Ana Sayfa Blog Sayfa 20

Açık Radyo’ya açık destek: Biz halklar korkudan daha büyüğüz

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından bugün karasal yayınını kesilen, Türkiye’nin en özgür radyosu Açık Radyo çalışanları, akşam üstü kalabalık bir destekçi grubuna hitap etti.

Radyonun Tophane’deki binası önündeki açıklamaya, radyo programcıları, dinleyicileri, sivil toplum örgütlerinden temsilciler ve milletvekilleri katıldı.

Burada konuşan kurucu ve yayın yönetmeni Ömer Madra, Açık Radyo’nun şu an itibarıyla 29 yıl, 11 aydır FM bandında, 22 yıl 11 aydır da internet üzerinden Türkiye’ye ve dünyaya yayın yaptığını ve bu niteliğiyle eşine ender rastlanan, köklü bir kurum olduğunu hatırlattı.

Madra, avukat Erdem Türkekul eşliğinde, yaptığı konuşmada,  “Dinleyicilerimizi, destekçilerimizi ve kamuoyunu Açık Radyo için, özgür yayıncılık ve özgür habercilik için bir kez daha ama bu sefer çok daha net ve gür bir biçimde ses çıkarmaya davet ediyoruz. Bulunduğunuz her yerde radyonuzun sesi olun ve her yerde yüksek sesle söyleyin lütfen: Açık Radyo açık kalmalı!” dedi.

Yeşil NoktaRTÜK, Açık Radyo’nun lisansını iptal etti
Yeşil NoktaAçık Radyo’dan lisans iptali açıklaması: Aynı kararlılıkla yayın hayatına devam
Yeşil NoktaAçık Radyo’nun lisans iptali davasına yürütmeyi durdurma kararı
Yeşil NoktaAçık Radyo candır, canımızı sıkmayın!
Yeşil NoktaBasın ve ifade özgürlüğü örgütlerinden Açık Radyo’nun lisans iptaline kınama
Yeşil NoktaRTÜK Açık Radyo’nun lisansını iptal etti, karara tepki yağıyor: Yeter artık!
Yeşil NoktaAçık Radyo’nun karasal yayını kesildi: Tophane’de buluşma çağrısı

‘Açık Radyo’nun sesi kamunun sesidir’

Radyonun RTÜK’ün basın özgürlüğünü çiğneyerek verdiği lisans iptali kararından tam bir gün sonra İzmir Basın Kampı‘nda Basın Özgürlüğü Ödülü’ne layık görüldüğünü ve böylelikle 29 yılda ulusal ve uluslararası alanda 69’uncu ödülünü aldığını anlatan Ömer Madra, şunları söyledi:

“Açık Radyo, bugüne dek, tamamı gönüllü 1.416 programcısıyla 1.219 farklı program üretti, ve bu programlardan türetilen 29 kitap yayınladı. Her yıl bir kitap! 30 yıl boyunca Türkiye’den ve dünyadan yaklaşık 26 bin aktivist, yazar, düşünür güzide konuk ağırlandı.

Fotoğraf: Gazete Duvar

Açık Radyo dendiğinde akla, bir başka mecrada hak ettiğini bulamamış bir hüzünlü şarkı; radyo tiyatrosundan aklınıza kazınan müthiş bir tirat; edebiyatın görünür kıldığı bir büyük hikâye; insanlığın renk ve titreşimlerini sesle çepeçevre kuşatan bir mecra gelir.

Açık Radyo dendiğinde akla, milyonlarca insanın Londra’da başlatıp Ankara’da devam ettirdiği bir barış çığlığı; Yırca’da, Cerattepe’de, Akbelen’de ağaçlarına var güçleriyle sarılarak sahip çıkan köylü kadınlar ya da lise önlerinden meydanlara taşarak, fosil yakıt şirketlerinin boyunduruğunda canlılar âlemini yokoluşa sürükleyen resmî iklim politikalarını protesto eden gençler gelir.

Açık Radyo dendiğinde akla, ekoloji mücadelesinin, sosyal dayanışmanın, hak mücadelelerinin seslerine daima kürsü ve megafon olan sakin ama kararlı bir radyo istasyonu gelir.

Açık Radyo’nun sesi kamusal faydanın sesidir. Açık Radyo kurulduğu günden bu yana herhangi bir kişi ya da grubun çıkarını gözetmeksizin ‘kamu yararına’ yayın yapmıştır. Gücünü ve dirayetini buradan alır. Açık Radyo Türkiye ve dünya kamuoyunda, gerek siyasette gerekse kültür, sanat ve edebiyat alanlarında ne tartışılıyorsa bunu itidal ve sağduyu ile ve fakat eksiksiz konuşmayı kendine görev bilir.

RTÜK kararıyla Açık Radyo’nun ‘karasal yayın lisansının’ iptal edilmesi hangi teknik ya da bürokratik gerekçeye dayandırılıyor olursa olsun, kesinlikle kamunun sesini kısma girişimidir. Tarihe öyle geçecek ve daima öyle hatırlanacaktır.”

Hukuki süreç devam ediyor

Madra sorular üzerine yayın lisansının iptalinin radyonun kapanması anlamına gelmediğini, farklı lisans biçimleriyle yayını sürdürmeyi planladıklarını da vurguladı.

RTÜK’ün kararıyla ilgili hukuki sürecin de devam ettiğini kaydeden Ömer Madra; şu çağrıyı yaptı:

“Toplumumuz giderek sayıları artan şiddet sarmallarıyla dört bir yandan kuşatılmışken birbirimizi dinlemek, ortak bir gelecek hayal edip onu hep birlikte kurmaktan başka çaremiz yok.

Dinleyicilerimizi, destekçilerimizi ve kamuoyunu Açık Radyo için, özgür yayıncılık ve özgür habercilik için bir kez daha ama bu sefer çok daha net ve gür bir biçimde ses çıkarmaya davet ediyoruz.

Bulunduğunuz her yerde radyonuzun sesi olun ve her yerde yüksek sesle söyleyin lütfen; Açık Radyo açık kalmalı.”

Basın açıklamasının ardından “Şimdi ne yapmalıyız?” sorusunun gelmesi üzerine de Madra, şu yanıtı verdi:

“Bundan çok uzun zaman önce bu soruyu Lenin sormuştu. Bizim ofisin duvarında ‘occupation’ (direniş) hareketinden kalma bir fotoğraf var. Aktivist bir gencin fotoğrafı. Yapılacak şeyin sizlerle de paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Fotoğrafın altında ‘Biz halklar korkudan daha büyüğüz’ yazıyor.”

İzmir’de JES projesinin ÇED toplantısına halk engeli: İncire, üzüme ihtiyacımız var

Rama Enerji ve Bilgi Teknolojileri Şirketi‘nin İzmir-Aydın sınırındaki tarım arazilerine inşa etmeyi planladığı jeotermal enerji santrali (JES) için Çevresel Etki Düzenleme(ÇED) toplantısı bölge halkı tarafından engellendi.

Selçuk ilçesine bağlı Havutçu Köyü‘nde yapılmak istenen “halkın katılımı toplantısı” için ilçe belediye başkanı Filiz Ceritlioğlu Sengel, Selçuk Kent Konseyi ve bölgedeki ekoloji örgütleri, protesto çağrısı yapmıştı.

Toplantıda, “Zeytinime, incirime, üzümüme, toprağıma dokunma’ “Yolların geçiş JES’lerin ölüm garantisi var”, “Dumanı zehirli bu nasıl enerji?”, “Efes’in nefesine dokunma” yazılı pankartlar taşıyan vatandaşlar, “Direne direne kazanacağız’ sloganı attı.

İzmir İl Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü ekipleri, tepkiler nedeniyle gerçekleşmeyen toplantıya dair tutanak tutarak bölgeden ayrıldı. Toplantıya şirket yetkilileri katılmadı.

Ceritoğlu Sengel: Enerjiye değil, plansız enerjiye karşıyız

Toplantı alanında konuşan Selçuk Belediye BaşkanıCeritoğlu Sengel “Herkese yaşam hakkımızdan uzak durun diyoruz” dedi:

“Bundan yaklaşık 5-6 yıl önce aynı firma Havutçulu’da ve Naifli’de yeni kuyular açmak istedi. O zaman da direnmiş, davamızı açmıştık. Davadan ‘ÇED gereklidir’ kararı çıktı. İlk girişimleri ortadan kaldırıldı. İzmir İdare Mahkemesi‘nde açılan ikinci davada, ÇED’in uygun olmadığı ve bu toprakların üzerine kurulmayacağı, mahkeme kararıyla kesinleşti. Enerjiye ihtiyacımız var ancak bu kadar plansız enerjiye ihtiyacımız yok. Bizim incire ihtiyacımız var. Bizim üzüme ihtiyacımız var. Bizim geleceğe, temiz suya, temiz havaya ve sağlıklı geleceğe ihtiyacımız var.”

Çetinkaya: Bu kadim topraklara ayıptır, günahtır!

Germencik Çevre Derneği Başkanı Halil Çetinkaya da özetle şunları söyledi:

“3-5 kuruş için, bu kadar insanın tepkisine rağmen bu ısrarınız niye? Buraya dördüncü defa geliyorsunuz. İlk davayı Germencik Çevre Derneği olarak biz açtık, yürütmeyi durdurduk. Aydın İdare Mahkemesi’nin kararı burada. İki defa da Selçuk Belediyesi açtı. Dördüncü defa geliyorsunuz. Bu kadim topraklara ayıptır, günahtır.

Germencik’te projenin yeraltı sularının kirliliğini belirttik ve DSİ’nin 2022 yılında yeraltı artezyen sularının nasıl kirletildiğinin belgesi elimizde. Kimyasallar binden fazla. TÜİK verilerine göre Türkiye’de kanser vakalarının iki katı bölgede yaşanıyor. Size soruyorum. Dünyanın birinci sınıf tarım toprağına JES kuran ikinci bir ülke gösterin. Dünyada metrekare başına en fazla JES Aydın’dan başka nerede var? Her tarafı kazdınız, bitirdiniz!”

Proje hakkında

Rama Enerji Şirketi ilk olarak 2020’de dört adet sondaj için başvuru yapmış ve ‘ÇED olumlu’ kararı almıştı. İzmir 5’inci İdare Mahkemesi, bilirkişi heyetinin projenin tarım arazileri ve zeytinliklere zarar vereceği tespitine uyarak kararı iptal etti Danıştay da iptal kararını onadı.

Havutçulu Köyü’nde düzenlenmek istenen ÇED toplantısı yöre halkının ve yaşam savunucuların tepkisi nedeniyle yapılamamıştı.

İkinci başvuru da mahkeme tarafından iptal edildi. Şirket daha sonra sondaj noktalarında revizyona giderek bakanlığa üçüncü kez başvuruda bulundu. Bu kez Çevre Bakanlığı talebi reddetti.

Yeşil Noktaİzmir’de zeytinliklerin dibine RES için dördüncü ÇED süreci başlatıldı

Dördüncü başvuruyu yapan şirket, İzmir’in Selçuk ve Aydın’ın Germencik ilçesindeki altı ÇED alanında dokuz sondaj kuyusu açmayı planlıyor. ÇED sahası, orman ve tarım alanında kalıyor. Sondaj noktaları aynı zamanda Büyük Menderes Nehri Havzası içerisinde yer alıyor.

Şirket, proje tanıtım dosyasında ÇED sahalarının etrafında zeytinlik olduğunu inkar etse Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Parsel Sorgu Uygulaması’na göre sondaj noktalarının çevresinde zeytinlikler, incir ve mandalina bahçeleri yer alıyor. Sondaj noktaları en yakın köye ise 585 metre mesafede.

Açık Radyo’nun karasal yayını kesildi: Tophane’de buluşma çağrısı

 

Açık Radyo’dan yapılan çağrıda bugün saat 17.30’da konuya ilişkin radyonun Tophane’de yer alan binası önünde açıklama yapılacağı belirtildi.

Yeşil NoktaRTÜK, Açık Radyo’nun lisansını iptal etti
Yeşil NoktaAçık Radyo’dan lisans iptali açıklaması: Aynı kararlılıkla yayın hayatına devam
Yeşil NoktaAçık Radyo’nun lisans iptali davasına yürütmeyi durdurma kararı
Yeşil NoktaAçık Radyo candır, canımızı sıkmayın!
Yeşil NoktaBasın ve ifade özgürlüğü örgütlerinden Açık Radyo’nun lisans iptaline kınama
Yeşil NoktaRTÜK Açık Radyo’nun lisansını iptal etti, karara tepki yağıyor: Yeter artık!

‘Açık Radyo bundan sonra da görevini sürdürecek’

Radyo çalışanlarının kararı duyurduğu mesajında şunlar ifade edilmişti:

“… Bundan tam bir ay sonra 30. yayın yılına girecek olan Açık Radyo, bugüne dek layık görüldüğü sayısız ödülün de gösterdiği gibi çevre ve iklim mücadelesinden halk sağlığına, toplumsal cinsiyet eşitliğinden çok-kültürlülüğe pek çok alanda sivil sesler için megafon işlevi görmüş; sadece radyo frekanslarıyla da sınırlı kalmayıp tasarımdan edebiyat ve sosyal bilimlere, sahne sanatlarından plastik sanatlara uzanmış bağımsız bir mecra olarak bundan sonra da görevini sürdürecektir.

Tüm dinleyicilerimizi, meslek örgütlerini ve uluslararası kamuoyunu, Türkiye’de basın ve yayın özgürlüğü adına telafisi mümkün olmayan bir kayba yol açan bu RTÜK kararına karşı, “kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo” adına bu sefer çok daha net ve gür bir biçimde ses çıkarmaya davet ediyoruz.

Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo!”

IEA: Jeopolitik gerilimler temiz enerji ihtiyacını güçlendiriyor, daha fazla yatırıma ihtiyaç var

Uluslararası Enerji Ajansı‘nın (IEA) yeni Dünya Enerji Görünümü 2024 raporu (WEO-2024); bölgesel çatışmalar ve jeopolitik gerginlikler günümüz küresel enerji sistemindeki önemli kırılganlıkların altını çizerken, daha  temiz ve daha güvenli teknolojilere geçişi hızlandırmak ve genişletmek için daha güçlü politikalara ve daha fazla yatırıma duyulan ihtiyacı açıkça ortaya koyuyor.

Enerji analizi ve projeksiyonları konusunda en yetkili küresel kaynak olan WEO-2024’ün son güncellemesi, değişen piyasa eğilimlerinin, gelişen jeopolitik belirsizliklerin, gelişen teknolojilerin, ilerleyen temiz enerji geçişlerinin ve artan iklim değişikliği etkilerinin, güvenli enerji sistemlerine sahip olmanın ne anlama geldiğini nasıl değiştirdiğini inceliyor. Yeni rapor özellikle günümüzün jeopolitik gerilimlerinin ve bölünmüşlüğünün hem enerji güvenliği hem de sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik küresel eylem için büyük riskler yarattığının altını çiziyor.

Raporun bugünün politika ayarlarına dayanan tahminleri, dünyanın önümüzdeki yıllarda jeopolitik tehlikelerin devam ettiği, ancak aynı zamanda birden fazla yakıt ve teknolojinin nispeten bol miktarda tedarik edildiği yeni bir enerji piyasası bağlamına girmeye hazırlandığını gösteriyor. Buna, 2020’lerin ikinci yarısında ortaya çıkacak petrol ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) arzının yanı sıra, başta güneş enerjisi ve bataryalar olmak üzere bazı önemli temiz enerji teknolojileri için büyük bir üretim kapasitesi fazlası da dahil.

‘Daha bol arz beklentisi, biz farklı bir enerji dünyasına taşıyacak’

IEA İcra Direktörü Fatih Birol, bu on yılın ikinci yarısında, jeopolitik gerilimlerin nasıl geliştiğine bağlı olarak, daha bol ve hatta fazla petrol ve doğal gaz arzı beklentisinin, bizi son yıllarda küresel enerji krizi sırasında yaşadığımızdan çok farklı bir enerji dünyasına taşıyacağına vurgu yaptı:

“Bu, fiyatlar üzerinde aşağı yönlü baskı anlamına gelir ve fiyat artışlarından çok etkilenen tüketiciler için bir miktar rahatlama sağlar. Akaryakıt fiyatları üzerindeki baskıların azalması, politika yapıcılara temiz enerji geçişlerine yönelik yatırımları artırmaya ve verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarını kaldırmaya odaklanmaları için alan sağlayabilir. Bu da hükümet politikalarının ve tüketici tercihlerinin enerji sektörünün geleceği ve iklim değişikliğiyle mücadele açısından büyük sonuçlar doğuracağı anlamına geliyor.”

Rapor, düşük emisyonlu kaynakların 2030’dan önce dünya elektriğinin yarısından fazlasını üreteceğini ve üç fosil yakıta (kömür, petrol ve gaz) olan talebin on yılın sonunda hala zirve yapmasının beklendiğini ortaya koyuyor. Temiz enerji, enerji sistemine eşi benzeri görülmemiş bir hızla giriyor, ancak dağıtım, teknolojiler ve pazarlar arasında eşit olmaktan uzak.

‘Her enerji hikayesi, aslında bir Çin hikayesi’

Bu bağlamda WEO-2024, küresel elektrik talebi arttıkça yeni ve daha elektrikli bir enerji sisteminin  hatlarının belirginleşmekte olduğunu da gösteriyor. Elektrik kullanımı son on yılda genel enerji  talebinin iki katı hızla büyüdü  ve son on yılda elektrik talebindeki küresel artışın üçte ikisi Çin’den geldi.

Birol, önceki Dünya Enerji Görünümlerinde ajansın küresel enerji sisteminin geleceğinin elektrikli olduğunu açıkça ortaya koyduğuna ve bunun artık herkes tarafından görülebildiğine vurgu yapttı:

“Enerji tarihinde Kömür Çağı ve Petrol Çağı’na tanıklık ettik ve şimdi de küresel enerji sistemini belirleyecek olan ve giderek daha fazla temiz elektrik kaynaklarına dayanacak olan Elektrik Çağı’na doğru hızla ilerliyoruz…

Günümüzdeki diğer pek çok küresel enerji trendinde olduğu gibi, Çin yaşananların önemli bir parçası. İster yatırım, ister fosil yakıt talebi, ister elektrik tüketimi, ister yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşması, ister elektrikli araç pazarı ya da temiz teknoloji üretimi olsun, artık neredeyse her enerji hikayesinin aslında bir Çin hikayesi olduğu bir dünyadayız. Sadece bir örnek: Çin’in güneş enerjisindeki büyümesi şu anda öyle bir hızda ilerliyor ki, 2030’ların başında – bundan on yıldan daha kısa bir süre sonra – Çin’in güneş enerjisi üretimi tek başına ABD’nin bugünkü toplam elektrik talebini aşabilir.”

Küresel elektrik talebindeki büyümenin önümüzdeki yıllarda daha da hızlanmasına ve bugünkü politika ayarlarına dayalı bir senaryoda her yıl küresel elektrik kullanımına Japonya‘nın talebine eşdeğer bir talep eklenerek net sıfır emisyona ulaşmaya yönelik ulusal ve küresel hedefleri karşılayan senaryolarda daha da hızlı bir şekilde artmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Temiz enerjinin bu hızla büyümeye devam edebilmesi için yeni enerji sistemlerine, özellikle de elektrik şebekelerine ve enerji depolamaya çok daha fazla yatırım yapılması gerekiyor. Günümüzde yenilenebilir enerji için harcanan her bir doların 60 senti şebekeler ve depolama için harcanmakta olup, bu durum temel destek altyapısının temiz enerji geçişlerine ayak uyduramadığını gösteriyor. Elektrik sektörünün güvenli bir şekilde karbonsuzlaştırılması için şebeke ve depolama yatırımlarının temiz üretimden daha hızlı bir şekilde artması ve yatırım oranının 1:1 olarak yeniden dengelenmesi gerekiyor. Birçok güç sistemi şu anda aşırı hava olaylarındaki artışa karşı savunmasız, bu da dayanıklılıklarını ve dijital güvenliklerini destekleme çabalarına prim veriyor.

Fosil yakıtlarda keskin bir düşüş olmaması sıcaklıklarda 2.4C’lik bir artışa neden olabilir

Temiz enerji geçişlerinin arkasındaki ivmenin artmasına rağmen, dünya net sıfır hedefleriyle uyumlu bir yörüngeden hala çok uzakta. Rapora göre, hükümetler, yatırımcılar ve tüketiciler tarafından alınan kararlar, günümüz enerji sistemini daha temiz ve güvenli bir yola doğru itmek yerine, çoğu zaman bu sistemdeki kusurları pekiştiriyor. Mevcut enerji dünyasındaki belirsizlikleri yansıtan WEO-2024, yenilenebilir enerji kaynaklarının ve elektrikli mobilitenin büyüme hızı, LNG talebinin ne kadar hızlı artabileceği ve sıcak hava dalgalarının, verimlilik politikalarının ve yapay zekanın (AI) yükselişinin ileriye dönük elektrik talebini nasıl etkileyebileceğine ilişkin duyarlılık analizlerini içeriyor.

Mevcut politikalara  göre, küresel karbondioksit emisyonları yakın zamanda zirveye ulaşacak, ancak bundan sonra keskin bir düşüş olmaması, dünyanın yüzyılın sonuna kadar küresel ortalama sıcaklıklarda 2.4 °C’lik bir artışa doğru gittiği anlamına geliyor ki bu da Paris Anlaşması‘nın küresel ısınmayı 1.5 °C ile sınırlama hedefinin oldukça üzerinde. Rapor, enerji güvenliği ve iklim değişikliği riskleri arasındaki ayrılmaz bağların altını çiziyor. Dünyanın birçok bölgesinde, on yıllardır süren yüksek emisyonlar nedeniyle yoğunlaşan aşırı hava olayları, giderek şiddetlenen sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, seller ve fırtınalar da dahil olmak üzere, enerji sistemlerinin güvenli ve güvenilir bir şekilde işletilmesi için şimdiden büyük zorluklar yaratıyor.

WEO-2024, güvenlik, dayanıklılık ve esnekliğe öncelik veren ve yeni enerji ekonomisinin faydalarının paylaşılmasını ve kapsayıcı olmasını sağlayan yeni bir enerji sisteminin uzun ömürlü olacak şekilde inşa edilmesi gerektiğini vurguluyor. Dünyanın bazı bölgelerinde yüksek finansman maliyetleri ve proje riskleri, maliyet açısından rekabetçi temiz enerji teknolojilerinin en çok ihtiyaç duyulan yerlere yayılmasını sınırlıyor. Bu durum, özellikle bu teknolojilerin sürdürülebilir kalkınma ve emisyon azaltımı için en büyük getiriyi sağlayabileceği gelişmekte olan ekonomiler için geçerli.

Enerjiye erişim eksikliği günümüz enerji sistemindeki en temel eşitsizlik olmaya devam ediyor. 750 milyon insan – ağırlıklı olarak Sahra altı Afrika’da – elektriğe erişemiyor ve 2 milyardan fazla insan temiz pişirme yakıtlarından yoksun.

IEA, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin karşılaştığı enerji sorunlarını ele almak üzere, 2025 yılının ikinci çeyreğinde Enerji Güvenliğinin Geleceği konulu bir uluslararası  zirve düzenleyecek. Birleşik Krallık hükümetinin ev sahipliğinde Londra‘da gerçekleştriilecek zirve, küresel enerji sisteminin karşı karşıya olduğu mevcut ve yeni ortaya çıkan riskleri değerlendirecek, çözümlere ve fırsatlara odaklanacak.

Yapay zekanın enerji sektörü üzerindeki etkilerini araştırmak üzere 4 ve 5 Aralık tarihlerinde de IEA’nın Paris‘teki genel merkezinde Enerji ve Yapay Zeka konulu bir küresel konferans yapılacak. Burada üst düzey katılımcılar, öncü yapay zeka teknolojilerinin dünyanın enerji üretme, tüketme ve dağıtma şeklini nasıl değiştirebileceğini tartışacak.

Ankara’da açlık grevi yapan Fernas işçilerine polis saldırısı: 37 gözaltı

Manisa‘nın Soma ilçesinde AKP Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’na ait Fernas Madencilik‘te çalışırken Bağımsız Maden İşçileri Sendikası‘na üye oldukları için işten çıkarılan madencilerin Ankara’daki Kurtuluş Parkı‘nda başlattıkları oturma eyleminin 52’nci, açlık grevinin ikinci gününde polis saldırdı.

Parktaki 32 Fernas işçisi, 4 Bağımsız Maden-İş Sendikası yöneticisi ve 1 Umut-Sen üyesi olmak üzere toplam 37 kişi,  “kamu güvenliğini tehlikeye atmak” suçlamasıyla gözaltına alındı.

Bağımsız Maden İş’ten yapılan açıklamada, “Bakanlıklara, Meclis’e gitmek istedik, izin vermediniz. Fernas önüne gitmek istedik, izin vermediniz. Şimdi de oturmamıza izin verilmiyor. Sessizce ölüp gidelim mi” denildi.

“Görün AKP Batman milletvekili Ferhat Nasıroğlu kudretli ilişkilerini! Tüm bu ilişkiler 301’ler sessizce ölsün diye gece gündüz çalışıyor. Kurtuluş Parkı’nda açlık grevinde olan tüm madenciler ve sendika yöneticilerimiz gözaltına alındı. Biz Soma’dan yerin altından geldik kimseden korkmuyoruz” ifadelerini kullanan sendika, herkesi bulunduğu yerde ses çıkarmaya, işçilerle dayanışmaya çağırdı.

İşçilerin parkta kaldıkları alan polisler tarafında bariyerlerle kapatıldı.

İş güvenliği önlemlerinin alınmamasına ve düşük ücretlere karşı mücadele başlatan ve sendikaya üye oldukları için işten atılan maden işçileri, 25 Eylül’de Soma’dan yürümeye başlamış, 2 Ekim’de Ankara’ya ulaşmıştı. Yaklaşık iki haftadır Ankara’da bulunan işçiler, 2 gündür açlık grevindeydi.

 

Muğla-Karacasöğüt Koyu’na yat limanı için açılan ‘ÇED davası’na şirket katılmadı

Muğla’nın Marmaris ilçesine bağlı Karacasöğüt Koyu‘nda Global Marin Sportif Denizcilik Turizm ve Ticaret Anonim Şirketi tarafından yapılmak istenen “Yat Yanaşma İskelesi ve Turizm Konaklama Tesisi” projesine verilen “ÇED Gerekli Değil” kararının iptali için açılan dava dün görüldü.

Duruşmaya davacı vatandaşlar, vekilleri, davacı Muğla Büyükşehir Belediyesi vekili ve davalı Muğla Valiliği vekili katıldı. Dava edilen Global Marin’in vekili ise duruşmada bulunmadı.

Yelkencilik eğitimi vermek üzere Global Marin’e tahsis edilen alan zaman içerisinde mevzuata aykırı olarak yatların bağlandığı bir marinaya dönüşmüştü. Yasaya aykırı bu durumu önlemesi, müdahale etmesi gereken Valilik ise firmanın marina büyütme talebine “ÇED gerekli değil” kararı vermişti. 

Projeye karşı uzun süredir mücadele eden Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) ve Kent Politikaları Derneği, karara karşı Muğla 2. İdare Mahkemesi’nde dava açtı. 

Yeşil NoktaKaracasöğüt yat limanı için halkın katılım toplantısı iptal, bakanlık ‘halk bilgilenmek istemiyor’ dedi
Yeşil NoktaKaracasöğüt yat limanında, arkeolojik buluntulara rağmen kapasite artışı
Yeşil NoktaMuğla’daki çevre örgütlerinden Kılıçdaroğlu’na mektup: Yaşam alanlarını birlikte savunalım
Yeşil NoktaŞirketlerin göz diktiği Karacasöğüt Koyu’nun değeri tescillendi: Kuşaklar boyu korunacak
Yeşil NoktaKaracasöğüt’te tescilli koruma altındaki alanda inşaat girişimi: Şirket, belediye ve kolluk el ele
Yeşil NoktaMarmaris Kent Konseyi raporladı: Karacasöğüt’te arkeolojik alan tahrip ediliyor
Yeşil NoktaKaracasöğüt’teki yat limanı için ‘ÇED gerekli değil’ kararına itirazlar sürüyor
Yeşil NoktaKaracasöğüt’te Akdeniz’in rahmini öldürecek projeye ÇED olumlu: Bu karar çürümüş kurumların ayıbı

Davayı açan örgüt temsilcilerinin aktardığına göre, dava sürecinde; 1. Derece Arkeolojik Sit alanı olarak tescil edilen Karacasöğüt Koyu’na ilişkin bilirkişi raporunda ve kurumlardan talep edilen belgelerde bu durumdan hiç söz edilmedi. Onun yerine, bir marina projesi olmasına rağmen yalnızca karasal alanda yapılacakmış gibi,  projenin yer aldığı karasal alandaki parsellerin “sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım” alanı olduğuna dair bilgiler dosyaya sunuldu. Oysa aynı koydaki MUÇEV’in marina genişletme talebi için verilen “ÇED olumlu” kararı önce İdari Mahkemesi, devamında Danıştay tarafından tam da bu nedenle iptal edilmişti. 

Yeşil NoktaKaracasöğüt’te yat limanı projesi iptal edildi, doğa kazandı
Yeşil NoktaKaracasöğüt’teki mühürlenmiş iskeleye Ağaoğlu ‘demirledi’

‘Mahkemenin adaleti tesis eden karar almasını bekliyoruz’

Duruşmada, ekoloji aktivistleri dosyadaki garipliklere dikkat çekti, mahkeme heyetine MUÇEV davasında İdari Mahkeme’nin “ÇED Olumlu” kararını keşif dahi yapmadan iptal ettiği hatırlatıldı. Proje alanının tamamının 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı içinde kaldığını gösteren Muğla Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonu’nun tescil kararı mahkeme heyetine sunuldu. 

Duruşmanın ardından yapılan açıklamada, “Mahkemenin adaleti tesis eden, kamu vicdanını rahatlatacak bir karar vermesini bekliyoruz. Çünkü proje alanı 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olmasının yanında Gökoca Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde yer alan endemik fauna ve floraya ev sahipliği yapan nadir doğa alanlarından biri. Karacasöğüt koyu koruma altındaki Akdeniz foku, Caretta caretta ve Posidonia oceanicanın yaşam alanı” denildi. 

Muğlalılar, bu bağlamda yelken okulu olarak izin almış ama bu izni yat bağlanan marinaya dönüşerek suiistimal etmiş Global Marin hakkında gerekli işlemlerin başlatılması için kamuoyu önünde ilgili kurumlara ihbarda ve suç duyurusunda bulunduklarını duyurdu. 

Gebze Belediye Başkanı, katliamdan kurtarılan hayvanların barınağa iadesini istedi

Sahra Çölü’nde 50 yıl aradan sonra ilk sel

Fas‘ın güneydoğusundaki Sahra Çölü’nde iki gün süren yoğun yağışın ardından yaşanan su baskını, 50 yıldan bu yana ilk kez sel görüntülerinin ortaya çıkmasına neden oldu.

Kuzey, orta ve batı Afrika’da 10 ülkeye yayılan Sahra Çölü, dünyanın en büyük sıcak çölü.  Güneydoğu Fas ise dünyanın en kurak yerlerinden biri ve yaz sonunda nadiren yağış görülüyor.

Sahra’da yağmur yağar, ancak genellikle yılda sadece birkaç santim ve yaz sonlarında nadiren. Ancak eylül ayında iki gün boyunca, alçak basınç sistemi kuzeybatı Sahra’yı ittikten sonra güneydoğu Fas’taki çölün bazı bölgelerine yoğun yağmur düştü.

Yıllık ortamaların çok üzerinde yağışlar

NASA uydusundan alınan ön veriler, bölgenin bazı kesimlerinde yaklaşık 20 santimetre yağmur yağdığını gösterdi.

Güneydoğu Fas’taki bir çöl şehri olan Errachidia, geçen ay sadece iki günde 8 cm’ye yakın yağış aldı. Bu, eylül ayının tamamı için normal yağışın dört katından fazla ve bu bölge için yarım yıldan fazla bir değere denk geliyor.

Fas Meteoroloji Ajansı‘ndan Houssine Youabeb, AP’ye yaptığı açıklamada, “Bu kadar kısa bir sürede bu kadar yağış aldığımız 30 ila 50 yıldır böyle bir şey olmadı” dedi.

Yağmur çöl arazisinin üzerinden akarken, palmiyeler ve çalılık bitki örtüsünün arasında yeni, sulak bir manzara yarattı. En etkileyici görüntülerden bazıları ise, nadir görülen selin kum tepeciklerinde yeni göller oluşturduğu Merzouga çöl kasabasından oldu. 

2 Ekim 2024'te Fas'ın güneydoğusundaki Rachidia yakınlarındaki çöl kasabası Merzouga'da kumullar arasında meydana gelen yoğun yağış sonucu oluşan göllerin görünümü.

Başkent Rabat‘ın 450 kilometre güneyindeki Tagounite köyünde, 24 saat içinde 100 milimetreden fazla yağış kayıtlara geçti. Bu yıllık ortamaların çok üzerinde bir yağış anlamına geliyor.

Yağmur ayrıca, Fas’ın en büyük milli parkı olan Iriqui Milli Parkı‘ndaki göl gibi normalde kuru olan gölleri de doldurdu.

Bölgeden gelen ve sel sularını daha iyi vurgulamak için sahte renk kullanan NASA uydu görüntüleri, Sahra’nın kuzeybatısındaki geniş alanlarda yeni oluşan gölleri gösteriyor.

Fas sel 0824'ten önce
Fas sel felaketi 09.24'ten sonra
NASA’nın renklendirdiği ilk uydu görüntüsü, 14 Ağustos 2024’te Fas ve Cezayir’deki Sahra Çölü’nün bazı kısımlarını gösteriyor. İkinci görüntü, aynı alanı 10 Eylül 2024’te gösteriyor ve sol altta koyu mavi renkle gösterilen Iriqui Milli Parkı’ndaki göl.

Yağışların çoğu nüfusun az olduğu ücra bölgelere düşerken, bir kısmı da geçen ay Fas’ın kasaba ve köylerine düşerek ölümcül sellere neden oldu ve bir düzineden fazla kişi hayatını kaybetti.

İklim değiştikçe gezegenin su döngüsü de bozuluyor

Sahra, 3,6 milyon mil karelik bir alanı kaplayan dünyanın en büyük kutup dışı çölüdür. Eylül ayındaki uydu görüntüleri, fırtınaların normalden daha kuzeye doğru ilerlemesiyle birlikte geniş alanların yeşillendiğini göstermişti. 

Araştırmalar, fosil yakıtlara bağımlılıktan vazgeçilmedikçe gezegenin de ısınmaya ve su döngüsünün bozulmaya edeceğini gösteriyor. Bu, Sahra gibi alışılmadık yerlerde yakın gelecekte daha aşırı yağışlar anlamına da geliyor.

Meteoroloji uzmanları bu tür nadir yağışlara “ekstratropikal fırtına” adını veriyor. Fas Meteoroloji Kurumu hava daha çok nem tuttuğu için buharlaşmayı teşvik ettiğini ve bunun da daha çok fırtınaya yol açtığını belirtti.

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) Genel Sekreteri Celeste Saulo, geçen gün düzenlediği basın toplantısında “Artan sıcaklıkların bir sonucu olarak, hidrolojik döngü hızlandı. Aynı zamanda daha öngörülemez hale geldi. Ya çok az ya da çok fazla su yüzünden büyüyen bir sorunla karşı karşıyayız” dedi.

Küresel ısınma yüzünden, aşırı hava olayları daha sık görülürken, bilim insanları benzer fırtınaların gelecekte Sahra Çölü’nde yeniden yaşanabileceğini, bu durumun bölgenin hava durumunda dramatik değişiklikler yaratabileceğini söylüyor.

Sinop Boyabat Bakır Maden Sahası ihalesi ‘adresine’ teslim edildi

Sinop’un Boyabat ilçesi Karaburun bölgesindeki dev maden ihalesi, şartnamesindeki ‘bakır zenginleştirme tesisleri’ şartını sağlayan tek firma olan Cengiz Holding‘e ait Eti Bakır A.Ş‘ye verildi.

Maden Tetkik ve Arama’nın (MTA) rakamlarına göre bölgede 79 milyon 800 bin ton maden rezervi var. Rezervde üretilebilir durumda 1 milyon 220 bin ton bakır, 177 bin ons altın, 279 bin ton da çinko bulunuyor.

Rezervin mali değeri  ise 13.3 milyar dolar yani 456 milyar lira. İhale Eti Bakır’a sadece 2.5 milyar TL’ye verildi.

CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, geçen hafta şartnamede ihaleye girecek firmanın “izabe tesisi”ne sahip olması hükmü bulunduğuna dikkat çekmiş ve “Bakırı zenginleştiren bu tesis, sadece Cengiz Holding’de var. Samsun’daki bu tesisi 2004’te 33 milyon dolara devletten özelleştirmeyle aldılar. Aynı tesisi bugün kurmak 300 milyon dolara mal oluyor. İhaleye tek firma katılsa ve rekabet oluşmasa bile, izabe şartı nedeniyle maden sahasını Cengiz Holding ya da onun adına girecek firma alacak” demişti.

Yeşil NoktaCHP’li Yavuzyılmaz: Sinop’ta dev maden ihalesinin adresi Cengiz Holding

Yavuzyılmaz ihalenin rekabete açık hale getirilip, devlet payının açık artırması usulüyle yapılırsa devletin yıllık cirodan alacağı pay yüzde 25″ diyerek tepki göstermişti: “Bu payın yüzde 1’de bırakılması akıl alır gibi değil. İhale ya iptal edilmeli ya da şartları değiştirilip kamu zararına olacak hükümler ve gelir kaybı ortadan kaldırılmalı.”

Yavuzyılmaz: Adrese teslim demiştik, teslim ettiler

Bugün de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla, ihalenin duyurduğu gibi Cengiz Holding’e verilmesine tepki gösteren Yavuzyılmaz, şunları ifade etti:

“Adrese teslim ihale dediğimiz gibi sonuçlandı! Bir AK Parti tezgahıyla, bugün yapılan Sinop Boyabat Bakır Maden Sahası ihalesi Cengiz Holding’e ait Eti Bakır A.Ş.’ye verildi.

İhale tutarı: 3,686 Milyar Lira

Rezervin güncel değeri: 456 Milyar Lira

Aradaki fark 123 kat. Bunun adı peşkeştir!

İhaleye karşı yürütmeyi durdurma talepli iptal davamızı açtık. Mücadeleyi sürdürüyoruz.”

‘İzabe tesisini de özelleştirmeyle devralmıştı’

Cengiz Holding, Türkiye’deki tek izabe tesisi olan (Bakır uç ürün üretim tesisi) Samsun’daki tesisi, 2004’te 33 milyon dolar gibi cüzi bir tutarla devletten özelleştirmeyle devralmıştı.

Holding, böylece sektörde doğal tekel haline gelmişti.

‘Dünyanın büyük kısmında ağaçlar ve toprak 2023’te neredeyse hiç CO2 emmedi’

Uluslararası bir araştırmacı ekibinin ön bulguları, şimdiye kadar kaydedilen en sıcak yıl olan 2023’te kara tarafından emilen karbon miktarının geçici olarak çöktüğünü gösteriyor. Sonuç olarak orman, bitkiler ve toprak atmosferden neredeyse hiç karbon absorbe etmedi.

Dünyamızın okyanusları, buralardaki milyarlarca zooplankton, kabuklu ve diğer deniz organizmalarının atıkları, ormanlar, topraklar ve benzer doğal karbon depoları tüm insan emisyonlarının yaklaşık yarısını tutuyor.

Ancak Dünya ısındıkça, bu kritik süreçlerde de bozulma görülüyor.

Denizde de uyarı işaretleri var. Doğanın en büyük CO2 emicisi okyanuslar son on yıllarda fosil yakıtlardan kaynaklanan ısınmanın yüzde 90’ını emdi, ancak bu deniz sıcaklıklarında artışa neden oldu. Grönland‘ın buzulları ve Arktik buz tabakaları beklenenden daha hızlı eriyor, bu da okyanus akıntılarının işleyişini bozarak okyanusların karbonu emme hızını yavaşlatıyor. Eriyen deniz buzu,  yosun yiyen zooplanktonları da daha fazla güneş ışığına maruz bırakıyor. Bilim insanları bu durumun, onları daha uzun süre derinliklerde tutabileceğine ve  okyanus tabanında karbon depolayan dikey göçü bozabileceğine dikkat çekiliyor.

‘Doğanın istismarımızı dengelemesi sona eriyor’

Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü müdürü Johan Rockström, Eylül ayında New York İklim Haftası’nda düzenlenen bir etkinlikte şunları söylemişti:

“Dünya sistemlerinin dayanıklılığında çatlaklar görüyoruz. Karadaki çatlaklar daha büyük gibi görünüyor. Karasal ekosistemler karbon depolama ve karbon alım kapasitelerini kaybediyor, ancak okyanuslar da istikrarsızlık belirtileri gösteriyor. Doğa şimdiye kadar bizim istismarımızı dengeledi. Bu sona eriyor.”

2023’te kara karbon yutağının çökmesi geçici olabilir: Kuraklık veya orman yangınlarının baskıları olmadan, kara parçaları tekrar karbon emmeye geri dönebilir. Ancak bu, iklim krizi için büyük etkileri olan bu ekosistemlerin kırılganlığını gösteriyor.

Atmosferik karbonu büyük ölçekte ortadan kaldırabilecek bir teknolojinin yokluğunda, Dünya’nın geniş ormanları, otlakları, turba bataklıkları ve okyanusları, 2023’te rekor seviye olan 37,4 milyar tona ulaşan insan karbon kirliliğini emmek için tek seçenek. En az 118 ülke de ulusal iklim hedeflerini karşılamak için karaya güveniyor. Ancak artan sıcaklıklar, artan aşırı hava olayları ve kuraklıklar ekosistemleri keşfedilmemiş bölgelere itiyor.

Sadece Kongo havzası işlevini yerine getiriyor

Guardian‘ın aktardığına göre, 2023’te görülen hızlı kara çökmesi türü çoğu iklim modelinde hesaba katılmış değil. Bu eğilimin devam etmesi halinde, modellerin öngördüğünden daha hızlı küresel ısınma olasılığının artması bekleniyor.

Sadece Kongo havzasında bir büyük tropikal yağmur ormanı atmosfere saldığından daha fazlasını kaldıran güçlü bir karbon yutağı olmaya devam ediyor. El Niño hava desenleri, ormansızlaşma ve küresel ısınmanın tehdit ettiği Amazon havzası, nehirlerin tüm zamanların en düşük seviyesinde olduğu rekor kıran bir kuraklık yaşıyor. Güneydoğu Asya’daki tropikal yağmur ormanları ise tarımın genişlemesiyle son yıllarda net bir emisyon kaynağına dönüştürdü.

Okyanuslardan sonra en büyük ikinci aktif karbon deposu olan topraktan kaynaklanan emisyonların, mevcut oranda devam ederse yüzyılın sonuna kadar yüzde 40’a kadar artması bekleniyor; çünkü topraklar kuruyor ve mikroplar toprağı daha hızlı parçalıyor.

Exeter Üniversitesi‘nde iklim değişikliği ve Dünya sistemi bilimi profesörü olan Tim Lenton “İklim konusunda olduğu gibi biyosferde de tahmin edilenin dışında bazı şaşırtıcı tepkiler görüyoruz. Soru şu: Karbon emiciler veya karbon depoları olarak onlara ne ölçüde güvenebiliriz?” diye soruyor.

Temmuz ayında yayımlananbir makalede, ormanlar tarafından emilen toplam karbon miktarının 1990 ile 2019 arasında sabit kaldığını ancak bölgeye göre önemli ölçüde değiştiği belirtilmişti. Rusya, İskandinavya, Kanada ve Alaska‘ya uzanan, karada bulunan tüm karbonun yaklaşık üçte birine ev sahipliği yapan “boreal ormanlar”ın, iklim kriziyle bağlantılı böcek salgınları, yangın ve kereste için yapılan temizlik nedeniyle emdikleri karbon miktarında üçte birden fazla düşüş görüldü.

Bilim insanları, Amazon’un azalan dayanıklılığı ve tropik bölgelerdeki kuraklık koşullarıyla birleşen kuzey ormanlarındaki sıcak koşulların, 2023’te kara lavabosunun çökmesine neden olarak atmosferik karbon oranında artışa yol açtığını söylüyor.

En son makalenin yazarlarından biri olan Fransız İklim ve Çevre Bilimleri Laboratuvarı‘ndan araştırmacı Philippe Ciais, “CO2 emiliminin yarısından fazlasının olduğu kuzey yarımkürede , sekiz yıldır emilimde düşüş eğilimi görüyoruz. Geri döneceğine inanmak için iyi bir neden yok” diye yazıyor.

‘Hiçbir model bunu hesaba katmadı’

Araştırmacılar, kara ve okyanustaki karbon akışının iklim biliminin en az anlaşılan kısımlarından biri olmaya devam ettiğini söylüyor. İnsan emisyonlarını ölçmek giderek daha basit hale gelirken, doğal dünyadaki süreçlerin çok sayıda ve karmaşık olması, anlayışımızda önemli boşluklar olduğu anlamına geliyor.

Uydu teknolojisi ormanların, turbalıkların, donmuş toprakların ve okyanus döngülerinin izlenmesini iyileştirse de ancak uluslararası raporlardaki değerlendirmeler ve tahminlerde  genellikle büyük hata paylar olduğu için dünyanın doğal karbon emicilerinin gelecekte nasıl davranacağını tahmin etmek kolay değil.

Exeter Üniversitesi’nin deniz ve atmosfer bilimleri grubunun başkanı Prof. Andrew Watson genel olarak modellerin hem kara hem de okyanus havzasının iklim değişikliğinin bir sonucu olarak gelecekte azalacağı konusunda benzer sonuçlar verdiğini söylüyor: “Ancak bunun ne kadar çabuk gerçekleşeceği sorusu yanıtlanmış değil. Modeller bunun önümüzdeki 100 yıl veya daha uzun bir süre içinde oldukça yavaş bir şekilde gerçekleştiğini gösteriyor. Ancak belirli durumlarda bu çok daha hızlı gerçekleşebilir” diyor. Çünkü son yıllarda büyük emisyon kaynakları haline gelen Kanada ve Sibirya‘daki gibi büyük orman yangınlarına benzer olaylar modellere henüz dahil edilmiş değil.

Watson, iklim modellerinde bulunmayan bir diğer sürecin de ağaçların kuraklıktan ölmesi olduğuna dikkat çekiyor: ” odellerin bu faktörlerden yoksun olması muhtemelen onları fazla iyimser yapıyor.”

‘Doğal emiciler işlemeyi bırakırsa ne olur?

Doğanın karbonu emme yeteneğinde mütevazı bir zayıflama bile, dünyanın net sıfıra ulaşmak için sera gazı emisyonlarında çok daha derin kesintiler yapması gerektiği anlamına geliyor. Şimdiye kadar bölgesel olan karasal havzaların emme kapasitelerindeki zayıflama, ülkelerin karbondan arındırma ve iklim hedeflerine doğru ilerlemesini iptal etme etkisi de yaratabilir. Bu birçok ülke için zorlu bir mücadele anlamına gelir.

Örneğin, Avustralya‘da, otlaklar olarak bilinen geniş iç kesimlerdeki aşırı sıcak ve kuraklıktan kaynaklanan büyük toprak kayıpları, emisyonlar artmaya devam ederse toprağın emme kapasitesini olumsuz etkileyeceği için iklim hedefini ulaşılamaz hale getirebilir. Avrupa‘da, Fransa, Almanya , Çek Cumhuriyeti ve İsveç, iklimle ilgili kabuk böceği salgınları, kuraklık ve artan ağaç ölümleri nedeniyle toprak tarafından emilen karbon miktarında önemli düşüşler yaşadı.

Gelişmiş dünyada en iddialı karbon nötrlük hedefine sahip olan Finlandiya‘nın, bir zamanlar büyük olan karasal yutakları son yıllarda yok oldu. Bu da ülkenin tüm sektörlerdeki emisyonlarını yüzde 43 oranında azaltmasına rağmen toplam emisyonlarının değişmediği anlamına geliyor.

Şimdiye kadar bu değişimler bölgesel olarak gerçekleşti. Çin ve ABD gibi bazı ülkelerde henüz böyle düşüşler yaşamıyor.

Son yıllarda, dünyanın ormanlarının ve doğal ekosistemlerinin emdiği karbon miktarını nasıl artırabileceğine dair çeşitli tahminler yayınlandı. Ancak birçok araştırmacı, asıl zorluğun ormansızlaşmayı durdurarak, emisyonları azaltarak ve mümkün olduğunca sağlıklı olmalarını sağlayarak halihazırda sahip olduğumuz karbon depolarını ve havuzlarını korumak olduğunu söylüyor.

Exeter Üniversitesi’nden ve yıllık Küresel Karbon Bütçesi hesaplamalarını denetleyen Prof. Pierre Friedlingstein, “İşi yapmak için doğal ormanlara güvenmek yerine gerçekten büyük sorunla mücadele etmeliyiz: Tüm sektörlerdeki fosil yakıt emisyonlarıyla. Ormanlarımızın olduğunu ve ormanların bir miktar CO2’yi ortadan kaldıracağını varsayamayız, çünkü bu uzun vadede işe yaramayacak” diyor.