Ana Sayfa Blog Sayfa 2695

Plaza Eylem Platformu: Yapı Kredi’de mobbing var!

Plaza Eylem Platformu, bir yıl önce Yapı Kredi Bankası’nda çalışırken mobbinge maruz kaldıktan sonra beyin kanaması geçirerek hayatını kaybeden Nadide Kısa’nın ardından Kısa’nın beyin kanaması geçirmesine neden olduğu iddia edilen müdürün mobbingine maruz kalan başka bir çalışanın müşteri ve iş arkadaşlarının yanında bayılıp hastaneye kaldırıldığını açıkladı.

Platformun, “Finans sektöründe örgütsüz ve güçsüz bırakılmış çalışanlara pervasızca uygulanan “hadi hadi sistemi,” sadece çalışan arkadaşlarımızın sağlığını bozmakla kalmamış, sağlıksız bir yönetim yapısı ve sağlıksız yöneticiler üretmiştir. Çalışma düzeni zihnimizi, benliğimizi ve bedenimizi tahrip etmiştir.” bilgisini de paylaştığı açıklamanın tam metni şu şekilde:

“Yapı Kredi’de Mobbing Var!

Yapı Kredi Bankası, çalışanlarının sağlığıyla oynamaya devam ediyor. Bu ülkede bankacılık artık sadece kan, ter ve gözyaşından kazanç elde ediyor. Bundan bir yıl önce mobbinge maruz kaldıktan sonra beyin kanaması geçirerek hayatını kaybeden Nadide Kısa için basın açıklaması yapmıştık. Yapı Kredi, bu kaybın hesabını vermediği gibi mobbingci müdürü “çok iş çıkarttığı”, bankaya çok kazanç sağladığı için korumaya devam etti. Bir süre önce ise, aynı müdürün mobbingine maruz kalan ve hakaretlerine dayanamayan bir arkadaşımız müşterilerin ve çalışma arkadaşlarının gözü önünde bayıldı, hastaneye kaldırıldı.

Bu noktadan sonra mobbingin gerçek nedeninin Yapı Kredi’nin yönetim stratejisi olduğu açığa çıkmıştır. Yapı Kredi, mobbingi bir yönetim stratejisi olarak görmekte ve ödüllendirmektedir. Yapı Kredi’de kurumsallaşan mobbing olmuştur. Çalışan mutluluğu aldatmacası SGK kapılarında emekli kovalayan, işlerini batırmak pahasına kobilere kredi satmaya çalışan, kota doldurmak için hakarete maruz kalacağını bile bile günün her saati müşterileri arayan çalışanların terinde ve gözyaşında eriyip gitmiştir. Finans sektöründe örgütsüz ve güçsüz bırakılmış çalışanlara pervasızca uygulanan “hadi hadi sistemi,” sadece çalışan arkadaşlarımızın sağlığını bozmakla kalmamış, sağlıksız bir yönetim yapısı ve sağlıksız yöneticiler üretmiştir. Çalışma düzeni zihnimizi, benliğimizi ve bedenimizi tahrip etmiştir. Bu düzenden kazanç devşiren, çalışma acısını gelire çeviren işletmelerin utanması yoktur.

Plaza Eylem Platformu, Nadide Kısa’nın ölümü sonrasında da gerçekleştirdiği eylemler ile mobbing sorununu gündeme getirmişti

Nadide Kısa’nın ölümü gibi arkadaşımızın yaşadığı bu sağlık sorunu da bizim için sis çanıdır. Daha çok satışın bedelini sağlığımızla, canımızla ödemeyeceğiz. Şirketlerde mobbingin kurumsallaşmasına izin vermeyeceğiz. Yalnız kalmayacağız, birbirimizi yalnız bırakmayacağız. Arkadaşımızın davası bizim de davamızdır, takipçisi olacağız.

Koç Holding utan, çalışanın mutsuz.
Ali Koç utan, çalışanın mutsuz.
Bu işyerinde mobbing var.
Kurumsal mobbinge son ver.
Koç Holding, elini benliğimden çek.
Ne müşteri memnun ne de çalışan.
Nadide Kısa’yı unutmadık.

Plaza Eylem Platformu

 

(Yeşil Gazete)

 

Trafik cezalarını düzenleyen kanun Resmi Gazete’de yayımlandı

Trafik cezalarını artıran kanun Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Bugünden itibaren geçerli yeni düzenlemeler şöyle:

Hız sınırlarında ‘yüzde 10-30’ ve ‘yüzde 30 üzeri’ diye uygulanan iki kademeli yaptırıma ‘yüzde 50’den fazlası’ diye bir yenisi eklendi. Hız sınırını yüzde 10 ila 30 aşan sürücülere 235 lira, yüzde 30 ile 50 aşanlara 488 lira, yüzde 50’den fazla aşan sürücülere ise bin 2 lira idari para cezası uygulanacak.

Spin ve drift’e 5 bin 10 lira, 60 gün men

El freni çekilmesi veya başka yöntemlerle aracın ani olarak yönünün değiştiren (spin) veya kendi etrafında döndürenlere (drift) 5 bin 10 lira ceza kesilecek; sürücü belgesi 60 gün süreyle geri alınacak.

Bu kişilere, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanının muayenesi sonucunda sürücülüğe engel hali bulunmadığı takdirde sürücü belgesi iade edilecek.

Usulsüz çakar lamba kullananlara 1002 lira

Çakar lamba, siren ve benzeri ışıklı veya sesli cihazlar, mevzuatta belirlenenler araçların dışında kullanılamayacak. İhlal edenlere 1002 lira idari para cezası uygulanacak.

Mevzuata uygun olarak yapıldığı belgelenemeyen teknik değişikliğin çevredekileri rahatsız edecek derecede gürültü çıkaracak özellikte olması ve egsozda yapılan değişikliğin çevredekileri rahatsız edecek derecede gürültü çıkaracak özellikte olmasının cezası da 1002 lira.

Muayene yoksa  235 lira

Muayenesiz araçlara 108 lira olarak uygulanan ceza 235 liraya çıkarıldı.

Verilen süre sonunda muayenesini yaptırmayanlar ve ’emniyetsiz’ raporu verilen araçlarla trafiğe çıkanlara ise 488 lira ceza kesilecek.

Kırmızı ışığa dikkat

Kırmızı ışık kuralını, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru bir yıl içinde ilk kez üç defa ihlal ettiği tespit edilenlerin 30 gün, ikinci kez üç kez ihlal ettiği tespit edilenlerin 45 gün, üçüncü veya daha fazla kez üç defa ihlal ettiği tespit edilenlerin 60 gün süreyle sürücü belgelerine el konulacak.

Seyir halinde cep telefonu kullananlara 235 lira ceza

Seyir halinde cep, araç telefonu vb. haberleşme cihazlarını kullananların cezası 108 liradan 235 liraya çıkarıldı.

Geçiş hakkı yayanın

Kanunla birlikte araç sürücülerine durarak yayalara ilk geçiş hakkı verme zorunluluğu getirildi.

Sürücüler, yaya veya okul geçitlerinin yanısıra kavşak giriş ve çıkışlarında da yavaşlayacak. Bu kurala uymayan sürücülere kesilen para cezası 235 liradan 488 liraya çıkarıldı.

Ayrıca yayaların, geçişlerde araçların hız ve uzaklığını göz önünde bulundurma yükümlülüğü de kaldırıldı.

Bombalı paketlerin hedefinde şimdi de Robert De Niro ve Joe Biden

ABD’de 6 Kasım’da yapılacak ara seçimler öncesi Demokratlara gönderilen şüpheli paketlerin yarattığı korku büyüyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde ev ve iş yerlerine şüpheli paket gönderilen Demokrat isimler arasına ünlü aktör Robert De Niro’dan sonra eski ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden da katıldı.

Demokratların etkili isimlerinden eski Başkan yardımcısı Biden’ın Washington’a sınır olan Delaware eyaletinde bulunan iki ayrı evine şüpheli paket gönderildi. Yetkililer iki paketin de içerisinde boru tipi bomba olduğunu, yanlış adrese ulaşması sebebiyle göndericiye geri gittiğini açıkladı.

Üzerinde Biden’ın isminin olduğu şüpheli paketlerden ilkinin New Castle ve diğerinin de Wilmington şehrindeki posta hizmetleri veren bir iş yerine gittiği belirlendi. Polis, iki paketin de içerisinde bulunan bomba düzeneğinin daha önce Hillary Clinton, Barack Obama, George Soros ve son olarak aktör Robert De Niro gibi isimlere gönderilen paketlerle benzer yapıya sahip olduğunu tespit etti.

Dün de ABD’li ünlü oyuncu Robert De Niro’nun New York’ta sahibi olduğu restorana içinde ‘patlayıcılı düzenek’ olan bir şüpheli paket gönderildiği bildirildi.

ABD medyası, polis kaynaklarına ithafen Robert De Niro’nun Tribeca Grill isimli restoranına, sabahın erken saatlerinde el yapımı bir düzeneğin gönderildiğini aktardı. New York polisi şüpheli paket geldiği saatte restoranın boş olduğunu açıkladı.

Perşembe akşamı New York’taki Time Warner Center da şüpheli bir paket nedeniyle boşaltılmış, sonrasında bunun yanlış alarm olduğu ortaya çıkmıştı. ABD’li televizyon kanalı CNN’in merkezi de bu binada bulunuyor. CNN’e önceki gün patlayıcı düzenek içeren bir paket gönderilmişti.

ABD’de Pazartesi gününden itibaren New York, Washington DC ve Florida’da bazı adreslere bombalı paketler gönderiliyor.

Patlayıcılardan ilki Pazartesi günü Demokrat Parti’nin en büyük destekçisi milyarder işadamı George Soros’un evi yakınlarında bulunmuştu.

FBI diğer bomba düzeneklerinin ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a, ABD eski Başkanı Barack Obama’ya, CNN üzerinden eski CIA Direktörü John Brennan’a, eski Adalet Bakanı Eric Holder’a ve California eyaleti Demokrat Kongre üyesi Maxine Waters’a ve aktör Robert De Niro’ya gönderildiğini açıkladı.

ABD polisi şüpheli paketleri kimin gönderdiğiyle ilgili kapsamlı bir soruşturma başlatırken, ülke içinde faaliyet yürüten bir örgütten şüphelenildiği öğrenildi. Yetkililer halka, söz konusu olaylarla ilgili daha dikkatli olması konusunda uyarı yaptı.

Trump paketlerle ilgili önceki günkü Twitter açıklamasında “Amerikan halkının güvenliğinin en yüksek önceliği olduğunu ve güvenlik güçleriyle bu konuda toplantı yaptığını” söyledi.

FBI ayrıca, bombaların hiçbirinin patlamadığını ve sorumluların bulunması için insan avı başlattıklarını söyledi.

 

(BBC, Euronews, Yeşil Gazete)

26 Ekim Dünya İnterseks Farkındalığı Günü’nü kutluyoruz!

Bugün (26 Ekim) Uluslararası İnterseks Farkındalık Günü! İnterseksler, Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde doğduklar andan itibaren rızaları olmaksızın, geri dönüşü olmayan çeşitli tıbbi müdahalelere maruz kalıyorlar.

İntersekslerin mücadelelerine destek olmak ve deneyimlerini görünür kılmak için 2015 yılında Türkiyeli İnterseks Aktivist Belgin tarafından Intersexualshalala Blog’unda  kaleme alınan yazıyı sizlerle yeniden paylaşıyoruz.

İnterseks hakları insan haklarıdır, İnterseks Farkındalığı Günü kutlu olsun!

***

Bugün, 19. kez, interseks bireyler, zorla uygulanmış cerrahi operasyonlardan hayatta kalanlar, sevgililer, eşler, aileler, arkadaşlar ve müttefikler tüm dünyada İnterseks Farkındalığı Günü’nü kutluyor ve Boston’da 26 Ekim 1996 tarihinde gerçekleştirilen dünya tarihindeki ilk interseks protestosunu anıyor. Amerikan Pediatri Akademisi’nin yıllık toplantısı sırasında Heidi Walcutt tarafından gerçekleştirilen bu protestonun başlattığı hareket bugün tüm dünyada büyüyerek devam ediyor ve interseks görünürlüğünü her geçen gün arttırıyor. İnterseks hareketinin zorunlu genital ameliyatları durdurmak için örgütlü mücadelesi 20 yılı aştı. İnterseks Farkındalığı etkinlikleri dünyanın çeşitli kentlerinde 8 Kasım’a kadar devam edecek.

Son yıllarda dünyada interseks bireyler açısından iç açıcı gelişmeler yaşanıyor. Fransa, Almanya, Malta, Şili, ABD gibi pek çok ülkede intersekslerin kimlik belgelerinde cinsiyet belirtme zorunluluğunun kalkması, interseks çocuklara yapılan ameliyatların yasaklanması ya da bu konuda açılan hukuki davaların olumlu sonuçlanması gibi gelişmeler, bunun yanı sıra Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi’nin interseks çocukların bedensel bütünlüğünün korunması ve interseks hakları konusundaki girişimleri ve tavsiyeleri umut verici.

Nereden nereye geldik?

Türkiye’ye bakarsak; Türkiye’de kurumsallaşmış bir interseks hareketinden söz edemiyoruz belki ama on yıl hatta beş yıl öncesi ile karşılaştırdığımızda hayal bile edemeyeceğimiz kadar yol aldık. Öyle büyük bir suskunluğun, görünmezliğin içinden geliyoruz ki son bir kaç yıldır en azından LGBT camia içerisinde edindiğimiz görünürlük ve bir elin parmaklarını zar zor geçen sayıdaki interseks yoldaşlarımız bile çok anlamlı bizim için.

Türkiye’de bir interseks aktivizminin varlığından söz edeceksek bunun başlangıçta internet üzerinden örgütlenme sayesinde, çeşitli internet mecraları sayesinde, en önemlisi de LGBT camiadan interseks olmayan yoldaşların destekleriyle mümkün olduğunu belirtmeliyim. İnterseks bireylerin henüz birbirlerine ulaşamadıkları, sayımızın az olduğu dönemlerde lezbiyen, gey, biseksüel, trans, kuir, anarkofeminist arkadaşlar bizim sesimiz olmaya çalıştılar, iyi ki hala yanımızdalar. Neler yaptık diye kısaca bir göz atarsak, sürecin temelini LGBT örgütlere ulaşıp temaslar kurmaya başladığımız 2009 yılının oluşturduğunu söyleyebiliriz sanırım.

Blog ile çıkmıştık yola…

Ardından intersexualshalala.wordpress.com blogumuzun kurulması, buradaki yazıların Lambda, Kaosgl, Pembe Hayat gibi başka örgütlerin yayın organlarında da çıkması, bu şekilde ufak ufak LGBT çevrelerde interseksin görünürlük kazanmaya başlaması geldi. Bu sırada blog sayesinde biz interseks aktivistleri birbirimizi bulmaya devam ettik, blogun yanı sıra bütün sosyal medya platformlarında hesaplarımızı açtık. Gerek kişisel hikayelerimizin kendi ağzımızdan aktarımı ile, gerekse çeviri çalışmaları ile bu blog Türkçe’deki en doyurucu interseks bilgi kaynağı oldu desek yanlış olmaz. Blogda bazı yazıları İngilizce ve Kürtçe’ye de çevirdik.

Ayrıca, onur haftası kapsamında Arjantinli interseks aktivist Mauro Cabral’ın İstanbul’da bir konuşma yapması, ardından Gabrielle Le Roux’nun “Türkiyeli, Trans, Gururlu” adlı çalışması dahilindeki kitapta blogdaki yazılardan birisinin de İngilizce’ye çevirilerek yer alması, yine blogumuzdaki yazıların Almanca’ya çevrilerek Almanya’da intersekslerin deneyimlerinin anlatıldığı bir kitapta yer alması dünyadaki interseks aktivistlerini de Türkiye’deki intersekslerden haberdar etti.

LGBTİ’nin “İ”si

Bu sırada Lambda ve diğer örgütlerde zaman zaman toplantılar yaparak LGBT müttefiklerimizin interseks bireyleri daha iyi tanımalarını sağlamaya çalıştık. Bu esnada blog aracılığı ile sayımız artmaya devam etti. Onur yürüyüşlerine katılmaya başladıktan bir kaç yıl sonra Lambda’nın “interseksler vardır” lolipopları da onur yürüyüşünde belirmeye başladı ki bu da bizim açımızdan önemli ve hoş bir şeydi. Onur yürüyüşünde gey, lezbiyen, trans, biseksüel lolipoplarının, pankartlarının yanı sıra intersekslerin de adını görmek bir dönüm noktasıydı. Aynı zamanda Lambdaistanbul İnterseks Manifestosu’nu yayınlayarak bundan sonra mücadeleye LGBTİ çatısı altında devam edeceğini duyurdu, bugüne kadar “İ”nterseksi eksik bıraktığı için tüm interseks bireylerden özür diledi. Yola çıkarken lgbt’nin bir de “i”si var, “i” harfini getirmeye geldik demiştik, bunu başardığımızı artık her yerde görüyoruz. “LGBTİ” kısaltması o kadar yaygınlaştı ki homofobik yayınlarda bile artık “i”yi eksik etmiyorlar

Türkiye pratiğinde 3. dalganın en ilham verici örneklerinden biri olan Feministival’de de yoldaşlarımız sayesinde intersekslerin adının geçmesi feminist hareket ile birbirimizi kucaklamaya dair çok hoş bir gelişmeydi.

Medya görünürlüğü ve video çalışmamız

Bizim için göreceli küçük ama önemli zaferlerden biri de fotoğrafsız, çekine çekine de olsa Hürriyet, Cumhuriyet, Bianet gibi yayın organlarına verdiğimiz röportajlar oldu. Bu şekilde ilk kez daha geniş kitlelere ulaşma şansı bulduk. Bu yıl ise herşey çok daha farklı. Başka bir heyecan içindeyiz. Çünkü biz interseks aktivistleri artık öyle bir iki kişi değiliz, birbirimizi bulduk, hepimiz biraraya gelme, tanışma, hikayelerimizi birbirimizle paylaşma imkanı bulduk, arkadaş olduk, dost olduk. Artık bir iç dayanışma grubumuz var. En son geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz değerli trans aktivisti Aligül Arıkan’ı anma etkinliklerinde hep birlikte bir video hazırladık ve gösterimini yaptık. İlk kez böyle kamusal bir etkinlikte yüzlerimizi açtık, sesimizi duyurduk. Bu çok başka bir duyguydu.

Sırada bir arkadaşımızın kitap projesi ve daha bin bir türlü fikrimiz, planımız var. Umuyoruz ki önümüzdeki süreçte bir çocuğun interseks olduğu fark edildiğinde ailenin danışmak, dayanışmak için başvurabileceği bir örgütlenme haline geleceğiz. Belki bir doktor, psikolog, psikiyatrist interseks bir danışan gördüğünde destek için bize yönlendirecek. İnterseks bireylerin haklarını koruyan bir yasa çıkacak, interseks çocuklar artık rızaları olmadan ameliyat edilemeyecek. Bu noktaya gelmek için daha almamız gereken çok yol var biliyoruz ama umutluyuz. En büyük motivasyonumuz bizden sonraki nesile daha iyi şartlar sunabilmek, bizim yaşadığımız travmaları bundan sonra doğacak interseks çocukların yaşamadıklarını, mutlu ve engellenmeyen bireyler olabildiklerini görebilmek.

İnterseksüel Şalala Yazarları adına Belgin

***

Üçüncü Uluslararası İnterseks Formu Bildirgesi’ne buradan ulaşabilirsiniz.

Avrupa Konseyi Parlementer Meclisi – İntersekslerin İnsan Haklarını Destekleme ve İntersekslere Yönelik Ayrımcılıkla Mücadele Kararı (İngilizce) için bu bağlantıyı tıklayabilirsiniz.

 

(Yeşil Gazete, intersexualshalala)

Gıda şirketi General Mills’den ‘İklim krizine karşı eski tarım pratiklerine dönüyoruz’ açıklaması

Fortune‘da Emma Hinchliffe imzasıyla yayınlanan makaleyi Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni Cem Sabuncu‘nun çevirisi ile paylaşıyoruz.

***

ABD menşeili 152 yıllık bir geçmişe sahip gıda şirketi General Mills iklim değişikliğiyle mücadele etmek için kendi geçmişine baktı ve eski üsül, atadan kalma tarım yöntemlerini uygulamaya karar verdi.

Firmanın doğal ve organik faaliyetler biriminin başında olan Carla Vernón, 152 yıllık bir geçmişe sahip olan gıda şirketinin gıda endüstrisinin daha sürdürülebilir bir geleceğe kavuşması adına eski ve klasik tarımsal uygulamalarla yeni metotları birleştiren bir tarıma geri döndüğünü belirtti. Bu durum şirket için organik tarım arazilerinin genişletilmesi, çok yıllık tahıllar, örtü bitkilerini kullanmak ve tozlaşmayı sağlayan canlılar için yaşam alanları oluşturmak gibi onarıcı tarım pratiklerini uygulamak anlamına da geliyor.

Şirketin doğal ve organik faaliyetler biriminin başı Vernón, “Eğer biz General Mills olarak gıda sektöründe kalmayı hedefliyorsak, karşı karşıya olduğumuz ve firma olarak fark ettiğimiz gıda sorununun üstesinden gelmek için harekete de geçmemiz gerekiyor” dedi.

Vernón bu sözlerini geçen haftalarda Toronto’da düzenlenen Fortune Küresel Forum’unda, Bayer AG’nin bitki bilimi biriminin başkanı Liam Condon ile mercimek, fasulye ve nohut işleme firması olan AGT Food and Ingredients’ın başkanı ve CEO’su Murad Al-Katib’le birlikte bulunduğu bir panelde dile getirdi. Konuşma ana hatlarıyla gıda tedarik zincirinin artan dünya nüfusu ve çevresel sorunlar karşısındaki geleceği ve güvenliği üzerineydi.

Annie’s ve Cascadian Farm gibi doğal gıda markalarını bünyesinde bulunduran General Mills, kendi geçmişinde kullandığı eski metodlar ile yeni pratikleri harmanlayan bir tarım yaparken diğer firmalar teknolojik inovasyonlara ana çözüm yolu olarak sıkı sıkıya tutunmuş durumdalar.

AG’nin bitki bilimi biriminin başkanı Condon: “Geçmişte tarım yapmak tam bir felaketti. Hiçbir çiftçi eski günlere geriye dönmek istemez.” derken, “Ancak çiftçiler yine de döngüsel ve onarıcı tarım gibi eski uygulamaları kullanmak isteyebilirler” demeyi de ihmal etmedi. 

AGT Food and Ingredients’ın başkanı ve CEO’su Al-Katib ise göre uydudan görüntüleme gibi teknolojik inovasyonların market raflarındaki markalardan hammadde tedarikçilerine kadar gıda endüstrisine bu yüzyılda ve gelecekte karşılaşacağımız zorluklara karşı en etkili yol olarak düşündüğünü belirtti. Ancak bu tür teknolojilerin kullanılması için tüketicilerin onayı gereklidir.

Forumda yeniden söz alan Condon, “Teknoloji, tüketicilerin onayından çok daha ileri bir düzeyde. Yapmamız gereken şey tüketicilere bu yeni teknolojilerin kullanılmasıyla beraber hem beslenme açısından hem de çevre açısından ne gibi kazanımların elde edileceğini açıklamak için daha fazla zaman ayırmaktır” diye konuştu.

Tarımda eski usüllere geri dönme kararını forumun başında dile getiren General Mills’ten Vernón ise rakiplerinin görüşlerini “Geçmişteki pratiklere bakmak ve yeni teknolojileri kullanmak birbiriyle çelişkili değildir. Bütün bunlar bizim için bir deney niteliğindedir. Biz bazı eski uygulamalarımıza dönmemizi bir inovasyon olarak değerlendiriyoruz.” sözleri ile yanıtladı.

 

Makalenin İngilizce Orjinali

Makale kaynağı: Fortune

Yeşil Gazete için çeviren: Cem Sabuncu

 

(Yeşil Gazete, Fortune)

Walaka Kasırgası, Hawaii’nin doğu adasını haritadan sildi

ABD’nin Hawaii eyaletini vuran Walaka Kasırgası, bir gecede ada yuttu. 30 Eylül günü ortaya çıkan kasırga bir günden az bir süre içerisinde şiddetlenmesinin ardından 2.000 yıl önce oluştuğu tahmin edilen doğu adasını tamamen yuttu. Tarihte yaşanan en şiddetli kasırgalardan biri olan bu afet, iklim değişikliğinin tehlikelerini bir kez daha gözler önüne serdi.

Walaka Kasırgası yaklaşık 2 km uzunluğunda ve 120 metre genişliğindeki adayı yeryüzünden sildi. Uzun kumsalları ile deniz kaplumbağaları, fok ve albatroslara ev sahipliği yapan ada, bilim insanları tarafından bölgedeki önemli yuvalama alanlarından biri olarak gösteriliyordu.

Kasırganın adayı yok ettiği, ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi’nin 18 Ekim 2018’de çektiği fotoğrafla ortaya çıktı. Adanın yeryüzünden silindiğini fark eden bilim insanı Randy Kosaki yaşanan olayın “ikaz işareti olduğunu” ifade ediyor ve ekliyor: “İklim değişikliğinin etkileri tahmin ettiğimizden daha şiddetli. Bir gecede bir adanın yeryüzünden silineceğini hayal edemezdim”.

Son dönemde, meteorolojik afetlerin hem şiddetinde hem de sayısında önemli artışlar gözlemleniyor. Sera gazı emisyonları, giderek daha da tehlikeli hale gelen iklim krizinin temel sebebi olarak gösteriliyor. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların hem enerji üretiminde hem de plastik gibi hayatın bir çok alanında yoğun biçimde kullanılması ile seragazı emisyonları her geçen gün artmaya devam ediyor.

Bilim insanları uyarıyor: Çok zamanımız kalmadı

Hawaii’de 44 dönümlük adanın yok olması, 8 Ekim’de açıklanan 1,5ºC Küresel Isınma Özel Raporu’nun bulgularını tekrar hatırlatıyor. Türkiye dahil 195 ülke tarafından onaylanarak yayımlanan rapora göre, dünyanın gittiği tehlikeli yoldan çıkabilmesi için karşımızda küçük bir fırsat penceresi var. Rapor, küresel ısınmaya insanların sebep olduğunu ve eğer sıcaklık artışı 1,5ºC sınırını aşarsa, geri dönüşü olmayan bir yıkımla karşılaşılacağını gözler önüne sermişti.

Afetler Türkiye’yi de daha şiddetli vuruyor

Türkiye konumu dolayısı ile iklim değişikliğine karşı en hassas ve riskli bölgeler arasında bulunuyor. Bilimsel raporlar, küresel ısınma yüzünden Türkiye’de sıcaklık artışının 5°C’ye varabileceğini ifade ediyor.

Özellikle seller, günlük hayatı sekteye uğratırken önemli çevresel ve ekonomik hasarlara yol açıyor.  Meteorolojik afet sayıları da rekor kırmaya devam ediyor. 2015-2017 dönemi kayıtların tutulduğu 1940 yılından beri en çok afetin yaşandığı üç yıl olarak kayıtlara geçti.

Küresel Isınma Bir Buçuk Derece Özel Raporu: Hızlı ve benzeri görülmemiş değişiklikler gerekli

350.org iklim değişikliğine halkın gözünden baktı: Halkın bir buçuk derece dosyası

 

(İklim Haber)

‘Büyük Menderes’ belgeseline bir ödül de Uluslararası Yeşil Film Festivali’nden

Yönetmen ve Yapımcılığını yönetmen Yavuz Özer’in yaptığı “Büyük Menderes” isimli belgesel filmi 20 Ekim 2018 Cumartesi günü düzenlenen “Uluslararası Yeşil Film Festivali’nin ödül töreninde “Özel Ödül” Kazandı. Nisan ayında Arjantin “Santa Cruz Film Festivali’nde En İyi Belgesel Film” ödülünün ardından kazanılan bu ödülle belgesel film bir Uluslararası Film Festivalinden daha ödülle dönmüş oldu.

18-21 Ekim tarihlerinde Krakow’da düzenlenen festivale belgesel film kategorisinde 740 film başvurdu. Festival jürisinin belirlediği 23 finalist film arasında tek Türk filmi olan “Büyük Menderes”, 19 Ekim tarihinde Krakow’da Malopolski Ogrud Sztuki Sinema Merkezi’nde  seyirci ile buluştu. Filmin gösteriminin arından yönetmen seyircilerle bir söyleşi gerçekleştirdi. 20 Ekim tarihinde Polonya’nın En Önemli kültür merkezlerinden olan Krakow MAnggha Müzesi Salonu’nda gerçekleşen ödül töreninde, Büyük Menderes filmine ödülü Krakow Belediye Başkanı tarafından Yönetmen Yavuz ÖZER’e takdim edildi.

Ege bölgesinin can damarı; “Büyük Menderes” nehrinin günümüzdeki kirliliğini anlatan belgesel film; iki yıllık çekim süreci ardından bu yıl Nisan ayında tamamlandı. Film; Nisan ayında Makedonya, Tetova’da özel gösterimle ilk kez seyirci ile buluşmuştu. Bu gösterimin ardından film; ilk davet aldığı festival olan, 27-29 Nisan tarihlerinde Arjantin, Santa Cruz’da gerçekleştirilen “4. Uluslararası Santa Cruz Film Festivali’nde, Kısa Belgesel Film kategorisinde; ” En İyi Belgesel Film- Palmeras 2018 ” ödülüne layık görülmüştü. Bu festivalin ardından film; Haziran ayında; Malta’da “Red Corner Film Festivali”,  Rusya Ugra’da Uluslararası Ekoloji Film Festivali, Filipinler, Manila’da “IChill Film Festivali”, Hindistan, Haydarabad’da; “Starlight Film Ödülleri”nde finalist film kategorilerinde seyircilerle buluştu.

Büyük Menderes nehri ve havzası hakkında çevre duyarlılığı oluşturmayı amaçlayan film; Yönetmen/Yapımcı Yavuz ÖZER’in iki yıllık çekim süreci sonrasında tamamlandı. Film; Ege Bölgesinde 600 km’lik yolculuğunun ardından denize dökülen Büyük Menderes nehrinin; Ege Bölgesi, Türkiye ve Dünya için ekolojik, coğrafi ve tarihi önemini vurgularken, önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış Büyük Menderes nehrinin, günümüzde yaşadığı bu çevresel felaketten kurtulabilmesi için tüm kesimleri harekete geçmeye davet ediyor.  Unesco tarafından dünyanın korunması gereken en önemli havzalarından biri olarak seçilen Büyük Menderes havzası, nehrin getirdiği bereketli sular ve taşıdığı alüvyonlu topraklar ile hem önemli tarım arazilerine sahip hem de ender bulunan bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yapmakta. Belgesel film; bu zengin coğrafyanın, kentsel atıklar, sanayii atıkları ve zirai atıklar tarafından kirletilmesini ve bunun sonucunda yakın bir gelecekte etkilerini daha fazla hissedeceğimiz, çevresel felaketi gözler önüne seriyor.

“Büyük Menderes” belgesel filminin, Uluslararası festivallerdeki başarıları; Türkiye ve dünya kamuoyunda nisan ayından bu yana dikkatlerin Büyük Menderes nehri ve havza alanlarındaki kirliliğe çekilmesinde etkili oldu. Yönetmen Yavuz ÖZER, bu havzada doğup büyüdüğünü, çocukluğundaki temiz nehri geri kazanabilmek için kendince bir katkıda bulunma umuduyla bu filmi gerçekleştirdiğini ve filmine Ulusal ve Uluslararası kamuoyunun ilgisinden memnun olduğunu belirtiyor.

Ekim ayında Hindistan ve Polonya’da ard arda gerçekleşecek gösterimlerin ardından film, Kasım ayından itibaren, Türkiye’de çeşitli festival ve özel gösterimlerde seyirci ile buluşacak. Filmin Türkiye gösterimlerinin, Büyük Menderes nehri ve havzası üzerinde Türkiye kamuoyundaki çevre duyarlılığını ve farkındalığını arttırması bekleniyor.

 

(Yeşil Gazete)

Avrupa Parlamentosundan Suudilere silah ambargosu

Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği üyesi devletleri Suudi Arabistan’a silah ambargosu uygulamaya çağırdı.

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesiyle ilgili olarak bugün Strasbourg’da bir karar tasarısı oylayan Avrupa Parlamentosu (AP), Kaşıkçı’nın öldürülme koşullarını “insanlığa karşı suç” olarak tanımladı. AP’de belli başlı gruplar tarafından ortaklaşa kaleme alınan karar 1’e karşı 325 oyla kabul edildi. Oylamada 19 parlamenter çekimser kaldı.

DW’den Kayhan Karacan’ın haberine göre kararda, Kaşıkçı’nın işkenceyle öldürülmesi kınanarak Suudi Arabistan’ın “gazetecinin cesedinden geriye kalanların nerede olduğunu” açıklaması istendi. “Zorla kaybetme ve yargısız infaz gibi sistematik uygulamaların insanlık suçu teşkil ettiği” not edildi.

Kaşıkçı’nın öldürülmesiyle ilgili olarak “uluslararası, bağımsız ve tarafsız bir soruşturma” yürütülmesini isteyen AP, sorumluların ortaya çıkarılarak “uluslararası normlara uygun, tarafsız bir mahkemede ve uluslararası gözlemciler huzurunda adilane yargılanmalarını” talep etti.

Evrensel yargı yetkisi

Kaşıkçı’nın öldürülmesiyle ilgili suçun Birleşmiş Milletler (BM) İşkence ve Kötü Muamelenin Önlenmesi Sözleşmesi temelinde “evrensel yargı yetkisine dahil olduğu” ve bu nedenle, sözleşmeye taraf devletlerin topraklarında yakalanacak tüm şüphelilerin o devletler tarafından yargılanabileceği not edildi.

Kaşıkçı’nın öldürülmesinde sorumluluğun Suudi ajanlarına atfedildiğinin hatırlatıldığı kararda, sorumlu Suudi vatandaşlarına yönelik, vize yasağı ve mal varlıklarının dondurulması gibi hedefli yaptırımlar hazırlaması için AB ve AB devletlerine çağrıda bulunuldu. AP, hazırlanacak listede sadece tetikçiler değil aynı zamanda planlayıcılar ve azmettiricilerin de bulunmasını istiyor.

AB devletlerine ambargo çağrısı

Karara, Suudi Arabistan Krallığı’na yönelik silah ambargosuyla ilgili bir madde de eklendi. Bu kapsamda AB devlet ve hükümet başkanları, Riyad’a AB genelinde silah ambargosu uygulanması için ortak tavır belirlemeye davet edildi. Bu konuda bugüne kadar sadece kağıt üzerinde kalan AB dış politika ilkelerine uyulması çağrısı yinelendi. AP, Suudi Arabistan’a, ülke içinde muhaliflere karşı baskı aracı olarak kullanabileceği türden gözetim sistemleri ihracatına da ambargo uygulanmasını da istiyor.

Kararda AB’nin Suudi Arabistan ile insan hakları ve temel özgürlükler konusunda “yapısal diyalog” başlatması talebine de yer verildi. BM İnsan Hakları Konseyi’nin 5 Kasım 2018 tarihinde Cenevre’de düzenleyeceği toplantıda Riyad yönetiminin insan hakları bilançosunu açıklayacağı hatırlatılıp, AB ülkelerine bu toplantıda Riyad’a karşı katı tutum sergilemeleri çağrısında bulunuldu. Birçok AB ülkesinin Suudi Arabistan’ın BM İnsan Hakları Konseyi’ne seçilmesine onay vermiş olması “üzücü” olarak nitelendi.

AB yaptırım sistemi

AP, dünya genelinde insan hakları ihlalleri sorumlularına karşı AB’nin bir yaptırım sistemi oluşturması girişimini desteklediğini de kararına ekledi. Bu girişimin gelecek ay Hollanda’nın Lahey kentinde düzenlenecek bir konferansla başlatılması öngörülüyor.

AP tarafından alınan kararın hukuksal planda yaptırımı bulunmuyor. Karar buna karşılık, AB’nin önde gelen devletlerinin siyasi ve ticari nedenlerden ötürü bugüne kadar eleştirmekten kaçındıkları Suudi Arabistan gibi bir ülkeye karşı silah ambargosu çağrısı içermesi ve bu ülkedeki insan hakları ve temel özgürlükleri sorgulaması bakımından önem taşıyor.

(Deutsche Welle)

Kozak’ta köylüler ÇED’e geçit vermedi: Kozak’ın madeni çam fıstığıdır!

Balıkesir’e bağlı Kozak Bağyüzü’nde faaliyet gösteren GÖLTAŞ Granit Firmasının 14,82 hektarlık mevcut proje alanını 118,19 hektara çıkarmak için yaptığı başvuru üzerine yapılması planlanan ÇED toplantısı köylülerin ve sivil toplum örgütlerinin itirazı sonucu yapılamadı.

Bergama ve Ayvalık’tan ilgili toplantı nedeniyle bölgeye gelen doğa savunucuları Kozak’ta devam eden taş ocağı çalışmalarından dolayı fıstık çamlarının ciddi boyutlarda zarar gördüğünü, insan sağlığının da tehlike altında olduğunu vurguladılar.

ÇED toplantısı kararı Kozak Bağyüzü’nde 14.82 hektarlık bir alanda faaliyet gösteren GÖLTAŞ Andezit Firması’nın proje alanını 118.92 hektara çıkarmak üzere yaptığı başvuru sonucu çıkmıştı. Yöre halkı, Ayvalıklı ve Bergamalı doğa savunucuları ile Bergama Belediyesi yetkileri ÇED toplantısının yapılacağı Bağyüzü Muhtarlığı önüne gelerek ÇED toplantısı yaptırmayacaklarını belirttiler.

Bakanlık ve firma yetkililerinin “itirazlarınızı dinleyelim” önerisine de karşı çıkan halk “zaten yöremizde faaliyet gösteren taş ocakları hakkında yeterince deneyim yaşattınız” cevabını vererek firmanın ve bakanlık yetkililerinin anlatacaklarını da dinlemek istemediklerini söyledi. Kozak’ın en değerli madeninin fıstık çamı olduğunu belirten yöre halkı bölgenin aynı zamanda tarım ve hayvancılıkla geçindiğini, taş ocaklarının bu yağması sonucu köylerinde giden fazla sayıda inan olduğunu ve birkaç yıl içinde yörede yaşayan insan kalmayacağından korktuklarını belirttiler. Halkın projeye karşı çıkması üzerine toplantının yapılamadığına dair tutanak tutulması üzerine yetkililer Bağyüzü’nden ayrıldı.

Granit işletmesi, proje konusu yatırım için proje alanını genişletme talebinin yanısıra granit üretim kapasitesini ise 4.900 m3’den 50.000 m3 /yıl’a çıkarmayı planlıyor. Söz konusu alan 1.derece tarım arazisi ve orman vasfında bir arazi olduğu için köylüler ve başta Bergama Çevre Platformu olmak üzere çevreciler, bölgedeki tahribatı 10 kat arttıracak olan bu projeyi engellemeye çalışıyor.

 

Haber ve Fotoğraflar: Müge Okur

(Yeşil Gazete)

Haydarpaşa kazılarında 2 bin yıl önceye tarihlenen duvar ile bin yıllık mezar bulundu

Restorasyon çalışmalarının sürdüğü Haydarpaşa Garı’nın çevresindeki arkeolojik kazılar esnasında erken Bizans dönemine tarihlenen mimari kalıntıların yanı sıra Geç Osmanlı Dönemine ait olduğu düşünülen bir çeşme ile yine Klasik-Hellenistik, Roma, Erken Bizans, ve Osmanlı Dönemlerine ait pişmiş toprak kandil, sikke ve çanak çömlek parçaları bulundu.

Gazete Kadıköy’den Erhan Demirtaş’ın haberine göre Peronların olduğu kısımda ise Hellenistik döneme ait olduğu düşünülen ve  demir kenetlerle birbirine bağlı kesme dörtgen blok taşlardan yapılan bir  podyum bulunduğu belirtildi. Geç Roma Erken Bizans, Orta ve Geç Bizans dönemlerine ait yol kalıntıları, hamam yapısı, kamusal veya dinsel yapılara ait çok sayıda mimari kalıntılara ve Geç Osmanlı Dönemi duvarları da şu ana kadar bulunan kalıntılar arasında.

İstanbul V Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun kararıyla 11 Mayıs’ta başlayan arkeolojik kazı çalışmalarında 3 müze uzmanı, 18 serbest arkeolog, 1 restoratör, 1 fotoğrafçı  ve yaklaşık 400 işçi görev yapıyor.

Aylardır süren kazı çalışmalarında şimdiye kadar onlarca mezar kalıntısı çıkartıldı. Ancak yapılan son çalışmalarda ortaya çıkarılan mezarda bütünlüğü çok fazla bozulmayan ve  bin yaşında olduğu düşünülen bir iskelet bulundu. İskeletin üzerinde bir de koku kolyesi  bulunuyor.

 

Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu da kazı çalışmalarının sürdüğü alanı ziyaret etti. Nuhoğlu’na kazı alanındaki arkeologlar da eşlik etti. Çalışmalar hakkında bilgi edinen Nuhoğlu, sikkeleri, ve süs eşyalarını da inceledi.

 

(Gazete Kadıköy)