Balina tutsaklığının en hazin öyküsü: Orka Morgan doğurmuş! – Özgür Keşaplı Didrickson

Deniz memelilerinin tutsaklığına karşı savaşanlar için 22 Eylül önemli bir tarihti. En “uygar” ülkelerdeki gösteri parklarının bile kâr hırsıyla her şeyi yapabileceklerinin en çarpıcı örneği olan orka Morgan o gün doğum yaptı.

Foto: Jno Didrickson

2010’da Hollanda’da, yalnız ve aç bir halde bulunmuştu Morgan. Harderwijk  parkı yetkilileri tarafından “rehabilitasyon ve salma” izniyle yakalanarak küçücük bir havuza kapatılmıştı. Çok zayıflamış olsa da herhangi bir hastalığı bulunmayan Morgan, birkaç ay içinde iyileştiği halde salınmadı. Ardından “araştırma” için verilen taşıma izniyle Loro Parque (İspanya) gösteri merkezine gönderildi (2011) ve gösteri programına dahil edildi.

O dönem bu park Amerika’nın ünlü gösteri parkları zinciri SeaWorld ile ortaktı. Morgan bu parkta SeaWorld’den ödünç alınmış diğer orkalarla birlikte, onların “malı” olarak yaşamaya başladı. Seaworld 2016 yılında tutsaklıkta üreme programını durdurma kararı almıştı. Öyleyse  SeaWorld ile ortaklığı olan bu parkta Morgan’ın çiftleşmesine nasıl izin verildi?  Üstelik Morgan Loro Parque’a “araştırma” izni ile getirilmişti. Kurallar ihlal edildi ve dahası Loro Parque yetkilileri üremenin hayvanların hakkı olduğunu ve iyilikleri için bunun engellenmemesi gerektiğini açıkladı. SeaWorld’ün bu parkla ortaklığını Morgan’ın hamile olduğunun bildirilmesinden (Aralık 2017) sadece birkaç hafta sonra, kuralların ihlalinden kaçınma gereğinin bile duyulmadığına işaret eder gibi sonlandırması, bu hamileliğinin planlandığının ve büyük ticari öneme sahip olduğunun kanıtı gibiydi. Tüm bunlar ışığında SeaWorld’ün üreme programını sonlandırma kararına, kendilerinin aldığı bir karardan çok, tutsaklık karşıtı seslerin güçlenmesi karşısında müşteri kaybını en aza indirme çabası olarak da bakmak gerek.

Orkaların çok güçlü aile bağları var. Aküstik eşleştirmeler ve DNA analizleri sayesinde Morgan’ın bir Norveç popülasyonuna ait olduğu tespit edilmiş, akrabası olma ihtimali yüksek bir aile grubu belirlenmişti. Yalnızca özgürlüğüne değil güçlü bağları olan ailesine döndürülebilirdi. Morgan, Loro Parque gösteri merkezine, kural ihlalleri bir yana 30’dan fazla bilimcinin bu verilerin ışığında hazırladığı plan da görmezden gelinerek gönderildi. Bu öyküsüyle Morgan, tutsaklık konusunun ötesinde,  “bilimi üstte tutan uygar Batı” imajını yerle bir etti. Bilimciler, akustik eşleştirmeler ve DNA analizleriyle bir balinanın hangi popülasyonuna ait olduğunu belirleyebildiler ama bu bilgiyi umursayan olmadı! En az 3 ülkenin yer aldığı bu utanç verici süreçte kural ihlalleri de gizlenme gereği olmaksızın yapılabildi! Bu durum “gelişmiş” ve “gelişmekte olan” ülkeler arasındaki farkın, konu kâr olduğunda yok olduğunun kanıtı. Bu durumda hayvanların üzerinden kâr etmeyi meşrulaştırmak ve bilimle samimiyetsiz bir ilişi kurmak açısından birincisinin ikincisine örnek ve destek olduğu söylenebilir pekâla.

Dünyadaki tutsak orkaların çoğu tutsaklıkta doğmuş, kısıtlı sayıda bireyden gelen spermle döllenmiş. “Akraba evliliği” denilecek bu durumun uç örnekleri dahi yaşanmış, örneğin bir orka oğlu tarafından hamile bırakılmış. Morgan’ın yavrusuyla “akraba evliliği” nedeniyle hastalıklara, erken ölümlere açık olan gen havuzuna yeni kan gelmiş oldu. Yavrunun yaşaması parkın orka programının daha uzun ömürlü olmasına, daha çok kâr yapmasına katkı sağlayacak.

Ancak Morgan’ın yavrusu yaşayamayabilir çünkü tutsaklıkta doğan pek çok deniz memelisi ölüyor. Birkaç örnek üzerinden bu korkunç tabloya bakarsak…Tahminen 4 yaşındayken (1969) Kanada sularında yakalanan dişi orka Corky’nin 1977’de doğurduğu yavrusu tutsaklığa doğan ilk orka yavrusuydu. Anne yavruyu sağlıklı bir şekilde emziremediği için yetkililer yavruyu zorla beslediler. Buna rağmen kilo kaybetmeye devam eden yavru sonunda zatürreden öldü. Ancak 16 gün yaşayabilmişti. Corky sonra 6 kez daha doğurdu ama en yaşlı yavrusu 46 gün yaşayabildi! Halâ yaşayan Corky, gösteri havuzlarının en yaşlı bireyi. Korkunç acılarla dolu uzun yaşamı, tutsaklığın zalim yüzünün en çok anne ve yavrularının yaşamlarında görünür olduğunun en çarpıcı kanıtı olsa gerek.

1978’de, 2 yaşındayken İzlanda sularında yakalanan Kiska isimli orka ise 38 yıllık tutsaklık boyunca 5 kez doğurmuş. En uzun yaşayan yavrusu bile ancak 6 yaşına dek dayanabilmiş tutsaklığa.

Son orka yavrusu ölümü ise geçtiğimiz yıl temmuz ayında SeaWorld’ün San Antonio’daki parkında yaşandı. Kyara isimli yavru daha 3 aylıktı. SeaWorld tutsaklıkta üremeyi yasakladığında annesinin zaten hamile olduğu söylendi.

Kyara’nın zatürre nedeniyle öldüğü bildirildi ancak ölümlerle ilgili raporlar şeffaf değildi. Çok sayıda tutsak orkanın enfeksiyondan öldüğü biliniyor. Patojenler, yaralanmalar, stres, depresyon hatta sıkıntı, tutsak bireyleri hastalıklara karşı hassas hale getiriyor.

Foto: Jno Didrickson

Morgan’ın 11 yaşlarında olduğu tahmin ediliyor (doğada 14-15 yaşta ürüyorlar). Bilim insanlarına göre genç yaştaki hamilelik anne ve yavru için tehlike taşıyor.  Orkalar bireyler arasında çok güçlü bağ olan anaerkil gruplarlarda yaşarlar. Dişiler anneliği,  kardeşlerine ablalık, diğer akrabalarının ve annesinin arkadaşlarının çocuklarına teyzelik yaparak öğrenirler. Morgan çok küçükken tutsak edildiği için bu yaşamsal öğrenme süreciyle ilgili deneyim kazanamadı. Kimi tutsak orkalar, bu eğitimi almadıkları için ve mutlaka stres gibi diğer sağlık sorunlarının da etkisiyle yavrularıyla ilgilenmeyebiliyor ve onları reddedebiliyorlar. Yunus ve balinalar yavruları doğduğunda ilk nefeslerini almaları için onları su yüzeyine doğru ittirirler. Kohana isimli bir orkanın 2010’da Loro Parque’ta doğum yaptığında Adan isimli yavrusuyla hiç ilgilenmediği, yavrunun su yüzeyine kendi başına gittiği ve sonra kendi başına yüzmeye başladığı videoya kaydedilmiş (bağlantısını kaynaklarda bulabilirsiniz). İlk yavrusunu reddetmesine rağmen Kohana’nın yeniden hamile kalması sağlandı (yapay döllenme ile) ya da hamile kalması engellenmedi. Tahmin etmesi zor olmasa gerek, Kohana ikinci yavrusunu da reddetti. Vicky isimli yavru henüz 10 aylıkken öldü (2013).

Bu üzücü reddetme ve ölüm durumları dışında farklı gösteri parklarına transfer edildikleri için de birbirinden ayrı kalan anne ve yavrular var. Bu sonuncusu, orkaların aile bağları çok güçlü hayvanlar olduğunu elbette bilen park yetkililerinin kâr hırsıyla ne denli insanlıktan çıkmış olduklarının kanıtı.

Tutsaklığın sona ermesi için yunus ve balinaların canlı yakalanmasının, ticaretinin ve üremelerinin sona ermesi gerek. Ne yazık ki tüm bunlar devam ediyor. Rusya 2012’den beri    (bu yıl dahil) Ohotsk Denizi’nde en az 20 orka yakaladı. Akraba genlerden oluşan havuza sağlık aşılayan Morgan’ın bebeği ölmez de yaşarsa, özgür orkaların avlanmasının, ortaklıklar öne sürülerek parktan parka transferinin ve üreme programlarının güçlenmesinin önü açılır mı? Tüm bunların sonlanması için neler yapabiliriz? Tutsak deniz memelilerinin olduğu gösteri parklarına olan ilgiyi önlemek için elimizden neler gelebilir?

Geçen yıl orkaların tutsaklığıyla ilgili Inside the Tanks isimli kısa bir belgesel yayımlandı. Morgan’la ve genel olarak orkalarla ilgili çalışmalarıyla ünlü Ingrid Visser belgeselde, çektiği fotoğraflar üzerinden tutsak orkaların türlü yaralanmaları ve havuz ortamındaki doğal olmayan davranışları hakkında ayrıntılı bilgi verdi.

Foto: Andreas Ahrens

Belgeselde, tarafsızlık konusuna, iki tarafın da görüşünün alınması konusuna çaba gösterildiği söyleniyordu. Bir parkın üst düzey yöneticisi, kendisiyle yapılan görüşme sırasında lafı ağzında gevelemeden, hemen ilk sözlerinde “açık konuşalım, bu bir işletme” dedi ve para kazanma amacı ve gereğinden söz etti.

Daha sonra, parka gelen izleyicilerin değiştiğini, artık gösteri sırasında yunusların ağızlarında gül ve başlarında şapka taşımak gibi “numaralar” yapmalarını istemediklerini belirtti. İzleyicilerin eski gösterilerden sıkıldığını, onların ilgisini diri tutmak için ilerlemeleri, daha “modern” gösteriler ve tesisler inşa etmeleri gerektiğini söyledi. “İnsanların isteklerine yanıt vermezsek para kazanamayız, işletmemiz ölür” dedi.

İşletmeyi temsil eden bu kişinin sözleri ve tavırları çok uyarıcı geldi bana.  En “uygar” saydığımız ülkelerde bile halâ devam eden tutsaklığı sonlandırmanın çok kolay olmadığını kaygıyla anlamamı sağladı. Son yıllarda tutsaklığa yönelik artan isyana, çeşitli filmlere – The Cove ve Blackfish’e rağmen Seaworld’e hala yılda 20 milyon ziyaretçinin geldiği söyleniyor ki bu da uyarıcı.

O park yöneticisinin parkların geleceği için müşterilerin değişen isteklerini önemsemesi gibi bizlerin de insanları bu parklara neyin yönlendirdiğini çok iyi anlamamız gerek. Pek çok ülkede yunus parklarının yanı sıra hayvanat bahçeleri de halâ şehir gezme broşürlerinde yer alıyor.  Orada hayvanlar gösteri yapmıyor ama sıklıkla çok kötü koşullarda, tutsak bir hayat sürüyorlar. Bunca eğitici projelere, filmlere rağmen neden hala insanlar tutsak hayvanları görmek için bu işletmelere para veriyor?

Bu durum hayvanlara olan ilgimiz ve merakımızla da ilgili olsa gerek. Pek çok insan belgeselleri büyük ilgiyle izler.Yalnızca şimdi değil, 20 yıl kadar önce de yaban hayatla ilgili çalışmalarımızdan ne zaman söz etsek çevremizdeki hemen herkes bize soru sorar, belgesellerde gördüklerinden söz ederdi. Bu doğal ve güçlü ilgiyi doğru anlamak ve doğru kanala aktarmak gerek.

Yaban hayata ilgi duyan insanların en azından bir kısmı hayvanları doğada görmeyi tercih eder aslında ancak bu konuda bilgili, deneyimli olmayanlar için pek çok türü doğal ortamda görmek çok zor. Ve her şey bir yana insanlar yalnızca çevresinde yaşayanları değil, nerdeyse doğduklarından beri televizyon ekranında gördükleri aslan, fil, köpekbalığı gibi çok karizmatik hayvanları da görmek istiyor. İnsanların hayvanlara yakın olma isteği çok güçlü olduğu için bu konuda öyle büyük bir pazar oluşmuş durumda ki artık  hayvanlar özgür ortamlarında da ciddi şekilde rahatsız ediliyor. Herkesin safariye veya balina köpekbalığıyla yüzme turlarına vereceği parası olmadığı için görece ucuz olan ve ulaşması daha kolay olan gösteri parkları ve hayvanat bahçeleri de müşterisiz kalmıyor.

İnsanların çoğu bu yerleri çocukları için de geziyorlar çünkü yakından zürafa,yunus görmek çocukları elbette çok heyecanlandırıyor. Aslında çocuklar hayvanlara zarar gelmesini, onların doğal ortamlarından koparılmasını istemez. Bu nedenle hayvanların tutsak edildikleri yerlere gitmemek gerektiğini doğallıkla benimseyebilirler. Ailelere düşen, tutsaklıkla savaşırken çocukların yaban hayvanlarıyla özgür ortamlarında karşılaşmaları için de emek harcamaları olsa gerek. Şnorkel, dürbün, rehber kitaplar aracılığıyla balık, kuş gözlemek; deniz kaplumbağalarıyla ilgili araştırmalara, kuş halkalama gibi çalışmalara katılmak, çocukların yaban hayatla ilgili bilgilenmelerini ve özgür hayvanları da karşı karşıya oldukları tehditlerden korumak gerektiği bilincine kavuşmalarını sağlayacaktır.

Foto: Chung-tung-yeh

Morgan’ın stres nedeniyle kafasını sık sık betona çarptığı, betonu dişlemekten dişlerinin aşındığı, havuzdaki diğer orkaların saldırısına uğradığı gibi bilgiler fotoğraflı kanıtlarla ortaya konmuştu. 2016 yılında ise 2 kez havuz platformuna çıktığı videoyla belgelendi. Doğal olmayan bu davranışı bilinçli olarak, havuzdaki diğer orkaların saldırısından kaçmak için yaptığı düşünüldü. Morgan’ın bu stresli yaşamı ve anneliği aile bireylerinden öğrenmemiş olması nedeniyle bebeğini terk edebileceği, onunla ilgilenmeyebileceği düşünülüyordu. Park yetkililerinin verdiği ilk bilgilere göre Morgan birlikte oldukları her an yavrusunun yanında yüzmüş ancak alınan diğer bilgiler korkuları haklı çıkarır gibiydi. Yetkililer Morgan’ın sütünün yetersiz olduğuna karar vererek daha 2. gününde yavruyu tıbbi havuza almışlar. Yavruyu biberonla, Morgan’ın sütünü içine karıştırdıkları mamayla beslemişler. Bu sürecin sonlandığı ve anne ve yavrunun yeninden birlikte olduğu söylense de tam olarak ne yaşandığını nasıl bilebiliriz?  Morgan yavruyu ihmal etse bile park yetkililerinin değerli genlere sahip bu yavrunun “sağlıklı” yaşaması için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarına şüphe yok. Acaba Morgan bu koşullarda yavrusuna iyi bakabilecek mi? Morgan’ın yavrusu “sağlıklı” olarak büyürse ne olacak? Morgan bir daha ne zaman hamile kalacak? Morgan ve yavrusunu farklı parklarda gösteriye çıkmaları için ayıracaklar mı? Daha pek çok soru geliyor akla.

Geçtiğimiz aylarda bir anne orkanın ölen yavrusunu tam 17 gün boyunca suya bırakmaması ve başının üzerinde gezdirmesi haklı olarak insanları çok etkiledi. Yunuslarda da gözlemlenen, araştırmacıların temkinli de olsa “yas” davranışına benzettiği bu olay, deniz memelilerinin sosyal yapılarının ve zekâlarının ne denli gelişmiş olduğunun çok çarpıcı bir kanıtı. Bu davranış sırasında “yas tutan” bireyi grup üyeleri de yalnız bırakmıyor.

Özgürlük, yaşamın yalnızca güzel yanlarının değil kötü yanlarının da özgürce yaşanması demek değil midir? Bir orkanın yaşama dair tüm deneyimlerini ait olduğu sularda ve ait olduğun ailenin bireyleriyle birlikte öğrenmesi değil midir? Son nefesini vermiş yavrusunu günlerce suyun derinliklerine bırakmayan anne orkaları, doğurduğu yavrusunu ilk nefesinde bile yalnız bırakan bireylere dönüştüren bu zalimliğe, insanlık ayıbına son vermek için hep birlikte savaşmalıyız.

Kaynaklar

Ölmüş yavrusunu günlerce başının üzerinde taşıyan deniz memelileriyle ilgili yazıma bu bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz;

Kohana isimli orkanın doğum anında yavrusuyla ilgilenmediğini gösteren videoya bu bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz;

freemorgan.org

https://www.thedodo.com/in-the-wild/kyara-orca-dies

https://news.nationalgeographic.com/2017/07/sea-world-killer-whale-orca-calf-dies-spd/

https://www.theodysseyonline.com/why-seaworld-shouldnt-be-world-we-live-in

https://www.thedodo.com/in-the-wild/morgan-loro-parque-new-calf

http://blog.loroparque.com/?lang=en

https://us.whales.org/news/2018/09/norwegian-orca-morgan-gives-birth-at-loro-parque

https://www.telegraph.co.uk/travel/news/loro-parque-ends-killer-whale-orca-breeding/

https://www.theodysseyonline.com/seaworld-breeding-orcas-again

https://uk.whales.org/news/2018/06/wild-orcas-to-be-captured-in-russia-again

https://www.independent.co.uk/news/world/americas/orca-killer-whale-mother-tahlequa-dead-baby-southern-resident-washington-a8488486.html

***

Yazar Hakkında:

Biyolog, yazar. ODTÜ Biyoloji Bölümü’nü bitirdi. Yunus tutsaklığı konusunda öncü çalışmalar yaptı, Sualtı Araştırmaları Derneği Deniz Memelileri Araştırma Grubu Koordinatörü olarak kamuoyunu bilgilendirici yazılar yazdı, hükümeti uyaran basın duyurularına imza attı. Savaş Karakaş’ın “Flipper’ın Kabusu” belgeselinin danışmanlarından biridir. 2011’de yunus ve balinalarla ilgili bilim, sanat ve kültür topluluğu Kanatlı Balina’yı kurmuştur (kanatlibalina.org).

Y.lisansını kuş göçü üzerine yaptı. Türkiye’nin ilk kuş halkacılarından biridir. Ulusal Halkalama Programı’nı (UHP)  kuran ekipte yer aldı, UHP  koordinatör yardımcılığı yaptı.

Cumhuriyet, Sol Gazete ve Sol Portal’da köşe yazarlığı yaptı, yaban hayatla ilgili yazılar yazdı. Halen yayın kurulu üyesi olduğu Azizm Sanat Örgütü’nde yazmaktadır. Dirimbilim (Biyoloji) Günlüğü isimli köşenin kurucusudur.

 

 

Özgür Keşaplı Didrickson

[email protected]

 

 

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

Güzelliğe, iyiliğe açık kalmak için Açık Radyo

Kötülüğün eşiği aşıldı. Elimizdekileri kaybetmememiz ve kötülüğe karşı durabilmemiz için Açık Radyo açık kalmalı. Sesimize ve sözümüze sahip çıkmak için elimizden geleni yapmalı, dayanışmayı büyütmeliyiz.

Açık Radyo’suz olmaz!

'Hüznün fiziği'nin diyalekti açısından bakarsak en derin hüzünler en coşkulu ve en mutlu adımları getirecektir. Tabii yaşama ve mücadeleye olan inancımızı yitirmemişsek...

EN ÇOK OKUNANLAR