Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Işık Latin Amerika’dan yükseliyor

0

Şili’deki başkanlık seçimlerini,  geçtiğimiz günlerde yapılan ikinci turun sonucunda, sol koalisyonun ortak adayı Gabriel Boric kazandı. 35 yaşında ve dünyanın en genç başkanı olacak Boric, oyların %56,5 ini aldı. Sağcı aday J. Antonio Cast ise %44’te kaldı. Birinci turda, daha yüksek oy almasına rağmen ikinci turda kaybeden Cast’ın seçim sonuçlarına itiraz edeceğinden korkuluyordu ancak korkulan olmadı. Cast, seçim sonuçlarını tanıdığını söyleyerek Boric’i tebrik etti.

Başkent Santiago’ya hukuk okumaya gelen Gabriel Boric, 2011’deki gençlik eylemlerinin de öncülerindendir. Boriç, daha sonra klasik sol sosyalist partilerin dışında olan radikal sol grupların ortak adayı olarak parlamentoya girmiş. Eşitsizliğe karşı 2019 yılında başlayan toplumsal hareketin Şili’deki bu sonuçların ortaya çıkmasının temelini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Ve yıllardır Şili halkının kamusal değil özel emekliliğe mahkum edilmesi yeni arayışlarda çok etkili olmuştur. Dünyanın en güneyinde yer alan kentlerden Punta Arenas doğumlu Boric, şehrinin Antarktika’ya olan yakınlığından dolayı da uzun zamandır iklim krizinin farkında olanlardandır. Onun içindir ki seçimlerdeki vaatlerinde demokrasi ve adaletsizlikle mücadelenin yanında hep ekolojiyi de vurgu yapmıştır.

Rüzgar soldan esiyor!

Latin Amerika halklarından bazıları, sağ siyasetçileri ya da otoriteryan liderleri iş başına getirmişti ancak şimdilerde bu eğilim tersine dönmüş durumda. Örneğin, Bolivya’da Eva Morales’in yaptığı hatalarla iktidarı bir süreliğine kaybeden sosyalistler yeniden iktidara doğru ilerlerken, Brezilya’da İşçi Partisi, faşist Bolsonaro’yu yaklaşan seçimlerde devirecek gibi duruyor. Kolombiya’da ise eski bir gerilla liderinin seçimleri kazanması bekleniyor. Maduro ve Daniel Ortega’yı örnek göstererek yürütülen “bu solcular diktatörleşip ülkeleri mahvediyor” propagandası ise pek tutmayacak gibi. Boric, demokrasi anlayışıyla bu liderlerden çok farklı bir yerde durduğunu her fırsatta ortaya koymaya çalışıyor. Zaten bir koalisyon adayı olduğu için de tek başına hareket etmesi  oldukça zor. Boric, daha seçimlerden önce, yeni ve bağlayıcı demokratik  bir anayasa oluşması sürecini desteklediğini de söylemişti.

Yeni anayasa süreci

Şili, uzun zamandır neoliberal politikalar doğrultusunda oluşturulmuş ve diktatör Pinochet’in döneminden kalma bir anayasa ile yönetiliyor. Bu anayasa, toplumun isteklerini hiçbir şekilde yansıtmamasına rağmen yürürlükteydi ve çok tartışılıyordu. Bu nedenle daha seçimlerden önce Şili halkı, yeni bir anayasa yazım süreci başlatmak için referanduma gitti. Halkın, “Referandumda yeni bir anayasa istiyor musunuz” sorusuna cevabı %78 evet oldu. Diğer soru ise anayasayı kimlerin yazacağıyla ilgiliydi. O sorunun cevabı da yine aynı oranda, anayasayı halkın seçtiği geçici bir meclis – buna konvansiyon da diyebiliriz – yazsın şeklinde oldu.

Evet oylarının ezici bir çoğunluğa sahip olduğunu düşünürsek, Pinochet’nin izinden gitmeyi düşünen Cast’ın anayasa konusunda halkın büyük bir kısmıyla ters düştüğünü de görebiliyoruz. Çünkü, bu oran onun oy oranının neredeyse iki katı. Sürecin nasıl işlediğine gelirsek: 2021’in Mayıs ortasında bu anayasayı yazacak konvansiyon için seçimler yapıldı. Bu seçilecek heyette özellikle cinsiyet eşitliği ve yerli temsiliyetine önem verildi. 155 kişilik konvansiyonun yarısı kadınlardan oluşacaktı. Ülke nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan Mapuçe yerlilerinin temsiliyeti ve cinsiyet eşitliği sağlanması çok güzel gelişmeler oldu. 155 kişilik konvansiyonun başkanlığına ise delegelerin %96’sının oyunu alan bir Mapuçe yerlisi 58 yaşındaki kadın Elisa Loncon seçildi. Loncon, seçildikten sonraki konuşmasında hem Mapuçe dili Mapudungun hem de İspanyolca olarak “ Bu ülkenin tarihini değiştirmek için bir kadına oy verdikleri için herkese teşekkür etmek istiyorum” dedi. Dahası, şimdiden başlamış olan yazım sürecinde yer alanların büyük bir çoğunluğu kamuda çalışmamış, sol eğilimli, feminist ve ekolojist yaklaşımlı bireylerden oluşuyor. Anayasanın, bu oluşan meclisle dokuz ayda yazılması gerekiyor. Yazım süreci dokuz ayda bitmezse üç ay daha uzatılacak. Anayasayı yazacak olan meclis yedi alt birimden oluşup altta sıraladığım konuları çalışacaklar:

  • Siyasal sistem, hükümet, yasama organı ve seçim sistemi.
  • Anayasal ilkeler, milliyet ve vatandaşlık.
  • Devlet biçimi, yerel yönetim, eşitlik, arazi adaleti, vergi sistemi.
  • Temel haklar.
  • Çevre ve doğa hakları, ekonomik model ve müşterekler.
  • Adalet sistemi, özerk denetim organları ve anayasa reformu.
  • Bilgi sistemleri, bilim ve teknoloji, kültür-sanat ve Şili’nin mirası.

Adım adım doğrudan demokrasiye

Anayasayı direkt olarak halktan seçilen insanların yazacak olması ve üzerinde çalışılacak konu ve kavramlara baktığımızda heyecan verici bir tablo çıkıyor ortaya. Burada temsili demokrasi uygulamasından çok farklı bir durum var. Farklı bölge, cinsiyet ve etnik kökenlerden insanlar, yaşamak istedikleri bir toplumun anayasasını kendileri yazıyor. Yazım süreci tamamlandığında metnin bu 155 kişinin 2/3 ünün oyuyla kabul edilmesi gerekiyor. Eğer böyle bir çoğunlukla kabul edilirse, metin halkoylamasına sunulacak. Bu çalışmanın tam anlamıyla bir doğrudan demokratik süreç olduğunu söyleyemeyiz ancak bu yönde atılmış adımlar içeriyor. Örneğin yerel yönetimlerin güçlendirileceği, ekonominin eşitlikçi ve ekolojik bir bakış açısıyla ele alınacağı vurgusu, müşterekler ve “arazi adaleti” gibi yeni ve önemli bir kavramla karşı karşıyayız.

Ve sonrası!

Boric’in yüksek bir oyla seçim kazanması, ilk konuşmasında Greta Thunberg’e de atıf yapıp, ekolojik bir süreç başlayacağını duyurması ve adalet, eşitlik vurgusuyla Mapuçe dilinde de seslenmesi çok olumlu gelişmeler. Ancak işinin çok kolay olmayacağı da kesin. Çünkü, koalisyonu oluşturan her güç kendi isteklerini dayatacaktır. Bütün bunları uzlaştırırken, bahsettiği şeyleri gerçekleştirmesi ne kadar mümkün olacak süreç gösterecek. Boric ve onun gibi düşünenler, Yunanistan’da birkaç yıl önce Syriza’nın yarattığı hayal kırıklığının farkındadır diye düşünüyorum. Hepimiz, neoliberalizmin ilk deney alanı Şili’den yıkılışını da görmek istiyoruz. Ancak Şili’de halen çok güçlü olan muhafazakar sağ milletvekili sayısını düşündüğümüzde bu o kadar da kolay olmayacaktır. Bunun için, Şili’de oluşacak yönetimin çok kararlı ve uluslararası bir desteğe sahip olması gerekir.

Buradan karamsar olduğum sonucu çıksın istemem. Ben, seçilen liderin özelliklerinden çok, halkın kendi anayasasını yapmaktaki ısrarından umutluyum. Bu halk, bu iradeyi gösteriyorsa neoliberalizmin uygulamalarına zaten dur diyecektir ki yıllardır eylemlilik içerisindeler. Eşitlik ve adalet için 2019’dan beri devam eden gösterilerin yanında feminist grup Las Tesis’in eylemleri de tüm dünyaya yayılmıştı. Son olarak şunu söylemek isterim: Ortaya çıkmış müthiş bir potansiyel ve eylemlilik var. Şimdi, hem Şili insanlarının hem de tüm Dünya insanlarının hiyerarşisiz bir siyaset ve yaşam anlayışını hayata geçirmek gibi bir sorumluluğu var ve bunun için elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Çünkü, uluslararası sermeye nasıl Yunanistan’da gelişen Syriza Hareketi’ni seçim başarısına rağmen boğduysa Şili’de de aynısını yapmaya çalışacaktır. Bunu yapabilirsek hep beraber, belki Allende mezarında bir nebze olsun rahat uyur.

*

Not: Yazımı kaleme alırken, uluslararası siyasi gelişmeleri çok iyi takip eden Cengiz Aktar’ın Açık Radyo’daki verdiği bilgilerden yararlandığımı şükranla belirtmek isterim.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.