Ana Sayfa Blog Sayfa 2647

Paris iklim taahhütlerini gerçekleştirmek için karbonu toprağa gömmek

ThNature‘da Cornelia Rumpel imzasıyla yayınlanan makaleyi Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni İdil Akdos‘un çevirisi ile paylaşıyoruz.

***

Toprağı kuraklığa dayanıklı kılmak, daha fazla gıda üretmek ve atmosferden emisyonları uzaklaştırmak için bu sekiz adımı takip edin, diye belirtiyor Cornelia Rumpel ve meslektaşları.


Palm yağı plantasyonu kurmak için yakılan turbalıklar ve oluşan hava kirliliği, Sumatra 2013. Kredi: Ulet Infansasti/Greenpeace

Toprak, iklim değişikliği ile mücadelede kritik bir yere sahiptir. Depoladığı karbon miktarı, atmosferdekinin iki-üç katıdır. Hava ile toprak arasındaki karbon dioksit dolaşımını sağlayan bitkiler aynı zamanda insanların ürettiği CO2’nin üçte birini de tüketirler. Bunun %10-15 kadarı ise toprakta kalır.

Karbon, toprak verimliliği ve tarım için temel unsurdur. Çürüyen bitkiler, bakteriler, mantarlar ve toprak faunası, örneğin toprak solucanları, ortaklaşa çalışarak bitkilerin büyümesi için gerekli olan organik maddeyi ve azot, fosfor gibi besin maddelerini açığa çıkarırlar. Bu, toprağa yapısını verir, böylelikle erozyona dayanıklı kılar ve su tutma kabiliyetini artırır. Genellikle, üst toprak yapısının küçük bir yüzdesini organik madde oluşturur.

Dünyadaki toprakların karbon içeriğini her sene binde 4 oranında (% 0,4) artırmak yoluyla atmosferden, Avrupa Birliği’nin fosil yakıt emisyonlarına denk oranda CO2 uzaklaştırabilir (yaklaşık 3-4 gigaton). Bunun toprak sağlığına da katkısı vardır: Afrika, Asya ve Latin Amerika’da yürütülen çalışmalar, topraktaki karbonun senede %0,4 kadar artırılmasının verimliliği %1,3 kadar artırdığını göstermektedir.

Fakat, dünyadaki toprağın üçte biri çoraklaştı. Toprağı yoran tarım faaliyetleri, sanayi ve kentleşme bunun sebeplerinden sadece birkaç tanesidir. İnsanlık tarihi boyunca, topraktan 133 Gt karbon eksilmiş, 500 Gt CO2 atmosfere eklenmiştir. Adeta bir kısır döngü içerisinde, topraktaki organik madde azaldıkça, erozyon, sıcaklık dalgaları ve kuraklığın yarattığı hasar da artıyor. En kötü senaryo ise hiçbir şeyin yetişmemesi. 1930’lar boyunca ABD’nin güneyini süpüren ‘toz çanağı’ (dust bowl) olayı bunun bir örneği olarak kendini hatırlatıyor.

Bu sıralar, toprak karbonunu artırmak politik gündemin üst sıralarında. 2015 Paris İklim Zirvesi’nde Fransa’nın başlattığı 4p1000 girişimi, toprak karbon stoklarını her sene binde 4 oranında artırmaya yönelik küresel araştırma ve faaliyetleri destekliyor. Biz de bu girişimin bilimsel ve teknik komisyonunun üyeleriyiz.

Kasım 2017’de Almanya’nın Bonn kentinde gerçekleşen iklim konferansında, Koronivia Tarım Üzerine Ortak Çalışma programı oluşturuldu. Değişen iklim koşullarında tarım üreticilerine gıda güvenliğinden ödün vermeyerek emisyonlarını azaltma konusunda yardım etmeyi görev edinen program, bu sene Polonya’nın Katowice kentindeki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi toplantısının ilk haftasında ilk atölyelerini gerçekleştirecek. – Ç.N. Bu atölye, çeviri yapılmadan önce gerçekleşmiştir.

Tarım alanlarındaki toprak karbonunu takip etmek, değişikleri kaydetmek ve bozulmuş toprakları tamir etmek üzere bir kurul oluşturmak için Koronivia sürecine dahil olan ülkelere çağrıda bulunuyoruz. Tüm müdahil taraflar, aşağıdaki 8 adımları odağına almalı.

Sekiz adım

Aşağıdaki uygulamalar, toprakta depolanan küresel karbon miktarını artırmak için yardımcı olabilir:  

Karbon kaybına son. Topraktaki mevcut karbonu tutmaya devam etmek için ilk öncelik turbalıkları korunmak olmalıdır. Turbalıklar, Brezilya’nın yarısı kadar geniş bir alanda yayılım göstermekte ve dünya topraklarının tüm karbonunun %32-46’sını tutmaktadır. Turbalıklar her sene insan kaynaklı karbon dioksit salınımlarının %1’ini uzaklaştırırlar.

Buna rağmen, özellikle tropik bölgelerde, turbalıkların %10-20’si kadarı tarım alanına dönüştürülmüş, yakılmış veya drenaj yoluyla kurutulmuştur. 2015 senesinin Eylül ve Ekim aylarında Güneydoğu Asya’da arazi açmak için başlatılan yangınlardan ötürü, Endonezya’nın büyük bir bölümü zehirli sarı bir pus etkisi altında kaldı. Bu turbalık yangınları, Avrupa Birliği’nin günlük karbon dioksit emisyonlarından daha fazla emisyon yarattı. Bu gibi felaketler, Paris hedefleri içerisinde kalabilmek için gerekli olan emisyon bütçesinden senede 1-2 Gt CO2 harcıyor. Turbalıkları korumak için, hükümetler bu kaynağın yakılmasını yasaklamalı, tarım alanına dönüştürülmesini durdurmalı ve turbanın sulak alan olarak kalmasını sağlayacak koşulları planlamalı ve uygulamaya sokmalıdır.

Bozulmuş topraklar, kontrollü otlatma ile, yeşil gübre uygulayarak veya örtü bitkileri yetiştirmek yoluyla restore edilebilir. Dünyanın karasal alanlarının neredeyse %40’ının, yani 10-50 milyon kilometrekare kadar toprağın bozulduğu biliniyor. Bu toprakları restore ederek, senede 3-7 Gt CO2 oranında küresel karbondioksit emisyonlarının %9-19 kadarı 25-50 senede atmosferden uzaklaştırılabilir.

Küresel bir teşebbüse ihtiyacımız var. Örneğin Bonn Girişimi, 2020 yılına kadar kadar 150 milyon hektar alanda koruma, gençleştirme ve sürdürülebilir yönetim çalışmalarıyla bozulmuş ve ormansızlaştırılmış toprakları iyileştirmeyi amaçlıyor. Bu girişim, Orman Peyzajı Restorasyonu Küresel İşbirliği tarafından denetlenecek ve Dünya Doğayı Koruma Birliği tarafından yönetilecektir.

Toprağa karbon göm. Araştırmacılar, toprağa daha fazla karbon depolamak için en iyi uygulamaların ne olduğunu belirlemeli. Yıl boyunca toprağı ekili tutmak, toprağa malç ve tarımsal artıklar veya kompost eklemek, toprak sürme işlemlerini azaltmak halihazırda ispatlanmış yöntemler arasındadır. Erozyon riski yüksek olan bölgelerde, kontur işleme, teraslama yöntemleri uygulanabilir. Ayrıca tarımsal ormancılık sistemleri, alternatif bitki şeritleri ve sulak alanlar sayesinde biyoçeşitlilik ve toprak karbonu artırılabilir. Baklagil, yonca gibi azot bağlayıcı bitkiler kullanmak, CO2’den 300 kat kuvvetli bir sera gazı olan azot oksit emisyonuna sebep olan suni gübrelere ihtiyacı azaltır (ref).  

Toprağın düzenli olarak organik maddeye ihtiyacı vardır. Tarımsal atıklarının yem, gübrenin de ısıtma gibi çeşitli kullanım alanının bulunması tarlada kalacak organik madde miktarı kısıtlayan bir etkendir. Topraktaki besin maddelerinin eksik olması, bitkilerin toprağı restore etmesi için yeterli miktarda organik madde oluşturma kapasitesini azaltır.

Topraktaki karbon miktarını artırmak için, yerel toprak tiplerini, iklim değişikliğinin etkilerini ve sosyoekonomik koşulları dikkate alan bölgesel stratejiler geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu stratejiler bir takım bitki türlerinin yetiştirilmesi destekleyecek, ancak bazı uygulamaları da kısıtlayacaktır. Örneğin, Asya ve Güney Amerika’da arazi açmak için anız yakılması önlenmelidir. Aynı şekilde, Afrika’da ormanlık alanların tarım alanı olarak kullanması için yakılması engellenmelidir. Avrupa’da ise, suni gübrelerin kullanımının kısıtlanması ve agroekolojik uygulamaların yaygınlaşması etkili olabilir.  


Araştırmacılar toprağın hacimsel yoğunluğu ölçmek üzere organik bir çiftlikten numune toplarken. Kredi: Patrice Latron/Eurelios/Look at Sciences/SPL 

İzle, raporla, etkileri doğrula. Araştırmacıların ve arazi yöneticilerinin bu müdahaleleri izleyerek değerlendirmesi gerekmektedir. Ancak, büyük ölçekli, uzun vadeli, sık aralıklı takip süreçleri masraflıdır. Saha çalışmaları hektar başına yüzlerce numunenin toplanmasını gerektirir, bir adet numunenin laboratuvar analizi 10 $ kadar tutabilir. Topraktaki organik karbonun zaman içerisindeki küçük değişimlerini kaydetmek üzere yeterli miktarda coğrafi yeri tanımlanmış veriyi toplamak için bir çalışma en az 10 sene devam etmelidir. Özel arazilere erişim ve özellikle gelişen ülkelerdeki teknik uzmanlık ve bilgi noksanlığı, diğer zorluklardır.  

Küresel Toprak Laboratuvarı Ağı (GLOSOLAN) protokol ve standartları uyumlaştırarak ve toprak analizi için küresel eğitim programları kurarak bu durumu iyileştirmeye çalışıyor. GLOSOLAN, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından yürütülen Küresel Toprak Ortaklığı’nın bir parçasıdır.  

Teknolojiden faydalan. Gelişmiş cihazlar, daha ucuz, hızlı ve hassas toprak ölçümleri yapmayı mümkün kılıyor. Yakında taşınabilir kızılötesi spektroskoplar ile numune başına 1 $’dan daha düşük bir masrafa karbon dahil olmak üzere topraktaki çeşitli kimyasal bileşenler takip edilebilecek. Bu gibi cihazların tümünde uyumlaştırılmış metodolojilere, doğrulama standartlarına ve ortak kılavuzlara ihtiyaç olacak. Geniş alanları taramak için temel teknik uydu görüntüleridir. Uzaydan toprak karbon miktarını belirleyebilecek veya bitki örtüsünün özelliklerinden değerlendirmede bulunabilenecek otomatik prosedürler ve algoritmaların geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu yöntemler, toprak ıslak veya kuru iken ve yüzeyler engebeli ya da düz olsa bile çalışabilmelidir. Bunun için karada yerleşik ve çok kesin doğrulama sistemlerine ihtiyaç olacak.  

Stratejileri sına. Bilgisayar modelleri geliştirerek ve çalışma sahalarını bir ağda toplayarak toprak sürmenin etkinliği gibi süreçler test edilebilir. Çiftlikler faaliyetlerini raporlarken, bunlar rastgele kontroller, arazi çalışmaları veya uzaktan algılama yöntemleri tarafından doğrulanabilir. Diğer yandan toprak tipleri ve meteorolojik değişkenler ile ilgili verilerin toplanması gerekmektedir. Bununla ilgili açık araştırma veritabanlarına ihtiyaç vardır. Örnek olarak, Entegre Karbon Gözlem Sistemi (ICOS), Avrupa’da 120 deney noktasında sera gazı emisyonlarını ölçüyor. Ancak toprak verilerinin daha şeffaf ve ulaşılır olması gerekmektedir.

Toplulukları dahil et. Kamunun toprak karbonun önemi ile tarım arazileri, bahçeler ve kamu alanları iyileştirme kapasitesi hakkındaki farkındalığı artırılmalıdır. Şehir planlamasında yaygın olarak kullanılan vatandaş bilimi yaklaşımları topraklardaki kullanım alanlarını da kapsamalıdır. Bunun iyi bir örneği, ekilebilir topraklardaki biyoçeşitliliği incelemek üzere İngiltere’de çiftçiler tarafından 1300 hektarlık bir bölgede yürütülen toprak solucanı araştırmasıdır (bakınız J. L. Stroud Nature 562, 344; 2018).  

Toprak karbon verilerini toplamaya ve paylaşmaya yönelik küresel, açık ve çevrimiçi bir platform kurulması şarttır. Bu platform, 2009’da oluşturulan GlobalSoilMap örneğini esas alabilir. Coğrafi Bilgi Sistemi gibi yaygın olarak kullanılan bir teknolojiyi esas almak, erişim kapsamını genişletirken eğitim gerekliliğini de azaltır. Bu gibi açık platformlar, kaynaklara erişimin kısıtlı olduğu gelişen ülkeler için özellikle önemlidir.  

Politikaları koordine et. Toprak ile iklim değişikliğine dair politika çerçeveleri birlikte işlemelidir. Bunların kapsamında, Hedef 15 (2030 senesine kadar karasal bozulmanın durdurulması ve iyileştirilmesini amaçlayan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi) ile ormansızlaşmayı ve sürdürülebilir orman yönetimini hedefleyen ve aynı zamanda da fonlayan Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi tarafları bulunmaktadır. Bilim insanları, ülkelerin Paris Sözleşmesi’nde verdikleri emisyon azaltım taahhütlerine, toprak karbonu hedeflerini eklemeleri konusunda destek olabilirler. Diğer yandan, Koronivia programı, toprakta karbon depolamaya yönelik tamamlayıcı hedefler belirlemelidir.

Dünya çapında bir tarım reformu belirli hedefler ve politikalar çerçevesinde gerçekleşebilir. Bu da seneler alabilir. Tarım üreticilerinin yöntemlerini dönüştürmek için teşviklere ihtiyacı olacak. Bu masraflar ve beraberinde gelen riskler, finansal olarak karşılanabilmeli. Araştırmacıların, özellikle zor iklim koşulları ile kırılgan popülasyonları bir araya getiren biyolojik sıcak noktalar da dahil olmak üzere coğrafi öncelikler hakkında daha fazla bilgi sahibi olması gerekmektedir.

Destekte bulun. Politika yapıcılar, emisyon ticareti ve karbon vergi sistemlerine toprak karbonunu da dahil etmelidir. Toprak karbonunun dağılımı düzensizdir, kalıcılığı kısadır ve ölçümü zordur, dolayısıyla sisteme dahil edilmesi zahmetli olabilir. Topraktaki karbon miktarını iyileştiren çiftçilere tarım sigortaları veya diğer hizmetler yoluyla prim dağıtılabilir. Topraktan karbon kaybı riski taşıyan araziler için ise karbon kredisi veya karbon indirimleri verilebilir.

Bazı hükümetler harekete geçmeye başladı bile. Hindistan 100 milyon kadar çiftçiye toprak sağlığı kartı dağıttı. Bu kartlar topraktaki besin maddelerinin nasıl test edileceğini ve nasıl gübre seçileceğini tarif ediyor. Çin, anız yakmayı yasakladı ve arazide bırakan çiftçilere hibe vermeye başladı. ABD ise tarlalarını üretimden çekerek karbondan zengin çayırlara dönüştüren çiftçilere finansal yardımda bulunuyor.   

Kalkınma bankaları ve yatırımcıları, toprak karbonunu artırmaya yönelik uygulamaları destekleyecek küresel yatırım fonları oluşturmalılar. Bunun için, Latin Amerika ve Sahra-altı Afrika ülkelerindeki tarımsal ormancılık projelerini destekleyen Moringa fonu örnek alınabilir.

Sırada ne var?

Öncelikle araştırmacılar, politika belirleyiciler ve arazi yöneticileri, Paris anlaşması iklim hedeflerine ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine erişmek için toprakta karbon depolamanın ve karbondan zengin toprakları korumanın kritik bir öneme sahip olduğu anlamalılar. Politika-odaklı örgütler, ortak bir forum oluşturmalı ve koordine olmalılar. 4p1000 girişimi böyle bir foruma ev sahipliği yapabilir. Komşu ülkeler deneyimlerini paylaşabilir, ortak yönetim stratejileri geliştirebilir ve iklim değişikliği ile mücadele ve adaptasyon ile toprak bozulması meselelerine dair ortak kararlar alabilirler.

İkinci olarak, uluslararası fon ajansları literatürdeki açıkları kapatmak üzere bir para havuzu kurmalıdır. 4p1000 tarafından tespit edilen konular arasında, toprağın karbon depolama potansiyeli; hedef ve yönetim uygulamaları geliştirme; izleme, raporlama ve doğrulama stratejisi tasarımı; temel toprak-bitki süreçleri gibi konular bulunuyor.

Koronovia zirvesi başlarken, hükümetler, toprak uzmanlarını, donörleri ve politika belirleyicilerini toprakta karbon depolama konusunda hareket etmek üzere bir araya getirecek fonları sağlamalıdır.

.

Makalenin İngilizce Orijinali

Yeşil Gazete için çeviren: İdil Akdos

(Yeşil Gazete, Nature)

İnsan Hakları Mücadelesi ve Sanat – Gözün Hafızası

Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 70. yılı nedeniyle gerçekleşen “Büyük Resim” sergisinde sanat ve aktivizm konulu bir panel ve söyleşi gerçekleştirdi. 15 Aralık’ta Tütün deposundaki sergi alanında gerçekleşen söyleşide Hafıza Merkezi İletişim Koordinatörü Kerem Çiftçioğlu, Gazeteci Mehveş Evin ve Sanatçı Nazım Dikbaş kendi alanlarında sanat ile insan hakları mücadelesi arasındaki bağlantıları konuştular. 

Sanatçılarla birlikte yaptıkları insan hakları kampanyalarını paylaşan Kerem Çiftçioğlu, hak ihlallerinin yoğun olduğu dönemlerde belirli çevrelerin kendi içlerine kapandıklarını ve bu çevreden her çıkarak farklı kesimlerle bir araya gelinmeye çalışıldığında sansür gibi engellerle karşılaşıldığını söyledi. Kelimelerin zorla kaybedilenlerin yakıları için geldiği anlamlara dikkat çeken “Kayıplar Lügatı” kampanyasında sanatçılarla çalışarak zorla kaybedilenlerin yakınlarının hakikatini anlatmaya çalıştıklarını anlattı.

İktidara yakın medyanın özellikle son birkaç yıldır sanatçıları farklı bir şekilde ele aldığını söyleyen gazeteci Mehveş Evin, “Son bir yıldır sanatçılarla yapılan röportajları konuşuyoruz. Sanatçılar aslında politika alana geçmek, bu sorulara cevap vermek zorunda değiller. Zaten buradaki asıl sorun propaganda aygıtı olan basının söylenenleri kullanması, kullanış biçimi; yoksa herkes eleştirilebilir” diye konuştu.

Konuşmacılardan sanatçı Nazım Dikbaş ise sanatın özgürleştiren yanına dikkat çekti:

 “Sanatçılarınyapıtlarını yaparken ne kadar aktivist bir motivasyonla yaptıklarını sormak belkisansür ya da otosansür yanıtının da cevabı olabilir. Bir araya gelişbiçimlerini geliştirmemiz gerekiyor. Yargılananlar üzerinden bir araya geldikzaten. Bu bizim önümüzü açacaktır” dedi.

Oturum konuşmaların ardından katılımcıların soru ve yorumlarıyla devam etti. 

Ressam ve gazeteci Zehra Doğan, yaptığı bir resim nedeniyle bir yılı aşkın süredir tutsak. Cenaze, 2016 yılında Doğan’ın özgür olduğu dönemde yaptığı bir resim.
Zehra Doğan şu anda Mersin cezaevinde.

30 Aralık 2018 tarihine kadar Galata’daki Tütün Deposunda görülebilecek serginin sanatçıları:

– AslıAlpar                               – Arzu Yayıntaş
– Başak Bugay                         -Berrin Simavlıoğlu
– Bengü Karaduman                – Candaş Şişman
– CansuGürsu                          -Çağrı Saray
– Ethem OnurBilgiç                 – Fatoşİrwen
– Gümüş Özdeş                      – Hakan Gürsoytrak
– Halil YavuzErtürk                 – Kemal Gökhan Gürses
– LamiaKaraali                        – Memet Güreli
– Murat Başol                          – Nalan Yırtmaç
– Nermin Er                             – Neriman Polat
– Nazım Dikbaş                       – Sevil Tunaboylu
– Oğuz Demir                          – Tan Cemal Genç
– Zehra Doğan                        – ZULAL

.

Haber: Bahar Topçu

(Yeşil Gazete)

Çerkezköy’de planlanan termik santral için ‘vazgeçildi’ açıklaması

Tekirdağ’ın Çerkezköy ile Kapaklı ilçeleri arasında kurulması planlanan kömürlü termik santralden ‘teknik nedenlerle vazgeçildiği’ belirtildi. Santrala karşı mücadele eden bölge halkı kararı sevinçle karşıladı. CHP’li Belediye Başkanı Akay ise projenin iptal edilip edilmediğini sordu.

Belediye Başkanı CHP’li Vahap Akay ise santralın ‘teknik nedenlerle’ iptal dilmesine değinerek “Bu teknik nedenlerin seçimlerden sonra iyileşme ihtimali var mıdır? ÇED raporları iptal edilmiş midir? Çerkezköy bu termik santral belasından tamamen kurtulmuş mudur?” diye sordu.

Pınarça mevkiine kömürlü termik santral kurulması için çalışmalar başlatılıp, bölgede kamulaştırılmalar yapıldı. Bölge halkı, kurulmasını istemediği termik santrala karşı çeşitli protestolarda bulunurken, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) bilgilendirme toplantısını da yaptırmamıştı.

“‘Teknik nedenlerle iptal edilmiştir’ açıklaması tatmin edici değil”

Çerkezköy Belediye Başkanı CHP’li Vahap Akay, santralın iptal edilmesinin yerinde ve doğru bir karar olduğunu belirterek, “Çerkezköy’ün yüzde 90’ının karşı çıktığı termik santralın iptal edilmesi kararını doğru buluyoruz. Ancak ‘teknik nedenlerle iptal edilmiştir’ açıklamasının seçime 105 gün kala yapılması kamuoyunu tatmin etmemiştir. Kamuoyu şu soruların cevaplarını merak ediyor: Kömürlü termik santralın iptalini gerektiren teknik nedenler nelerdir? Bu teknik nedenlerin seçimlerden sonra iyileşme ihtimali var mıdır? Termik santral sahası olarak belirlenen alanın, yeniden tarım ve orman alanına dönüştürülmesi yönünde plan değişikliği yapılacak mıdır? ÇED raporları iptal edilmiş midir? Çerkezköy bu termik santral belasından tamamen kurtulmuş mudur? Çerkezköy bizim evimizdir. Evimizin havasının, suyunun, doğasının kirletilmemesi için termik santrala karşı her şeye rağmen mücadele veren herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum” diye konuştu.

.

(Birgün, Çerkezköy Havadis)

Greta’nın iklim eylemi çağrısına dünyanın birçok noktasından destek

15 yaşındaki İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’in iklim değişikliğini durdurmak için yaptığı çağrı Antartika dahil pekçok yerde karşılık buldu. İklim Zirvesi’nin yapıldığı Polonya’da da öğrenciler grevdeydi.

Greta’nın çağrısı ilk olarak İklim Zirvesi’nin sürdüğü Polonya’nın Katowice kentinde karşılık buldu. Avrupa’nın pekçok kentinde “Greta ile Dayanışma” ve “İklim için okul grevi” pankartlarıyla eylem yapılırken, COP24’te de öğrenciler okul grevindeydi.

COP24’ün sürdüğü Katowice’deki eski kömür madeni binasında iklim değişikliğinin 1,5 derecede tutulması için emisyonların azaltılması için hedeflenen 2030’a gönderme yapan öğrenciler “12 yılımız kaldı” dedi. Öğrenciler ayrıca Michael Jackson’ın “They Don’t Care About Us” (Bizi Umursamıyorlar) şarkısını söyledi. Greta Thunberg, BM İklim Zirvesin’deki konuşması sırasında karar alıcılara, “Bizi ne geçmişte umursamadınız, şimdi de umursamıyorsunuz” şeklinde seslenmiştiç

Greta Malmö’den katıldı

Birçok diğer şehirden öğrenciler de Greta Thunberg’e destek verdi. Uçakla seyahat etmeyip treni tercih eden İsveçli aktivist Katowice’den dönüş yolunda, İsveç’in Malmö kentinde okul grevindeydi.

Antartika’daki bilim insanlarından destek

Greta’nın çağrısına buzulların giderek eridiği Antartika’daki bilim insanlarından da destek geldi. Bir grup bilim insanı “İklim için ayağa kalk” yazılı pankartla poz verdi. 

Berlin

Londra’daki öğrenciler ise iklim eylemi sırasında “Extinction Rebellion” (Yokoluş İsyanı) sloganları atmayı tercih etti.

.

(Bianet)

Hitachi, Galler’deki Nükleer Santral Projesi’ni askıya aldı!

Fukuşima Nükleer Felaketi’nin yaklaşık 8 yıldır devam eden  etkileri, ödenen tazminatlar, bitmeyen radyoaktif temizlik nihayet Japon nükleer endüstrisine nükleer santral kurmanın bir inşaat işinden ibaret olmadığını gösterdi. Zira bir nükleer santral kurmak kaza halinde sorumlulukları da üstlenmek demek ve önlemek ödemekten ucuz olduğu için maliyetler sürekli şekilde artıyor. İşte tam da bu nedenle son yıllarda Japon şirketlerinin yaşadıkları finansal zorluklar neticesinde projelerden teker teker çekildiklerini duymaktayız.

Nükleerde önlenemeyen maliyetler ! 

Son iki yıla bakarsak Vietnam 2016’da Japon şirketlerine “pardon” demiş nükleer santral kurma projesinden vaz geçtiğini duyurmuştu. Hemen ardından Litvanya’nın nükleer santral planını durdurmasıyla Hitachi’nin de dahil olduğu bir iş kaybedildi. 2017’de ise Toshiba denizaşırı yatırımlarını terk ettiğini duyurarak geçen ay Birleşik Krallık’taki aracı şirketini kapatacağını açıkladı. Mitsubishi ise  Temmuz ayında Türkiye’deki projesinin fiyatının artan maliyetler nedeniyle  2 katına çıkardığını duyurdu. Nihayet geçen hafta Japonya tarafının projeden vazgeçme olasılığının bulunduğunu okuduk (Türkiye Hükümetinden hala bir açıklama yok ise de). Şimdi tüm bunlara, Japon Hitachi’nin Birleşik Krallık’taki projesini askıya alacağı haberi eklendi. Çünkü Hitachi, üstleneceği risklere ortak bulamıyor ve yükselen maliyetlar nedeniyle kar etmesi de olanaksızlaştı.

Hitachi’nin Wylfe Nükleer Santral Projesi

Yatırımcılar riskten kaçıyor…

Hitachi, 2012 yılında Japon ve Birleşik Krallık hükümetleri arasında yapılan anlaşmayla Galler bölgesinin Anglesey Adası’nda kurulmasına karar verilen proje için görevlendirilmişti. Buna göre maliyeti 26,4 Milyar Dolar olan proje kapsamında 2020 yılında üretime başlaması öngörülen 2 reaktör inşa edilecekti. Maliyet dağılımının Hitachi; Birleşik Krallık Hükümeti ile şirketleri ve Japon Hükümeti ile Japon şirketleri olarak 3’e ayrıldığı projede Hitachi projenin gerçekleştirilmesi amacıyla Galler’de kurduğu Horizon Nükleer Enerji’nin hisselerinin hala tamamına sahip. Hitachi riskten kaçınan yatırımcılar nedeniyle bu hisselerin yarısını elden çıkaramadığı için payına düşen maliyetleri tek başına üstlenmek zorunda kalmaktan muzdarip .

Rosatom da ortak bulamıyor…

Burada bir parantez açarak benzer bir durumun Türkiye’de Rus şirket Rosatom ile Akkuyu’da yaşandığını hatılayalım. Rosatom hala Akkuyu NGS’nin tamamına sahip ve risklere ortak çıkmayı isteyen bir yatırımcı ya görünmüyor ya da Rosatom’un çalışma prensiplerine ya da prensipsizliğine uyum gösteremiyor…

Projenin maliyetleri elektrik fiyatına yansıtılacak ! 

Haberimize  dönecek olursak Hitachi, Japon hükümetine yakınlığıyla bilinen Yomiuri Gazetesi’nde yazanlara göre projeyi dondurma ihtimalinin olduğunu hükümete bildirdi. Ancak Hitachi’nin projeye devam etmesi için ortak bulması kadar işin karlı hale gelmesi de önemli. İşte bu noktada hükümetlerin devreye girmesi gerekecek. Zira söz konusu karlılık, yalnızca ve yalnızca üstlenilen maliyetlerin Wylfe Nükleer Santralinden üretilecek elektriğin fiyatına eklenmesiyle yakalanabilir ki bu onayı projenin tarafları olan hükümetler verecek. Yani iş May Hükümetinin yurttaşlarına elektriği daha pahalı fiyattan satmasına bağlı. Benzer bir süreç Mitsubishi’nin Sinop Nükleer Santral Projesi’nin maliyetlerini ikiye katladığını açıklamasıyla Türkiye’de yaşanıyor. Hitachi’nin beyanlarına bakıp Mitsubishi’nin söylemediklerini duyabiliriz.  

Hükümetler değerlendirecek…

Sonuç olarak Wylfe Projesinin ve Hitachi’nin nükleer iş kolundaki geleceği, 2019 yılının Ocak ayında bir araya gelerek durumu değerlendirecek olan Japonya Başbakanı Abe ile Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May’in projeyi destekleme kararına bağlı. Eğer Birleşik Krallık Hitachi’nin Japon Hükümeti kanalıyla iletilecek bu teklifine sıcak bakmazsa Hitachi vazgeçtiği bu proje için anlaşma gereği Birleşik Krallık’a 2,7 milyar USD ödeyecek. Hitachi bu projeyi iptal ederse, Japon nükleer endüstrisinin devam eden yegane yurt dışı yatırımı Mitsubishi’nin Sinop Nükleer Santral Projesi olacak.

Doğal yaşam da kurtulacak

Diğer taraftan Galler Bölgesi’ndeki Doğa korumacıları ise projenin askıya alınmasından umutlu. 2012 yılından itibaren projeye karşı mücadele etmekte olan National Trust, RSPB Cymru ve the North Wales Wildlife Trust sivil toplum örgütlerinden bazıları. Santralin kurulmasının planlandığı bölgede bulunan Cemlyn Doğa Koruma Alanı nesli tükenmekte olan su samuru, su sıçanı ve kertenkele türlerine ev sahipliği yaptığı üzere sivil toplum örgütleri özellikle doğal yaşamın uğrayacağı zarara dikkat çekiyor, bizim de haberleştirerek sizlere çağrı yaptığımız kampanyalar yürütüyordu. Nükleer santralin kurulması için Hitachi ve Horizon şirket yetkililerinin buradaki canlıların yaşadıkları yerden başka yerlere taşınmalarını önerlerine direniyordu.

Pahalı elektriği kim ister?

Çok açık ki, Fukuşima Nükleer Felaketi’nin ağır bilançosu, karlılığı odağına alan şirketler için nükleer santral kurmanın katlanılabilir bir iş olmadığını gösterdi. Böylesine riskli bir alanda kar sağlamanın tek yolu ise fiyatı arttırmak ki, bu da hükümetlerin pahalıya satın alacağı elektriğin yurttaşların faturasına yansıtılmasıyla mümkün. Güneş ve rüzgar enerjilerinden elektrik üretim maliyetleri, dolayısıyla üretilen elektriğin fiyatı düşerken yurttaşların nükleer santralin pahalı elektriğini kullanmaya zorlanması hükümetlerin de geleceğini belirleyecek. Zira ortaya çıkan tablo nihayet hükümetlerin gerçek niyetinin elektrik üretimi olmadığını istisnasız tüm yurttaşlara açıkça gösterecek türden. Özetle kapitalist sistemin içinden okursak, önümüzdeki süreç biraz da faturasını kabarmış görmek istemeyen yurttaşın ve yurttaşlarının sesini duyan hükümetlerin sınavı olacak.

Pınar Demircan

(Japan news, bbc, Yeşil Gazete)

Cumhurbaşkanının hedef gösterdiği Fatih Portakal’dan yanıt: “Keşke ‘Başları kesilmelidir’ diyene de iki laf edilseydi”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedef gösterdiği Fatih Portakal’dan yanıt gecikmedi. Portakal, Erkan Tan’ın sözlerini anımsatarak “‘Başları kesilmelidir’ diyene de bir iki laf edilseydi keşke” dedi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye’de anayasal bir hak olmasına karşın barışçıl protestoların polis zoruyla bastırıldığını, toplumun ve toplumsal muhalefetin sindirildiğini söyleyen ve doğalgaz zamlarını protestoya çağıran Fatih Portakal’ı Denizli’deki mitingde hedef aldı.

“Terbiyesiz”, “haddini bilmez”, “edep yoksunu”, “ahlaksız” sözleri ile nitelediği Fatih Portakal’a Erdoğan, “Sen ne yapıyorsun? Burası Paris mi? Gezi olaylarında herkes dersini aldı. 15 Temmuz’da herkes dersini aldı. Bu ülkede bundan sonra bu tür olaylara girişenler bunun bedelini ağır öderler” dedi ve “Zaten yargı gereken cevabı verecektir” diyerek sözlerini noktaladı.

Fatih Portakal ise Erdoğan’ın hakaretlerine Twitter’dan yanıt verirken A Haber spikeri ve Takvim gazetesi yazarı Erkan Tan’ın “Gezi eylemlerine katılanların başları kesilmelidir” sözlerini anımsattı.

.

(Sendika.org)

Amedspor, son maçına, ‘İnsan Haklarıyla İnsandır’ pankartı ile çıktı

TFF 2. Lig karşılaşmasında Amed Sportif, Bayrampaşa’yı konuk ettiği maça ‘İnsan Haklarıyla İnsandır’ yazılı pankartla çıktı.

Diyarbakır’daki 5 hak örgütü, “İnsan Hakları Haftası” etkinlikleri kapsamında, Amedspor’a yönelik ayrımcılığa karşı stad önünde ortak basın açıklaması yaptı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi, Hak İnsiyatifi Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabip Odası temsilcileri yaptıkları açıklamada Amedspor’un 62 haftadır deplasman maçlarına seyircisiz çıktığını hatırlattı.

Hak örgütü temsilcileri, açıklamanın ardından Amedspor-Bayrampaşa karşılaşmasını izlemek üzere stada girdi. Amedsporlu futbolcuların ‘İnsan haklarıyla insandır’ pankartıyla maça çıkmaları dikkat çekti. 

TFF 2. Lig Beyaz Grup 17. hafta karşılaşmasında, yeni stadında taraftarlarının desteğiyle başlayan Amed SF, 10 kişi kalan rakibi karşısında rahat bir galibiyet alarak 3 puanın sahibi oldu. Amedspor’un golleri 17’inci dakikada Umut Koçin’ten, 72’inci dakikada ise Burak Taşdemir’den geldi. Amed SF bu karşılaşmadan aldığı 3 puanla haftayı 24 puanla ve 8. sırada tamamladı.

.

(Evrensel, Artı Gerçek)

Ekonomik kriz AKP’nin oyunu en fazla ne kadar düşürebilir? – Barış Soydan

Bu yazı t24.com.tr sitesinden alındı

Yıl 2007. Genelkurmay’ın “e-muhtıra”sından bir kaç ay sonra yapılan genel seçimleri AKP yüzde 46.6 oy oranıyla kazanıyor…

Yıl 2008, Amerika’da Lehman Brothers bankasının batmasıyla küresel kriz patlıyor. Erdoğan, “Kriz teğet geçecek” diyor ama öyle olmuyor, ekonomi 2009’da yüzde 4.7 daralıyor…

Yıl 2009. Yerel seçimlerde AKP tarihi bir oy kaybı yaşıyor ve yüzde 38’e geriliyor…

Kıssadan hisse: Ekonomik krizler, iktidar partisinin oy oranını önemli oranda etkiliyor.

Yine bir krizdeyiz ve önümüzde yerel seçimler var. AKP’nin oyları bu sefer nasıl etkilenecek?

En sonda söylenmesi gerekeni başta söyleyerek başlayalım: Kriz elbette AKP’nin oylarını düşürecek. Ama düşüş beklendiği kadar sert olmayacak.

İktidar partisine yönelik desteğin güneş görmüş kardan adam gibi erimesi beklentisi gerçekçi değil. Çünkü;

1) Krizin daha başındayız.

2) 10 ay süren işsizlik aylığı, krizde işsiz kalanların verebileceği tepkiyi nötralize ediyor.

3) Seçmen sadece ekonomik gerekçelerle oy vermiyor. İdeoloji ve yaşam tarzı meselesi var bir de.

4) Ve en önemlisi, ortada bir alternatif yok.

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in önceki gün yayınladığı raporda dediği gibi:

“Ekonomideki bozulma, AKP’nin oylarında büyük bir etki yaratmamış gibi gözüküyor.”

Şimdi bunun nedenlerine gelelim. Fitch’inkini bilmem ama benim AKP’nin oyunda çok sert düşüş olmayacağı yönündeki tahminim, Illinois Üniversitesi-Chicago öğretim üyesi Prof. Ali Akarca’nın ekonometrik modeline dayanıyor.

Prof. Ali Akarca’nın modelinden daha önce birkaç yazımda söz etmiştim. Model kabaca, seçim öncesindeki bir yılda kişi başına gelirdeki yüzde 1’lik artışın, iktidar partisinin oy oranını yüzde 1 artırdığı örüntüsüne dayanıyor. Enflasyon ve stratejik oy gibi başka faktörleri de hesaba katan modele dayalı bundan önceki tahminler tutmuştu…

Ali Akarca, krizin patlak verdiği üçüncü çeyreğe (Temmuz-Ağustos-Eylül) dair büyüme verisinin açıklanması sonrasında Mart seçimine dair yeni bir tahminde bulundu.

Ama önce bir uyarı: Seçime daha 3 ay var. İçinde bulunduğumuz Ekim-Kasım-Aralık ve önümüzdeki Ocak-Şubat-Mart dönemlerinde ekonominin nasıl seyrettiğini/seyredeceğini bilmiyoruz. Çok karamsar tahminler yapanlar kadar (Örneğin Moody’s), çok iyimser tahminde bulunanlar da var. (Örneğin Hükümet.)

Prof. Akarca, iyimser ve kötümser öngörüleri kullanarak 2 farklı tahmin yaptı.

Önce ekonomiye ilişkin kötümser beklentiye dayalı tahmine bakalım.

Moody’s, Türkiye ekonomisinin önümüzdeki yılın ilk iki çeyreğinde küçülmesini, 2019 genelinde ise büyümenin yüzde 2 daralmasını bekliyor. 2018 için beklentisi ise ekonominin yüzde 1.5 büyüyeceği yönünde.

Yani Moody’s (Ekonomi bu yılın ilk üç çeyreğinde pozitif büyüdüğüne göre) 2018’in son çeyreğinde çok sert bir daralma öngörüyor. Tam rakamı da verelim: Moody’s’in 2018 yılı büyüme öngörüsü olan yüzde 1.5’in gerçekleşebilmesi için ekonominin yılın son üç ayında yüzde 8.1 küçülmesi gerek.

Bana kalırsa ekonomi içinde bulunduğumuz 3 aylık dönemde bu kadar küçülmeyecek. (Şimdiye kadar GSYH’da bu kadar büyük bir daralma yaşanan çeyrek yok.)

Ama Moody’s’in dediği oldu ve ekonomi bu çeyrekte yüzde 8, önümüzdeki çeyrekte de yüzde 6 küçüldü diyelim. Bu kadar sert bir daralma Mart seçimlerini nasıl etkiler?

Bu durumda Prof. Ali Akarca’nın modeline göre AKP’nin oyu yüzde 37.4’e düşecek…

Peki ya ekonomik krizde “en kötüsü” geride kaldıysa?

Var sayalım ki, ekonomi Hükümet’in aldığı önlemlerle Ekim-Kasım-Aralık ve Ocak-Şubat-Mart dönemlerinde, Temmuz-Ağustos-Eylül’de olduğu gibi yüzde 1.6 büyüyecek. Ali Akarca’nın modeli bu durumda da AKP’nin yüzde 39.6 oy alacağını öngörüyor.

Toparlayalım: Bir çiçekle bahar olmadığı gibi bir krizle de iktidar gitmiyor. Krizlerin iktidar değişikliğiyle sonuçlanması elbette mümkün. Ama Akarca’ya göre bunun için 1990’larda olduğu gibi arka arkaya birkaç krizin yaşanması (1989, 1994-1995, 1999-2000, 2001-2002 Krizleri) ve halkta mevcut yönetimin ekonomiyi düzeltemeyeceği + düzeltebilecek bir alternatifin çıktığı kanaatinin oluşması gerekiyor.

Sonuç: Ufukta bir mucize görünmüyor.

***

Not: Akarca’nın tahminleri, büyük şehir olan illerde ilçe belediye meclis üyeleri, büyük şehir olmayan illerde ise il genel meclisi için verilecek oyların toplamını içeriyor. (Yani büyük şehir belediye başkanlığı için yapılan seçimde AKP’li adaylar, MHP desteği sayesinde, partinin o şehirdeki oyundan daha yüksek alabilir.)

Öte yandan kullanılan denklem, iktidar yıpranmasını, stratejik oy vermeyi ve iktidar avantajını da hesaba katıyor…

Barış Soydan – T24

Uluslararası Engelli Hakları Konferansı’nda ‘Engellilerin Adalete Erişimi’ vurgusu

Uluslararası Engelli Hakları Konferansı bu yıl “Engellilerin Adalete Erişimi” teması ile 15 – 16 Aralık tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirildi. Konferansta konuşan AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger, sivil toplumun demokrasi için önemine vurgu yaptı.

Eşit Haklar için İzleme Derneği (ESHİD) ve Van İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği (VİED) ortaklığında yürütülen ve Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu tarafından finanse edilen “Ayrımcılıkla Mücadelede Engellilerin Adalete Eşit Erişimlerinin Desteklenmesi Projesi” kapsamında düzenlenen konferanstaki tüm konuşmalar işaret diline de  çevrildi.

Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger, konferansın açılışında yaptığı konuşmada “Sivil toplum demokrasinin geliştirilmesi için, karar alma süreçlerine doğrudan katılabilmesi için çok önemli” dedi ve ekledi: “Avrupa Birliği bu konunun Türkiye’deki en büyük destekçilerden.”

Konferansın ilk gününde konuşan akademisyen Marita Brčić Kuljıš ‘ise ‘Adalet Teorisi: Eşitlik ve Farkındalık Arasında’ başlıklı konuşmasında  “Adalet aslında çok spesifik bir konu. Etik ve siyasi unsurarın bir bileşimi ve biz de siyasi adaletten bahsediyoruz” vurgusunda bulundu.

Konferansta konuşan Dr. Selda Çağlar ise “Evrensel tasarımın yapılmadığı ve haklara erişim olmadığında, ekstra bir şeyler yapmak gerekiyor” ifadelerini kullandı. 

Çağlar “Bu rampa yapmak olabilir mesela yani makul uyarlama burada karşımızı çıkıyor, ihtiyaç yönünde bir hizmetten yararlanmak için somut bir karşılık” dedi. 

Konferansta söz alanlardan Avrupa Engelliler Forumu üyesi Stig Langvad da “Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi’nin kaleme aldığı genel yorumlar da karar süreçlerini etkileyici niteliktedir” diye konuştu. 

.

(Bianet)

Milli Savunma Bakanlığı, Irak’ın kuzeyine hava saldırısı düzenlendiğini açıkladı

Irak’ın kuzeyine yönelik hava harekatlarında, üs bölgelerine saldırı hazırlığındaki 10 militanın etkisiz hale getirildiği Milli Savunma bakanlığı tarafından duyuruldu.

Milli Savunma Bakanlığın’ın resmi Twitter hesabından yapılan bilgilendirmeye göre harekat Irak’ın kuzeyindeki Gara ve Hakurk bölgelerine düzenlendi.

Bilgilendirmede 15-16 Aralık’ta düzenlenen hava harekatları neticesinde militanlara ait mağara ve sığınakların imha edildiği de belirtildi.

.

(Diken)