Ana Sayfa Blog Sayfa 2093

Rusya’da 20 bin tonluk dizel yakıt Ambarnaya Nehri’ne döküldü

Rusya’nın nikel başkenti Norilsk’te bulunan sanayi alanındaki yedek yakıt deposundaki yaklaşık 20 bin tonluk dizel yakıtın patlaması sonucunda şehir genelinde olağanüstü hal ilan edildi.

Sızan yakıt, Pyasino Gölü‘ne akan 60 km uzunluğundaki Ambarnaya Nehri‘ne yayıldı.

Siberian Times’ta yer alan habere göre doğal gaz kaynaklarında bir kesinti olması durumunda santrale sürekli tedarik sağlamak için depolanan yakıtta meydana gelen sızıntı 29 Mayıs tarihinde bildirildi.

Donmuş toprağın çökmesiyle yaşanmış olabilir

Sızıntının kesin nedeni henüz belirlenemedi ancak dünyanın en büyük paladyum üreticisi ve Rusya’nın önde gelen nikel madenciliği şirketi Norilsk Nickel yaptığı açıklamada sızıntının donmuş toprağın çökmesinden kaynaklanmış olabileceğini söyledi.

Şirket yaptığı açıklamada “30 yıldan fazla bir süredir sorunsuz hizmet veren destek ünitesinin çökmesi sonucunda, dizel yakıt depolama tankı hasar gördü ve sızıntıya yol açtı” dedi.

Murmansk şehrindeki deniz kurtarma ekipleri meydana gelen ekolojik felaketin sonuçlarını hafifletmek için Norilsk’e uçtu ve burada çalışmalara başladı.

 

 

Amerika yanıyor: Irkçılık, işsizlik, kutuplaşma

İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) George Floyd’un öldürülmesinin ardından ABD‘de yaşanan olayları konuşmak üzere bir araya geliyor.

“Amerika Yanıyor: Irkçılık, İşsizlik, Kutuplaşma” başlıklı panelin konuşmacıları arasında Ayşe Kadıoğlu, Erdem İlter ve Fuat Keyman ve bulunuyor.

Kolaylaştırıcılığını Senem Aydın-Düzgit‘in yapacağı etkinlik 4 Haziran Perşembe saat 15.00’da gerçekleşecek. Webinara katılmak isteyenlerin ise bu adres üzerinden kayıt olması gerekiyor.

Ne olmuştu?

ABD’nin Minnesota eyaletinin Minneapolis kendinde siyah Amerikalı George Floyd, kendisini gözaltına alan polis memuru Derek Chauvin tarafından diziyle dakikalar boyunca boğazına basılmak suretiyle boğularak öldürülmüştü.

Olayın görüntülerinin sosyal medyada dolaşıma girmesiyle birlikte Minnesota’da başlayan olaylar kısa süre içinde ABD’nin pek çok kentine yayılmıştı.

Ülkede cinayetin gerçekleştiği çarşamba gününden itibaren başlayan protestolar, pek çok kentte uygulanan sokağa çıkma yasaklarına rağmen sürüyor.

Erkekler Mayıs’ta en az 19 kadını öldürdü

bianet yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derleyerek hazırladığı aylık Erkek Şiddeti Çetelesi’ni yayınladı. Buna göre erkekler Mayıs 2020’de en az 19 kadını, bir kız çocuğunu ve kadınların yanlarında bulunan beş erkeği öldürdü.

En az 23 kadının ölümü ise basına şüpheli olarak yansıdı. Erkekler, aralarında kadın gazeteci, politikacı ve oyuncunun da olduğu altı kadını cinsel şiddet ve ölümle tehdit etti.

Adana, Antalya ve Malatya’da da üç kadın meşru müdafaa hakkını kullandı. Ayrıca, Denizli’de bir kadın ve iki çocuğu basına “kayıp” olarak yansıdı.

Dokuz kadını sevgilisi veya kocası öldürdü

Erkeklerin on iki kadını öldürme “bahanesi” basına yansımadı. Erkekler, üç kadını “arazi kavgası”, dört kadını da barışmak istemediği/ayrılmak istediği “bahanesi” ile öldürdü.

Mayıs’ta dokuz kadını kocası veya sevgilisi, beş kadını akrabası, iki kadını komşularıyla birlikte oğlu, bir kadını komşusu, bir kadını arkadaşı öldürdü. Bir kadını öldüren erkeğin yakınlık derecesi ise basına yansımadı.

Erkekler on bir kadını ateşli silahlarla, altı kadını kesici aletle bir kadını boğarak bir kadını da kafasını taşla ezerek öldürdü. Erkekler, dokuz kadını ev dışında, sekiz kadını ev içinde öldürdü. Erkeklerin iki kadını nerede öldürdüğü basına yansımadı.

20 failden sadece beşi tutuklandı

Kadınları öldüren en az 20 fail vardı. Faillerden sadece beşi tutuklandı. Yedi fail gözaltına alındı. Dört fail intihar etti. İki failin hukuki süreci basına “kaçtı”, iki failin durumu da “teslim oldu” diye yansıdı. Bir failin hukuki süreci basına yansımadı.

Mayıs 2020’de erkekler bir kız çocuğunu öldürdü. Manisa’da gerçekleşen çocuk cinayetinde fail, “eski kız arkadaşıma benzettim” dedi. Fail gözaltına alındıktan sonra tutuklandı.

Mayıs’ta erkekler en az bir kadına tecavüz etti. Tecavüz eden fail kadının eski kocasıydı. Fail aynı suç nedeniyle defalarca gözaltına alınsa da son yaptığı suçtan gözaltına alındıktan sonra üç gün sonra tahliye edildi. Fail hakkında 48 benzer suçtan dava var.

Erkekler en az sekiz kadını taciz etti

Basına yansıyan verilere göre erkekler Mayıs ayında en az sekiz kadını taciz etti. Altı kadın taciz eden altı faili tanımıyordu. Bir kadını iş arkadaşı, en az bir kadını da akademisyen taciz etti. Erkekler beş kadını kadını sözlü ve fiziki olarak, en az üç kadına sosyal medya üzerinden taciz etti.

Erkekler üç kadını da sosyal medya üzerinden beş kadını da KYK yurdu, trafik, sokak gibi ev dışı alanlarda taciz etti.

Çocuk istismarı

Erkekler, Mayıs’ta en az sekiz çocuğa istismarda bulundu. Geçen yıl, aynı ay bu sayı 39’du. Bir çocuğu babası, iki çocuğu üvey babası, istismar etti. Çocukları taciz eden iki fail müftülük çalışanıydı. Çocukları istismar eden yedi failin yakınlık derecesi basına yansımadı.

Erkekler üç çocuğu evde, üç çocuğu sokak, inşaat gibi ev dışı alanlarda istismar etti. Erkeklerin iki çocuğu nerede istismar ettiği basına yansımadı.

Çocukları istismar eden en az 11 fail vardı. Sadece beşi tutuklandı. İki devlet memuru müftü açığa alındı ve haklarında soruşturma başlatıldı. En az üç fail de gözaltına alındı. Bir failin hukuki süreci basına “kaçtı” olarak yansıdı.

Erkekler 46 kadına şiddet uyguladı

Erkekler, Mayıs’ta en az 46 kadına şiddet uyguladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı, 53 idi. Kadınlardan en az altısının sağlık durumu basına “ağır” olarak yansıdı. Erkekler yaraladıkları kadınlardan ikisine sistematik olarak şiddet uyguluyordu.

Erkeklerin şiddet uyguladı kadınlardan biri Rus, biri de Azerbaycanlıydı. Erkekler, en az dört kadına “koruma” ve “uzaklaştırma” kararı olmasına rağmen şiddet uyguladı.

Seks işçiliğine zorlayan koca hakkında işlem yapılmadı

Mayıs’ta erkekler, en az iki kadını seks işçiliğine zorladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı, 64 idi. Kadınlardan biri 54 yaş üstündeydi ve her ikisi de Türkiye vatandaşıydı.

Faillerden biri kadının kocasıydı. Kadınları seks işçiliğine zorlayan en az üç fail vardı. İki fail hakkında “adli” işlem yapıldı, fail “koca” hakkında hiçbir işlem yapılmadı.

 

Paris’te 20 bin kişi yasağa rağmen Adama Traore ve George Floyd için eylemdeydi

Siyah ABD vatandaşı George Floyd’un polis tarafından nefessiz bırakılarak öldürülmesinin ardından başlayan ve ABD’nin birçok eyaletinde gerçekleşen protestolar Fransa’ya da yayıldı.

Başkent Paris’te yaklaşık 20 bin kişilik grup 2016 yılında Fransa’da Floyd ile benzer şekilde polis şiddeti sonucunda hayatını kaybeden Adama Traore için  Paris Adalet Sarayı avlusu önünde toplandı.

Eylemciler, polis şiddeti sonucunda iki siyah ismin hayatını kaybetmesine tepki göstererek “Polis her yerde adalet hiçbir yerde”, “Siyahların hayatları önemlidir” gibi sloganlarıyla yürüdü.

https://twitter.com/noracharef/status/1267876213449687045

Polis müdahalesi

Fransa’da sokağa çıkma yasağının kaldırılmasına rağmen 10 kişiden fazla katılımlı etkinliklerin hala yasak olmasını gerekçe gösteren polis kalabalığa müdahale etti.  Olaylarda ufak çaplı yangınlar çıkarken, göstericiler çöp konteynerleriyle cadde üzerlerine barikatlar kurmaya çalıştı.

Fransa’da Lille ve Marsilya gibi ülkenin büyük şehirlerinde de benzer gösterilerin yaşandığı kaydedildi.

‘Karakola götürülürken öldürüldü’

Paris’in kuzeybatısında yer alan Val-d’Oise bölgesinde yaşayan 24 yaşındaki Traore, 19 Temmuz 2016’da, kimlik kontrolü sırasında yaşanan gerilim sonrası karakola götürülmek üzere bindirildiği polis aracında hayatını kaybetmişti.

Olayın ardından yapılan ilk açıklamalarda, Adama’nın rahatsızlandığı ve ilk yardım ekibine teslim edildiği belirtilmişti. Daha sonra ise Traore’nin, doktor müdahale etmeden önce, polis aracında hayatını kaybettiği ortaya çıkmıştı.

Fotoğraf: AA

Kolluk kuvvetleri cezasız kaldı

Olaya karışan kolluk kuvvetleriyle ilgili herhangi bir soruşturma açılmazken yargı sürecinden de sonuç çıkmadı. Traore’nin ölümü sonrası çok sayıda protesto gösterileri düzenlenmiş, Traore’nin kardeşleri ve aile fertlerinden birçoğu gözaltına alınmıştı.

Ailesinin yaptırdığı adli tıp raporunda maktülün nefes yetmezliği sonucu hayatını kaybettiği ortaya çıkmıştı. Savcının Traore’nin polis şiddetiyle değil, enfeksiyon nedeniyle kalp krizi geçirerek ölmüş olabileceği şeklindeki açıklaması üzerine de banliyölerde isyan başlamıştı.

 

Hrant Dink Vakfı’nı ölümle tehdit eden ikinci kişi de tutuklandı

Hrant Dink Vakfı’na gönderilen ikinci tehdit mesajına yönelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan ve adliyeye götürülen şüpheli E.B’nin savcılık ifadesi sonra erdi.

Şüpheli, “kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle tehdit etmesi” suçunu birden fazla işlediği gerekçesiyle, tutuklama talebiyle nöbetçi hakimliğe sevk edildi.

Söz konusu suçu işleyenler hakkında TCK‘da (106/2-b) üç yıldan 7.5 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.

Cumhurbaşkanına hakaretten de soruşturma açılmış

E.B. hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan da ayrı bir soruşturma açılmış olduğu öğrenildi. Savcılık, bu soruşturma kapsamında ayrıca ifadesi alınan şüphelinin, bu suçtan da tutuklanmasını istedi. Nöbetçi İstanbul Sulh Ceza Hakimliği, E.B.’nin tutuklanmasına karar verdi.

Vakıf, 27 ve 28 Mayıs tarihlerinde kendilerine gelen ölüm tehditlerini Şişli Emniyet Müdürlüğü’ne ve İstanbul Valiliği’ne de bildirdiklerini açıklamış, mesajların içeriğini de kamuoyunda paylaşmıştı.  Bunun üzerine mesajları Konya’dan gönderdiği tespit edilen ilk şüpheli H.A tutuklanmıştı.

Bitlis’te dokuz köy ve mezrada sokağa çıkma yasağı

Bitlis Valiliği,  il merkezine bağlı dokuz köy ve bağlı mezralarda ikinci emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini duyurdu.

Valilik tarafından yapılan açıklamada yasak ilan edilen köy ve mezralar Doğruyol, Keklikdüzü, Bölükyazı, Kuşlu, Çayırbaşı, Çadırlı, Dereağzı, Yolcular ve Ilıcak olarak listelendi. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

Bitlis İli Merkez İlçesi sınırları içerisinde bulunan; Doğruyol, Keklikdüzü, Bölükyazı, Kuşlu, Çayırbaşı, Çadırlı, Dereağzı, Yolcular ve Ilıcak köy ve mezraları bölgelerinde Bölücü Terör Örgütü (BTÖ) mensuplarının bulunduğu ve barınma amaçlı sığınak/barınak tesis ettikleri bilgisi alınması neticesinde, bahse konu bölgelerde BTÖ mensuplarının yakalanmaları, halkımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması için 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11/C maddesi gereğince 03 Haziran 2020 Çarşamba günü saat 02.00’dan itibaren ikinci bir emre kadar Sokağa Çıkma Yasağı ilan edilmiştir.

Bitlis’e kayyım atamaları

2016 yılının Kasım ayında İçişleri Bakanlığı, yönetimi Demokratik Bölgeler Partisi’nde (DBP) olan Bitlis Belediyesi’ne Bitlis Valisi Ahmet Çınar’ı kayyum olarak atamıştı. Belediye Eş Başkanları Hüseyin Olan ile Nevin Daşdemir Dağkıran ise ‘terör örgütüne yardım’ suçlamasıyla gözaltına alınmıştı.

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde Bitlis Belediye Başkanlığı AKP yönetimine geçti. Ancak bağlı olan HDP’li belediyelere yönelik kayyım uygulaması devam etti. 23 Mart 2020’de Güroymak Belediye Başkanı Hikmet Taşdemir yerine Güroymak Kaymakamı Muhammet Furkan Sancaktutar atandı.

 

 

 

Irkçı polis cinayetine sanat ve spor dünyasından tepkiler büyüyor

ABD’de George Floyd adlı siyah vatandaşın polis tarafından boğularak öldürülmesinin ardından patlak veren protestolar ülkenin geneline yayılırken, sanat ve spor dünyası da olaylara sessiz kalmadı.

Son olarak, koronavirüs salgını nedeniyle ertelenen Tony Ödülleri, “dünyadaki adaletsizliklere dikkat çekmek” için tamamen iptal edildi.

Broadway tiyatrosundan yetkililerin yaptığı açıklamada, “George Floyd, Ahmaud Arbery, Tony McDade ve Breonna Taylor’un anlamsız cinayetleri için hepimiz üzgün ve öfkeliyiz. Toplumumuza nüfuz etmeye devam eden ırkçılık ve adaletsizlikler yüzünden cesaretimizi kırıyor” denildi.

Liverpool, George Floyd için diz çöktü

Liverpool’da futbolcular, ABD’nin Minneapolis kentinde ırkçı polisler tarafından katledilen George Floyd’u unutmadı. Irkçılığı protesto eden futbolcular antrenman yaptıkları Anfield Stadı’nın ortasında diz çökerek Floyd’u andı. Kulübün sosyal medya hesabından fotoğrafla birlikte, “Birlik olmak kuvvetli olmak demektir” mesajı paylaşıldı.

29 oyuncunun yer aldığı anmanın fotoğrafı, “Birlik olmak kuvvetli olmak demektir” mesajı ve #siyahlarınhayatıdeğerlidir etiketi ile paylaşıldı

FIFA: Olayın hassasiyeti göz önüne alınmalı

FIFA ise yaptığı açıklamada, George Floyd’un öldürülmesine tepki gösteren oyuncular hakkında cezalar verilmesiyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:

Oyunun kuralını belirleyen ve yöneten tarafların, futbolculara ceza verilmesi konusu gündeme geldiğinde ortak sağduyu ve olayın içeriğinin hassaslığını göz önüne almasını istiyoruz.

Borussia Dortmund’da forma giyen İngiliz futbolcu Jadon Sancho, Paderborn ile oynadıkları lig maçında attığı gol sonrası formasının altına giydiği ve üzerinde, “George Floyd için adalet” yazan tişörtü kameralara göstermiş ve formasını çıkardığı için sarı kartla cezalandırılmıştı.

Bundesliga’da Schalke 04 forması giyen ABD’li futbolcu Weston McKennie maça, “George için adalet” yazılı pazubendiyle çıkmış, Borussia Mönchengladbach’ın forveti Marcus Thuram da spor tarihinin en önemli protestolarından birini sergileyen eski Amerikan futbolu oyuncusu Colin Kaepernick’in diz çökme hareketini, attığı golün ardından tekrar etmişti.

Bu olayların ardından Almanya Futbol Federasyonu, “Sahada politik, dini veya bireysel görüş sergilenemez” kuralını ihlal ettikleri gerekçesiyle bu futbolculara ceza verilip verilmeyeceği konusunu görüşmek üzere toplanma kararı almıştı.

Michael Jordan: Sadece kızgınım

NBA tarihinin gelmiş geçmiş en önemli oyuncularından biri olan Michael Jordan, Floyd’un polis şiddetiyle öldürülmesine şu sözlerle tepki gösterdi:

Ülkemizde siyahlara karşı kökleşmiş ırkçılık ve şiddete dikkat çekenlerin yanındayım. Artık yeter. Çok üzgünüm, gerçekten incindim ve sadece kızgınım.

Daha önce de Los Angeles Lakers’ın yıldız oyuncusu LeBron James “Nefes alamıyorum” yazan tişörtüyle fotoğrafını paylaşarak tepkisini ortaya koymuştu.

Tenisçi kadınlar da tepki gösterdi

Cinayete bir tepki de tenisçi kadınlardan geldi.

Japon tenisçi Naomi Osaka sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, insanlığın, sessiz kalmanın ihanet olduğu bir dönemde olduğunu söyledi ve “silahsız bir adamın öldürülmesi hakkında paylaşımda bulunmadan yağmalamalar hakkında paylaşımda bulunmayı” eleştirdi.

ABD’li tenisçi Serena Williams ise bir video paylaşarak “Amerika‘da hiç bir problem yokmuş gibi davranma. Irkçılığa görmezlikten gelme” diye yazdı.

16 yaşındaki Amerikalı genç yıldız Coco Gauff ise, “Sessiz kalmak zalimin tarafını seçmektir” sözleriyle tarafı ortaya koydu.

Eski boksör cenaze masraflarını üstlendi

Formula 1‘deki ilk siyah sürücü olan, Mercedes‘in Büyük Britanyalı pilotu Lewis Hamilton, Instagram hesabından yaptığı açıklamada, yarışlardaki isimlerin sessizliğini eleştirdi:

Aranızda sessiz kalanları görüyorum. Bazılarınız en büyük yıldızlarsınız ve bu adaletsizliğin ortasında sessiz kalıyorsunuz. Beyazların baskın olduğu bir spor dalı olan benim endüstrimden herhangi birinden ses seda yok.

Hamilton paylaşımında Formula 1’de az sayıdaki siyahtan biri olduğunu ve “yalnız” hissettiğini söyleyen Hamilton “Kalplerimizde ırkçılık ve nefretle doğmadık, bunlar bize öğretildi” dedi.

Öte yandan eski boksör Floyd Mayweather‘in Floyd’un cenaze masraflarını üstleneceği öğrenildi. Mayweather’e ait şirketin yöneticisi Leonard Ellerbe, yaptığı açıklamada, eski boksörün George Floyd’un ailesiyle irtibata geçtiğini ve ailenin cenaze masraflarının karşılanması teklifini kabul ettiğini kaydetti.

Sanat dünyası da tepkili: Spotify’dan sekiz dakika 46 saniyelik ‘sessiz parça’

Bugün sosyal medyada #BlackoutTuesday (Salı Karartması) adıyla başlatılan kampanyaya pek çok ünlü isim de katıldı. Türkiye’den de pek çok sosyal medya kullanıcısının katıldığı sosyal medya eylemi kapsamında Twitter ve Instagram’da şu ana kadar 2 milyondan fazla “siyah sekans” paylaşıldı.

#BlackoutTuesday protestosu ilk olarak müzik endüstrisinde başladı.  Spotify, Apple Music gibi müzik platformları #BlackLivesMatter protestolarıyla dayanışmak amacıyla 2 Haziran tarihinde yalnızca siyah müzisyenlerin ve toplulukların müziklerini öne çıkaracaklarını açıkladı. . Platformlar protestolara destek amacıyla özel çalma listeleri hazırladı, Spotify bu listelere, polisin Floyd’un boğazına bastırdığı sekiz dakika 46 saniyelik süreye dikkat çekmek için sekiz dakika 46 saniyelik bir “sessiz parça” ekledi. 

Cinayete bir tepki de sinema dünyasından geldi. Cannes Film Festivali’ne seçilen ilk siyah jüri başkanı Spike Lee, Floyd ve polis tarafından öldürülen bir diğer isim olan Eric Garner‘ın odağında olduğu bir kısa film çekti. “3 Brothers: Radio Raheem, Eric Garner And George Floyd” adlı kısa film, polis tarafından öldürülen üç kişiye odaklanıyor.

Lee, katıldığı bir programda protestolar sırasında yaşanan yağma ve kundaklama gibi olaylarla ilgili olarak “Yaşanan tüm bu diğer şeyleri onaylamıyorum ama insanların bunu neden yaptığını anlayabiliyorum” dedi.

Rihanna ve markasından protestolara destek

#BlackoutTuesday  kapsamında paylaşımlarda bulunanlardan biri de Barbadoslu ünlü şarkıcı Rihanna. Rihanna, Twitter paylaşımında “Hiçbir şey almıyoruz, hiçbir şey de satmıyoruz!” diyerek kendi markası olan Fenty‘nin 2 Haziran’da çalışmadığını ve ülke çapında eylemlere destek verdiğini duyurmuş oldu.

Desteğini sosyal medyayla sınırlamayan ünlüler de oldu. Şarkıcı Ariana Grande ve model Emily Ratajkowski‘nin aralarında olduğu ünlü isimler eylemlere bizzat katıldı.

Emily Ratajo
Emily Ratajkowski
ABD müzik endüstrisinin divası, Floyd’un katlinin her renkten insanı umutsuzluğa sürüklediğini, gerçek adaletin yerini bulması gerektiğini söylerken, genç yeteneği, kolluk kuvvetlerinin siyahları hedef almasına odaklanılmasına itiraz eden beyazlara küfürle karışık sert tepki gösterdi.

Rapçi eşi Jay-Z ile birlikte siyahlara yönelik polis şiddetinin protesto edildiği gösterilere katılan ve bu gösterilerde gözaltına alınanların kefaletlerini ödeyen şarkıcı, 30 Mayıs’ta Instagram hesabından bir video paylaştı.

https://www.instagram.com/p/CAy-W0cAvWV/

George Floyd için adalete ihtiyacımız var. Gündüz gözü işlenen cinayete hepimiz tanıklık ettik” diyen Beyonce,  şunları söyledi: Kırıldık ve tiksinti duyduk. Bu acıyı normalleştiremeyiz. Sadece renkli insanlardan söz etmiyorum. Beyaz, siyah, kahverengi ya da arada herhangi bir şey olun, eminim ki, şu an Amerika’da devam etmekte olan ırkçılık karşısında umutsuzluk hissediyorsunuz.”

Beyonce, şimdiye dek 6.7 milyondan fazla kez görüntülenen paylaşımında, Floyd’un ölümünden sorumlu tüm yetkililer hakkında daha ağır suçlamalarda bulunulmasını talep eden dilekçenin imzalanması çağrısı yaptı ve kampanyanın linkini verdi. 

Eilish’den beyazlara: Kahrolası çenenizi kapayın 

Grammy‘de en büyük dört ödülü birden kazanan ilk kadın ve en genç şarkıcı olarak tarihe geçen Billie Eilish de protestoların en önemli slogna olan “Black Lives Matter” (Siyahların yaşamı değerlidir)sloganına karşı  “Tüm hayatlar önemlidir itirazını getiren beyazlara tepki gösterdi. 

Instagram’dan paylaşımda bulunan 19 yaşındaki şarkıcı, kolluk kuvvetlerinin siyah insanları hedef almaya devam etmesinden dikkati başka yöne çekmeye çalışan bir beyaz insan daha görürse ‘aklını kaçıracağını’ dile getirdi.

Kahrolasıca çenenizi kapayacak mısınız” diyen Eilish,  şöyle devam etti:

https://www.instagram.com/p/CAzwncfFm7G/?utm_source=ig_embed

Sizin yaşamlarınızın değersiz olduğunu söyleyen yok. Hayatlarınızın kolay olduğunu söyleyen yok. Sizin hakkınızda bir şey söyleyen de yok. Siz p..tlar hepiniz her şeyi kendinizle ilgili bir şeye dönüştürmekten başka şey yapmıyorsunuz. Bu, sizin hakkınızda bir mesele değil. İhtiyacı olan siz değilsiniz. Tehlikede olan siz değilsiniz.”

Şimdiye dek 5.1 milyondan fazla kez görüntülenen paylaşımında, beyazlara, “İsteyin ya da istemeyin, ayrıcalıklısınız” diye seslenen Eilish, Toplum sırf beyazsınız diye size ayrıcalık veriyor. Yoksul olabilirsiniz, zor hayatlar sürüyor olabilirsiniz, yine de teninizin rengi size farkında olduğunuzdan daha fazla ayrıcalık veriyor” dedi 

Beyaz ayrıcalığının beyazlara ‘ten renkleri nedeniyle hayatta kalıp kalmayacaklarına dair endişelenmek zorunda kalmadan’ yaşamalarını sağladığını söyleyen genç sanatçı, “Tüm hayatlar önemliyse, o zaman neden siyah insanlar sırf siyah oldukları için öldürülüyor. Niye göçmenler zulme uğruyor? Niye beyazlara diğer ırklardan insanlara sunulmayan fırsatlar sağlanıyor?” diye sordu.

Genç şarkıcının paylaşımını övüp yorum yapanlar arasında Michelle Pfeiffer, Halle Berry, Ty Dolla Sign, Ava DuVernay, Joan Smalls gibi yıldızlar da vardı.

Türkiye’de koronavirüs: Toplam ölüm sayısı 4 bin 585’e, vaka sayısı 165 bin 555’e yükseldi

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye’de koronavirüs nedeniyle 22 kişinin daha hayatını kaybettiğini, 786 yeni tanı konduğunu açıkladı. Böylece toplam ölüm sayısı 4 bin 585’e, vaka sayısı 165 bin 555’e yükseldi.

Toplam test sayımız 2,1 milyonu geçti. İyileşen hasta sayımız 130 bin. Yoğun bakıma ihtiyaç duyan hasta sayımız azalıyor. Gelecek günler, el hijyenine özene; maske + sosyal mesafe kuralının her ikisine uymamıza bağlı. DAHA İYİ TEDBİR, daha iyi sonuçtur.”

Türkiye’de ilk koronavirüs vakası 11 Mart’ta tespit edildi. O günden bu yana ölüm ve vaka sayıları şöyle: 

11 Mart: 1 vaka
13 Mart: 3 vaka
14 Mart: 6 vaka
15 Mart: 18 vaka
16 Mart: 29 vaka
17 Mart: 51 vaka, 1 ölüm
18 Mart: 93 vaka, 1 ölüm
19 Mart: 168 vaka, 2 ölüm (1.981 test)
20 Mart: 311 vaka, 5 ölüm (3.656 test)
21 Mart: 277 vaka, 12 ölüm (2.953 test)
22 Mart: 289 vaka, 9 ölüm
23 Mart: 293 vaka, 7 ölüm (3.672 test)
24 Mart: 343 vaka, 7 ölüm (3.952 test)
25 Mart: 561 vaka, 15 ölüm (5.035 test)
26 Mart: 1196 vaka, 16 ölüm (7.286 test)
27 Mart: 2069 vaka, 17 ölüm (7.533 test)
28 Mart: 1704 vaka, 16 ölüm (7.641 test)
29 Mart: 1815 vaka, 23 ölüm (9.982 test)
30 Mart: 1610 vaka, 37 ölüm (11.535 test)
31 Mart: 2704 vaka, 46 ölüm (15.422 test)

1 Nisan: 2148 vaka, 63 ölüm (14.396 test)
2 Nisan: 2456 vaka, 79 ölüm (18.757 test)
3 Nisan: 2786 vaka, 69 ölüm (16.160 test)
4 Nisan: 3012 vaka, 76 ölüm (19.664 test)
5 Nisan: 3015 vaka, 73 ölüm (20.065 test)
6 Nisan: 3148 vaka, 75 ölüm (21.400 test)
7 Nisan: 3892 vaka, 76 ölüm (20.023 test)
8 Nisan: 4117 vaka, 87 ölüm (24.900 test)
9 Nisan: 4056 vaka, 96 ölüm (28.578 test)
10 Nisan: 4747 vaka, 98 ölüm (30.864 test)
11 Nisan: 5138 vaka, 95 ölüm (33.170 test)
12 Nisan: 4789 vaka, 97 ölüm (35.720 test)
13 Nisan: 4093 vaka, 98 ölüm (34.456 test)
14 Nisan: 4062 vaka, 107 ölüm (33.070 test)
15 Nisan: 4281 vaka, 115 ölüm (34.090 test)
16 Nisan: 4801 vaka, 125 ölüm (40.427 test)
17 Nisan: 4353 vaka, 126 ölüm (40.270 test)
18 Nisan: 3783 vaka, 121 ölüm (40.520 test)
19 Nisan: 3977 vaka, 127 ölüm (35.344 test)
20 Nisan: 4674 vaka, 123 ölüm (39.703 test)
21 Nisan: 4611 vaka, 119 ölüm (39.429 test)
22 Nisan: 3083 vaka, 117 ölüm (37.535 test)
23 Nisan: 3116 vaka, 115 ölüm (40.962 test)
24 Nisan: 3122 vaka, 109 ölüm (38.351 test)
25 Nisan: 2861 vaka, 106 ölüm (38.308 test)
26 Nisan: 2357 vaka, 99 ölüm (30.177 test)
27 Nisan: 2131 vaka, 95 ölüm (20.143 test)
28 Nisan: 2392 vaka, 92 ölüm (29.230 test)
29 Nisan: 2936 vaka, 89 ölüm (43.498 test)
30 Nisan: 2615 vaka, 93 ölüm (42.004 test)

1 Mayıs: 2188 vaka, 84 ölüm (41.431 test)
2 Mayıs: 1983 vaka, 78 ölüm (36.318 test)
3 Mayıs: 1670 vaka, 61 ölüm (24.001 test)
4 Mayıs: 1614 vaka, 64 ölüm (35.771 test)
5 Mayıs: 1832 vaka, 59 ölüm (33.283 test)
6 Mayıs: 2253 vaka, 64 ölüm (30.303 test)
7 Mayıs: 1977 vaka, 57 ölüm (30.395 test)
8 Mayıs: 1848 vaka, 48 ölüm (33.687 test)
9 Mayıs: 1546 vaka, 50 ölüm (35. 605 test)
10 Mayıs: 1152 vaka, 47 ölüm (36.187 test)
11 Mayıs: 1114 vaka, 55 ölüm (32.722 test)
12 Mayıs: 1704 vaka, 53 ölüm (37.351 test)
13 Mayıs: 1639 vaka, 58 ölüm (33.332 test)
14 Mayıs: 1635 vaka, 55 ölüm (34.821 test)
15 Mayıs: 1708 vaka, 48 ölüm (38.565 test)
16 Mayıs: 1610 (vaka) 41 ölüm (42.236 test)
17 Mayıs: 1368 vaka, 44 ölüm (35.369 test)
18 Mayıs: 1158 vaka, 33 ölüm (25.141 test)
19 Mayıs: 1022 vaka, 28 ölüm (25.382 test)
20 Mayıs: 972 vaka, 22 ölüm (20.838 test)
21 Mayıs: 961 vaka, 27 ölüm (33.633 test)
22 Mayıs: 961 vaka, 27 ölüm (37.507 test)
23 Mayıs: 1186 vaka, 32 ölüm (40 .178 test)
24 Mayıs: 1141 vaka, 32 ölüm (24.589 test)
25 Mayıs: 987 vaka, 29 ölüm (21.492 test)
26 Mayıs: 948 vaka, 28 ölüm (19.853 test)
27 Mayıs: 1035 vaka, 34 ölüm (21.043 test)
28 Mayıs: 1182 vaka, 30 ölüm (33.559 test)
29 Mayıs: 1141 vaka, 28 ölüm (36.155 test)
30 Mayıs: 983 vaka, 26 ölüm (39.230 test)
31 Mayıs: 839 vaka 25 ölüm (35.600 test)

1 Haziran: 827 vaka, 23 ölüm (31.525 test)
2 Haziran: 786 vaka, 22 ölüm (32.325 test)

Gösterilerin ikinci haftasında Trump’dan ordu ‘gözdağı’

ABD‘nin Los Angeles ve New York kentleri, tarihlerinde on yıllardan bu yana ilk kez bu denli ağır sokağa çıkma yasaklarıyla karşı karşıya. New York’ta, 1943’teki ırkçı çatışmalardan bu yana ilk defa gece 23.00-05.00 saatleri arasında sokağa çıkma yasağı uygulanıyor.

Los Angeles’te ise akşam 18.00’de başlayan ve sabahın altısına kadar süren yasağın bir benzeri en son 1992’de ABD vatandaşı Rodney King‘i darp etmekle suçlanan polislerin ceza almaması üzerine kentte başlayan olaylar sırasında uygulandı.

Hafta sonu boyunca ve geçtiğimiz gün de ABD’nin pek çok kentinde sokağa yasaklarına rağmen protestolar sürdü, pek çok kentte çatışmalar ve gözaltılar oldu.

Barışçıl gösterilerde de gözaltı

Eylemlerin en yoğun yaşandığı Minnesota eyaletinin Minneapolis kentinde ise, George Floyd‘un kardeşinin çağrısı üzerine protestolar barışçıl bir biçimde devam etti. Bununla birlikte pazartesi gecesi, kentteki barışçıl gösterilerde 66 kişi, 22.00’den sonra sokağa çıkma yasağını ihlal ettikleri için tutuklandı.

New York’un Manhattan bölgesindeki meşhur Fifth Avenue ve Madison Avenue ile Midtown ve Soho bölgelerinde de geniş çaplı yağma olayları oldu. Yağmalar Chicago eyaletinin Illinois kentinde de yaşandı. Illinois’nin Cicero mahallesinde yaşanan olaylarda iki kişi hayatını kaybetti. Pensilvanya‘nın Philadelphia kentinde de polis, yolu kapatan göstericilere plastik mermi ve göz yaşartıcı bomba kullandı.

Las Vegas‘ta hafta sonundan bu yana devam eden gösterilerde toplam gözaltına alınan kişi sayısı 338’e yükseldi, Atlanta‘da gösterilerin dördüncü gününde 55 kişi yolu kapattığı için gözaltına alındı, New York’ta iki polis memuru gösteriler sırasında yaralandı. St. Louis‘te çıkan olaylarda ise dört polis memuru hafif yaralandı. Diğer pek çok kentte de protestolar ve küçük çaplı yağma olayları oldu.

Polisler göstericilerle kol kola saf tuttu

Gösterilerde bazı polisler eylemcilerle dayanışmalarını ortaya koydu. Kimi fotoğraflarda polisin göstericilerle kucaklaştığı, onlarla birlikte dua ettiği görüldü. Atlanta Georgia’da bir grup polis Floyd’un anısına diz çökerken, Denver‘de ise polis şefi Paul Pazen göstericilerle kol kola saf tuttu.

Fort Worth Polis Şefi Ed Kraus.

Dallaslı santçı Jammie Holmes ise farklı bir protestoya imza attı. George Floyd’un ölmeden önce polise söylediği cümlelerden beş dev şerit hazırlayan Holmes, bunların bir kısmını uçak kuyruklarına iliştirdi ve bir kısmını ise binaların arasına gerdi. Floyd’un “Lütfen nefes alamıyorum”, “Beni öldürüyorlar”, “Midem acıyor”, “Boynum acıyor, “Her yerim acıyor gibi sözleri” şeklindeki son sözleri Detroit, New York, Los Angeles, Miami ve Dallas semalarında dalgalandı.

ABD’deki protestolara dünyadan da destekler gelmeye devam etti. Amsterdam, Paris ve Rio de Janerio‘da da dayanışma gösterileri yapıldı.

‘Gerekirse orduyu göreve çağırırım’

Öte yandan Trump bugün Beyaz Saray‘ın önünde yaptığı konuşmada orduyu göreve çağırdı. Kendisini “Sizin, kanun ve düzeni sağlamaktan sorumlu Başkanınız” diye nitelendiren Trump, caddelerin “temizlenmesi” için Ulusal Muhafızların yeterli olmaması durumunda orduyu göreve çağırmaktan çekinmeyeceğini söyledi.

Trump’ın konuşmasından hemen önce Beyaz Saray önündeki barışçıl protestolar, gaz ve plastik mermiyle dağıtıldı. Washington DC semalarındaki helikopterler, göstericileri toz ve dumana katarak dağıtmak üzere alçaktan uçuş yaptı. 

Washington, DC, Belediye Başkanı Muriel Bowser ise Twitter‘dan yaptığı paylaşımda Trump’ın konuşmasından önce göstericilere yapılan müdahaleyle ilgili olarak şunları yazdı:

Saat 19.00’de uygulanmak üzere sokağa çıkma yasağı ilan ettim. Yasaktan önce, tam 25 dakika boyunca hiçbir provokasyon olmadığı halde, polis Beyaz Saray’ın önünde barışçıl biçimde gösteri yapanlara müdahale etti. Bu tavır DC Polis Departmanı’nın işini daha da zora sokacak. Utanç verici!

‘Trump Kilise’yi ve İncil’i kullandı’

Trump Beyaz Saray’daki konuşmasından önce St John’s Kilisesi‘ne ziyarette bulundu. Kilise’nin önünde bir dakikayı aşkın süre boyunca elinde İncil ile durarak gazetecilere poz verdi.

Kilise’nin piskoposu Mariann Edgar Budde ise, söz konusu ziyaretin ardından CNN’e konuşarak, cemaatin Trump’ın ziyaretini ve Kilise’deki tavrını onaylamadığını söyledi:

Başkan, Judeo-Hıristiyanlar için en kutsal metin olan İncil’i ve benim Piskoposluğumdaki bir kiliseyi, iznimi almaksızın kullandı. Hıristiyan öğretilerine ve kilisemizin savunduğu her şeye göre gayrı ahlaki olan bir mesajı yaymak için, Kilise’yi bir zemin olarak kullandı.

Lucas Jackson/Reuters
Reuters / Lucas Jackson.

Öte yandan Pentagon, Trump’ın, gösterilerin bastırılması için gerekirse ordunun kullanılacağı yolundaki sözlerinden dolayı endişeli. CNN’e konuşan yetkililer, valilerin bu yönde açık bir talebi olmadığı müddetçe böyle bir durumun düşünülmemesi gerektiğini vurguladı.

ABD’de polis kuvvetleri valilik ve belediyelerin emrinde. Ulusal Muhafızlar ve ordunun göreve çağırılması yetkisi ise Başkan’da bulunuyor. 

Valileri ‘hükmedemediği’ için eleştirmişti

Trump dün sabah valilerle telekonferans aracılığıyla yaptığı görüşmede bu niyetiyle ilgili sinyaller vermişti. Valileri zayıf olmakla suçlayan Trump, daha agresif yöntemler kullanmadıkları için, eyaletlerde hafta sonu boyunca düzenin sağlanamadığını savunmuştu.

Görüşme boyunca valileri daha fazla ulusal muhafız kullanmaya ve tüm askeri kapasitelerini seferber etmeye çağıran Trump şu sözleri kullanmıştı:

Yanlış yapıyorsunuz ve kendinizi aptal gibi gösteriyorsunuz. Bazılarınız harika işler yaptı, ama bir çoğunuz için durum böyle değil. Ulusumuz için mükemmel bir gün değil. Hükmetmek zorundasınız, bunu yapamıyorsanız, vaktinizi boşa harcıyorsunuz demektir. Sizi ezip geçerler ve bir grup ahmak gibi görünürsünüz. Hükmetmelisiniz.

Trump ayrıca yeterince “hükmedemediğini” düşündüğü valileri Ulusal Muhafızları çağırmaya teşvik etmişti:

Eğer caddelerine hükmetmeyi beceremezseniz onlar (göstericiler) hep orada kalırlar. Ve inanın bunu istemezsiniz. Philadelphia’da olanlara bakın, orada her şey daha sıkı olmalıydı ama orada ve New York’ta olanlar feci! Feci!  Çok daha sıkı olmalıydı. Asla gitmeyecekler şimdi. Biliyorum şimdi diyeceksiniz ki “Ay, aman Ulusal Muhafızlar’a söylemeyelim, onun yerine 200 kişi çağıralım” Orada koca bir Ulusal Muhafız ordunuz var. Canavar gibi savaşmaya hazırlar. Bakın söylüyorum size yahu, en iyisi, Minneapolis‘te yaptıklarına bir bakın, harikaydı!

Min
Minneapolis sokakları.

Vali: Söylemin kışkırtıcı

Trump’ın bu sözlerine ve genel olarak Twitter’dan yaptığı sert yorumlara toplumun her kesiminden eleştiriler geliyor.

Floyd’un ölümü nedeniyle çıkan olayların ardından Ulusal Muhafızları göreve çağırmak zorunda kaldığını söyleyen Demokrat Illinois valisi Jay J. B. Pritzker, Başkan’a eleştirilerini konferans sırasında söylemekten geri durmadı: 

https://twitter.com/katierogers/status/1267498548486123522

The New York Times Beyaz Saray muhabiri Katie Rogers‘ın aktardığına göre ikili arasındaki diyalog şu şekilde gerçekleşti:

-Kullandığınız söylem beni ciddi anlamda endişelendiriyor. Bu son derece kışkırtıcı ve boğularak öldürülen George Floyd konusunda hiç de uygun değil. Ancak bizim sükunet çağrısı yapmamız gerekir. Polislerle ilgili yapmamız beklenen reformlar var. Ulusal muhafızları ve polisi göreve çağırdık ancak Beyaz Saray’dan gelen bu söylemler her şeyi daha da berbat ediyor. Ve şunu söylemeliyim ki insanlar burada gerçekten acı içinde. Bize şu an lazım olan, sükunete çağıracak bir ulusal liderlik (…)

J. B. Pritzker daha önce de Trump’ın “yağma başlarsa, ateş açmalar başlar” şeklindeki Tweetine karşılık Trump için “ırkçı, cinsiyetçi ve homofobik” ifadelerini kullanmıştı.  

Michigan valisi Demokrat Gretchen Wihtmer da, dün yaptığı basın açıklamasında Trump’ın konferansta valileri hedef alan sözlerini eleştirdi. Wihtmer, Trump’ın “küresel salgın karşısında huzuru sağlamak için elinden geleni yapmış olan” ısrarlı biçimde valilere saldırmasını yanlış bulduğunu söyledi ve “Bu tip bir düşünme biçimini reddetmeliyiz. Zaman, empati, insanlık ve bir olma zamanıdır” dedi.

AP /John Minchillo)

Atlanta Belediye Başkanı Demokrat Keisha Lance Bottoms ise CNN‘e katılarak, kendisine yöneltilen “Trump sizce durumu nasıl idare ediyor?” şeklindeki soruya “Artık konuşmayı bırakmalı. Her söylediğiyle durumu daha da berbat hale getiriyor” diye karşılık verdi.

‘Yapıcı bir şey söylemeyeceksen çeneni kapat’

Ancak Trump’ı eleştirenler yalnızca Demokratlar değil. Geçen pazar Cumhuriyetçiler arasındaki tek siyah olan Tim Scott da, Trump’ın hafta sonu boyunca atmış olduğu tweetlerin yapıcı olmadığını söylemişti. Cumhuriyetçi John Thune ve Pat Toomey de söz konusu Tweet’lerin “hiç yardımcı olmadığını” ve Başkan’ın “tonunu değiştirmesi gerektiğini” ifade etmişti.

CNN‘den Christine Amanpour’a konuk olan bir polis memuru ise, Bottoms’un söylediğine paralel bir eleştiride bulundu ve gazetecinin “Ortada sahiden de polisin ‘hükmedebileceği’ bir durum var mı?” şeklindeki sorusuna Trump’a seslenerek cevap verdi:

Eğer söyleyecek yapıcı bir şeyin yoksa lütfen çeneni kapat, çünkü 20’li yaşlarda insanların hayatını tehlikeye atıyorsun. Burada mesele hükmetmek değil, akılları ve kalpleri kazanmak. (…) Burası gerçek hayat, Hollywood değil.

 

 

Kendini beyaz sanma tuzağı ve ABD’de ırkçılığın öteki tarihi – Kumru Toktamış

ABDli siyah yazar James Baldwin 1970’li yıllarda hapiste olan devrimci Angela Davis’e yazdığı mektubunda “Beyaz Amerikalılar, tuzakların en vahşisi olan beyazlıklarına sığınmaya devam ettikleri sürece milyonlarca insanın sırf onları korumak adına öldürülmelerine göz yummuş olacaklar” der. Evet ten renginin pembeye çalıyor olmasının gerçekten bir koruyucu zırh ve ayrıcalıklı bir fırsatlar silsilesine tekabül ettiği bir dünyadır ABD. Oysa bu durum akla gelebilecek tuzakların da en büyüklerinden biridir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanagelen acımasız ırkçılığın tarihi kadar, beyaz olma halinin kurumsallaşmış tuzakları ile bu acımasızlık ve tuzaklara karşı verilen mücadelenin de geçmişini kavrayabilmek karşılaştırmalı bakış açısı geliştirebilmek açısından çok önemlidir.

Türkiye’de olduğu gibi, ABD’de de, mücadele tarihinden sistematik bir şekilde kopartılmış beyaz ve siyah Amerikalılar için bile geçerli olan en büyük yanılsamalardan biri bence bu geçmişi kölecilik ile doğrudan ilişkilendiren bir indirgemeci, kolaycı yaklaşım. Evet doğrudur, ABD kurulurken kaleme alınan “Bağımsızlık Bildirgesinde “Başımıza insanlık dışı köle ticaretini köleciliği saran İngilterenin Hıristiyan kralına” ağır eleştiri vardır ama bu paragraf bizzat kurucu meclisin köle sahipleri tarafından hasır altı edilmiştir. Evet bu zalim köleci düzenin ortadan kalkabilmesi için 19’uncu yüzyılın sonunda bir iç savaş çıkması gerekmiştir. Ama o gün bugündür hiçbir siyah Amerikalının köle sahibi olmayı anayasal hak olmaktan çıkartan 13’üncü Değişiklik Maddesi’ni kutladığını duymuşluğumuz yoktur. Çünkü, ABD ırkçılığının en korkunç ve bugünlere şekil veren yüzü kölecilik kalktıktan ve endüstriyel düzene geçildikten sonra yaşanmıştır.

Irkçılığın kökeni kölecilikten çok kapitalizm 

1870’ten 1970lere kadar süren bu anayasal ve meşru tecrit (segregation) düzeni “yasalar önünde eşit olabiliriz ama uzak durun” (Separate But Equal) sistemidir. Siyah yurttaşların hukuki ve meşru olarak ikinci sınıf yurttaş olmalarını kuran ve pekiştiren bu düzen, siyahları alınıp satılacak mal olarak gören düzenden daha ağır yaralar açmıştır ABD toplumunda. Yoksul beyazların üstünlük iddiaları ve arzuları da bu dönemde şekillenerek günümüze kadar gelmiştir de diyebiliriz.

Harvard Üniversitesi’nden doktora alan ilk siyah Amerikalı olan W.E.B. du Bois bu sosyolojik gerçekliği söyle açıklar: “İç savaş sonrası, tam endüstrileşme dönemi başlamışken, ABD’de üç yeni toplumsal grup talebi ortaya çıkmıştır: Eskiden köle sahibi olan toprak ağalarının ve yeni endüstri kaptanlarının ucuz işgücüne ihtiyaçları vardırAvrupa’dan akın akın gelmekte olan yoksul İtalyanların, İrlandalıların, Almanların ise acilen iş edinmeleri gerekmektedir. İş aramakta olan bir başka grup da şimdi artık özgür olan eski kölelerdir. Bu birbirinden yoksul iki grubun ucuz işgücü olabilmek için içine düşüşüverdikleri rekabet düzeni hem ABD’nin dünyanın en zengin ülkesi olmasını sağlamış hem de modern ırkçılığı sistematik olarak kurgulamıştır. Avrupa’dan göç eden ve endüstriyel işçi olarak eski kölelerden biraz daha kalifiye olan yoksul beyazlar ne zaman ücret artışı talep etseler, ne zaman greve gitseler işverenler Güney’de zaten terörize edilmiş bir biçimde korku içinde yaşamakta olan siyahları grev kırıcı olarak kullandıklarında yoksul beyazların öfkeleri ırkçı nefrete kolayca dönüşüvermiştir. Bu öfke, terör ve nefret düzeni ise tabii ki ücretlerin düşük tutulabilmesi ve kârların hızla yükselebilmesini sağlamıştır. Tecrit dönemi boyunca ve sonrasında pek çok sendikal mücadelenin hâlâ daha bu rekabetin sahnelenmekte olduğu alanlar olması ABD’dedeki ücretlerin gelişmiş ülkelere kıyasla çok düşük olmasının nedenidir.

Muazzam bir sivil terör düzeni olan linç pratiği de tamamen bu tecrit döneminin ürünüdür. Bir kölenin linç edilebileceğini sanmak büyük bir akıl tutulmasıdır; para ile satın alınmış bir yük hayvanını öldürmek kadar gereksiz bir harekettir köle sahibi için. Oysa, ABD Anayasası’nın 13’üncü maddesi ile sözde özgürleşmiş zenci artık bir ekonomik, siyasi ve kültürel bir tehdit olarak algılandığı için avlanması gereken ve yok edilmesi mubah bir ikinci sınıf unsurdur.

Bu durumu, bir köle olarak doğmuş olan feminist gazeteci Ida B. Wells şöyle açıklar: Güneyli beyefendiler savaşa giderken karılarını kızlarını evdeki siyah kâhyalarına teslim etmişlerdi; bu kâhyalar köle oldukları için aile namusuna tehdit olarak görülmüyorlardı. Ancak özgür siyah erkek hayvani duygularını kontrol edemeyen bir canavar olarak kurgulandı ve pek çok linç eylemi “beyaz kadını koruma” adına gerçekleştirildi. Beyaz kadınları da aklı selimden yoksun çocuksu yaratıklar olarak kollayan ve kurgulayan bu anlayış bugün hâlâ daha ABD cinsiyete dair kültürel yapılanmasının köşe taşlarından birisi olarak karşımıza çıkar.

Ida B. Wellsin linç bahaneleri olarak üzerinde durduğu diğer iki konu da bugünlerden yarına şekil veren mevzulardır. Linçlerin birinci nedeni, kent ve kasabalardaki beyaz erkanın siyahların ayaklanmalarından ve başkaldırmalarından korkuyor olmaları idi. Dolayısı ile son yüz yıldır sokağa dökülen her siyah adam bir linç tarihinin ağırlığını omuzlarında taşır. Bu nedenle son yıllarda yaşanan polis elinde ölümlerin bu linç tarihinin bir devamı olduğu bilgisinin her iki tarafın da ruhunda izi vardır. Linçlerin ikinci nedeni ise siyahların anaakım politik yapılarda söz sahibi olmalarının önünü kesebilme hedefidir. Gerçekten ABD demokrasisi denen ve yaygın ve geniş katılım geçmişi 50 seneden fazla olmayan sistem siyahların canları pahasına temsili yapılarda yer alabilme kavgalarının tarihi ile de şekillenmiştir.

Bu tarih ile bakıldığında bugünlerde ayaklanan gençler ile gerek federal kurumlarda, gerek büyük şehirlerde önemli siyasi ve güvenlik konumlarındaki siyahlar arasında çok sıcak bir ortak tarih anlayışının var olduğunu söyleyebiliriz. Bu tarih anlayışını hala daha tehdit olarak görmeye devam eden geniş bir “kendini beyaz sanmakta olmanın tuzağına düşmüş” bir kesim ise Trump seçmeni olarak karşımızda durmaktadır.

İktisadi ve kültürel tecrit sürerken 

Şimdi sokaklarda yaşanmakta olan öfke ve başkaldırı karşısında egemen siyasilerin duydukları şaşkınlığın bir önemli boyutu da gerek polisin, gerek kimi eyaletlerde boy göstermeye başlamış olan ulusal muhafızların içinde yoğun ve kalabalık bir siyah asker ve subayın olmasıdır. Siyahların, FBI gibi federal kolluk kuvvetlerinde ve orduda silah altına alınıyor olmaları uzun zamandır bir istihdam ve sosyal entegrasyon politikası olarak yaygın biçimde kullanılmaktadır. Böylesi güçlü federal yapılarda ve ayak işlerine baksınlar diye büyük şehirlerdeki polis birimlerinde siyahların resmi olarak silah altına alınmış olmaları yukarıda sözünü ettiğimiz tarihten gelen gizli veya açık ırkçı beyazlar için kabul edilemez bir durum olagelmiştir.

Bu nedenle Los Angeles, Şikago, New York gibi büyük şehirlerin polis birliklerindeki beyazlar ellerindeki güçleri kaybetmemek için on yıllardır her türlü reforma direnirler. Örneğin şu andaki New York şehri belediye başkanı Bill deBlasio zamanında “benim oğlum da siyah” diyerek oy toplamış olsa da, belediye başkanlığı boyunca aslında kendi otoritesi altında olan (ABD’de polis birlikleri kent belediyelerine bağlıdır) NYPD -New York Polis Kuvvetlerine verdiği tavizler sonucu büyük bir tepki çekmektedir.

ABD tarihinde polis kuvvetlerinin beyazları korumak ve siyahları kontrol etmek için yapılandırıldığı bir gerçek. Ancak artık ne siyahların ve diğer azınlıkların önemli bir güç oldukları kentlerdeki polis birliklerinden ne de çoğunluğu siyahlardan ve diğer azınlıklardan oluşan Ulusal Muhafızlardan ezici resmi terör birlikleri çıkartabilmek pek mümkün görünmüyor bana. Bugün ABD’nin en korkutucu gücü hala “beyaz olduklarını sanma tuzağına düşmüş” muazzam silahlı ırkçı sivil halktır, ve bu kesimin hayal kırıklıkları ile Trump başkan seçilmiştir. Cumhuriyetçi Parti de bu sivil silahlı yapıların baskısına boyun eğerek ateşe benzin atmaktadır.

Bu sivil güçlerin silahları ile vilayet binalarını ve eyalet meclislerini basıyor olmaları da en az yoksul bir siyah adamın boynunda polis dizi ile canından olması kadar tehditkar bir boyutu var. Yerel düzeyde her iki partinin eyalet valilerinin bu ateşe benzin atma politikasından uzak duruyor olmaları ise seçilebilmek için ırkçı tabanına ihtiyacı olan Trump’ı hem ürkütmekte hem de sinirlendirmekte.

Trump yönetiminin federal düzendeki güçsüzlüğünü ve iktidarsızlığını da göz önüne alırsak ben bu toplumsal kalkışmanın siyasi, hukuki ve kültürel düzeyde çok önemli kazanımlara yol açacağını düşünmekteyim. Ancak ABD’deki siyahların en son büyük siyasi ve hukuksal kazanımlar elde ettikleri 1970′li yıllar aynı zamanda büyük bir iktisadi çöküş ile birlikte yaşanmış ve ABD’dedeki bütün diğer yoksul göçmenlerin orta sınıf olarak entegre olmalarını sağlayan imalat ekonomisi ülkeyi hızla terkettiği için siyah nüfusun yoksulluktan çıkabilmesi gerçekleşememiş idi. Bugün de korona sonrası yaşanacak olan iktisadi kriz de siyah nüfusun toplumsal refahtan pay alabilmesi bir kez daha zor görünmekte.

ABD’deki yoksul beyazlar kendilerini ayrıcalıklı sanma tuzağına düşmeye devam ettikleri sürece siyahların başkaldırı tarihi tekrar tekrar kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir.

(Bu yazı ilk kez Duvar’da yayımlanmıştır.)