Ana Sayfa Blog Sayfa 2432

Dünya yanıyor

Çeviren: Alev Karakartal

Amazon’dan Sibirya’ya büyük orman yangınları tüm dünyayı ateşe veriyor. En endişe verici olanı Amazon yağmur ormanlarında. Devasa yangınlarda rekor sıcaklık, kuraklık ve ormansızlaşmanın yanı sıra en büyük etken insan faktörü.

Alaska, Talkeetna’nın güneyinde, 3 Temmuz 2019’da, George Parks Otoyolunun yakınındaki orman yangını.

Bu ay Sibirya‘da 21.000 kilometreden daha büyük bir alanda orman yangını meydana geldi. Rusya’da ise olumsuz anlamda bir rekor kırıldı. Rusya ormanlarında çıkan ve günlerce söndürülemeyen devasa yangınlardan çıkan duman, Novosibirsk gibi büyük şehirler de dahil olmak üzere ülkenin büyük kısmının üzerinde kara bulutlar oluşturdu. Yoğun dumanlar Pasifik Okyanusu‘nu aşarak Amerika Birleşik Devletleri‘ni de etkiledi.

Geçtiğimiz Pazartesi günü, Kanarya Adaları’ndaki orman yangınları yüzünden  8.000’den fazla insan yaşadığı ortamdan kaçmak zorunda kaldı. Hafta sonu boyunca Alaska’da süren yangınlar yüzünden, olağandışı, uzun bir yangın mevsimi yaşandığını açıklandı.

Geçtiğimiz hafta Danimarka, Grönland‘a yaklaşan bir orman yangını yüzünden bölgeye çok sayıda itfaiyeci kaydırmak zorunda kaldı.  Yetkililer, yangın kısa sürede söndürülmediği takdirde, hali hazırda rekor sıcaklıklar yüzünden buzulların erimesi tehdidiyle mücadele eden bölgede, alevlerin kış boyu süreceğinden endişeleniyor.

Fakat belki de en endişe verici olanı,  dünyanın en büyük tropik ormanı olan Amazon yağmur ormanlarındaki yangınlar. Burası, neredeyse hiçbir zaman kendi başına yanmayan bir alan, ancak son yangınlarda alevler o kadar yoğunlaştı ki, Pazartesi günü Brezilya’nın en büyük şehri olan São Paulo‘nun gökyüzünü kararttı. Giderek yayılan ve büyüyen yangınlar yüzünden Amazonas eyaleti acil durum ilan etti. Sosyal medyada da #PrayforAmazonia etiketi milyonlarca kişi tarafından paylaşıldı.

(Dünyaya ufak bir uyarı: São Paulo’da gökyüzü bugün karardı ve meteorologlar Rondônia ya da Paraguay’da *binlerce* kilometre uzaklıktaki yangından çıkan duman olduğuna inanıyor. Bu kadar duman (!) oluşturmak için ne kadar büyük yangın gerektiğini hayal edin. SOS?

Bu yangınların çoğu, bu yıl dünyanın birçok yerinde yaşanan görülmemiş düzeyden bir sıcaklık ve kuraklıktan (nemsizlikten) kaynaklanıyor. Amazon yangınları ise, insanların gezegeni nasıl radikal biçimde yeniden şekillendirdiğinin kusursuz bir işareti.

Bu yılki büyük yangınlar için şartlar olgunlaştı

Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi, geçtiğimiz hafta, geçen temmuz ayının şimdiye dek ölçülen en sıcak temmuz olduğunu bildirdi.  Şimdiye dek ölçülen en sıcak beş temmuz da son beş yıl içinde gerçekleşti.

Bu, sadece şu anda yaz olduğu kuzey yarımküreyi değil, tüm dünyayı tehdit eden bir durum. Geçen ay ortalama küresel sıcaklık, 20. yüzyıl ortalamasının üzerinde, yaklaşık 17 derece idi. Bu rakam, çok gibi görünmeyebilir, ancak bunun aşırı uçları gizleyebilecek bir ortalama olduğunu unutmayın. Ve geçen ay çok fazla aşırı uç vardı.

Hollanda, Almanya ve Belçika sıcaklık rekorları kırdı. Paris, şimdiye kadarki en yüksek sıcaklığını 45.5 derece olarak kaydetti. Polonya, Çek Cumhuriyeti ve İspanya‘nın bazı bölgelerinde görülmemiş yüksek sıcaklıklar yaşandı. ABD‘de devasa bir alan, geçen ay minumum sıcaklık rekor seviyelere ulaşmışken, bir ısı dalgasıyla adeta fırınlandı.

Şu anda yanan bölgelerin çoğunun geçtiğimiz ay aşırı derecede sıcak olması şaşırtıcı değil: Sibirya, Alaska, Kanarya Adaları.

Alaska ve Kanarya Adaları da bu yıl ciddi kuraklıkla uğraştı. Mayıs ayında, Alaska, “aşırı kuraklık” bildirimi yaptı. ABD Drought Monitor‘e göre devlet  ilk kez böyle bir not kaydetti.

Bu koşulların uzun zamandan beri orman yangınlarını alevlendirdiği biliniyor. Yüksek ısı ve düşük nem, bitkilerin kuruması anlamına gelir. Ancak yangınlarda insanların da kritik bir rol oynadığı biliniyor. Tıpkı Amazonlarda olduğu gibi, insan faktörü yangının altında yatan neden olabildiği gibi, kendi müdahalesi dışında çıkan orman yangınlarını daha da kötüleştiriyor.

Birçok ekosistemde, orman yangınları doğal ve zorunlu bir olgudur. Çürüyen çalı çırpıyı temizler, besin maddelerini toprağa geri kazandırır ve hatta bitkilerin çimlenmesine yardım eder. Ancak son yıllarda insanlar her adımda orman yangınlarından kaynaklanan tahribatı daha da kötüleştirdi. Doğal yangınların bastırılması, kuru bitki örtüsünün birikmesine izin verdi.

İnsan faaliyeti iklimi değiştiriyor

İnsanlar tutuşmaya hazır alanlara daha da yakınlaşıyor ve  düşmüş elektrik hatları, serseri kıvılcımlar veya kundaklama yoluyla, orman yangınlarının çoğuna neden olabiliyor. Özellikle de yıllarca suya doymuş olan Amazon yağmur ormanları, doğal olarak yanmaz. Buradaki yangınlar insanlar tarafından tetiklenir. Brezilya‘da, yangın riski nedeniyle yılın bu döneminde yasadışı olsa da, çiftçilerin tarla tarımı ve otlak alanını temizlemek için ormanlarda yarık açma ve yakma taktiklerini kullandığı defalarca görüntülendi ve kanıtlandı.

Ülkedeki  yasa dışı tomruk kaçakçılarının da yerlileri  topraklarından çıkarmak ve kendi izlerini örtmek için bir taktik olarak yangın çıkardığı biliniyor.  Amazon yağmur ormanları, bugüne dek bildirilen 72,843 ihbarla, bu yıl rekor sayıda yangın yaşadı.

Brezilya’nın Ulusal Uzay Araştırmaları Enstitüsü (INPE) araştırmacısı Alberto Setzer Reuters’e verdiği demeçte, “Bu yılki iklim ya da Amazon bölgesindeki ortalamanın biraz altında olan yağışlarla ilgili anormal bir şey yok” dedi. “Kuru mevsim;  yangının çıkması  ve yayılması için elverişli koşullar yaratır, ancak yangını başlamak, kasıtlı olarak veya kazayla insanların işidir.”

(12 Ağustos 2019. Sibirya orman yangınlarının ölçeği ve  duman bulutunun devasa alanı bu animasyon ile vurgulanıyor: 5 milyon km2’den fazla. Karşılaştırma için, AB yaklaşık 4,5 milyon km² ve ​​bitişik ABD yaklaşık 8,1 milyon km²’dir.)

(Dünya’nın diğer tarafından, en son Amazonia yangınları. @ CopernicusEU’nun Atmosfer İzleme Servisi’nin ürettiği grafikte,  Atlantik kıyılarına ve São Paulo’ya ulaşan dumanı gösteriliyor.)

Brezilya’daki mevcut orman yangınlarının kaynağı henüz tespit edilemedi  ve hükümet bunu keşfetmeye meyilli değil. INPE’nin direktörü Ricardo Galvão, bu ayın başlarında yaptığı, ajansın Amazon’daki ormansızlaşma oranının yüzde 88 oranında arttığını belirlediklerini bildirdi, ancak Başkan Jair Bolsonaro, ormansızlaşma verilerine “yalan” dedi.

Ancak bu ormansızlaşma durumu, bölgesel sonuçlara neden olacak. Toprağı sabitlemek ve nemi korumak için ağaçlar olmadığında alttaki bitki örtüsü kurur ve yanmayı kolaylaştırır. Ağaçlar ayrıca büyük miktarda suyu buharlaştırır ve yağmur ormanlarının kendi yağışlarını oluşturmasına yardımcı olacak yoğunlaşmayı sağlayan kimyasallar yayar.

Şu anda, Amazon kadim halinden yüzde 15 veya daha fazla ormansızlaştırıldı ve bilim adamları bu oran yüzde 25’e ulaşırsa, ormanın içinde su çevrimini sağlayan yeterli ağaç olmayacağından endişe duyuyor.  Bardağı taşıran son bir sınır noktası geçilecek ve sonunda Amazonlar savanaya dönüşecek. Bunun dünyanın geri kalanı için de büyük sonuçları olacak. Zira Amazon yağmur ormanları büyük miktarda oksijen üretir. Bitki örtüsü, ısı tutucu gazlara oksitlenebilecek milyarlarca metrik ton karbonu tutar.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) bu ayın başlarında Amazon yağmur ormanları gibi alanların korunmasının iklim değişikliğini hafifletmenin ayrılmaz bir parçası olacağını belirtti. Ancak mevcut orman yangınları ve ormansızlaşma hızı ile dünya hızla yanlış yönde koşuyor.

Makalenin orijinali için tıklayın

 

Önce dereler, sonra göller ve işte sonunda buzullar kurudu – Tayfun Atay

İzlanda’da iklim değişimi nedeniyle eriyip gitmiş Okjökull buzulu başında düzenlenen tören bana bazı kabilelerin avlayıp öldürdükleri bir hayvanın ruhundan özür dileyip ağlaştıkları ayinleri hatırlattı.

İnsan, Buzul Çağı‘nda “doğdu”.

Buzullarla haşır neşir vaziyette 2 milyon yıl yaşadı.

Son 10-15 bin yıldır da buzulların kutuplara çekilerek kendisine bıraktığı yeryüzünü acımasız bir hoyratlıkla kullanıp mahvetti.

Şimdi ise yeryüzünde yapıp ettikleriyle artık kuzeyde ve güneyde kendi köşelerine çekilmiş buzulları da eritme noktasında!..

Belki bu bağlamda insanlık tarihi, insanın “buzulların çocuğu” olmaktan “buzulların katili” olmaya doğru yol alışı olarak tanımlanabilir.

* * *

Önceki günlerde T24’te de paylaşılan habere göre insanlığımız, küresel iklim değişimine yenik düşen buzullar için yas törenleri düzenlemeye başlamış durumda.


Okjökull buzulu

İzlanda‘da iklim değişimi nedeniyle eriyip artık buzul statüsünden çıkmış Okjökull buzulu başında düzenlenen törende, bu kendi gidip adı kalmış “buzul” üzerine dikilen anıta “Geleceğe mektup” başlığı altında şu notun düşüldüğünü öğreniyoruz:

“Önümüzdeki 200 yılda tüm buzullarımızın aynı yolu izlemesi bekleniyor. Bu anıt, ne olduğunu ve ne yapılması gerektiğini bildiğimizin farkındalık işaretidir. Yapılması gerekeni yapıp yapmadığımızı sadece siz bileceksiniz.” 

Bunu okuyunca aklıma inanç sistemlerinde hayvan kültünün bulunduğu bazı kabile topluluklarında rastlanan, avlanmış hayvan öldürüldükten sonra ondan özür dileyerek ağlaşma törenleri geldi!

İnsan, esasen bir parçası olduğu doğa ile “av-avcı” ilişkisi kurdu ve şimdi avlaya avlaya canına okuduğu doğanın önünde adeta bir ağlama ayini gerçekleştirip nedamet getiriyor.

Bu “acı tören”e katılan İzlanda Başbakanı Katrin Jakobsdottir“Umarım bu tören yalnızca İzlanda’ya değil tüm dünyaya iklim krizi konusunda bir mesaj verir” şeklinde konuşmuş.

Okjökul’dan geleceğe mektup

Verir mi, sanmıyorum. Ayrıca verse bile artık çok geç. İnsan dünyası, yeryüzünde o anıta kaydedildiği gibi “önümüzdeki 200 yıl”ı görür mü görmez mi, o bile belli değil.

Bu, “Antroposen”; yani adı kıyametin jeolojik karşılığı olan bir çağ…

* * *

2018 Haziran ayı başında kaleme aldığım bir yazının başlığıdır aynı zamanda yukarıdaki ifade: “Kıyametin jeolojik adı: Antroposen“.

O yazıyı Aral Gölü’nün tamamen kuruması üzerine kaleme almıştım. Bu topraklarda da Akşehir Gölü’nün kurumasını, Tuz Gölü’nün çoktan bir “tuz çölü”ne dönüşmüş olmasını ekleyerek…

Aradan bir yıl henüz geçti ve bu defa Antroposen’i bir başka felaket vesilesiyle, Okjökull buzulunun “kuruması” dolayısıyla mevzubahis ediyoruz.

Önce dereler kurudu ve adları kaldı bizlere yadigâr… Ankaralıyım, doğup büyüdüğüm o şehirden örnekler vereyim: Kavaklıdere, Hoşdere, Bülbülderesi, İmrahor, İncesu, Bentderesi, Akdere, Çayyolu… Bunların hepsi bir zamanlar dereydi, şimdi ise betona boğulmuş semt adları sadece.

Sonra göller kurudu yukarıda kısaca zikredildiği üzere.

Şimdi artık buzullar “kuruyor”.

Antroposen, “Mavi Gezegen”in rengini boz bulanık kılma yolunda ona hayat veren su kütlelerini tükete tükete akmaya devam ediyor!..

* * *

2000’ler başından itibaren bilimsel literatürde kullanıma girmiş Antroposen’le insanın bir “jeolojik kapasite” kazanmış olması anlatılıyor.

İnsanın ve daha genel çerçevede tüm canlı-cansız varlık alanının “jeolojik zaman”a bağlı olmaktan çıkarak, jeolojik zamanın, dolayısıyla da tüm canlı-cansız varlık alanının insana bağlı/bağımlı hale geldiği anlatılıyor.

Yeryüzünde başlangıçtan çok ama çok yakın zamanlara kadar var oluş ve yok oluşlar hep jeolojik (volkan, deprem, vd.) ve klimatolojik (iklimsel değişme) koşullarla belirlenmişken, bunların artık “antropolojik” (kültürel) koşullarla belirlendiği anlatılıyor.

Ve doğanın insan tarafından bir yapboz tahtasına çevrildiği, sonu dehşet-kıyamet görünen bir jeolojik, daha doğrusu “jeo-kültürel” aşama anlatılıyor.

Bu aşama, “jeolojik zaman ölçeği”nde cim karnında bir nokta bile değil.

Ama buna “cirmi kadar yer yakıyor” demek de mümkün değil!.. Aksine yaklaşık 4,5 milyar yıllık yeryüzünü hepi topu 2,5 yüzyılda toptan yakıp kavurup kül etme noktasına getirmiş bir aşama bu.

* * *

Dört buçuk milyar yıllık dünyanın jeolojik tarihi “Precambrien”den başlayarak, zamanlara, çağlara, dönemlere ve aşamalara ayrıla ayrıla günümüze gelir.

Jeolojik tarihin yüzde 88’ine karşılık gelen Prekambrien Zaman’dan sonra, yani 540 milyon yıl öncesinden itibaren art arda üç çağ ayırt edilmekte: “Paleozoik”, “Mezozoik” ve “Senozoik” (sondaki “zoik” eki, hayvan varlığını işaret etmekte).

Mezozoik Çağ dinozorlarla ayırt edilir

Memelilerin de belirdiği, ama asıl dinozorlarla karakterize edilen Mezozoik (“hayvanların orta-çağı”) 248 milyon yıl öncesinden 65 milyon yıl öncesine kadar sürer. İnsanın ortaya çıkışının da içinde yer aldığı Senozoik (“hayvanların yakın-çağı”) ise 65 milyon yıl öncesinden zamanımıza kadar gelir.

İnsanın bir biyolojik tür olarak içinde sınıflandığı primatlar (maymunlar), ilk olarak Senozoik çağın Tersier döneminin Eosen aşamasında, yaklaşık 55 milyon yıl öncesinden itibaren yeryüzünde belirirler.

Bu durumda insana doğru giden evrimsel çizgide ilk primatların ortaya çıkışı, 4,5 milyar yıllık “jeolojik zaman ölçeği”nin sadece yüzde 1,5’luk son döneminde görülen bir hadisedir.

İnsanın ortaya çıkışı ise bu zaman ölçeğinin son “binde 1″lik bölümünde gerçekleşti.

Dört buçuk milyar yıllık yeryüzünün sadece binde 1’lik son zaman diliminde var olan bir canlı, bugün o yeryüzünü yok oluşa götürebilecek tehlikelerin gözlendiği jeolojik aşamanın (Antroposen) öznesi, eyleyeni, belirleyeni.

Üstelik bu, ağırlıklı olarak son 250 yılda gerçekleşti. Yani, yeryüzündeki varlığı, yeryüzünün varlığının binde 1’lik zamanına denk gelen insanın kendi varlığının da “on binde 1″ine denk gelen sürede!..

Böylesi vahim bir tabloyla ayırt edilmekte Antroposen: Dört buçuk milyar yıllık yeryüzünde 2 milyon yıldır var olan bir canlının son 250 yıldır yapıp ettikleri, o yeryüzünü yok oluş tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı.

* * *

Pleistosen Dönem’de insan yaşamı

Yazımızın girişinde kaydettiğimiz üzere Buzul Çağı’nda doğuş bulmuş insanın “Doğanın Efendisi” (tabiri hiç mi hiç isteyerek kullanmıyorum!) haline gelmesi de bu çağ son bulduğunda başladı.

Dört buzul ve buzul-arası dönemden oluşan Pleistosen 15 bin yıl önce son bulup “Holosen” denilen yeni jeolojik aşamaya geçildiğinde, özellikle dünyanın kuzey yarı küresini kaplayan buzullar çekilince buna bağlı köklü bir çevresel değişme baş gösterdi.

Bu değişme, insanlık tarihinin en önemli kültürel dönüşümü olan Tarım Devrimi’ni koşullamıştır.

Tarım (çiftçilik ve hayvancılık) Buzul Çağı sonrası çevresel değişmeye insan tepkisi.


Tarım Devrimi (Holosen Dönem)

Bu tepki, doğa-kültür ilişkisinde tam anlamıyla bir “mutasyon” (kırılarak değişme) yarattı. İki milyon yıldır doğaya uyum (adaptasyon) yolunda bir “insani-yetkinlik” olan kültür, artık doğaya uyumsuzluk, daha da öte doğal uyum ve dengeyi bozan (“maladaptive”) bir yetkinlik olmaya başladı.

Bu şekilde dağ, ova, vadi, orman, bozkır halindeki toprağın tarla ya da mera kılınarak insan kullanımına teslimiyle Antroposen’in eşiğinden içeri adım atıldı denilebilir.

Ama Antroposen aşamada daha ölümcül doğal-ekolojik etkiler yaratan insan kültürel yetkinliği, dediğimiz gibi esasen son 250 yılda kendini göstermiştir. Tuz Gölü’nden “tuz çölü”ne ve “buz-kuruması”na; ayrıca toprak üzerinde orman çokluğundan beton çokluğuna; denizlerde balık çokluğundan plastik poşet çokluğuna; havada da oksijen çokluğundan karbondioksit çokluğuna “kıyamet gidiş”in önü, Endüstri Devrimi sonrası yapılıp edilenlerle açıldı.


Endüstriyel-kapitalizmin doğaya bedeli

* * *

Bu durum karşısında jeolojik aşamayı sadece Antroposen olarak nitelemenin de yetersiz kaldığını düşünenler halihazırdaki duruma daha doğru karşılık geldiği düşüncesiyle “Kapitalosen” tabirini kullanıma sokmayı önerir oldular.

İnsan ihtiyacının çok ötesinde, kâr amaçlı ve tüketime endeksli seri-üretim aşkıyla kapitalizmin (sadece “ekonomi-politik” değil) bir insani-kültürel pratik olarak bu jeolojik kıyamet halinin belirleyeni olduğunu vurgulamaya yönelik bu tabir… Kendi “sistemik” varlığını sürdürme yolunda yeryüzünün, ekosistemin, canlılığın ve elbette insanlığın sürekliliğini yok edebilecek kadar pervasız bir “kanser”in jeolojik zamana hükmettiğini anlatıyor.


Endüstriyel kirlilik

Çok uzattık, bitirelim: İnsanın türeyişi, Pleistosen’de buzulların dünyasında, buzulların şahitliğinde oldu.

Holosen’de buzulların kıyıya çekilmesiyle kendisine açılan yaşam alanlarında ve koşullarında (“Tarım”) insanın yükselişi başladı.

Sonrası “Antroposen” ve artık yeryüzünde “kanser hücresi” gibi hareket ederek jeolojik zamanı belirleyen bir varlık var insan adında…

Ya da eğer insandan hâlâ ve tümden umudu kesmeksizin, herkese mal edilemeyecek bir “insani yanlışlık” halini kanserin sebebi saymaktan yanaysanız; o zaman Antroposen’den öte “Kapitalosen”de “insanın düşüşü”ne tanık oluyoruz. Yine buzulların eşliğinde.

Ama bu defa insanın jeolojik zamanda doğuşuna ebelik yapmış buzulların “ölüm”ü eşliğinde!..

(T24’den alınmıştır.)

Kanadalı şirketler kabus gibi: Zonguldak ve Samsun’da altın için binlerce ağaç kesildi

Kanadalı Centerra Gold, Alaplı’da altın aramak için sondaj çalışmalarına başladı. Birkaç aydır devam eden çalışmalarda izin verilen alanın da dışına çıkılarak, geniş bir bölge tahrip edildi. Samsun’da da Eldorado şirketi, yerli taşeronu Tüprag aracılığıyla Şahin Dağı’nda kesime başladı.

Alamos Gold adlı Kanadalı şirketin altın madeni açmak için Kazdağları’na verdiği büyük tahribat sürerken, bir başka Kanadalı şirketin de  Zonguldak’ta binlerce ağacı yok ederek altın arama çalışmalarını sürdürdüğü ortaya çıktı. Kayseri’nin Develi ilçesinde Öksüt Madencilik aracılığıyla altın madeni projesine devam eden Kanada merkezli Centerra Gold şirketi Zonguldak’ın Alaplı ilçesinde de taşeron firmalarla altın arıyor.

Altın arama çalışmalarının, 4115 yaşındaki dünyanın en yaşlı porsuk ağacına üç kilometre uzaklıkta yapıldığı belirtiliyor.

Yaşanabilir Bir Karadeniz Ereğli Platformu” üyeleri çevreye verilen zararı gözlemleyerek raporlaştırdı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2017’de “ÇED gerekli değildir” kararı verdiği proje çerçevesinde Aşağıdağ Köyü Çanakçı Dere mevkiinde arama yapılacağı söylenmesine rağmen sondaj, köyün dışında ve Orman İşletmesi sınırlarındaki ormanlarda yapılıyor. Anıt ağaçlara çok yakın bir avlakta çalışıldığını gözlemleyen üyeler, sondaj alanlarına ulaşmak için ağaçlar kesilerek yeni yollar açıldığını anlattı. Şu ana kadar kesilen ağaç sayısının 10 bin dolayında olduğu ifade edildi.

Köylerin büçelerine ‘bağış’

Sondaj faaliyetlerinin dört ayrı yerde beş makineyle devam ettiğini tespit eden üyeler çalışmaların proje tanıtım dosyasında yazılanlardan daha geniş olduğunu gözlemledi. Platform üyeleri, şirketin tepkileri önlemek için civar köylerin bütçelerine yüksek miktarda bağış yaptığını da iddia etti.

Şirketin altın arama bölgesi. Fotoğraf: Karadeniz Ereğli Haber.

Yaban hayatı tehlikede

Sondaj bölgesinin barındırdığı ağaçlar ve yaban hayvanlarıyla biyoçeşitlilik açısından Karadeniz’in en zengin bölgelerinden biri olduğunu söyleyen üyeler, alanda bir o kadar da bilinmeyen canlı türü bulunduğunu ve şirketin alandaki yaban hayatını korumakla ilgili hiçbir çalışma yapmadığını ifade etti. Bölgede Alaplı’nın su ihtiyacını karşılayan kaynakların da bulunması nedeniyle yöre halkı bu kaynaklara altın çıkarma döneminde siyanür sızmasından endişe ediyor.

Rapor düzmece

Platform adına konuşan Çetin Yılmaz, arama çalışmalarının tanıtım dosyasında gösterilen harita dışında ve orman alanlarında yapıldığını, 570 bin TL bütçeyle en az 40 çalışanla şirket giderlerinin ve Orman İşletmesi’ne ödenen ağaç kesme bedelinin karşılanamayacağını söyleyerek şirket raporunun kağıt üzerinde bir düzmeceden ibaret olduğunu belirtti.

Centerra Gold’un köylüleri susturmak için köy bütçelerine yüklü miktarda para aktarmasını şüpheli bulan Yılmaz, Orman İşletmesi’nin ÇED raporu olmadan ağaç kesme izni verdiğini de belirtti. Sondaj döneminde zarar gören ormanların altın çıkarma aşamasında yok edileceğinden endişe duyduğunu ifade eden Yılmaz, Alaplı, Gümeli, Devrek, Ereğli ve Yedigöller bölgesinin tehdit altında söyledi.

Samsun’da da Kanadalı: Eldorado

[Haber görseli]

Kanadalı madencilik firması olan Eldorado Gold Corporation’ın Türkiye’de yüzde 100 katılımıyla oluşturulmuş olan uzantısı Tüprag Metal Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş,  Samsun’un Kavak ve Havza ilçeleri arasında kalan Şahin Dağları’nda altın madeni araması yapmak için ruhsat aldı. 1975 hektar alanda yapılacak çalışma 16 Ekim 2024 tarihine kadar sürecek.

Cumhuriyet’in haberine göre, şirketin ruhsat almasının ardından, Kavak Orman İşletme Şefliği, Şahin Dağları’na giden yoldaki ağaçları kesti; şirket de iş makinelerinin ve büyük araçlarının geçebilmesi için yolda genişletme çalışması yaptı. Olayı Samsun Büyükşehir Belediye Meclisi’nin CHP’li üyesi Hasan İpek meclise taşıdı. Hasan İpek, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Demir başkanlığında gerçekleşen meclis oturumunda verdiği yazılı soru önergesinde şu ifadeleri kullandı: “İlimize bağlı Kavak ilçesi Başalan ve Sıralı mahalleleri ile Havza’nın Çamyatağı Mahallesi arasında kalan Şahin Dağlarında 10. km’lik bir hat üzerinde çok sayıda ağacın kesildiği ve bu bölgede iş makineleri ile hummalı bir çalışma yapıldığı, çalışma yapan şirketin de Altın madeni araması yapan bir şirket olduğu söylenmektedir. Bu konu hakkında büyükşehir belediyesinin bilgisi var mıdır? Varsa meclisimizin bilgilendirilmesini arz ve talep etmekteyim.” Demir, İpek’in konuya ilişkin sorusuna bir sonraki meclis toplantısında yazılı yanıt vereceğini söyledi.

‘Düzeltme yaptık’

Meclise verilen soru önergesinin üzerine Cumhuriyet’in ulaştığı Tüprag Metal Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin bir yetkilisi yapılan çalışmaların ruhsat alınarak gerçekleştiğine dikkat çekerek “Yerin altında ne var ne yok bilinmiyor. Yapılacak sondajlar sonucu ortaya çıkacak. Kesilen ağaçların bizimle ilgisi yok. Biz izni alınmış yollarda araçların geçebilmesi için düzeltme yaptık” dedi.

[Haber görseli]

Halkı ikna toplantıları yapılacak 

Tüprag Metal Madencilik Sanayi ve Ticaret AŞ’nin önümüzdeki günlerde Başalan, Sıralı ve Çamyatağı mahallelerinde oturan yurttaşlarla “ikna” toplantıları yapacağı da öğrenildi. Uşak Eşme yakınlarında bulunan ve Avrupa’nın en büyük altın madeni olma özelliğine sahip olan Kışladağ Altın Madeni de Eldorado-Tüprag ortaklığıyla işletiliyor. Maden açılmadan 15 gün önce Uşak ve Eşme köylerinde yüzlerce kişinin siyanür zehirlenmesi yaşadığı öne sürülmüş, şirket yalanlamıştı. Eldorado Gold- Tüprag şirketinin İzmir’in içme suyunu sağlayan barajlar havzasına komşu Efemçukuru köyünde işlettiği bir altın madeni daha bulunuyor.

 

Van’da kayyım eylemcisine polis şideti

Van’daki protestolar sırasında  kahvehaneye sığınan bir eylemci polisin ağır şiddetine uğradı. Vali, “Asıl protestocu saldırdı, polis memurumuz yaralandı’ dedi.

HDP’li üç büyükşehir belediyesine kayyım atanmasını Van‘da protesto edenlere polis sert müdahale etti. Kahvehaneye sığınan bir eylemci polis tarafından kask ve tekmelerle darp edildi. Sosyal medyada tartışılan görüntülerle ilgili Van Valiliği‘nden açıklama yapıldı. Valilik açıklamasında, Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli personele, bir şahıs tarafından demir tabure ile saldırıda bulunulmuştur. Saldırı sonucu bir polis memurumuz yüzünden, boynundan ve kolundan yaralanmıştır. Saldırıda bulunan şahıs kovalamaca sonucu zor kullanılarak yakalanmıştır”dedi.

Van Valiliğinden yapılan açıklamanın tamamı şöyle: “İçişleri Bakanlığı tarafından Van Büyükşehir Belediyesine yapılan Başkan Vekilliği görevlendirilmesini protesto etmek için toplanan ve kanunsuz eylem yapan gruplar için görevlendirilmiş Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli personele, bekleme yaptıkları Van il merkezi Yüzbaşıoglu Sokak’ta bir şahıs tarafından demir tabure ile saldırıda bulunulmuştur. Saldırı sonucu bir polis memurumuz yüzünden, boynundan ve kolundan yaralanmıştır. Saldırıda bulunan şahıs kovalamaca sonucu zor kullanılarak yakalanmıştır. Sahsın 2013 yılında PKK terör örgütünün kırsal alanına katılım yaptığı, 2014 yılında Diyarbakır ilinde güvenlik kuvvetlerine teslim olduğu ve çok sayıda suç kaydının olduğu ayrıca, psikolojik rahatsızlığının (şizofren) bulunduğu anlaşılmıştır. Valilğimizce olayla ilgili gerekli inceleme ve soruşturma başlatılmıştır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

AKP’li Yeneroğlu: Görüntüler korkunç

AKP İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, HDP’li üç büyükşehir belediyesine kayyım atanmasını Van’da protesto edenlere polisin sert müdahale etmesine kişisel Twitter hesabından tepki gösterdi. Yeneroğlu, “Van’daki bu görüntüler korkunç. Vatandaşlarımıza bu zalimliği reva gören kişilerin bir an evvel görevden alınması ve yargılanması için gereken mutlaka yapılacaktır” dedi.

Gergerlioğlu: Polis yargılanmalı 

HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu söz konusu görüntüleri Twitter hesabından paylaşarak, “Van’da şu görüntüye bakın halka reva görülene bakın yazıklar olsun! Bu kamu görevlileri yargılanmazsa Türkiye’de ve Dünya’da kimseye bir şey anlatamazsınız!” dedi. HDP Van Milletvekili Muazzez Orhan da Twitter adresinden, “İşte AKP ‘ nin zorbalığı. Elbette ki hesabını vereceksiniz” sözleriyle görüntüleri paylaştı.

Diyarbakır’da kayyım protestosuna sert müdahale

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanmasına yönelik protestolar devam ediyor. Protestolar sırasında polisin sert müdahalede bulunduğu, çok sayıda kişiyi darp ederek gözaltına aldığı bildirildi.  Hakkari Milletvekili  Güven ise Kürt ittifakı için çağrıda bulundu ve Neçirvan Barzani’ye seslenerek “Gelin birlikte irade olalım” dedi.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanmasını protesto etmek için belediyenin önünde açıklama yapmak isteyen HDP milletvekilleri, belediye eş başkanları ve Diyarbakır’da yaşayanlar, polis ablukası altına alındı. Bunun üzerine milletvekilleri ve belediye eş başkanları oturma eylemi yaptı..

‘Yine süpüreceğiz’

Oturma eyleminin ardından konuşma yapan HDP Mersin Milletvekili Rıdvan Turan, “Her kim ki bizim kayyım darbesi ile uzlaşacağımızı sanıyorsa yanılıyor. Eylemlerimiz sürecek, dün olduğu gibi yarın da direnişimiz devam edecek” dedi. “Kayyım hak ve özgürlüklerin reddidir” diyen Turan şöyle konuştu:

“Ortadoğu’da kilitlenmiş siyasi bir durum, dış politikada sıkışmış bir siyaset, bir taraftan ülkenin gördüğü en büyük ekonomik krizle ülke çalkalanırken, işte Kürt meselesinde de çalıştıkları çözüm güya bu. Dün kayyımı halkımız nasıl süpürdüyse, bugün yine süpüreceğiz.”

Neçirvan Barzani’ye çağrı

Rıdvan Turan’ın ardından konuşan DTK Eş Başkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven ise, belediyelere kayyım ataması ile ilgili olarak “Halkın iradesine darbedir” dedi. Güven, Kürt ittifakının geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekerek “Türkiye cephesinde destek gelse de bu işin muhatabı biz Kürtleriz” şeklinde konuştu.

“Kayyım darbesine karşı her gün eylem, her gün direniş” diyen Güven, Neçirvan Barzani’ye de çağrıda bulundu: “Geçmişte ne kadar acı yaşadıysak ittifak ve birlik sağlayamadığımızdan kaynaklıdır. Bu kirli politikalar karşısında tek bir irade olalım.”

Çok sayıda gözaltı var

Açıklamanın ardından HDP’li milletvekilleri, oturma eylemi gerçekleştirdikleri alanda çöpleri toplayarak temizlik yaptı. Daha sonra slogan atarak yürüyüşe geçen kalabalığa polis müdahale etti. Müdahalenin ardından gruplar halinde ara sokaklara dağılan göstericiler, eylemlerine burada devam ettiler.

Protesto eylemlerinin bir diğer adresi ise Ofis semti oldu. Burada toplanan grubu da polisin sert müdahalesi oldu, çok sayıda göstericinin darp edilerek gözaltına alındığı bildirildi. Gösteriyi ve müdaheleleri cep telefonuyla çeken üç market çalışanının da gözaltına alındığı ifade edildi. Gazeteciler Beritan Canözer ve Ali Koçer de haber takibi sırasında darp edildi.

Van’da kayyımın ilk işi Meclis’i feshetmek

Van belediyesine kayyım olarak atanan vali Mehmet Emin Bilmez, belediye meclisinin feshedildiğini bildirdi. Feshedilen belediye meclisinin görevlerini belediye encümeni yürütecek. Belediye meclisinde 31 Mart seçim sonuçları uyarınca HDP’nin 44, AKP’nin ise 27 üyesi bulunuyordu.

Çevre aktivistlerine G7 Zirvesi öncesi ‘şiddetsiz eylem’ eğitim kampı

24-26 Ağustos’ta Fransa7nın Biarritz kentinde düzenlenecek G7 toplantısı için çevre aktivistleri de hazırlık yapıyor. Düzenlenen kampta, 100’i aşkın kişiye şiddete başvurmadan eylem yöntemleri, yasal hakları ve polisten kaçmanın yolları anlatıldı.

Fransa’nın sahil şeridindeki Biarritz, 24-26 Ağustos’ta G7 toplantısına ev sahipliği yapacak. Dünyanın yedi büyük ekonomisinin liderleri zirveye, çevreciler de eyleme hazırlanıyor. Üstelik bu sefer, aktivistlere nasıl eylem yapılacağı konusunda eğitim vererek.  Zirve öncesinde Biarritz’e akın eden çevre aktivistleri için kurulan ve zenginler kulübünün, ‘çevreyi umursamayan’ liderlerini protesto etmek isteyen aktivistleri eğitmeyi amaçlayan kamp ANV, Alternatiba ve Yerküre’nin Dostları gibi kuruluşların desteğiyle oluşturuldu.

Kamp alanında, 1000’i aşkın kişiye şiddete başvurmadan nasıl eylem yapılacağı konusunda eğitim verildi. Deneyimli eylemciler, ayrıca, katılımcılara polise karşı direnmenin, kaçmanın yollarını anlattı. Tutuklandıkları takdirde nasıl bir tavır sergileyecekleri ve yasal hakları hakkında bilgi verdi. Kampın koordinatörlerinden Lea Vavasseur, liderlerin çevre konusunda sorumsuz davrandığına dikkat çekerek, “Bu nedenle bir şeyler yapmak şart” dedi.

Fotoğraflar: BBC

Fransız hükümetinin protesto gösterilerine yönelik tutumunun sertleştiğini söyleyen Vavasseur, bu nedenle çevrecilere nasıl eylem yapılacağı ve müdahale olursa nasıl korunabilecekleri konusunda eğitim verdiklerini söyledi. ABD, Britanya, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya ve Kanada’nın liderlerinin katılacağı zirve süresince 13 bini aşkın polisin görev yapacağı açıklandı.

 

Murat Dağı köylüleri: Siyanür içmek istemiyoruz

BBC Türkçe, siyanürle altın aranması için ÇED raporu için yapılacak  keşif öncesinde Murat Dağı’na gitti; köylüler, çevreciler ve bilim insanlarıyla konuştu. Çukurören Köyü sakini Necdet Akça, madenin açılması halinde Ege bölgesinin verimli ovalarının su kaynağını kaybedeceği uyarısını yapıyor.

Murat Dağı: Suyun aynağındaki altın

Ege’nin ikinci yüksek dağı olan Murat Dağı, Anadolu’nun en önemli su kaynaklarından biri. Uşak‘la Kütahya arasındaki bu dağda altın ve gümüş madeni açılmak isteniyor. Maden şirketi kapasite arttırımı için yeni bir ÇED raporu sundu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da 8 Mayıs 2019’da raporu onayladı. AKP’li Uşak ve Gediz Belediyeleri, Uşak Mimarlar Odası, Uşak Ziraat Odası, Kütahya ve Uşak Baroları, çevre dernekleri ve yöre halkı da 3 Haziran’da iptal davası açtı. MHP’li Kütahya, CHP’li Eskişehir, Odunpazarı, Tepebaşı belediyeleri ve Eskişehir Su ve Kanalizasyon İdaresi müdahil oldu.
Bilirkişiler 19 Ağustos’ta keşif için Murat Dağı’ndaydı. Madene karşı olan belediyeler, çevre örgütleri ve yurttaşlar da. BBC Türkçe keşif öncesinde Murat Dağı’na gitti; köylüler, çevreciler ve bilim insanlarıyla konuştu.

 

 

İstanbul’da sağanak: Can pazarı yaşandı

İstanbul’da üç gün arayla etkili olan kuvvetli sağanak yağış nedeniyle özellikle Anadolu yakasında ev ve işlerlerini su bastı, mahsur kalanlar oldu, trafik kilitlendi. Uzmanlar uyarıyor: Yağış rejimi artık düzenli değil, bu tür felaketler artarak yaşanacak.

İstanbul‘da etkili olması beklenen sağanak yağış sabah saatlerinde başladı. Kara bulutların sardığı, gök gürültüsünün yankılandığı kentte yağışlar özellikle Anadolu Yakası’nda etkili oluyor.

Bazı ilçelerdeki alt geçitlerde su birikintisi oluşurken, bazı evleri de su bastı. Ataşehir‘de taşan suların dolduğu zemin kattaki dairede mahsur kalan vatandaşlar bahçeye çıkarak canlarını son anda kurtardı.

Bazı caddelerde oluşan su birikintileri nedeniyle trafik yoğunluğu meydana geldi.Kadıköy Şair Arşi Caddesi‘nde rögarların tıkanması sonucu su taşkınları meydana gelirken, sürücüler trafikte ilerlemekte güçlük çekti.

Bu arada Fikirtepe metrobüs durağındaki alt geçidi de su bastığı görüldü.

Oluşan su birikintisi nedeniyle, Marmaray metrosunun Feneryolu istasyonundan transit geçiş yapacağı öğrenildi.

Ataşehir’in İçerenköy ilçesinde de yolda su birikintileri oluştu.Yolun kenarındaki dükkanlara ve evin bahçesine de su bastı. Suyun bastığı dükkanlarda eşyalar zarar gördü.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve İBB AKOM verilerine göre gün boyu yerel sağanak yağışlar görülecek. Özellikle bugün akşam saatlerine kadar Anadolu Yakası ve kuzey kesimleri başta olmak üzere kentte aralıklı ve yerel olarak kuvvetli sağanak ve gök gürültülü sağanak beklendiğinden, vatandaşların sel, su baskını, yıldırım, ulaşımda aksamalar gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olmaları istendi.

Kocaeli’nde su şebekesi patladı, yol çöktü

Kocaeli’nin Gebze ilçesinde’de de sabah saatlerinde başlayan kuvvetli yağışın ardından İnönü Mahalllesi Şehit Hamdi Pekçalışkan Caddesi’nde yağmur suyu ve şebeke suyu hatlarının patlaması sonucu yolda çökme meydana geldi.

Cadde üzerindeki bazı evlerde ise su baskını yaşandı. Kocaeli’de aralıklarla devam eden gök gürültülü sağanağın gece yarısına kadar sürmesi bekleniyor.

‘Yağış rejimi artık düzenli değil’

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Yeşil Gazete yazarı İklim Bilimci Prof. Dr. Levent Kurnaz, dünyanın ısınmasıyla daha fazla suyun buharlaştığını ve buna bağlı olarak da yağışların meydana geldiğini söyledi.  Kurnaz, yağışların düşme şeklinin eskisinden farklı olduğunu vurguladı. Eskiden yağış rejiminin daha düzenli olduğunu belirten Kurnaz, “Bundan sonra yağışlar kısa süreli sağanak şeklinde gelecek. Aynı miktarda su düşüyor ama yağışın şekli değişiyor. Bir ay içinde düşmesi beklenen yağışlar artık iki saatte düşecek. Bu durumlar artacak, buna bağlı olarak da ciddi felaketlerle karşılaşma ihtimalimiz artacak.” dedi.

Öncekinden kötü olacak

Bu yağış tipinin denizden beslendiğini, bu yüzden de denize yakın bölgelerde görüleceğini anlatan Prof. Kurnaz, “İstanbul, İzmir, Adana, Antalya, Trabzon gibi illerde bu tip yağış daha fazla görülecek. İklim değişikliği açısından her geçen gün öncekinden daha kötü olacak” diye konuştu. Şehirlerdeki altyapının o bölgenin aldığı yağış tipine göre düzenlenmesi gerektiğini aktaran Kurnaz, bunun bir devlet meselesi olduğunu kaydetti.

 

San Francisco Havalimanı’nde pet şişede su satışı yasaklandı

2021’de dünyanın ilk sıfır atık üreten havalimanı olma hedefi çerçevesinde, ABD’nin San Francisco Havalima’nında bugünden itibaren pet şişede su satışı yasaklandı, tek kullanımlık kahve fincanı, peçete gibi ürünlere de sınırlama getirildi.

Tek kullanımlık plastiklerle mücadele yayılıyor. ABD’nin San Francisco Uluslararası Havalimanı yönetimi plastik şişede su satışının tamamen yasakladığını duyurdu. Açıklamaya göre bugünden itibaren havalimanındaki dükkanlar, restoranlar, salonlar ve otomatlarda plastik şişe su satılması veya plastik şişede su verilmesi tamamen yasak.

Yasak, San Francisco Havalimanı’nın  2021’de dünyanın ilk sıfır atık üretme kapsamındaki havalimanı olma hedefi kapsamında yürürlüğe girdi. Yasaktan önce havalimanında günlük 10 bin adet pet şişe satıldığı belirtiliyor, bu da yaklaşık 13 ton plastik atığa denk geliyor. Havalimanında temmuz ayında da plastik pipet kullanımını yasaklanmıştı.

Bugün başlayan uygulama kapsamında, havalimanındaki restoran, bar ve büfelerde sadece cam şişede, dönüştürülmüş alüminyum kutu veya diğer ‘sertifikalı’ dönüşüm malzemelerinden elde edilen ambalajlarda su satılabilecek.

Her yolcunun havalimanında en az yarım kiloluk çöp bıraktığından yola çıkan yöneticiler, bunu asgari seviyeye indirmek için tek kullanımlık kahve fincanı, peçete gibi ürünlere de sınırlama getirdi. Yasak sonrasında herkesin rahatça su içebilmesi için 100 noktaya sebil kondu. Ancak havalimanında su dışında meşrubat ve sodaların plastik şişelerde satışına halen devam ediliyor.

‘Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma süreci 10 gün içinde başlayacak’

İngiliz Daily Telegraph gazetesi, hükümet yetkililerine dayandırdığı haberinde, ülkenin Avrupa Birliği’nden ayrılma sürecinin 10 gün içinde başlayacağını yazdı.

İktidardaki Muhafazakar Parti‘yi destekleyen Daily Telegraph gazetesi bugün manşetinden duyurduğu haberde, İngiliz yetkililerin artık sadece “önemli” AB toplantılarına katılacaklarını belirtti. Bu yöndeki açıklama dün İngiltere’nin Brexit Bakanı Steve Barcley tarafından yapılmıştı.

Habere göre, İngiliz yetkililer Brüksel’deki yüzlerce resmi AB toplantısından çekilecek. Gazete, Birleşik Krallık’ın “Brüksel boykotunun”, Parlamento’nun yaz tatili dönüşü toplanmasından hemen önce, 1 Eylül Pazar günü başlayacağına dikkat çekti. Ülke, mevcut şartlarda 31 Ekim’de AB’den ayrılacak. Başbakan Boris Johnson, bu tarihte AB’den gerekirse anlaşma olmadan ayrılacaklarını söylemişti. Johnson bugün Berlin’de Almanya Başbakanı Angela Merkel ile bir araya gelecek.

‘Backstop’, en önemli anlaşmazlık noktası

Johnson’ın bir kez daha Brexit Anlaşması’nın İngiltere Parlamentosu’nda üç kez reddedilmesinin en önemli nedeni olan “Backstop”tan vazgeçilmesi çağrısı yapması bekleniyor.

Bir acil durum mekanizması olan ‘Backstop’, Brexit sonrası AB ile İngiltere arasındaki serbest ticaret anlaşması müzakereleri nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Birleşik Krallık’ın parçası Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti arasında fiziki sınır olmamasının garanti altına alınmasını amaçlıyor.

Ancak İngiltere ile AB arasında varılan anlaşma, taraflardan herhangi birinin bu sürece tek taraflı olarak son verememesini öngörüyor. İngiltere’de anlaşmaya karşı çıkanlar da bunun, Birleşik Krallık’ın tamamında gümrüklerin kontrol edilememesi anlamına geleceğini vurguluyor. En büyük korku, Kuzey İrlanda Cumhuriyeti’nin fiili olarak İrlanda Cumhuriyeti’nin parçası haline gelmesi ve Kuzey İrlanda gibi 2016’daki referandumda Brexit’e karşı çıkan İskoçya’da 2014’ten sonra yeniden bir bağımsızlık referandumu yapılması. Yani, Birleşik Krallık’ın parçalanması.

İrlanda adasındaki çatışmalara son veren 1998 tarihli Hayırlı Cuma Anlaşması, İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda’nın ortak bir ekonomik pazarda yer almasını; sınırın iki tarafında serbest yaşamı, dolaşımı ve çalışmayı sağlamıştı. O dönemde Birleşik Krallık ve İrlanda Cumhuriyeti AB üyesiydi. Ancak Brexit ile beraber bu durum noktalanacağından; hem İngiltere hükümetini hem AB’yi hem İrlanda Cumhuriyeti’ni hem de Kuzey İrlanda’daki tüm tarafları tatmin edecek bir formülün bulunması gerekiyor.

İngiliz Times ve Guardian gazetelerinde yer alan değerlendirmelere göre ise hükümet AB’ile gereksiz ve manasız bir kumar oynuyor, ancak bunun sonuçları ağır olabilir.