Ana Sayfa Blog Sayfa 2645

Avrupa Birliği’nden tek kullanımlık plastiklerin sınırlandırılması için tarihi karar

Avrupa Birliği, aylardır devam eden müzakerelerin sonunda bugün (19 Aralık) tek kullanımlık plastiklerin yasaklanmasına karar verdiğini açıkladı. AB’nin Tek Kullanımlık Plastik Yönetmeliği en geç 2021 yılına kadar tüm Üye Ülkelerde yürürlüğe girecek. Yönetmelik, denizlerdeki plastik kirliliği krizine karşı bugüne kadar dünyada alınan en sıkı önlemler dizisi olmasına rağmen, durumun aciliyeti ve vahameti karşısında yine de yetersiz kaldığı için önemli bir ilk adım olarak değerlendiriliyor.

Avrupa Komisyonu tarafından denizlerdeki plastik atıkların kaynağında durdurulması için Mayıs ayında önerilen ve Ekim ayında Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanan, sahillerde en sık rastlanan 10 plastik ürün grubunu ve balık oltalarını hedef alan bu iddialı önlemler hakkında Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi bugün bağlayıcılığı olmayan bir anlaşmaya vardığını açıkladı. Anlaşma, Avrupa Parlamentosu ve Konsey tarafından resmi olarak onaylandıktan sonra, Üye Ülkeler tarafından en geç iki yıl içinde ulusal düzeyde uygulamaya sokulacak.

Görsel: Break Free From Plastic

Plastik kirliliği krizinden geri dönüşümle çıkamayacağımızı ve sistemik bir değişim gerektiğini savunan, ve 1.279 örgütten oluşan küresel Break Free from Plastic hareketinin Avrupa Koordinatörü Delphine Lévi Alvares, yeni yönetmelik hakkındaki görüşlerini şöyle ifade etti: “Yeni yasalar plastik kirliliği canavarına vurulan bir önemli ilk darbedir. Ancak, etkileri ulusal hükümetlerin bu yasaları uygulamalarına bağlı. Ulusal hükümetler, derhal tek kullanımlık plastiklerin azaltılmasına dair güçlü hedefler belirlemelidir ve üreticilerin yarattıkları kirliliğin maliyetlerini ödemelerini sağlamalıdır. Plastik kirliliğinin sonlandırılma çağrısı çok güçlü bir çağrı, ve bunun göz ardı edilmesi kabul edilemez.”

Yönetmeliğin artıları

  • AB’de tek kullanımlık plastik kulak temizlik çubuğu, pipet, çatal bıçak, içecek karıştırıcı, balon çubukları, oksijenle çözünür plastikler, ve polistiren kaplar ve bardaklar yasaklanıyor.
  • Üreticiler (büyük tütün şirketleri ve Coca-Cola, Pepsico ve Nestle gibi plastik kirliliğine neden olan başlıca şirketler) sigara izmaritleri dahil olmak üzere, bazı tek kullanımlık plastiklerin atık yönetimi, temizlik ve bilinçlendirme çalışmalarının maliyetlerini ödeyecek.
  • AB ülkeleri plastik içeren sigara filtrelerinin oluşturduğu atığı azaltmak zorunda olacak.
  • Balık oltaları için üreticilerin atıklardan sorumlu tutulması için bir mekanizma kurulacak ve Üye Ülkelere bu atıkların toplanması denetlemeleri ve ulusal atık toplama hedefleri koymaları zorunluluğu getirilecek.
  • 2030 yılına kadar tüm içecek şişelerinin %30 oranında geri dönüştürülmüş malzemeden üretilmesi zorunluluğu getirilecek.
  • Plastik içeren ürünlerin etiketlerinde plastik içerdiği, atığın çevresel etkileri ve o ürünün nasıl bertaraf edilmesi gerektiği belirtilecek.

Yönetmeliğin eksileri

  • Gıda kapları ve bardak tüketiminin azaltılmasına dair bağlayıcı herhangi bir hedef belirtilmediği gibi, AB ülkelerinin hedef belirlemesi de zorunlu tutulmamış ve bunun yerine ülkelerin bu ürünlerin tüketimini “önemli ölçüde azaltması gerekmektedir” gibi genel bir ifade kullanılmış.
  • Tüketim sonrası meşrubat şişelerinin %90’ının toplanması hedefi 2025 yılından 2029’a çekilerek, 4 yıl ertelenmiş. 2025 yılı için %77’lik bir ara hedef belirtilmiş.
  • Plastik içecek kapaklarının şişelere sabitlenmesi konusu 2021’den 2024 de çekilerek, 3 yıl ertelenmiş.

Break Free from Plastic, 2018 yılında 42 ülkede 1.279 örgütün gönüllüleriyle yaptığı saha çalışmalarında toplanan plastik atıkların yüzde 14’ünün Coca-Cola, Pepsico ve Nestlé’ye ait olduğunu Ekim ayında yayınladığı bir raporla ortaya koymuştu.

Yine Ekim ayında, Yeşil Gazete özel haberi Türkiye’de incelenen sofra tuzunda mikroplastik (5 mm’den küçük plastik parçacığı) bulunduğunu duyurmuştu. Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Temel Bilimleri Bölümü’nden Doç. Dr. Sedat Gündoğdu tarafından Mart 2018’de yayımlanan araştırmada, Türkiye’de satılan 16 farklı markanın sofra tuzu örnekleri incelenmiş ve örneklerin tamamında mikroplastik bulunmuştu.

Doç. Dr. Sedat Gündoğdu Türkiye’de ve küresel düzeyde mikroplastik kirliliğini Yeşil Gazete için kaleme aldığı yazısında, “Hâlihazırda 1.655 canlı türü plastiklerden doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenmekte ve bu sayı her geçen gün artmakta. Plastik üretimi ve tüketimi bu hızla devam ettiği müddetçe bu sayının daha da fazla olacağı şüphesiz. Bunun yanında bu hızdaki plastik üretimi ve beraberinde ortaya çıkan kaçınılmaz kirlilik problemi, denizlerin, 2050 yılında balıktan çok plastik ile dolmasına neden olacaktır,” ifadesine yer vermişti.

(Ayşe Bereket, Yeşil Gazete)

Kaynak:

https://www.breakfreefromplastic.org/2018/12/19/eu-agrees-unprecedented-cuts-to-single-use-plastics/
https://yesilgazete.org/blog/2018/10/25/avrupa-parlamentosu-tek-kullanimlik-plastiklerin-yasaklanmasi-tasarisini-onayladi/
https://yesilgazete.org/blog/2018/10/09/plastik-atiklarda-ilk-uc-sirket-coca-cola-pepsi-ve-nestle-break-free-from-plastic-saha-calismasi-raporu-2/
https://yesilgazete.org/blog/2018/10/21/turkiyede-incelenen-sofra-tuzlarinin-tamaminda-mikroplastige-rastlandi/
https://yesilgazete.org/blog/2018/11/05/mikroplastikler-besin-zincirinin-en-tehlikeli-halkasi-sedat-gundogdu/

İlk olarak aysebereket.wordpress.com‘da yayınlanmıştır

Kısacık maden projesinde ÇED süreci 2. kez durduruldu: “Yılmadan mücadele ederek bu işi zorlaştırıyoruz”

Kısacık Altın Madeni Projesi‘ne karşı verilen ekoloji mücadelesinde dün (18 Aralık) önemli bir kazanım elde edildi. Ankara’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda gerçekleştirilen 2. İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısında, Pumice Madencilik A.Ş. tarafından Çanakkale’nin Ayvacık İlçesi’nde gerçekleştirilmek istenen Kısacık Altın Madeni Projesi için ikinci kez “ÇED süreci durdurulmuştur.” kararı çıktı. 

İtirazlar sonuç verdi: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ÇED sürecini bir kez daha durdurdu

Bölgede yıllardır mücadele eden sivil toplum örgütleri temsilcileri, hukukçu, yörede yaşayan çiftçi ve köylü temsilcileri ve ekoturizm projesi girişimcilerinden oluşan altı kişilik Kazdağları Dayanışması Heyeti Ankara’da düzenlenen toplantıya katılarak, proje ile ilgili itirazlarını Komisyon toplantısında dile getirdi. Heyet, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) dosyasındaki bilimsel yanlışlıklar, eksikler ve hataları içeren dilekçesini komisyona sundu. Heyet üyeleri ayrı ayrı söz alarak projenin bölgenin “Çanakkale Domatesi”, “Ezine Peyniri” gibi tarımsal üretimlerine, Gargara Kenti ve ekoturizm potansiyeline, orman ekosistemine, içme sularına, Akçin ve Tuzla Çaylarına, Karamenderes Irmağına, Akçin Göleti’ne, Ayvacık Barajı’na yapacağı olumsuz etkileri anlattı  ve projenin ÇED sürecinin sonlandırılmasını talep etti.  

Heyet ayrıca bölge halkı ve köylülerin projeye itiraz ettiklerine dair yaklaşık bin 500 imzalı dilekçeleri de komisyona sundu.  2. İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısına Kazdağları’na özgü tarımsal ürünleri de getiren heyet, “Kazdağı’nın Üstü Altından Değerlidir” mesajı verdi.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan, “Mücade ettik, kazandık” sözleriyle bu süreçte emeği geçen ve yanlarında olan herkese teşekkür etti. Yeşil Gazete’ye konuşan Doğan, “Şu anda proje başvurusunda bulunanlara süre verildi, yönetmelik gereği 12 ayda eksikleri tamamlamak zorundalar. Mazeret belirterek 6 ay daha süre isteyebilirler. Bu sürede tamamlanmaz ise ÇED süreci sonlanıyor. Tamamlanırsa dosya yeniden İDK tarafından olumlu ya da olumsuz diye incelenip karar veriliyor. Bu son hakları” dedi.

“Sosyal medyayı kullanarak, basını da zorlayarak böyle bir şeyin yanlış olduğunu anlattık”

Kararı Yeşil Gazete’ye değerlendiren, Bayramiç ilçesi sınırları içerisindeki Kazdağları’nda altın madenine karşı mücadele veren Muratlar köyünden çiftçi Mustafa Alper Ülgen, bunun nihai bir sonuç olmasa da itiraz etmeye ve direnmeye ne olursa olsun devam edeceklerini şu sözlerle ifade etti: 

“Bundan 3 yıl önce bir ÇED toplantısı oldu. Büyük bir katılımla protesto ettik. Yoğun tepkiden dolayı bakanlık ÇED dosyasını rafa kaldırdı. Bundan 1,5 ay önce bakanlığın ÇED duyurusunu duyduk. Hemen harekete geçtik. Kazdağı Koruma Derneği, Bayramiç’deki ekolojik tayfa ile birlikte ‘ne yapalım’ dedik ve çok kısa bir sürede pazarlarda, köy yerlerinde, her yerde imza kampanyası başlattık. İmza kampanyasıyla sosyal medyayı kullanarak, basını da zorlayarak böyle bir şeyin yanlış olduğunu, Kazları’nı ve çevredeki ovaları çok kirleteceğini söyledik.

Dün kampanyanın son günüydü, toplantıya gidildi. 4-5 arkadaşımız, köy muhtarı ve Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan aracılığıyla toplanan imzalar sunuldu, projeye neden itiraz edildiği anlatıldı. Sakat bir projeydi. Bakanlık ÇED sürecini eksikler olduğu gerekçesiyle durdurdu.  Bu nihai bir sonuç değil aslında. Bu son şanslarıymış, bildiğim kadarıyla bundan sonra yeni bir ÇED süreci başlatamıyorlar.

“Birlik, beraberlik ve dayanışmayla, yılmadan mücadele ederek bu işi zorlaştırıyoruz”

Biz burada birlik, beraberlik ve dayanışmayla, yılmadan mücadele ederek, yağmur çamur dinlemeden, bu işi zorlaştırıyoruz. Yoksa hiç sesimizi çıkarmasak madeni açarlar. Birçok insan ‘zaten hükümet böyle, yine de açarlar’ diyor. Ama öyle olmuyor işte. Her şeye rağmen çaresiz kalmayıp itiraz edersen mutlaka bir yerden bir şey yakalıyorsun. Biz yılmadık. Açıyorlarsa da biz uğraştığımızı, kavga ettiğimizi, direndiğimizi söyleriz. Ama hiçbir şey yapmazsan zaten açarlar, ama bir şey yaparsan belki açamazlar dedik. Şu anda onlar için iş daha da zorlaştı. Yine gelirlerse yine direneceğiz, açtırmayacağız. Kazdağı’nın her tarafında tehlike, her tarafında direniş var.” 

Ne olmuştu?

2015 yılında, 3 Kasım’da, Kısacık Köyü’nde Halkın Katılımı toplantısı yaptırılmamış, 28 Haziran 2017 tarihinde 1’incisi gerçekleştirilen
İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısında Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği heyeti tarafından bilimsel itirazlar dile getirilmiş ve ÇED süreci durdurulmuştu.

İkinci İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) duyurusu tarihinden sonra bir araya gelen ve Ayvacık Kıran Köyleri Çevre Platformu, Bayramiç Yeniköy Ekolojik Yaşam ve Tohum Derneği, Bozcaada Forum, Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği, İda Dayanışma Derneği, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Kazdağları Kardeşliği, yöre köylüleri ve halkından oluşan “Kazdağları Dayanışması” tarafından, projeden olumsuz etkilenecek Güzelköy, Koşuburnu, Akçin, Misvak, Dağahmetçe, Alakeçili, Sapanca, Bahçeli, Karagömlek, Süleymanköy’de bilgilendirme toplantıları gerçekleştirildi, broşürler dağıtıldı, imzalar toplandı.

Bayramiç ve Küçükkuyu pazarlarında bilgilendirme standları açıldı ve imza toplandı. Ayrıca#KısacıkAltınMadenineHayır ve #KazdağınınÜstüAltındanDeğerlidir etiketleri ile sosyal medya kampanyası yapıldı. CİMER üzerinden itiraz dilekçeleri gönderilmesi için kamuoyuna çağrıda bulunuldu. 

Dayanışma temsilcileri, mücadelelerinin, Kısacık Altın Madeni Projesi’nin ÇED süreci sonlanana kadar süreceğini ve Kazdağı ekosistemi ve bölgenin tarımsal üretimi için tehdit oluşturan diğer altın madeni ve termik santral projeleri için de devam edeceğini belirtti.

Atikhisar Barajı da tehdit altında

Çanakkale ve Kazdağları için tehlike hâlâ devam ediyor. Geçen Mayıs ayında Çanakkale’nin tek içme suyu kaynağı olan Atikhisar Barajı’nın yakınına kurulmak istenen altın madeni için, yaklaşık bir milyon ağaç kesileceği Meclis gündemine taşınmıştı. Uzmanlar işletmeye geçilirse 10 yıllık işletme döneminde, şirket kapasitesini artırmadığı taktirde 100 milyon ton suyun kirletileceği, ayrıca barajı besleyen tüm yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının kirleneceği uyarısında bulunuyor. 

Haber: Merve Damcı

(Yeşil Gazete)

Hrant Dink davasında tanıkların dinlenilmesine başlandı

Hrant Dink Cinayetine ilişkin görülen davada dönemin Rize İl Emniyet Müdürü olan Şahmaz Demirtaş ve dönemin İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Aydın Türkeli dinlendi. Selim Utkan’ın dinlenmesi yarına kaldı.

Bianet’den Hikmet Adal’ın haberine göre, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin yeniden görülen davaya bugün Çağlayan Adliyesi’deki İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde (ACM) devam edildi.

Cinayette ihmali bulunduğu iddia edilen kamu görevlilerinin yargılandığı altısı tutuklu 85 sanıklı davanın 84. duruşması gerçekleştirildi.

24. duruşma haftası olarak bilinen dava sürecinde bu hafta duruşmalar üç gün sürecek. Eylül ayında gerçekleştirilen 23. Duruşma haftasında Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Kararnamesi ile davanın görüldüğü 14. ACM’de heyet değişikliğine gidilmişti.

Tanıkların dinlenmesiyle devam eden mahkemeye Emre Efe Şimşek başkanlık etti.

Duruşmaya tutuklu sanıklar dönemin İstanbul Emniyet İstihbarat Şubesi Müdürü Ali Fuat Yılmazer, dönemin Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek katıldı. Diğer tutuklu sanıklar da SEGBİS aracılığıyla bulundukları cezaevlerinden duruşmaya katıldı. Halen ev hapsinde bulunan Dönemin Trabzon İl Alay Komutanı Albay Ali Öz ve dönemin İstanbul Emniyeti İstihbarat Şubesi Müdürlerinden Ahmet İlhan Güler, dönemin Trabzon İl Emniyet Müdürü Reşat Altay Erhan Tuncel’in bulunduğu tutuksuz sanıklar katıldı. Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, Hülya Deveci, Sebu Aslangil ve sanık avukatları da duruşmada hazır bulundu.

Duruşma öncesinde adliyenin C Kapısı karşısında toplanan Hrant’ın Arkadaşları bir basın açıklaması gerçekleştirdi. “Hrant için adalet için” ve “Biz bitti demeden bu dava bitmez” sloganları atılan açıklamada basın açıklamasını Hrant’ın Arkadaşları’ndan Bülent Aydın gerçekleştirdi.

Bülent Aydın açıklamasında şunları söyledi:

“Hrant için adalet demeye devam edeceğiz”

19 Ocak 2007’de öldürülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink Cinayeti Davası’nın 84. duruşması için adalet nöbetindeyiz. Bir ay sonra 19 Ocak günü Hrant Dink’i katledilmesinin 12. yılında Agos Gazetesi’nin önünde vurulup düştüğü yerde anacağız. Cinayet davası da ardından gelen aylarda 12. yılını dolduracak. Biz Hrant’ın Arkadaşları ilk duruşmadan beri buradayız. Adalet talebimizi haykırmaya ve Hrant için adalet demeye devam ediyoruz.”

.

(Bianet)

DİSK Basın-İş ve Haber-Sen’den Fatih Portakal’a destek mesajı

DİSK Basın-İş, hem iktidar hem de yandaş medya tarafından hedef alınan Fatih Portakal’la ilgili bir destek açıklaması yayımlayarak, “Gazeteciliği savunmaya devam edeceğiz, dostlarımızı yalnız bırakmayacağız” dedi. Haber-Sen ise tehdit ve baskıların güç değil acizlik göstergesi olduğuna dikkat çekti.

Geçtiğimiz günlerde Fox Tv’deki ana haber programında “Türkiye’de barışçıl protestolar olamaz, hadi bakalım, barışçıl bir eylem için zamları protesto edelim. Doğalgaz zamlarını… Hadi bakalım, yapabilecek miyiz?” sözleriyle demokratik hakların engellenmesine dikkat çeken gazeteci Fatih Portakal hem iktidar hem de yandaş medya tarafından hedef alınmıştı.

Erdoğan iki miting programında da Portakal’ı hedef göstererek, “Haddini bil haddini, haddini bilmezsen millet patlatır enseni” diye tehdit savurmuştu.

Portakal’a destek de meslektaşlarından geldi. Birçok gazeteci sosyal medya hesaplarından Portakal’a destek mesajları yayımladı. DİSK Basın-İş Sendikası da yazılı bir açıklamayla, Fatih Portakal’ı yalnız bırakmayacaklarını ve gazeteciliği savunmaya devam edeceklerini söyledi.

Açıklamanın tamamı:

İlk değil, belli ki son da olmayacak. Başbakan olduğu dönemde de hedef aldı, gücünü pekiştirdiğinde ise işi “enseyi patlatmaya” kadar vardırdı.

Hatırlayalım, Gazeteci Amberin Zaman için “gazeteci kılıklı militan”, “edepsiz kadın” dedi. Köşe yazarı Nuray Mert hakkında “Bu mertlik değil namertliktir” ifadelerini kullandı.

Can Dündar’ın  gazetecilik faaliyetini “ajanlıkla” itham etti. Ahmet Şık’ın kitabını “bazı kitaplar vardır ki bombadan daha  tesirlidir” cümleleriyle hedef aldı. Son olarak gazeteci Fatih Portakal’ın kimliğinin bir parçası soyadı ile alay edip, linç kültürünün canlı tutulduğu bir iklimde “hassas” kıtaları göreve çağırdı: “Haddini bil, bilemezsen bu millet patlatır enseni.”

Farklı bir mizah anlayışı olabilir, bu taraftan bakıldığında ortada bir mizah görünmüyor zira.Tek görünen, memleket ahvali gazeteciler için artık cehennem. Gazetecileri ya tutukluyor ya da mahkemelerde süründürüyorlar. Bakanından bürokratına belediye başkanından polisine bütün iktidar aparatları, gazetecileri ezilecek bir böcek gibi görüyor.

Faşizan yönetimlerin bir özelliği de yalanla “gerçek” inşa etmek. Ancak Türkiye’de iktidara oy veren vermeyen herkes bu tehlike ile karşı karşıya.  İktidar olmanın gücü ile inşa edilen “gerçek”, yalanın rehaveti ile inşa edilen “gerçek” sınırlarına dayandı artık. Eskiden gerçeklerin bir kısmının ya da tümünün gizlenmesi ile üretilen yalan haberden şikayet ederdik. Artık yeni bir terim var hayatımızda; sahte haber yüzde 90 medya iktidarın elinde… Soru soran, sorgulayan gazeteciler yaygın medyadan tasfiye edildi. Ancak bu bile yetmiyor, özgüven yaratmıyor.İzlenme oranlarında açık ara önde olan Fatih Portakal’ın hedef alınması gazetecilere yönelik her tür baskının örneklerinden sadece biri.

Mesleğin mevzilerinde gazeteciliği savunmaya çalışanlar bir avuç kaldı. Oysa gazetecilik memleket meselesi… Tarih karanlıkların nasıl aydınlığa döndüğünü anlatan çok sayıda örneği yazdı. Yılmayacağız, her şeye rağmen gazeteciliği savunmaya devam edeceğiz, yalnız değiliz, dostlarımızı da yalnız bırakmayacağız.

“Fatih Portakal yalnız değildir”

Haber-Sen’den yapılan yazılı açıklamada ise “Tehditle, şiddetle gazetecileri ve toplumu baskı altına almaya çalışmak güç değil acizlik göstergesidir” ifadelerini kullandı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Basın mensuplarını ve tüm emekçileri hedef tahtasına koymak hiç kimseye bir yarar sağlamaz. Bu nasıl bir yönetimdir ki gün geçmiyor, iş koşullarını eleştirenler “Ülkede kriz” var diyenler, “Kredimi ödeyemedim, işsizim” diyenler hedef tahtasına konuluyor ve bu yaşananları haber yapanlarsa cezalandırılıyor. Bu ülkeyi bu halkı o söylemlerinizle kutuplaştıramazsınız. Her seçim öncesi bu şiddet ve tehditlere maruz kalmaktayız.

Bu saldırı politikalarını fırsat bilen bazı sözde gazeteciler de “Başları kesilmelidir” söylemleriyle bilhassa halkı tehdit etmektedir.

Buradan bir daha bildiriyoruz ki, özgür toplumun koşulu özgür basındır. Halkın haber alma hakkının engellenmemesi için basına yönelik saldırı, baskı ve şiddet politikalarından derhal vazgeçilmesi hususunu  kamuoyuyla paylaşıyoruz ve diyoruz ki!… Fatih Portakal yalnız değildir.  Fatih Portakal’ın yanında olduğumuzu bildiriyor, yapılan saldırı politikalarını protesto ediyor tüm kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz.

.

(Sendika.org)

İstanbul Havalimanı’na taşınma kararı ertelendi

İstanbul Yeni Havalimanı’na taşınma konusunda gerçekleştirilen toplantıdan ertelenme kararı çıktı. Taşınmanın Mart ayında yapılması öngörülüyor.

Atatürk Havalimanı’ndan İstanbul Havalimanı’na planlanan taşınma öncesi Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan başkanlığında toplantı yapıldı.

İstanbul Havalimanı’nda saat 15.00’da başlayan toplantıya Bakan Turhan’ın yanı sıra Devlet Hava Meydanları Genel Müdürü Funda Ocak, Atatürk Havalimanı Mülki İdare Amiri Ahmet Önal, Türk Hava Yolları (THY) Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı, THY Genel Müdürü Bilal Ekşi, İstanbul Havalimanı İşletmecisi İGA üst düzey yetkilileri ve diğer ilgililer katıldı. Toplantı yaklaşık 2,5 saat sürdü.

Toplantıdan çıkan sonuçla ilgili resmi açıklama yapılmadı. Ancak Bakan Turhan’ın başkanlığında yapılan toplantıdan erteleme yönünde karar çıktığı öğrenildi.

Taşınma için yeni belirlenen tarihin Mart ayı olduğu kaydediliyor.

.

(Birgün

İzmir’deki termik santralin ÇED raporunda, ‘Karadeniz Bölgesi’nde bulunan Aliağa’ ibaresi!

Aliağa ilçesindeki İzdemir Termik Santrali için hazırlanan ve İzmir Valiliği’nce de uygun bulunan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun bazı bölümlerinin, Karadeniz’deki bir başka projeden kopyala yapıştır yöntemi ile alıntılandığı ortaya çıktı. Raporda yer alan diğer eksik ve hatalı bilgileri bu bağlantı üzerinden inceleyebilirsiniz.

‘İzmir ili, Aliağa ilçesinin içinde bulunduğu Karadeniz Bölgesi’

Dosyada, “Proje sahası olan İzmir ili, Aliağa ilçesinin içerisinde bulunduğu Karadeniz Bölgesi’nde toprak pH’ı genellikle 7-8 arasında değişiklik göstermekte olup…” ifadesine yer verildiği görüldü. Ege Çevre ve Kültür Derneği (EGEÇEP), Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ‘ÇED olumlu’ kararını iptal etmesi için dilekçe ile başvuruda bulundu.

İzmir – Aliağa’da 2010’dan itibaren İzdemir termik santraline karşı sürdürülen mücadelenin haklılığı geçtiğimiz Kasım’da üçüncü kez mahkeme tarafından tescillenmiş, ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 10 Aralık’ta acele bir şekilde yeni ÇED Raporu yayınlamıştı. Mahkemenin sunduğu itirazları dikkate almayan yeni ÇED raporunda birçok eksik bilgi bulunuyor. Hatta Ege’nin incisi İzmir raporun 321. sayfasında Karadeniz’in incisine dönüşüyor!

Siz de itiraz dilekçesi ile başvuruda bulunabilirsiniz!

350.org Türkiye, ÇED raporuna itiraz için son başvuru tarihinin 20 Aralık Perşembe günü olduğunu belirterek tüm doğa hakları korumacılarını itirazda bulunmaya davet etti. Bu bağlantı üzerinden itiraz dilekçesi örneğine erişim mümkün. Dilekçeyi 20 Aralık Perşembe (yarın) son tarih olmak üzere gönderebileceğiniz adresler ise şöyle:

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü“ne hitaben

Posta Adresi: Mustafa Kemal Mahallesi Eskişehir Devlet Yolu (Dumlupınar Bulvarı) 9. km. No: 278 Çankaya / Ankara

Faks: 0 312 419 21 92

Mail Adresi: [email protected]

.

(Yeşil Gazete)

İHAM Lambdaistanbul baskınıyla ilgili Hükümet’ten savunma istedi

Türkiye’nin ilk LGBTİ+ (lezbiyen, gay, biseksüel, trans, interseks) örgütlenmesi olan Lambdaistanbul Lezbiyen Gey Biseksüel Travesti Transseksüel Kadınlar ve Erkekler Arası Dayanışma Derneği’ne (derneğin başvuru sırasındaki yasal ismi) 2008 yılında yapılan baskın ile ilgili İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM)  Türkiye’den savunma talep etti

Özel hayatın gizliliğinin ihlali, dermek kurma özgürlüğü ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasıyla konuyu İHAM’a taşıdıklarını söyleyen Lambdaistanbul Derneği’nin avukatı Fırat Söyle mahkeme kararını Yeşil Gazete’ye değerlendirdi.

***

-2008’de Lambda’ya yapılan baskın ve konunun AİHM’e taşınma sürecini anlatır mısınız?

Lambdaistanbul LBGTİ Dayanışma Derneği aleyhinde Ömer Yılmaz adında bir kişi İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne e-posta ile bir ihbarda bulunmuştu. İhbar, dernek yöneticilerinin fuhuşa yer temin ettiklerini, fuhuştan kazanç elde ettiğini ve bu kazancı kendi aralarında paylaşıp menfaat sağladığına dairdi. İhbar neticesinde 3 Nisan 2008 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi’ne bağlı polisler adı geçen derneğin adresinde önizleme yaptı ve bu izleme neticesinde dernek binasına “travestilerin” girip çıktıkları ve ayrıca derneğin “Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti Dayanışma Derneği” adı altında faaliyet gösterdiğini tespit etti.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Asayiş Şube Müdürlüğü, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak dernek adresinde 7, 8, 9 Nisan 2008 tarihleri arasında gece ve gündüz bir defaya mahsus arama, el koyma ve inceleme kararı aldırılması talep etmişti. Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı ise 07 Nisan 2008 tarihinde Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi‘nden aynı taleple arama yapılmasını talep etmiş. Beyoğlu 2. Sulh Ceza Mahkemesi 2008/651 Müteferrik No ile 2008/155 Sayı No ile 7 Nisan 2008 tarihli kararında Lambdaistanbul Lezbiyen Gey Biseksüel Travesti Transseksüel Kadınlar ve Erkekler Arası Dayanışma Derneği’nde sadece 7 Nisan 2008 gününü takip eden 24 saat içerisinde gündüz bir defaya mahsus olmak üzere arama yapılmasına ve Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı’nın diğer taleplerinin reddine karar vermişti.

Avukat Fırat Söyle

“Derneğe ait belgelere yasa dışı olarak el koymuşlardı”

Beyoğlu 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin arama kararına istinaden Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak, Kumar Büro Amirliği’ne bağlı polisler, İstanbul Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü’ne bağlı görevlilerle birlikte 7 Nisan günü 17.15’te adı geçen dernek binasında usule uygun olarak arama yapmışlardı. Ancak bu arama neticesinde suç ve suç unsuruna rastlanmamış olmasına rağmen İstanbul Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü’ne bağlı görevliler derneğe ait evrak kayıt defteri, karar defteri, demirbaş defteri, gider makbuzu, alındı belgesi kayıt defteri, üye kayıt defteri, para makbuzu ile derneğe ait belgelerin bulunduğu klasöre yasa dışı olarak el koymuşlardı.

Beyoğlu 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin arama kararıyla ilgili dernek avukatları olarak 14 Nisan 2008 tarihinde Beyoğlu Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi’ne itirazımızı sunduk ve bu arama kararının hukuka aykırı olduğuna karar verilmesini talep etmiştik. Yapılan aramanın gerek uluslararası sözleşmelere gerekse ulusal yasalara aykırı olduğunu, dernek defterlerine el koymayı düzenleyen 5253 sayılı Dernekler Kanunun 19. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 121 ve 122 maddelerinin de ihlal edildiğini belirtmiştik.

“Yapılan arama gerek uluslararası sözleşmelere gerekse ulusal yasalara aykırı” 

Beyoğlu 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin arama kararına karşı yaptığımız itirazı değerlendiren Beyoğlu 9. Asliye Hukuk Mahkemesi 17 Nisan 2008 tarihli 2008/81 Müteferrik kararında 7 Nisan 2008 tarihli arama kararının usul ve yasaya uygun olduğundan itirazımızın reddine ve kararın düzeltilmesine yer olmadığına karar vermişti. Bu mahkeme kararı 30 Nisan 2008 tarihinde tarafımıza tebliğ edildi ve iç hukuk yolları tüketildi.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü 11 Nisan 2008 tarihli yazısında, Lambdaİstanbul Lezbiyen Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel Kadınlar ve Erkekler Arası Dayanışma Derneği’nde 07 Nisan 2008 tarihinde yapılan aramada ihbarda bahsi geçen iddialar ile ilgili herhangi bir suç ve suçun suruna rastlanılmadığına dair Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı ile bildirilmişti. Biz de bu durum üzerinden ihbarda bulunan hakkında iftira suçundan dolayı savcılığa şikâyet ettik. Şikâyet neticesinde ise Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı 2008/9068 Soruşturma No 2008/5128 Karar Nolu ve 29 Nisan 2008 tarihli “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar” ile şüpheli hakkında kamu davasının açılması için şüphe oluşturacak delil elde edilemediğinden kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermişti. Bu karara da itiraz etmemize rağmen itirazımız reddedilmişti.

-Lambdaistanbul Ofisi’nin ihbar üzerine basılarak aranması, kitap ve belgelere el konulmasıyla ilgili başvuruda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) 10 yıl sonra Hükümet’ten savunma istedi. Kararı nasıl değerlendiriyorsunuz, bundan sonra süreç nasıl işleyecek?

10 yıl sonrasında gelen cevap sadece hükümetten savunma istenildiğine dairdir. Bu durum bile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 6. maddesinin ihlalidir. Bu ihlali yapan da İHAM’ın kendisidir. 10 yıl sonrasında olayın kendisini bile hatırlamakta zorlandığımı söyleyebilirim.

Özel hayatın gizliliğinin ihlali, dernek kurma özgürlüğü ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasıyla mahkemeye gittik. Bizim iddiamız bu temel hakların ihlal edildiği iddiasıdır. Dernek üyelerinin bilgilerinin olduğu defterin alınması ailesine veya çevresine açık olmayan üyelerin özel hayatının gizliliğinin ihlalidir. Öte yandan LGBTİ derneğine trans kadınlar gelmeyip de kimler gelecek? Üyesi oldukları derneğe gelmeleri, üyelerinin seks işçisi, derneğin de aracı olduğu düşüncesi bile korkunçtur.

-Ankara Valiliği’nin LGBTİ+ etkinliklerini yasaklama kararı kasım ayında 1. yılını doldurdu. Savunma talebinde bu kararın da etkisi olmuş olabilir mi?

Mahkemenin, hükümetten savunma istenmesi hususu ile bu etkinliklerin yasaklanması arasında bir bağın olduğunu düşünmüyorum.

“Burada yapılan yasaklama işlemi tüm mevzuatın dışında olup Orta Çağ zihniyeti ile açıklanacak bir durum söz konusudur”

-LGBTİ+ etkinliklerinin süresiz olarak yasaklanması kararı hem T.C. Anayasa’sına aykırı hem de ayrımcılık içeriyor. Yasak kararına karşı mücadele hukuki açıdan ne durumda?

Ankara Valiliği’nin LGBTİ insanlara yönelik etkinlikleri yasaklaması başlı başına hukuksuzluktur. Bunun için yapılan tanımlamaların haddi hesabı olamaz düşüncesindeyim. Eşcinsellere yönelik yapılacak bir etkinlik ile insanların eşcinsel olacağını düşünen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Dernekler kapalı alanlarda izin almaksızın hukuka aykırı olsa bile bir etkinlik düzenleyebilir. Buna engel oluşturacak bir yasal düzenleme yoktur.

Yasa dışı işlem varsa savcılıklar soruşturma yürütür, iddianame hazırlar ve sorumlular hakkında yargılama yapılır. Ancak burada yapılan yasaklama işlemi tüm mevzuatın dışında olup Orta Çağ zihniyeti ile açıklanacak bir durum söz konusudur. Böyle bir yasaklama tek bir kelime ile açıklanacak olursa “korkunç bir sürecin başlangıcıdır” derim.

Ankara’da ne olmuştu?

Ankara Valililiği, 16-17 Kasım’da yapılması planlanan Alman LGBTİ Film Günleri’ni de yasaklamış, bu karara gerekçe olarak “kamu düzeni ile genel sağlığın ve ahlâkın korunması” gösterilmişti. 

2015 yılından beri İstanbul’daki geleneksel LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne güvenlik gerekçe gösterilerek izin verilmiyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan 9 Kasım 2017’de yaptığı bir konuşmada, “Milletimizin değerleriyle bağları öylesine kopmuş durumda ki bir büyük şehrimizde CHP’li ilçe belediyesi, mahalle komiteleri için yapılacak seçimde beşte bir oranında eşcinsel kotası koyabiliyor” demiş ve eklemişti: “Allah şaşırtmasın. Şu hale bak ya. Bir partide ölçü kalmayınca, muvazene kaybolunca işte böyle nereye savrulacağı belli olmuyor.”

Sivil toplum girişimi olan Lambdaistanbul 1993 yılında kurulmuş, Türkiye’de ilk defa, uluslararası bir eşcinsel etkinliği düzenleme girişiminde bulunmuştu. Yurt dışındaki birçok eşcinsel organizasyonun temsilcileri ile yabancı milletvekilleri etkinlik sebebi ile Türkiye’ye gelmişti. Kurulduğu yıl ILGA (Uluslararası Lezbiyen ve Gey Derneği) üyesi olan dernek, cinsel sağlık ve anayasal haklar konusunda eşcinsel bireyleri bilinçlendirmek adına birçok faaliyette bulunuyor. 

Röportaj: Merve Damcı

(Yeşil Gazete)

Suriye anayasası için Türkiye, İran ve Rusya uzlaştı

0

Türkiye, Rusya ve İran’ın dışişleri bakanları Suriye’de yeni anayasayı oluşturacak komitenin 2019 yılı başında ilk kez toplanması konusunda uzlaştıklarını açıkladı.

DW’de yer alan habere göre Suriye’de yeni bir anayasanın yazılması için oluşturulacak komite ile ilgili olarak İsviçre’nin Cenevre kentinde bir araya gelen Türkiye, Rusya ve İran’ın dışişleri bakanları, komitenin ilk toplantısının 2019 yılı başında düzenlenmesi konusunda uzlaştıklarını açıkladı.

Suriye’de yedi yıldan uzun bir süredir devam eden iç savaşı bitirmek için Astana barış sürecini yürüten bu üç devlet yeni anayasayı oluşturacak komitenin BirleşmişMilletler’in de ön desteğini aldığı yönünde bir mutabakat olduğunu bildirdi.

BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura ile görüştükten sonra ortak basın açıklamasında söz alan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, yeni oluşturulacak komitenin çalışmalarının “uzlaşı ve yapıcı” bir anlayışa sahip olması gerektiğini söyledi.

Ülkedeki reform sürecini görüşecek anayasa komitesinin, Suriye yönetimi ve muhalefet temsilcilerinin yanı sıra BM tarafından belirlenecek sivil toplum gruplarından da oluşturulması planlanıyor.

Diplomatik kaynaklar, toplam 150 kişiden oluşması öngörülen komitede sivil toplumu temsil edecek 50 kişinin kimler arasından belirleneceği konusunda Türkiye, Rusya ve İran arasında pazarlıkların son ana kadar devam ettiğini bildirdi.

Üçlü açıklamadan sonra ayrı bir basın toplantısı düzenleyen ve 31 Aralık’ta görevini Geir Pedersen’e devredecek de Mistura, toplantıda alınan kararları Çarşamba günü BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve BM Güvenlik Konseyi ile görüşeceğini açıkladı.

(DW)

137 kadın ve LGBTİ+ örgütünden Türkiye Kadın Buluşması’na çağrı

137 kadın ve LGBTİ+ örgütünün imzaladığı metinle 5-6 Ocak’ta yapılacak Türkiye Kadın Buluşması’na çağrı yapan Kadınlar Birlikte Güçlü “Haklarımızdan, hayatlarımızdan, vazgeçmeye niyetimiz yok” dedi.

25 Kasım’a giderken İstanbul Buluşması düzenleyen Kadınlar Birlikte Güçlü, 137 kadın ve LGBTİ+ örgütünün imzaladığı metni duyurarak tüm kadınları 5-6 Ocak’ta İstanbul’da yapılacak Türkiye Kadın Buluşması’na çağırdı.

Fulya Sanat Merkezi’nde gerçekleşecek Türkiye Kadın Buluşması’na katılım için bu bağlantıdan formu doldurabilir, bu bağlantıdan da facebook etkinlik sayfasına erişim sağlayabilirsiniz.

“Haklarımızdan, hayatlarımızdan, kazanımlarımızdan vazgeçmeye; daha fazlası için mücadeleden geri durmaya hiç niyetimiz yok” diyen 137 kadın ve LGBTİ+ örgütü şu çağrıyı yaptı:

Daha fazlası için mücadeleden geri durmaya hiç niyetimiz yok. Bunun ancak birlikte mümkün olduğunu bilen biz kadınlar, farklı farklı illerden, hayatlardan, deneyimlerden, kimliklerden, çevrelerden bir araya geliyoruz.

25 Kasım’da her yerde sesimizi yükseltmenin verdiği güçle 5-6 Ocak’ta kadın hareketi olarak buluşmak için yola çıkıyoruz.

Türkiye’nin dört bir yanından, büyük bir kadın buluşması için birlikte çağrı yapıyoruz.

Gücümüzün, farklılıklarımızı unutmadan ortaklıklarımızı büyütmekten ve birlikte ses çıkartmaktan kaynaklandığını biliyoruz. Kadınlar arası farklılıkların şiddet vesilesi haline getirilmesiyle beraber mücadele etmek konusunda yılların deneyimine sahibiz. Kıyafeti, boşanması, nasıl bir işte çalıştığı, konuştuğu dili, geldiği ülke veya mahalle, hangi saatte nerede, kiminle olduğu, bedeni, kimi sevdiği veya sevmediği, kime itiraz ettiği üzerinden bazı kadınları şiddeti ‘daha hak eder’ göstermenin aslında tüm kadınların zararına olduğunu yaşayarak öğrendik.

Bizi biz yapan kazanımlarımız elimizden kayıp gittikçe, her gün yoksullaştıkça, kadınlara yönelik üretilen tek politika boşanmaları azaltmak oldukça, erkek şiddetine çözüm olarak yalnızca ‘ağır ceza’ sunulup var olan cezalar dahi uygulanmadıkça, silahlar tüm sesleri bastırdıkça, istenen kalıba sığmayan herkese, her kimliğe karşı nefret meşrulaştırılıp sıradanlaştıkça, kadınların hayatları ‘ailenin bütünlüğü’ne feda edildikçe, kadın dayanışma derneklerinin yerini diyanete bağlı aile ve dini rehberlik büroları aldıkça, nafakadan 6284 sayılı yasanın sağladığı şiddeti önleyici mekanizmalara güvencemiz olan haklarımız tartışmaya açıldıkça, çocuk hamileliklerinin üzeri örtüldükçe, din-temelli kurumların gittikçe etkin hale geldiği, müfredatın eşitsizliği doğallaştırdığı eğitim sisteminde milyonlarca kız çocuğu okullardan açık öğretime kaydıkça, İstanbul Sözleşmesi’ne rağmen şiddet durumunda arabuluculuk dillendirilmeye başladıkça, kadın hareketinin içini boşaltma, ayrıştırma, değersizleştirme, altını oyma, itibarsızlaştırma çabaları fütursuzca arttıkça, biz kadınlar evde, sokakta, işte, okulda, pazarda, trafikte, toplu taşımada, hastanede, sette, her yerde şiddete, baskıya, sömürüye daha açık hale geldik, geliyoruz.

Tüm bunlar yaşanırken, sesimizi çıkarabildiğimiz mecraların, tepkimizi ifade edebildiğimiz, birbirimizi duyabildiğimiz, haklarımızı talep edebildiğimiz alanların bir bir kapanışına seyirci kalmayı kabul etmiyoruz. Her şeye rağmen bulunduğumuz her yerde kadınlar ve lgbti+lar olarak birliktelik zeminlerini çoğaltmaya, sesimizi çıkarmaya, bir arada olmaya, birbirimizden güç almaya devam ediyoruz.

Çünkü birbirimize, kadınlara, kadın hareketine güveniyoruz. Bunu yeniden hissetmek, hatırlamak, hatırlatmak ve birbirimize güç vermek için; temasımızı artırmak, sözümüzü büyütmek, dayanışmamızı daim kılmak için hangi yöntemleri kullanabileceğimizi konuşmak adına 5-6 Ocak’ta Türkiye kadın buluşmasında bir araya geliyoruz.

Buluşma 5-6 Ocak’ta Beşiktaş Fulya Sanat Merkezinde gerçekleşecek.

Metne imza atan 137 kadın ve LGBTİ+ örgütü şöyle:

  • 17+ Alevi Kadınlar
  • 78’liler Federasyonu Kadın Meclisi
  • Acıbadem’li Kadınlar
  • Adana Kadın Platformu
  • Adalar Vakfı Kadın Çalışma Grubu
  • AKA-DER Kadın Faaliyeti
  • Anarşist Kadınlar
  • Ankara Kadın Platformu
  • Antakya Kadın Dayanışması
  • Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği
  • Atakent Kadın Meclisi
  • Ayvalık Bağımsız Kadın İnisiyatifi
  • Bağımsız Kadın Derneği-Mersin
  • Bakırköy Kadın Dayanışması
  • Barış için Kadın Akademisyenler
  • Başlangıç Kolektifi’nden Kadınlar
  • Batman Kadın Platformu
  • Beden Olumlama Hareketi
  • Bodrum Kadın Dayanışma Derneği
  • Bursa Kadın Platformu
  • Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği
  • Çanakkale El Emeğini Değerlendirme Ve Kadın Danışma Merkezi –ELDER
  • Çekmeköy Kadın Meclisi
  • Çiğli Evka-2 Kadın Kültür Derneği (ÇEKEV)
  • Datça Kadın Girişimi
  • DBP Kadın Komisyonu
  • Defne Kadın Emeği Derneği
  • Demir Leblebi Fanzin
  • Demir Leblebi Kadın Derneği
  • Demokratik İslâm Kongresi Kadın Meclisi
  • Deniz Yıldızı Kadın Dayanışma Derneği
  • Dicle-Amed Kadın Platformu
  • Didim Kibele Kadın Derneği
  • DİSK Emekli-sen Kadın Sekreterliği
  • DİSK Genel-İş Kadın Komisyonu
  • Divriği Kültür Derneği Kadın Kurulu
  • Doğu ve Güney Doğu İş Kadınları Derneği
  • Dut Ağacı Derneği’nden Kadınlar
  • Dünya Kadın Yürüyüşü Türkiye Koordinasyonu
  • Edirne Kadın Merkezi Dayanışma Derneği (EKAMEDER)
  • Ekmek ve Gül
  • Emek Partili Kadınlar
  • Erktolia
  • Erzincan Katre Kadın Oluşumu
  • Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği
  • Eşit Yaşam Derneği
  • Eşitlik, Adalet, Kadın Platform
  • Ev-eksenli Çalışan Kadınlar Çalışma Grubu
  • Ev Hanımları Dayanışma Ve Kalkındırma Derneği (EVKAD)
  • Feminist Çukurova
  • FeminAmfi
  • Femin-art Uluslararası Kadın Sanatçılar Derneği
  • Feminist Kadın Çevresi
  • Fethiye Kadın Danışma Dayanışma Derneği
  • FKF’li Kadınlar
  • Foça Barış Kadınları
  • GEN-DER Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Kolektifi
  • Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu
  • GÜÇ-KAT Dezavantajlı Kadınlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
  • Günebakan Kadın Derneği
  • Halkevci Kadınlar
  • Hatay Kadın Platformu
  • Hayır Üsküdar’dan Kadınlar
  • HDK Kadın Meclisleri
  • HDP Kadın Meclisi
  • İHD Kadın Hakları Komisyonu
  • İlerici Kadınlar Meclisi
  • İmece Ev İşçileri Sendikası
  • İskenderun Kadın Platformu
  • İşçi Demokrasisi Partisi’nden Kadınlar
  • İzmir Amargi
  • İzmir Kadın Dayanışma Derneği
  • İzmir Kadın Platformu
  • Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER)
  • Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu
  • Kadın Dayanışması
  • Kadın Emeği Kolektifi
  • Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi Platformu (KEİG)
  • Kadın Eğitim ve İstihdam Derneği /Ankara
  • Kadın Meclisleri
  • Kadın Partisi
  • Kadın Savunma Ağı
  • Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi
  • Kadınlar Birlikte Güçlü – İstanbul
  • Kadınlar Sahnesi
  • Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM)
  • Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV)
  • Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği
  • Kampüs Cadıları
  • Kapadokya Kadın Dayanışma Derneği
  • Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği
  • Kazete Bağımsız Kadın Gazetesi
  • KESK Kadın Meclisi
  • KeSKeSoR Amed LGBTİ+ Oluşumu
  • Kırkyama Kadın Dayanışması
  • Kırmızı Biber Derneği
  • Kocaeli Kadın Platformu
  • Koza Kadın Derneği /Bursa
  • Körfez Bağımsız Kadın Dayanışması
  • Kuir Eskişehir Lgbti Topluluğu
  • Mardin Kadın Platformu
  • Mersin Kadın Platformu
  • Mersin LGBT 7 Renk Derneği
  • Mersin Muamma LGBTİ+ Derneği
  • Mezopotamya Kadın Kooperatifi/Urfa
  • Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
  • Mor Dayanışma
  • Muğla Emek Benim Kadın Derneği
  • Nar Kadın Dayanışması
  • Özgür Genç Kadın
  • Rosa Kadın Derneği
  • Samsun Kadın Dayanışması
  • Sınır Tanımayan Kadınlar
  • Sosyal Dayanışma Ağı – SODA
  • Sosyal Haklar Derneği’nden Kadınlar
  • Sosyalist Kadın Meclisleri
  • SYKP Kadın Meclisi
  • Tevgera Jinen Azad (TJA)
  • TMMOB Kadın Çalışma Grubu
  • Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği Kadın Komisyonu (TODAP)
  • Türk Kadınlar Birliği
  • Türk Tabipler Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu
  • Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Genel Merkez ve 24 Şubesi
  • Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu
  • Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği
  • Uluslararası Göçmen Kadınlar Dayanışma Derneği
  • Urfa Kadın Platformu
  • Urfa Yaşamevi Kadın Derneği
  • Üniversiteli Kadın Kolektifi
  • Van-Ahtamar Kadın Platformu
  • Yaşam Evi Kadın Dayanışma Derneği
  • Yeni Demokrat Kadın
  • Yeniyol’dan Kadınlar
  • Yeşil Feministler
  • Yoğurtçu Kadın Forumu
  • Zorla Alıkonulan Kadınlar için Mücadele Platformu
  • Muğla Karya Kadın Derneği

.

(Sendika.org)

Papağana işkence eden tv yarışma programı katılımcısı gözaltına alındı

‘Masterchef’ isimli yarışma programında ünlenen ve diskalifiye olan Murat Özdemir, bir papağana işkence görüntüleri paylaştı. Sosyal medyada tepki çeken görüntülerde Özdemir, eline aldığı bir papağanın boğazını sıkıp “Acun baba de” diye bağırırken görüntülendi. Çok sayıda kullanıcının Emniyet Genel Müdürlüğü’nün sosyal medya hesabını etiketleyerek şikayette bulunması sonrası Özdemir gözaltına alındı.

Hayvanseverler, ‘MasterChef’ Murat olarak tanınan Özdemir’e tepki için Beşiktaş’taki evine gitti. Bu sırada harekete geçen polis, Özdemir’i evinde gözaltına alındı. Papağana da el konularak koruma altına alındı. Sağlık kontrolünün ardından Beşiktaş Asayiş Büro Amirliği’ne getirilen Özdemir, araçtan indirildiği sırada ‘Acun’ diye bağırdı. Acun Ilıcalı’ya seslenen Özdemir hakkında Tarım ve Orman Bakanlığı da şikayetçi oldu.

Konu ile ilgili bir açıklama yapan Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, bakanlık olarak suç duyurusunda bulunacaklarını söyleyerek, “Toplumda infial uyandıran ve vicdanlarımızı derinden sarsan videoyu üzüntüyle izledim. İlgili şahıs hakkında Bakanlık olarak suç duyurusunda bulunulması için talimat verdim. Ayrıca şiddet gören papağanın güvenli bir ortama alınması için de Bakanlık olarak girişimlere başladık” dedi.

.

(Gazete Duvar)