsamlı bir şekilde ele alıyor mu? Eylemler gıda kaybını azaltmalı, zararlı sübvansiyonları yeniden kullanmalı, sürdürülebilir tarımı teşvik etmeli ve sürdürülebilir arazi ve su yönetimi yoluyla çiftçilere adaptasyon desteği sağlamalıdır. En büyük tarımsal yayıcılar metan ve azot oksit emisyonlarında kesinti sağlamalıdır. Ekosistem temelli yaklaşımlar ve doğa temelli çözümler gıda güvenliğini artırmalı ve küçük çiftçiler ve aile çiftçileri de dahil olmak üzere yerel topluluklara fayda sağlamalıdır.

Mektubun tamamına ve imzacıların listesine buradan ulaşabilirsiniz.

1.5C sınırı sadece ahlaki zorunluluk değil, büyük bir ekonomik fırsat

E3G İklim Diplomasisi ve Jeopolitik Yardımcı Direktörü Kaysie Brown, mektupla ilgili değerlendirmesinde iddialı ve inandırıcı NDC’lerin sera gazı emisyonlarını azaltmak ve 1.5°C misyonunu canlı tutmak, aynı zamanda ekonomik büyümeyi ve istihdam yaratmayı teşvik etmek için temel bir plan olduğunu belirtti:

“Eğer iyi yapılırsa, yoksulluk ve ekonomik güvensizlik gibi temel sorunları ele alabilir ve bunlarla mücadele edebilirler. Ancak bu fırsatların gerçekleşmesi için ilerici hükümetlerin şimdi cesur bir liderlik sergilemesi gerekmektedir. Bu da NDC’ler konusunda iddialı taahhütleri teşvik etmek ve hem ülke içinde hem de küresel düzeyde en yüksek düzeyde fırsatın kilidini açmak için diğerlerinin hırslı olmasını sağlamak anlamına gelmektedir.”

IISD politika danışmanı NatalieJones ise “Petrol, gaz ve kömür üretimini arttırmaya devam ederken iklim konusunda liderlik iddiasında bulunmak bu noktada savunulamaz. Hükümetlerin fosil yakıt üretimine olan bağımlılığı azaltmak için bir plana ihtiyacı var. En azından yeni arama ruhsatlarının verilmesine son verilmelidir. Karbon bütçesi konusunda ciddileşmenin tam zamanıdır” dedi.

Her ülkedeki hükümet kurumlarının Paris Anlaşması uyarınca güncellenmiş ulusal iklim taahhütlerini hazırlamaya çalışırken, nelerin tehlikede olduğuna dikkat etmesi gerektiğini söyleyen Küresel İklim ve Sağlık İttifakı İcra Direktörü Dr Jeni Miller şunlara dikkat çekti:

“Küresel sıcaklık artışları, dünyanın dört bir yanındaki toplulukların yıkıcı seller ve orman yangınları, bunaltıcı sıcak hava dalgaları, vektör kaynaklı hastalıkların yayılması, açlık ve susuzluğa neden olan kuraklıklar ve yaygın ruh sağlığı etkileriyle karşı karşıya kalması anlamına geliyor. İddialı NDC’ler gezegen ve insan yaşamı için hayati önem taşımaktadır. Aynı zamanda, sektörler genelinde iklim eylemi, fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye adil bir geçiş yoluyla daha temiz hava başta olmak üzere sağlık açısından ortak faydalar sağlayabilir. İnsan sağlığı, iklim krizinin insani yüzüdür ve ülkelerin NDC’lerinin tüm yönlerine entegre edilmiş kesişen bir konu olmalıdır.”

350 org Kamu Katılımı Başkanı Namrata Chowdhary da geçen yılki COP’ta alınan kararları hatırlattı:

“COP 28’de iklim müzakerecileri fosil yakıtların aşamalı olarak ortadan kaldırılması, yenilenebilir enerjinin üç katına çıkarılması ve enerji verimliliğinin iki katına çıkarılması gerektiği konusunda anlaşmaya vardılar. Devlet başkanları, Dubai‘de verilen taahhütleri yineleyerek gelecek için bir anlaşma taahhüt ettiler. Şimdi iddialı 2035 hedeflerini belirleyen ve 2030 hedeflerini yeniden gözden geçirip güçlendiren kapsamlı planlar görmeliyiz. Bu güncellenmiş NDC’ler her ülkenin fosil yakıtlardan uzaklaşmayı nasıl hızlandıracağını, yenilenebilir enerji hedeflerini nasıl üç katına çıkaracağını ve enerji verimliliği önlemlerini nasıl iki katına çıkaracağını açıkça ortaya koymalıdır.”

ECCO İklim Diplomasisi Kıdemli Ortağı Alexandra Scott, önümüzdeki yıl açıklanacak olan ulusal iklim planlarının (NDC’ler) fosil yakıtların aşamalı olarak terk edilmesi ve küresel ısınmanın 1.5°C ile sınırlandırılması için net politika yolları sunmasını sağlamanın hükümetler için sadece ahlaki bir zorunluluk değil aynı zamanda büyük bir ekonomik fırsat olduğunu vurguladı. Bakanlar ve liderlerin, UNGA ve NYCW‘deki zamanlarını, bu geçişi gerçekleştirmelerine ve ödüllerini toplamalarına yardımcı olabilecek temiz teknoloji ve finansman konusunda ortaklıklar kurmak için kullanması gerektiğini kaydeden Scott, “BM Genel Sekreteri António Guterres ve Brezilya Devlet Başkanı Lula’nın, ülkeler NDC’lerini geliştirirken küresel hırsı ve işbirliğini artırmak için birlikte çalışacaklarını duyurmaları, siyasi riskleri artırmaktadır. Diğer liderleri de gezegen ve ekonomi için bu belirleyici anda çabalarını hızlandırmaya davet ediyor” dedi.

Lapseki’de madenin ‘kapasite artırımı’ için yapılan keşfe bölge halkı alınmadı

Çanakkale’nin Lapseki ilçesi Çataltepe köyü yakınlarında 33 yıldır faaliyet gösteren Marmotek A.Ş‘ye ait “Çataltepe, Çinko, Kurşun, Bakır (kompleks) Yeraltı Maden İşletmesi Kapasite Artırımı, Kırma Eleme Tesisi, Zenginleştirme Tesisi ve Atık Depolama Tesisi Projesi”ne verilen “ÇED olumlu kararı”nın iptali için açılan davada dün bilirkişi keşfi yapıldı.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Lapseki Çevre Koruma ve Dayanışma Derneği, İda Dayanışma Derneği, İzmir 18 Mart Çanakkaleliler Derneği, Nusratiye, Dişbudak köylüleri ve muhtarları ile diğer civar köylerin muhtarları keşfe katıldı.

Mevcut madene ait tesisin girişinde başlatılan keşfe davacılar dışında yöre halkı alınmadı.

İnceleme sırasında projeye ait alanlar tek tek dolaşıldı ve davacılar tarafından ÇED raporunun eksik ve hataları bilirkişilere ve hakime anlatıldı.

Keşfin sonuna doğru, Nusratiye Göleti yakınlarında yaşayan köylü kadınlar da söz alarak  “Biz köyümüzün yanına atık barajı istemiyoruz. Zehirlenmek istemiyoruz. Bu projeye razı değiliz” dedi.

Yeşil NoktaLapsekili köylüler taş ocağı için çed yapılmasına geçit vermedi
Yeşil NoktaLapseki’de içme suyu altın madeni şirketine kiralandı iddiası
Yeşil NoktaLapseki ormanlarında maden kıyımı: 34 hektarlık alan ‘kapasite genişletmeyle’ 13 kat artırılacak
Yeşil NoktaLapseki’deki ikinci altın madeninin ÇED toplantısı: Zehirlenen topraklardan sizin de çocuğunuz şeftali yiyecek!
Yeşil NoktaKöy muhtarları Lapseki’de kurşun-çinko madenine karşı çıkıyor

Su havzasında; tarım alanları ve bal ormanı yakınlarında

Proje, bölgeye sulama suyu sağlayan Nusratiye Göleti ve Gürgendere göletinin su havzasında bulunuyor. Proje etrafındaki köylerde çok yoğun tarım ve hayvancılık, arıcılık yapılıyor. Arıcılığı teşvik etmek için de bir bal ormanı oluşturulmuş.

Projenin gerçekleştirilmesi durumunda bölgenin tarım ve hayvancılığı, çevre ve insan sağlığı olumsuz etkilenecek.

Keşif, yöre halkı ve davacıların “Havama, Suyuma, Toprağıma Dokunma!”, “Madenci Şirket, Köyümüzü Terk Et!” sloganları ile son buldu.

Keşfin sonucu daha sonra taraflara bildirilecek.

Mahkeme İliç faciası için yeni bilirkişi heyeti ve yeni rapor istedi

Erzincan İliç’te, Kanada-ABD menşeili çok uluslu şirket SSR Mining ve Türkiye’den Çalık Holding ortaklığında kurulan Anagold‘un işlettiği Çöpler Altın Madeni‘nde 13 Şubat’ta dokuz işçinin tonlarca yığın liçi altında kalmasına ilişkin yeni bir bilirkişi raporu hazırlandığı ortaya çıktı.

İliç faciası ile ilgili bilirkişilerin seçimi ve hazırladıkları raporlar tartışmalara yol açmış, bilirkişiler ve şirket yetkilileri hakkında çok sayıda suç duyurusunda bulunulmuştu.

Yeşil NoktaErzincan halkının siyanür soluduğu İliç’te bilirkişi keşfi
Yeşil Noktaİliç’te davacının alınmadığı bilirkişi keşfi: Kendileri çalıp kendileri oynuyor
Yeşil Noktaİliç’teki keşifte bilirkişiler hakkında suç duyurusu: Rapor gerçeğe aykırı
Yeşil Noktaİliç’teki madenin ÇED davasında bilirkişi ve reddi hakim talebi: Her tarafa üşüşmüş durumdalar
Yeşil Noktaİliç’te siyanür saçan madenin keşfine seçilen bilirkişilere itiraz: AKP’li, madeni savunuyor
Yeşil NoktaMahkeme de İliç’teki bilirkişilerin tarafsız olmadığını kabul etti: Keşif ertelendi
Yeşil NoktaErzincan İliç’teki zehir saçan Çöpler altın madeninde ikinci bilirkişi keşfi
Yeşil Noktaİliç faciası: İstanbul Barosu’ndan Murat Kurum, şirket yetkilileri ve bilirkişiler hakkında suç duyurusu
Yeşil NoktaÖn bilirkişi raporuna göre, İliç faciasında Anagold asli kusurlu değil!

2024 Mayıs ayında yayımlanan son bilirkişi raporuna göre ise kazanın hemen ardından gözaltına alınan ve altı saat sonra serbest bırakılan Anagold Türkiye Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Yalçın Demirci’nin de aralarında olduğu 13 kişi “asli kusurlu” bulunarak tutuklandı. ODTÜ‘den dokuz, Cerrahpaşa‘dan iki ve İTÜ‘den bir üniversite hocası ve bir AFAD mühendisinden oluşan bilirkişi heyeti ayrıca, 07 Ekim 2021 tarih ve 6421 kayıt sıra numaralı Çevresel Etki Değerlendirme raporunda “olumlu kararı” veren yetkililerin asli kusurlu olduğunu tespit etmişti. 

262 sayfalık bilirkişi raporunda dönemin Çevre Bakanı Murat Kurum’la birlikte 13 bakanlık görevlisi ve şirket yetkilisinin “asli kusurlu” 26 kişinin de “tali kusurlu” olduğu belirtilmişti.

Raporda  “2021 ÇED Raporu’nda alıcı ortamlarda bazı kirletici parametrelerin sınır değerlerinin üzerinde olmasına rağmen ÇED izni verildiği görülmektedir” denilmiş;  Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 11 Mart 2024 tarihli yazısı ile Nihai Denetim Raporu’nun onaylandığı tespiti yapılmıştı.

Yeşil Noktaİliç’te ‘kapasite artışı iznini’ de eski Çevre Bakanı Murat Kurum vermiş

Kısa Dalga yazarı İbrahim Gündüz‘ün aktardığına göre, şimdi madenle ilgili soruşturma kapsamında, alınan ifadeleri ve daha önce hazırlanan iki bilirkişi raporunu “yetersiz” bulan Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı, yeniden rapor hazırlanması için yeni bir bilirkişi heyeti oluşturulmasına karar verdi.

Erzincan İdare Mahkemesi ise TMMOB’un başvurusunu kabul ederek çöken liç sahasının geçici taşınması işlemini durdurdu.

TMMOB, gerekli tedbirler alınmadan siyanür ve ağır metaller içeren liç yığınının geçici atık depolama alanlarına taşındığını belirterek, işlemin durdurulması için mahkemeye başvurmuştu. TMMOB’un başvurusunu haklı bulan mahkeme göçük malzemesinin geçici atık depolama alanlarına taşınması işlemini durdurdu. Şu ana kadar göçen liç sahasının yaklaşık yüzde 60’ının geçici alanlara taşındığı belirtiliyor. Şirketin şimdi çöken liç sahasının kendi içinde düzenlenmesi için başvuru yapması bekleniyor.

Yeşil NoktaTMMOB’un İliç davasında yürütmeyi durdurma kararı
Yeşil NoktaTMMOB: İliç’e verilen ÇED kararları iptal edilsin, işletme kapatılsın
Yeşil NoktaTMMOB: İliç’te sağlığı yok sayan sömürge altın madenleri derhal kapatılsın

Yedi aydır iddianame yazılamadı

Facianın üzerinden yedi aydan fazla zaman geçmesine rağmen, ortada henüz bir iddianame de bulunmuyor.

Anagold şirketinin ise hayatını kaybeden işçilerin aileleriyle tazminat görüşmeleri yapıyor.