Gezi davasının Silivri Yerleşkesi’nde bugün yapılan dördüncü duruşmasında, çarpıcı bir gelişme yaşandı. Mahkeme Gezi olaylarından zarar gördüğü gerekçesiyle başvuruda bulunan 93 kiyi ve kurumun taleplerini kabul etti. Bu kişi ve kurumlar ‘Katılan’ sıfatıyla duruşmalara dahil olacak. Mahkemenin talebini kabul ettiği kişilerden biri polis Mevlüt Saldoğan.
T24‘ün haberine göre, Mevlüt Saldoğan, 10 Temmuz 2013’te Eskişehir’deki Gezi olayları sırasında 19 yaşındayken öldürülen Ali İsmail Korkmaz davasında yargılandı ve 10 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ali İsmail Korkmaz’a ölümcül tekmeleri attığı gerekçesiyle ‘nitelikli yaralama’ suçundan verilen bu cezaya itiraz eden savcılık, hükmün bozulmasını ve Saldoğan’a ‘kasten öldürmek’ suçundan müebbet hapis cezası verilmesini istemişti.
Mevlüt Saldoğan.
‘Darbeyi bastırdım’ demişti
Mevlüt Saldoğan kendini, “Bugün bu ülkenin sayın cumhurbaşkanı, başbakanı Gezi’nin bir darbe girişimi oldugunu söylüyor. Ben bu darbeyi bastırmakla görevliydim” diyerek savunmuştu.
Duruşmada, Osman Kavala hakkında, AİHM’in hak ihlali kararı hakkında Adalet Bakanlığı’ndan görüş beklendiği gerekçesiyle tutukluluğuna devam kararı verilirken, ‘eylemlerden zarar gördükleri’ iddiasıyla yapılan katılma talepleri de değerlendirildi. Mahkeme, aralarında Mevlüt Saldoğan’ın da bulunduğu polisler ve Hazine‘nin ‘zarar gördükleri’ iddiasıyla yaptıkları davaya katılma başvurusunu kabul etti. Mahkemenin değerlendirmesine göre başvuru yapan 93 kişi ve kurum da davada ‘katılan’ sıfatıyla yer alacak.
Hep daha fazlasını istemenin politik bir yanı vardır ve bir şeyin kullanım değerinden ziyade değişim değerini tercih etmek de daha fazlasını istemenin bir çeşididir. 12 bin yıllık Hasankeyf’i suya gömerek ömrü 60 yıl olan bir baraja çevirmenin; ormanı katledip yerine havalimanı inşa etmenin, havalimanını parka dönüştürmenin olduğu gibi İstanbul Boğazı’nın yanıbaşına Kanal İstanbul’u açmanın da politik hesapları var malum. Lakin mücadele daha politiktir, ona direnişin karesi de denilebilir.
Nam-ı diğer Çılgın Proje. İngilizce adıyla “Crazy Project”, bilim insanlarının uyarıları okunabilirse sehven “Aptalca Proje”şeklinde tercüme edilebilir… Zira Kanal İstanbul, projesi uygulamaya geçirilirse ekosistemin önemli bir parçası olan deniz yaşamı son bulacak, deniz suyunun yer altı suyuna karışması nedeniyle İstanbul’un su sorunu katlanacak (hem de iklim krizi koşullarında!), deprem riski artacak…. Diğer bir deyişle bu kan-al İstanbul’un kanını damarlarından çekerek doğal yaşam döngüsünü geri dönüşü olmayan şekilde bozacak, nihayetinde beklenen İstanbul depremi siyasi iktidarın eliyle gerçekleştirilmiş olacaktır.
Ekonomik ve siyasi rantın pahası!
Proje için harcanacak enerjinin, iklim krizi için önlem alınması gerekirken atmosfere ekstradan salınacak karbon emisyonunun yol açacağı maddi manevi maliyetler de cabası! Siyasi iktidara göre ise buzdağının görünen kısmı 3. Havalimanı’nda olduğu gibi yap -işlet-devret mantığıyla özel şirketlere, şahıslara yetki verilmesinden ibaret. Zira, yeni şehirler kurulacak, istihdam kartı kullanılacak, böylece ekonomik ve siyasi rant devşirilecektir. Bununla birlikte Kanal İstanbul’un siyasi iktidar için yeni bir pazarlık fırsatı yaratacağını küresel arenada siyasi dengeleri hareketlendirmeye dönük bir amaca hizmet edeceğini de öngörmek lazım.
Bugün, gerek İstanbul’un gerekse Karadeniz’in barış ortamını 1936’da imzalanan ve Türkiye dahil tarafların uygulanışına dair bir itiraz beyan etmediği en uzun süre yürürlükte kalan anlaşma sayılan Montrö Anlaşması’na borçlu olduğumuz yadsınamaz. Türkiye’nin lehine bir anlaşma olduğu için ilgili akademik çalışmanın sonuç kısmında okuyabileceğiniz gibi siyasi iktidarın boğaz geçiş ücretlerinden yararlanması da tamamen kendi tasarrufundadır. Yani taraf ülkelerin sözleşmeyle ilgili bir derdi yoktur! Nitekim doğal olarak gözler sözleşme kapsamı dışındaki devletlerin İstanbul Boğazı’ndan yararlanma hakkını düzenleyen maddelere çevrilince görülüyor ki 18.maddede “Karadenize kıyıdaş olmayan Devletlerin savaş gemileri bu denizde yirmi-bir günden çok kalamayacaktır”; 19.maddede “savaş zamanı savaşan herhangi bir Devletin savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçmesi yasak olacaktır” denmekte…
Rusya faktörü
Kanal İstanbul’un bir ipte oynayan cambazların sayısını arttıracağı aşikar. Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelerin savaş gemileriyle Karadeniz’e çıkması ihtimali ki bugün açıkça ABD’ye ait savaş gemilerinden söz edilmekte, kıyıdaş olan ülkeleri misal Akkuyu Nükleer Santrali’ni yap-sahip ol-işlet modeliyle işletecek olan Rosatom Şirketi’nin bağlı olduğu Rusya’yı rahatsız edecek, ilişkiler gerilecektir. Tabii Kanal İstanbul’un tehlikeli madde sevkiyatının da güzergahı olacağı bahanesini hatırlarsak yerli ve milli(!) Akkuyu Nükleer Santrali’ne Rusya’dan uranyum sevkiyatı veya Akkuyu Nükleer Santrali’nden çıkarılan kullanılmış yakıtın 10-20 yıl bekletildikten sonra yeniden işleme için Rusya’ya sevkiyatının (henüz atıklarla ilgili imzalanmış bir sözleşme bulunmamaktadır) Karadeniz-Kanal İstanbul güzergahından yapılma olasılığını buraya not düşelim.
Proje çılgın olduğu ölçüde gerçekleşme ihtimalinden uzak değerlendirilirse güç kaybetmekte olan bir siyasi iktidarın yeni inşaat ve ilişkilerden devşireceği rant ile gücünü geri kazanmaya dönük hamle yapacağı gözden kaçırılabilir. Ayrıca siyasi iktidarın, toplumsal muhalefet karşısında 2018 yılının Eylül ayında Mckinsey danışmanlık firmasına ekonomiyi denetleme yetkisini vermekten geri adım atması, termik santrallerin filtresiz çalıştırılmasına verilen onayı geri alması ve Ziraat Bankası’nın Simit Sarayı’nı kurtarma kararını geri çekmesi gibi bir sonucun Kanal İstanbul için beklenmesi de mücadele açısından yalnızca zaman kaybı olabilir. Kanal İstanbul Projesi, İstanbul’a karşı açılan bir savaş olduğu kadar yıllardır giderek artan şekilde hukuksuzluğun, antidemokratik uygulamaların mağduru sivil toplumun müdahalesini gerektiren bir demokrasi sorunudur. Dolayısıyla bu projenin savılması ancak tüm sivil toplum kurum ve örgütleriyle çevre hareketinden emek hareketine, su hakkı savunuculuğundan temiz hava hakkı, hayvan hakkı,insan hakkı savunuculuğuna ekoloji ve barış mücadelesinin içinde bulunduğu darboğazı aşmasıyla mümkün olabilir.
Mersin’de iki sahil belediyesi; Mezitli Belediyesi ve Anamur Belediyesi, 2019 yılında deniz kaplumbağaları için verilen mücadeleyle gündeme geldi. Şehir merkezindeki belediyelerden Mezitli Belediyesi, deniz kaplumbağalarının yumurtlama alanlarını korumak için sivil toplum örgütleriyle birlikte mitingler düzenledi, davalar açtı. Logosunda kaplumbağa resmi bulunan Anamur Belediyesi ise kaplumbağaların yumurtlama alanına müdahale ettiği, kumul alan üzerine toprak döküp park ve piknik yeri yaptığı için çevreciler tarafından Bern Daimi Komitesi’ne şikâyet edildi.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, Türkiye’nin Akdeniz sahillerindeki 25 nokta, caretta caretta ve diğer deniz kaplumbağalarının yumurta bırakma alanı olarak tescilli. Bu alanlardan beşi Mersin sınırları içinde bulunuyor. Söz konusu beş alan, Akdeniz’deki kaplumbağa popülasyonu açısından oldukça önemli.
Prof. Serap Ergene.
Deniz kaplumbağaları türleri üzerine uzun zamandır çalışmaları bulunan Prof. Dr. Serap Ergene’nin verdiği bilgiye göre, 2019 yılında Anamur sahillerinde 700’den fazla, Göksu Deltası’nda 100’den fazla, Alata’da 280, Davultepe’de 241, Kazanlı’da 600 civarında yuva tespit edildi. Bu beş bölgedeki yuvalardan yaklaşık 50 bin yavru çıkışı oldu.
Bir başka deyişle, eğer bu kaplumbağaların tamamı hayatta kaldıysa, şu an Akdeniz’de yüzen 2019 doğumlu kaplumbağaların 50 bini Mersinli!.
Bern Sözleşmesi’nin koruması altında
Bern sözleşmesi olarak bilinen, ‘Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Alanlarının Koruması’ sözleşmesi adı geçen bu alanları da koruma altına alıyor ve bağlayıcı hükümler içeriyor. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün 2009’da yayınladığı bir genelgede sahilin bütünlüğünün ve doğal dokusunun bozulması, sahilden kum alınması, kumul yapının bozulması, üreme döneminde sahillere araçlara girilmesi yasaklanıyor.
Genelgede, sahillerin yapılaşmaya açılmasının önlenmesi, sahillerde ışıklandırma yapılmaması, sahillere çöp dökülmemesi de vurgulanıyor ve belediyelerle valiliklere bu tedbirleri alma görevi.yükleniyor
Deniz kaplumbağalarının korunmasına dair genelgede, kaplumbağaların üreme alanı olan sahiller karada Birinci Koruma Bölgesi, İkinci Koruma Bölgesi, Tampon Bölge ve Etki Alanı olarak 4’e ayrılıyor. Bu 4 bölgede de yapılaşmadan ışık kullanmaya kadar tüm fiziki müdahalelerle ilgili kısıtlamalar, kesin rakamlarla belirleniyor.
2019, iki koruma alanı için sıkıntılı geçti
Bern Sözleşmesi esas alınarak hazırlanan genelgeye karşın Mersin’de 2019 yılında, iki önemli kaplumbağa yumurta bırakma alanı belediyelerin, özel şirketlerin müdahaleleriyle karşılaştı.
Bunlardan biri, Mezitli ilçesindeki Davultepe Gümüşkum Tabiat Parkı. Senelerce Orman Genel Müdürlüğü’nün işlettiği bir mesire yeri olarak hem Mersinlilere hizmet veren, hem deniz kaplumbağalarının yumurtalarına ev sahipliği yapan Davultepe Gümüşkum, beş yıl önce, otel yatırımı iddiasıyla gündeme geldi. Kamuoyunun ve basının ısrarlı tepkisi üzerine otel yatırımından vazgeçildi. Ancak bakanlık, söz konusu alanın bir kısmını turizm tesisi yapılması koşuluyla ihaleye çıkardı.
Mezitli Belediyesi, işletmeye talip oldu ancak ihaleyi özel bir turizm firması kazandı. Tartışmalar bunun ardından alevlendi. Turizm firması önce düğün salonu, kafe gibi işletmelerle gündeme geldi, ardından Pop Fest için alanı bir başka şirkete kiralamak istedi. Kamuoyunun baskısı pop müzik festivalini de engelledi.
Ancak Gümüşkum’un turizm yapılaşmasına açılması riski bitmedi. Bakanlık’ın yaptırdığı 1/5 binlik planda Gümüşkum’un yapılaşmaya açılmasına, dolayısıyla deniz kaplumbağalarının üreme alanlarının doğrudan olumsuz etkilenmesine neden olacak düzenlemeler öngörülüyordu.
Mezitli Belediyesi, bu plana karşı Mersin İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Belediye dava dilekçesinde, planda 0.03 yapı yoğunluğu verilmesine dikkat çekti ve bu maddenin gelecekte farklı yorumlanarak alanda yapı yoğunluğunun artabileceğini iddia etti.
Mezitli memnun ama temkinli
Mezitli Belediyesi’nin Gümüşkum ile ilgili ısrarlı takibi sonuç verdi ve Tarım ve Orman Bakanlığı söz konusu alanda uygulanacak projeyi belediye, üniversite ve meslek odaları temsilcilerinin görüşüne açtı. Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan, bakanlığın adımını olumlu karşılasa da gelecek için temkinli konuşuyor:
“Orman Bölge Müdürlüğü’nün hazırladığı projeyi olumlu buluyorum. İşletmecinin projeyi uygularken yapacaklarını bu şekilde denetleme şansı veren en somut veri şu anda ortaya konuldu diyebiliriz. İlgili meslek odaları, üniversiteler ve belediyelerin de belli bir noktadan sonra sürece dahil edilmesi de olumlu bir gelişmedir. Biz de proje hakkında daha önce kamuoyu ile paylaştığımız kaygılarımızı ve beklentilerimizi dile getirdik. Alanda yer alacak kullanımlar, yapısal unsurlar, aydınlatma sistemleri, iskeleler yerleştirilirken Caretta Caretta ve kum zambakları konusunda hassasiyetlerimizi paylaştık. Sürecin kamuoyu adına takibi ve denetlenmesi işini de belediyemiz olarak üstümüze aldık.”
Anamur’da tam tersi tablo
Mezitli Belediyesi’nin, deniz kaplumbağalarının üreme alanı olan Gümüşkum’u korumak için sivil toplum örgütlerinin ve halkın desteğiyle attığı adımlar görece bir kazanım sağladı. Belediye, Davultepe’de bulunan Gümüşkum Tabiat Parkı’nda ilgili bakanlıklar tarafından sürdürülen mekânsal planlama ve projeler hakkındaki son durumu meslek örgütleri, çevre örgütleri, bilim insanları ve meclis üyeleriyle paylaştı. Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan, belediyenin süreçte aldığı rolü anlattı, görüş ve önerileri dinledi.
Mersin’in batı ucundaki Anamur Belediyesi ise aynı konu nedeniyle sivil toplum örgütleriyle karşı karşıya geldi.
Anamur Mersin’in batısında, Antalya ile komşu bir ilçe. Anamur denince akla muz, Mamure Kalesi, Dragon Çayı ve caretta caretta kaplumbağaları geliyor. Nitekim bu doğal ve tarihi zenginlikler, Anamur Belediyesi’nin logosunda da yer alıyor. Logoda sevimli bir kaplumbağa, görkemli mamure kalesinin önünden Dragon çayına doğru yürürken görülüyor. Böyle bir logoya sahip olan belediyenin, 2019 yılının ilk aylarından bu zamana kadar kaplumbağaların yaşam alanı sorunuyla gündeme gelmesi ironik bulunuyor.
Uzmanlar: En ufak müdahale etkiler. Belediye: Orası esrar içilen bir yer
Prof. Dr. Serap Ergene, Anamur sahillerinde daha çok caretta caretta kaplumbağların yumurta bıraktığını belirtiyor ve şunu vurguluyor: O sahilin kumunda yapılacak en ufak değişikler bu canlıları etkiler.
Uzman görüşü böyle diyor ama 31 Mart 2019’da Anamur Belediye Başkanı seçilen Hidayet Kılınç’ın ilçedeki ilk işlerinden biri, caretta caretta kaplumbağalarının yumurta bıraktığı sahile müdahale etmek, oranın kumul yapısını değiştirmek oldu. Gerekçesi ise piknik alanı yapmak istemesi.
Nitekim belediye ekipleri kumul alanın üzerinden önce iş makineleriyle geçip alanı dümdüz yaptı. Çevre örgütleri ve halk itiraz etti, eylemler düzenlendi ama belediye durmadı. İkinci adımda kumul alanın üzerine başka yerden getirilen toprak tabaka örtüldü. Ardından bu toprak tabakanın üzerine ağaç dikildi, ağaçların sulanması için fıskiye sistemi bile kuruldu.
Çevre dernekleri ve yöre halkı çeşitli kurumlara dilekçe vererek tahribatı durdurmaya çalışırken Anamur Belediye Başkanı Hidayet Kılınç’tan, “Orası esrar içilen bir yer haline gelmiş. Öyle bırakamayız” açıklaması geldi. Kılınç, piknik alanını yapmakta ısrarlı olduklarını da vurguladı, itiraz edenleri ise ‘lümpen çevreci’ diye niteledi.
Bern, çevrecilerin iddialarını ciddi buldu
Sahildeki tahribat sürünce Anamur Çevre Platformu konuyu ulusal kamuoyunun gündemine taşıdı. Platformun çağrısı ile Sualtı Araştırmaları Derneği konuya dahil oldu. Derneğin hazırladığı rapor Tarım ve Orman Bakanlığı, Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Mersin Valiliği’ne gönderilerek sahildeki çalışmanın durdurulması istendi.
Bu talepler üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Doğa Koruma ve Milli Parklar Mersin İl Müdürlüğü çalışmaların durdurulmasını istedi. Ancak Anamur Belediyesi yaklaşık 7 bin metrekarelik alana döktüğü toprağı kaldırmadığı gibi üzerini ağaçlandırdı, çimlendirdi ve sulama düzeneği kurdu.
Bunun üzerine Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü Anamur Belediyesi’ne 180 bin TL idari para cezası verdi. Bu ceza da belediyenin projeden vazgeçmesini sağlamayınca Ağustos ayı içerisinde MERÇED, konuyu Bern Konvansiyonu’na iletti. Aralık ayı itibariyle MERÇED tarafından yapılan başvuru, Bern Konseyi tarafından ciddi bulunarak gündeme alındı ve Türk yetkililerle görüşmeler yapıldı. Bu kapsamda, ilgili bakanlığın talebi üzerine, Anamur Belediyesi tarafından deniz kaplumbağalarının yuvalama kumsalında başlatılan piknik alanı çalışmasıyla ilgili olarak Mersin Üniversitesi Akdeniz Kaplumbağaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından yapılan inceleme sonrasında düzenlenen rapor, Prof. Dr. Serap Ergene tarafından Bern’e sunuldu.
Avukat Afyoncu: Belediye çıkacak karara uymak zorunda
Anamur’daki süreci hukuki olarak takip eden Avukat Şeyda Afyoncu’nun konuyla ilgili değerlendirmeleri şöyle:
Kumul alanla birlikte kumsala, denize yer yer 25-40 metre mesafelerde dökülen toprağın geri çekilip, dikilen ağaçların kaldırılması ve sahanın rehabilite edilmesi yönündeki Mersin Valiliği ve Milli Parklar Doğa Koruma Müdürlüğü yazılarına rağmen Anamur Belediyesi’nin bu yönde bir girişimde bulunmadığı, durdurma ve idari yaptırım kararlarını veren kurumlar tarafından da etkili bir durdurma işlemi yapılmadığı için, Ağustos ayı içerisinde MERÇED, konuyu Bern Konvansiyonu’na iletmek zorunda kalmıştır. Aralık ayı itibariyle MERÇED tarafından yapılan başvuru, Bern Konseyi tarafından ciddi bulunarak gündeme alınmış ve Türk yetkililerle görüşmeler yapılmıştır. Bern Daimi Konseyi tarafından önümüzdeki aylarda yapılacak toplantı sonrasında verilecek karara, Bern Sözleşmesi’ni imzalayan Türkiye’nin ve tüm bu aşamalarda inatçı tavır sergileyen Anamur Belediyesi’nin uymama ihtimali olmadığı gibi, Konsey’den çıkacak kararın da Dünya’nın geleceği için büyük önem taşıyan deniz kaplumbağalarının lehine olması kuvvetle muhtemeldir.”
Kaplumbağalar logoda mı kalacak?
Mersin’in doğusundaki Mezitli Davultepe sahillerinde kaplumbağa yumurta bırakma alanları şimdilik koruma altına alındı. 2020’nin yaz aylarında da bu sahildeki onlarca yuvadan kaplumbağalar çıkacak.
Mersin’in batısındaki Anamur sahilinin kaderini ise Bern daimi konseyi ile Anamur Belediyesi’nin adımları belirleyecek. Caretta carettalar, on binlerce yıldır yaptıkları gibi yumurta bırakmak için Anamur sahiline geldiklerinde ışıklı, ağaçlı, fıskiyeli ve insanlı bir piknik alanı mı görecekler, yoksa her zamanki gibi sakin bir kumsala rahatça yumurtalarını bırakabilecekler mi?
Belki de şöyle sormak lazım: Anamurlular, yılda sadece birkaç gece o kumsallara gelen kaplumbağaların yaşam hakkına saygı duyacak mı? Yoksa kaplumbağalar sadece belediyenin logosunda bir figür olarak mı kalacak?
Gezi Davası’nın dördüncü duruşması İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Silivri Cezaevi Yerleşkesi’nde görüldü. Davanın tek tutuklu sanığı hak savunucusu, iş insanı Osman Kavala, AİHM‘in derhal tahliye kararına rağmen yine serbest bırakılmadı. Mahkeme’nin gerekçesi, AİHM’in hak ihlali kararına ilişkin olarak Adalet Bakanlığı‘na yazılan yazının cevabının gelmemesi.
Dava kapsamında iki yılı aşkın süredir tutuklu yargılanan Kavala duruşma salonuna jandarma eşliğinde getirildi. Duruşmada ilk sözler tanık polislere verildi.
Gezi olayları süresince ekipler amiri olarak görev yaptığını söyleyen ve sonrasında FETÖ soruşturması kapsamında Emniyet’ten ihraç edilen ilk tanık Ercan Orhan Aydın, şunları söyledi: “Kalabalık curcunaydı. Şu taş atıyordu, bu molotof atıyordu diyemem. Gezi’de kendi özelinde müdahaleler sert oluyordu. Benim gördüğüm o dönem için maksadını aşmış toplumsal eylemdi. Ciddi terör eylemiydi. Keser, balta kullanıldı falan. Sağlam bir organizasyon vardı. Maskeli gruplar vardı.”
Mahkeme başkanının “Kimler vardı?” sorusuna tanık Aydın “Can Atalay, Ahmet Saymadi sürekli gördüğümüz isimlerdi. Şurda şunu yaptı, şunu dedi hatırlayamam” diye yanıt verdi.
“Lojistik desteği geliyor diye bir toplantı yaptınız mı?” sorusuna ise “Bilmiyorum. Divan Hotel’de kaldıklarını, onlara yardımcı olduklarını duyduk. Koç Grubu’nun finanse ettiği söylenmişti” diye yanıt verdi.
‘Çok fazla limon taşıyorlardı’
Mahkeme başkanının, “Tedariği nasıl yapıyordu bunlar? Hiç izlemediniz mi?” sorusunu ise Aydın “Profesyonel malzeme taşımıyorlardı. Çok fazla limon taşıyorlardı” diye yanıtladı.
“Organize eden Twitter vardı”
Aydın”Eylemcileri organize eden sanıklarımızdan kimler vardı?” sorusunu ise şöyle cevapladı: “Twitter vardı. Ben o zaman da şimdi de sosyal medya kullanmıyordum. Sosyal medya üzerine bir masamız var, onlar çağrıları takip ediyordu. Ama şu şunu yaptı diye hatırlamıyorum.”
Osman Kavala’nın avukatı İlkan Koyuncu, tanığa “Osman Kavala’yı gördünüz mü?” diye sordu. Tanık, “Fiziken ilk defa burda gördüm” dedi. Sanık Can Atalay’ı avukat kimliğiyle bildiğini, taş atarken, molotof atarken görmediğini de ifade eden Aydın, protestocuları “Bir görünüyorlardı, Sonra kayboluyorlardı. Hayatın olağan akışına aykırı olacak şekilde ortadan kayboluyorlardı” diye tarif etti.
Silivri’deki duruşma salonunda geniş güvenlik önlemleri alındı.
‘Kavala’yı sivil toplumdan biliyorum’
İkinci tanık olarak dinlenen tanık Hasan Gül, Güvenlik Şube’de görev yaptığını söyledi. Mahkeme başkanının, “Yargılanan tanıklardan eylemlere kimlerin katıldığını hakkında bildiğiniz var mı?” sorusuna üzerine “Çalışmış olduğum birim bu soruların yanıtlarını verebilecek birim değil. Bu olayların arkasında varsa bir şey bizim bilmemiz mümkün değil” diye yanıt verdi.
Mahkeme başkanı, tanığa ifadeleri hatırlattı. Bunun üzerinde tanık, “Osman Kavala’yı görmüşlüğüm vardır. Toplumsal olaylardan çok kamuoyundan biliyorum. Sivil toplum kuruluşlarında var olan biri olarak biliyorum. Şiddet olaylarında hiç bir şekilde görmedim” dedi.
Tanık Gül, sanık Can Atalay için ise şunları söyledi: “Berkin Elvan cenazesinde, müzakerelere uyma konusunda, olayların sorunsuz bitmesi açısından kararlı olduğunu söyleyebilirim. Bunu da söylemek isterim.”
Tanık ifadelerinden sonra sanıklara söz verildi. Osman Kavala “Benim şiddet olayına katılmış olduğuma dair bir bilgi vermediler. Yönlendiricilik yapmış olmamla ilgili de bir bilgi vermediler” dedi. Mücella Yapıcı, “Yargılanıp beraat ettim. Tanıklar da aslında iddianamenin asılsız olduğunu söylediler” diye konuşurken, Çiğdem Mater ise “Konunun pek bizle alakası yok” dedi.
Kavala: 26 tahliye talebim reddedildi
Tanık ifadelerine karşı alınan beyanların ardından Osman Kavala’nın tutukluluk hususunda beyanına geçildi. Kavala “Önceki celselerde Gezi Olayları’nı planladığım ve organize ettiğim iddialarının dayanaksız olduğunu ifade ettim. MASAK raporları bir kaynak aktarmadığımızı gösterdi” dedi ve şöyle devam etti:
“Sanık avukatları iddianamedeki dinlemelerin hukuksuz olduğunu, çalışmaların Gülencilikle suçlanmış görevlilerle yapıldığını ortaya koydu. Bu iddianame suçluluğumu değil, suçsuz olduğumu gözler önüne süren bir belgedir. 26 tahliye talebim, benzer gerekçelerle reddedildi.
İddianame’de anlatılan edimlerin suç unsuru taşımadığı ve benimle somut bir ilişki olmamasına rağmen benimle ilgili şüphelerin ağır basması özgürlüğümün değerinin verilmediğinin göstergesi ama zgürlüğümün değeri evrensel normlara dayanıyor. AİHM kararı da bunu gösteriyor. Bu hukuksuz ve ayrımcı uygulamaya son verilmesini istiyorum.”
Savunmaların ardından talepleri alan heyet Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamına karar vererek duruşmayı 28 Ocak 2020’ye erteledi.
Ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorlar
Dava kapsamında yargılanan mimar, sivil toplum kuruluşu çalışanı, iş insanı, yönetmen, avukat, gazeteci, şehir plancısı ve tiyatro sanatçısı 16 kişi, 2013’te 80 ilde gerçekleştirilen Gezi Parkı eylemlerini organize etmek iddiasıyla “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” ile suçlanıyor ve haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor.
Davanın tek tutuklusu olan Osman Kavala’ya “eylemleri finanse etmek” suçlaması da yöneltiliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 784 gündür tutuklu bulunan Kavala’nın tutukluluğun hak ihlali olduğa karar vererek derhal serbest bırakılmasını hükmetmişti.
Çin yönetimi İncil, Kuran ve Budizm kitaplarını Komünist Parti ideolojisine uyarlayacak şekilde yeni bir düzenlemeye gidiyor. Fransa merkezli Le Figaro gazetesinin Pekin‘deki muhabirlerinin aktardığına göre düzenleme tüm yaygın dinlere uzanıyor.
Dinlerin temsilcilerine mesaj gitti
Le Figaro’ya göre Çinli yetkililer, ülkedeki tüm ana dinlerin temsilcilerinden, “yeni çağın gerekliliklerine” uymaları için dini metinlerinin Çince çevirilerini gözden geçirmelerini istedi. Gazeteye göre “İsa Mesih’in benzetmelerinin” Komünist Parti ile aynı doğrultuda olması istendi.
Gazete, bu girişimi “Sovyetlerin bile öne sürmeye cesaret edemediğini” kaydederken, şu yorumu yaptı: “Yetkililer görünüşe göre ‘dini klasiklerin mevcut çevirilerinin tam olarak yeniden değerlendirilmesini’ istiyorlar. Bazı metinlerin onaylamadığı tespit edilirse, bunların değiştirilip tekrar çevrilmesi gerekecek. ”
Meclis başkanından geçiş sinyali
Bu çalışma için Çin’de uygulanan çeşitli dinlerin temsilcilerinin Çin’in 4. Plenum‘undan sonra toplantıya çağrıldığı bildirildi. Reuters’a göre, Çin Plenum’unda bu yıl (Çin’de yapılan geleneksel çok yönlü toplantı) “yönetişimin iyileştirilmesi ve ülkenin sosyalist sisteminin mükemmelleştirilmesi” için çalışılacak.
Çin hükümetinin Meclis Başkanı Wang Yang’ın “kademeli olarak Çin özelliklerine sahip bir dini ideolojik sistem oluşturabilmesi” için “dini kuralların ve öğretilerin yorumunun temel öneminin” altını çizdiği de bildirildi.
Üç milyon Uygur kamplarda
Ülkede Uygur Türkleriyle ilgili uygulamalar da uluslararası camiada sıkça gündeme geliyor. Camilerin bir kısmı kapatıldı, bir kısmı tamamen yakıldı, bir bölümü ise Çin Komünist Partisi’nin irtibat bürosu oldu. Birleşmiş Milletler’e göre Pekin yönetimi, Doğu Türkistan‘da oluşturduğu toplama kamplarında bir ile üç milyon arasında kişiyi zorla alıkoyuyor.
Uygurlar ise bu kamplarda asimilasyon yapıldığını savunuyor.
Enerji Petrol Gaz İkmal İstasyonları İşveren Sendikası (EPGİS), Twitter hesabı üzerinden benzin ve motorine fiyatlarına zam geldiğini duyurdu. Buna göre, bu gece yarısından itibaren benzine 16 kuruş zam geldi. Zammın pompa fiyatlarına yansıyacağı ifade edildi.
EPGİS, motorine de toplamda 28 kuruş zam geldiğini açıkladı. Zammın 6 kuruşunun pompa fiyatlarına yansıyacağı, 22 kuruşun da ÖTV’den karşılandığından pompa fiyatlarına yansımayacağı belirtildi.
Yapılan son zamlarla birlikte İstanbul’da benzin fiyatları 6.86 TL’den 7.02 TL’ye , motorin fiyatları ise 6,47 liradan 6,53 liraya yükseldi.
Karadeniz Bölgesi’nde, Trabzon, Artvin, Giresun ve Ordu illerinde, 37 ayrı noktada noktada çıkan orman yangınları rüzgârın etkisiyle yayılarak yerleşim yerleri ve tarım arazilerine sıçradı. Beş evin kül olduğu, beş evin tahliye edildiği ve fındık bahçelerinin zarar gördüğü yangınlara müdahaleler sürüyor. Trabzon Valiliği‘nde Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey‘in de yer aldığı kriz merkezi oluşturuldu.
Mevsim normallerinin üzerindeki sıcak hava dalgası ve rüzgârın etkisiyle hızla yayılan alevler, yerleşim yerleri ve tarım arazilerine sıçradı. Dün akşam saatlerinde çıkan yangınlara belediye itfaiye ekipleri ile orman işçileri AFAD ekipleri ve vatandaşlar çok sayıda araçla müdahale ediyor.
Trabzon’da 10 ilçede birden
Trabzon’da 10 ilçede, 22 farklı noktada orman yangını çıktı. Çaykara ilçesi Ulucami mahallesinde çıkan orman yangının sıçradığı Abdurrahman ve İlyas Bahadır’a ait iki ev yandı. Arsin ilçesi Güneyce mahallesinde ormanlık alanda çıkan yangın, rüzgârın etkisiyle yayılarak büyüdü.
Yangına Trabzon’un yanı sıra çevre illerden gelen takviye itfaiye ekipleri müdahale ediyor. Yangının, ilk belirlemelere göre yaklaşık 50 hektar alanda etkili olduğu ve alevlerin kontrol altına alınması için çalışmaların sürdüğü bildirildi. Yangında üç evin de kullanılamaz hale geldiği öğrenildi.
Can kaybının yaşanmadığı yangına ilişkin konuşan Arsin Belediye Başkanı Sait Gürsoy, “Yangın mahallenin yüksek kesimlerinde meydana geldi. Yaklaşık 50 hektarlık alanda şiddetli rüzgârla beraber yayılan bir orman yangınına maruz kaldık. Şu an yangının yayıldığı bölgeye yakın olan köyde beş evi tedbir amaçlı boşalttık. Bütün ekipler burada. Alevlerle mücadele ediyoruz” dedi.
Fındık bahçeleri zarar gördü
Ordu‘nun Ünye ilçesi Kadılar Mahallesi’nde de ormanlık alanda yangın çıktı. İtfaiye ekiplerinin müdahalesi ile söndürülen yangında 100 hektarlık alan zarar gördü.
Giresun‘un Eynesil ilçesi İshaklı Köyü’nde çıkan orman yangınına ekiplerin müdahalesi ise devam ediyor. Kısmen kontrol altına alınan yangında fındık bahçelerinin zarar gördüğü de öğrenildi.
Öte yandan, Artvin‘in Borçka ilçesi Taşlıtarla Camii bölgesinde de orman yangını çıktı. Yerleşim yerlerine yakın alanda çıkan yangına itfaiye ekipleri müdahale ediyor. Yayılan yangının kontrol altına alınması için çevre ilçelerden takviye itfaiye ekipleri sevk edildi.
Aralık’ta, Karadeniz’de yangın olmaz
İklim uzmanları, yangınların Aralık ayının sonunda, üstelik Karadeniz bölgesinde, bir çok noktada aynı anda çıkmasını, etkisini giderek artıran iklim krizine bağlıyor. Trabzon’da günün ölçülen en yüksek sıcaklığının 20 dereceyi bulduğuna, yağış olmadığına ve rüzgarın hızına dikkat çeken Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi‘nden Dr. Ümit Şahin, sosyal medyada yaptığı paylaşımda, normal şartlarda bu tarihlerde yağış olması ve günün en yüksek sıcaklığının 10 derece civarında seyretmesi gerektiğine dikkat çekiyor:
“Ama bu kadar açık ilişkiyi pek kimse ve tabii hiçbir gazete veya yorumcu kurmayacak. Sosyal medya, yangınların “birileri tarafından, rant için” çıkarıldığına emin olan insanların yorumlarıyla dolu… Ama gerçek başka yerde. İklim krizi şimdi ve burada!”
Dünyanın dört bir yanında iklim için okul grevine çıkan öğrencilerin oluşturduğu Fridays for Future (Gelecek için Cumalar) hareketinin Rusya temsilcisi Arshak Makichyan’a 20 Aralık’taki duruşmasında “izinsiz gösteri yapmak” suçlamasıyla 6 gün hapis cezası verilmesine hükmedildi. Böylece, dünyada ilk defa bir öğrenci iklim grevi yaptığı için ceza almış oldu.
Makichyan, 40 haftadır cuma günleri iklim için okul grevi yapıyordu. Bu sırada birçok kez gözaltına alınıp serbest bırakılmıştı. Madrid’te gerçekleşen BM İklim Değişikliği 25. Taraflar Konferansı’na katılan genç aktivist ülkesine döndüğünde tutuklanma ihtimali olduğundan bahsetmiş “Tutuklanmaktan korkmuyorum. Yeterincesini yapamamış olmaktan korkuyorum” demişti.
Öğrenciler destek oldu
Makichyan hakkında verilen ceza sonrasında dünyanın dört bir yanından destek mesajları geldi. Greve çıkan öğrenciler “Arshak’a özgürlük” yazılı pankartlar ile Rusya’nın grevlere karşı tutumunu eleştirdi.
Greta: Herkesin geleceğini savunduğu için tutuklandı
İsveç’te 15 yaşındayken Parlamento önünde başladığı iklim greviyle Gelecek için Cumalar hareketini başlatan Greta Thunberg ise sosyal medyada paylaştığı mesajda “Makichyan, herkesin geleceğini savunduğu için 6 gün hapis cezası aldı. Onu ve Rusya’daki grevcileri destekleyin” yazdı.
Sarrafoğlu: Yalnız değilsiniz
Türkiye’den de Arshak’ın serbest bırakılmasını isteyen iklim grevcileri sosyal medyada bir mesaj paylaştı. 12 yaşındaki iklim aktivisti Atlas Sarrafoğlu paylaştığı mesajda “Rusya’daki Gelecek için Cumalar aktivistleri yalnız değil. Sizinleyiz” dedi.
İstanbul Adalar‘daki sivil toplum kuruluşları, atların hastalığı ve fayton sorunuyla ilgili açıklama yaparak bu iki sorunun birbirleriyle alakalı olduğunu ve Adalar’ın SİT alanı olduğu gerçeği göz önünde tutularak çözüm üretilmesi gerektiğini söyledi. Kurumlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nden “ulaşım eylem planının” tamamlanmasını istedi.
Ada Gönüllüleri Derneği, Adakademi Vakfı, Adalar Vakfı, Arka Güverte, Adalar Denizle Yaşam, Spor ve Kültür Derneği (ADYSK), Burgazada Kültür ve Kalkınma Derneği, Cesaret Derneği, Dünya Mirası Adalar Girişimi, Heybeliada Kütüphane Derneği ve Kamino Yelken Spor Kulübü Derneği tarafından yapılan ortak açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
‘Ölü sayısının artacağından endişe ediyoruz’
Adalar’da tek tırnaklı hayvanlarda (at, eşek) yapılan taramalarda tanısı konulan ruam hastalığı nedeniyle şu ana kadar faytonlara koşulan 81 atın itlaf edildiği açıklandı. Bu sayıya yenilerinin de eklenebileceğinden endişe ediliyor.
Atların gömülmesi için açıldığı söylenen çukurlar. Fotoğraf: Tuğba Baykal
Geçen yıl da benzer önlemler alındı
Adalar Kaymakamlığı Adalar’a at giriş çıkışının yasaklandığını duyurdu. İstanbul Valiliği bir dizi önlem açıkladı. Bu önlemler arasında faytonlara 3 ay süreyle atların koşulmasının yasaklanması, İSPARK ahırları dışında kalan ve izinsiz-ruhsatsız olan tüm ahırların yıkılması, bir karantina ahırının yaptırılması, dezenfeksiyon-temizlik gibi işlemler bulunuyor. Daha önce de buna benzer önlemlere başvurulmuş (Şubat 2018), ancak ardından beklenen köklü çözümler yürürlüğe konulamamış, kaos-denetimsizlik-kuralsızlık devam etmişti.
Akülü araç kullanıma meşruiyet kazandırabilir
Konuyla ilgili olarak Şubat 2018’de yaptığımız açıklamada atların belirli süreyle faytona koşulmamasının gerekliliği konusunda kuşkularımız olduğunu belirtmiş, bu süre boyunca Adalar’da ulaşımın nasıl sağlanacağı konusunda bir önlem bulunmaması nedeniyle, ulaşım hakkının zedeleneceğini ve giderek önü alınmaz bir şekilde yaygınlaşmakta olan bireysel ulaşım araç (akülü) kullanımına meşruiyet kazandırılacağını söylemiştik.
Parçalı önlemler kaosu arttırır
Her adadaki faytonların sayısı, kullanım güzergâhları, ulaşım ve gezinti aracı tanımları, alternatif toplu ulaşım araçları, bisiklet, akülü ve motorlu araçların kullanımlarını da içeren “ulaşım eylem planı” acil olarak hazırlanmadan ve buna ilişkin önlemlerin zamana yayılmış bir şekilde alınması sağlanmadan yürürlüğe konacak parçalı önlemlerin, var olan kaosu artırmaktan başka bir sonuç vermeyeceğini dile getirmiştik. Şimdi de aynı durumla karşı karşıyayız.
Saraçhane Parkı’ndaki Yaşam Nöbeti Fotoğraf: Elif Ünal
Açıklamada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne çağrıda bulunduklarını söyleyen kurumlar şu taleplerde bulundu:
Şu andaki öncelik, hayattaki atların sağlıklı kalmalarıdır.
Ruam testleri şeffaf bir şekilde tamamlanmalı, sonuçlar kamuoyuyla paylaşılmalı, faaliyetine izin verilen ahırlarda koşulların yeni salgınlara meydan vermeyecek şekilde iyileştirilmesi için önlem ve denetimler kesintisiz uygulanmalı, Valilik Mahalli Çevre Kurulu kararlarına uygun olarak bir karantina ahırı acil olarak hayata geçirilmeli; ruam hastalığı dâhil at sağlığı ve denetimi konusunda uzman veterinerler işbaşı yapmalı ve Adalar’daki atların bakım sorumluluğu tümüyle İBB tarafından üstlenilmelidir.
Hazırlıkları yürütülen ve sonuç aşamasına geldiği söylenen Adalar Ulaşım Eylem Planı bir an önce tamamlanmalı ve sonuçlandırılmak üzere katılıma açılmalıdır.
Bütünsel SİT alanı olan Adalar’ın özel durumu dikkate alınarak hazırlanacağını umduğumuz planın, zamana yayılmış ve aşamalı olarak yürürlüğe konmasına; hayvan sağlığı ve haklarının yanı sıra ulaşım, istihdam, mülkiyet ve çalışma gibi en temel insan haklarına duyarlılıkla uygulanmasına özen gösterilmelidir.
At ve insan ilişkisinin, nostalji ve kültürel haklardan öte karşılıklı haklar ve dayanışma temelinde kurgulanarak yaşatılması için Adalar’ın son şans olduğu unutulmamalıdır.
8 yıldır çalıştığı Greenpeace’in işten çıkarttığı Kıymet Aram’ın işten çıkma süresince yaşadığı haksızlıklar sebebiyle kurumun Şişli’deki binası önünde başlattığı oturma eyleminin 10. gününde uzlaşma sağlandı.
Greenpeace bir özür yazısı yayınlayarak “Gerek dava süreçleri gerekse işten çıkarılma sürecinde Kıymet Aram’a hissettirdiğimiz olumsuz duygulardan ötürü çok üzgünüz ve kendisinden tüm bunlar nedeniyle samimiyetle özür dileriz” ifadelerini kullandı. Sonraki sürecin diyalog içerisinde yürütüleceği sözünü verdi.
Aram ise “Greenpeace Akdeniz’in özür açıklamasından dolayı kendilerine teşekkür ederim” diyerek bundan süreci diyalog ile yüreteceklerini, eylemini sonlandıracağını duyurdu.
Ne olmuştu?
Kıymet Aram, işten çıkarılmasının ardından İstanbul 23. İş Mahkemesi’ne işe iade davası açmış ve bu davayı kazanmıştı. İşe iadeyi kabul etmeyen Greenpeace’in mahkemece hükmedilen tazminatı eksik ödediğini ve bu süreçte kurum ile iletişim kuramadığını söyleyen Aram, Greenpeace önünde oturma eylemine başlamıştı.
10 Aralık günü başlattığı oturma eyleminde konuşan Aram, “Çevre için mücadele ettiğini iddia eden bir kurum işçi haklarını ihlal etmemeli” ifadelerini kullanmıştı. Greenpeace ise karşı açıklama yaparak işten ayrılma sebebinin Aram’ın resepsiyonist olarak çalıştığı pozisyonun kapanması olduğunu, sonrasındaki tüm ödemelerin gerçekleştirildiğini söylemişti.
Greenpeace: Eksik görev tanımından dolayı üzgünüz
10 günlük oturma eyleminin sonucunda uzlaşma sağlandı. Greenpeace Akdeniz Ofisi tarafından yapılan yazılı açıklamada “Kıymet Aram, Greenpeace Akdeniz’de resepsiyonist ve idari işler sorumlusu pozisyonlarında görev almış, çok kıymetli bir çalışanımızdı” ifadeleri kullanıldı. Kurum, önceki karşı açıklamalarında Aram hakkında eksik görev tanımı yaptıkları için üzgün olduklarını belirtti. Grenpeace tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
2018 yılı sonunda Kıymet Aram işten çıkarılmış olup, işten çıkarıldığında kıdemine bağlı işçilik alacakları ödenmiştir. İşe iade ve kalan işçilik alacaklarıyla ilgili Kıymet Aram iş mahkemelerinde davalar açmış ve lehine sonuçlanan işe iade davasında mahkemenin hükmettiği tazminat kendisine ödenmiştir. Kıymet Aram’ın eksik hesaplandığını ifade ettiği tazminat miktarı ile ilgili uzlaşma ve diğer alacaklarına ilişkin dava süreci devam etmektedir. Gerek dava süreçleri gerekse işten çıkarılma sürecinde Kıymet Aram’a hissettirdiğimiz olumsuz duygulardan ötürü çok üzgünüz ve kendisinden tüm bunlar nedeniyle samimiyetle özür dileriz.
‘Kendisiyle diyalog süreci başlattık’
Bu sürecin yaşanmamış olmasını isterdik ancak Kıymet Aram’ın barışçıl protesto hakkına da saygı duyuyoruz. Kendisiyle diyalog süreci başlattık ve yaşanan anlaşmazlığın giderilmesi için gerekenlerin yapılmasından yana davranacağımızı bildirdik.
Kıymet Aram’la Greenpeace çatısı altında birlikte çalıştığımız için ve bu süreci barışçıl yolla sona erdirmiş olmaktan dolayı mutluyuz. Kendisine kurumumuzda çalıştığı süre içinde değerli katkılarından ve emeklerinden dolayı teşekkür ederiz. Bu vesileyle kendisine her zaman kapımızın açık olduğunu hatırlatmak isteriz.
Aram: Eylemimi sonlandırıyorum
Kıymet Aram ise uzlaşma ile ilgili bir açıklama yayınladı ve oturma eylemini sonlandıracağını belirtti. Açıklamasında “ Avukatım Ceren Soner Baykal ile beraber 18.12.2019 tarihinde Greenpeace Akdeniz ile olumlu bir görüşme gerçekleştirdik. Benzer üzüntülerin bir daha yaşanmaması adına sürecin takipçisi olacağımı ve 10. gününde eylemimi sonlandırdığımı bildirir, Greenpeace Akdeniz’in özür açıklamasından dolayı kendilerine teşekkür ederim” dedi.