Türkiye Akdeniz’i plastikle en çok kirleten ve kıyıları plastikle en fazla kirlenmiş ülkelerden biri. Avrupa’dan en fazla plastik atık eden ülkeler arasında da ilk sırada. Sadece 2023 yılında ülke içinde toplanan plastik atık miktarından daha fazlasını Avrupa, özellikle de İngiltere’den ithal ettik. Atık ithalatı halen tüm hızıyla devam ediyor.
Atık ithalatının çevre kirliliği ve iklim krizine katkıları ve insan ve diğer canlıların sağlığıyla ilgili yarattığı sorunlara bir kez daha dikkat çeken Plastiksiz Türkiye Platformu Girişimi’nin çağrısına destek veren 17 sivil toplum örgütü, Türkiye‘den 25 Kasım’da başlayacak Hükümetlererası Müzakere Komitesi‘nin (INC-5) beşinci oturumunda somut çözümler üretme sorumluluğunu üstlenmesini istedi.
Yapılan ortak açıklamada, plastik kirliliğinin yeryüzünün doğal dengesini koruma kapasitesini aşma noktasına geldiğine ve çevre üzerinde kalıcı etkiler oluşturacak tehlike boyutuna ulaştığına dikkat çekildi:
“Yıllık üretimi 450 milyon tonu bulan plastikler, kullanım sonrası kısa süre içerisinde atık haline gelerek ya çevreye gelişigüzel karışmakta ya da yanlış atık yönetim uygulamaları sonucu farklı formlara dönüşerek, çevre ve insan sağlığı için risk oluşturmaktadır. Çevresel etkilerine bakıldığında ise gözle görülür bir şekilde deniz ve toprak kirliliği ön plana çıkmaktadır. Bunların yanında, bertaraf amaçlı yakma sonucu oluşan zehirli gazların yarattığı hava kirliliği, zehirli küllerin oluşturduğu çok boyutlu çevre kirliliği ve geri dönüşüm sırasında oluşan toksik kimyasallar ve mikroplastik/nanoplastik kaynaklı kirlilik gibi doğrudan gözle görülmeyen fakat çevre sağlığı açısından çok daha büyük riskler içeren sorunlara yol açmaktadır. Dahası, plastik endüstrisi küresel plastik üretimini önümüzdeki 20 yıl içerisinde 3 kat artırarak 1,5 milyar ton yıllık hacme ulaştırmayı hedeflemektedir. Bu durumda halihazırda yönetilemeyen kirlilik sorununun daha büyük tehlikelere yol açacağını öngörmek çok zor değildir.”
Plastik, yüzde 95’inin etkisi ve akıbeti henüz bilinemeyen 16.000’den fazla kimyasal içeren bir bileşime sahip. Yani plastik demek, aynı zamanda hormonal sistemi bozan ve kanserojen etki yaratan kimyasal da demek. Bu haliyle plastik, şimdiki nesil ile gelecekteki nesiller arasında paylaşılan hak ve faydalara da olumsuz etkisi bulunan bir nesiller arası adaletsizlik kaynağı oluyor. Dahası, fosil kaynaklardan üretilen plastik, üretiminden tüketimine ve daha sonra da bertarafına (yakma, gömme vb.) kadarki tüm süreçlerde karbon salımına yol açarak küresel iklim krizini de güçlendiriyor.
Şimdiye kadar yapılan çalışmalardan hareketle, dört binden fazla denizel canlı türünün, çoğunluğu tek kullanımlık plastiklerden olmak üzere, deniz çöplerinden etkilendiği tahmin ediliyor. Üretilen toplam plastiğin yüzde 50’ye yakını tek kullanımlık plastiklerden oluşuyor. Yapılan araştırmalar, kutuplardan Mariana Çukuru’na, insanların yaşamadığı adalardan uzak okyanus bölgelerine kadar dünya üzerinde mikroplastiğin ulaşmadığı bir yerin kalmadığını ortaya koyuyor.”
Toplanan atıklardan fazlası ithal ediliyor
Sivil toplum örgütleri, Türkiye’nin Akdeniz’i plastikle en çok kirleten ve Akdeniz’de kıyıları plastikle en fazla kirlenmiş ülkelerden biri olduğunu belirtti; ayrıca Avrupa’dan en fazla plastik atık ithal eden ülke olduğumuzu kaydetti:
Sadece 2023 yılında, ülke içinde toplanan plastik atık miktarından daha fazlasını Avrupa, özellikle de İngiltere’den ithal etmiştir. Atık ithalatı halen tüm hızıyla devam etmektedir. Türkiye’de yeterli atık yönetim altyapısı ve bu altyapıya sahip olan il ve ilçelerde de yeterli vatandaş katılımı olmadığı için, belediyeler aracılığıyla toplanan atıkların yüzde 90’a yakını çöp depolama sahalarına gönderilmekte ve buralarda biriktirmektedir. ”
Yetkili devlet organlarının giderek ağırlaşan/artan plastik kirliliği sorununu görmezden gelmemesi ve çözüm odaklı, kapsayıcı ve katılımcı politikalar geliştirmesi için harekete geçmesi gerektiğine vurgu yapan örgütler; 25 Kasım’da başlayacak Hükümetlerarası Müzakere Komitesi’nin beşinci oturumunda ulusal müzakere heyetinin daha aktif bir rol alarak plastik kirliliğine karşı uzun vadeli ve somut çözümler üretme sorumluluğunu üstlenmesini talep etti:
“Plastiksiz bir Türkiye için çaba harcayan sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, sivil inisiyatifler ve akademisyenler olarak, Birleşmiş Milletler Plastik Anlaşması müzakerelerinde Türkiye’nin plastik kirliliği ile etkin mücadele (tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması, kasten eklenen mikroplastiklerin kullanımının yasaklanması vb.) ve plastik üretimini sınırlandırma yaklaşımını savunmasını talep ediyoruz.”
Örgütlerin talepleri şöyle:
Anlaşma, plastik üretimini kaynağında azaltmalıdır
İşlenmemiş plastik üretimi ve tedariği konusunda yasal olarak bağlayıcı kurallara ve hedeflere sahip olmak, etkili bir mücadele için vazgeçilmezdir. Üretimin azaltılması, plastik kirliliğinin azaltılması için ilk temel koşuldur. Bu aynı zamanda, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC), dünyada yaşamı mümkün kılan ekosistemlerin ve ona bağlı canlı yaşamının güvenliği ve devamlılığı için kritik öneme sahip küresel ortalama sıcaklık eşiği olarak kabul ettiği 1,5℃ üzerine çıkmama hedefi için de gereklidir. Türkiye delegasyonu bu gerçeği gözeterek, plastik üretiminin azaltılmasını savunmalı, mevcut olan koalisyonlara dâhil olarak birlikte ya da benzer bir isteklilikle bağımsız hareket etmelidir.
Anlaşma, insan ve çevre sağlığı için tehlikeli olan kimyasalları ortadan kaldırmalıdır
Anlaşma, bunun için ihtiyatlılık ilkesini işlevsel hale getirecek kurallar getirmelidir. İnsan ve çevre sağlığının korunması, bu aracın temel amaçlarından biri olmalıdır. Bu ilke, aynı zamanda toksik olmayan bir döngüsel ekonomi yaklaşımı için de çok önemli bir gerekliliktir. Türkiye delegasyonundan, endüstrinin etkisinden bağımsız, bilimsel verilere dayalı, şeffaf bir yasaklı kimyasallar listesinin oluşturulmasını destekleyen bir tutum bekliyoruz.
Sorunu yönetebilmek için öncelikle ölçebilmek gereklidir
Anlaşma, plastiklerin üretiminden tüketimine ve atık haline geldikten sonraki akıbetine kadarki süreçte yarattığı etkileri takip eden diğer uluslararası anlaşmalar, kısıtlamalar ve taahhütlerle uyumlu, zorunlu ve şeffaf raporlama süreçlerini olası kılmalıdır. Özellikle ham plastiklerin tedariğiyle ilgili önlemlerin alınması için bu süreç gereklidir. Türkiye delegasyonu plastiğin tüm yaşam döngüsünde yarattığı kirliliği izleyecek , raporlayacak ve ve takibini yapacak politikaları savunmalıdır.
Plastiğin üretimi, kullanımı ve bertarafı da dahil tüm aşamalarında bağlayıcılığı olan etkin kurallara ihtiyaç vardır
Plastiğin çevrede açtığı gediklerin yamanması anlamına gelen geçici ürün yasakları ya da etkisiz gönüllü taahhütler gibi uygulamalarla devam etmek plastik kirliliğini durdurmakta başarılı olamamıştır. Anlaşma, gerçek bir değişimi hayata geçirmek için, konunun muhataplarının eşit düzlemde bir araya geleceği ve çözüme yönelik ulusal hedeflerin de belirleneceği bir alan yaratmalı; plastik üretimi, tüketimi ve bertarafı için küresel boyutta, diğer küresel düzenlemelerle (Basel Konvansiyonu, Stockholm Sözleşmesi, Montreal Protokolü vb.) uyumlu, yasal olarak bağlayıcılığı olan ve toksik olmayan yeniden kullanım sistemlerini yaygınlaştırmaya ve güçlendirmeye yönelik kurallar oluşturmalıdır.
Gerçek bir eylem, somut yatırımlar gerektirir
Plastik kirliliğini durdurmaya yönelik bağlayıcı yükümlülükler, adil bir geçişi sağlayan ve yeniden kullanım sistemlerini finanse eden net taahhütlerle ve sorumluluktan kaçmayı değil de sorumluluk almayı garantileyen “kirleten bedelini öder” prensibini temel alan açık gerekliliklerle eşleştirilmelidir. Gönüllü finansal destek uygulaması gibi uygulamalardan da kaçınılmalıdır. Büyük plastik üreticilerinden elde edilecek kaynakla bir araç oluşturulması için, Türkiye delegasyonu aktif ve kararlı bir tutum sergilemelidir.
Etkilenen topluluklar için adil geçiş sağlanmalıdır
Anlaşma, plastik değer zinciri içerisindeki en önemli halkalardan biri olan atık toplayıcılar ve diğer kayıt dışı işçiler de dahil olmak üzere bu sektördeki tüm işçiler ve plastik kirliliğinden doğrudan etkilenen topluluklar için adil bir geçiş sağlamalıdır. Aynı zamanda insan sağlığı ve çevreyi güvence altına alırken, ek zarar yaratmaktan kaçınmak amacıyla, atık sömürgeciliğini ve yakma gibi kirletici teknolojileri konunun dışında tutmalıdır.
Akdeniz için Ortak Koruma İnisiyatifi oluşturulmalıdır
Türkiye’nin, Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle birlikte Akdeniz’in plastik kirliliğinden korunmasını hedefleyen ve bunun için finansal mekanizmalar da dahil olmak üzere, tüm önleyici ve destekleyici mekanizmaları hayata geçirecek bir insiyatifin oluşturulmasına öncülük etmesi beklenmektedir. Bu grubun kısa, orta ve uzun vadede Akdeniz’in kıyısında plastik üretiminin sınırlandırılması, plastiksiz turizm faaliyetlerinin desteklenmesi, balıkçılık ve diğer gemicilik faaliyetlerinden kaynaklı plastik kirliliğini, denizcilik anlaşmaları ve kirliliği önlemeyi amaçlayan anlaşmalarla uyumlu olarak ele alması gerekmektedir.
Sivil toplum örgütleri, Türkiye’nin müzakerelerde yalnızca plastik endüstrisinin perspektifiyle değil, sivil toplum, bilim insanları, konuyla doğrudan ilgili toplumsal gruplar ve çevre savunucularının da dahil olacağı, çok taraflı bir yaklaşımla temsil edilmesini istedi. gerektiğini önemle belirtiriz.
Çağrıcılar (Alfabetik Sırayla)
Akdeniz Koruma Derneği,
Adana Çevre ve Tüketiciyi Koruma Derneği (ÇETKO)
Diyarbakır Çevre Gönüllüleri Derneği
Doğa Araştırmaları Derneği (DAD)
Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Platformu (DAÇE)
Gökçeada 8 Mart Üretici Kadınlar Derneği
Hukuk, Doğa ve Toplum Vakfı (HUDOTO)
İklim Adaleti Koalisyonu
Kadın Balıkçılar Derneği
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği
Kocaeli Ekolojik Yaşam Derneği
Mekanda Adalet Derneği
Mikroplastik Araştırma Grubu
Plastiksiz Gökçeada Girişimi
Su altı Fotoğrafçıları ve Filmcileri Derneği
Sürdürülebilir Yaşam Derneği (SÜYADER)
Yeşil Düşünce Derneği