Yeşeriyorum

Türkiye Cumhuriyet Olabilir mi?

0

Bu halkın kendi kendisini yönetebilme mücadelesinin Türkçesidir;

1878 – 1908 Osmanlı’da başlayan yenileşme 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla yeni bir boyut kazandı ama tepeden gelen niteliği halkla buluşma sürecini zorunlu kılıyordu. Çünkü ilan edilen Cumhuriyet kendi anlamına göre şekillenene kadar içinde kendi gerilimini de taşıyordu.
Tüm sancılarıyla darbeler, bu gerilimin çözümüne geçit vermeme yolundaki tepeden inmeci devlet geleneğinden kaynaklanıyordu…

Şu dikta özlemcilerinin hayalleri ne kadar dar; 12 Eylülsüz devlet düşünemiyorlar.

12 Eylül darbesiyle birlikte topluma şırınga edilen islamcılık ters tepti ve kontrolden çıktı. Sol’u ezmek için gelen 12 eylül rejimi bu kez “hükümet olsalar bile iktidar dışında kalanları” kontrol altına almak için tasviye edilmekten sürekli kaçınıldı… Gelen hükümetlerin hiçbirine derin devletli bürokratik yapı demokratik açılımlar yapma olanağı tanımadı.. TBKP’nin yarım bıraktığı açılımlardan esinlenmeyi de iyi bilen AKP, Fazilet’in ardından Avrupa Birliği rüzgarını ardına almayı başararak, sivilleşme yolunda önemli bir güç haline geldi ve hükümet oldu…

Ordu başlarını değiştirme yollarını da elde etme çabalarına yani Cumhurbaşkanlığını da alma çabalarına karşı kılıçlar çekilerek muhtıralarla ve Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararıyla da yetinilmeyerek meydanlarda yüz binlere hissettirilen korku aracılığıyla Türk bayrağı sallattırıldı.

Seçim öncesi Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını AKP’nin belirlemesine “evet” dedi ama;

Sallanan bayrakların ardından apar topar seçime gidildi; Ne seçilecekti? Yönetme yetkisi vereceğimiz milletvekillerini mi seçecektik yoksa aslında bize dayatılan Sahte Sol CHP’yi mi, Sahte Demokrat Partiyi mi yoksa şeriatçılığıyla korkutulduğumuz- demokrasi için bir olanak olarak ortaya çıkan ama çevre katliamcısı AKP’yi mi?

Seçimler programların değil korkuların ön plana çıkarıldığı bir karakter taşıyordu ve bu nedenle öncelikle bu korku faktörünün ortadan kaldırılması gerekirdi. Programatik karakterde olmadığı ölçüde bu seçimler demokratik olma şansını da yitiriyordu… Seçimleri KİM kazanırsa Demokrasi kazanmış, Halk kazanmış olacaktı? Çevre katliamları duracaktı? Seçimlerde DTP ve Ufuk Uras meclise girdii ama yeni demokratik, sivil barışçı, ekolojist bir alternatife olan ihtiyaç gün gibi ortadaydı ve bu alternatif oluşamamıştı…

Halk alternatifsiz bırakılarak Hükümet AKP’ye hediye edildi,

Hükümet alternatifsizlikten bir kez daha AKP’ye teslim edilmişti. Bu durumdan yine de demokratikleşme için adım atma şansı yakalanabilir miydi? Anayasa değişikliği üzerine bir uzlaşma sağlanırsa bu önemliydi işte..

Türkiye’nin demokratikleşmesinin yolu tüm parti ve bağımsız adayların seçimlerden hemen sonra ilk iş olarak yeni bir sivil anayasa oluşturulması için harekete geçmeleri olabilirdi. TOBB ve AKP sivil bir anayasa için taslak hazırlığı yapar oldu… Yeşillerin organize ettiği 6. Yeşil Diyalog Toplantılarında panelist olarak konuşma yapan Tarhan Erdem, şart bile koşulmaksızın 12 eylül anayasasını AKP değiştirmek isterse sırf bu tepeden inmeci anayasayı yok etmek ve bir an önce sivil bir anayasaya kavuşmak için destek verilmesinin doğru olacağını söylüyordu.

Sivil bir anayasa gündemden ve halktan birden IRAKLAŞTI;

Anayasa tartışmaları hızlandı. Ergenekon operasyonu başladı. Ama AKP sivil bir anayasa konusunda yavaş davrandı, Hrant Dink cinayeti soruşturmasında ağırdan aldı… MHP araya Türban’ı soktu. Genelkurmay Irak içlerine orduyla girmeyi… Demokratik Reformları ağırdan alan ama Sağlık Reformunu sağlığa zararlı biçimde ele alan AKP uyarı greviyle sarsılmışken kapatma davasını kapısında buldu!..

Halkı sopayla gütmeye kararlı kim ve ne olursa olsun hangi anlayış olursa olsun aslında onun karşısında durmak; cuntacılığı, darbeciliği deşifre etmek gerekliliği ortaya çıktı. Bunu söyleyenlere karşı, doğru söyleyenleri dokuz köyden kovmaya ortalığı bulandırmaya çaba sarfedilir oldu!
Aaa!.. Siz demokrasi diyerek AKP’yi mi savunuyorsunuz! Çoğunluğun diktasını mı savunuyorsunuz! Bu AKP’nin rejimin dışından gelip iktidara ortak olmasının hazmedilememesidir.

Başbakan R. Tayip Erdoğan, bu Türkiye’yi İran’a benzetip ne yapsın? Daha mı kazançlı olur bu?
Sermaye hareketleri yoğunlaşan bir Türkiye’nin durgun bir İranlaşmaya tercih edildiğini söyleyenlere hangi altyapısal çıkarımla inanılır ki? Kimseyi kandırmaya kalkışılmasın..

Şu sıralar yeşillerin alanında yeni bir CHP inşasına girişilmeye başlandı. AKP’ye karşı salt şeriat istiyor söyleminin inandırıcılığını yitirmeye başladığı şu günlerde çevrecilik, kültürel ve tarihi varlıkların yağmalanması konuları AKP’ye karşı ilk kez ciddi muhalefetin izlerini taşıyor…

Türkiye Cumhuriyet olabilir;

Tüm bunlar, Türkiye’nin politik bir arınmaya ve yenilenmeye duyduğu ihtiyacın göstergesidir. Yoksa CHP’nin tepeden inmeci modernleşmeciliği karşısında AKP’nin aşağıdan yukarı modernleşmeyi getirmiş olduğu ayan beyan ortadadır. Şimdi ortada buluşma durumu yaşanıyor.

Bu konu çok tartışılacak ve artık herkesin görüşlerini ortaya koyup nefesinin gerçeği açıklamaya yetmediği yerde dinlemeyi becerebilmesi, ideolojilerini politikalarını gözden geçirmesi Türkiye’nin yararına olacaktır, halkın yararına olacaktır. Sovyetler kendi tepeden inmeci yapısıyla nasıl hesaplaştıysa bu süreci Türkiye de yaşıyor ve halkın kendini yönetebildiği bir rejime kavuşmakta ileri adımlar atmasına olumlu katkılar olacak bir döneme girmiş bulunuyor. Artık karanlık bir şey kalmıyor.

Olaylara ilericilik gericilik açısından yaklaşmak yerine, Cumhuriyetin gerçekten bir halk yönetimi olarak tesis edilmesinin olanakları açısından olan biteni değerlendirmek daha uygun olacak.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.