Ana Sayfa Blog Sayfa 12

İstanbul ‘2024 Tek Dünya Kenti’ seçildi

Dünya Doğayı Koruma Vakfı‘nın (WWF) düzenlediği Tek Dünya Kentleri Yarışması’nın (One Planet City Challenge – OPCC) 2024 küresel kazananları İstanbul ve İngiltere‘nin Sunderland kenti oldu.

Türkiye ayağını WWF-Türkiye‘nin koordine ettiği, küresel iklim mücadelesinin ulusal finalistleri Antalya, İstanbul ve Kadıköy olarak belirlenmiş; İstanbul iklim uzmanlarından oluşan uluslararası bir jüri tarafından yılın ulusal kazananı olarak iklim öncüsü seçilerek küresel finalistler arasına girmeye hak kazanmıştı.

Kriterler; iddialı iklim hedefleri, cesur liderlik, zorluklarla başa çıkabilme kapasitesi

WWF’in dünya kentlerini iklim açısından güvenli bir gelecek için öncülük etmeye davet ettiği Tek Dünya Kentleri Yarışması (OPCC) iklim krizi ile mücadelede, küresel ısınmayı 1,5 °C’nin altında tutma hedefi doğrultusunda kentlerin eylem ve desteğini harekete geçirmek için tasarlanmış bir girişim.

İstanbul ve Sunderland uluslararası bağımsız bir jüri tarafından, iddialı iklim hedefleri, liderlik, yaklaşan zorluklarla başa çıkabilme kapasitesi, dengeli ve bütüncül bir iklim eylem planına sahip olmak da dahil olmak üzere bir dizi kriter gözetilerek titiz bir değerlendirme sonucunda küresel kazananlar olarak seçildi.

Jüri değerlendirmesinde dünyanın önde gelen metropollerinden İstanbul’un mülteci akınıyla karşı karşıya olmasının getirdiği zorlukların da göz önüne alındığı vurgulanarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin almış olduğu uluslararası desteği kent sakinleri ve çevreye fayda sağlamak üzere etkili bir şekilde kullanması övgüyle karşılandı. Gerek sera gazı azaltımı gerekse iklim krizinin engellenemeyen etkilerine uyum konularını bütüncül bir biçimde ele alan İstanbul’un iklim eylem planı, enerji ihtiyacı, verimlilik ve ulaşıma odaklanırken kenti “daha iyi biçimde yeniden inşa etmeyi” amaçlayan girişimlerle öne çıkıyor.

Ödül töreni Mısır’da yapıldı

Yarışmanın ödül töreni Mısır‘ın Kahire şehrinde devam etmekte olan Dünya Kent Forumu kapsamında gerçekleşti. Etkinliğe katılan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu düzenlenen forumda, “Daha adil, daha sürdürülebilir ve daha yaşanabilir bir dünya kurma idealiyle  hareket ederek geliştirdikleri ‘İstanbul Modelinin; dayanışma, sürdürülebilir kalkınma ve katılımcılık ilkelerine dayalı bütünsel bir yaklaşımı temsil ettiğini söyledi:

“Şehrimizde; ulaşımdan iklim değişikliğiyle mücadeleye, mesleki eğitimden kültürel mirasın korunmasına kadar, her alandaki yatırımlarımızı hayata geçirirken, kimsenin geride bırakılmadığı, karbon nötr ve dirençli bir şehir inşa etme yolunda ilerliyoruz. Bu modelimizi hayata geçirirken, ‘Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı bir rehber kabul ediyoruz.”

İstanbul’a verilen ödülü ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanı Prof. Dr. Ayşen Erdinçler aldı.

WWF Uluslararası Genel Direktörü Kristen Schuit de zorluklarla dolu dünyada, kentlerin iklim krizi ile mücadele için harekete geçmelerine ve olumsuz eğilimleri tersine çevirme konusundaki olağanüstü potansiyellerine tanıklık etmenin ilham verici olduğunu söyledi: “İstanbul ve Sunderland, iddialı iklim liderliği ve kararlılıkları sayesinde, gezegenimizin ekolojik sınırlarına saygı göstermeye çabalarken, sürdürülebilir yaşam alanları oluşturma amacıyla şehirlerin mükemmel örnekleri haline geldi.”

İstanbul’un iklim planı ve eylemleri

Tek Dünya Kentleri Ulusal Kazananı İstanbul’un iklim vizyonu kapsamında hayata geçirdiği projeler şöyle:

  • Yaklaşık 20 milyona dayanan nüfusuyla bir mega kent olan İstanbul “Adil, Yeşil, Yaratıcı Şehir ve Mutlu İstanbullu” vizyonu ile çalışmalarına devam ediyor. İstanbul, Türkiye’den C40 Kentleri İklim Liderleri Ağına üye tek şehir olarak “Deadline 2020” taahhüdünü imzaladı ve 2050’de karbon nötr ve dirençli şehir olma hedefini beyan ederek İstanbul İklim Değişikliği Eylem Planı‘nı hazırladı.
  • Şehrin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama kapasitesini artırma, yeşil ekonomi konusunda ivme kazandırma vizyonunu içeren bu plan, uzun vadede 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmayı hedefliyor.

  • Eylemlerin hayata geçirilmesine yönelik çalışmaları şeffaf, katılımcı ve kapsayıcılık ilkesinde yürütmek adına “İklim İzleme Raporu” kamuoyuyla her yıl paylaşılıyor. Ayrıca sera gazı emisyon envanterinde en büyük paya sahip olan sabit enerji sektörü göz önünde bulundurularak, İstanbul Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı hazırlandı ve 2024 yılının Mart ayında kamuoyu ile paylaşıldı. Söz konusu planda yenilenebilir enerjiye geçiş ve enerji verimliliği konularına odaklanıldı.
  • 2021 yılında Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Yeşil Şehirler Ağı’na üye olan İstanbul, Yeşil Şehir Eylem Planının hazırlanması çalışmalarını sürdürüyor. Eylem planı, çevresel kaliteyi ve şehrin dayanıklılığını artırmak için su, enerji, atık altyapısı, ulaşım sistemi, binalar ve yeşil alanlarda iyileştirme ve geliştirmeye yönelik projeler ile sosyal politika eylemlerini içeriyor.

Jüri, Sunderland ile ilgili de kentin tüm sektörlerde iklim eylemine yönelik iddialı, çok boyutlu ve dengeli yaklaşımına dikkat çekti. Sunderland’in kapsamlı İklim Eylem Planı, 2040 yılına kadar karbon nötr olmayı hedefliyor ve yeşil altyapı, iklim direnci, sel riski yönetimi ve veri destekli azaltım gibi konuları içeren yedi stratejik öncelik içeriyor.

Bu yıl 359 şehir başvurdu

2011 yılından bu yana iki yılda bir düzenlenen yarışma sera gazı azaltımı ve iklim krizinin engellenemeyen etkilerine uyum için en iyi uygulamaların geliştirilmesini ve yaygınlaştırılmasını teşvik ediyor. İklim uzmanlarından oluşan uluslararası bir jüri tarafından yapılan değerlendirmelerin sonucunda öne çıkarılan kentler Paris İklim Anlaşması doğrultusunda iddialı hedefler belirleyerek küresel çapta diğer şehirlere yol gösteriyor.

OPCC yarışmasına başladığı dönemden bugüne kadar 70 ülkeden 900’den fazla şehir katılırken, bu yıl katılım rekoru kırılarak 359 şehir yarışmaya dahil oldu. Bu yılki raporlama verilerine dayanarak yıllık 160 milyon ton CO2 eşdeğeri emisyon azaltımı yapıldığı tahmin ediliyor. İstanbul ve Sunderland, diğer uluslararası katılımcı kentler arasından iklim verilerinin değerlendirilmesine göre küresel ölçekte öne çıkan şehirler oldu.

Kazdağları’nda Cengiz Holding’in ağaç kıyımına karşı destek çağrısı

Cengiz Holding‘in yan kuruluşu Truva Madencilik‘in Kazdağları‘nın eteklerindeki Bayramiç ilçesinde açmak istediği Halilağa altın ve bakır madeni için hafta sonu başlayan ağaç kesimi tüm hızıyla kesim ediyor.

Proje kapsamında 1 milyon ağaç katledilecek.

Cengiz Holding, Halilağa Bakır Madeni projesini 2019’da Kanadalı Liberty Gold’dan 55 milyon dolara devralmıştı. Projenin işletme ruhsat alanı yaklaşık 51 bin 660 dönüm, yani yedi bin 380 futbol sahası büyüklüğünde.

Şirkete ait iş makineleri ve kesim ekiplerinin girdiği ormanlık alanda jandarma koruması altında çok sayıda ağaç kesiliyor. Yaklaşık altı bin dönüm, yani 857 futbol sahası büyüklüğündeki ormanlık alan risk altında.

Yeşil NoktaCengiz Holding Kazdağları’nda kıyıma başladı: 1 milyon ağaç yok edilecek

Dava süreci devam ediyor

Proje hakkında verilen ÇED Olumlu Kararının iptali için, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Çan Çevre Derneği, Ayvalık Tabiat Derneği, Ege ve Marmara Çevreci Belediyeler Birliği ve 95 yurttaşın açtığı dava süreci devam ediyor.

Davayı üstlenen Altıparmak Hukuk Bürosu‘ndan dün yapılan açıklamada Çanakkale 1.İdare Mahkemesi tarafından proje sahasında keşif yapıldığı ve uzmanlardan oluşan bilirkişi heyet raporu alındığını hatırlatıldı:

“Raporda, proje sahasındaki orman varlığının ciddi bir şekilde zarar göreceği, bu durumun Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele yükümlülüklerine aykırı olduğu; projenin bir uzantısı olan ve maden ocağına proses suyu sağlaması amaçlanan Hacıbekirler göleti ve Kocaçay su iletim hatları projeleri gibi entegre projelerin ÇED sürecinde dikkate alınmadığı; ocak faaliyetleri sonucunda dağ, yamaç vb. yok edilerek çukurlar açılacağı, oluşturulan atık döküm sahası, stok ve malzeme depolama sahalarıyla yüzey topografyasının değiştirileceği, tüm bu etkinliklerin yüzey ve yeraltı sularını olumsuz etkileme potansiyeli bulunması nedenleri ile söz konusu projede kamu yararı bulunmadığı, tespitleri yer almıştır.”

Yürütmenin durdurulması için karar bekleniyor

Rapordaki bilimsel tespitlere rağmen mahkemenin sadece arkeolog olan bilirkişinin madenin civardaki arkeolojik alanlara bir zararı olmayacağı yönündeki tespitini gerekçe göstererek oy çokluğu ile davayı reddettiğini belirten Av. Cem Altıparmak, Danıştay 4.Dairesi’ne temyiz başvurusunda bulunduklarını belirtti:

“4.Daire öncelikle yürütmenin durdurulmasına yönelik talebimizi, Bakanlığın savunması alındıktan sonra değerlendirmeye karar verdi. Savunma süresi artık sona erdi ve bir karar verilmek üzere dosya görevli Danıştay hakimine iletildi. Bu esnada ağaç kesimlerinin başlaması üzerine Büromuzca 01.11.2024 tarihinde Danıştay 4.Dairesi’ne gönderilen dilekçede ağaç kesimlerine ilişkin görseller paylaşılmış ve telafisi mümkün olmayan zararların önüne geçilmesi için, dosyanın acilen incelemeye alınıp, yürütmenin durdurulması hakkında bir karar verilmesi bir kez daha talep edilmiştir.”

Cumartesi günü Halilağa’ya ve İstanbul’a davet

Kazdağları’ndaki orman kıyımına karşı bölge halkı ve çevre illerden çok sayıda kişi 9 Kasım Cumartesi günü saat 12.00′de Çanakkale Bayramiç’teki Hacıbekirler Köyü‘nde bir araya gelecek.

Bölge halkı ve ekoloji örgütleri yapılan kıyıma karşı herkesi destek vermeye davet etti.

Çok sayıda ekoloji örgütünün yaptığı çağrıda siyasi partilere de seslenildi ve bu katliamın durdurulması için Meclis’in acilen toplantıya çağrılması ve hafta sonu yapılacak protesto eylemine destek vermeleri istendi.

Halilağa’ya gidemeyenler de İstanbul-Kadıköy’de bir araya gelecek. Yapılan çağrıda şunlar denildi:

” Kazdağları’ndaki büyük buluşmaya gidemeyecek olan Kazdağları dostlarını, İstanbul Kadıköy’deki büyük buluşmaya davet ediyoruz”

Cumartesi saat 15:00‘da Kadıköy/ Eminönü İskelesi önünden Kazdağları’ndaki ağaçların, ekosistemin ve ormanlarda yaşayan tüm canlıların sesi olmaya çağırıyoruz”

Stk’lar, siyasiler, emekçiler, doğa ve hayvan hakları savunucuları, İstanbul Barosu, kadın hakları platformları, İnsan Hakları Komitesi; hak temelli mücadele verenler, haydi hep birlikte Kadıköy’den Kazdağları için ses vermeye!”

‘Katliam Yasası’nın yönetmelik taslağı sızdı: Kediler de toplanacak, sahiplendirme zorlaştırılıyor

AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla, 30 Temmuz’da Meclis’ten geçirilen ve 2 Ağustos’ta  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayladığı “Katliam Yasası”nın yönetmeliği yolda.

Yönetmelik taslağı yalnızca sokakta yaşayan köpekleri değil tüm evcil hayvanların yaşam hakkını gasp etmekle yetinmiyor; hayvan sahiplenmeyi de zorlaştırıyor.

Al evinde besle demişlerdi: Sahiplendirme zorlaştırılıyor

Yasa “sahiplendirilemeyecek” hayvanların öldürülmesine alan açarken ilgili yönetmelik taslağı olduğu ileri sürülen belgenin 7. Maddesinin f bendi sahiplendirmeyi zorlaştırıyor: Bu madde barınaktan köpek sahiplenmek isteyen kişilerde apartman  ya da site yönetiminden köpek bulundurabileceğine dair belge almasını şart koşuyor.

‘Sahipli’ hayvanlara tasma, ağızlık ve pasaport zorunluluğu

Yönetmelik taslağının hayvan sahiplerinin görev ve sorumlulukları başlıklı onuncu maddesinin f bendinde  “sahipli” hayvanlara bakım veren kişileri “ev hayvanını, halka açık yerlerde ağızlık ve tasma ile kontrol altında dolaştırmak, hayvanın pasaportunu yanında bulundurmakla” zorunlu tutuyor.

Kediler de toplanacak, ‘yasaklı ırk’ların tamamı öldürülecek

Hayvanların nasıl öldürüleceği yönetmelik taslağının 25. Maddesindeki “ötanazi yöntemi” bölümünde detaylandırıyor. Tehlike arz ettiği düşünülen köpeklerin tamamının öldürüleceği de yine bu maddede açıkça ifade ediliyor.

Taslak olduğu ileri sürülen belgede kediler de unutulmamış: “Hayvan bakımevlerine getirilerek rehabilite edilen kediler hayvan bakımevi ve doğal yaşam alanlarının kapasitesi dahilinde bakılabilir veya yerel yönetimlerin kendi sınırları içerisinde uygun gördükleri alanlara bırakılabilir” maddesiyle sokakta yaşayan kedilerin de toplanabileceği ya da yaşam alanlarından uzaktaki dağlık ve ormanlık alanlara atılabileceği belirtiliyor.

Hayvanlar ehil olmayan belediye çalışanlarınca uyuşturulabilecek

Taslak olduğu ileri sürülen belgede veteriner öldürmek için silah kullanabileceği, sokaklardan hayvan toplanırken ve uyuşturucu ilaç kullanırken, ekipte veteriner hekim bulunması zorunluluğuna son verilmesi de öngörülüyor.

Hak örgütleri ve hayvanseverlerden tepki

Hayvan hakları savunucuları ve hayvanseverler, bakanlığın taslağı olduğu ileri sürülen belgeye karşı büyük tepki gösterdi. Yönetmeliğin “katliam yasası”ndan da vahim olduğunu söyleyen kişi ve örgütler, Anayasa Mahkemesi’ne seslendi:

“CHP’nin başvurusu derhal gündeme alıp görüşün, memlekette hayvan kalmayacak.”

İklim, göçmenler ve kadınlar için kötü haber: Trump başkanlığa çok yakın

ABD‘de 5 Kasım’da yapılan başkanlık seçimlerinde resmi olmayan sonuçlara göre yarışı önde götüren, eski Başkan, Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump ‘zafer’ ilan etti.

50 eyaletin 26’sında galip gelen Trump’ın toplam delege sayısı 267. 18 eyalette ve Washington D.C bölgesinde kazanan Demokrat Parti’nin adayı Kamala Harris, 224 delege elde etti. Başkanlık için adaylardan birinin en az 270 rakamına ulaşması gerekiyor.

Florida’daki Trump Genel Merkezi’nde bir zafer konuşması yapan Trump, Senato‘da çoğunluğu elde ettiklerini ve Temsilciler Meclisi‘nde de kontrolü ele geçireceklerini söyledi.

Destekçilerine teşekkür eden Donald Trump, “Ülkemizi iyileştireceğiz, sınırlarımızı tamir edeceğiz. Bütün sorunları çözeceğiz” dedi; ilk işlerinin ABD’ye “kanunsuz girişleri” durdurmak olduğunu belirtti.

Trump, göçten iklim politikalarına, silah yasalarından LGBTİ+ haklarına ve basın özgürlüğüne kadar ABD’nin iç politikasının hemen her konusunda Amerikan ana akımının çok sağında yer alan bir siyasetçi.

Seçim sonuçları kesinleşirse başta iklim politikaları olmak üzere çok sayıda demokratik kazanım ve haklar konusunda ABD’yi ve dünyayı zor günler bekliyor.

İklim politikalarında keskin dönüş

Donald Trump, ilk döneminde ABD’yi Paris  İklim Anlaşması‘ndan çekerek görüşmelerin sağladığı ilerlemeyi baltalamıştı. Seçim sonuçlarının kesinleşmesi halinde iklim politikaları açısından çok ciddi bir risk oluşacak.

Cumhuriyetçiler’in Project 2025 adlı planları, petrol ve doğalgaz sondajlarının arttırılmasını, Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) ile Ulusal Hava Durumu Servisi ofislerinin dağıtılmasını ve Biden yönetiminin ‘radikal iklim politikalarının’ geri çekilmesini içeriyor.

Project 2025’te ayrıca güneş panellerine desteğe son verileceği ve rüzgar enerjisinin ‘önünün kesileceği” de ifade ediliyor.

İklim değişikliğini bir “aldatmaca” ve “tüm zamanların en büyük dolandırıcılıklarından biri” olarak nitelendiren Trump, Biden’ın sıvılaştırılmış doğal gaz ihracat terminalleri için verdiği arayı sonlandırmaya da söz verdi. Önümüzdeki dört yıllık görev süresi Dünya’nın iklim değişikliğini dizginleme çabalarını hızlandırmaya en çok ihtiyaç duyduğu bir döneme denk geliyor.

İklim bilimcileri, emisyonların 2030’a kadar azaltılması gerektiğini söylerken, Trump’un görev süresi 2029’a kadar uzuyor.

Yardımcı olarak seçtiği James David Vance da  iklim krizini reddediyor, kürtajın ve evlilik eşitliğinin yasaklanması gerektiğini düşünüyor, aile içi şiddetin ‘aileye açılan savaş” nedeniyle arttığını savunuyor.

JD Vance, Biden yönetiminde çıkarılan ve temiz enerjiye geçişi hızlandırmayı amaçlayan 370 milyar dolarlık bütçeye sahip Enflasyonu Azaltma Yasası‘nı bir “yeşil enerji dolandırıcılığı” olarak nitelendirmişti. Kongredeki Cumhuriyetçiler de yasa tasarısı görüşülürken, iptal ettirmeye çalışmış; olası yeni Trump döneminde yürürlükten kaldırılmasını talep etmişti. İkinci başkanlık döneminde Donald Trump’ın bu talebe yanıt vermesi bekleniyor.

Kamu arazileri petrol ve doğalgaz üretimine açılacak

Trump, seçim çalışmaları sırasında ulusal parklar, yaban hayatı sığınakları ve nesli tükenmekte olan türlerin korunmasından sorumlu kurum olan İçişleri Bakanlığı’nı da boşaltacağını söylemişti. Bakanlık, Trump’ın enerji odaklı gündemini yeniden yürürlüğe koyma, ulusal anıt tanımlarını azaltma ve nesli tükenmekte olan türler için korumaları zayıflatma çağrısı yapan politika belgesi olan Proje 2025’in bir bölümünün odak noktası olarak seçilmişti.

Görevdeyken Trump’ın Biden yönetiminin yeşil dönüşüm ve kamu arazilerini koruma konusundaki çabalarını tersine çevirmesi muhtemel. İkinci dönem gerçekleşirse bu düzenlemelerin önünün kesilmesi ve çevre korumalarının zayıflatılması bekleniyor.

Idaho’nun aşırı kürtaj yasağı ülke çapında uygulanabilir

ABD Yüksek Mahkemesi 2022’de Roe v Wade‘i bozduğunda, bir düzineden fazla eyaletin neredeyse tüm kürtaj girişimlerini yasaklamasının önünü açmıştı. Bunlar, acil durumlarda kürtaja izin verse de, cezai sonuçlardan duyulan korku nedeniyle kürtajdan kaçınmasına ayol açmıştı.

Kürtaj karşıtı Trump’ın zaferinin kesinleşmesi halinde federal kısıtlamalar gündeme gelebilir. olabilir. Sağcıların ikinci Trump dönemi için hazırladığı oyun kitabı olan Proje 2025, kürtajla ilgili materyallerin postalanmasını yasaklayan 1873 Comstock Yasası’nın, insanların kürtaj hapları göndermesini yasaklamak için kullanılmasını öneriyor. Bu haplar ABD’deki kürtajların yaklaşık üçte ikisini oluşturuyor.

Comstock Yasası tam anlamıyla yürürlüğe girerse, yalnızca hapları değil, kliniklerin işlerini yapmak için ihtiyaç duyduğu ekipmanları da yasaklayabilir ve Trump bu yasayı ülke çapında fiili bir kürtaj yasağı uygulamak için kullanabilir.

Trump ayrıca acil kürtaj erişimini koruyan federal bir yasa olan Acil Tıbbi Tedavi ve Doğum Yasası‘nı da (Emtala) zayıflatabilir. Idaho eyaletinin çıkardığı hamile kalan kadına “tıbbi acil durumlar” dışında hiçbir şekilde kürtaj uygulanamayacağına yönelik “aşırı kürtaj yasağı” yakın zamanda yüksek mahkemeye ulaşan yasayla ilgili tartışma yaratmıştı. Mahkeme, Idaho’daki doktorlara daha geniş bir yelpazede acil kürtaj yapma hakkını geri vermiş, ancak gelecekte Emtala’yı yeniden değerlendirmek için kapıyı açık bırakmıştı.

LGBTİ+ hakları da risk altında

Trump ilk döneminde trans bireylerin orduda yer almasını yasaklamıştı. Yeniden seçilirse, LGBTİ+ haklarına daha “saldırgan” olacağına dair de söz verdi.

Seçim propagandası sırasında tüm federal kurumlara “herhangi bir yaşta cinsiyet geçişini teşvik eden” programları sonlandırma, cinsiyet onaylayıcı bakım sağlayan hastanelere sağlanan fonları kesme, hükümetin transları yasal olarak tanımadığını belirten bir federal yasa için baskı yapma ve konut,sağlık hizmeti, istihdam, eğitim gibi alanlarda federal LGBTİ+ ayrımcılık karşıtı politikaları iptal edeceğini söyledi.

Proje 2025’te de Biden-Harris politikalarının “heteroseksüel, bozulmamış evliliği” destekleyenlerle değiştirilmesini talep ediyor. Trump’ın özellikle ek yargıç atama şansı yakalaması durumunda, evlilik eşitliğinin tehlike altına girmesi bekleniyor.

Toplu sınır dışı etmeler yaşanabilir

Donald Trump’ın ikinci dönem vizyonunun merkezinde göçmenlere yönelik baskınlar ve toplu sınır dışı etmeler yer alıyor.

Seçim çalışmaları sırasında ilk döneminde büyük tartışmalara ve tepkilere yol açan ve çoğunlukla Müslüman ülkeleri hedef alan seyahat yasağı da dahil olmak üzere en tartışmalı göç politikalarını geri getirmeyi ve genişletmeyi vaat etmişti. Sürekli olarak “Amerikan tarihinin en büyük sınır dışı etme operasyonunu” gerçekleştirmekten bahsetti.

Project 2025’te bunun için ABD askerinin göç denetimi ve sınır güvenliği için “olağanüstü” kullanımı öneriliyor.

Göçmen savunucuları ve liderleri ise Trump’un geri dönmesi durumunda ilk dönemindekinden daha iyi hazırlanmış ve daha organize olduklarını söylüyor. Gruplar şimdiden onun göç gündeminin önemli parçalarına karşı yasal işlem başlatmayı düşünüyor.

Protesto hareketleri ciddi baskılarla karşı karşıya kalabilir

Siyah ABD vatandaşı George Floyd‘un polis tarafından 2020’de öldürülmesinin ardından başlayan büyük ırksal adalet protestolarından bu yana, Cumhuriyetçilerin yönettiği eyaletler protesto karşıtı yasaları genişletti.

Trump, protestoları bastırmayı içeren bir seçim kampanya yürüttü; “kanun ve düzenin” bozulduğu yerlerde ulusal muhafızları devreye sokmaya yemin etti. Kilit müttefiklerinden biri olan Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson da ulusal muhafızların İsrail’in Gazze işgalini protesto eden öğrencilere karşı kullanılması çağrısında bulundu.

Donald Trump’ın seçim zaferi kesinleşirse protesto gösterilerine karşı aşırı şiddet kulanımı gündeme gelmesi, Kongre’den yüksek cezalar içeren yasalar çıkarması söz konusu olabilir.  Cumhuriyetçilerin yönettiği Tennessee’de eyalet sınırları içinde protesto kampları kurmanın yeni bir suç olarak tanımlanmış ve hapis cezası getirilmişti; bu tür kanunlar yaygınlaştırılabilir.

Basın özgürlüğü

İlk döneminde ve aday olarak ana akım basına sürekli saldıran ve muhafazakar medyayı siyasi amaçları için kullanan Trump, medyayı “iftira yasaları”nı zayıflatmakla tehdit etmiş ve  “sahte haber” ve “halk düşmanı” olarak adlandırmıştı.

Bu ay içinde Kamala Harris ile yaptığı bir röportajın düzenlenmiş cevabını yayınladığı için CBS News‘in yayın lisansının iptal edilmesini talep etmiş ve diğer yayıncıların da aynı kaderi paylaşması gerektiği tehdidinde bulunmuştu.

Bu söylem ve geçmişteki eylemleri Trump’ın kendisini desteklemeyen medyaya karşı salgırgan davranışlarının artarak devam edeceğini gösteriyor.

Silahlanma, dünya siyaseti

Donald Trump’ın bütün bunların dışında Biden hükümetinin federal silah güvenliği yasasını geri çekip hali hazırda ülkede büyük sorunlara yol açan bireysel silahlanmayı artırmasından, Beyaz Saray Silah Şiddetini Önleme Ofisi‘ni kapatmasından da endişe ediliyor.

Ayrıca yeniden seçilmesi dünya siyaseti açısından da istikrarsızlık vaat ediyor. Ortadoğu‘daki büyüyen savaş ve devam eden Rusya-Ukrayna savaşı da dahil olmak üzere çatışmaların tüm dünyada şiddetlendiği bir dönemde Trump’ın şekillendireceği ABD dış politikası tüm dünyayı olumsuz etkileyebilir. Çin ve İran‘la ilişkiler de daha fazla gerginleşebilir.

Trumpayrıca 2018’de üye ülkeleri savunma harcamalarını artırmaya zorlamak için NATO‘dan ayrılabileceğini söylemişti.

 

TÜPRAŞ Rafinerisi’nde patlama: 12 yaralı

İzmit’teki TÜPRAŞ Rafinerisi’nde bir patlama meydana geldi. Sarsıntısı yedi ilçede hissedilen patlama nedeniyle bölgede yaşayanlar deprem olduğunu zannederek paniğe kapıldı. Patlama sonrası çıkan yangın, itfaiyenin müdahalesiyle söndürüldü.

Patlama ve ardından başlayan yangının planlı bir tatbikat sırasında meydana geldiği açıklandı. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın, çıkan yangının kısa süre içinde kontrol altına alındığını söyledi.

TÜPRAŞ’tan yapılan açıklamada ise patlamanın kompresör bakım çalışmaları sırasında meydana geldiği ve ilk tespitlere göre, 12 kişinin hafif şekilde yaralandığını belirtildi.

Açıklamada, rafinedeki diğer faaliyetlerin normal bir şekilde devam ettiği kaydedildi.

Dezenformasyon Merkezi de patlamayla ilgili bir açıklama yaptı; “Tatbikat sırasında meydana gelen olumsuzluk ile ilgili resmi kaynaklardan yapılacak açıklamaları dikkate alınız. Asılsız iddialara itibar etmeyiniz” dedi.

Patlama ve yangının tesis içinde hasara neden olduğu ve hasar tespit çalışmalarının sürdüğü duyuruldu.

TÜPRAŞ Rafinerisi

Türkiye Petrol Rafinerileri veya kısaca TÜPRAŞ, 1983’te Batman, İzmir, İzmit ve Kırıkkale’deki devlete ait dört petrol rafinerisinin birleştirilmesiyle çatı şirket olarak kuruldu. 2006’da özelliştirilerek Koç Holding‘e devredildi. Akaryakıt ürünleri, bitüm, fuel oil, jet yakıtı, gaz yağı, LPG, motor yağı gibi petrol türevleri üretiyor.

Bugün patlama yaşanan İzmit Rafinerisi (İPRAŞ),  TPAO ve Amerikan firması Caltex ortaklığında, yılda 1 milyon ton ham petrol işletme kapasitesiyle 1961’de hizmete girmişti.Koç’a devredilen rafinerinin ham petrol işleme kapasitesi 2019 itibarıyla 11,3 milyon tona çıktı.

Rafineri 17 Ağustos 1999’da yaşanan Gölcük depreminin merkez üssüne çok yakın olduğu için ciddi hasar görmüş, bacasının yıkılması sonucu çıkan yangın ancak bir hafta sonra söndürülebilmişti. Patlayan borulardan denize akan petrol, 1,5 km2’lik bir alanı kirletmiş, yangının ardıdan 600 metreküp’te fazla atık toplanmıştı.

Akkuyu NGS’de nemden dolayı borular paslandı, yerleşke ormana doğru genişletiliyor

Mersin‘in Gülnar ilçesinde tüm itirazlara ve açılan davalara rağmen inşaatı devam eden  Akkuyu Nükleer Güç Santrali‘nin yapımı için seçilen bölgenin nemli yapısından dolayı ana teknolojik sistemleri birbirine bağlayan çelik yapılarında paslanma yaşandığı öne sürüldü.

Cumhuriyet’e konuşan kaynaklar, öngörülebilir bu sorun için yapılan uyarıların dikkate alınmadığını söyledi:

“Bu bölgede ısrar edildi. Yüksek nem oranı nedeniyle borular olmak üzere birçok ekipmanda korozyon seviyesi aşıldı ve gözle görülür paslanma yaşanmaya başladı. Bu durum çalışanlarca Nükleer Düzenleme Kurumu’na (NDK) iletildi.

İnşaat çalışmaları gecikecek

Personel yerleşkesi ormana doğru genişletilecek

‘Atık arıtma tesisleri toksik kimyasalları artırıyor’

Yeni bir araştırma, zehirli sıvılar içeren çöp sahaları atıklarının nehirlere ve kanalizasyonlara karışmadan önce temizlenmesi amacıyla uygulanan işlemlerin, en kötü toksik kimyasalların seviyelerini artırdığını ortaya koydu.

Çöplüklerin PFAS kimyasallarının (veya perfloroalkil ve polifloroalkil maddelerin) başlıca kaynağı olduğu biliniyordu. Ancak yeni çalışmada son çalışma, sıvı atıkları temizlemek için tasarlanan arıtma tesislerinin PFOA ve PFOS gibi yasaklı PFAS seviyelerini bazı durumlarda yüzde bin 335’e kadar artırabileceğini gösteriyor.

PFAS, çok çeşitli tüketici ürünleri ve endüstriyel süreçlerde kullanılan yapışmaz özelliklere sahip yaklaşık 15.000 insan yapımı kimyasaldan oluşan bir aile.  Çevrede parçalanmaları binlerce yıl sürebiliyor ve bu yüzden de “sonsuz kimyasallar” olarak adlandırılıyorlar. Kanserler ve diğer hastalıklarla bağlantısı kanıtlanan PFAS kirliliği dünyanın en ücra köşelerine kadar yaygın bir halde bulunuyor. Örneğin uzmanlar, her ABD vatandaşının kanında PFAS olduğu düşünüyor.

Yeşil NoktaSonsuza kadar zehirlenmek

Yeşil NoktaToksik kimyasallar spermleri azaltıyor
Yeşil NoktaGıda ambalajlarında 68 farklı ‘sonsuz kimyasal’ tehlikesi
Yeşil NoktaBritanya Adaları’ndan Jersey sakinleri ‘sonsuza kadar kimyasallar’a dava açacak
Yeşil NoktaYağmur suyunda ‘sonsuz kimyasallar’ tespit edildi: Bunlardan kaçmak için güvenli bir yer yok
Yeşil NoktaYatırımcılar bile bıktı: Şirketlere ‘sonsuz kimyasallar’dan vazgeçme çağrısı
Yeşil NoktaKayakçılar pistlerde ‘sonsuz kimyasallar’ bırakıyor

Guardian‘ın aktardığı çalışmanın ortak yazarlarından Manchester Metropolitan Üniversitesi‘nden Dr. David Megson, İngiltere Çevre Ajansı ‘nın sızıntı suyu olarak bilinen çöp sahalarındaki sıvı atıklarla ilgili yaptığı bir araştırmadan elde edilen verileri kullandı:

“Arıtma tesislerimiz yasaklı kimyasallar olan PFOS ve PFOA’yı ortadan kaldırmak yerine aslında bunları yaratıyor. Bu, muhtemelen kimyasal bir çorba içindeki diğer PFAS’ların dönüşümüyle oluyor.”

Megson, İngiltere’deki çöp sahalarında neler olup bittiğine dair anlayışın yetersiz olduğu ve izleme çalışmalarının “sadece birkaç belirli PFAS’a baktığı, bu nedenle aslında orada ne olduğuna ve bunun ne gibi etkilere yol açabileceğine dair yalnızca küçük bir anlık görüntü elde ettiğimiz” konusunda endişeli.

‘Tüm PFAS’lar küresel olarak yasaklanmalı’

Çalışma, İngiltere genelindeki toplamın yalnızca küçük bir kısmı olan 17 tarihi ve operasyonel çöp sahasından gelen sızıntıyı inceledi. Çalışmanın ortak yazarlarından biri olan Ends Report‘tan Pippa Neill, “potansiyel olarak yüzlerce çöp sahası operatörünün işlenmiş sızıntılarını çevreye yasal olarak boşaltmasına izin verildiğinden” PFAS’ın uygun şekilde bertaraf edilebilmesi için daha fazla araştırmaya “acil ihtiyaç” olduğunu söyledi.

Uluslararası Kirleticilerin Yok Edilmesi Ağı‘nda danışman olan Dr. Sara Brosché‘ye göre, ister mevcut Stockholm Sözleşmesi, ister PFAS hakkında yeni bir küresel anlaşma yoluyla olsun, tüm PFAS’ların küresel olarak yasaklanması acil bir ihtiyaç:

“PFOS ve PFOA, üreticiler tarafından tüketici ürünlerinde kullanılmaya başlandığı andan itibaren toksik olarak biliniyordu ve düzenlendikten yıllar sonra bile çevreyi ve vücudumuzu zehirlemeye devam ediyorlar. Çok sayıda PFAS şu anda, nerede kullanıldıkları veya sağlık etkileri hakkında çok az veya hiç kamuya açık bilgi olmadan kullanılıyor.”

Avrupa Komisyonu, kirlenmeyi durdurma çabasıyla binlerce PFAS’ı tek bir sınıf olarak düzenlemeyi amaçlayan çığır açıcı bir öneriyi değerlendiriyor. Ancak endüstri bu girişime güçlü biçimde karşı çıkıyor.

İngiltere ise AB’nin yolunu izlemiyor. Bu da dünyanın önde gelen PFAS uzmanlarından düzinelercesinin geçen perşembe günü doğrudan ilgili bakanlara yazarak hükümeti “daha iddialı bir yaklaşım benimsemeye ve bilimi takip etmeye” çağırmasına neden oldu.

Chem Trust adlı yardım kuruluşunda bilimsel araştırmacı olan Dr. Shubhi Sharma sonuçlarla ilgili “Çöp sahalarından gelen PFAS emisyonları çevredeki yeraltı ve yüzey sularını kirletebilir ve böbrek ve testis kanseri gibi ciddi sağlık riskleriyle bağlantılıdır. İngiltere hükümeti bu PFAS grubunun tamamını düzenlemek için derhal harekete geçmelidir” diye konuştu.

Birmingham Üniversitesi‘nden Doç. Dr. Daniel Drage de aynı şeyin birçok “rehabilite” sisteminde yaşandığından endişe duyuyor:

“PFAS’ı çevreye salınmadan önce sızıntıdan uzaklaştıran diğer arıtma süreçlerini belirlememiz çok önemli. Bu, milyarlarca poundluk küresel bir halk sağlığı sorunu ve mevcut hükümet harcamalarının ötesine geçmesi çok muhtemel. Son yarım yüzyılda PFAS kullanımından önemli ölçüde kar elde eden endüstrilerin, gelecek nesilleri bu kullanımların sonuçlarından korumak için ahlaki bir göreve sahip olduğunu düşünüyorum.”

Çevre Ajansı’ndan bir sözcü ise , “çöp sahası endüstrisiyle yakın bir şekilde çalıştıklarını” ve “çöp sahası atık kütlesindeki PFAS, arıtma süreçleri ve sızıntı suyunun maruz kaldığı arıtmanın sonuçları hakkında daha fazla araştırma yürüttüklerini” doğruladı.

İklim bozulmasının çöplüklerden kaynaklanan kirliliği daha da kötüleştirmesi muhtemel. Londra Queen Mary Üniversitesi‘nden Prof. Kate Spencer, özellikle açık tarihi çöplükler için bu PFAS kimyasallarının yüzey ve yeraltı sularına karışarak ekoloji ve insan sağlığı için önemli olumsuz sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekerek “Taşkınların şiddeti ve sıklığı arttıkça bunun artması muhtemeldir” dedi.

2024’ün ilk dokuz ayında afetlerden kaynaklanan kayıplar 259 milyar doları aştı

Küresel sigorta ve reasürans şirketi Aon‘un hazırladığı “Küresel Doğal Afetler Raporu”nun 2024 yılın ilk üç çeyreğini kapsayan sonçları yayımlandı. Buna göre, 2024 yılının ilk dokuz ayında toplam ekonomik kayıplar 258 milyar doların üzerine çıktı. Aynı dönemde sigortalı kayıpların ise en az 102 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.

2024’ün üçüncü çeyreğinde çeyreğinde başta Atlantik kasırgası, Orta Avrupa ve Çin‘deki seller, Kuzey Amerika’daki şiddetli fırtınalar olmak üzere meydana gelen iklim afetlerinin yarattığı ekonomik maliyetin ortalaması ise 276 milyar dolar seviyesinde bulunuyor.

İlk dokuz ayda, 32’si Kuzey Amerika’da, sekizi  Asya‘da, dördü EMEA‘da (Avrupa, Orta Doğu, Afrika) ve üçü Güney Amerika‘da olmak üzere 47 olayda 1 milyar doların üzerinde zarar meydana geldi. Açık ara en maliyetli afet ABD‘nin Florida eyaletini vuran Helene Kasırgası olurken eylül ayındaki Süper Tayfun Yagi ise Güneydoğu Asya‘da 12,6 milyar dolarlık tahmini zarara yol açtı. En maliyetli afetlerin içinde bir diğer önemli olay da Çin’de meydana gelen yoğun sel felaketleri oldu.

Bu yılki toplam sigorta kayıplarının 125 milyar doları aşması bekleniyor

Şirket, 2024’ün ilk dokuz ayında doğal afetlerden kaynaklanan küresel sigorta kayıplarının 102 milyar dolara ulaşacağını ve 21. yüzyıl ortalaması olan 79 milyar doların oldukça üzerine çıkacağını tahmin ediyor. Çalışmada, yine Florida’yı vuran Milton kasırgasının nihai zararına ek olarak yılın geri kalanında yaşanacak muhtemel afetler nedeniyle bu yılki toplam sigorta kayıplarının 2023 yılındaki 125 milyar dolar seviyesinin üzerine çıkacağı tahmin ediliyor.

‘Sigorta sektörü, ekonomilerin iklim afetlerine karşı dayanıklılığını artırmalı’

Raporun bulgularını değerlendiren Aon Türkiye Eş CEO’su Selda Oknas Tanbay şunları söyledi:

“2024 yılının ilk dokuz ayında 258 milyar doları bulan ekonomik kayıplar, afet risk yönetiminin gittikçe daha kompleks hale geldiğini bir kez daha ortaya koydu. Böylesine zorlu dönemlerde sigorta sektörünün doğru risk yönetimi yaparak ve hızlı aksiyonlar alarak bireylerin, kurumların ve dolayısıyla ekonomilerin dayanıklılığını arttırma yönünde önemli sorumlulukları bulunuyor.”

2024 yılının ilk dokuz ayında en fazla ekonomik kayba neden olan ilk beş küresel afet şöyle:

Afet Tarih Ülke Ölü Sayısı Ekonomik Kayıp (milyar dolar)
Helene Kasırgası 25/09-28/09 ABD, Meksika, Küba 227+ 55*
Noto Depremi 01/01 Japonya 299 17,9
Güney ve Orta Çin’deki Seller 09/06-14/07 Çin 315 15,6
Süper Tayfun Yagi 01/09-09/09 Güneydoğu Asya 829 12,6
Şiddetli Fırtınalar 15/01-21/01 ABD 6 7

*İlk rakamlar, hasar tespit çalışmaları devam ediyor.

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Tarım alanına çevrilen Marmara Gölü’nü kurtarmak için son dönemeç

Marmara Gölü’nü tarım alanına dönüştüren Manisa Valiliği, DSİ Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) arasında imzalanan iş birliği protokolüne ve sulak alan sınır revizyonu kararına karşı açılan davanın duruşması 4 Kasım’da Manisa 2.İdare Mahkemesi’nde gerçekleşti.

Manisa il sınırları içerisinde yer alan Marmara Gölü, barındırdığı kuş türleri ve zengin biyolojik çeşitliliğiyle Türkiye’nin doğal miraslarından biri olarak biliniyor. Doğa Derneği tarafından 2004 yılında yayımlanan “Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları” kitabında 184 Önemli Kuş Alanı arasında listelenen göl, 2006 yılında da “Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları Kitabı”nda 305 Önemli Doğa Alanı’ndan biri olarak yer aldı. Gölde, kış aylarında yaklaşık 65 bin su kuşu gözlemlenirken, bölge birçok kuş türü ile Türkiye’ye endemik balık türleri için önemli bir yaşam alanı sağlıyor.

2017’de Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından “Ulusal öneme haiz sulak alan” olarak tescillenen Marmara Gölü, bir zamanlar Türkiye’nin en önemli sulak alanlarından biriydi. Ancak, yanlış tarım ve su politikaları nedeniyle kurutulan göl, bugün hayatta kalma mücadelesi veriyor. Uzmanlar, gölün doğal su dengesinin bozulmasının hem gölde barınan türleri hem de bölgedeki ekosistemi ve tarımsal üretimleri olumsuz etkilediğine dikkat çekiyor. Doğa Derneği ve sivil toplum kuruluşları, Marmara Gölü’nün tekrar eski haline kavuşabilmesi için çağrıda bulunurken, gölün restorasyonuyla Türkiye’nin biyolojik çeşitliliğine katkı sağlanabileceğini vurguluyor.

Mahkeme Marmara Gölü’nün geleceği için son kararı verecek

Manisa Valiliği, DSİ Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) arasında 4 Kasım 2022’de Marmara Gölü Sulak Alanı Rehabilitasyon Üzerine İş Birliği Protokolü imzalanmıştı. Protokol kapsamında gölün TİGEM’e tahsis edilerek bir seddeyle bölünmesi, büyük kısmının tarım alanına dönüştürülmesi planlandı.

Protokolün hemen ardından Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Ulusal Sulak Alan Komisyonunun (USAK) 8 Aralık 2022 tarih ve 37-2022/2 sayılı, “Manisa İli Gölmarmara İlçesi sınırları içerisinde bulunan Marmara Gölü’nün eski haline gelmesi durumunda koruma bölgelerinin yeniden değerlendirilmesi kaydıyla, Revize Sulak Koruma Bölgeleri sınırlarının onaylanması ve uygulanması” kararı verdi.

Doğa Derneği ise hem Ulusal Sulak Alan Komisyonu’nun sulak alan sınır revizyonu kararına hem de işbirliği protokolüne karşı bir dava dosyası hazırladı. Dernek bu dosyayla 2023 yılı Ocak ayında, S.S. Gölmarmara ve Çevresi Su Ürünleri Kooperatifi, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Salihli Çevre Derneği, Akhisar Çevre Derneği, Manisa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Çevre Derneği ve göl çevresinde yaşayan kişilerle birlikte dava açılmasına öncülük etti.

Dava keşfi sonrasında hazırlanan bilirkişi raporları, alandaki uygulamaların Marmara Gölü sulak alan ekosistemini yok edeceğini, bu uygulamalar yerine alana su sağlanırsa bölgenin sulak alan ve göl niteliğini kazanmaya elverişli olduğunu ortaya koydu.

Ulusal Sulak Alan Komisyonu’nun sınır revizyonu kararına ve gölün tarım arazisine dönüştürülmesine ilişkin işbirliği protokolüne karşı açılan davayla ilgili nihai duruşma gerçekleşti. Sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar, Marmara Gölü’nün korunması adına Mahkeme’nin projenin iptaline yönelik karar vermesini bekliyor.

‘TİGEM’in bölgeden çıkması ve göle su sağlanması şart’

Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç Marmara Gölü’nün yalnızca Manisa’nın değil, tüm Türkiye’nin biyolojik çeşitliliği açısından büyük öneme sahip bir sulak alan olduğuna dikkat çekti:

“Göl, kurutulana kadar birçok kuş türüne, endemik balıklara ve çeşitli canlı türlerine ev sahipliği yapmıştır. Yanlış su ve tarım politikaları yüzünden tamamen kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu alanda, TİGEM tarafından yapılmak istenen tarımsal faaliyetler hem bölgeye zarar veriyor hem de yasadışı yollarla gerçekleşiyor.

Bilimsel raporlar açıkça göstermektedir ki, Marmara Gölü’ne su sağlandığı takdirde bölge yeniden doğal sulak alan niteliğine kavuşacaktır. Ancak TİGEM’in yapmaya devam etmek istediği proje uygulamaları gölün ekosistemini tamamen yok edecek nitelikte. Yerel halk ve sivil toplum örgütleri ile birlikte Marmara Gölü’nün korunması için mücadelemizi sürdüreceğiz. Göl havzasındaki yaşamın sürmesi için adaletin yerini bulacağına inanıyoruz. Bu karar, yalnızca Marmara Gölü’nün değil, Türkiye’deki tüm sulak alanların geleceği için de örnek teşkil edecektir.”

Doğa Derneği Hukuk Danışmanı Av. Özlem Altıparmak da “Dava süreci, kamu idarelerinin hatalı su ve tarım politikalarının ve sorunları çözmekteki isteksizlik ve eylemsizliklerinin yol açtığı sorunları görmek; iklim değişikliği ile mücadele, biyoçeşitliliğin korunması, afetlerle mücadele ve arazi bozunumunun önlenmesi için sulak alanların korunmasının ve restorasyonunun nasıl hayati bir rol oynadığının yargısal tespiti açısından uluslararası boyutta bir emsal oluşturmaktadır” değerlendirmesi yaptı.

STK’lerden Plastik Anlaşması müzakerelerine katılacak Türkiye’ye açık çağrı

Türkiye Akdeniz’i plastikle en çok kirleten ve kıyıları plastikle en fazla kirlenmiş ülkelerden biri. Avrupa’dan en fazla plastik atık eden ülkeler arasında da ilk sırada. Sadece 2023 yılında  ülke içinde toplanan plastik atık miktarından daha fazlasını Avrupa, özellikle de İngiltere’den ithal ettik. Atık ithalatı halen tüm hızıyla devam ediyor.

Atık ithalatının çevre kirliliği ve iklim krizine katkıları ve insan ve diğer canlıların sağlığıyla ilgili yarattığı sorunlara bir kez daha dikkat çeken Plastiksiz Türkiye Platformu Girişimi’nin çağrısına destek veren 17 sivil toplum örgütü, Türkiye‘den 25 Kasım’da başlayacak Hükümetlererası Müzakere Komitesi‘nin (INC-5) beşinci oturumunda somut çözümler üretme sorumluluğunu üstlenmesini istedi.

Yapılan ortak açıklamada, plastik kirliliğinin yeryüzünün doğal dengesini koruma kapasitesini aşma noktasına geldiğine ve çevre üzerinde kalıcı etkiler oluşturacak tehlike boyutuna ulaştığına dikkat çekildi:

“Yıllık üretimi 450 milyon tonu bulan plastikler, kullanım sonrası kısa süre içerisinde atık haline gelerek ya çevreye gelişigüzel karışmakta ya da yanlış atık yönetim uygulamaları sonucu farklı formlara dönüşerek, çevre ve insan sağlığı için risk oluşturmaktadır. Çevresel etkilerine bakıldığında ise gözle görülür bir şekilde deniz ve toprak kirliliği ön plana çıkmaktadır. Bunların yanında, bertaraf amaçlı yakma sonucu oluşan zehirli gazların yarattığı hava kirliliği, zehirli küllerin oluşturduğu çok boyutlu çevre kirliliği ve geri dönüşüm sırasında oluşan toksik kimyasallar ve mikroplastik/nanoplastik kaynaklı kirlilik gibi doğrudan gözle görülmeyen fakat çevre sağlığı açısından çok daha büyük riskler içeren sorunlara yol açmaktadır. Dahası, plastik endüstrisi küresel plastik üretimini önümüzdeki 20 yıl içerisinde 3 kat artırarak 1,5 milyar ton yıllık hacme ulaştırmayı hedeflemektedir. Bu durumda halihazırda yönetilemeyen kirlilik sorununun daha büyük tehlikelere yol açacağını öngörmek çok zor değildir.”

Plastik, yüzde 95’inin etkisi ve akıbeti henüz bilinemeyen 16.000’den fazla kimyasal içeren bir bileşime sahip. Yani plastik demek, aynı zamanda hormonal sistemi bozan ve kanserojen etki yaratan kimyasal da demek. Bu haliyle plastik, şimdiki nesil ile gelecekteki nesiller arasında paylaşılan hak ve faydalara da olumsuz etkisi bulunan bir nesiller arası adaletsizlik kaynağı oluyor. Dahası, fosil kaynaklardan üretilen plastik, üretiminden tüketimine ve daha sonra da bertarafına (yakma, gömme vb.) kadarki tüm süreçlerde karbon salımına yol açarak küresel iklim krizini de güçlendiriyor.

Şimdiye kadar yapılan çalışmalardan hareketle, dört binden fazla denizel canlı türünün, çoğunluğu tek kullanımlık plastiklerden olmak üzere, deniz çöplerinden etkilendiği tahmin ediliyor. Üretilen toplam plastiğin yüzde 50’ye yakını tek kullanımlık plastiklerden oluşuyor. Yapılan araştırmalar, kutuplardan Mariana Çukuru’na, insanların yaşamadığı adalardan uzak okyanus bölgelerine kadar dünya üzerinde mikroplastiğin ulaşmadığı bir yerin kalmadığını ortaya koyuyor.”

 

Toplanan atıklardan fazlası ithal ediliyor

Sivil toplum örgütleri, Türkiye’nin Akdeniz’i plastikle en çok kirleten ve Akdeniz’de kıyıları plastikle en fazla kirlenmiş ülkelerden biri olduğunu belirtti; ayrıca  Avrupa’dan en fazla plastik atık ithal eden ülke olduğumuzu kaydetti:

Sadece 2023 yılında, ülke içinde toplanan plastik atık miktarından daha fazlasını Avrupa, özellikle de İngiltere’den ithal etmiştir. Atık ithalatı halen tüm hızıyla devam etmektedir. Türkiye’de yeterli atık yönetim altyapısı ve bu altyapıya sahip olan il ve ilçelerde de yeterli vatandaş katılımı olmadığı için, belediyeler aracılığıyla toplanan atıkların yüzde 90’a yakını çöp depolama sahalarına gönderilmekte ve buralarda biriktirmektedir. ”

Yetkili devlet organlarının giderek ağırlaşan/artan plastik kirliliği sorununu görmezden gelmemesi ve çözüm odaklı, kapsayıcı ve katılımcı politikalar geliştirmesi için harekete geçmesi gerektiğine vurgu yapan örgütler; 25 Kasım’da başlayacak Hükümetlerarası Müzakere Komitesi’nin beşinci oturumunda ulusal müzakere heyetinin daha aktif bir rol alarak plastik kirliliğine karşı uzun vadeli ve somut çözümler üretme sorumluluğunu üstlenmesini talep etti:

“Plastiksiz bir Türkiye için çaba harcayan sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, sivil inisiyatifler ve akademisyenler olarak, Birleşmiş Milletler Plastik Anlaşması müzakerelerinde Türkiye’nin plastik kirliliği ile etkin mücadele (tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması, kasten eklenen mikroplastiklerin kullanımının yasaklanması vb.) ve plastik üretimini sınırlandırma yaklaşımını savunmasını talep ediyoruz.”

Örgütlerin talepleri şöyle:

Anlaşma, plastik üretimini kaynağında azaltmalıdır

İşlenmemiş plastik üretimi ve tedariği konusunda yasal olarak bağlayıcı kurallara ve hedeflere sahip olmak, etkili bir mücadele için vazgeçilmezdir. Üretimin azaltılması, plastik kirliliğinin azaltılması için ilk temel koşuldur. Bu aynı zamanda, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC), dünyada yaşamı mümkün kılan ekosistemlerin ve ona bağlı canlı yaşamının güvenliği ve devamlılığı için kritik öneme sahip küresel ortalama sıcaklık eşiği olarak kabul ettiği 1,5℃ üzerine çıkmama hedefi için de gereklidir. Türkiye delegasyonu bu gerçeği gözeterek, plastik üretiminin azaltılmasını savunmalı, mevcut olan koalisyonlara dâhil olarak birlikte ya da benzer bir isteklilikle bağımsız hareket etmelidir.

Anlaşma, insan ve çevre sağlığı için tehlikeli olan kimyasalları ortadan kaldırmalıdır

Anlaşma, bunun için ihtiyatlılık ilkesini işlevsel hale getirecek kurallar getirmelidir. İnsan ve çevre sağlığının korunması, bu aracın temel amaçlarından biri olmalıdır. Bu ilke, aynı zamanda toksik olmayan bir döngüsel ekonomi yaklaşımı için de çok önemli bir gerekliliktir. Türkiye delegasyonundan, endüstrinin etkisinden bağımsız, bilimsel verilere dayalı, şeffaf bir yasaklı kimyasallar listesinin oluşturulmasını destekleyen bir tutum bekliyoruz.

Sorunu yönetebilmek için öncelikle ölçebilmek gereklidir

Anlaşma, plastiklerin üretiminden tüketimine ve atık haline geldikten sonraki akıbetine kadarki süreçte yarattığı etkileri takip eden diğer uluslararası anlaşmalar, kısıtlamalar ve taahhütlerle uyumlu, zorunlu ve şeffaf raporlama süreçlerini olası kılmalıdır. Özellikle ham plastiklerin tedariğiyle ilgili önlemlerin alınması için bu süreç gereklidir. Türkiye delegasyonu plastiğin tüm yaşam döngüsünde yarattığı kirliliği izleyecek , raporlayacak ve ve takibini yapacak politikaları savunmalıdır.

Plastiğin üretimi, kullanımı ve bertarafı da dahil tüm aşamalarında bağlayıcılığı olan etkin kurallara ihtiyaç vardır

Plastiğin çevrede açtığı gediklerin yamanması anlamına gelen geçici ürün yasakları ya da etkisiz gönüllü taahhütler gibi uygulamalarla devam etmek plastik kirliliğini durdurmakta başarılı olamamıştır. Anlaşma, gerçek bir değişimi hayata geçirmek için, konunun muhataplarının eşit düzlemde bir araya geleceği ve çözüme yönelik ulusal hedeflerin de belirleneceği bir alan yaratmalı; plastik üretimi, tüketimi ve bertarafı için küresel boyutta, diğer küresel düzenlemelerle (Basel Konvansiyonu, Stockholm Sözleşmesi, Montreal Protokolü vb.) uyumlu, yasal olarak bağlayıcılığı olan ve toksik olmayan yeniden kullanım sistemlerini yaygınlaştırmaya ve güçlendirmeye yönelik kurallar oluşturmalıdır.

Gerçek bir eylem, somut yatırımlar gerektirir

Plastik kirliliğini durdurmaya yönelik bağlayıcı yükümlülükler, adil bir geçişi sağlayan ve yeniden kullanım sistemlerini finanse eden net taahhütlerle ve sorumluluktan kaçmayı değil de sorumluluk almayı garantileyen “kirleten bedelini öder” prensibini temel alan açık gerekliliklerle eşleştirilmelidir. Gönüllü finansal destek uygulaması gibi uygulamalardan da kaçınılmalıdır. Büyük plastik üreticilerinden elde edilecek kaynakla bir araç oluşturulması için, Türkiye delegasyonu aktif ve kararlı bir tutum sergilemelidir.

Etkilenen topluluklar için adil geçiş sağlanmalıdır

Anlaşma, plastik değer zinciri içerisindeki en önemli halkalardan biri olan atık toplayıcılar ve diğer kayıt dışı işçiler de dahil olmak üzere bu sektördeki tüm işçiler ve plastik kirliliğinden doğrudan etkilenen topluluklar için adil bir geçiş sağlamalıdır. Aynı zamanda insan sağlığı ve çevreyi güvence altına alırken, ek zarar yaratmaktan kaçınmak amacıyla, atık sömürgeciliğini ve yakma gibi kirletici teknolojileri konunun dışında tutmalıdır.

Akdeniz için Ortak Koruma İnisiyatifi oluşturulmalıdır

Türkiye’nin, Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle birlikte Akdeniz’in plastik kirliliğinden korunmasını hedefleyen ve bunun için finansal mekanizmalar da dahil olmak üzere, tüm önleyici ve destekleyici mekanizmaları hayata geçirecek bir insiyatifin oluşturulmasına öncülük etmesi beklenmektedir. Bu grubun kısa, orta ve uzun vadede Akdeniz’in kıyısında plastik üretiminin sınırlandırılması, plastiksiz turizm faaliyetlerinin desteklenmesi, balıkçılık ve diğer gemicilik faaliyetlerinden kaynaklı plastik kirliliğini, denizcilik anlaşmaları ve kirliliği önlemeyi amaçlayan anlaşmalarla uyumlu olarak ele alması gerekmektedir.

Sivil toplum örgütleri, Türkiye’nin müzakerelerde yalnızca plastik endüstrisinin perspektifiyle değil, sivil toplum, bilim insanları, konuyla doğrudan ilgili toplumsal gruplar ve çevre savunucularının da dahil olacağı, çok taraflı bir yaklaşımla temsil edilmesini istedi.  gerektiğini önemle belirtiriz.

Çağrıcılar (Alfabetik Sırayla)

Akdeniz Koruma Derneği,
Adana Çevre ve Tüketiciyi Koruma Derneği (ÇETKO)
Diyarbakır Çevre Gönüllüleri Derneği
Doğa Araştırmaları Derneği (DAD)
Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Platformu (DAÇE)
Gökçeada 8 Mart Üretici Kadınlar Derneği
Hukuk, Doğa ve Toplum Vakfı  (HUDOTO)
İklim Adaleti Koalisyonu
Kadın Balıkçılar Derneği 
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği
Kocaeli Ekolojik Yaşam Derneği
Mekanda Adalet Derneği
Mikroplastik Araştırma Grubu
Plastiksiz Gökçeada Girişimi
Su altı Fotoğrafçıları ve Filmcileri Derneği
Sürdürülebilir Yaşam Derneği (SÜYADER)
Yeşil Düşünce Derneği