Ana Sayfa Blog Sayfa 1666

BBC World News Çin’de yasaklandı

Çin, ülkede bir yıl daha yayın yapmak için başvuruda bulunan BBC World News kanalının ülkede yayın yapmasını yasakladığını açıkladı. Çin Devlet Film, TV ve Radyo İdaresi‘nden yapılan açıklamada, “ciddi içerik ihlalleri”nden söz edildi, BBC’nin tarafsızlık ilkesini de ihlal ettiği iddia edildi.

Açıklamada BBC’nin “haberleri doğru ve adil şekilde vermediği” öne sürüldü, ülkede yayın yapan kuruluşların “Çin’in ulusal çıkarlarına zarar vermemeleri” gerektiği de hatırlatıldı.

BBC: Hayal kırıklığı

BBC ise yaptığı açıklamada Çin’in kararının “hayal kırıklığı” yarattığını belirtti:

Çinli yetkililerin bu yönde adım atmaya karar vermeleri bizi hayal kırıklığına uğrattı. BBC dünyanın en güvenilir uluslararası yayın kuruluşudur ve dünyanın her tarafından haberlere, adil ve tarafsız bir şekilde, kimseden korkmadan veya kimseyi kollamadan yer vermektedir.”

BBC News Türkçe’nin aktardığına göreBirleşik Krallık Dışişleri Bakanı Dominic Raab da Çin’in kararını “medya özgürlüğünü engelleyen kabul edilemez bir adım” olarak nitelendirdi. Çin ile İngiltere arasındaki ilişkiler son aylarda özellikle Hong Kong’daki gelişmeler nedeniyle gergindi.

Hong Kong’da, Çin’in yeni güvenlik yasasına karşı düzenlenen protestolar ve buna yönelik sert müdahaleler BBC bültenlerinde sıkça yer almıştı. UK hükümeti de ocak ayında yeni br vize türüyle Hong Kong’da yaşayan 5,4 milyon kişiye ülkede oturma izni vermişti.

Otel ve diplomatik temsilciliklerde izlenebiliyordu

BBC World News, dünya çapında İngilizce yayın yapan bir televizyon kanalı ve reklam gelirleriyle finanse ediliyor. Kanal, Çin’de zaten sadece bazı otellerde ve diplomatik temsilciliklerde seyredilebiliyordu. Ülkede BBC’nin internet sitesine ve cep telefonu uygulamasına ise erişilemiyor.

Çin, BBC’nin, koronavirüs salgını ve Uygur Türklerine yönelik uygulamalara dair haberlerini de eleştiriyor. Kanal,  Sincan Özerk Bölgesi’nde Müslüman Uygur Türklerinin ve diğer etnik azınlıkların tutulduğu gözaltı kamplarında, kadınların sistematik tecavüze, cinsel tacize ve işkenceye maruz kaldığını gösteren mülakatlara yer verirken; Çinli yetkililer ise kamplara ilişkin iddiaları reddederek, bunların “yeniden eğitim” ve meslek edindirme amaçlı olduğunu söylüyor.

 

TTB’den koronavirüs değerlendirmesi: Bu şekilde devam ederse 60 milyon 2 yılda aşılanacak

Türk Tabipleri Birliği (TTB) COVID-19 İzleme Kurulu, Türkiye’deki ilk koronavirüs vakasının resmi olarak açıklanmasının ardından geçen 11 aylık süreci değerlendirdi. Değerlendirme, dün gerçekleşen çevrimiçi basın toplantısıyla duyuruldu.

Basın toplantısına TTB Merkez Konseyi, COVID-19 İzleme Kurulu, Halk Sağlığı Kolu, Aile Hekimi Kolu, Pratisyen Hekimler Kolu ve uzmanlık derneklerinin üyeleri katıldı.

Toplantının açılış konuşmasını TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı yaptı. Fincancı, hastalığa değil topluma odaklanmanın ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin öneminden bahsetti.

‘Yeni bir Sosyalizasyon Programı gereklidir’

COVID-19 Pandemisi 11. Ay Değerlendirmesi’nin sunumunu yapan TTB İkinci Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten, birinci basamak sağlık hizmetlerinin yürütülmesindeki sorunlardan bahsederek şu açıklamaları yaptı:

İlk basamakta etkili mücadele için ücretsiz hizmet, dar bölgede geniş hizmet yöntemi, ekip hizmeti, sözleşme değil devlet görevliliği, ev ziyaretleri, sağlık hizmetinde eşgüdüm ve işbirliği gibi koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen yeni bir Sosyalizasyon Programı gereklidir.”

‘COVID-19 meslek hastalığı olarak kabul edilmeli’

Doç. Dr. Ökten, işyeri hekimlerinin güvensiz fiziki şartlarda hizmet vermeye zorlandığını vurgulayarak hem hekimlerin durumu hem de işçilerin sağlığı için şu önerilerde bulundu:

Pandemi koşullarına uygun asgari gerekliliklerinin yeniden belirlenmesi, anlaşılır kılavuzlar hazırlanması, riskli çalışanların eşit koşullarda haklarının korunması, COVID-19’un meslek hastalığı kabul edilmesi, işyeri hekimlerinin çalışma sürelerinin yeniden belirlenmesi, personel servisleri ve toplu taşıma araçlarında kapasite sınırlaması yapılması, aşıya erişim imkanı olmayan sağlık personellerinin aşılanması.

Doç. Dr. Ali İhsan Ökten, sayıları fiilen beş milyonu geçen göçmen ve mültecilerin sağlık hizmetine erişimde yaşadığı sorunlara değindi ve mülteci/göçmen işsizliğinin pandemi döneminde katlanarak arttığını kaydetti.

Ökten, toplumun tüm kesimlerini bir arada ele alan bir planlamaya, yerel yönetim ve sivil toplum örgütleriyle işbirliğine, kadın ve çocuk mülteci/göçmenlere koruyucu sağlık hizmeti sağlanmasına ihtiyaç olduğunu da vurguladı.

Fotoğraf: AA

‘Okulların kapanması salgın yayılımını azaltmadı’

COVID-19 Pandemisi 11. Ay Değerlendirmesi’nin eğitim başlığında ise Ökten, yaşananları şöyle özetledi:

Okulların kapanması COVID-19 yayılımını azaltmadı. Okulların açılması COVID-19 olgularını artırmadı. Okulların bu salgında hastalığın ana yayılma merkezi olmadı. Okullarda görülen olguların toplumdaki yayılmanın bir yansımasından ibaret oldu.”

Ökten, ayrıca okulların önlemler alınarak açılması gerektiğinin de altını çizdi.

Aşılamanın birinci aşaması tamamlanmadı

Doç. Dr. Ökten, Türkiye’de koronavirüs aşısının yetersizliği, MHRS randevu sistemi ve karekod uygulamasında yaşanan sorunlar nedeniyle aşılamanın birinci aşamasının bile tamamlanamadığını belirtti. Ökten, bu şekilde devam edilmesi durumunda toplumun 60 milyonluk kesiminin ancak iki yılda aşılanabileceğini söyledi ve TTB’nin önerilerini şöyle sıraladı:

  • En kısa sürede en az 120 milyon doz aşıyla toplumsal bağışıklık sağlanmalıdır.
  • Türkiye’de mutasyon analizleri Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanmalıdır.
  • Coğrafi bölgelere göre ve yaş gruplarına göre hasta ve ölüm sayıları Sağlık Bakanlığı tarafından verilmelidir.
  • Aşının doz başına ödenen para yurttaşların vergisinden ödendiğinden, bu ticari bir sır değildir ve açıklanmalıdır.
  • Pandemide olduğu gibi aşılamada da sosyo-ekonomik desteklerle bölgesel ve her türlü eşitsizlikler giderilmelidir.

‘Biz buna muhtacız’

Ökten’in sunumunun ardından bazı hekimler de toplantıya katkı sundu. TTB COVID-19 İzleme Kurulu’ndan Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamalarına atıfta bulunarak şunları söyledi:

Ben dün gece Sayın Bakan’ın ‘İstersek günde 1,5-2 milyon aşılama yapabiliriz’ sözlerini dinleyince neden istemediğimizi merak ettim; çünkü biz buna muhtacız.”

TTB Halk Sağlığı Kolu’ndan Dr. Faize Deniz Mardin ise, göçmenlerin/mültecilerin hem pandemi verilerine hem de anne ve çocuk ölümlerine ilişkin hiçbir veriye erişemediklerini söyledi. İktidar tarafından geliştirilen bazı projelerin ise işlevli olmadığının altını çizen Mardin, “Biz sağlıkçılar insanları ayırt etmeyiz. Bizim temel noktamız insanların hukuki statüsü değil, hasta olup olmamasıdır” ifadelerini kullandı.

Eskişehir’deki eylem, etkinlik ve basın açıklamaları 15 gün süreyle yasaklandı

Eskişehir‘de kent genelinde düzenlenecek açık hava toplantıları, eylem, etkinlik, yürüyüş ve basın açıklamaları Valilik kararıyla 15 gün boyunca yasaklandı. Ancak siyasi partilerin kongre ve genel kurullarının yasak kapsamının dışında tutulduğu belirtildi.

Koronavirüs salgını nedeniyle bir süre ertelenen AKP Eskişehir İl Başkanlığı Kongresi, 17 Şubat 2021’ye ertelenmiş ancak bu tarih daha sonra 15 Şubat’a çekilmişti.

‘Amaç Boğaziçi eylemlerini susturmak’

Porsuk Öğrenci Dayanışması ise yaptığı paylaşımda “Bu kararın Boğaziçi eylemliliklerini, hak arama ve direniş mücadelelerini önleme amacına yönelik olduğunu biliyoruz. Yaşanan zulümlere bu yasaklarla susmayacağımızı bildiriyoruz!” ifadelerini kullandı.

Valilik açıklaması

Eskişehir Valiliği tarafından yapılan ve internet sitesi üzerinden duyurulan açıklamada yasak kararı şu cümlelerle duyurulmuştu:

İlimiz genelinde (jandarma sorumluluk bölgeleri dahil olmak üzere) valilik ve kaymakamlıklarca açık alanlarda düzenlenmesi uygun görülenler ve kamu kurumlarının resmi bayram, önemli günler kapsamındaki asgari katılımla düzenlenen etkinlikleri, siyasi partilerin icra-i zorunluluk gerektiren yönetim faaliyetleri kapsamında kongre ve genel kurulları ile ekonomik çıkar elde etmek amacıyla düzenlenecek ticari faaliyetler haricinde, ilimizdeki açık alanlarda yapılması planlanan, her türlü açık hava toplantısı, yürüyüş, oturma eylemi, insan zinciri, basın açıklaması, imza kampanyası, toplanma daveti içeren bildiri dağıtımı, afiş/pankart asma, protesto gösterileri vb. eylem/etkinliklerin belirtilen amaçlar doğrultusunda 8 Şubat 2021 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün süreyle yasaklanması kararı alınmıştır.”

Kocaeli’deki Boğaziçi protestosuna polis engeli: 17 kişi gözaltına alındı

Kocaeli’de, Boğaziçi Üniversitesi’ne okul dışından Cumhurbaşkanı tarafından rektör atanmasını ve öğrencilere yönelik polis şiddetini, gözaltıları ve tutuklamaları protesto etmek isteyen Kocaeli Üniversitesi Öğrenci Dayanışması üyesi gruba polis müdahale etti.

Belediye İşhanı binası önünde yapılmak istenen basın açıklamasına izin vermeyen polisler, 17 kişiyi gözaltına aldı.

Gözaltına alınanlar arasında Kocaeli Üniversitesi öğrencilerinin yanı sıra EMEP GYK Üyesi Tarık Erkan, Eğitim Sen Kocaeli Şube Başkanı Suphi Yıldırım ve Şube Sekreteri Ömer Furkan Özdemir de bulunuyordu.

Serbest bırakıldılar

Muayene için Seka Devlet Hastanesi‘ne götürülen kişiler, ardından ifadeleri alınmak üzere Kocaeli Emniyet Müdürlüğü 42 Evler Ek Hizmet Binası’na götürüldü.

Kocaeli Üniversitesi Öğrenci Dayanışması tarafından yapılan paylaşımda gözaltına alınan kişilerin akşam saat 22.00 civarında serbest bırakıldığı aktarıldı.
 

Aydın’da nesli tükenmekte olan saz kedisi görüntülendi

Aydın‘ın Kuşadası ilçesinde nesli tükenmekte olan saz kedisi cep telefonu kamerasıyla görüntülendi. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’nda görev yapan koruma ekibi, koruma ve kontrol faaliyeti esnasında bir yaban hayvanını fark etti.

Cep telefonuyla kayıt altına alarak, türünü belirmeye çalışan ekip üyeleri, hayvanın nesli tükenmekte olan “saz kedisi” olduğunu tespit etti.

‘Doğal yaşam dengesi için vazgeçilmez’

Kuşadası Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Park Müdürü Koray Aşık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, saz kedisinin, Milli Park’ta koruma altındaki önemli türlerden olduğunu belirtti.

Milli park sahasının zengin bir yaban hayatı çeşitliliğine sahip olduğunu belirten Aşık, “Nesli tehlike altında olan saz kedisi, Büyük Menderes Deltasında özgürce yaşayan, biyolojik çeşitlilik açısından çok önemli bir yaban hayvanıdır. Bir köpek büyüklüğünde, yırtıcı etçil bir tür olan yaban kedisi, deltadaki doğal yaşam dengesi için vazgeçilmez bir türdür.” dedi.

Ege’de hortum felaketi: 16 kişi yaralandı

İzmir‘in Çeşme ilçesinde denizde hortum meydana geldi. Alaçatı Port bölgesinde oluşan hortum nedeniyle bölgede vinç devrildi, bazı araçlar ters döndü ve bölgede hasar oluştu.

Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran hortum nedeniyle 16 kişinin yaralandığını bildirdi. Yaralıların Çeşme Devlet Hastanesi‘nde tedavi altına alındığını söyleyen Oran, “Çok şükür ki hayatını kaybeden olmadı” dedi.

Bununla birlikte Ayvalık‘ın Sarımsaklı Mahallesi’nde de kısa süreyle hortum etkili oldu. Deniz üzerinden kıyıya gelen hortum, mahalledeki bazı binaların çatılarına zarar verdi, araçlarda hasara neden oldu.

Hayvanlar yıkılan damların altında kaldı

Çeşme Belediye Başkanı, ilk belirlemelere göre, 4 teknenin battığını, 10 otomobilin hasar gördüğünü ve Büyük Sanayi mevkiinde çatıları uçurduğunu söyledi.

Bu bölgede hayvan damları bulunduğunu belirten Oran, birçok hayvanın yıkılan dam altında kaldığını aktardı. Oran, “Ekiplerimiz onları kurtarmaya çalışıyor” dedi.

‘Evlerin çatıları uçtu’

İzmir Büyükşehir Belediyesi hesaplarından yapılan paylaşımda ise “Çeşme Alaçatı Port bölgesinin inşaat alanında, aşırı yağış ve fırtınayla birlikte meydana gelen hortumda, konteyner ve vinç direği devrildi, bazı evlerin çatıları ise uçtu. Yaralı vatandaşlarımız var. Ekiplerimiz olay yerinde, gereken çalışmaları yapıyor” denildi.

Yapılan açıklamada hortum dışında kimi bölgelerde sağanak ve dolu yağışının da etkili olduğu aktarıldı. Açıklamada “Sağanak yağışla birlikte Urla, Güzelbahçe, Narlıdere başta olmak üzere bazı ilçelerimizde dolu yağışı da etkili oluyor. Ekiplerimiz su baskınlarına karşı alarmda. Vatandaşlarımızın da dikkatli olmasını rica ederiz” ifadeleri yer aldı.

İzmir Valisi Köşger’den açıklama

İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger de Çeşme’de incelemelerde bulundu. Köşger, gazetecilere konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:

Daha önce İzmir’de görülmemiş bir vaka yaşandı. Bu oldukça kuvvetli bir hortum. Şimdi sahili gezdik. Özellikle Alaçatı Port bölgemizde araçları 8-10 metre havaya kaldırıp binaların üzerinden aşıp diğerlerinin üzerine atmış ve oldukça fazla araçta tahribat olduğu anlaşılıyor.”

Köşger, Yamaç Evleri bölgesindeki bazı konutlarda hasar oluştuğunu ve Urla’da 700 seranın da doludan zarar gördüğünü kaydetti.

İzmir Valiliği’nden açıklama

İzmir Valiliği de konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Alaçatı Port inşaat alanında bulunan kule vincin devrildiği belirtilerek, “Vincin üzerine devrildiği konteynerde kalan 16 inşaat işçisi çeşitli yerlerinden yaralandı. 1 kişi de açık ayak kırığı var. Yaralanan 16 işçi Çeşme Devlet Hastanesi’nde tedaviye alındı. İlçe genelinde farklı marka ve modellerde 10 araç hasar gördü. Marinada demirli 4 tekne battı. 1 teknede ağır hasar oluştu” denildi.

Açıklamada, olay yerine İzmir İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü‘nden (AFAD) iki araç ve dokuz personelden oluşan arama kurtarma ekibi, itfaiyeden dokuz araç ve 40 personel ile jandarma, emniyet ve 112 Sağlık ekiplerinin sevk edildiği de bildirildi.

Ayvalık’ta da hortum hasara neden oldu

Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde dün 23.00 saatleri sırasında Sarımsaklı Mahallesi’nde etkili olan hortum nedeniyle ilk belirlemelere göre dört binanın çatısı uçarken, 12 binada camlar kırıldı, 20 araçta hasar oluştu, dört tekne battı.

İtfaiye ve belediye ekiplerinin çevredeki temizlik çalışmaları ise devam ediyor.

123 senaryo yazarından Boğaziçi protestolarına destek

123 senaryo yazarı Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasına ve bir ayı aşkın süredir bunu protesto edenlerin gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına karşı açıklama yaptı.

Açıklamada “Biz senaryo yazarları, Boğaziçi Üniversitesi’nde son rektör ataması sonrasında yaşanan olayları üzüntüyle izlemekteyiz. Üniversitelerin bilim üretebilmesi için, tüm bileşenlerin etkin katıldığı şeffaf yönetim biçimlerine ihtiyacı vardır” ifadeleri kullanıldı.

‘Hukuksuzluğun karşısındayız’

Boğaziçili öğrencilerin ve öğretim üyelerinin haklı taleplerini desteklediklerini belirten senaryo yazarları, “Öğrencilerin, öğretim üyelerinin ve onlara destek olan gençlerin; demokratik bir üniversite arayışının çarpıtılarak terörle bağdaştırılmasını, LGBTi+ bireyler başta olmak üzere tüm kimlikleri ötekileştiren nefret dilini ve sudan sebeplerle gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamaları şiddetle kınıyor, gerçekleştirilen hukuksuzluğun karşısında yer alıyoruz” dedi.  Açıklamada şu taleplerin sıralanmasıyla sona erdi:

Hukuksuzluğun, inatla sürdürülmesinden bir an önce vazgeçilmesini, Boğaziçi Üniversitesindeki son rektör atamasının geri çekilmesini, iradelerine sahip çıkan, görüş ve taleplerini barışçıl yollarla ifade ettikleri için haksız olarak gözaltına alınan ve tutuklananların derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Dayanışma ruhunu kaybetmeden, insanca yaşamak için aşağı bakmıyoruz.”

İmzacılar

Alev Toprakoglu Uzma, Ali Can Yaraş, Ali Demir, Ali Demirel, Ali Dündar, Ali Ercivan, Atasay Koç, Atay Sözer, Ayhan Sonyürek, Ayşe Bengi, Ayşen Günsu Teker, Baran Güler, Baran Yıldırım, Barış Erdoğan, Berfu Ergenekon, Berrin Tekdemir, Bilal Babaoğlu, Birol Elginöz, Burak Acar, Can Gül, Cenk Boğatur, Ceren Ertöz, Coşku Kılıç, Deniz Büyükkırlı, Deniz Dargı, Damla Güçer, Deniz, Güney İşintek, Deniz Yılmaz, Didem Ayberkin, Dilek İyigün, Dursaliye Şahan, Duygu Ertekin, Emrah Dönmez, Emine Atlı, Emine Dursun, Emine Koçak,

Erdal Bektaş, Erdem Açıkgöz, Eren Azak, Esma Barış, Eylem Canpolat, Eylül İdiman, Faruk Emre Özünlü, Faruk Karaçay, Fatih Solmaz, Fatoş Ünsal, Feraye Şahin, Fırat Gürsoy, Fikret Bekler, Funda Alp, Gani Müjde, Gökhan Horzum, Gül Abus Semerci, Gül Gürsoy, Gülbike Sonay Üte, Gülçin İçöz, Gülseren Aydın, Gülsüm Öz, Hazar Kozice, Hülya Koper, Hülya Şahin, Hüseyin Yaman, İlker Barış, İlker Arslan, Kasım Uçkan, Kerim Ceylan,

Korhan Günay, Kurtuluş Balekoğlu, Macit Koper, Mehmet Cem Görgeç, Meriç Demiray, Meriç Özen, Meryem Gültabak, Mihriban Çumralı, Murat Özdemir, Mustafa Kenan Aybastı, Müge Şeviker, Nalan Merter Savaş, Neslihan Eyüpoğlu Schmidt, Nesrin Zamur, Neşe Cehiz, Nur Araboğa, Nur Özlem Elginöz, Nil Güleç Ünsal, Nuran Evren Şit, Nurcan Usta, Okşan Tavaslıoğlu, Onur Ünlü, Orçun Benli, Oya Yüce, Ömer Pınar, Özge Aras, Özge Efendioğlu,

Özgür Ağaoğlu, Özlem Yılmaz, Pınar Aksakallı, Pınar Uysal, Ramazan Demirli, Rıza Kıraç, Savaş Saylan, Selçuk Akman, Selin Tunç, Selin Yaltaal, Sema Tensi, Sevgi Saygı, Soysal Demir, Şafak Güçlü, Şahika Çakırca, Şükrü Üçpınar, Taylan Işıklar, Tuna Görgün, Volkan Girgin, Volkan Sümbül, Yekta Torun, Yelda Açıkgöz, Yelda Eroğlu, Yeşim Çıtak, Yıldız Bayazıt, Zehra Çelenk, Zeliha Doğan, Zeynep Küçükerciyes, Zeynep Şirin Yalgın, Zeynep Yılmaz

CHP’li Erbay: Sandras Dağı’nın talan edilmesine asla izin vermeyeceğiz

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Muğla Milletvekili Avukat Burak Erbay, Muğla’nın Köyceğiz İlçesi‘ne bağlı Sandras Dağı’ndaki maden sahası alanının Alfa-Olivin Şirketi tarafından genişletilmek istenmesini  Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu gündemine taşıdı.

Milletvekili Erbay, “Sandras Dağı, bölgenin temiz su deposudur. Yüzyıllardır
atalarımızın tarlalarını suladığı suların kaynağının kurutulmasına müsaade etmemiz mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

‘Temiz sudan mahrum kalınmasına neden olacak’

CHP’li Erbay, Sandras Dağı’nda 12 tane arama ve işletme maden ruhsatı olduğunu, her geçen gün dağın madenlere teslim edildiğini belirterek şu açıklamalarda bulundu:

Muğla’mızın cennet köşelerinden Köyceğiz, Ortaca, Dalaman ilçeleri ile Muğla ve Denizli illerimizin bir kısmının su kaynağı olan Sandras Dağı, bölgenin temiz su deposudur. Otmanlar, Karaçam, Sazak, Çayhisar, Akköprü, Beyobası, Pınar, Kavakarası, Köyceğiz, Zeytinalanı, Yangı, Ağla, Çalca mahalleleri doğrudan bu kaynaktan sularını almaktadır. Maden sahasının genişletilmesi buralarda yaşayan binlerce hemşerilerimizin temiz sudan mahrum kalmalarına
neden olacaktır.

Köyceğiz ilçesi Ağla Mahallesi Gökçeova Göleti üzerinde çalışma yapmakta olan bir maden şirketi bu sahayı daha da genişletmek istemektedir. Bu genişleme için toplamda 33 bin ağaç kesilecek, 11 ton patlayıcı kullanılacaktır. Bu çalışma, doğal yapıya ve ekosisteme büyük zarar verecektir.


‘Madene değil, doğa tahribatına karşıyız’

Madene değil, doğa tahribatına karşı olduklarının altını çizen Burak Erbay, bölgeyi yok edecek bu aşırı çalışmaların kabul edilemez olduğunu belirtti:

Tabii ki maden çıkarılacak ve işlenecektir ama bölgeyi yok edecek bu aşırı çalışmalar kabul edilemez. Yüzyıllardır atalarımızın tarlalarını suladığı suların kaynağının kurutulmasına müsaade etmemiz mümkün değildir. Sandras Dağı acilen koruma bölgesi ilan edilmelidir.

Muğla’da başlatılan bu talan ve yağmaya artık yeter. Muğla halkını, doğal güzelliklerini, ormanlarını, su kaynaklarını, kıyılarını rahat bırakın. Sandras Dağı’nın talan edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Artık yeter! Ellerinizi Muğla’mızın eşsiz doğasından çekin.”

13 kadın+ Filmmor’da yaşadıkları süreci anlattı: Sistematik mobbing ve emek sömürüsüne maruz kaldık

2016-2020 yılları arasında Filmmor Kadın Kooperatifi‘nde çalışan ya da gönüllü olarak yer alan 13 kadın+ çalışma süreleri boyunca sömürüye, şiddet-ayrımcılık içeren söylem ve eylemlere maruz kaldıklarını ileri sürerek bir metin kaleme aldı.

Metinde, 13 kadın+ Filmmor’un koordinasyonunu yürüten Melek Özman Elhan, Ülkü Songül Özman ve Hülya Uğur Tanrıöver tarafından maruz bırakıldıkları süreci anlattı.

‘Kadın düşmanlığı yapılmaktadır’

Kaleme alınan metinde yaşanılan süreçler iki kategoriye ayrıldı. Ayrımcılık kategorisinde anlatılan olayların bir kısmı şöyle:

Kadın düşmanlığı, transfobi, ırkçılık, yabancı karşıtlığı, İslamofobi, yaşçılık, sağlamcılık, beden ayıplama, Filmmor’un yansıttığı kimlikle tamamen çelişir biçimde, yaygın olarak uygulanmaktadır. Gündelik iş yaşamındaki diyaloglarda ve yazışmalarda, işe alım süreçlerinde, yapılan toplantılarda, atölyelerde, işlerle ilgili verilen geri bildirimlerde ayrımcılık içeren eylem, söylem ve tutumlar sıradanlaştırılarak, iş ortamında olmaması gereken bir iletişim ve ilişki biçimi ardına saklanarak sürdürülmektedir. Emek sömürüsü, feminist dayanışma adına verilmesi gereken olağan tavizler gibi dayatılıp sürdürülürken, hem Filmmor içinde hem de dışarıya karşı örgütün networkü kullanılarak kadınları itibarsızlaştırılmakta, kadın düşmanlığı, cinsiyetçilik yapılmaktadır.

İşe alınanlar ‘tesadüfen’ ilk iş tecrübesi olacak olan, deneyimi başka alanlarda olan, eğitimi devam eden veya yeni mezun kişilerden seçilir. Çalışanların iş bilmedikleri, yetersiz oldukları, jenerasyonla ilgili genel sorunlar olduğu devamlı vurgulanır; bu söylemler bir otorite sağlama aracı olarak kullanılır. Buna karşın, ait oldukları jenerasyonun hakim görüşünün karşısındaki her düşünce küçümsenir, aşağılanır ve alanda otorite ya da fikri denetim mekanizmasıymış gibi davranılır.

Filmmor, iş ilişkisi kurduğu özellikle genç yaşta, idealist ve fazlasıyla kalifiye kadınların tüm vasıflarını görmezden gelerek yalnızca dayanışma için işe alındığını belirtir. İşe aldıkları göçmen, azınlık veya şiddete maruz kaldığını bildikleri kadınların kimlikleri siyasi rant ve çevre elde etmek için sürekli kamusal olarak dillendirir, güvenliklerini tehlikeye atan ve özel hayatlarının gizliliğini ihlal eden bilgileri 3. kişilerle onayları ve haberleri olmadan paylaşır. Bu çalışanlara sık sık toplu e-maillerde ‘had bildirici’ söylemlerde bulunulur; kendileri egemen ve üstenci dilleri konusunda uyarıldığı takdirde siyasi ayrıcalıklarını sorgulamaksızın ürettikleri “içindeki beyaz adam” gibi karşı söylemlerle, hem ırkçılığı uyarıda bulunana yükler hem kadın dayanışmasını bilmemeyle itham eder ve ‘T.C. mahkemelerinde hesaplaşmaya’ davet ederler.”

‘Çalışanın emeğini azımsayan söylemlerde bulunuldu’

İş Ortamında İhlal Edilen İnsan Hakları ve Sistematik Şiddet kategorisinde ise yaşanan bazı olaylar şöyle anlatıldı:

Sistematik mobbing ve gaslighting, itibarsızlaştırma, yalnızlaştırma, taciz, emek sömürüsü, çalışanlara ait en temel hakların ihlali, Filmmor’un adeta çalışma, iş yaptırma biçimi haline gelmiştir. Öyle olmadığı ve var olanların da kötü yönetilmesine rağmen kısıtlı kaynaklara sahip olunduğu bahane edilerek iş yaşamına ait en temel hak ve gereksinimler hiçe sayılmaktadır.

İş tanımları, başvuran kişinin deneyimi ve çalışma alanı gözetilmeden, tamamen keyfi bir atamayla yapılmakta ve işe alınan kişi hiçbir oryantasyon sürecinden geçmeden, işleyişe dair bilgilendirilmeden ve hatta bunları ‘düzeltmesi’ gerektiği empoze edilerek çalıştırılır. Mesai gün ve saatlerinin belirli olmaması, bunlarla ilgili esnekliğin koordinasyon ekibinin takdirinde olması, çok kısa süre kalmış deadlineların sistematik geç bildirimi ve bu yüzden mobbing, gaslighting ve şiddetin iş yetiştirme kaygısı yüklenerek ve bunların arkasına gizlenerek her çalışana veya gönüllüye yansıtılması söz konusudur.

Gece 11, 12, sabaha karşı saatlerde çalışanlarına mesaj ve e-mail göndermek, herhangi bir konuşma sürmüyorken ‘Uyudun mu?’, ‘Beni seviyor musun?’ gibi mesajlar göndermek, yanıt almakta ısrarcılık, buna benzer davranışlarla beraber, çalışanların özel hayatına ve çalışma biçimine dair bilgileri izinleri alınmadan üçüncü taraflarla, çeşitli irtibatlarda  paylaşmak, dedikodu yapmak, iftirada bulunmak, çalışanların özel durumlarını onlara karşı kullanmak, çalışma ortamında çalışma arkadaşları veya iş yapılan kimseler ile çalışan arasında güvensizlik yaratacak şekilde çalışanın yetkinliğini ve emeğini azımsayan ve görünmez kılan söylemlerde bulunmak da Filmmor’da gerçekleşmiştir.”

Metinde, ayrıca “Elimizdeki tüm ispat araçları ve tanıklıklarla hukuki yollara başvurma hakkımızın saklı olduğunu belirtmek isteriz” ifadesi kullanıldı.

Metnin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

2015 yılında Filmmor’dan ayrıldığını bildiren 14 kişi de benzer bir metni kamuoyuyla paylaşmıştı.

Adana’da milyonlarca arı can verdi

Adana’nın Sarıçam ilçesine bağlı Ünlüce Mahallesi’nde bal üretimi için yetiştirilen milyonlarca arının bilinçsiz bir şekilde kullanılan tarım zehri nedeniyle can verdiği düşünülüyor.

Uzun yıllardır arıcılık yapan Yurdal Hayatoğlu, pazar günü 820 kovandaki arılarının yüzde 80’inin öldüğünü fark etti. Bunun üzerine aynı mahalledeki diğer arıcıları da arayan Hayatoğlu, onların arılarının da öldüğünü öğrendi.

Mahallede çeşitli yerlerde bulunan 4 bin kovandaki milyonlarca arının ölmesi üzerine İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü’nden gelen kontrol ekipleri, olayla ilgili araştırmanın yapılması amacıyla peteklerdeki baldan numune aldı.

‘Arılara zehirlidir’ uyarısı

Arıcılar arılarının pestisitler nedeniyle zehirlendiğini düşünürken bir kişi bahçesinde Kanada merkezli bir firmaya ait tarlalardaki yabani otlar için kullanılan tarım zehrinin kutusunu buldu.

Kutunun üzerine ise “Arılara zehirlidir. Balıklara zehirlidir. Su kaynaklarına bulaştırmayınız” yazısı yer alıyordu. Mahalleli söz konusu yazıyı yetkililere gönderdi ancak arıların kesin ölüm nedenine ilişkin bir açıklama henüz yapılmadı.

Adana Arıcılar Birliği Başkan Yardımcısı Adem Demiralp ise arıların zehirler sebebiyle öldüğünü düşündüklerini belirtti.

‘Madem zehirli neden yasaklamıyorsunuz?’

Konuyla ilgili paylaşım yapan Buğday Derneği’nden Turgay Özçelik ise “Tarım zehirleri Adana’da milyonlarca arının toplu ölümüne neden oldu! Zehrin üzerinde de “arılara, balıklara zehirli; su kaynağına karışmasın” yazıyor” dedi.

Özçelik paylaşımında Tarım ve Orman Bakanlığı’nı etiketleyerek “Madem zehir, neden yasaklamıyorsunuz?” sorusunu yöneltti. Ayrıca paylaşımda Zehirsiz Sofralar Kampanyası tarafından pestisitlerin yasaklanması talebiyle başlatılan ve şu ana kadar 150 bine yakın imza toplanan kampanyasına yer verildi.

Üç talep

Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, Kasım 2019’da başlattığı Zehirsiz Kampanya ile Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan şu taleplerde bulunuyor:

  • Dünya Sağlık Örgütü tarafından “son derece tehlikeli”, “yüksek seviyede tehlikeli” ve “muhtemel kanserojen” olarak belirlenen ve tarımda kullanılan 9 etken madde (ethoprophos, beta-cyfluthrin, zeta-cypermethrin, fenamiphos, formetanate X formetanate hydrochloride, tefluthrin, zinc phosphide, glyphosate, malathion) öncelikle ve acilen yasaklansın.
  • Pestisitlerin tamamının 2030 yılına kadar yasaklanması, doğa dostu, zehirsiz yöntemlerle tarımsal üretim yapılması için Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından gerekli adımlar atılsın; doğa dostu tarım yöntemleri ve bu yöntemlerle tarım yapan küçük üreticiler desteklensin; üreticileri doğa dostu, zehirsiz yöntemler kullanmaya teşvik edecek politikalar uygulansın.
  • Türkiye’de tarım ve gıda ürünlerinde kullanılan pestisitlerle ilgili denetimler artırılsın, elde edilen denetim sonuçlarıyla ilgili şeffaflık sağlansın.