Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Orman değiliz, artık lunaparkız-3: Aydos Ormanı’nda neler oluyor?

0

Bu yazı dizisinin ilk iki bölümünde, Türkiye’de ormanların korunan alan ya da rekreasyonel kullanım gerekçeleriyle nasıl tahrip edildiğini, Anayasa’nın 169’uncu maddesindeki “Devlet ormanları devlet tarafından yönetilir ve işletilir.” açık hükmüne rağmen bu alanların nasıl kâr amacı güden kişi ve kurumlara kiralanarak ekonomik rant ya da belediyelere kiralanarak siyasi rant yaratıldığını ana hatlarıyla anlatmaya çalışmıştım.

Orman değiliz, artık lunaparkız -1
Orman değiliz, artık lunaparkız- 2

Bu bölümde ise somut bir örnek olay hakkında bilgiler vererek diziyi tamamlamak istiyorum. Bu örnek olay Aydos Ormanı’nda yapılmaya başlanan millet bahçesi.

Aydos Tepesi İstanbul’un en yüksek noktası (537 m). Aydos Tepesi ve civarındaki alanlar, net kayıtlarına ulaşamasam da muhtemelen 1960’ların sonu ya da 1970’li yıllarda ağaçlandırma yoluyla oluşturulmuş çam ormanlarıyla kaplı. Yöreyi bilmeyenler için Google Earth’den aldığım iki görsel yardımıyla bu ormanın İstanbul için ne kadar değerli olduğunu anlatmaya çalışayım.

Birinci görselde Aydos Ormanı’nın İstanbul genelindeki konumu, ikinci görselde ise ormanın daha yakın perspektiften görünümü yer alıyor. Her iki görselde de, bir zamanlar büyük emekler harcanarak gerçekleştirilen ağaçlandırma çalışmalarıyla oluşturulmuş Aydos Ormanı’nın ve güneybatı komşusu olan Başıbüyük bölgesi ormanlarının kent tarafından nasıl yutulmaya çalışıldığı anlaşılabiliyor. Çocukluğum Kartal’da geçtiği için (70’lerin sonu ve 80’ler) o ormanlarla güneyindeki yerleşim alanları arasındaki büyük boşlukları, ormanların civarındaki güzelim doğal alanları şimdi bile rahatlıkla hatırlayabiliyorum. Ormanların kuzeyi ise bugün halen varlığını sürdürebilen, ancak daha kuzeye çekilmek zorunda bıraktığımız kuzey ormanları ile bitişikti. Şimdi koca koca şehirler kurulan Sultanbeyli, Sancaktepe gibi ilçelerin yerinde olsa olsa küçük, şirin köyler bulunuyordu. Bu kadar uzun anlatmamın nedeni, okuyucuya nasıl bir ormandan söz ettiğimi, bu ormanların nasıl oluştuğunu, bugüne kadar nasıl tahrip edildiğini ve oluşmuş kent denizi içerisinde bir şekilde kalabilmiş orman adalarının geleceğimiz açısından ne derece önemli olduğunu layığıyla aktarabilmek.

Aydos Ormanı’ndaki millet bahçesi projesine geçmeden önce şunu da hatırlatmak isterim. Şehrin içinde kalmış, daha doğrusu şehir tarafından kuşatılmış, içinde bir de gölet[1] bulunan bu küçük orman parçasında halkın rekreasyonel gereksinmelerini karşılamak için zaten ayrılmış üç farklı alan da bulunuyor. OGM’nin [2] resmi internet sayfasında verilen listeye göre bu alanlar; Kartal ilçesi sınırlarındaki Aydos B Tipi Mesire Yeri, Sultanbeyli ilçesi sınırlarındaki Aydos Kalesi B Tipi Mesire Yeri ve yine Kartal ilçesi sınırlarındaki Aydos Şehir Ormanı (D Tipi Mesire Yeri).[3] Yani bu küçük ama değerli orman parçası kent tarafından kuşatılmış olduğu gibi, kenti planlayanlar yeşil alan gereksinmesini gözetmeyi akıl edemedikleri veya bu gereksinmeyi rant uğruna görmezden geldikleri için, kentlilerin yeşil alan taleplerini karşılama yükünü de olanca ağırlığıyla omuzlarında taşımakta. Aşağıya söz konusu alanlarda kendi çektiğim birkaç görseli koyuyorum, dediklerimin daha iyi anlaşılabilmesi için.

   

Fotoğraflardan da görebileceğiniz üzere ormanın içinde yok yok; otoparklar, çok katlı restoranlar, yollar, kıyı düzenlemeleri, piknik alanları ve hatta dört katlı bir cami bile var. Bütün bunların bu alana nasıl yapıldığı, örneğin çok katlı restoran ve cami yapılarının planlı ve izinli olup olmadığı, izinliyse bunlara nasıl izin verildiği, dayanağının mevzuattaki hangi hükümler olduğu ayrıca araştırmaya muhtaç. Fakat ben şimdilik bunları bir kenara koyarak hem orman hakkında biraz daha fazla bilgi vermek hem de asıl konumuz olan millet bahçesine geçmek istiyorum. Çünkü bu küçük ve değerli ormana bindirilen bunca yük kimilerinin gözünü doyurmamış olmalı ki millet bahçesi projesi ile karşı karşıyayız.

Karadeniz ve Akdeniz tipi ekosistemlerin buluşma noktası

İki hafta önce Aydos Ormanı’nda sevgili Anna Zadrozna ile birlikte Aydos Ormanı Savunması’ndan sevgili Gönül Gümüşoğlu Özer ve sevgili Ahmet Taha Türk’ün rehberliğinde bir gezi yapma şansı yakaladım. Yalnızca o gezi sırasında yaptığım gözlemlere dayanarak Aydos Ormanı’nın ekolojik açıdan Karadeniz-Akdeniz geçiş zonu özellikleri taşıdığını söyleyebilirim. Ormanın ana bitki türünü oluşturan çamlar dikim yoluyla alana getirilmiş olsa bile alt tabakada bulunan meşeler, akçakesmeler, kocayemişler, katırtırnakları, ladenler vb. tipik maki florası bitkilerinin alanda doğal yollarla var olduğu açık. Diğer yandan, gezi sırasında hemen gözüme çarpan kestane ve fındıklarla dere yatağına yakın kısımlardaki kızılağaçlar da alana Karadeniz esintileri taşıyan doğal ağaç türleri olarak hemen göze çarpıyor.

Elbette İstanbul çiğdemine burada ayrı bir başlık açmak lazım. Nesli tehlikede olan endemik bir bitki olan İstanbul çiğdemi (Crocus olivieri subsp. İstanbulensis) doğal olarak yalnızca Aydos Ormanı’nda yetişiyor. Bu nedenle de Sultanbeyli Belediyesinin logosu İstanbul çiğdeminden esinlenilerek yapılmış.

Basit bir yürüyüşle ve tek bir rotada bile göze çarpan onlarca otsu ya da çalı formundaki bitki ekosistemin zenginliğini açıkça ortaya koyuyor. Herhangi bir bilimsel kaynaktan yararlanmasam da bize rehberlik eden dostlarımızın ormanda 100’ün üzerinde kuş türü saptandığını ifade etmesinin doğruluğundan hiç şüphe duymadım. Zira ormanın içindeki gölet kuşlar açısından ekosistemin değerini iki katına çıkarıyor. Gezi sırasında gölet üstünde uçuşunu izlediğim bir gri balıkçılı takip ederken sevgili Ahmet’in çekmiş olduğu fotoğrafı da aşağıda sizlerle paylaşıyorum.

Açıkçası dört bir yandan kentle kuşatılmış ve büyük ormanlarla bağı koparılmış Aydos Ormanı’nda çok fazla büyük yabanıl hayvan yaşadığını sanmıyorum. Fakat yine de sincap, tavşan, kirpi gibi küçük memelilerin ormanın hiç değilse yerleşimlerden ve insan etkisinden daha uzak kısımlarında yaşam sürdüğünü sanıyorum. Göleti hesaba katınca sürüngenler ve iki yaşamlılar açısından da ormanın zengin sayılabilecek bir tür çeşitliliğine ve popülasyona sahip olması muhtemel. Tüm bunlar ve benim aklıma gelmeyen diğer özellikler düşünüldüğünde, İstanbul gibi beton yığını haline gelmiş bir büyük kentin içinde kalmış böyle bir ormanın değerini sözcüklerle ifade etmek çok kolay değil. Yeri gelmişken, ormanın içinde, 11 ve 12’nci yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edildiği tahmin edilen Aydos Kalesi’nin [4] de bulunduğunu ve tüm bu doğal ve kültürel değerler nedeniyle bölgenin 1. Derece Arkeolojik ve 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak koruma altına alındığını da hatırlatayım.

Aydos Ormanı Millet Bahçesi Projesi

Konuya Aydos Ormanı’na yönelik yapılaşma ve rant projelerinin bir önceki ayağını hatırlatarak girmek gerekiyor. O zamanki adıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı[5] 21 Mart 2017 tarihinde, Kanlıca Orman İşletme Müdürlüğünün orman alanlarında imar planı yapılamayacağı uyarılarına rağmen Aydos Kalesi ve yakın çevresinin imar planını değiştirerek bölgede lokanta, büfe, kafeterya, otopark ve gezi yolları gibi tesislerin yapılmasının önünü açmak istiyor. Kamu Yararını Savunma Derneği tarafından açılan dava sonucunda İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 27.11. 2018 tarih ve 2018/2067 sayılı kararı ile plan değişikliği iptal ediliyor. Bakanlığın istinaf başvurusu da İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü İdare Dava Dairesinin 2019/1942 sayılı kararı ile 30.10. 2019 tarihinde oybirliği ile reddediliyor. Bakanlığın son çare olarak yaptığı temyiz başvurusu da Danıştay Altıncı Dairesinin 11.4.2022 tarih ve 2022/4463 sayılı kararı ile oybirliği ile reddediliyor ve imar planı değişikliğini iptal eden önceki mahkeme kararları kesin olarak onanmış oluyor.

Millet bahçesi projesini, yukarıda özet olarak aktardığım süreç kapsamında ve Aydos Ormanı’nı yapılaşmaya açma planının bir başka yolu olarak değerlendirmek sanırım yanlış olmayacak. Bu projenin, imar planı değişikliği çabalarının yargıdan onay alamayacağının kesinleştiği dönemlerde ortaya çıkması da bu düşüncenin bence açık kanıtı.

Önce proje alanı olarak belirlenen orman, millet bahçesi yapılmak üzere Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına (ÇŞİDB) tahsis ediliyor. Buradaki önemli soru şu: Bu tahsis işlemi mevzuattaki hangi hükümlere göre yapılıyor? Bu konudaki amir hükümler Anayasa’nın 169’uncu maddesi ile 6831 Sayılı Orman Yasası’nın 17 ve 18’inci maddeleri. OGM bu maddelerdeki hükümlerin nasıl uygulanacağına dair iki farklı yönetmeliği 30 Kasım 2021 tarih v e 31675 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış durumda. [6],[7] Belirttiğim yasal düzenlemelerin hangi hükümlerine göre bu tahsisin yapılmış olduğunu ben gerçekten merak ediyorum. Bir bilen, meseleyi anlayan varsa lütfen açıklasın.

Yapılan bu tahsisin ardından ÇŞİDB 27.12.2021 tarihinde millet bahçesi yapım işini bir müteahhitlik firmasına ihale ediyor ve 5.1.2022 tarihinde de proje alanı bu firmaya teslim ediliyor. İnşaat alanına konulan bilgilendirme levhasından işi üstlenen firmanın Lef Yapı İnşaat olduğunu anlıyoruz.

Ormanda iş makineleri çalışmaya başladıktan sonra projeye karşı tepkiler önce civarda yaşayanlar tarafından gösterilmeye başlanıyor ve halka halka yayılıyor, başka pek çok örnekte olduğu gibi. Peki, ormanda proje kapsamında neler mi yapılıyor? Gördüklerim şöyle: Ormana iş makineleri girmiş. Bazı alanlarda bitki örtüsü bütünüyle kaldırılmış. Muhtemelen bu alanlarda bazı yapılar yükselecek veya otopark inşa edilecek. Bazı alanlarda üst tabaka bitki örtüsünü oluşturan ağaçlara henüz müdahale edilmemiş olmasına karşın alt tabaka bitki örtüsünü oluşturan çalılar ve otsu bitkiler bütünüyle kazınmış. Yollar açılmış. Doğal su akış alanlarında suyun akışını toprağın altına vermek için altyapı çalışmaları yapılıyor. Macera park adı verilen ve son derece masum görünmesine karşın son derece zararlı olan etkinlik alanında ağaçların gövdelerine platformlar inşa ediliyor. Bu platformlar kısa süre sonra ağaçlara yaşama şansı tanımayacak.  Bilmiyorum çalışmaların ilerleyen aşamalarında başka neler göreceğiz. Aşağıya bu söylediklerimi kanıtlayan fotoğrafları koyuyorum.

 

Millet bahçesi neden yanlış

Belki bazı okuyucular, “İyi de ne zararı var bu yapılanların ormana? Hem orman orman olarak korunuyor hem de halk yararlanabiliyor.” diye düşünebilir. Hayır, efendim, öyle olmuyor. Hem de hiç öyle olmuyor. Orman bir ağaçlar topluluğu değil. Boylu ağaçların altındaki çalıların ve otsu bitkilerin de orman ekosisteminde çok büyük rolleri var. Ormanın içerisinden geçen her yolun, ormana yapılan her tesisin, ormandaki her yapay sesin, ışığın orman ekosistemi üzerinde ilk bakışta anlaşılamayacak kadar büyük zararları var. Zaten bin bir emekle oluşturulmuş bölge ormanlarının üzerine görgüsüzce, saygısızca kentler inşa edip yok ettik. Her nasılsa kalmış ve gözümüz gibi korumamız gereken bu orman parçalarından uzak durmak, onların korunmasına hassasiyet göstermek, orada yaşayan kuşa böceğe, ağaca, çiçeğe ve o ormanlarda hakkı olan gelecek nesillere saygı göstermek bu kadar mı zor? Projenin adı üzerinde, bir bahçe projesi. Orman bahçe olamaz! Bahçe olursa, orman kalmaz!

Projenin bir diğer sakıncalı yönü de orman yangınları açısından yaratacağı risk. Son yıllarda ve özellikle geçen yıl yaz aylarında yaşadığımız kâbusları unuttuk mu? Daha birkaç gün önce aklımız, kalbimiz Datça’da, Çeşme’de değil miydi? Projenin yapıldığı ormandaki asli ağaçların çamlardan oluştuğunu ve bu ormanda geçmiş yıllarda kayıtlara geçmiş yangınlar bulunduğunu hatırlamak gerekmez mi? Aşağıdaki fotoğrafta hem ormanın kent tarafından nasıl kuşatılmış olduğunu, hem proje alnını (kırmızıyla çevrili alan, yaklaşık olarak) hem de geçmiş yıllarda çıkan yangınlardan birinde zarar görmüş orman alanını (maviyle çevrili alan) görebilirsiniz. Ekolojik açıdan bu kadar hassas, kentin bu derece içinde kaldığı için ayrıca değer taşıyan ve orman yangınları açısından en yüksek risk grubundaki bir orman alanına bu tür bir proje yapmanın savunulabilecek nesi var? Çok kez yazdım, söyledim; orman yangınlarına karşı alınabilecek en güçlü önlem insan-orman ilişkisini olabilecek en düşük düzeye indirmek. İki kere ikinin dört etmesi ne derece net bir bilimsel gerçekse bu söylediğim de o derece net. Hal böyleyken insanları ormanlara daha fazla sokacak bu tür projelerin, diğer zararlarını bir yana koydum, orman yangınları açısından yaratacağı tehdidi bile göremeyecek kadar akıl durgunluğu nasıl yaşanır?

Evet, meselenin özeti bu. Millet bahçesi projesi milletin, ağacın, kuşun, böceğin, çiçeğin ormanının elinden alınıp ranta açılmasından başka bir şey değil. Rant neresinde mi bu projenin? Anlatayım: Her şeyden önce bu projenin yapım sürecinde. Projenin yapımını üstlenen müteahhide ödenen paralar hepimizin cebinden çıkıyor. Daha sonra millet bahçesinde hizmet verecek tesislerin işletmecilerinin belirlenmesi ve işletilmesi aşamasında göreceğiz rantı. Sanırım o rant çoktan pay edilmiştir birilerine. Örneğin proje tamamlandığında macera park denilen alanı kimin işleteceğini sanıyorsunuz? Ve kimin bu alana, macera park denilen tesise girip ağaçtan ağaca gerilmiş halatlar üstünde yürüyebileceğini, buna kimin parasının yeteceğini düşünüyorsunuz? Aşağıdaki fotoğrafa bakın, macera park alanını çevreleyen o çitler neden yapılıyor? Parası olmayan giremesin diye. Hem nasıl bir para! İstanbul’un başka yerlerinde de var bu tür alanlar. Merak edenler oralarda uygulanan fiyat tarifelerini sorup öğrenebilir.

Şimdi neden lunapark dediğimi anladınız mı?

Bu yazı dizisinin adını ‘Orman değiliz, artık lunaparkız’ koyunca bazıları çok abarttığımı sanmış olabilir. Sözde halka, millete hizmet gerekçesiyle milletin ormanına bunları yapan anlayış, yarın aynı yaklaşımla “Canım ormanın şurasına da bir dönme dolapla iki çarpışan araba koysak fena mı olur?” dediğinde cevabımız ne olacak?  Lunapark olması için illa bunların mı olması gerekiyor? Gerekmiyor. Çoktan dönüştü ormanlarımız gözlerimizin önünde.

Ormanlarımız orman değil artık sevgili dostlar, onlar artık birer lunapark!

*

[1] DSİ tarafından 1981 yılında yapılan Kartal Samandıra Göleti
[2] Orman Genel Müdürlüğü

[3] Aslında, geçen yazımda belirttiğim üzere yeni çıkan Orman Parkları Yönetmeliği ile tüm bu alanların adı Orman Parkı oldu.
[4] Keçi Kalesi olarak da biliniyor.
[5] Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı
[6] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/11/20211130-3.htm
[7 https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/11/20211130-4.htm

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.