Fransa’da lise öğretmeni Samual Paty‘nin başı kesilerek öldürülmesinin ardından ülkede radikal hareketlere yönelik başlatılan geniş çaplı operasyonlarda başkent Paris’te “BarakaCity” adlı kuruluşun, ‘radikal İslam fikirlerini yaymak’ suçlamasıyla kapatılmasına karar verildi.
Derneğin başkanı İdriss Sihamedi, kendisi ve ekibi adına Türkiye’ye sığınma başvurusu yapmak istediğini açıkladı.
Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, Bakanlar Kurulu tarafından yayımlanan kararnamede hükûmet tarafından radikal İslamcı hareketlerle ilişkileri ve terör eylemlerini meşrulaştırmak ve radikal İslam fikirlerini yaymakla suçlanan “BarakaCity”nin kapatılmasının kararlaştırıldığı açıklandı. Darmanin, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda kapatma kararnamesini yayınlayarak kararı şu şekilde duyurdu:
“BarakaCity derneği bu sabah Bakanlar Kurulu’nda feshedildi. Sunduğum kararnamede detaylandırıldığı üzere, Barakacity, nefreti körükledi, radikal İslamcı hareketle ilişkileri sürdürdü, terör eylemlerini meşrulaştırmaktan zevk aldı.”
L'association BarakaCity a été dissoute en conseil des ministres ce matin. Comme le détaille le décret que j’ai présenté, elle incitait à la haine, entretenait des relations au sein de la mouvance islamiste radicale, se complaisait à justifier des actes terroristes. A lire👇 pic.twitter.com/GEDAN4S9kT
Derneğin Başkanı Sihamedi ise, sosyal medya hesabından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenerek, şunları yazdı:
“Emmanuel Macron hükûmetinin yalanlarının ardından, insani yardım ve insan hakları STK’larının kapatılmasıyla ben, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan kendim ve ekibim için resmen ‘siyasi sığınma’ talep ediyorum”
Paris’te de 16 Ekim’de ifade özgürlüğü ile ilgili dersinde Hz. Muhammed’in karikatürlerini sınıfta gösteren öğretmen Samuel Patybaşı kesilerek öldürülmüştü. Bugün de Nice‘de Notre Dame Kilisesi’ni basan bıçaklı bir kişi üç kişiyi öldürdü, çok sayıda kişiyi yaraladı. Avignon‘da da “Allahu Ekber” diye bağırarak çevresini tehdit eden silahlı bir saldırgan, polis tarafından vuruldu.
Kazdağları’nda Balaban/Kirazlı mevkiinde altın madeni için çalışmalar yürüten ve 13 Ekim 2019 tarihinde ruhsat süresi biten Kanada merkezli Alamos Gold sahayı terk etme kararı aldı.
Şirketin madencilik faaliyetleri için yaptığı ağaç kesimleri halk arasında büyük bir tepki uyandırmış, on binlerce kişi şirketi protesto etmek için bölgeye gitmişti. Kirazlı‘da maden faaliyetlerine karşı başlatılan çadır nöbeti 425 gün boyunca devam etmişti.
Şirket 27 Ekim tarihinde işletme sahasını Orman Bölge Müdürlüğü yetkililerine teslim ederek Kazdağları’ndaki varlığını sonlandırdı. Şirketin ayrıca devletten tazminat aldığı da belirtiliyor.
‘Mücadele sonuç verdi’
Konuyla ilgili basın açıklaması gerçekleştiren Su ve Vicdan Nöbeti “Bugün gelinen noktada havasına suyuna toprağına ve vatanına sahip çıkan duyarlı insanların yürüttüğü mücadele sonuç vermiştir. Katkı sunan herkesi kutluyoruz” ifadelerini kullandı.
Öte yandan sahada yapılan inceleme sonucu şantiye binalarının ve iş makinelerinin saha içinde korunuyor olduğu belirtilen açıklamada “Bu durum bazı kuşkuları da beraberinde getirmektedir” denildi.
Fotoğraf: Su ve Vicdan Nöbeti Koordinasyon Kurulu
‘Devir yasa ve yönetmeliklere uygun yapılmıyor’
Başta Orman Bölge Müdürlüğü olmak üzere ilgili kamu kurumlarını uyardıklarını söyleyen Su ve Vicdan Nöbeti “Devir teslimin yasa ve yönetmeliklere uygun yapılmadığı konusunda kanaat oluşmaktadır” endişesini dile getirdi ve şu talepler paylaşıldı:
İlgili şirkete saha teslim edilirken imzalanan protokolün ve ilgili şirket tarafından taahhüt edilen kuralların yerine getirilip getirilmediği,
Sahada herhangi bir rehabilitasyon çalışması yapılmadığı görülmekte olup, orman bölge müdürlüğü tarafından şirketten ağaçlandırma bedeli alınıp alınmadığı,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi gereği; ormanlara girenlere keyfi cezai işlem uygulanırken şantiye binası ve yüzlerce iş makinası ile ormanı izinsiz olarak işgal eden şirkete herhangi bir yasal işlem yapılıp yapılmadığı,
Devir teslimde imzası bulunan görevlilerin yasalara uygun davranıp davranmadığı konuları kamuoyuna objektif olarak bildirilmelidir.
Durmuş: Alamos yerine Cengiz gelebilir
Alamos Gold bölgeden ayrıldıktan sonra arazinin kime devredileceği konusundaki veya nasıl bir rehabilitasyon yapılacağı ise henüz bilinmiyor. Tarım Orman-İş Sendikası Başkanı Şükrü Durmuş, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada Alamos Gold yerine Cengiz Holding’in gelebileceğini öne sürdü.
Maden sahasındaki şantiye binaları ve iş makinelerinin tamamının saha içindeki şekliyle teslimatının yapıldığına dikkat çeken Durmuş şunları söyledi:
Alamos’un böyle bırakıp gitmesi düşündürücü. Bu sahaya yakın yerlerde Halilağa Bakır Madeni projesi için Koza Madencilik ve Cengiz İnşaat’ın ruhsat alanı olması, Alamos’un çekildiği sahanın Cengiz veya Koza’ya devredileceği söylentilerini artırdı. Kaygımız, millete küfreden adamın, burayı alarak mahvetmesi.
‘Kazdağları’nı rantçılara yedirmeyeceğiz’
Su ve Vicdan Nöbeti ise basın açıklamasında “Buradan elini ovuşturarak başka hayaller kuranları da uyarıyoruz. Yağma yok! Kazdağlarını rantçılara yar etmeyeceğiz!” ifadelerini kullandı.
Açıklama “Tahrip edilen bu alanın en kısa sürede eski haline dönüşmesi için çalışmaların bir an önce başlatılmasını, orman genel müdürlüğü tarafından ağaçlandırma çalışmalarının başlamaması durumunda bizler tüm sahanın rehabilite edilerek ağaçlandırılmasını taahhüt ve talep ediyoruz” taleplerinin dile getirilmesiyle sona erdi.
Fotoğraf: Su ve Vicdan Nöbeti Koordinasyon Kurulu
CHP’li Öztunç: Alamos Gold bedelini ödemeli
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç ise konuyla ilgili bir açıklama yaparak “Bu topraklara zulmeden Alamos Gold, öyle hiçbir şey olmamış gibi gitmemeli, verdiği zararın faturasını ödemelidir” dedi.
Öztunç açıklamasının devamında “Alamos Gold’a devlet kasasından gidecek tek kuruşun dahi, bunda kusuru olanlara rücu edilmesi gerekir. Alamos Gold zengin olsun diye canından, yerinden yurdundan olan ağaçların, kuşların, böceklerin, cümle orman canlısının hakkı var parada” ifadelerini kullandı.
Beş ülkeden altı bilim insanının dünya genelinde yaptığı araştırma, hava kirliliğinin Covid-19’dan ölüm riskini dünya çapında yüzde 15 arttırdığını gösterdi.
Sonuçları “Cardiovascular Research” dergisinde yayımlanan çalışmada, İtalya, ABD, İngiltere, Almanya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üniversitelerindeki altı bilim insanının bulgularına yer verildi. Elde edilen epidemiyolojik bulgular doğrultusunda Dünya genelinde Covid-19 nedeniyle yaşanan can kayıplarının yüzde 15’inin hava kirliliğiyle bağlantılı olduğu kaydedildi. Araştırmada, Doğu Asya’da, yeni tip koronavirüs kaynaklı ölümlerin yüzde 27’sinin hava kirliliğine bağlı olduğu belirtildi.
Bu oran, Avrupa’da yüzde 19, Kuzey Amerika’da ise yüzde 17.
Tüm antropojenik kaynaklardan (üstte) ve yalnızca fosil yakıt kullanımından (altta) kaynaklanan hava kirliliğine atfedilen Covid-19 ölüm oranlarının tahmini yüzdeleri.
Daha az kirli hava, daha az ölüm
Araştırmacılar, Covid-19’dan ölümler ve hava kirliliği arasında direkt bir “sebep-sonuç” ilişkisi olmadığına fakat daha az kirli havaya maruz kalınması durumunda ölümlerin bir kısmının engellenebileceğine işaret etti.
Mainz Üniversitesi Tıp Merkezi’nden Thomas Munzel, hava kirliliğine uzun süre maruz kalma ve Covid-19’un yarattığı enfeksiyon bir araya geldiğinde özellikle kalp ve damarlar açısından olumsuz etkilere neden olduğunu vurguladı.
Fosil yakıtla ilgili ve tüm antropojenik hava kirliliği kaynaklarına atfedilen COVID-19 ölüm oranlarının bölgesel yüzdeleri. % 95 güven seviyeleri parantez içinde verilmiştir.
Araştırmada, havadaki kirli partiküllere uzun süre maruz kalmanın, virüsün neden olduğu ölümcül sonuçlara yol açan semptomları ağırlaştırdığı kaydedildi.
2019 yılında, Türkiye’de hava kirliliği (PM10) yeterli veri olan 51 ilin %98’inde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün sınır değerlerinin üzerinde gerçekleşti.
Son dört yıl boyunca düzenli olarak yüksek derecede kirli hava soluyan Iğdır, Düzce, Manisa, Bursa, Kahramanmaraş, ve Afyon’da hava kirliliği sorununun çözülemeyen kronik bir sorun haline geldiği gözlemleniyor.
Türkiye’de hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü kılavuz değerine indirilseydi; 2019 yılında tüm ölümlerin %7,9’u (31.476 ölüm) ve 2018 yılındaki tüm ölümlerin %12.13’ü (45.398 ölüm) önlenebilirdi.
Hem Platform hem de Türk Toraks Derneği‘nin raporunda Türkiye’de hava kirliliği sorununun “ölçüm yapılan istasyon ve kirlilik takibi yapılan gün sayısını azaltarak” çözülmeye çalışıldığı uyarısında bulunuluyor.
Birleşmiş Milletler bünyesindeki UNESCO ve UNICEF ile Dünya Bankası yayımladıkları ortak raporda Covid-19 riskine rağmen okuların açık kalması uyarısında bulundu.
Haziran ve ekim ayları arasında 150 ülkeden toplanan verilerle hazırlanan raporda özellikle yoksul ülkelerde çocukların eğitimden uzak kalmalarının yarattığı zararın Covid-19 hastalığından daha büyük olduğu vurgulandı.
Raporda düşük ve orta-düşük gelirli ülkelerde çocukların salgının başından bu yana neredeyse 4 ay okul eğitiminden geri kaldığına dikkat çekildi. Rapora göre yüksek gelirli ülkelerde yaşanan okul eğitimi kaybı ise ortalama altı haftaya denk geliyor.
‘Fırsat eşitsizliğindeki artış yıkıcı olabilir’
UNICEF Küresel Eğitim Başkanı Robert Jenkins raporu “Salgının dünya çapında çocukların eğitimi üzerine verdiği zararı görmek için uzağa bakmaya gerek yok” ifadeleriyle kamuoyuna duyurdu. Euronews’in aktardığına göre Jenkins açıklamasında okulların yeniden açılmasına öncelik vermenin ve eksikleri tamamlamak için ek ders sunmanın önemine işaret etti.
UNESCO Eğitim Genel Müdür Yardımcısı Stefania Giannini ise salgının düşük ve orta-düşük ülkelerdeki eğitimdeki fon açığını arttıracağından beklemek yerine doğru yatırım seçimlerinin şimdiden yapılması gerektiğini vurguladı.
Eğitim sürecinin acilen başlatılması gerektiğine dikkat çeken Dünya Bankası Eğitim Direktörü Jaime Saavedra ise “Salgından önce eğitim yoksulluğundan ve öğrenim fırsatlarının eşitsizliğinden endişe duyuyorduk. Şimdi öğrenimde taban çizgisi düştü ancak, fırsat eşitsizliğindeki artış yıkıcı olabilir” dedi.
Rapordan öne çıkanlar
Rapor düşük ve orta-düşük gelirli ülkelerde çocukların uzaktan eğitime erişim olanağının daha kısıtlı olduğuna ve öğrenim kaybının takibinin daha zor olduğuna dikkat çekiyor. Rapordan öne çıkanlar şu şekilde:
Verileri derlenen 150 ülkenin üçte ikisinde okullar tamamen ya da kısmen açıldı.
Her dört ülkeden biri ya okulların yeniden açılmasına dair planı uygulayamadı ya da yeni bir tarih belirleyemedi.
Düşük gelirli ülkelerin beşte birinde uzaktan eğitim günleri resmi okul günü sayıldı.
Yüzde 40’ı eğitim bütçesinde kesinti yaşadı
Eğitim bütçesine ilişkin soruları yanıtlayan 79 ülke arasında düşük ve orta-düşük gelirli ülkelerin yüzde 40’ı eğitim bütçesinde bu yıl kesinti yaşamakta olduklarını ya da önümüzdeki yıl yaşayacaklarını bildirdi.
Her ne kadar katılımcı ülkelerin çoğu öğrencilerin eğitimlerini takip ettiklerini bildirse de, düşük ve orta-düşük ülkelerin dörtte biri hiçbir şekilde öğrenci takibi yapmadıklarını belirtti.
Ülkelerin yarısı salgın tedbirlerinde yetersiz
Düşük gelirli ülkelerin yarısı Covid-19’a karşı gerekli olan el yıkama tesisatı, sosyal mesafe kuralları ve öğrenci ve öğretmenler için koruyucu ekipman satın almak için maddi imkanlarının yetersiz olduğunu bildirdi. Bu oran yüksek gelirli ülkelerde yalnızca yüzde 5 düzeyinde.
Yüksek orta-yüksek gelirli ülkelerin yüzde 90’ında öğretmenlerin okulların kapalı olduğu dönemde eğitime devam etmeleri istendi. Bu oran düşük gelirli ülkelerde yüzde 40’ın altında kaldı.
Neredeyse bütün ülkelerde eğitim ihtiyacını karşılamak üzere internet üzerinden bir platform, televizyon ve radyo programları ve evde ders paketleri gibi uzaktan eğitim imkanları hazırlandı.
Yüzde 40’ı psikolojik destek sundu
Her on ülkeden dokuzu internet üzerinden eğitim için, genellikle cep telefonu üzerinden ya da düşük ücretli veya bedava bağlantı sunarak erişim hizmeti sağladı, ancak bu erişimin maliyeti açısından ülkeler arasında büyük fark bulunuyor.
Her on ülkeden altısı velilere evde eğitim için rehber olması amacıyla malzeme sundu. Bu girişimler yüksek gelirli ülkelerde daha sıklıkla görüldü.
Her on ülkeden dördü okulların kapalı olduğu dönemde çocuklar ve onlara bakan kişiler için psikososyal danışma hizmeti sundu Bu girişimler yüksek gelirli ülkelerde daha sıklıkla görüldü.
Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı Çapaklı köyü sakinlerinin, biyogaz tesisine karşı mücadelesi sürüyor. Biyogaz elektrik ve gübre üretim tesisinin tarıma ve su kaynaklarına zarar vereceğini belirten köylülerin ‘acele kamulaştırma’ kararına karşı açtığı iptal davası görüldü.
Manisa 1’inci İdare Mahkemesi’nde görülen duruşma sonrasında mahkemenin verdiği karar taraflara daha sonra tebliğ edilecek.
Birgün EGE’nin aktardığına göre duruşma açıklama yapan Salihli Çevre Derneği Başkanı Avukat Seçil Ege Değerli , “Hem projenin kamu yararına olmadığını hem de sonrasında alınan ‘acele kamulaştırma’ kararının yanlış olduğunu mahkeme heyetine anlattık. Proje tarım alanları üzerine yapılacak ve bölgenin ekolojik bütünlüğüne zarar verilecek” dedi.
‘Tarım topraklarının yok edilmesine karşıyız’
Memleket topraklarının santrallere, ocaklara feda edilmesini kabul etmediklerini vurgulayan Değerli, “Hem insan sağlığının hem canlı varlığının ekolojik bütünlük içinde var olabilmesi için tarım arazilerinin korunmasının önemine dikkat çektik. Ümidimiz o dur ki haklı davamız olumlu şekilde sonuçlanacak. Tarım topraklarının yok edilmesine karşıyız” ifadelerini kullandı.
Dava avukatlarından Berna Babaoğlu da “Tesisin zararlarını ve hazırlıksız olduğunu, depremsellik olarak yeterince önlemlerin alınmadığını mahkeme heyetine anlattık. Ve idarenin işleminin iptalini istediğimizi heyete sunduk. Karar taraflara tebliğ edilecek, olumlu olmasını bekliyoruz. İdarenin hukuka ve usule aykırı yapmış olduğu ÇED olumlu kararları, yani usulen yerine getirilerek, denetlenmeden vermiş olduğu kararın iptal edileceğini umuyoruz” ifadelerini kullandı.
CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel, Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) başvurusunda öğrencilere AKP’ye yakınlığıyla bilinen Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren yapılara üye olup olmadıklarının sorulduğunu duyurdu.
Adıgüzel’in aktardığına göre KYK başvurusunu doldurmak için sisteme giren öğrencilerin karşısına “Gençlik Merkezi üyesiyim” ve “Genç Gönüllüler Platformu üyesiyim” seçenekleri çıkıyor.
‘AKP’li olmayanın okumaya hakkı yok mu?’
Gençlik Merkezi ve Genç Gönüller Platformu, Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteriyor. Ancak bu duruma tepki gösteren Adıgüzel, iki kurumun da AKP’nin gençlik yapılanması olarak kullanıldığını iddia etti.
Adıgüzel paylaşımında “AKP’li olmayan öğrencinin okuma hakkı KYK’ya başvurma hakkı yok mu?” ifadelerini kullandı.
Parti devleti budur. AKP'li olmayan öğrencinin okuma hakkı #KYK başvurma hakkı yok mu? Artık açık açık yapıyorlar. Utanmazlar.. pic.twitter.com/qSxt7H9e7G
Bu seçenekleri doldurmalarının öğrencileri KYK değerlendirmesinde avantajlı hale getireceğini belirten Adıgüzel, “Torpili biliyorduk, gizliden yapılıyordu. Ama maalesef şimdi açıktan yapıyorlar” değerlendirmesinde bulundu. CHP’li milletvekili bu soruların derhal sistemden kaldırılması talebinde bulundu.
3 Kasım Salı günü saat 23.59’a kadar devam edecek olan başvurular, e-Devlet üzerinden alınacak. Başvuru sırasında öğrencilerin beyan ettiği ekonomik, sosyal ve başarı durumuna ilişkin bilgiler, Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından kamu kurumları aracılığıyla teyit edilecek.
Yapılan değerlendirme sonucunda mevzuata uygun olan öğrencilere geri ödemesiz burs ya da geri ödemeli öğrenim kredisi almaya hak kazanacak.
Bakanlık: Başvuru sonucunu etkilemeyecek
Konunun gündeme gelmesinin ardından Gençlik ve Spor Bakanlığı yazılı açıklamada bulundu. Sorulara verilen yanıtların başvuru sonucunu etkilemeyeceği belirtilen açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü burs ve kredi başvurusuna katılan tüm gençlerimize teşekkür eder; başvuru esnasında gençlerimize yönelik yapılan anket çalışmasında yer alan bakanlığımıza ait gençlik merkezleri ve gönüllülük faaliyetlerine ilişkin sorulara verilen yanıtların başvuru sonucunu etkileyemeyeceğinin altını çizmek isteriz.
Açıklamada bu soruların bilgilendirme amaçlı olduğu belirtildi ve “Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü burs ve kredi formlarımızda yer alan gençlik merkezleri ve gönüllülük faaliyetlerine ilişkin sorular, bilgilendirme amaçlı olup, gençlerimizin bakanlığımızın bu tür faaliyetlerine katılmaları doğrultusunda davet niteliğindedir” denildi.
Fransa‘nın Nice kentinde Notre Dame Kilisesi’nde bıçaklı bir saldırı gerçekleştirildi.
Reuters‘ın aktardığına göre polis, saldırıda üç kişinin hayatını kaybettiğini, çok sayıda kişinin yaralandığını açıkladı. Saldırgan ise polis tarafından vurularak yaralandı ve hastaneye kaldırıldı. İkinci bir saldırgan daha olabileceği belirtiliyor.
Fransa İçişleri Bakanı, olayla ilgili polis operasyonunun devam ettiğini açıkladı. Fransız medyasında kurbanlardan en az birinin başının ya da boğazının kesildiğine dair doğrulanmamış haberler bulunuyor.
Nice Belediye Başkanı: İslamofaşizmi topraklarımızdan çıkarmalıyız
Nice Belediye Başkanı Christian Estrosi, saldırganın polis tarafından gözaltına alınması sırasında birkaç kez “Allahu Ekber” dediğini söyledi.
Başı kesilerek öldürülen öğretmen Samuel Paty‘yi hatırlatan Estrosi şu ifadeleri kullandı: “Kilisede öldürülen iki kişi var… ve sığındığı kiliseye bakan bir barda bulunan ve hayatı tehlikede olan üçüncü bir kişi var. Yeter artık … bu İslamo-faşizmi topraklarımızdan çıkarmalıyız. ”
13 jours après #SamuelPaty, notre pays ne peut plus se contenter des lois de la paix pour anéantir l’islamo fascisme. #Nice06
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Fransa’nın terörle mücadele savcısının “terör örgütüyle bağlantılı cinayet” suçlamalarını soruşturmak kente gittiği öğrenildi.
Saldırı, 47 yaşındaki tarih öğretmeni Samuel Paty’nin ifade özgürlüğü üzerine bir tartışma sırasında, Charlie Hebdo‘da yayımlanan Hz.Muhammed’in karikatürünü sınıfta gösterdikten sonra, lisesinin önünde kafası kesilerek öldürülmesinden 13 gün sonra gerçekleşti.
Avignon’da da bir silahlı saldırgan öldürüldü
Nice’deki saldırıdan saatler sonra Avignon kentinde de bir saldırı girişimi yaşandı. Yoldan geçenleri tehdit eden silahlı bir kişi polis tarafından vurularak öldürüldü.
Reuters’e göre, Avignon’da yoldan geçenleri silahla tehdit eden kişinin “Allahu Ekber” diye bağırdığı bildirildi.
Halihazırda birçok kişinin ölümüne sebep olan sellerden sarsılmış olan Vietnam’ı bu sefer de Molave Tayfunu vurdu. Tayfun, Çarşamba günü ülkenin tatil beldesi Da Nang’ın hemen güneyinden karaya çıktı.
Şiddeti 2’nci kategorideki Atlantik kasırgasına denk olan tayfun 165 kilometre/saat hızındaki rüzgarları beraberinde getirdi. Molave, Güneydoğu Asya dağlarına doğru geçerken yağmurlara ve tehlikeli rüzgarlara sebep olarak ani sel ve toprak kaymalarına sebep oldu.
25 kişi yaşamını yitirdi
CNN’in aktardığına göre yaşanan toprak kaymaları sonucunda 13 kişi hayatını kaybederken, 40 kişi ise kayıp olarak bildirildi. Sonrasında yapılan çalışmalar sonucunda 12 denizcinin daha cansız bedenine ulaşıldı.
Başbakan Nguyen Xuan Phuc, çok fazla evin sular altında kaldığını, milyonlarca hanenin elektrik kesintisi yaşadığını ve bazı yolların ise kapandığını duyurdu.
‘1.2 milyon kişi tehlikede ve yardıma muhtaç’
Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu‘na (IFRC) göre, geçtiğimiz hafta meydana gelen ölümcül sel felaketinden yaklaşık 310 bin ev hasar görmüştü. Organizasyon 1.2 milyona yakın insanın ciddi tehlikede olduğunu ve yardıma muhtaç olduğunu duyurmuştu.
IFRC yaptığı açıklamada “Binlerce hektar tarım ürününün zarar görmesinin ardından en az 150 bin insanın kısa sürede yemek kıtlığı ve açlık ile karşı karşıya olacağını tahmin ediyoruz” ifadelerini kullanmıştı.
Yetkililer 7 bin 200 hektardan fazla gıda mahsulünün yok olduğunu, 691 binden fazla inek ve kümeste beslenen hayvanın öldüğünü duyurdu. Ayrıca ulusla ve yerel yol bağlantıları da zarar gördü, binlerce ev sular altında kaldı.
Bu ayki beşinci fırtına
Vietnam Haber Ajansı’nın (VNA) paylaştığı bilgiye göre Molave Tayfunu karaya çıkmadan önce Vietnam yetkilileri 1.3 milyon kişi için tahliye kararı aldı. Ayrıca 250 bin asker ve 2 bin 300 araç arama kurtarma çalışmaları için görevlendirildi.
Her ne kadar ekim ayı Vietnam’da yağmur sezonu olarak geçse de ülke bu yıl normalden çok daha kötü hava koşullarına maruz kaldı. Molave Tayfunu ise bu ay beraberinde şiddetli yağış getiren dördüncü ismi konulmuş fırtına oldu. Bu yıl içerisinde ise dokuzuncu oldu.
Koronavirüsün zorluklarını ikiye katladı
Yaşadığı bu fırtına ve sel felaketleri Vietnamlıların koronavirüs pandemisi sebebiyle yaşadığı ekonomik zorlukları da ikiye katlamış oldu. Hükümet ülke sınırlarını erken vakitte kapattığı için salgının çok fazla ülke içerisinde çok fazla yayılmadığı belirtiliyor. Ancak kapalı sınırlar ülkenin turizm gelirlerinde büyük bir azalmaya sebep oldu.
IRFC Genel Sekreteri Christopher Rassi geçetiğimiz hafta yaptığı açıklamada “Bu sellerin Covid-19’un neden olduğu zorlukları artırmasıyla gözlerimizin önünde ölümcül bir çifte felaket yaşandığını görüyoruz. Bu seller bardağı taşıran son damla ve milyonlarca insanı yoksulluğun eşiğine doğru sürükleyecek” değerlendirmesinde bulundu.
Süper tayfunların sıklığı iklim kriziyle artıyor
2016’da yayınlanan bir araştırma tayfunlar ile insan kaynaklı iklim değişikliği arasında göz ardı edilemez bir bağ olduğunu belirtiyor. Araştırmaya göre artan okyanus sıcaklığı sebebiyle tayfunlar çok daha yoğun şiddette gerçekleşiyor.
Yapılan başka bir araştırmada ise Pasifik Okyanusu’nun kuzeybatısında gözlemlenen süper tayfun sayısının son yıllarda artış gösterdiğine dikkat çekiliyor.
Türk Tabipler Birliği (TTB) corona virüse yakalanan bir sağlık çalışanının daha hayatını kaybettiğini açıkladı.
TB sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hemşire olarak çalışan Leyla Çiçek’i COVID-19 nedeniyle kaybettik. Ailesine ve tüm sağlık camiasına başsağlığı dileriz” ifadelerini kullandı.
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde hemşire olarak çalışan Leyla ÇİÇEK'İ COVID-19 nedeniyle kaybettik.
SES: Ölümlerin sebebi izin kullanılmasını engelleyenler
Çiçek’in üyesi olduğu Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır şubesi de acı haberi sosyal medya hesabından paylaşarak, “Bugün Leyla çiçek arkadaşımız Covid nedeniyle vefat etti. Genelgelerle sağlıkçıların emekli olmasını, izin kullanmasını engelleyenler, bu ölümlerin sebebidir” dedi.
Bugün Leyla çiçek arkadaşımız Covid nedeniyle vefat etti. Genelgelerle sağlıkçıların emekli olmasını, izin kullanmasını engelleyenler, bu ölümlerin sebebidir. #SağlıkçıyıDeğilCovidiTüketpic.twitter.com/c1bibLATmu
Birleşik Krallık‘ta yapılan bir araştırmaya göre, yürürlükte olan önlemlere rağmen günde yaklaşık 100 bin kişi korona virüsüne yakalanıyor. Ülkede pubların kapalı olmasına ve ev ziyaretlerinin yasaklanmasına rağmen, enfekte olanların sayısı her dokuz günde bir iki katına çıkarken, bazı yerlerde bulaşma katsayısı (R) 2’nin üzerinde seyrediyor.
Londra‘daki Imperial College‘ın 86 bin kişi üzerinde yaptığı araştırma, ülkedeki her bölgede ve her yaş grubunda vaka sayılarının arttığını gösteriyor. Birleşik Krallık’ta enfeksiyon oranlarının en yüksek olduğu yaş grubu 18-24. Ancak araştırmada, virüsün yeniden daha yüksek yaş grupları arasında yayılmaya başladığı, bu nedenle ölüm oranlarında artış beklendiği belirtildi.
“Kritik aşamaya geldik” denilen araştırmada, Boris Johnson hükümetine önlemleri sıkılaştırma çağrısı yapıldı.
‘Bölgelere göre önlem’ işe yaramıyor
Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinde yeniden artan vakalara karşı ulusal çapta önlemler alınırken, İngiliz hükümeti vaka sayılarına göre farklı bölgelerde farklı önlemler alma stratejisi izliyor. Uzmanlar ise bu yöntemin, geçtiğimiz ilkbahardaki yüksek ölüm oranlarına yol açmasından endişeli olduklarını vurguluyor.