Yeşeriyorum

Altına da Hayır Çöplere de Hayır!

0

Çanakkale mitingine katılmakla ilgili Yeşillerin çekinceleri vardı. Dayatmacı mantıkla bayrak sallayarak halka gerilimden başka bir şey vermeyen ulusalcı söylemlerle yurttaşların yurt sevgilerini de sömürmekten geri durmayanların gölgesinde yürümek hiç uygun değildi.

Körfez gazetesinde, “Altına Hayır Çöplere Evet Mi?” yazısında, Nilgün Özarar; bu çekincelere mitinge katılmış ve tanık olmuştu;
“Bir başka acıklı tablo daha vardı, alanın tam arkasında minnacık bedenleriyle bir sıra oluşturmuş, ama önlerindeki kocaman insanlardan kaybolmuş, rengarenk giysileriyle, minicik elleriyle taşıdıkları dövizlerde şunlar yazıyordu:
Başkan amca bize söz vermiştin unuttun mu ?
Başkan amca çöplerin ortasında büyümek istemiyoruz!

Bu çocuklar Musaköy, Kemel Köyü, Kızılkeçili ve Y.Okçular köylerinin çocuklarıydı.

Su havzalarını besleyen Okçular deresi yakınına 7 belediyenin çöpünün depolanması için yapılacak tesisin arazi çalışması başlamıştı!

Ağaçlar kesilmeye başlamış, arazi düzlemesi yapılıyordu.


Çanakkale Belediye Başkanı Sn. Ülgür Gökhan, “Siz istemiyorsanız yapmayız, benim çöp sorunum yok.” diyerek bu köylüleri bir yıl susturmuş ve bu bir yıl içinde İstanbul Teknik Üniversitesi’nce hazırlanan düzmece ÇED raporu ile tesisi ihale etmiş. Kürsüde bağırıyordu “Kaz Dağları bir kültürdür. Bu topraklar yıllardır emperyalistlerin iştahını kabartır. Geçmişte de bu topraklara silahlarıyla, askerleriyle girmeye çalışmışlardı. Şimdi altıncı madenci şirketlerle bunu deniyorlar. Geçmişte olduğu gibi bugün de girmelerine izin vermeyeceğiz. Truva Atı’nın bir kez daha topraklarımıza sokulmasına izin vermeyeceğiz” Turuva atı kim?

Kemel köyü muhtarı Sitare Şahin ile Musaköy muhtarı Ethem Baltacıoğlu ağlamaklı gözlerle her geçen basın mensubuna ellerindeki basın bültenini vermeye çalışıyordu. Onlardan biri de bendim.
Umarım aynı duyarlılığı diğerleri de gösterir.”

Nilgün Özarar’ın bu yazısında ortaya çıkan şey, çevrecilerin otoriter ulusçularca kullanıldığıdır. Gerçekte bu anlayıştakilerin, siyasi görüşlerinin gereği her ne pahasına olursa olsun kalkınmacılık ve tepeden inmeciliği ilke edinmiş olması dolayısı ile içinde insan da bulunan doğayı sadece malzeme olarak gördüğü için gerçekte yaşamı savunmaları mümkün olamıyor. Nilgün Özarar’ın tanık olduğu çelişki, ekolojistlerin birbirine sahip çıkması doğayla uyumu savunması gereğini ortaya koyması bakımından bence çok önemli.

Garip bir biçimde bu çöp alanı için çevreci olduklarını da iddia eden belediyeyle ilgili açıklamayı okuyalım;

Çöp depone alanı çevre gününe yetişecek” http://www.canakkaleolay.com/haber_detay.asp?id=39864

Çanakkale Belediyesi Temizlik İşleri Müdürü Aysun Kavcar, Musaköy civarına yapımına başlanılan çöp depone alanının 5 Haziran Dünya Çevre gününe yetiştirileceğini söyledi.
Çanakkale Belediyesi Temizlik İşleri Müdürü Aysun Kavcar çöp depone alanında çalışmaların aralıksız sürdüğünü belirtti. Çalışmalar hakkında bilgi veren Aysun Kavcar; “Musaköy civarına yapımına başlanılan çöp depone alanında çalışmalarımız tüm hızıyla devam ediyor. Şuanda çalışmalarımızın aksamasına neden olacak her hangi bir sorunumuz bulunmuyor. Amacımız 5 Haziran dünya çevre gününde yeni çöp depone alanımızın açılışını gerçekleştirmektir. Bu yönde de çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz” dedi.

Köylülerin istemedikleri ve çevreye zarar verdiği gibi kendi yaşamlarını da tehdit eden bu olayı belediye bir yandan kaz dağlarına sahip çıkar görünürken aynı mitingte kendisine haykırılan istemleri duymazlıktan geliyor. Bu ben ne istersem o yapılır otoriter dayatmacı mantığın ekolojistlerle gerçekten yaşamı savunanlarla alakası olamaz.

Bu gerçekleri bir başka açıdan fark eden ama yurt sevgisi sömürüsünü anlama fırsatı olmayan bir başka yazarı da birlikte okuyalım;

Yazar görkemli şekilde Çanakkaleye doğru eşsiz doğal güzellikler içindeki yolculuğu anlatıyor ve ardından, “..derken sık sık çalınan 10.yıl marşı ile kendimi adeta “cumhuriyet mitingine” gelmiş gibi hissettim. Hatta tertip komitesine bu konuda kaygılarımı ilettim ama önceden böyle kurgulanmış olduğunu ilerleyen saatlerde daha iyi anladım. Kanal Türk’ün ve Şişli belediyesinin yoğun ilgisinin de bundan kaynaklandığını düşünüyorum. Bazı katılımcıların taşıdıkları dövizlerden ve konuşmacıların dillendirdiklerinden bunu daha iyi görmek mümkündü. Bunda ne varmış diyebilirsiniz, ancak emperyalizme karşı direnişin kalesi olan Çanakkale de yeni direnişler yaratmanın yolunun daha geniş bir anlayışla hareket etmekten geçtiğini düşünüyorum. …”

Bergamadan Çanakkaleye Uzanan Yol… yazısında Erol Engel, direnişler yaratmanın zorunluluğunu görmekle birlikte dayatmacıların çevreci mücadeleleri kendi hanelerine puan eklemek için kullandığının farkına maalesef varamıyor.

Bir Çanakkale mitingi ve çifte sömürü!

Yeşiller işte bu mantığın karşısında olmakla doğru bir tutum sergilemiş oluyorlar.

Bu, dayatmacı mantık, halkı gerçekte hiçe sayan mantık, çevre eylemlerinden de sökülüp atılmalıdır.

Kazdağları mücadelesinin ve Musaköy, Kemel Köyü, Kızılkeçili ve Y.Okçular köylerinin dayatmacı belediye tarafından çöplüğe kurban edilen yaşamlarının yanında yer almak birini savunup diğerine kulak tıkayanları iyi tanımayı ve ekoloji mücadelelerinin politikalarını doğru örmekten geçiyor.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.