Köşe Yazıları

İğneada KOS kampından izlenimler

0

Kuzey Ormanları, başta İstanbul olmak üzere tüm Marmara Bölgesi için yaşamsal önemi olan bir ekosistem olarak binlerce yıldır varlığını koruyor. Kadim İğneada Longozu da bu ekosistemin ülkemiz sınırlarındaki en batı ucunu oluşturuyor. Bu tür ekosistemler, hem yakın çevreleri hem de tüm gezegen için bildiğimiz anlamda yaşamın sürmesi adına vazgeçilemez öneme sahiptir. Buna rağmen küresel kapitalizm ve ona bağlı olarak sürdürülen neoliberal ekonomik politikalar, Kuzey Ormanları da dahil olmak üzere tüm gezegen ölçeğinde yaşamın kaynaklarını kurutmak için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Yaşayan insan uygarlığının kendini yok etmek için niçin bu kadar gayret içinde olduğunu, bir tür intihar eğilimi olan bu tablonun psikanalitik yorumunu başka bir yazıya bırakalım.

On yıldan fazladır ülkemizi yöneten AKP hükümeti ”fıtratına uygun davranıp” neoliberal kos1 (640x480)ekonomi politikaların ülkemizdeki sıkı takipçisi olarak gezegeni felakete sürüklemek için yeteneklerini ardı ardına sergilemekten geri durmuyor. Kadim İğneada Longozu’nu yok etmek için önce petrol boru hattı projeleri yapmayı planladılar, ardından da nükleer santral yapma iddiasında bulundular. Şimdi de termik santral yaparak Longoz Ormanını sınırsız büyüme ve kalkınma fantezilerinin kurbanı etmeye çalışıyorlar.

Söylemlerini dinsel referanslar üzerine kurma iddiasında olan AKP hükümetinin temel uygulamalarına bakıldığı zaman pre-modern değerlerini tamamen unutmuş oldukları anlaşılıyor. Yaşayan tüm dinler modernizm öncesi kaynaklardan beslendiği için büyük çoğunlukla doğanın haklarını teslim ederler. Popülizm cehennemiyle hemhal olmuş İslam anlayışlarını bir kenarda tutarsak ekolojik düşüncenin İslam dini ile ortaklaştığı alanların pre-modern kaynaklardan beslenen diğer dinlerden daha az olmadığı görülür. İslam ve ekoloji konusunda çalışanların temel düşüncesi, ”insanoğlunun Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu ve bu nedenle de tüm canlı ve cansız hayattan sorumlu olduğu” şeklindedir. Hal böyle iken AKP hükümetinin doğanın haklarını yok sayan uygulamaları kendi dinsel referanslarını inkar anlamına gelir. Göründüğü kadarıyla modernizm ile dinin evliliği, AKP hükümetinin uygulamalarında ortaya çıkan, kendi aslını bile inkar eden, duymayan,  görmeyen böylesi bir ucube ortaya çıkarıyor.

Her neyse, biz sıkıcı analizleri bir kenara bırakıp Kuzey Ormanlarına geri dönelim. Üçüncü köprü, havalimanı gibi projelerle yok edilmeye çalışılan Kuzey Ormanlarını korumak için bir araya gelen aktivistlerle birlikte, geçen hafta sonu aynı ormanların devamı olan İğneada Longozu’na gittik. Niyetimiz bölge halkının dayanışma taleplerine karşılık vermek, Longoz ile tanışmak idi. Uzun ve zahmetli bir yolculuğun ardından İğneada’ya kadar  geldik. Trakya’nın değişik yerlerinden gelen insanlarla birleşip meydana kadar sloganlar ve pankartlarla yürüdük. Halkın tepkisini izlemek için kahvelerde oturanlarla, meydan çevresindeki esnaflarla görüşmeler yaptık. Müdavimlerini iktidar yanlısı vatandaşların oluşturduğu anlaşılan kahvedekilerin tepkileri ilginçti: “Bu mitinge katılanların kaçı İğneadali?”, “Longoz neresi desek bilen var mı içinizde?”, “Bu gelenlerin yevmiyesi kaç para?” gibi sorular sordular. İktidara muhalif olanların devam ettiği anlaşılan kahvedekiler ise “Bizim buranın insanı koftidir, bu Longozu biz koruyamayız ama İstanbullular direnirse Longoz kurtulur” diyorlardı.

Anlaşıldığı kadarıyla son yıllarda gittikçe artan oranda topluma pompalanan, toplumun bir kesimi tarafından da hemen paylaşılan bir salgın olan komplo teorileri insanların zihinlerini bulandırmaya devam ediyor. Bireylerin her tür baskı ve yönlendirmeye rağmen özgür karar alabilme yetilerinin de olduğunu biliyoruz. Toplumsal hareketlerin gelişiminde dışardan kontrol edilmesi güç iç dinamiklerinin bulunduğundan da en ufak bir şüphemiz yok. Tüm bu gerçekleri yok sayan komploculara göre her şey masa başında birileri tarafından planlanıp uygulanıyor. Komplocu zihniyetin ortaya çıkardığı davranış ise “Nasıl olsa bizim bir şey yapmaya gücümüz yetmez, oturup olup bitenleri seyredelim” oluyor. Dolayısıyla bu komplo teorilerini üretenlerin, mevcut iktidarlarını sürdürmek arzusunda olanlar olduğu çıkarımını yapmakta da hiçbir mahsur yok.

İğneada’daki mitingi izleyen insanlar içinde gençlerin ilgisi oldukça dikkat çekiciydi. Bazı gençler, patronlarının ve müdürlerinin sözlü uyarılarına rağmen çevrede çalıştıkları işlerini bırakıp miting alanına geldiler. Orta yaşın üstünde olanların ise dışardan gelenlere karşı tedirgin tutumu her hareketlerinden gözleniyordu. Gezi direnişinde kâğıttan bir kaplan olduğunu gördüğümüz devletimiz bizden o kadar korkmuştu ki Longoz’da kamp yapmamızı yasakladı. Biz de duyarlı bir iğneadalının arazisinde kamp yapmak zorunda kaldık. Kamp alanına ulaştığımızda “Tüketme Özgürleş” pankartıyla karşılaştık. Kısa sürede kurulan çadırlar ile etrafında dolaşan insanlara dışardan bakıldığında ortam, tipik bir Hobbit Köyü karnavalına benziyordu. Akşam kurulan Yeryüzü Sofrası’nın ardından kamp alanının ortasına kocaman bir ateş yaktık. Gezi ruhu her yerde peşimizde dolaşıyordu. Gece gelip çadırlarımızı yakarlar mı acaba diye konuştuk. Ama ardından Sauron’nun gözlerinden çok uzakta olduğumuza, zaten kadim Longoz’un bizi tüm kem gözlerden koruyacağına inanmaya karar verdik.

Tüm gece boyunca o kadar çok eğlendik ki sabah uyanmak ve denize dalmakta zorlananlar oldu. Sabah atölyelerinde tarım politikalarından, küçük üreticilerin sorunlarından konuştuk. Endüstriyel tarım ve hayvancılığa karşı yerel üretim ve tohumların öneminden söz ettik. Yerel halktan ve belediyelerden gelen arkadaşlarla sohbetler ettik. Genel olarak ortaklaşılan konu, yerel halkın desteği olmadan yürütülen mücadelenin etkisiz olacağı şeklindeydi. Yerel ekonomilerin geliştirilmesi ile kendine yeter üretim biçiminin teşvik edilmesinin yerel ekoloji mücadelelerini güçlendireceği tespitlerini paylaştık. Ardından Longoz yürüyüşüne başladık. Orman öğle sıcağında serin ve yumuşak bir hava armağan ederek bizi karşıladı. Çoğumuzun hep orada kalası geldi ama dönmek zorundaydık. Bir kara delik gibi etrafındaki her şeyi yok eden İstanbul şehri, bizi de yok etmek için kendisine çağırıyordu; çaresiz yola düştük…

Yeşil Gazete – Savaş Çömlek

You may also like

Comments

Comments are closed.