Köşe Yazıları

Herkesin dinlendiği Türkiye’de YGS’ye girerken Ahmet Şık okumak*

0

Geçen hafta öğrendik ki,  tüm Türkiye dinleniyormuş. Gazeteci Hrant Dink suikasti davasında ifade veren Emniyet Başmüfettişi Levent Yarımel, Türkiye’de kullanılan bütün telefonlara ait görüşmelerin kayıt altında olduğunu açıkladı. Çok açık ve net. Bütün telefon görüşmeleri kayıt altında. Peki neden ifade vermiş Levent Yarımel? Çünkü Dink suikastinde kayıtların değiştirilip, silinmesi yönünde şüpheler var. Demek ki, herkes dinlenebilir, her şey kayıt altında tutulabilir ama gerektiğinde de silinip, değiştirilebilir. Zaten kayıt altına almak ya da almamak ölümü engelleyebilmiş mi? Hayır! Adalet işte!

Geçen hafta bir şeyi daha öğrendik. Mantığa, akla ve en önemlisi vicdana sığmayan suç tanımları kabul edilmezse ve kitlesel olarak reddedilirse, o suç tanımı trajik bir anı olarak kalır. Tabii ki yine aynı soru: Trajik ya da değil, ilk kişiyi cezaevine sokuyor o suç ve trajik bir anı hale gelmesi onu kurtarmaya yetmiyor. 31 Mart günü, onbinlerce insan, bir suç işledi. Yasaklanmak istenen, içinde yazanlar bilinmesin istenen bir kitabı indirdi, sayfalarını karıştırdı, okudu. O kitabı bilgisayarında bulundurdu. Bu bile yeter! Bu öyle bir suç ki, size kazandıracağı sıfatlar saymakla bitmez. Ne demokrasi düşmanlığınız kalır, ne postal severliğiniz. O kadar tehlikeli bir kitap bu; medya, medyacığımız bu haberi göremedi bile. Zaten iki ayrı koldan ilerliyor medya. Bir köşe yazarlarının gündemi var; bir de gazetelerin kendi gündemi. Bazı köşe yazarları bu gerçek sivil itaatsizliği görebilmişken; gazeteler göremedi. Görseler ne olur, görmeseler ne olur! Bu neyi değiştirir? Medyanın o anlı şanlı demokrasi yanlısı köşe yazarlarını okudunuz mu 31 Mart’tan sonra. Nasıl gerçek demokrasiyi görünce susup kaldılar? Bir grup yazar da vardı ki, onların şimdiki görevi itibarsızlaştırma. Artık yeni taktik bu. İtibarsızlaştırma. Zaten elde medya bol. Kimse doğru olup olmadığına da bakmıyor.

Bu haftanın bize son öğrettiği ise, bu ülkede artık adaletin olmadığı. Adalete inancın da olmadığı. Geçen sene KPSS olmuştu. Soruların çalındığı ortaya çıktı. Çalan, çaldıran, dağıtan, bunu organize eden ne oldu bilinmez. Binlerce insanın girdiği bir sınavda hile yapmak, hangi vicdana sığar? Yaptılar ama. Organize bir şekilde yaptılar, birilerini, bir yerlere bağlı kişileri, aldılar bir yerlerden bir yerlere getirdiler. Onlar da belli görevlere gelince, bu döngüyü devam ettirsin diye. Tekerleme gibi söyledik, söyledik ve unuttuk. Biz tam unutmuştuk ki; yine hatırladık olanları. Bu sefer de YGS! Açıkça kandırılıyoruz. Deniyor ki her adaya ayrı kitapçık basılmış ha? Yani ayrı kalıplar hazırlanmış, ayrı şekilde paketlenmiş… 1.7 milyon tane ayrı sınav kitapçığı basmanın ne kadar süreceğinizi siz düşünün. Bunu bir de sadece İstanbul’da 7 tane okula bir tane erkek öğrenci gönderemeyenler yapacak? İnanalım mı? O kadar ayrı kitapçık basıp, sadece medyaya verdikleri o “tek” kitapçığın “tesadüf” eseri şifreli çıktığına da mı inanacağız peki? Hem de her adayın kitapçığını internete yükleme işi bile bu kadar uzun sürerken? Bugün daha altıncı ili yükleyebilmişler. Ankara’ya kadar gelebilmişler. Onda da sorunlar çıkıyor, internete yüklenen ile asılların aynı olmadığı ortaya çıkıyor.

70 gün sonra seçim var. Böyle bir ortamda, böyle sistemlerle gidiliyor seçime. Bugün gazetelerin yarısı ÖSYM Başkanı’nın nasıl haklı olduğunu anlatıyor. Anlatacaklar. Ahmet Şık’ı görmüyorlar. Görmeyecekler. Onbinlerce kişinin yaptıklarını yazmıyorlar. Yazmayacaklar! Herkes dinleniyormuş! Dinlenecek. Gereken yerlerde o dinlemeler işe yaramayacak, “gerektiği” yerlerde gazetelerden okuyacağız! Böyle böyle gideceğiz seçime. Her hafta öğreneceğiz nasıl yaşadığımızı, ne şekilde yaşadığımızı. Neyi değiştirmeye çalıştığımızı…

 

* Haftanın tortusu

http://urbarli.net/

You may also like

Comments

Comments are closed.