Dr. Ali Özyurt: “Sağlığın piyasaya açılması hekimlere yönelik şiddeti arttırdı”

Dr. Ali Özyurt

Hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına yönelik şiddet yükseliyor. Gaziantep’te işlenen son cinayet gözleri bir kez daha hekimler için neredeyse rutin bir duruma dönüşmüş olan bu şiddet olaylarına çevirdi. Biz de Yeşil Gazete olarak bu durumun arka planını daha iyi anlamak istedik ve konuyla yakından ilgilenen hekimlerden biriyle, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Ali Özyurt ile görüştük.

Son olarak Gaziantep’te bir hekimin hasta yakını tarafından öldürülmesi sağlık çalışanları için bardağı taşıran damla oldu. Hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddette son yıllardaki artışı rakamlarla ifade edebilir misiniz?

Son yıllarda sağlık çalışanlarına şiddet artışını ancak meslek örgütümüze yapılan başvurular ve basında çıkan haberler yoluyla izleyebiliyoruz. Bir de yapılan  bazı anket çalışmaları var. İstanbul Tabip Odası’na fiziksel şiddet olgularının bir kısmı yansıyor ve biz de kurduğumuz ALO ŞİDDET HATTI sayesinde bunların istatistiklerini tutuyoruz.

Dr. Ersin Arslan geçtiğimiz günlerde 17 yaşında bir hasta yakını tarafından Gaziantep'te öldürüldü.

2010-2012 döneminde İstanbul’da çalışan meslektaşlarımızdan bize iletilen fiziksel şiddet sayısı 150 kadardır. Bunların 56  kadarı için Hukuk Büromuz dava açarak müdahil olmuştur. Yapılan anketlerde ise hekimlerin %90’ı yaşamlarında en az bir kez şiddetle karşı karşıya geldiğini bildirmektedir. Her gün sayıları on binleri bulan sözel şiddet ve yüzleri bulan fiziksel şiddetle karşı karşıya olduğumuzu söylemek yalan olmaz. Ne yazık ki yaşanan şiddet olaylarının çok azı dökümante edilmektedir.

Son yıllarda akıllarda kalan birkaç olayı hatırlatabilir misiniz?

Bundan 7 yıl önce Prof. Dr. Göksel Kalaycı hasta yakını tarafından kurşunlanarak öldürülmesi hafızalarımıza yer eden en dramatik bir ölümcül şiddet olgusu. Yine Dr. Dilek Argon’un bir başhekim tarafından yumruklanarak darp edilmesi kamuoyunda yankı yapan bir diğer olguydu. Kartal Lütfü Kırdar’da hem sabah hem akşam üç asistan hekime uygulanan şiddet de hafızalarımızdadır. Şiddet o kadar yaygın ve sıradan bir hal aldı ki, hekimler de bunu kanıksadı ve günlük yaşamlarının bir parçası olarak görmeye başladılar.

Acilde hastasına zamanında bakmadı diye hekimi döveninden tutun da, ameliyata alınacağı için aç bırakılan karısına yemek verilmediği için ortalığı birbirine katarak servis doktorunu ve hemşiresini  yumruklayan kocaya, Aile Sağlığı Merkezi’nde peçeteye yazdığı ilaçların yazılmasını isteyip muayene olmayı kabul etmeyen hastanın kadın hekimi tekme tokat dövmeye çalışmasından, tüm aile efratlarıyla acil servisi basıp önüne gelen onlarca sağlık çalışanını darp eden çetelere kadar diz boyu örnek sayılabilir.

Hastalar sağlık sorunlarının çözümü için sağlık kuruluşlarına başvurduklarında medyada duydukları mücizevi çözümleri bekliyorlar. Popülist söylemleri de buna eklediğinizde gerçekçi olmayan beklentilerinin karşılanamaması hekimlere karşı düşmanlığın bir nedeni olarak gösterilebilir.

Bazı hasta aileleri ve yakınları hangi saiklerle yakınlarını tedavi etmeye çalışan hekimleri düşmanları olarak görüyorlar? Bu konuda yapılmış çalışmalar var mı, ya da kendi deneyimlerinizden bu durumu nasıl açıklayabilirsiniz?

Hekimlerle yapılan yüz yüze görüşmelere ve odamıza rapor edilen olgulara göre Sağlıkta Dönüşüm Programı, sağlık otoritelerinin sağlık çalışanlarına yönelik saygısız ve tehditkar açıklamaları, bazı meslektaşlarımızın dikkatsiz açıklamaları bunda önemli rol oynuyor. Sağlığın piyasaya açılması ve hekime erişimin kolaylaşması, sevk zincirinin olmaması diğer önemli etmenler olarak göze çarpıyor. Çalışma saatlerinin  fazlalığı, hastalara ayrılan zamanın yetersizliği, çalışma ortamlarının uygun olmaması ve hekimlerdeki tükenmişlik ve iş doyumsuzluğu diğer etmenler olarak sayılabilir.

Hastalar sağlık sorunlarının çözümü için sağlık kuruluşlarına başvurduklarında medyada duydukları mücizevi çözümleri bekliyorlar. Popülist söylemleri de buna eklediğinizde gerçekçi olmayan beklentilerinin karşılanamaması hekimlere karşı düşmanlığın bir nedeni olarak gösterilebilir. Bir diğer neden ise hasta ve hasta yakınlarının işlerinin bir an önce çözülmesi isteğidir. Oysa artan sağlık hizmet talebini karşılamak için bazen insan üstü çaba gösteren sağlık çalışanları tüm istekleri karşılamakta yetersiz kalabilmektedir. İşte sağlık sisteminin yetersizliğinin faturası hekimlere şiddet olarak yansımaktadır.

Gaziantep’te hekimi öldüren 17 yaşındaki katil zanlısının sorgusunda “ben cezaevine girecek miyim?” diye sormasını, şiddetin ne kadar meşrulaştığının bir göstergesi olarak görebiliriz.

Sağlık çalışanlarına saldırılarla toplumda sorunları şiddete yönelerek “çözme” eğiliminin artması arasında bir bağlantı kurulabilir mi sizce?

Evet kurulabilir. Ayrıca neoliberal ekonomi politikalarıyla şiddet arasında doğrudan bir ilişki de vardır. Şiddeti  sorunları çözme yolu olarak aile ve çevresinde görenler bunu gündelik yaşamlarında uygulamaktan çekinmiyorlar. Buna bir de onları cesaretlendiren popülist politikacı söylemlerini eklediğinizde Gaziantep’te hekimi öldüren 17 yaşındaki katil zanlısının sorgusunda “ben cezaevine girecek miyim?” diye sormasını, şiddetin ne kadar meşrulaştığının bir göstergesi olarak görebiliriz.

Sınırsız istekler, doktorculuk oynamalar, peçete kağıdına yazılmış ilaçları yazdırma istekleri, özelde yazılan reçeteleri RPT ettirme talepleri, aile hekimlerini şiddete açık hale getiriyor.

Sağlık reformu denen son değişiklikler, SGK’lı hastaların özel hastanelerde hizmet alması, tam gün uygulaması, aile hekimliği vb., bu konuda sorunu azaltan yönde mi, ağırlaştıran yönde mi etki gösterdi?

Daha önce de belirttiğim gibi sağlık reformunun sorunu arttıran bir etkisinin olduğu aşikar. Özel hastanelere katkı payları, farklar ve cepten ödemeler nedeniyle daha çok varsıllar müracaat ediyor. Özelde çalışanlar kamuya göre daha çok gelir elde ettiği için nitelikli hekim işgücü buraya kaydı. Bu da kamuda deneyimli, nitelikli ve özellikli ameliyat ve hastalıkların tanı ve tedavisini gerçekleştiren hekimlerin uzaklaşmasına yol açtı. Kamuda hastalara daha az süre ayrılıyor ve yoksul kesimin başvurduğu kamu alanında eğitimsizliğin ve yetersizliğin getirdiği sorunlar da sağlık çalışanına şiddet olarak geri dönüyor. Aile hekimlerinin çalıştığı ASM’ler ise geleceğin şiddet üretim merkezleri olmaya adaydır. Çünkü sınırsız istekler, doktorculuk oynamalar, peçete kağıdına yazılmış ilaçları yazdırma istekleri, özelde yazılan reçeteleri RPT ettirme talepleri, raporlar ve benzeri sonsuz isteklerin karşılanmasındaki yasal ve bürokratik engeller aile hekimlerini şiddete açık hale getiriyor.

Sağlık Bakanlığı’nın sağlık çalışanlarına şiddet konusundaki yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ne yazık ki Sağlık Bakanlığı bu konuda samimi değil. Sorunun kaynağı olan bir organdan sorunu çözmesini beklemek ironik bir durum. Ancak ölümcül şiddet olgularında ve kamuoyunda tepki oluştuğunda Bakanlık sağlık çalışanlarını yatıştırmak, olayı soğutmak amaçlı açıklamalarla yetiniyor. Şu ana kadar somut göze görünür adımlar atılmış değil. Ancak son ölüm olayından sonra Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın TTB Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu ile yaptığı görüşmede TTB taleplerini dikkate alarak bu yönde yaptığı açıklamaları olumlu buluyor ve sözlerinin gereğini yerine getirmesini bekliyoruz.

Hekimlerin şiddetle başa çıkması için hizmet içi eğitimlerden geçmesi, şiddete eğilimli kişileri nasıl tanıyacağı konusunda eğitilmesi ve çalışma ortamlarının buna göre yeniden düzenlemesi gerekiyor.

Gazetelerde hastanelere girişte X-Ray cihazı konması gibi öneriler tartışılıyor. Siz Tabip Odası olarak bu tür güvenlik önlemlerine nasıl yaklaşıyorsunuz? Sizce hekimler artan şiddet olaylarına karşı nasıl bir tutum ve önlemler almalı? Devletin neler yapması gerekir?

Güvenlik önlemleri caydırıcı olmakla beraber tek başına bir anlam ifade etmez. Şiddetin kaynağına gidilmediği , toplumsal kökenleri kurutulmadığı sürece şiddet ne yazık ki giderek tırmanacak ve buna benzer ölümler olmaya devam edecektir. Hekimlerin şiddetle başa çıkması için hizmet içi eğitimlerden geçmesi, şiddete eğilimli kişileri nasıl tanıyacağı konusunda eğitilmesi ve çalışma ortamlarının buna göre yeniden düzenlemesi gerekiyor. Muayene odalarında hekimler için ayrı bir çıkış kapısının olması hasta hekim mesafesinin kol uzunluğundan fazla olması, hasta yakınlarının içeri alınmaması ve şiddet anında güvenlik görevlilerin anında olay yerine yetişmesi gibi bazı önlemlerin alınması şiddetin hızını azaltabilir.

Devlet ise olaya sistematik yaklaşmalı, şiddetin münferit değil epidemik olduğu gerçeğinden yola çıkarak Tabipler Birliği, sendika ve dernekler gibi ilgili taraflarla bir araya gelerek soruna kalıcı çözüm yolları bulmalıdır. TBMM’de sağlık çalışanlarına şiddeti araştırma komisyonu kurulması, sağlık çalışanlarına yapılan şiddete daha ağır cezaların verilmesi caydırıcı olabildiği gibi, hasta ve hasta yakınlarının bu kadar kolaylıkla şiddete yönelmesini de önleyebilecektir.

Teşekkür ederiz.

Röportaj: Dr. Ümit Şahin (Yeşil Gazete)

Ümit Şahin
Ümit Şahinhttp://umitsahin.blogspot.com/
Yeşil Gazete’de iklim değişikliği başta olmak üzere ekoloji ve yeşil politika alanlarında yazar ve editör. Halen Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde uzman ve iklim değişikliği çalışmaları koordinatörü olarak çalışan Ümit Şahin 1991’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Halk Sağlığı doktorası yaptı, Çevre Sağlığı alanında yoğunlaştı. Çevre İçin Hekimler Derneği, Üç Ekoloji dergisi ve Yeşiller Partisi’nin kurucularındandır. Bir dönem Yeşiller Partisi Eşsözcülüğü yaptı, yeşil politika ve ekoloji üzerine seminerler düzenledi. Halen Açık Radyo’da Ömer Madra ile birlikte Açık Yeşil’i hazırlayıp sunuyor.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

M. Levent Artüz: Marmara Denizi sürekli olarak bir önceki günden daha kötü!

M. Levent artüz, Marmara Denizi'nin durumunu değerlendirerek bugüne kadar cin fikirlerle ve oldu-bittiye getirilerek gerçekleştirilen yönetimin sonuçlarına işaret etti: 'Kısaca ilerleme kaydettiğimiz tek nokta, günden güne Marmara Denizi’ni kümülatif olarak daha fazla kirletmemiz!'

Altyapı olarak ekosistemler: İklim direncine yönelik yeni bir yol

Peyzaj mimarı Kate Orff, toplumların ve şehirlerin iklim risklerini azaltmalarına yardımcı olmak için doğal sistemlerin yeniden inşası üzerinde çalışıyor. Orff, ekolojik sistemlerin iç içe geçtiği yerlerin daha dirençli olduğunu ve hem acil durumlara yanıt vermek hem de geleceğe uyum sağlamak için daha iyi olduğunu söylüyor.

Çöpe gidecek gıdalardan mama üretmek mümkün mü?

Tarım alanında çalışan tıp doktoru Çalıkoğlu, İzmir’de hayvanlar için siyah asker sineği larvalarından yüksek besin değeri olan mamalar üretiyor.

[Bir konu/k] Kim bu ağaca sarılanlar: Füsun Kayra’yla doğa mücadelesi üzerine

Ağaçlara dokunmasınlar diye iktidarın, şirketlerin, kolluk kuvvetlerinin karşısında duran insanları tanıyor musunuz? Ekofeminist aktivist Füsun Kayra, birçok doğa tahribatına karşı mücadele verenlerden biri. Kayra bir ağacı savunmanın ne anlama geldiğini anlattı.

Antakyalı müzisyen Özlem Koyuncu: Meğer bir şehir de ölürmüş

Antakyalı müzisyen Özlem Koyuncu ile 'kendi depremini', Antakya'sını, 2022'de yazıp bestelediği ve deprem nedeniyle tekrar gündeme gelen 'Kefen' adlı şarkısının hikayesini konuştuk: Güneşte kalmış plastik su şişesi gibi yavaş yavaş ısınan ılık ömrümüzü içiyoruz.

EN ÇOK OKUNANLAR