Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Dünya balıkçılığının durumu-3

0

Gıda ve Tarım Organizasyonu FAO’nun 2020 raporunda ifade edilen avcılık ve yetiştiricilikle ilgili değişimlerden şu saptamaları çıkarmıştık: Artan avcılık ve yetiştiricilik miktarı, sucul kaynaklı gıda arzının artması anlamına gelse de ekosistem ve gelecek için riskler taşımaktadır. Bu riskleri iki ana grupta toplayabiliriz:

  • Balık stokları üzerinde oluşan aşırı avcılık baskısı, bu stokların sürdürülemez hale gelmesine neden olmaktadır.
  • Yetiştiricilikten kaynaklı meydana gelen üretim artışı gerek karbon ayak izi gerekse de balık yemi için gerekli olan balık unu talebinin artmasına, bunun da besin zincirinin daha alt basamaklarında olan ve üst basamaklar için taşıyıcı kolon işlevi gören stokların sürdürülemez düzeyde avlanmasına neden olmaktadır.

Her iki durum da uzun erimde doğrudan ve dolaylı olarak tüm bir ekosistemin sömürüden kaynaklı bir krizle karşılaşmasına neden olabilme potansiyeli taşımaktadır. Bunun için FAO raporunun kapağına dönmekte fayda var. Kapakta yer alan fotoğraf ve başlığın altında yer alan slogan (Sustainability in action) birçok anlamda bize bazı şeyler anlatıyor.

Fotoğrafçı Kyle LaFerriere tarafından Gana’da çekilen fotoğraf, dünya balıkçı filosunun önemli bir kısmını oluşturan ve küçük ölçekli kıyısal balıkçılık yapan balıkçıların önemini resmediyor. Birkaç veriyle bunu anlatmaya çalışayım. Küresel avcılık filosunun yaklaşık sadece %5’ini oluşturan motorlu ve 12m’den büyük balıkçı tekneleri, dünya balıklarının  %75’ten fazlasını avlıyor. Balıkçılıktan geçinen popülasyonun %75’ten fazlası ise küçük ölçekli balıkçılıkla geçimini sağlıyor. Hani hep bahsedilen dünya kaynaklarının çoğunluğunu seçkin azınlığın tüketmesi meselesi var ya,  işte o durum balıkçılık için de geçerli.

Yani sürdürülebilir balık üretiminde anahtar rol oynayan küçük ölçekli balıkçılar, bir nevi endüstriyel balıkçılık faaliyetlerinin baskısı altında eziliyor. Bu ezilmeye otoritelerin aldıkları kararlar da destek oluyor. Hatırlarsanız, geçen yıl Türkiye’de daha çok küçük ölçekli balıkçıların avlandığı ve aynı zamanda balık stoklarının da üreme ve beslenme alanı olan kıyısal alanlar, büyük ölçekli gırgır balıkçılarının avcılığına açılmıştı. Lobisi güçlü olanlar yönetimde de etkili olabiliyor.

Balık değil, balık unu üretimi artıyor 

FAO’nun raporunun alt başlığında yer alan sürdürülebilirlik vurgusunun, küçük ölçekli balıkçı grubunun fotoğrafıyla birlikte kapağa taşınmasının nedeni de işte tam olarak bu! Yani sürdürülebilir bir çevre! Bunun için de küçük ölçeklilik! En azından ben öyle anlamlandırıyorum. Sürdürülebilir bir doğal çevre için de büyüme ve üretim artışı yerine küçülme ve sürdürülebilir olarak iştah azaltımı şart. Yani sürdürülebilirliği, küçülmeden yana kullanmanın gerekliliği…

Balık üretimindeki artışın ana kaynağı olan endüstriyel balıkçılığın Türkiye’de olduğu gibi gerek devlet desteği gerekse de kural tanımaz büyümeyle tüm üretimi domine etmesi, maalesef balık tüketiminde artışa neden olmaktan da uzaktır. Çünkü balık üretim artışına hem Türkiye’de hem de dünyada neden olan türler, balık unu/balık yağı sektörünün kullandığı türler. (Peru hamsisi, krill, çaça, vb.). Diğer türlerin üretiminde meydana gelen artışlar ise oldukça sınırlı ve hatta düşüş eğiliminde. Aslında balık fiyatlarında düşüşe neden olması beklenen bu yemlik balık üretimi artışının her nedense fiyatlarda kayda değer bir azalış meydana getirmemesi, akıllara kardan zarar etmek istemeyen sermayenin tutumunu getiriyor. Her sektörde olduğu gibi kar etmek en önemli faktör. 

FAO raporundaki balık fiyat endeksi de tam olarak bize bunu söylüyor. Balık fiyatları, yıllar içinde av miktarı artsa da düşmek yerine artış eğiliminde. Zaman zaman fiyatlarda düşüş gerçekleşmiş olsa bile (2008-2009 gibi) nedeni balık üretimi değil ekonomik krizler!

Benzer bir artış eğilimi Türkiye için de geçerli. Her yıl çıkartılan destekler ve yapılan vergi muafiyetleri üreticilerin karını arttırırken ne balık fiyatlarında azalış ne de balık tüketiminde kayda değer bir artış meydana gelmemiştir. Mevsimsel süreçler nedeniyle meydana gelen avcılık artışını hanesine başarı olarak yazanlar ve bunun reklamlarıyla algı üretenler, asıl artışın üreticinin ihracattan elde ettiği karda olduğunu ve iç pazara oldukça pahalı olarak giren balıkların tüketiminde olmadığını gizlemeye çalışmaktadırlar. Çünkü indirimi ve desteği kapan üretici sınıfı, iç piyasaya ucuz balık sunmak yerine ihracata yönelmek suretiyle kendilerine gösterilen ayrıcalığı fırsata çevirmekle meşgul oluyor. Çünkü para tatlı…

Üreticinin ihracat hedefi gözden geçirilmeli

Bu açık seçik ortadayken balık tüketiminde artış sağlamanın tekel haline gelmiş üreticiye destek vermekle gerçekleşeceğini zannetmek ise amacı açık ediyor (tüketiciye ucuz balık sağlamak değil). Her ne kadar herkes balık yesin sloganıyla yapılan reklamlar olsa da, geçtiğimiz üç aylık süreçte, piyasada daha önceleri iki misli fiyata satılan balıkların bir anda yarı fiyatına satılmasının altında başka bir neden yatıyor. Çünkü koronavirüs nedeniyle neredeyse sıfırlanan ihracat, elde kalan balıkların satılmasını gerektiriyor. Bunun için de ilk hedef iç piyasa. Nasıl ki ihracattan dönen mallar iç piyasaya zaman zaman ucuz fiyattan sürüyorsa, burada da benzer bir durum söz konusu. Yani aman üretici mağdur olmasın. İyi de aynı üretici madem bu kadar ucuza balık satabiliyor ve bundan da kar edebiliyorsa neden bunu yıl sathına yaymıyor? Cevabı basit! Kimse karından zarar etmek istemiyor. Yani varsa yoksa üreticinin karı. Balığın ve vatandaşın ihtiyacı söz konusu bile değil.

Sonuç olarak üreticinin fahiş düzeydeki kârına dokunmadan, sadece afişle/reklamla/broşürle balık tüketiminin artırılamayacağının anlaşılması gerekmektedir. Balık tüketimi ekonomik olduğu kadar kültürel bir olgudur. Öyle bir iki reklamla tüketici davranışının değişeceğini zannetmek yanılsamadan başka bir şey değildir. Bu durumu bir bütün olarak ele almak gerekmektedir. Su ürünleri üretimini tekelleştirerek küçük çaplı aile üreticilerini rekabet edemez hale getirip batıran politikalardan vaz geçmek yapılabileceklerin başına konulabilir.

Küçük ölçekli üretici teşvik edilmeli

Yetiştiriciliği yapılan tür çeşitliliğini arttırarak, daha ucuza mal edilebilen ve ucuz olarak satılabilecek olan tilapia, sazan vb. türlerin de yetiştirilmesini desteklemek atılabilecek diğer bir önemli adımdır. Göllere balık atmak yerine bu türlerinin yetiştirilebilir olanları için efor sarf etmek de önemli bir adım olabilir. Üreticiye destek verirken küçük ölçekli üreticinin ve üretimi daha ucuz olan türlerin üretiminin pozitif olarak teşvik edilmesi ve buna dair politikaların belirlenmesi de yapılabileceklerden biridir. Tek başarı kriterinin ihracat olduğu herhangi bir politikanın uzun vadede sürdürülebilirliği söz konusu değildir. Doğal kaynaklar ithalat/ihracat rakamlarının konusu olamayacak kadar önemli kaynaklardır ve sorumlulukla yaklaşılması gerekmektedir.

FAO’nun raporundan da anlaşılacağı gibi, balık stokları tükenmekte ve yetiştiricilik sektörünün de sürdürülebilirliği gün geçtikçe ortadan kalkmaktadır. Bu amaçla endüstriyel balıkçılığın hacminin küçültülmesi, küçük ölçekli balıkçılığın teşvik edilmesi ve küçük ölçekli balıkçıların da bu anlamda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Benzer bir durum balık yetiştiriciliği için de geçerlidir. Aile işletmelerinin rekabet edemediği devasa üretim hatlarının uzun erimde balık stoklarına da balık tüketimine de etkisi hep negatif olacaktır.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.