Köşe YazılarıYazarlar

Neden jeotermal enerji santrallerine karşı çıkıyorlar?

0

RES ve JES santrallerinin kurulmak istendiği bölgelerde bugüne kadar hiçbir ülkede görülmeyen, bazen sonu çatışmalara kadar giden karşı direnişlerin temelinde ya yanlış yer seçimi ya da özel enerji şirketlerinin daha fazla kar amaçlı eksik uygulamaları yatıyor.

İzmir Tabip Odası Hekim Meclisi eylül ayı toplantısında konuşmalar arasında Manisa’nın Salihli ilçesinin Hacıbektaşlı mahallesinde kurulmak istenen Jeotermal Elektrik Santrali (JES) ile ilgili birkaç cümle geçince yanımda oturan hekim meclisinin akademisyen üyesi kulağıma eğilerek ‘neden karşı yenilebilir enerji kaynağına’ diye sordu… Gerçekten neden karşı çıkılıyordu; jeotermal enerjiden elektrik üretimine?.. Üstelik ülkemizde sadece jeotermal JES santrallerine değil; bazı bölgelerde rüzgar enerjisi santrallerine de (RES) karşı çıkan gruplar vardı…

Önce şunu hatırlayalım; elektrik üretimi için kullanılan enerji kaynakları üç büyük grup altında değerlendiriliyor:

  1. Fosil Yakıtlar
    1. Kömür
    2. Petrol ve petrol ürünleri
    3. Doğal gaz
  2. Nükleer Enerji
  3. Yenilenebilir Enerji Kaynakları
    1. Rüzgar enerjisi
    2. Güneş enerjisi
    3. Jeotermal enerji
    4. Dalga enerjisi
    5. Hidroenerji
    6. Gel-git enerjisi

Ülkemizde bugüne kadar elektrik üretimi için kullanılan en büyük enerji grubu hepimizin çok iyi bildiği gibi fosil yakıtlardır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2018 yılı rakamlarına göre elektrik üretimimizin %37.3 kömürden (bu kömürün yarıdan fazlası ithaldir), %29.8’i doğal gazdan, %19.8’i hidroelektrik enerjiden, %6.6 rüzgardan, %2.6 güneşten, %2.5’i jeotermalden ve %1.4’ü diğer kaynaklardan elde edilmiş. (*) Elektirik üretimimizin %37.3’nü karşılayan halen çalışır 40’a yakın kömürlü termik santral var ülkemizde…  Bu santraller gerek kurulu oldukları bölgelerde yarattıkları hava kirliliği; gerekse ülkemizin sera gazı emisyonları artırmaları nedeniyle özellikle küresel iklim krizini yaşadığımız bugünlerde büyük bir çevre ve sağlık riskine neden olmakta… Buna rağmen ülkemizde önemli bir bölümü Ege ve Marmara bölgesinde olmak üzere halen yapım ve planlama aşamasında 82 adet kömürlü termik santral daha var ve üstelik bu termik santrallerin hava kirliliği açısından çok daha riskli olan düşük kalorili yerli kömürü kullanacağı iddia ediliyor.

Hava kirliliğinden ölümler trafik kazalarından fazla

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin de (HASUDER) içinde yer aldığı Temiz Hava Hakkı Platformu’nun Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) geliştirdiği AirQ+ programı kullanılarak ülkemizde 2017 yılı için hava kirliliğine bağlı ölümleri hesaplamıştır. Bu çalışmaya göre Türkiye’de 30 üstü yaş gruplarında, kazalar dışarıda bırakılarak tespit edilen 399.025 ölümün 51.574’ü doğrudan hava kirliliği nedeni ile meydana gelmiştir.(**) Başka bir anlatımla ülkemizde WHO hava kalitesi limitleri kullanılarak temiz hava sağlanabilseydi 2017’de 51.574 ölüm daha az görülebilecekti. Bu ölüm sayısının o yıl  ülkemizde trafik kazalarından ölenlerin sayısından yedi kat daha fazla olduğunu da unutmayalım. Temiz Hava Hakkı Platformunun aynı raporu yine özellikle kömürlü termik santrallerin yoğun olduğu illerimizde hava kirliliğinin daha yoğun olduğunu göstermektedir.(**) Diğer yandan ülkemiz sera gazı emisyonları açısından dünyada yıllık %1.0 pay ile ilk yirmi ülke içindedir. Kalan 164 ülkenin dünyanın yıllık toplam sera gazı emisyonlarının sadece %24’ünden sorumlu oldukları göz önüne alınacak olursa bu oranın büyüklüğü daha rahat anlaşılabilir.(***)

Diğer yandan sera gazı emisyonları yüksek batılı sanayileşmiş ülkeler 1980’li yıllardan bu yana yenilebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimine ağırlık vermişlerdir. 2020 yılında gereksinimleri olan elektriğin %20’sini yenilenebilir enerji kaynaklarından üretmeyi hedefleyen Avrupa Birliği ülkelerinin tamamına yakını bu hedefi hedeflenen sürenin dolmasına bir yıl olmasına rağmen şimdiden yakalamış ve hatta bazıları geçmiştir. (****). Buna karşın ülkemizde rüzgar, güneş ve jeotermalden oluşan yenilebilir enerji paketinde bu kaynaklar açısından birçok ülkeden daha zengin olmasına karşın üretim oranı henüz elektrik gereksinmemizin %11.7’sini karşılayacak düzeyindedir. Üstelik RES ve JES santrallerinin kurulmak istendiği bölgelerde bugüne kadar hiçbir ülkede görülmeyen, bazen sonu çatışmalara kadar giden karşı direnişler vardır. Peki, neden bu görüntüler ortaya çıkmaktadır? Üstelik küresel iklim değişikliğinin artık çok kısa sürede çözülmesi gereken bir krize dönüştüğü; tüm dünyada politikacıları daha ciddi uyarmak için eylem ve grev yapıldığı bir dönemde?

Baştan belirtelim; şikâyetlerin tamamına yakını ya yanlış yer seçimi ya da özel enerji şirketlerinin daha fazla kar amaçlı eksik uygulamasından kaynaklanıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ‘yenilenebilir enerji kaynak alanları’ (YEKA) alanlarını belirliyor ve daha sonra bu alanlarda özel sektöre ihaleye çıkıyor. İşte yer seçimi açısından esas tartışılması gereken aşama bu aşama oluyor. Seçilen yer bazen RES’ler için İzmir Karaburun’da olduğu gibi yerleşim bölgelerinin içinde kalabiliyor. Bazen de orman alanının ortasında güneş enerjisi santrallerine, verimli tarım sahalarının içinde JES’lere rastlayabiliyorsunuz.

İkinci sorun ise ülkemizde elektrik üretim ve dağıtım işinin tamamen özelleştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Özel firmalar özellikle JES santrallerinde görüldüğü gibi kar paylarını artırabilmek için özellikle çevre ve insan sağlığı için yapması gereken yatırımlardan kaçınmaktadır. Birçok firma jeotermal suyu kapalı bir sistem içinde tutmayıp üretimden sonra yeraltına geri enjekte edeceğine boş dere yataklarına boşaltmaktadır. Bu durum bor, H₂S VE Radon gazı, Arsenik gibi maddelerin çevreye yayılmasına neden olmakta ve o bölgede tarımsal üretimin olumsuz etkilenmesine ve bölge insanında sağlık sorunları yaşamasına yol açmaktadır. Özellikle JES’nin çalışanların güvenliği ile çevre ve sağlık sorunları yaratmamaları açısından kapalı sistemler şeklinde çalıştırılması gereklidir.

Ne yapılmalı?

Ülkemizde yenilenebilir enerji kaynakları yatırımlarına ağırlık verilmeli ve kısa zamanda güneş, rüzgar ve jeotermal enerji santrallerinden yapılan elektrik üretiminin genel üretim içindeki payı %30’lara yükseltilmelidir. Başta güneş ve rüzgar olmak üzere yenilenebilir enerji kaynakları açısından zengin olan ülkemizde bu kaynakların eksik yatırım, yanlış yer seçimi gibi nedenlerle yıpratılmasının önüne geçilmelidir.  Bunun için yatırım yapılacak bölgelerdeki yerel hassasiyetlere dikkat edilmeli ve bu hassasiyetler göz önüne alınarak yeni YEKA alanları belirlenmelidir. Ayrıca özellikle özel firmaların JES’lerde olduğu gibi kar amaçlı olarak bu teknolojilerin eksik uygulamasının önüne geçilmelidir.

Unutulmamalıdır ki; ne kadar verimli kullanırsak kullanalım elektriğe gereksinimiz vardır ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yıpranması elektrik üretimi için sadece fosil yakıtların veya nükleer santrallerin önünü açacaktır.

Tablo: Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Olası Çevre ve Sağlık Etkileri

Tipi Çalışanların sağlığına etkisi Çevrede yaşayanlara etkisi
JES ·         Toksik gazlar

·         Kazalar

·         Gürültü

·         Bor

·         H₂S gazı ile etkilenim

·         Radona maruz kalma

·         Arsenikli sular

RES ·         Yapım ve işletim sırasında kazalar ·         Gürültü
Güneş Enerjisi ·         Kazalar ·         Bölgede ısı adaları oluşturması sonucu ortaya çıkabilecek sorunlar

 

https://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Elektrik

** https://www.temizhavahakki.com/kara-rapor/

***https://iklim.csb.gov.tr/turkiye-ve-diger-ulkelerin-sera-gazi-emisyonlarinin-karsilastirilmasi-i-4410

****https://www.eea.europa.eu/tr/isaretler/isaretler-2017-avrupa2019da-enerjinin-gelecegini/makaleler/avrupa2019da-enerji-2014-mevcut-durum

(Yeşil Gazete)

You may also like

Comments

Comments are closed.