Ana Sayfa Blog Sayfa 1029

[ZeroBuild Summit’22] Binalarda enerji tüketimini yüzde 95 azaltmak mümkün

Türkiye için yapılarda değişimin yol haritasının ele alınacağı Uluslararası Sıfır Enerji Binalar Zirvesi- ZeroBuild Summit’22, 23-26 Mart 2022 tarihlerinde, fiziksel ortamda gerçekleştirilecek.

44. Yapı Fuarı TurkeyBuild İstanbul ile eş zamanlı olarak İstanbul Tüyap Kongre Merkezi’nde “Change Starts Here!–Değişim Burada Başlıyor!” sloganı ile düzenlenecek zirvede teknoloji oturumları, sunumlar ile “Sıfır Enerji Binalar”ın nasıl geliştirileceği ve dönüşümün nasıl sağlanacağı konuları ele alınacak.

Zero Build Summit’22 Direktörü Dr. Gamze Karanfil ile Türkiye’nin mevcut yapılaşması, iklim krizine karşı binalarda enerji verimliliği ve zirve hakkında konuştuk.

‘Sıfır Enerji Bina bugün için bir zorunluluk’

Yeşil Gazete: “Sıfır Enerji Binalar”a dönüşümün ülke gündeminde yer bulması amacıyla düzenlen ZeroBuild Summit’22, 2022 yılının mart ayında fiziksel ortamda gerçekleşecek. Hangi konular ele alınacak?

Gamze Karanfil: Evet dediğiniz gibi ZeroBuild buluşmasını bu yıl ilk kez fiziksel ortamda gerçekleştireceğiz. Bildiğiniz gibi ilk ikisini dijitalde düzenlemiştik. Zirvemiz, bu yıl 44. Yapı Fuarı-Turkeybuild İstanbul ev sahipliğinde 23-26 Mart tarihleri arasında TÜYAP Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek. İlk kez katılımcılarımızla yüz yüze buluşacak olmaktan dolayı hem çok mutlu hem de heyecanlıyız.

Uluslararası Sıfır Enerji Binalar Zirvesi-ZeroBuild Summit’22’de yapı sektörünün geleceğini ‘Change starts here-Değişim burada başlıyor’ sloganıyla ele alacağız. Dünyanın hızla geliştiğine ve günümüzün küresel iklim krizi şartlarının bizleri dönüşümü hızla gerçekleştirmeye zorladığına dikkat çekerek, sürdürülebilir yapılar ile bu dönüşümün gücünü yakalamanın mümkün olduğunu vurgulayacağız. Zirvede, yerli-yabancı 100’e yakın konuşmacının katılımıyla tüm paydaşlara bir yol haritası sunmayı ve Sıfır Enerji Binalar’a ulaşmanın aslında hiç de zor olmadığını tüm kamuoyuna göstermeyi amaçlıyoruz.

ZeroBuild Summit’22’de ana hatlarıyla; teknoloji oturumları, networking fırsatları ve odaklanmış sunumlar ile ‘Sıfır Enerji Binalar’ın nasıl geliştirileceği, dönüşümün nasıl sağlanacağını konu edeceğiz. Bunların yanı sıra 6 Ekim 2021 tarihinde imzaladığımız Paris Anlaşması’nın ülkemizin karbonsuzlaştırma yol haritasına etkilerini ve 2053 Net Sıfır Emisyon hedefinde yapıların rolünü de detaylı bir biçimde ele alacağız.

Eş zamanlı olarak düzenlenecek ZeroBuild Summit’22 Uluslararası Sergi Alanı’nda sıfır enerji binalara ait yeni ürün ve teknolojileri ile pek çok sektör lideri marka yer alacak. “ZeroBuild Network Zone” için ayrılan özel alanda kurulacak stantlarda ziyaretçiler, yapılarını daha verimli işletmek ve çevreye olan etkilerini minimuma indirebilmek için sunulan çözümleri inceleme olanağı yakalayacaklar. Ayrıca proje pazarı niteliğinde hazırlanacak olan “ZeroBuild Summit-Uluslararası Poster Alanı”nda da projelerini paylaşmak isteyenler yerlerini alacak, fuar katılımcılarına, ziyaretçilere kendilerini tanıtma fırsatı bulacaklar.

 Sıfır Enerji Binalar”a dönüşümün kapsamı mı nedir? Türkiye’nin mevcut alt ve üst yapısıyla nasıl dönüştürülebilir?

Sıfır Enerji Binalar’a ulaşmak tüm dünyada ivme kazanan bir hedef. Son yıllarda özellikle ticari binalarda, gerek sağladıkları maliyet ve rekabet avantajı gerekse kanuni zorlamalar sebebiyle bu tür binalara ilgi artmış durumda. Bununla birlikte, Sıfır Enerji Bina kavramı birçok yerel yönetimin kısa ve orta vade hedeflerinde de yer almaya başladı. İklim değişikliğinin sert etkileri, kanun yapıcıların ve yerel yöneticilerin çalışmalarını şüphesiz hızlandıracak.

 Türkiye’de bir önceki yıla göre Sıfır Enerji Binalar konusunda ne gibi ilerlemeler yaşandı? Ekonomisini ağırlıkla inşaatın oluşturduğu Türkiye bu konuya ne kadar önem veriyor?

Paris İklim Anlaşması’nın imzalanmasının ardından 2053 yılına kadar Net Sıfır Emisyon hedeflerinin belirlenmesiyle Türkiye’nin iklim politikalarında yeni bir döneme girilmiş oldu.  Bu dönemde, hedeflere ulaşmak için yapılacak çalışmaların hızlandırılarak, düzenleme ve teşviklerle ‘Sıfır Enerji Binalar’a geçiş için topyekûn bir dönüşüm başlatılması da zorunlu bir hal aldı.

Paris İklim Anlaşması’nın yüklediği sorumluluklar dışında, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından açıklanan On Birinci Kalkınma Planı’nda (2019-2023) daha verimli ve kendi enerjisini üreten binaların yaygınlaştırılacağı belirtildi. Böylece, yaşanabilir bir dünya için üretilen çözümlerden biri olan ve AB’de 1 Ocak 2021 itibariyle zorunlu hale getirilen ‘Sıfır Enerji Binalar’a dönüşüm, Türkiye’nin de eylem planlarında girmiş oldu.

Türkiye’nin mevcut yapılaşmasındaki sorunlar sizce nedir? Sıfır Enerji Binaları’na geçiş ne kadar mümkün? Bunun için hangi çalışmaları yapması gerekiyor?

 Türkiye’de öncelikli yapılması gereken şey, ülke olarak Sıfır Enerji Binalar Stratejisi ve Yol Haritası yayınlamak ve eğitim, Ar-Ge, üretim, son kullanıcı aşamalarının her birini teşvik etmek. Sıfır Enerji Binalar konusu, özellikle son kullanıcı aşamasında mevcut sistemlerden farklı politikaların izlenmesi ve takip sisteminin titizlikle uygulanması gereken bir alanı oluşturuyor. Geliştirilecek olan yol haritası ve teşvik sistemlerinin ülkemizde yapılan çalışmalara hem niceliksel hem de niteliksel açıdan katkı sağlayarak Sıfır Enerji Binalara olan ilgiyi artıracağına ve büyüyen bir ekosistem oluşturacağına inanıyorum.

İklim krizinden en çok etkilenecek ülkeler arasında Türkiye de bulunuyor. Zararı en aza indirebilmek için en acil atılması gereken adımlar nelerdir? ZeroBuild nasıl bir rol alabilir?

 İklim krizi bize kendini kimi zaman yangın, sel, kuraklık haberleriyle, kimi zaman da tür çeşitliliğinin azalması ve deniz salyasında olduğu gibi baskın türlerin çoğalması, tarımda verim kaybı haberleri ile gösteriyor. İklim krizinin nedenleri ve olası sonuçlarının uluslararası boyutta ilk kez ele alındığı Rio Konferansı üzerinden neredeyse 30 yıl geçmiş durumda. Yıllar içerisinde uluslararası onlarca toplantının gündemi olan bu konuda ilerlemeler kaydedilmiş olsa da istenilen noktaya henüz gelinemedi. Şu an uluslararası sözleşme bazında en önemli adım, bizim de yakın zamanda imzacısı olduğumuz Paris Anlaşması olarak karşımızda duruyor. Bu anlaşma, gezegenimizin sıcaklık artışını azami +1,5 derecede tutacak şekilde karbon salımının azaltılmasını hedefliyor.

ZeroBuild yaklaşımı tam da burada önem kazanıyor. Binaların enerji tüketimi, küresel emisyonların yüzde 40’ına sebep oluyor. Bu nedenle, binalarda enerji verimliliği kritik bir öneme sahip. Elimizdeki bilgi ve deneyimin zaman kaybetmeden yaygınlaştırılması iklim kriziyle mücadelede çok önemli bir rol oynuyor. Şu andaki bilgi ve imkânlarımızla binalarda enerji tüketimini yüzde 95 seviyelerinde azaltmamız, ihtiyaç duyduğumuz enerjiyi yerinde veya yakın yenilenebilir enerji kaynakları ile sağlamamız mümkün. Yeter ki niyetimiz olsun. İklim krizi bizi çevresel, sosyal ve ekonomik açıdan etkilerken atacağımız adımlarla dünyamızı çok daha yaşanabilir hale getirmek kesinlikle elimizde. Gezegenimizi ve içinde yaşayan tüm canlıları çok seviyor, birlikte yaşayacağımız güzel günleri düşlüyoruz. Bu nokta da ZeroBuild Summit’22’ye büyük önem atfediyoruz. Konunun tüm bileşenleriyle ele alındığı en kapsamlı platformlardan bir olması zirveyi, iklim kriziyle mücadelede önemli bir yere taşıyor. Çıkış sloganımızda da dediğimiz gibi, “Değişim Burada Başlıyor!”…

Kuzey Ormanları Raporu: Rant projeleri 317 çevre tehdidine neden oldu

Kuzey Ormanları Savunması’nın çalışmalarına katkı sağlamak amacıyla kurulan Kuzey Ormanları Araştırma Derneği, Nisan 2020 tarihinden itibaren Kuzey Ormanları’nı kapsayan bölgelerde süregelen tehdit ve yıkımların izini sürdüğü yeni üç aylık değerlendirme raporunu yayınladı.

2021 Ekim, Kasım ve Aralık aylarının kapsayan rapor söz konusu dönemde 317 adet tehdit, tahrip ve savunmanın olduğunu ortaya koydu.

Kuzey Ormanlarına 317 tehdit

Rapora göre; Kuzey Ormanları coğrafyasında yer alan; Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Kuzey Çanakkale, İstanbul, Sakarya, Kocaeli, Düzce, Yalova, Balıkesir ve Bursa illerini kapsayan izleme faaliyetinde üç aylık boyunca 317 adet tehdit, tahrip ve savunma nitelikli izleme kaydedildi.

Raporda Kuzey Ormanları Coğrafyasının batısında yer alan Trakya kırsalı ve Kuzey Ormanları mevkilerinde; sanayi, madencilik ve enerji santralleri tahribinin arttığının gözlendiği belirtildi.

Bu sebeple bu üç aylık rapor kapsamında en çok izleme yapılan ikinci sıradaki bölge Kuzey Ormanları’nın 1. bölgesi olan ve Çanakkale, Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerini kapsayan Trakya oldu. bu bölgede 65 adet izleme kaydedildi.

Yalnızca İstanbul’da 69 tehdit

Raporla kaydedilen izlemelere bölgesel olarak bakıldığında Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Kuzey Çanakkkale’yi kapsayan birinci bölgede 65 adet, İstanbul’u kapsayan ikinci bölgede 69 adet, Sakarya, Kocaeli, Düzce’nin bulunduğu üçüncü bölgede 62 adet ve Yalova, Kuzey Balıkesir, Kuzey Bursa’nun bulunduğu dördüncü bölgede 24 adet tehdit, tahrip ve savunma tespit edildiği duyuruldu.

Kuzey Ormanları coğrafyasının ortasında yer alan İstanbul bölgesindeki Kuzey Ormanları mevkilerinde; mega rant projeleri ve bu projelerin arttırdığı kirlilik, yapılaşma ve yaban tahribinin gözlendiği bildirildi. Raporda şu ifadelere yer verildi:

“İstanbul’un kuzeyinde yer alan ormanlık ve kırsal alanlar; 3. Köprü, Kuzey Marmara Otobanı, 3. Havalimanı ve son olarak Kanal İstanbul isimli mega rant projelerinin etkisiyle büyük bir yapılaşma baskısı altında kalmış, şehrin suyu ve havası büyük bir kirlilik yükü ile boğuşmaya başlamıştır.”

Kanal İstanbul, sanayi tesisleri, balık popülasyonunun tehdidi

“İstanbul’un kuzeyinde yer alan ormanlık ve kırsal alanların; 3. Köprü, Kuzey Marmara Otobanı, 3. Havalimanı ve son olarak Kanal İstanbul isimli mega rant projelerinin etkisiyle büyük bir yapılaşma baskısı altında kalmış, şehrin suyu ve havası büyük bir kirlilik yükü ile boğuşmaya başlamıştır” ifadelerine yer verilen raporda 8 Ekim 2021’de Kanal İstanbul için 754 bin metrekarelik askeri alanın imara açıldığı hatırlatılarak burada yapılacak sanayi tesislerinin önünün açıldığına da değinildi.

Rapor: 8 Ekim 2021 Kanal İstanbul için 754 bin metrekarelik askeri alan imara açıldı. TOKİ’ye ait Arnavutköy Yassıören Mahallesi’nde bulunan 754 bin metrekarelik askeri alanın imar planları değiştirildi. Plan değişikliği Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı. Değişiklik ile İstanbul’un anayasası kabul edilen 1/100 binlik Çevre Düzeni Planı’nda “askeri alan” olarak işaretlenen dev araziye, “sanayi ve depolama bölgesi” fonksiyonu verildi.

Konuyla ilgili 14 Ekim 2021’de Ziraat Mühendisleri Odası‘nın söz konusu projenin balık popülasyonunu da tehdit ettiği yönündeki açıklamasına da yer verilen raporda, “Denizlerin kurtulması için Kanal İstanbul’dan vazgeçin” çağrısı yinelendi.

Rapor: 29 Ekim 2021 Saros Körfezi’ndeki liman projesi için 10 bin ağaç kesildi. Saros Körfezi’nde yaşanan tahribatın çok büyük boyutta olduğunu vurgulayan Saros Gönüllüleri Dayanışması Sözcüsü Mürşide Çoban, şimdiye kadar 10 bin ağacın kesildiğini belirterek “Tüm orman varlıklarıyla bir habitat yok edildi” dedi.

Su kirliliği ve lağım kokuları

İstanbul’un Maltepe’den geçen Çamaşırcı Deresi ve Çengelköy’den geçen Bekar Deresi‘ndeki su kirliliğinin ve lağım kokularının esnafı ve halkı rahatsız ettiğinin hatırlatıldığı raporda endüstriyel balıkçılığın, Karadeniz ve Marmara Denizi arasında soyunu devam ettirmek için Boğaziçi’ni göç yolu olarak kullanan balık türlerini yok ettiği de bildirildi.

Rapor: 8 Ekim 2021 Tarih ve turizm kentine ağır darbe Tekirdağ’ın Marmaraereğlisi ilçesinde yer alan MARTAŞ Marmaraereğlisi Liman Tesisleri A.Ş. tarafından yapılması planlanan liman kapasite artışı (70 bin DWT’den 100 bin DWT’ye çıkarılması ve dip taraması) projesi için Çevresel Etki Değerlendirme Toplantısı yapıldı. Marmaraereğlisi Çevre Gönüllüleri Derneği ve yurttaşlar, limanın kapasite artışına itiraz ederek ilçenin tarih ve turizm kenti yapısının daha fazla bozulmaması için sanayi tahribine son verilmesini istediler.

Yaban tahribi birinci, su kirliliği ikinci sırada

2021’de Kuzey Ormanlarında yaşanan yeni gelişmelerde yaban hayatı tahribi birinci, su kirliliği ikinci sırada yer aldı. Raporda yapılan izleme çalışması kapsamında 266 yeni gelişmedede yaban hayatı koruma tahrip gözlemle ilgili 56, su kirliliği ile ilgili 22, genel tahrip ağaç kesimi ve savunma ile ilgili 21, orman yangını ile ilgili 19 yeni gelişme olduğu bildirildi.

Rapor: 7 Ekim 2021, Türkiye’nin ilk ve tek Su Altı Milli Parkı ‘Yıldız Koy’ imara açılıyor. Gökçeada’nın en önemli koylarından Türkiye’nin ilk ve tek Su Altı Milli Parkı olan Yıldız Koy imara açılıyor. 1/1000’lik imar planı Gökçeada Belediye Meclisi’nde oy çokluğu ile geçti.

 

Brezilya’da sel nedeniyle 104 kişi hayatını kaybetti

Rio de Janeiro Sivil Savunma Sekreterliği, eyaletin dağlık bölgesi Petropolis kentindeki sel ve toprak kaymaları nedeniyle 104 kişinin yaşamını yitirdiğini duyurdu. Yetkililer Petropolis’in şubat ayının tamamında beklenen yağışı 6 saatte aldığını bildirdi.

İklim krizi nedeniyle gerçekleşen söz konusu aşırı hava olayı sonrası selden etkilenen bölgeye giden Rio de Janeiro Valisi Claudio Castro, basına yaptığı açıklamada bölgenin 1932’den bu yana en şiddetli yağışa maruz kaldığını söyledi.

Fotoğraf: G1

AA‘nın G1’den aktardığına göre; Castro, gelecek haftaya kadar selden etkilenen kişilere mobilya ve ev eşyaları almaları için sosyal yardım yapılmasını beklediğini aktardı.

İtfaiye 21 kişiyi kurtardı, 35 kişi ise kayıp

Arama kurtarma çalışmaları yürüten itfaiye ekiplerinin 21 kişiyi kurtardığı, şu ana kadar 35 kişinin kayıp olarak bildirildiği ancak net kayıp sayısının henüz belirlenemediği açıklandı.

Fotoğraf: G1

Bölgeyi sert şekilde vuran sel ve toprak kaymaları nedeniyle en az 54 evin yıkıldığı, 370’den fazla kişinin barınaklara sığındığı açıklanmıştı.

Yetkililer, 400’den fazla itfaiyecinin çalıştığı felaket nedeniyle bölgede “afet durumu” ilan etmiş, riskli bölgelerde yaşayan kişilerin sığınak olarak kullanılan destek noktalarına gitmesi çağrısında bulunmuştu.

Fotoğraf: G1

Okul ve üniversiteler destek noktasına dönüştürüldü

Felaket nedeniyle birçok okul ve üniversite evsiz kalanların barındığı ve ihtiyaç sahiplerine yardımların yapıldığı destek noktasına çevrilmişti.

Sosyal medyaya yansıyan videolarda, 15 Şubat’ta meydana gelen şiddetli yağışların ardından Petropolis’in yüksek bölgelerinde toprak kaymalarının meydana geldiği, sokakları, parkları, marketleri sel bastığı, arabaların ve otobüslerin su altında kalarak sürüklendiği görülmüştü.

Fotoğraf: G1

Bir ayda beklenen yağış altı saatte yağdı

Yetkililer, Petropolis’in şubat ayının tamamında beklenen yağışı 6 saatte aldığını belirtmişti.

Şehirde 2011’de yaşanan ve trajediye dönüşen sel felaketinde 900’den fazla kişi ölmüş, 100’den fazla kişi kaybolmuştu.

Fotoğraf: G1

İklim krizi ve aşırı hava olayları

İklim krizinin yol açtığı aşırı hava olayları, 2021’de milyonlarca kişiyi sefalete sürüklemişti. Christian Aid tarafından yayımlanan ‘2021’in Maliyeti: İklim değişikliğinden kaynaklanan çöküş yılı’ isimli raporda, iklim değişikliğiyle ilişkili ve her biri 1,5 milyar doları aşkın hasara neden olan 10 aşırı hava olayı ele alınmıştı. Rapora göre, en büyük zararı iklim değişikliğine katkısı olmayan yoksul ülkeler gördü. Bu felaketler arasında, Ağustos 2021’de ABD’de 95 kişinin hayatını kaybettiği 65 milyar dolarlık maliyet yaratan Ida Kasırgası yer alıyor. Temmuz 2021’de Avrupa‘da 240 kişinin hayatını kaybettiği sel felaketinde ise 43 milyar dolarlık hasar oluştu. Çin‘deki Henan eyaletindeki sel felaketi ise 320 kişinin yaşamını yitirmesine, bir milyonu aşkın kişinin göç etmesine ve 17,5 milyar dolarlık yıkıma yol açmıştı.

Araştırma: İklim kriziyle göçe zorlanan yüz milyonlarca insanın kurtarıcısı kentler olabilir

Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan ve Bristol Belediye Başkanı Marvin Rees, iklim acil durumu nedeniyle şehirlere kitlesel göçe hazırlanmak için acil eylem çağrısında bulundu.

‘Meksika ve Orta Amerika Şehirlerinde İklim Göçü’ adlı rapor, yeşil ekonomilere yönelik çözümün bir parçası olarak göçmenleri de kapsayan, şehirleri daha sürdürülebilir hale getiren ve iklim kriziyle mücadele etmek için şehirlerdeki yeni projeler için küresel önerilerde bulunuyor. Ayrıca, şehir yönetimlerinin iklim göçü konusundaki politikaların şekillendirilmesinde daha fazla yer alması için çağrıda bulunuyor.

‘Bir milyar insan iklim krizi nedeniyle evini kaybedebilir’

Guardian’dan Diane Taylor’un aktardığına göre; iklim acil durumu nedeniyle dünyanın bazı şehirlerine toplu göç halihazırda devam ediyor ve Dünya Bankası,  önlem alınmadığı takdirde 2050’ye kadar 216 milyon insanın hareket halinde olabileceğini tahmin ediyor. 2020’de iklim krizi nedeniyle 30 milyon kişi yerinden edildi ve iklim krizi nedeniyle ülke içinde yerinden edilenlerin yüzde 70’i kentsel alanlarda yaşıyor. Dünya Bankası, bir milyardan fazla insanın iklim kriziyle ilişkili nedenlerle evlerini terk etme riski altında olduğunu bildiriyor.

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 15 Şubat’ta yayınlanan çevre raporunda da uzmanlar, çevre kirliliğinin Covid-19’dan daha çok ölüme neden olduğunu ve bunun için önlem alınması gerektiğini söylemişlerdi.

İklim krizine çözüm önerileri

BM Göç Haftası sırasında duyurulan rapor, iklim acil durumunun bir sonucu olarak şehirlere neler olduğuna dair vaka çalışmalarında Latin Amerika‘daki birkaç ülkeyi ele alıyor ve iklim acil durumu bağlantılı göçün dünya çapındaki etkisine ilişkin olumsuz yöndeki senaryolar için çözüm önerilerinde bulunuyor.

Sadiq Khan

Sadiq Khan iklim kriziyle ve iklim krizinin neden olduğu göçün insan üzerindeki yıkıcı etkisiyle mücadele amacıyla kurulmuş, dünyanın önde gelen yaklaşık 100 şehrinden oluşan küresel bir ağ olan C40 Büyük Kentler İklim Liderlik Grubu’nun (C40 Cities) başkanı.

BM genel merkezinde sunulacak olan rapor, Columbia ve New York City üniversitelerindeki araştırmacılar tarafından hazırlandı.
Khan, “Şehirler iklim acil durumuyla mücadelede öncülük ediyor. C40 Başkanı olarak, önceliklerimden biri, iklim acil durumunun yarattığı zorunlu göçün nedenlerini ve yıkıcı insani maliyetini ele almak için acil eylemde bulunmaktır” dedi. C40 Başkanı Khan şu ifadeleri kullandı:

“Dünyanın her yerinde insanlar iklim krizi nedeniyle şimdiden taşınmaya zorlanıyor. Belediye başkanları bu sorunları çözmek için acil önlemler alıyor, ancak bunu tek başımıza yapamayız. Şehirlerin, iklim acil durumunu yerel düzeyde acilen ele almak için ulusal hükümetlerden daha fazla finansmana ve yetkiye ihtiyacı var.”

Marvin Rees

Marvin Rees ise, göç yönetimi konusunda küresel çabalara yerel düzeyde liderlik eden ve katkıda bulunan şehirler ile şehir ağlarından oluşan Küresel Göç Görev Gücü’nde dünyanın dört bir yanındaki dokuz belediye başkanından biri.

​​C40 nedir?

C40 Büyük Kentler İklim Liderlik Grubu, iklim değişikliğine karşın sera gazı emisyonlarının azaltılması için Ekim 2005’te, Londra’da, dünya kentlerinin bir araya gelerek oluşturdukları bir ağ. Bu oluşumun amacı ise iklim üzerine çalışmalar yürüten lider kentleri bir araya getirmek.
C40, etkili bir iş birliği, bilgi paylaşımı ve iklim değişikliği ile ilgili anlamlı, ölçülebilir ve sürdürülebilir politikalar belirleyen kentleri destekleme amacı güdüyor. C40 Büyük Kentler İklim Liderlik Grubu, son 10 yılda 90’ın üzerindeki kenti bir araya getirdi ve bu kentler sayesinde 700 milyonluk nüfusu temsil etme hakkına sahip oldu.

C40 Kentleri’nin Afrika’dan 11, Asya’dan 31, Avrupa’dan İstanbul dahil 20, Amerika’dan 27 ve Okyanusya’dan da 3 kent üyesi bulunuyor. C40’ın “mega kentler”, “yenilikçi kentler” ve “gözlemci kentler” olmak üzere üç tür üyelik statüsü bulunuyor. C40 Başkanlığı’nı Los Angeles Belediye Başkanı Eric Garcetti’den sonra Sadiq Khan yürütüyor.

Brezilya’nın sahil kasabası denizde kayboluyor

Atlantik Okyanusu, Rio de Janeiro‘nun kuzeyindeki bu küçük kasabada, yılda ortalama altı metre ilerledi. Deniz şimdiden 500’den fazla evi sular altında bıraktı.

Akbabalar, Brezilya‘nın 6 bin kişinin yaşadığı tatil kasabası Atafona‘da, küresel ısınma nedeniyle deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte kıyı şeridinde kalan son evlerin kalıntıları arasında dolaşıyor.

Denizde kaybolan Brezilya tatil kasabası: Atafona

Buenos Aires Times’in haberine göre; evini kaybeden kasabalılardan biri olan João Waked Peixoto “Ne zaman ayrılmak zorunda kalacağız? Bu bir muamma” diyor. Peixoto düşüncelerini şöyle ifade ediyor:

“Deniz 15 günde üç dört metre ilerledi. Duvarımız önümüzdeki haftaya kadar dayanamayabilir.”

Uzun süredir aşırı erozyondan muzdarip olan Atafona, her yıl beş metre veya daha fazla kıyı şeridi kaybeden dünya çapındaki kıyı şeritlerinin yüzde dördünün bir parçası. Fluminense Federal Üniversitesi’nden Jeolog Eduardo Bulhões, sorunun deniz seviyelerinin yükselmesine neden olan ve akıntılarla birlikte hava sıcaklıklarını artıran küresel ısınma nedeniyle daha da kötü bir hal aldığını belirtiliyor.

Bölge, Atafona’dan geçen Paraíba do Sul nehrinin taşıdığı tortu ve kumlarla birlikte maden ve tarım gibi faaliyetler nedeniyle ayrıca daraldı. Sahildeki inşaat, kum tepelerini ve bitki örtüsünü doğal ekosistem savunmasını ortadan kaldırarak sorunu daha da ciddi bir boyuta taşıdı.

‘Terk edilmiş’

Yerel yetkililer, okyanusun dalgalarının gücünü azaltmak için setler inşa etmek ve nehir deltasından sahile kum çekmek de dahil olmak üzere erozyonu engellemek için çeşitli planlar üzerinde çalıştılar.

Jeolog Bulhões, Hollanda, İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri‘ndeki benzer girişimlere göre modellenen bir proje önerdi. Ancak projeler şu ana kadar sadece kağıt üzerinde kalmış durumda.

Belediye küresel ısınmadan dolayı evini kaybedenlere maddi yardım yapıyor

İlçenin çevre müsteşarı Alex Ramos, AFP’ye henüz kimsenin kesin bir çözüm bulamadığını ve sunulacak planın önce çevre düzenleyicilerinin onayını alması gerektiğini söyledi. Ek olarak ilçe, evlerini erozyon nedeniyle kaybeden 40’tan fazla aileye ayda bin 200 Brezilya Reali (3 bin 169 Türk Lirası) ödeyen bir sosyal yardım programı başlattı.

Yerel yönetim siyasi irade eksikliğinden dolayı suçlanırken SOS Atafona mahalle derneği başkanı Veronica Vieira ise “Sözleri dinlemeye devam ediyoruz. Ama bu kasaba terk edilmiş. Bu bir kıyamet” diyor.

YTÜ öğrencilerinin kampanyası sonuç verdi: Vegan menü çıkarılacak

Yıldız Teknik Üniversitesi Vegan Vejetaryenler Topluluğu (YTÜ VVT) ile Vegan Derneği Türkiye‘nin (TVD) birlikte başlattığı  “#YTÜVeganMenüİstiyor” kampanyası sonuç verdi.

Üniversite öğrencileri geçen ocak ayında yemekhanelerde vegan yemek çıkarılması için kampanya başlatmıştı. Öğrenciler, üniversite kampüslerinde topladıkları 500 imzayı üniversite yönetimine 1 Şubat’ta teslim etti. TVD ise, YTÜ VVT başta olmak üzere, YTÜ’de vegan menü çıkarılmasını isteyen tüm öğrencilere destek olmak için Change. org‘da kampanya başlattı.

Dernek, YTÜ yönetiminin öğrencilerin taleplerini dikkate alarak, besin değeri açısından yeterli bir vegan menü sunulması, herkes için yeter miktarda vegan yemek çıkarması ayrıca insanların ne yedikleri konusunda bilinçli seçimler yapabilmeleri için yemekleri uygun etiketlemesi gerektiğini hatırlattı. Vegan Derneği’nin kampanyasına bir ayda 1665 kişi imza atarak YTÜ öğrencilerinin mücadelesine katkıda bulundu.

Üniversitenin Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Beslenme Birimi Şube Müdürlüğü, önceki gün yemekhanede 28.02.2022 tarihi itibarı ile vegan menü çıkmaya başlayacağını duyurdu.

‘Tüm üniversitelere örnek olmalı’

TVD Kurucu Başkanı Ebru Arıman, YTÜ rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz ile YTÜ Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı’na yaptıkları çağrının olumlu sonuçlanmasını memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. Arıman, “YTÜ’nün aldığı bu kararın, tüm üniversitelerde vegan menü uygulamasının hayata geçirilmesi için Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığı’na yaptığımız yazılı başvurunun sonucunu hızlandırmasını ve bu süreçte diğer üniversitelere örnek olmasını umuyoruz” diye konuştu.

 

RTÜK’ten Ayşenur Arslan’ın programına beş kez durdurma cezası

Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Halk TV‘de yayınlanan Medya Mahallesi programında gazeteci Ayşenur Arslan‘ın, KKTC‘de öldürülen kumarhane işletmecisi Halil Falyalı’ya ilişkin sözleri nedeniyle başlattığı incelemenin ardından kararını verdi.

Arslan yayında, Falyalı’dan söz ederken “Halil Falyalı kendini TMT, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın üyesi olarak tanıtırdı. Türk Mukavemet Teşkilatı, Ada’da ve yakın hinterlandında suikastlarla bilinen bir illegal diyelim, bir yarı resmi bir oluşumdu” ifadelerini kullanmıştı.

RTÜK Üyesi İlhan Taşcı, Arslan’ın Türk Mukavemet Teşkilatı’na yönelik sözleri nedeniyle Halk TV’ye yüzde beş idari para cezası, beş kez de program durdurma cezası verildiğini açıkladı.

RTÜK tarafından ceza kararı oy çokluğuyla alındı.

Arslan’ın sözleriyle ilgili AKP, MHP ve BBP tarafından da suç duyurusunda bulunulmuş ve Arslan’ın “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama suçundan” Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesine göre cezalandırılması talep edilmişti. 

Antarktika’daki çiçeklerin yayılma hızı on kat arttı

Antarktika‘daki Güney Orkney Adaları‘nın bir parçası olan Signy Adası‘nda incelemelerde bulunan araştırmacılara göre, 2009’dan bu yana bitkilerdeki artış, önceki 50 yılın toplamından daha fazla oldu ve söz konusu artış hızla yükselen hava sıcaklıkları ve kürklü fok sayısındaki azalmayla aynı zamana denk geldi.

Antarktika kıl otu (Deschampsia antarctica) ve Antarktika inci otu (Colobanthus oldukçansis) popülasyonları adadaki bilim insanları tarafından 1960’tan bu yana inceleme altında. Araştırmalar, kıl otunun 2009 ile 2018 yılları arasında 1960 ve 2009 yılları arasında olduğundan beş kat daha hızlı yayıldığını buldu. Araştırmaya göre; inci otu için bu artış neredeyse on kat daha fazla.

Antarktika ekosistemi küresel ısınmaya hızla tepki veriyor

Guardian’ın aktardığına göre; son on yılda, 2012’de kaydedilen güçlü soğumaya rağmen, yaz aylarındaki ısınma 0.02°C’den 0.27°C’ye yükseldi. İtalya’daki Insubria Üniversitesi‘nden baş araştırmacı Prof. Nicoletta Cannone, “Antarktika karasal ekosistemleri bu iklimsel faktörlere hızla tepki veriyor” dedi:

“Bu bitkilerde bir artış bekliyordum ama bu büyüklükte değil, Antarktika’da büyük bir değişimin meydana geldiğine dair çok sayıda kanıtımız var.”

Signy Adası’ndaki Antarktika ince yapraklı hasırotundaki (Antarctic hairgrass) artışın nedeni, daha sıcak geçen yazlar ve bitkileri çiğneyen kürklü fokların azalması. Fotoğraf: Francesco Malfasi

Antarktika’daki bitki örtüsündeki değişikliklerin en uzun kayıtlarından birini ortaya koyan araştırmaya göre, değişimin birincil itici gücü yaz mevsiminin daha sıcak geçmesi. İkincil bir neden, adada bitkileri çiğneyen daha az kürklü fok olması. Araştırmaya göre; fok sayısının neden azaldığı bilinmemekle birlikte, gıda mevcudiyeti ve deniz koşullarındaki değişikliklerle ilgili olması muhtemel.

‘Öncelikli sebep: sıcaklık artışı’

Analizler, kürklü fokların 1960’dan 2009’a kadar olan değişiklikleri etkilediğini, 2009 ve 2018 arasındaki ana itici gücün ise sıcaklık artışı olduğunu gösteriyor.

Gelecek on yıllarda iklim krizinin daha fazla buzsuz alanın oluşmasına neden olması ve ısınma eğilimlerinin devam etmesi bekleniyor. Bilim insanları Signy Adası’ndan elde edilen bulguların bölgede daha genel olarak meydana gelen süreçleri temsil ettiğini söylüyor. Araştırmacılar, Current Biology‘de yayınlanan makalede, “Bulgularımız, gelecekteki ısınmanın bu kırılgan Antarktika ekosistemlerinde önemli değişiklikleri tetikleyeceği hipotezini destekliyor” diyor.

‘Karasal ekositemin tüm bileşenlerinde sonuçları olacak’

Araştırmaya göre, bu türlerin yayılması, toprak asitliğinde, topraktaki bakteri ve mantarlarda ve organik maddenin nasıl ayrıştığı konusunda değişikliklere sebep olacak. Ek olarak Cannone, toprak kimyasındaki değişikliklerin yanı sıra donmuş toprağın bozulmasının “karasal ekosistemlerin tüm bileşenleri üzerinde sonuçları olan” bir dizi değişikliğe neden olacağını söyledi.

‘Bitkiler hızlı adapte oluyor’

Buna göre bazı bitkiler çok kısa bir büyüme mevsimine adapte oldu ve 0°C’nin altındaki hava sıcaklıkları ile karlı koşullarda fotosentez yapabiliyor. Ancak hızlı ve zorlu iklim koşullarında üreyebilmelerine rağmen, diğer yerli olmayan bitkilerle rekabet etmede iyi değiller. Araştırmacılar, ısınmanın bazı yerli türlere izolasyonda fayda sağlayabilmesine rağmen, yerli türleri geride bırakabilecek ve geri dönüşü olmayan vahşi yaşam kaybını tetikleyebilecek yerli olmayan türlerin oluşma riskini büyük ölçüde artırdığı konusunda uyarıyor.

Örnek olarak da 2018’de, genellikle golf sahalarında kullanılan ‘Poa annua’ adlı istilacı bir çim türü Signy Adası’nı kolonize etmesi gösteriliyor. Cannone, “Yabancı türlerin girişi, milyonlarca yıllık evrim ve hayatta kalma gerektiren Antarktika’nın doğal biyolojik çeşitliliğinde dramatik bir kayba neden olabilir. Ayrıca bitki örtüsü değişikliği karasal ekosistemlerin tüm biyotası üzerinde bir domino etkisi yaratacaktır” ifadelerini kullandı.

‘İnsan faaliyetleri değişimde etkili’

Pliyosen ortalarında, Antarktika’da türlerin Güney Amerika‘dan Antarktika’ya kendiliğinden göç etmesine ve bunun tam tersine neden olan ısınma olayları yaşandı. Bilim insanları, Antarktika’da mevcut ısınma seviyelerinin, insan faaliyeti – yani artan turizm seviyeleri – nedeniyle bu tür yosun, liken ve omurgasız göçlerini zaten tetiklemiş olabileceği konusunda uyarıyor.

British Antarctic Survey‘de karasal ekolojist olan ve çalışmaya dahil olmayan Dr Kevin Newsham ise “Çalışma, önümüzdeki yıllarda Antarktika’nın ısınmasıyla bölgenin yeşillenmesine yol açacağı için bu bitki türlerinin popülasyonlarında daha fazla artışın beklenebileceğini, ancak yabancı bitki türlerle bağlantılı ekosistemler için artan risklerin de olabileceğini gösteriyor” dedi.

Küresel ısınma yüzünden ABD’nin deniz seviyesi 2050’ya kadar yarım metre yükselebilir

ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) ve altı federal kurum tarafından hazırlanan “Amerika Birleşik Devletleri için Küresel ve Bölgesel Deniz Seviyesi Yükselişi Senaryoları” raporuna göre; Amerika Birleşik Devletleri‘ndeki (ABD) deniz seviyesinin 2050’de, son 100 yıla denk bir yükseliş göstermesi bekleniyor.

Bölgesel deniz seviyesi doğrusal yükselme oranları. a: 1993 ile 2006 tarihleri arasındaki, b: 2007 ile 2020 tarihleri arasındaki, c: 1993 ile 2020 tarihleri arasındaki deniz seviyesindeki değişim oranları.

Raporda küresel iklim değişikliğinin yol açtığı deniz seviyesindeki yükselişin bugün ve gelecek yıllarda ABD için açık ve mevcut bir risk olduğu belirtildi; okyanus sularının ısınması nedeniyle deniz seviyelerinde yükselmelerin devam edeceği bildirildi.

Kıyı yerleşim bölgeleri iklim kırılgan

Ek olarak ülkede yaşayan on milyonlarca insanın, her yıl kıyılara taşındığına ve dolayısıyla kıyı sel riski altındaki bölgelerde yaşayanların sayısının arttığına dikkat çekildi. Aşırı hava olaylarının iklim değişikliği nedeniyle gerçekleştiğinin hatırlatıldığı raporda, 2050’ye kadar ABD’de denizin 25 ila 30 santim daha yükseleceği belirtildi.

‘Deniz seviyesindeki yükselme, üzerimizde’

USA Today’in aktardığına göre; NOAA’nın Ulusal Okyanus Servisi Direktörü ve ortak yazar Nicole LeBoeuf dün gerçekleştirdiği basın toplantısında, “Hata yapmayın: Deniz seviyesindeki yükselme, boyumuzu aşmak üzere” dedi.

‘Deniz seviyesi eşit yükselmiyor’

Rapora göre; deniz seviyesi 1880’den beri dünya çapında yaklaşık 20 santim yükseldi, ancak her yerde eşit bir yükselme söz konusu değil. Son yüzyılda, okyanus akıntıları ve batan karalar nedeniyle bazı ABD şehirlerinde yaklaşık 30 santim ve üzerinde yükselme kaydedildi.

Dünya’nın sıcaklığı arttıkça denizler de ısınıyor. Isıyı hapseden sera gazları, daha fazla buzul ve buz tabakasının erimesine neden oluyor. Isınan su, soğuk sudan daha fazla yer kaplıyor ve bu nedenle deniz genişliyor ve yükseliyor. Bilim insanları, küresel ısınmanın deniz seviyesinde gerçekleşecek yükselmenin birincil nedeni olacağını söylüyor.

‘Tehlikede olanlar sadece kıyı bölgeleri değil’

Tehlikede olan ise sadece kıyı yerleşkeleri değil, aynı zamanda binlerce kişinin evi, havaalanları, askeri üsler, limanlar, enerji santralleri, petrol rafinerileri, köprüler ve otoyollar da buna dahil.

Biden yönetiminin Ulusal İklim Danışmanı Gina McCarthy, “Denizin yükselişiyle ilgili bu yeni veriler, başkanın dediği gibi iklim krizinin insanlık için ‘kırmızı kod’ gibi yanıp söndüğünün son kanıtıdır” dedi.

McCarthy, iklim değişikliğine neden olan sera gazlarını azaltmak için çabalarını iki katına çıkarırken aynı zamanda kıyı topluluklarının yükselen denizler karşısında daha dirençli olmasına yardımcı olmaları gerektiğine dikkat çekti.

Raporun başyazarı Ulusal Okyanus Servisi’nde görevli oşinograf William Sweet ise ABD’nin okyanus sularındaki yükselmeden en çok etkilenecek bölgelerinin Körfez ve Doğu kıyılarında olacağını, Batı Kıyısı ve Hawaii‘nin ise ortalamanın altında bir darbe alacağını söyledi.

Danıştay Ordu’daki taş ocağı projesini ‘sakıncalı’ buldu, halk kazandı

Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) ve Eymür köylülerinin Ordu Altınordu Belediyesi’nin taş ocağı projesine açtığı dava Danıştay kararıyla sonuçlandı. Su kaynaklarının ve tarım arazilerinin korunması sağlandı.

Altınordu Belediyesi tarafından Ulubey ilçesine bağlı Eymür Mahallesi’in su kaynaklarının bulunduğu alanda açmak istediği taş ocağı için Ordu Çevre Derneği ve Eymür halkı dava açmıştı. Dava

Ordu Altınordu Belediyesi’nin taş ocağı projesine açılan davada Ordu 1. İdare Mahkemesi ve Danıştay projeyi sakıncalı buldu. ORÇEV “Eymür halkı kazandı” dedi.

nin 19 Ekim 2021’de verdiği kararla, proje için verilen“Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu gerekli değildir” kararı iptal edilmişti. Yapılan itirazı değerlendiren Danıştay Altıncı Dairesi itiraz yolu kapalı olarak mahkemenin verdiği kararı onadı.

‘Halkla birlikte kazandık’

Kararla ilgili açıklama yapan Ordu Çevre Derneği Yönetim Kurulu, “Danıştay, yerel mahkemenin kararını onadı. Artık hukuksal süreç tamamlandı ve Eymür halkı derneğimizle birlikte kazandı. Danıştay Altıncı Daire kararı şöyle; ‘Ordu İdare Mahkemesi’nce verilen 19.10.2021 tarih ve E:2021/101, K:2021/995 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(İ) maddesi uyarınca, karar düzeltme yolu kapalı olduğunun duyurulmasına, 29.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.’ denilmektedir” ifadelerini kullandı.

‘Yeniden doğduk’

Eymür Mahallesi Muhtarı Ferhat Pala da mahkeme kararından memnuniyetini dile getirirken “Bu kararla yeniden doğduk” dedi. Pala şu ifadeleri kullandı:

“Bu kararla Eymür halkı yeniden doğdu. Su kaynaklarımız ve tarım arazilerimiz kurtuldu. Birlikteliğimizin ve kararlılığımızın sonucunu aldık. Ordu Çevre Derneği’yle birlikte dayanışma içinde kamuoyu yaratarak kazandık. Emeği geçen herkese; Ordu Çevre Derneği’ne, sesimiz olan basına teşekkür ediyorum. Mahkeme haklılığımızı tescil etti.”