Ana Sayfa Blog Sayfa 2425

Kuzey ormanlarına imar girişimine mahkemeden ret

Türkiye Lojistik Araştırmaları ve Eğitimi Vakfı’nca üniversite yapılmak istenen 60 bin metrekarelik orman alanı, aynı zamanda doğal sit alanı niteliğinde.

Kuzey Ormanları‘nın Beykoz kesiminde, orman alanını yapılaşmaya açan imar planının yürütmesi durduruldu. Beykoz’daki Mahmut Şevket Paşa Mahallesinde 60 bin metrekare orman alanına ilişkin 1/5 bin imar planı ve 1/1000 imar planı değişikliğine gitmiş, söz konusu alan ‘özel eğitim alanı’ yapılmıştı.

Evrensel’in haberine göre, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi kararında, “dava konusu planlarda çevre düzeni planına aykırı fonksiyona yer verildiği, üst çevre düzeni planında, planlanan bölgeyi de kapsayan İstanbul Kuzey Ormanları’nın olduğu bölgenin doğal yapısının korunması, bu alana yönelik yapılaşma baskısının önlenmesi amaç edinildiği halde bu amaca aykırı olarak bölgenin yapılaşmaya açıldığı, çevredeki orman alanının yapılaşma baskısı altında bırakıldığı, bölgenin kırsal karakterinin bozulmaya çalışıldığı, mevzuat uyarınca sit alanlarının bütünlüğü sağlanacak şekilde koruma amaçlı plan yapılması gerektiği halde parçacıl plan yapımına gidildiği, gerekli etüt-analiz çalışmalarının yapılmadığının tespit edildiği, bölgenin ekolojik sistemine olumsuz etki yapacak şekilde alanın yapılaşmaya açıldığı” sonucuna varıldı.

Onaydan önce şantiye levhası

Türkiye Lojistik Araştırmaları ve Eğitimi Vakfı‘nca üniversite yapılmak istenen 60 bin metrekarelik orman alanı aynı zamanda doğal sit alanı niteliğinde. Dava konusu edilen planlar ile büyük bir kısmı 3. derece, bir kısmı da 2. derece doğal sit alanında kalan alanda beş katlı yapıya izin veriliyordu.  Orman arazisinin ortasında bulunan alana, üniversite tarafından imar planları onaylanmadan önce şantiye levhaları yerleştirilmişti.

İBB, sel baskınlarına karşı 16 kritik noktada ‘iyileştirme’ yapacak

Altyapı iyileştirme çalışmalarının 437 milyon liraya mâl olacağı bildirildi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İstanbulluların korkulu rüyası haline gelen su baskınlarına karşı, kalıcı çözüm için harekete geçti. Yapılan yazılı açıklamada 16 kritik noktanın belirlendiği ve 437 milyon TL’lik yatırımla eylem planının hazırlandığı belirtildi.

İstanbul’u etkisi altına alan 17 Ağustos’taki sağanak yağmur sonrasında İstanbul’da su baskınları yaşanmış, bir kişi hayatını kaybederken, kent ulaşımında ciddi sorunlar yaşanmıştı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 18 Ağustos’taki, “Bu sorun bir daha yaşanmasın” talimatının ardından İBB ekipleri, 16 kritik noktayı belirledi. ‘Kısa ve orta vadede’ işler için İBB, 437 milyon liralık harcamayla soruna neşter vuracak.

437 milyon lira harcanacak

İmamoğlu su baskınlarından etkilenen yerleri gezdi, esnafın sıkıntılarını dinledi. İBB Genel Sekteri Yavuz Erkut ve diğer kurmayları ile sahada incelemelerde bulunan İmamoğlu, “İstanbul pansuman kaldırmaz. Kalıcı tedbirlerin alınması konusunda kesin adımlar atmak zorundayız” diyerek sorunların tespiti ve çözüm üretilmesi için talimat verdi. Talimatla birlikte İBB ekipleri harekete geçti ve toplamda 437 milyon liraya mal olacak çalışmalar için eylem planını hazırladı.

İBB ve Karayolları birlikte çalışacak

İBB ekipleri kısa sürede yaptıkları detaylı çalışma sonucunda; İstanbul il sınırlarındaki 107 su taşkını yaşanan noktayı tespit etti. Avrupa yakasında 12, Anadolu yakasında da 4 nokta ‘kritik’ olarak belirlendi. Bu noktalardan 14’ünde sorunlar kısa ve orta vadede İSKİ tarafından, diğer iki noktada ise, Karayolları Genel Müdürlüğü ile İBB tarafından orta vadede birlikte çözüme kavuşturulacak.

Olası sorunlar ve tarihi kalıntılar

Hazırlanan eylem planında kritik 16 noktada yapılacak olan düzenlemelerde karşılaşılabilecek olası sorunlara da yer verildi. Özellikle, Üsküdar ve Tarihi Yarımada gibi bölgelerde SİT alanları, trafik yoğunluğu, mevcut tarihi yapılar, dar sokaklar, elektrik, doğalgaz vb. sistemlerin karmaşıklığı olası sorunlar arasında gösterildi. Ayrıca, tarihi bir kalıntıya rastlanılması durumunda inşaatların tamamen durduğunun altı çizildi. Böylesi durumlarda Anıtlar Kurulu’nun inceleme sürecinin beklendiği, projeye ancak yeni güzergâh belirlenerek devam edilebildiği bilgisi paylaşıldı.

Kazım Koyuncu’nun abisi de kanser: Artvin’de onkoloji bölümü açılsın

Çernobil felaketinin ardından 2005’te kanser olarak yaşamını yitiren sanatçı Kazım Koyuncu’nun abisi Hüseyin Koyuncu da kanser olduğunu açıkladı, Artvin’e bir onkoloji bölümü açılmasını istedi: Erken teşhis hayat kurtarıyor.

2005 yılında kanserden yaşamını yitiren sanatçı Kazım Koyuncu‘nun abisi Hüseyin Koyuncu, “Aynı şeyi ben de taşıyorum. Ben de kanserim, 5 yıldır” diyerek Çernobil’den etkilenen insanların Artvin’de onkoloji bölümü açılmasını istediğini dile getirdi.

26 Nisan 1986 yılında Sovyetler Birliği’nin Pripyat kentindeki Çernobil Nükleer Santrali’nde yaşanan patlama dünyanın en büyük felaketlerinden birine yol açtı. Yüz binlerce insanın ölümüne ve hastalanmasına yol açan radyoaktif yüklü bulutlar kısa sürede Türkiye’ye de ulaştı. Piyasadaki çaylar en önemli radyasyon kaynağı oldu. Patlamanın Türkiye için en büyük sonucu özellikle Doğu Karadeniz’de kanser vakalarının artması oldu. Hopa’lı sanatçı Kazım Koyuncu’nun kansere karşı mücadelesi Türkiye’de Çernobil ve kansere karşı verilen mücadelenin en önemli simgelerinden biri haline geldi. Koyuncu 2005 yılında kansere yenik düşerek yaşamını yitirmişti.

‘Çernobil’le mücadele konusu eskisi gibi gündeme gelmiyor’

Deutsche Welle Türkçe, hazırladığı “Çernobil’in Türkiye’deki izleri” videosu için Kazım Koyuncu’nun abisi Hüseyin Koyuncu’yla konuştu. Kardeşinin ölümünün ardından Çernobil’le mücadele konusunun eskisi gibi gündeme gelmediğini düşünen Hüseyen KoyuncuBabamı da kaybettik 3 yıl öncesinde. Aynı şeyi ben de taşıyorum. Ben de kanserim, 5 yıldır. 15 yaşında 20 yaşında gençler de kanser vakalarıyla mücadele ediyor” dedi.

Koyuncu konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kanser taramaları hiçbir şekilde yapılmadı. Ciddi anlamda kanser devam ediyor. İnsanların imkanları kısıtlı. Kimisi Rize’ye, Trabzon’a gidemiyor. Orada yaşayan insanlar ne istiyor? Burada bir onkoloji bölümü açılsın. Erken teşhis hayat kurtarıyor, bu bir gerçektir.”

Resmi bir araştırma yapılmadı

Türk Tabipler Birliği’nin 2006’da yayınladığı “Çernobil nükleer kazası sonrası Türkiye’de kanser” başlıklı rapora göre son 3 yılda Hopa’daki ölümlerin birinci nedeni yüzde 47.9’la kanserdi. Raporda bölgede artan kanser vakalarının Çernobil’le ilişkisinin araştırılması için Doğu Karadeniz’de bir kanser taraması yapılması gerektiği belirtilmişti. Ancak şu ana kadar böyle bir tarama yapılmadı. Çernobil felaketi ile ilgili resmi bir araştırma paylaşılmadığı için bunun bağlantısı halen ortaya konulmuyor.

Akdeniz tropikleşiyor

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Öztürk “İklim değişikliği nedeniyle bizim gibi Akdeniz ülkeleri gitgide tropik hale geliyor” dedi.

ABD‘nin New York kentinde okyanusların geleceği ve korunmasının görüşüldüğü toplantılara katılan ve Birleşmiş Milletler‘de (BM) Türk Deniz araştırmaları Vakfı’nın (TÜDAV) “Türk Denizlerini Keşfedelim” adlı sergisini açan vakıf başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, “İklim değişikliği nedeniyle bizim gibi Akdeniz ülkeleri giderek tropik hale geliyor. Akdeniz’deki canlı gruplarının yüzde 25’i endemik, sadece Akdeniz’de bulunan türler. Tropikleşme ve Kızıldeniz ve Hint Okyanusu gibi dışarıdan gelen yeni canlılar nedeniyle de bu endemik türlerin yok olması mümkün” diye konuştu.

Öztürk, küresel ısınma ve deniz sularının yükselmesine neden olan temiz içme suyu kaynakları ve gıda güvenliğini tehdit eden iklim değişikliği sebebiyle okyanus ve denizlerin de büyük tehlike altında olduğunu söyledi. Okyanusların atmosferdeki karbondioksitin büyük oranda emilimini sağladığını anlatan Öztürk, şunları söyledi:

“Karbondioksit oranının artması nedeniyle dünya okyanuslarında büyük asitleşme var. Deniz suyu asitli hala geliyor, yani deniz suyundaki pH azalıyor. Okyanuslarda oksijen kullanan kabuklular gibi belli canlı grupları var. Bu da onların büyümelerinde ve üremelerinde azalma ve değişime neden oluyor. Okyanuslardaki asitleşme deniz canlıları için kötü. Bu durum, deniz canlıların azalması, ortadan kaybolması veya üremelerinin yavaşlaması küresel biyolojik çeşitliliği etkiliyor, besin zincirini etkiliyor, tıpkı kelebek etkisi gibi. Filipinler’de 3 tane deniz kabuğu, kabuk yapacak kalsiyum karbonat bulamıyormuş diye küçümsemeyelim. Bu zincirleme bir reaksiyon. Bizim çalışmalarımız şunu gösteriyor; Antartika’da bile okyanuslardaki asitleşmenin belirtilerini görüyoruz.”

‘Yeni gelenler endemik türleri yok edebilir’

İklim değişikliğinin Akdeniz ülkelerini de olumsuz etkilediğine dikkati çeken Öztürk, şöyle devam etti: “İklim değişikliği nedeniyle bizim gibi Akdeniz ülkeleri giderek tropik hale geliyor. Bu, kötü bir durum çünkü Akdeniz küçük bir deniz. Akdeniz’deki canlı gruplarının yüzde 25’i endemik, sadece Akdeniz’de bulunan türler. Tropikleşme ve Kızıldeniz ve Hint Okyanusu gibi dışarıdan gelen yeni canlılar nedeniyle de bu endemik türlerin yok olması mümkün. Akdeniz’deki biyolojik çeşitliliğin, 650 tür balığın 100’ünü artık yabancılar oluşturuyor. Akdeniz büyük bir göçmen denizi, Kızıldeniz göçmenleri olan balıkların, zehirli deniz analarının, aslan balıklarının, balon balıkları ve deniz kestanelerinin de göç yolu. Bu türler Akdeniz’deki balık türlerini ve balıkçılığı etkiliyor.”

Tropikal eğilim olmadan dışarıdan gelen yabancı türlerinin Akdeniz içinde yayılmasının çok mümkün olmadığını dile getiren Öztürk, “Bugün Karadeniz’de balon balıkları görebiliyorsunuz, bu türler Hint ve Pasifik okyanuslarının balıkları. Bu da Karadeniz‘in de gitgide Akdenizleştiğini gösteriyor” diye konuştu.

İklim değişikliğinin hem dünya denizlerini hem Türk denizlerini etkilediğini ifade eden Öztürk, ”Midye bugün Antarktika’da bile var, olmaması gerekir.” dedi.

Okyanuslardaki balıkların yüzde 74’i bitti

Aşırı avlanmanın da okyanus ve denizler için büyük tehdit teşkil ettiğini de değinen  Öztürk, “Okyanuslardaki balıkların yüzde 74’ü gitmiş durumda. İyimser bir değerlendirme yapacak olursak yüzde 56. Karadeniz’deki balıkların yüzde 70’i avlanabilir olmaktan çıktı. Akdeniz’de ise yüzde 65” ifadelerini kullandı. Öztürk, yasa dışı balıkçılığın okyanuslardaki balık türlerini azalttığını ve bu durumun da insanlık için büyük tehlike oluşturduğuna işaret etti.

G7 ülkelerinin ‘kömür karnesi’ yayımlandı: Kömürden arınmada gelişme var

Dünyanın en zenginlerinin 2019 Kömür karnesinde, özel sektörün iklim değişikliğiyle mücadelede yavaş kaldığı, ancak devletlerin ekonomilerini kömürden arındırmada gelişme kaydedildiğine dikkat çekiliyor.

G7 liderlerinin Fransa’nın Biarritz kentinde bir araya geldiği anlarda, enerji sektöründeki önemli düşünce kuruluşlarından olan E3G bu ülkelerin kömür karnesini yayımladı. Beşinci kez yayınlanan kömür karnesi, G7 ülkelerinin elektrik üretiminde kömür kullanımının azaltılmasında ne kadar yol aldıklarını takip ediyor. Bu yılın karnesinde, özel sektörün iklim değişikliğiyle mücadelede yavaş kaldığı, ancak devletlerin ekonomilerini kömürden arındırmada gelişme kaydedildiğine dikkat çekiliyor.

G7 genelinde, mevcut işletme kapasitesinin %31’ine denk gelen 118 GW’lık kurulu gücün 2030 yılından önce kullanımdan kaldırılması planlanıyor. Kanada, Birleşik Krallık, ve Almanya geçtiğimiz yıla göre iklim değişikliğiyle mücadele konusunda performanslarını geliştirirken, Japonya geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi son sırayı aldı. Japonya’nın düşük performansının temel nedeni, yurt içinde ve yurtdışında yeni kömür santrali yatırımlarına devam eden tek G7 ülkesi olması.

Şekilde tüm G7 ülkelerinin piyasaya yön veren koşulları ve devlet politikalarının durumu özetlenerek performansları karşılaştırılıyor. Yeni kömür santrali inşa edilme riski, mevcut kömür santrallerinin kullanım ömrünü ne zaman tamamlayacağı ve ülkenin iklim değişikliğiyle mücadelesinin uluslararası etkisi değerlendiriliyor.

Eylül 2018’de yayınlanan karneyle karşılaştırıldığında, ülkelerin performansında ve sıralamasında ortaya çıkan değişiklikler şöyle:

Kanada: Ülke, özel sektörünün uluslararası etkinliği dışındaki tüm kategorilerde ilerleme göstererek ilk sırayı aldı. Geçtiğimiz yıl içerisinde federal hükümet, 2030’a kadar kömürlü termik santrallerden elektrik üretimini sonlandırma taahhüdünü hayata geçirecek yeni yasal düzenlemeleri kabul etti. Kanada hükümetinin uluslararası girişimleri, kömür yerine temiz enerjiye dayalı enerji dönüşümüne yönelik girişimlere 275 milyon Kanada doları aktardı.  Bunun yanı sıra, Kanada’nın ihracat kredisi kuruluşu olan Export Development Canada, kömür yatırımlarını sonlandıran yeni bir iklim değişikliği politikası benimsedi.

Birleşik Krallık: Bu yıl kömürden elektrik üretiminde yaşadığı önemli düşüş ve kömürlü termik santrallerin kullanımına son verilmesiyle sonuçlanan elektrik sektörü piyasa koşulları sebebiyle Fransa’yı geçerek ikinci sırayı aldı. Kanada’nın aksine Birleşik Krallık,  kömürden çıkış taahhüdünü yerine getirebilmek için yasal düzenlemeleri oluşturmadı ve hala ihracat kredileri ve kalkınma finansmanını ne şekilde daraltabileceğini değerlendiriyor.

Fransa: İngiltere ve Kanada’nın artan performansı sebebiyle birinci sıradan üçüncü sıraya geriledi. Ülkede kömürden çıkış taahhüdünün mevzuat uyarlamaları da halen yürürlüğe konmadı. Fransa, 2019 yılında G7 Başkanlığı’nı yürütmenin yanı sıra, Eylül 2019’da gerçekleşecek Birleşmiş Milletler İklim Eylemi Zirvesi kapsamında gerçekleşecek İklim Finansmanı ve Karbon Fiyatlandırması girişimlerinin eş başkanlığını yürütüyor. Fransa’nın diplomatik liderlik notundaki düşüş, uluslararası ölçekte kömüre olan vurgusunun sınırlı olmasından kaynaklanıyor.

İtalya: G7 ülkeleri sıralamasında dördüncü konumunu sürdürüyor. Koalisyon hükümeti, önceki yönetimin 2025 yılında kömür kullanımının sonlandırılması önerisini yeniden onayladı. Önerinin uygulamaya geçmesi için henüz yasal mevzuat oluşturulmadı. Bunun yanı sıra, koalisyon hükümeti içindeki siyasi gerilim, İtalya’nın gerek iklim değişikliği gerek kömürden çıkış konularında uluslararası etkinliğini azalttı.

Almanya: Geçtiğimiz yıl boyunca değerlendirmede yer alan tüm kategorilerde ilerleme kaydetti ve ABD ile birlikte beşinci sırayı aldı. Kömür Komisyonu olarak da bilinen ve çok paydaşlı bir yapıya sahip Büyüme, Yapısal Değişim ve İstihdam Komisyonu, en geç 2038 yılına kadar kömürden çıkışın tamamlanmasını ve bu dönüşümden etkilenecek bölgelere destek vermeyi önerdi. Bu adımın yasalaştırılması ve zaman sınırının uluslararası iklim hedefleriyle uyumlu şekilde 2030 yılına alınması gerekiyor. Uluslararası ölçekte, ulusal kalkınma ajansı olan KfW’nin kömür finansmanına son vermesi olumlu karşılanırken, ajansın mevcut kredileri ve Euler Hermes tarafından yönetilen ihracat kredilerini içermemesi performansına olumsuz yansıdı.

ABD: Geçen seneki beşinci sıradaki konumunu bu yıl Almanya’yla paylaşıyor. Trump yönetiminin kömür sektörünü büyütme girişimlerine rağmen, mevcut kömür santrallerinin emekliye ayrılması geçtiğimiz sene hız kazandı. Federal Hükümet ve yasal düzenleyiciler tarafından önerilen bir dizi olumsuz politika değişikliği yasal mücadelelerle karşı karşıya kaldı. Kamu şirketleri ve devletlerin kömürden temiz enerjiye geçişi desteklemeye devam etmesi, bu politikaların hayata geçmesini zorlaştırdı ve küresel eğilimi etkilemedi.

Japonya: Yurtiçinde ve yurtdışında yeni kömür santrali yatırımlarına devam eden tek G7 ülkesi olarak geçtiğimiz beş senede olduğu gibi son sırayı aldı. Ancak, özel sektör dinamikleri hükümet politikalarından daha etkin şekilde gerçekleşerek, geçtiğimiz yıl 4 GW’lık kömürlü termik santral projesinin iptaliyle sonuçlandı. Japonya hükümeti, G20 Başkanlığı kapsamında uluslararası ölçekte savunduğu ‘Kaliteli Altyapı’ yaklaşımını gerek G20 zirvesinde gerekse uzun vadeli stratejisinde kömürden elektrik üretimini de içeren yüksek karbonlu altyapısına sınırlandırma getirme fırsatını hayata geçiremedi.

Eğilim, kömüre veda yönünde

G7 kömür karnesinin beş yıllık geçmişindeki temel eğilim, Japonya dışındaki G7 ülkelerinin yeni kömürlü termik santrallerinin iptali ya da mevcut olanların kullanımının sonlandırılması yönünde. 2019 yılında, Japonya’da bile, planlanan enerji santrallerinin iptalinde artış yaşandığı ve proje stoğunda yalnızca 4,5 GW kurulu güçte kömürlü termik santralin kaldığı görülüyor.

Mevcut kömürlü santrallerin kullanımına son verilmesine yönelik ivme, Almanya’nın kömür kullanımını hızlı bir şekilde ortadan kaldırmak isteyen ülkelere katılmasıyla yoğunlaştı. G7 genelinde, mevcut işletme kapasitesinin %31’ine denk gelen 118 GW’lık kurulu gücün 2030 yılından önce kullanımdan kaldırılması planlanıyor. Eylül 2018’den bu yana tamamlanan ya da planlanan kömürden çıkış planları %22 artış göstererek 264 GW’a ulaştı.

Finansman da sonlandırılıyor

G7 karnesinin beş yıllık geçmişindeki en zayıf eylem alanı, kamu finansmanı ve ticari finansman konusundaki değerlendirmelerde görüldü. G7’nin bu yılki beşinci karnesi, üye ülkelerin yurt dışına sağladığı kömür finansmanını değerlendiriyor.  Kamu finansmanı, temelde ihracat kredisi ve kalkınma finansmanı politikalarının sıkılaştırılması sebebiyle, beş yıllık karnede devamlı olarak iyileşme gösterdi. Özel sektörün performansının değerlendirildiği kategori, en az ilerleme kaydedilen ve her yıl gelişmelerin azaldığı kategori oldu. Almanya, Japonya, Fransa ve İngiltere’de finans sektörü paydaşları olumlu gelişmeler gösterdi.

Raporun bir önceki baskısından bu yana gerek kamu gerekse özel sektör kuruluşlarından en az 30’u kömür finansmanını ya da geliştirilen politikalarını kamuoyuyla paylaştı. Bu açıklamalar, G7 ülkeleri arasında da kömür finansmanındaki kısıtlamalarda coğrafi dağılımın çeşitlendiğini ve kurumların büyüklüğünün değiştiğini gösteriyor. Bunlar arasında Kanada ve Almanya’nın ihracat kredi ajansları, ABD ve İtalya sigorta devlerinden Chubb ve Generali, Japon finansman kuruluşlarından Itochu ve Sumitomo da bulunuyor.

‘İşbirliği güçlendirmeli’

Değerlendirmeye alınan performans kriterlerindeki eğilimin G7 ülkeleri kapsamında kömürden elektrik üretimi konusunda geriye dönüş olasılığı bırakmadığını ortaya koyan E3G, raporda şu öneriler yer aldı:

“Daha fazla ülkenin planlı bir şekilde kömürden çıkış politikasını mümkün kılacak mevzuat altyapısını geliştirmesini bekliyoruz. Bu politika süreçleri ve piyasa eğilimlerine cevaben, hükümetlerin işbirliğini artırma ve iyi uygulamaları hayata geçirme fırsatı var.”

“Ancak Japonya, 2019 yılındaki G20 Başkanlığı esnasında sunulan fırsatı yakalamak yerine kömüre dayalı elektrik üretim teknolojisi ihracatına yönelik lobi çalışmalarına devam etti. Benzer şekilde, 2020’de G7 Başkanlığı’nı yürütecek ABD’nin, kömür üretiminin topraklarını terk etmesine rağmen kömür lehine bir dizi politikayı desteklemesi mümkün.”

“Bu nedenle, ilerici G7 üyeleri, 2020 yılına kadar yeni kömür santrallerini durdurma ve mevcut kömür santrali kurulu gücünü azaltma çağrısı yapan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres‘in çabalarını destekler nitelikte, kömürden elektrik üretimini sonlandıracak dönüşüm için birlikte çalışmalıdır. Fransa, Eylül 2019’da yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Eylemi Zirvesi kapsamında gerçekleşecek İklim Finansmanı ve Karbon Fiyatlandırması girişimlerinin eş başkanlığını yürütüyor. Fransa bu fırsatı, kömür finansmanını sonlandırmak için ilerici ülkeler ve özel sektör kuruluşlarından oluşan bir platform oluşturarak değerlendirebilir.”

 

Ekoloji Arşivi açıldı: 20 binin üzerinde kaynak, digital kütüphanede

Türkiye’nin ilk büyük ekoloji digital kütüphanesi, Ekoloji Arşivi erişime açıldı. 20 binin üzerinde kaynağın açık erişime sunulduğu arşivde, Noyan Özkan koleksiyonu da yer alıyor.

Türkiye’nin ekoloji alanındaki ilk büyük dijital kütüphanesi olma özelliğini taşıyan “Ekoloji Arşivi” erişime açıldı. Ekoloji Kolektifi Derneği tarafından temelleri atılan Ekoloji Arşivi‘nin amacı araştırmacıların/ilgililerin çalışmalarını iyileştirmelerine yardımcı olmak için arşivin kullanılmasını sağlamak. Arşivle birlikte, belgelerin derlenmesi, korunması, kullanılması ve geliştirilmesi hedefleniyor.

Arşiv, bünyesinde üretilen 20 binin üzerinde kitap, makale, dava dosyası, dergi, çeviri, afiş, bildiri, rapor gibi kaynakları telif haklarına uygun olarak açık erişime sunuyor.

Noyan Özkan Koleksiyonu da arşivde

Arşivde özel koleksiyonlar içerisinde, Türkiye çevre hukukunun önemli isimlerinden ve İzmir Barosu’nun eski başkanlarından Noyan Özkan’ın koleksiyonu da yer alıyor. Özkan’ın belgeleri, arşivleri, dosyaları, uluslararası kütüphanecilik standartlarına uygun olarak dijitalleştirilerek arşivde yerini almış.Geçmiş yıllara ait gazete kupürleri, savcılık kararları, kartpostallar, belediye encümen kararları, haritalar, basın açıklamaları gibi pek çok kaynak arşivde yer alıyor.

Ekoloji Arşivi’ne http://arsiv.ekoloji.org.tr/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Amazonlar bitmeden Afrika: ‘İkinci akciğer’ de yanıyor

Dünyanın ‘ikinci akciğerleri’ olarak adlandırılan Orta Afrika’daki ormanlar, haftalardır süren ve kontrol altına alınamayan yangınlarda yok oluyor.

Amazon yağmur ormanlarında ağustos ayının başından bu yana ormanlar yanmaya devam ederken, dünyanın ‘ikinci akciğerleri’ olarak kabul edilen Kongo Havzası ve Afrika’nın çeşitli bölgelerinde bulunan ormanlarda da aynı dönemde başlayan yangınların devam ettiği açıklandı. NASA‘nın verilerine göre, Angola‘da 6 bin 902, Kongo Cumhuriyeti’nde ise 3 bin 395 yangın çıktı.

Sputnik’in haberine göre, Güney Amerika’nın Amazon bölgesindeki orman yangınları küresel olarak büyük tepkiye neden olurken Afrika’da devam eden yangınların Amazonlardakinden daha yıkıcı olduğu kaydedildi. Risk altında bulunan bölgeler arasında Kongo Havzası ormanı dikkat çekiyor. Bu bölge Amazonlardan sonra dünyanın en büyük tropikal yağmur ormanlarına ev sahipliği yapıyor. Bölge, tonlarca karbondioksiti emerken, bilim insanları tarafından iklim değişikliğine karşı mücadelede anahtar rol oynadığı bildiriliyor.

Uluslararası Orman Gözlem uzmanı Lauren Williams,  Amazon bölgesinde devam eden yangınların yağmur ormanlarına zarar verdiğini, Afrika’da devam eden yangınların ise savanı ve toprağı kullanılamaz hale getirdiğini açıkladı.

Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) bu yılın şubat ayının sonunda yayınladığı çalışmaya göre, Sahra Altı Afrika’sı dünyada yakılan ormanlık alanların yaklaşık yüzde 70’ine ev sahipliği yapıyor. Aynı çalışma, bu yangınların oluşturduğu dumanların sera gazı salımına yüzde 25 ila 35 arasında katkı yaptığını belirtiyor.

Avrupa Komisyonu Başkanı der Layen’den Yeşil ve Adil Yeni Düzen sözü

Komisyonun yeni başkanının ilk 100 günlük programının iklim mücadelesinde önemli adımlar içereceği öne sürüldü.

Avrupa Komisyonu Başkanlığı’na seçilen Ursula von der Leyen’in 1 Kasım 2019 tarihinde göreve başlamasının ardından ilk 100 günlük dönemde yapacağı çalışmaları içeren programın iklim değişikliği alanında önemli adımlar içereceği belirtildi. Alman Der Tagesspiegel gazetesinin haberine göre henüz taslak aşamasında olan 173 sayfalık belgenin birkaç yerinde program için ‘’Yeşil ve Adil Yeni Düzen’’ başlığı kullanılıyor.

Programda atılması planlanan bazı adımlar şu şekilde:

  • Kıyı ötesi rüzgar enerjisi kurulu gücünün artırılmasını sağlayacak yol haritası oluşturulması
    • Elektrikli araç kullanımını artırmada ’’menzil endişesi’’sorununu ortadan kaldırmak için 1 milyon elektrikli araç şarj istasyonu kurulması,
    • Binalarda enerji verimliğini artırma amacıyla binaların yenilenmesine yönelik kaynağın artırılması,
    • Havacılık şirketlerinin artan emisyonlarına bağlı olarak, yıllık 750 milyon avroya ulaşacak ek vergi getirilmesi.
    • Avrupalı çelik üreticilerine daha az emisyona yol açacak üretim için kaynak sağlanması,
    • Kömür madenciliğinin durdurulduğu bölgelere yardımların önemli oranda artırılması…

Yeşiller temkinli

Komisyon Başkanlığı’na seçilen ilk kadın politikacı olan Ursula von der Layen’in seçim sürecinde, Avrupa Parlamentosu‘nda büyük sıçrama gerçekleştiren Yeşiller grubu, kendisini desteklemeyeceklerini belirtmişti. Hollandalı Yeşil vekil Bas Eickhout, der Layen için “Tüm yanıtları kaçamaklı… Onu tanımıyoruz. Somut olarak ne yapacağını belirsiz” derken, Alman Yeşiller Partisi’nden Parlamentoya seçilen Ska Keller de şu açıklamayı yapmıştı:

“Bugün Ursula von der Leyen’den, hukukun üstünlüğü ya da iklimle ilgili somut teklifler duymadık.  Değişim için bir göreve seçildik ve değişimin onunla nasıl mümkün olacağını öngöremiyoruz. Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller / EFA olarak adaylığını önümüzdeki hafta desteklememeye karar verdik. İklim seçimlerinden” sadece birkaç hafta sonra, Ursula von der Leyen iklim acil durumunu görmezden geliyor ve hatta Avrupa Parlamentosu tarafından daha önce kararlaştırılmış olandan daha düşük iklim hedeflerini amaçlıyor. Ms. Von der layen kesinlikle bizim destekleyeceğimiz Komisyon Başkanı değildir!”

Bangaldeş’te evlilik cüzdanında kadınları için artık ‘bakire’ yazmayacak

Bangladeş’te, evlilik cüzdanlarında kadınlar için yazılan ‘bakire’ ifadesi kaldırıyor. Yüksek Mahkeme, 1961’den bu yana kullanılan bu ifade yerine ‘evlenmemiş’ yazılmasına hükmetti. Cüzdanlarda erkekler de kadınlarla aynı şekilde ‘tanımlanacak’.

Dünyanın üçüncü en büyük Müslüman nüfusuna ev sahipliği yapan Asya ülkesi Bangladeş’te, Müslüman kadınların hakları için ilerleme olarak görülen bir karar alındı. Müslümanların evlilik cüzdanlarında, ilk kez evlenen kadınlar için artık ‘bakire’ ifadesi kullanılmayacak. Bangladeş’te 1961’den bu yana Müslümanlara verilen evlilik cüzdanlarında, kadınlara üç seçenek sunuluyordu. Evlenen kadınlardan belgede Kumari (bakire), dul veya boşanmış olarak söz ediliyordu.

Kadın hakları örgütlerinin aşağılayıcı ve ayrımcı olduğu için 2014’te yargıya taşıdığı cüzdanlar hakkındaki karar nihayet açıklandı. Yüksek Mahkeme, ‘bakire’ ifadesinin ‘evlenmemiş’ ifadesi ile değiştirilmesine hükmetti.

Erkekler için de aynı ifadeler

Karara göre, evlilik cüzdanlarında erkeklerden de ‘evlenmemiş, dul veya boşanmış’ olarak söz edilecek. Davayı açan avukatlardan Aynun Nahar Siddiqua, “Bu, tarihi bir karar” dedi.

Bolsonaro’nun ‘kirli’ planları

DemocraciaAbierta adlı sivil toplum kuruluşu, Bolsonaro hükümetinin Amazonlarda yaşayan azınlıkları izole etmek için nefret söylemi kullanmak niyetinde olduğunu gösteren bir PowerPoint sunumu gördüğünü açıkladı.

Çeviri ve edit: Alev Karakartal

OpenDemocracy adlı sivil toplum örgütünün sitesinde, Brezilyalı gazeteci Manuella Ribardi imzasıyla kaleme alınan bir makalede, Jair Bolsonaro hükümetinin Amazon Ormanları’nda yaşayan yerli halkı düşmanlaştırarak, oluşturulan uluslararası baskının önüne geçmek istediğini gösteren bir belgeye ulaşıldığı ileri sürüldü. Habere göre, Brezilya’da faaliyet gösteren DemocraciaAbierta aktivistlerine ulaştırılan bir PowerPoint sunumunda, yağmur ormanlarına yönelik ‘yağmacı’ bir politikayı hayata geçirebilmek için Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun hayata geçirmek istediği yeni projeler de yer alıyor.

Haftalardır yanan Amazon yağmur ormanlarında, uydu verileri 2018’in aynı dönemindeki yangınlara göre yüzde 84 artış olduğunu gösteriyor.

Ribardi’nin makalesi şöyle:

Sızan belgeler, Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ve hükümetinin Amazon bölgesinde yaşayan azınlıkları izole etmek için nefret söylemini kullanmak niyetinde olduğunu gösteriyor. DemocraciaAbierta aktivistlerine ulaştırılan PowerPoint slaytları, yıkıcı bir çevresel etkiye sahip olabilecek yağmacı projeleri hayata geçirme planlarını ortaya koyuyor.

Bolsonaro hükümeti, yağmur ormanları için öngörülen çok taraflı koruma projelerinin, özellikle de “Üçlü A” projesinin(*) uygulanmasını önlemek için Amazon bölgesi stratejik olarak işgal etmeyi öncelikleri arasına almış görünüyor. Sunumda bu amaç şöyle ifade ediliyor: “Amazon havzasında, Üçlü A projesinin uygulanması için uluslararası baskı ile mücadele etmek amacıyla, onu ulusal bölgenin geri kalanına entegre etmek üzere kalkınma projeleri uygulanmalıdır. Bunun için Trombetas Nehri hidroelektrik santrali, Amazon Nehri üzerindeki İdosbidos köprüsü ve BR-163 otoyolunun Surinam sınırına kadar uzatılması projelerinin uygulanması gereklidir.”

Sunumdaki slaytlardan biri. | democraciaAbierta

Şubat ayında bakanlar Gustavo Bebianno (Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri), Ricardo Salles (Çevre Bakanı) ve Damares Alves (Kadınlar, Aile ve İnsan Hakları Bakanı) yerel liderlerle köprü kurmak, sunumda anlatılan; Bidos kentindeki Amazon Nehri üzerinde, Oriximiná’daki bir hidroelektrik santralı ve BR-163 otoyolunun Surinam sınırına kadar genişletilmesi hakkında konuşmak için Tiriós’a (Pará) seyahat etmeyi planlamıştı. Ancak bu toplantı iptal edildi.

Aynı ay içinde, hükümet yetkililerinin yaptığı ikinci toplantıda, Bolsonaro hükümeti tarafından bölge için ilan edilen projeleri ayrıntılandıran bir PowerPoint sunumu kullanıldı. DemracraciaAbierta’ya sızdırılmış olan sunum, Amazon bölgesindeki güçlü bir hükümetin varlığının, koruma projelerinin kök salmasını önlemek için önemli olduğunu savunuyor.

Herhangi bir talan planı uygulanmadan önce, strateji her zaman retorik ile başlar. Bolsonaro’nun kullandığı nefret söylemi de planın işe yaradığını gösteriyor. Amazonlar yanıyor. Haftalardır yanıyor ve Brezilya’da yaşayanlar bile şimdiye dek olup bitenin tam olarak farkında değildi. Yerel toplulukların ve sosyal ağların yardımıyla gösterilen çabalar sayesinde, gerçeklik sonunda viral hale geldi.

Sadece bu yıl Brezilya’da, yarısı Amazonlar’da olmak üzere 72.000 yangın çıktı. Ulusal Uzay Araştırmaları Enstitüsü (INPE), uydu verilerinin 2018’in aynı dönemine göre % 84’lük bir artış gösterdiğini bildirdi.

Sivil toplum kuruluşlarına saldırmak, Bolsonaro hükümetinin stratejisinin bir parçası. PowerPoint’in bir diğer slaydında, ülkenin ‘Amazon Havzası’ndaki ulusal Egemenliği’ni görmezden gelen ve iç ve dış ‘psikolojik baskı’ yöntemlerini kullanan küresel bir kampanyayla karşı karşıya olduğu belirtiliyor. Sunuma göre, bu durum, Brezilya’nın uluslararası bir baskı kombinasyonu altında olduğunun işareti.

Bahsedilen kampanya, çevre ve yerli hak örgütlerinin yanı sıra medyayı da Brezilya kurumları üzerinde diplomatik ve ekonomik baskı uygulamak için harekete geçiriyor. Sunumda ‘kumpas’ olarak adlandırılan kampanya,  ayrıca azınlıkları – özellikle yerli ve quilombolaları (kölelikten kaçan Afrika kökenliler tarafından kurulan yerleşim sakinleri) federal, eyalet ve belediye düzeyindeki kamu kurumlarının desteğiyle hareket etmeye teşvik ediyor. PowerPoint sunumunda, bu hareketlerin “hükümetin hareket özgürlüğünü kısıtladığı” söyleniyor.

Belgenin 3. maddesi ise, “Üçlü A” olarak bilinen bir koruma projesinin uygulanması için yapılan “uluslararası baskılarla” mücadele etme yollarının araştırıldığını gösteriyor.

Vatan için yeni umutlar: Brezilya her şeyin üstünde

Bu nedenle, Bolsonaro’nun yangınlara verdiği yanıtın STÖ’lere saldırı şeklinde olması şaşırtıcı değil.  Bolsonaro, geçtiğimiz günlerde sivil toplum örgütlerinin, Brezilya hükümetine ve kendine karşı kullanmak niyetiyle yangınların arkasında olduğuna inandığını söyledi. Brezilya lideri herhangi bir örgüt ismi vermedi ve iddialarını destekleyecek kanıtları olup olmadığı sorulduğunda, “şüphelerin yazılı kayıtları olmadığını” söyledi.  Bolsonaro’ya göre, sivil toplum örgütleri, kendilerine yapılan uluslararası transferlerin yüzde 40’ında kesinti yapan hükümetin bu politikasına karşı misilleme yapıyor olabilir.

Brezilya hükümetinin bu küresel kampanyanın önüne geçme stratejisinin bir parçası da bölgede yaşayan azınlıklara yönelik ilginin önünü kesmek ve sesini kısmak; onları düşmana dönüştürmek. Belgede belirtilen taktiklerden biri, realist teorilere dayanarak liberalizm ve muhafazakarlık mercekleri aracılığıyla yerlileşme, kilombolizm ve çevrecilik paradigmalarını yeniden tanımlamak. Tıpkı sunumdaki bir slaytta söylenildiği gibi: “Vatan için yeni umutlar: Brezilya her şeyin üstünde!”

Makalenin orijinali için tıklayın

(*) Üçlü A projesi, Gaia Amazonas’ın, uluslararası STK’lar ve hükümetlerle işbirliği yaparak yürüttüğü bir koruma çalışması. Proje,  And Dağları’nın dağlık alanlarından Amazon ve Atlantik Okyanusu’na uzanan 135 milyon hektarlık bir yağmur ormanı koridoru olan “dünyanın en büyük korunan alanı”nına zarar verilmesini engellemeyi amaçlayor. Ancak Bolsonaro, koruma çabalarını kasıtlı olarak engelliyor ve STK’lerin ve Amazonlar’da yaşayan yerli toplulukların ülkeye zarar verdiğini iddia ediyor. (ed.)