Köşe Yazıları

Avrupa Yeşiller Partisi konsey toplantısından izlenimler 2 – Sema Alpan Atamer

0

Avrupa Yeşiller Partisi’nin (EGP – European Green Party) 24-26 Kasım’da İsveç’in Karlstad kentinde yapılan 27.Konsey Toplantısı’nı yerinde takip eden Yeşil Siyaset Platformu’ndan Sema Alpan Atamer’in izlenimlerini 2 bölüm halinde paylaşıyoruz

1 – Avrupa’da Yeşiller Partileri’nin durumu

***

2 – Avrupa’nın gelecek vizyonu ve İklim değişikliği

Avrupa’nın geleceğine ilişkin öncelikli konular/sorunlar olarak şunlar gündeme getirildi:

  • İklim değişikliği ile mücedele
  • İklim değişikliğine uyum (İspanya ve Portekiz’deki yangınlar)
  • (Evrensel) Temel Gelir/Yurttaşlık Geliri (Devlet tarafından veya başka bir kaynaktan her yurttaşa koşulsuz olarak, eşit miktarda, düzenli sağlanan gelir)
  • Gençler için çalışma koşulları ve güvenli işler
  • Çalışma saatlerinin düşürülmesi
  • Daha fazla ortaklı Avrupa
  • Daha insani bir Avrupa
  • Yurttaşların daha iyi katılımı
  • Mülteciler için alanlar
  • Güney Avrupa’daki ülkelerde Avrupa, eskiden olduğu gibi güzel bir öykü gibi gözükmüyor.
  • Milliyetçilik yükselişte. Örneğin, İspanya’da Hükümet yolsuzluklarını, Katalunya meselesinin arkasına saklamaya çalışıyor.

Avrupa’nın geleceğine ilişkin soru, “Avrupa Birliği olacak mı, olmayacak mı?” dan ziyade, “Ne türden bir Avrupa istiyoruz?” olmalı.

Paris Anlaşmasının uygulama kurallarının müzakere edileceği Talanoa Süreci  önümüze 2 önemli konu koyuyor:

-AB politikaları Paris-proof olmalı. Yani Paris anlaşmasını dikkate alan, onunla uyumlu politikalar olmalı.

-Ulusal eylemler, Paris anlaşmasını da aşan daha azimkar hedefler taşımalı

İsveç’te iklim ve çevre politikalarını tüm politika alanlarına entegre etmeye çalışıyorlar. İsveç’i Dünyanın ilk fosil yakıtlardan arınmış ülkesi haline getirmek için çalışıyorlar. 2045 yılında net 0 emisyon ve %100 yenilenebilir enerji hedefliyorlar.

Avrupanın Genç Yeşilleri birarada

Bu hedeflere ulaşmak için:

  • Nükleer santrallarini kapatıyorlar.
  • İsveç hükümeti, emisyonların fazla olduğu çimento, çelik ve petrokimya tesislerinin yeni teknolojilere ve yeni enerji sistemlerine geçmeleri için devlet desteği sağlıyor. Çelik sanayiinde, kömürden hidrojen enerjisine geçmeye çalışıyorlar. Böylece yeni teknolojilerin üretiminde Dünyada ilk olmayı amaçlıyorlar. Çelik sanayiinde fosil yakıtlardan temiz yenilenebilir enerjiye geçilmesini çelik işçileri sendikası basın toplantısı ile kutlamış.
  • İsveç’te Hükümetin yönlendirmesi ile madencilik sektöründe yeraltında çalışan ağır iş makinalarının motorlarını mazottan elektrikli motorlara çevirmişler. Özel sektör firmaları, daha sessiz, daha temiz ve daha ucuz olan bu çözümü görünce, “bunu neden 10 yıl önce yapmadık?” demiş.
  • İsveçin kuzeyinde çok büyük rüzgar tarlaları oluşturmuşlar.
  • Yeni bir sivil havacılık vergisi getirmişler.

İsveç, halen İklim Performas İndex’i en yüksek ülke. Buna rağmen 4. Sırada, çünkü ilk 3 sırayı alabilecek performansı gösteren herhangi bir ülke yok şimdilik.

İsveç, bu yıl BM Güvenlik Konseyinde yer alıyor. İklim Değişikliği ve Güvenlik konusunda Çad Gölü Havzasındaki ülkelere ilişkin bir rapor hazırlamayı önermişler.

Yeni dünya düzeninde ve iklim değişikliği ile mücadelede şehirlerin rolü

Farklı şehirlerden katılan 3 panelist, Brüksel (Belçika), Lyon (Fransa) ve Ghent (Belçika) örnekleri üzerinden kentlerin iklim değişikliği ile mücadelede bir siyasal yanıt sağlama potansiyellerini anlattılar.

EGP toplantısı sırasında güneş panelli bisiklet sergileyen bir kişi de vardı

Şehirler, hem sorunların hem de çözümlerin kaynağı. Hava kirliliği, atıklar, kanalizasyon suları, sera gazı emisyonları, gürültü en çok şehirlerden kaynaklanıyor. Öte yandan şehirler, yenilikler için kolaylaştırıcı bir ortam sağlamalarının yanında; toplumsal ve kültürel çeşitliliğin, etkileşimin ve fikirlerin paylaşımının  merkezi oldukları; yeterli altyapı uygulamalarıyla yeşil ve sürdürülebilir projeler için sonsuz imkanlar sağladıkları için çözümün de kaynağı konumundalar.

Dünyadaki en zengin 100 şehir, üretilen GSYİH’nin neredeyse yarısını sağlıyor. 2050 yılı itibariyle küresel nüfusun dörtte üçü şehirlerde yaşıyor olacak. Avrupalıların %70’i şehirlerde yaşıyor. İster “akıllı” ister “dirençli” isterse “bağlantılı” olarak adlandırılsın, insanlığın geleceği şehirlerde şekillenecek. Sosyal ve demokratik laboratuvarlar, ekonomik inkübatörler, katılımcılığın ve yerel siyasetin deneme alanı olarak Dünyanın her yerindeki insanlar, şehirlerde kendi siyasal mukadderatlarının kontrolunu ve gücü daha fazla talep ediyorlar. Şehirlerin geleceği için yurttaşların katılımı önemli.

Berlin’deki sivil halk hareketleriyle başlayan fosil yakıtlardan arınma aktivistlerinden, ulaşım ve enerji konularındaki yenilikçi ortaklıklara, Avrupa’da bir çok şehir, iklim değişikliği ile mücadelenin öncülüğünü yapıyor; geleceğin politikalarını şekillendiriyor. Şehirlerin iyi yönlerinin yanında kötü yönleri de var: finans odaklarının eline geçme, aşırı eşitsizlik, tahripkar mutenalaştırma, rant peşinde koşma ve (airbnb ve über misali) platform ekonomik düzeni, kentsel göç, vb. şehrin, doğa ile ilişkimizin bozulması pahasına kalkınmasını ve modernitemizin de yansımasını getiriyor.

Avrupa tarihinde şehirler, büyük ütopyaların ve distopyaların sahnesi olmuştur. Şehirler, geçtiğimiz bir kaç yüzyılda –kapitalist ya da sosyalist-insanlıktan çıkmış mekanizasyonun ve geleneksel biçimlerin ötesinde yeni özgürlük ve dayanışma türlerine olan taleplerin buluştuğu nokta oldu. 20. Yüzyılın başındaki “sokakları geri alın” veya “şehir hakkı” gibi kentsel dinamikler veya daha yakın bir zamanda Madrid, Paris ve diğer şehirlerdeki kızgın yurttaşların sokakları ve meydanları işgal etmesi biçiminde tezahür eden hareketlerin merkezinde, derin ve yapısal bir dönüşüm yer almakta. Politik, ekonomik, kültürel ve sosyal sermayenin yoğunlaştığı modern şehirler karşısında şehrin sakinleri ve yurttaş hareketleri, gücün yeniden dağıtımını talep etmekteler. Böylece şehir, sadece toplumsal mücadelelerin sahnesi olmaktan çıkıp; sosyo-ekonomik modellerimizin esas temeli olarak bizzat kendisi aktör konumuna geldi. Şehir, zamanımızın hem ‘yeni siyasi merkezi’ hem de ‘savaş meydanı’ konumunda.

Son yıllarda Avrupa’daki seçimlerin sonuçları, şehirlerde yeşillere ve liberallere daha fazla oy çıktığını göstermekte. Şehir için ilerici mücadeleler, daha adil, ekolojik, keyifli ve sürdürülebilir toplum kadar, kentsel dokunun çoğulculuğunun Avrupa seviyesinde desteklenmesi çevresinde olacak gibi gözüküyor. Geleceğimiz, bu mücadelelerin neticelerine olduğu kadar,  Yeşillerin, bir siyasal güç olarak sosyal ve çevresel sorunlarla ne kadar baş edebildiğine ve yurttaşların demokratik yollardan kontrolunu sağlamasına da bağlı. Şehir hakkındaki düşüncelerimiz, şehri ve onun Dünyamızdaki yerini hayal edebilme kapasitemiz, değişimi ne kadar etkileyebileceğimizi, değişime katılabileceğimizi ve onun yönünü tayin edebileceğimizi belirleyecek. Ortak kaynaklar (commons) konusunda yeni bir dalga, yurttaş girişimleri var. Yeşil siyaset, “birlikte yapmak” demek. Bu da “katılım”dan, birlikte yaratıma (co-creation) kadar uzanıyor.

Brüksel

Brüksel’de sera gazı emisyonları %18 indirilmiş durumda. Pasif binalar, standard haline getirilmiş. 1000’den fazla yeşil istihdam yaratılmış. Mahallelerdeki küçük parklarla sürdürülebilir mahalleler oluşturulmuş. 63 km uzunluğunda yeşil yürüyüş yolu var. Şehirleri güvenle yürünebilir hale getirmeliyiz. 3 km.’den kısa mesafeler yürüyerek katedilmeli. 2013 yılında Brüksel “Yeşil Başkent” seçilmeye aday olmuş.

Ghent

Belçika’nın 260.000 nüfuslu Gent şehri, sanayi devrimi sırasında yeni işçi hareketlerinin ve kooperatiflerin beşiğiydi. Son 10 yıldır, enerji kooperatiflerinden, araç paylaşımı için dijital yurttaşlık platformuna, pek çok yerel gıda inisiyatifine, 500’den fazla yurttaş inisiyatifini içeren 3. dalga eylemlilik söz konusu.

Bu yurttaş girişimlerinin hızla yaygınlaştığını gören Ghent Kent Konseyi, 2011 yılında İstanbul’da da bir konferansının izlendiği P2P Vakfının kurucusu Michel Bauwens’den Ghent için Ortak Kaynaklara Geçiş Planı’nı (Commons Transition Plan)[i] hazırlamasını talep etmiş. Bouwens ve ekibi, ortak kaynaklara ilişkin projeler yapan veya yöneten 80 yurttaşla konuşmuş ve ortak kaynakların tabiatı ve şehrin rolüne dair bir araştırma yapmış. Ayrıca çeşitli belediye çalışanı ve meclis üyesi ile de görüşmelerde bulunmuş.

Burada amaç, sadece ne tür projeler yapıldığının bir haritasını çıkarmak değil; aynı zamanda politikmiş. Önce, doğal kaynaklara yönelik inisiyatiflerin geliştirilmesini hızlandırmaya çalışan Ghent yerel yönetimi ile yurttaşlar arasındaki potansiyel yeni kolaylaştırıcı ve düzenleyici ilişkilere bakmışlar. Daha sonra da, “ulus-devletler, ulus-ötesi ekonomileri düzenlemeye artık yetmediğinde şehirler, sosyal, ekonomik ve kurumsal değişimin aktörleri olabilir mi?” sorusunun cevabını aramışlar.

Bauwens, planı hazırlarken 2 önermeden yola çıkmış. İlki, “Kent Meclisi, ortak kaynaklara yönelik inisiyatif alan yurttaşlar ve Ghent şehri sakinlerinin pek çoğu artık sadece yerel aktörler değiller. Aynı zamanda, birlikte dünya çapında sosyo-ekonomik değişimi etkileyebilecek ulus-ötesi ve yerel-ötesi ağların bir parçası haline gelmiş durumdalar”. Örneğin “fab-lab”lar (fabrication laboratory; yani üretim laboratuvarı kelimesinin kısaltılmışı; dijital üretim için hizmet ve teçhizat üreten küçük ölçekli atelyeler) gibi yerel projeler, küresel fab-lab bilgi akışına, topluluklara ve hatta koalisyonlara bağlılar. İkincisi, “şehirler, işbirliği yapma yolunu daha bilinçli bir biçimde yönetebilirler.Bu konuda da iklim değişikliği politikaları ve –şehirlerimizi tahribeden- Über’in veya Airbnb’nin (bunlara gig-ekonomi deniyor) düzenlenmesi gibi örnekler var (örneğin Londra’da Übere’e alternatif olarak faydanın şoförlerle ve kullanıcılarla paylaşılacağı bir platform olan ve araçların ortaklaşa sahip olunacağı “Kahn’s cars (Han’ın arabaları)”, “Boris’in bisikletleri” benzeri çözüm seçenekleri getirilmiş) ama daha gidilecek yol da var. Şehirlerin uluslar arası koalisyonu, yerel-ötesi ve küresel işbirliğinin gerçek kurumları haline gelmeli”.

“Ortak kaynaklar inisiyatifleri (Commons initiatives)”nin kabul görmesinin yanında, yerel yönetimler tarafından desteklenmesi de gerekiyor. Şehirlerin artık yönetici gibi davranan politikacılara ihtiyaçları yok; herşeyden önce yaratıcı yurttaşların, canlı, yaşayan bir topluluk olduğunun anlaşılması gerekiyor. Bu da, işlerin özelleştirilmesi veya hizmetlerin kamu-özel ortaklıklarından satın alınması yerine, kamu-yurttaş ortaklıklarının geliştirilmesinin amaçlanması anlamına geliyor.

Ortak Kaynaklara Geçiş Planı’nda bir süredir Ghent’te üzerinde çalışılan konu olan “sürdürülebilir gıda sistemi” öne çıkarılmış. Bu Ortak Kaynaklara Geçiş Stratejisi’nin merkezini, gıda zincirindeki tüm paydaşların biraraya getirilmesi oluşturmuş; mevcut ve yeni inisiyatiflerin, yerel gıda ve kısa tedarik zincirleri etrafında toplanması ve üreticilerle tüketicilerin birbirleriyle temas etmesi sağlanmış.

Mevcut Gıda Konseyi, sektördeki paydaşların temsili bir organı olduğundan ve burada ortak kaynak inisiyatifindeki yurttaşlara eşit müzakere ve söz hakkı verilmesi istenmediğinden ikinci bir organa ihtiyaç duyulmuş. Mevcut bağımsız Kentsel Tarım Çalışma Grubu, kentsel tarım projelerinde çalışan yurttaşlar, uzmanlar ve kendilerini bu konulara adamış yurttaşların koalisyonu şeklindeki bir platform olarak, güçten/iktidardan arınmış biçimde sivil toplumda uzmanlığın seferber edilmesine yardım etmiş.

Şimdi beklenen o ki, hazırlanan Ortak Kaynaklara Geçiş Planı, iki yeni kurumun oluşturulmasına yardım edebilir: birincisi, sektör tarafından organize edilen ve şemsiye niteliğindeki platform. Bu platform, ortak kaynaklarla ilgilenen ve kendisini onlara adamış yurttaşlardan oluşabilir. İkinci organsa, mevcut “ticaret odalarına (chamber of commerce)” analoji yaparak, “ortak kaynak odaları (chamber of commons)” olabilir. Bu odalarda yurttaşlar, ortak kaynakların iyileştirilmesine ve ortak kaynakların ekonomisinin geleceğine kendisini hasretmiş girişimciler olarak yer alabilirler.

Şehirler, akıllı ve anlamlı çözümler getirebilecek potansiyele sahipler. Yerel olan aynı zamanda küresel de. Yerel olarak üretken, küresel olarak birlirleriyle bağlantılı şehirler geleceği belirleyecek. İki yol var: Birincisi, “para herşeyi belirler” şiarından yola çıkan özelleştirme, mutenalaştırma, mega projeler, vb., ikincisi ise, yurttaşların geri getirebilecekleri “herkes için iyi bir yaşam”.

Bütün bu anlatılanlardan yola çıkılarak şehir için bir ulaşım planı hazırlanmış. Amacını,

  • yayalar ve bisikletler için daha fazla yol
  • daha iyi bir trafik sirkülasyonu
  • park yerleri ve diğer ulaşılacak yerlere kolayca erişilebilmesi
  • transit trafiğin şehrin dışında tutulması

olarak belirlemişler.

Şehri bir pizzayı dilimlere böler gibi zonlara bölmüşler. Şehre bir zondan giren araç, yine o zondan çıkmak zorunda; başka zona geçmesini yasaklamışlar.

Elektrikli, hatta şoförsüz araçlar pek yakında çok ucuza piyasaya çıkacak. Bu durumda kimse toplu taşımayı tercih etmeyecek. Bu durumda ne olacak? Yapay zeka ve big data hayatımızı nasıl değiştirecek? Über ve airbnb gibi küresel firmaların şehirleri tahrip etmesinin önüne nasıl geçeceğiz? Bunlar hala önümüzde duran sorular. Arabalar, politik kararlar sonucu arttı. Bu sorulara çözümler de yine politik kararlarla getirilebilir. Politik manifestolar önemli.

İsveç’teki kentsel ulaşım düzenlemeleri

İsveç örneğine gelince, hava kirliğini azaltmak için şehiriçi ulaşımı düzenlemeye karar vermişler. Çünkü hava kirliliğinin ve ulaşımdaki aksaklıkların, aşağıdaki sorunlara neden olduğunu tespit etmişler:

  • Çocukların sağlığını etkilediğini;
  • Trafik sıkışıklığına ve alanların azalmasına yol açtığını
  • Uyuşukluk yaparak obeziteye neden olduğunu
  • Sosyal bariyerler yarattığını
  • Sert yüzeylerin iklime değişikliğine uyumu zayıflattığını
  • Gürültü kirliliği nedeniyle sağlığı etkilediğini
  • Sera gazı emisyonlarına sebep olduğunu

Buna karşılık çözüm olarak şu seçenekleri getirmişler:

  • Trafik tıkanıklığı bedelleri (congestion charges. Şehrin belirli trafiği yoğun bölgelerine giren araçlardan alınan ücret)
  • Kentsel çevre anlaşması (yeni bisiklet yolları, öncelikli otobüs hizmeti, kargo bisikletleri projesi, bisiklet park yerleri, yeni otobüs terminali, şehir otobüsleri lojistiğinin genişletilmesi)
  • Yerel iklim projelerine hibeler
  • Araçlara kısıtlı zonlarda sürüş izni (yeşil zon, emisyondan arındırılmış zon gibi. Araçların Nox emisyon seviyelerine göre belirli zonlara girmelerine izin veriliyor)
  • Elektrikli bisikletlere sübvansiyonlar (bu ekonomik araç, kullanımı çok arttırmış)
  • Ulusal hedefler ve vizyon

Kentsel ulaşıma toplumsal cinsiyet perspektifi kazandırılmış. Bu amaçla ilk girişimler, Maliye Bakanlığı tarafından tam anlaşılamamışsa ve canını sıkmışsa da, Maliye Bakanı feminist olduğu için kadınların işe ve eğitime ulaşım politikalarına ilgi duymuş ve sonunda ikna olmuş.

Yaklaşımlarına temel olarak, Guillermo Penalosa’nın şu sözünü almışlar: “Eğer şehirlerimizde yaptığımız her şey, 8 ve 80 yaşındakiler için ‘fevkalade’ ise, bu herkes için ‘fevkalade’ demektir”.

İnsanlık giderek daha fazla kentsel alanlarda yaşıyor ama yaşamını sürdürebilmesi için doğaya bağımlı. Havanın filtrelenmesi, mikroklimanın düzenlenmesi, gürültünün azaltılması, yağmur suyu drenajı, kanalizasyon suyunun arıtılması, kültürel değerler ve eğlence için kentsel ekosistem hizmetlerinin sürdürülmesi ve geliştirilmesi de önemli.

Lyon

Fransa’da 1,4 milyon nüfuslu, 500 kilometrekare yüz ölçümü olan Metropol Lyon Şehri için katılımcı süreçle bir Ekolojik Strateji hazırlamışlar. Sürece 104 kuruluştan temsilciler ve  akademisyenlerle çeşitli atelye çalışmaları ve ayrıca 4 ortak toplantı gerçekleştirmişler ve bu çalışmalardan 400 öneri almışlar. Böylece sahiplenmeyi sağlamışlar.

Emisyonları azaltmak için aşağıdaki seçenekler önerilmiş:

  • Şehir planlama (Eğer herkes evine yakın bir yerde ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsa, uzun ulaşım mesafelerine ihtiyaç kalmaz.)
  • Pozitif enerjili yapılar
  • Enerji verimli binalar
  • Araç paylaşımı
  • Yeni akıllı elektrik şebekesi
  • Sadece yenilenebilir enerjilerle şarj edilen elektrikli arabalar
  • Semtlerle otonom enerji üretimi

Bu seçenekleri çeşitli senaryolarla birleştirip, sera gazı salımlarını azaltma maliyetlerini hesaplamışlar. Böylece hangi seçeneklerin salım maliyetini nasıl etkilediğini analiz etmişler.

Bunun yanında doğayı şehirde muhafaza etmeye çalışmışlar. Polinasyonu sağlayan böcekleri tekrar şehre getirmek için bir program başlatmışlar. Önce kentsel alan ve çevresindeki tüm yabani bitkilerin ve ekolojik koridorların, bu koridorlardan risk altında olanların envanterini çıkarmışlar. Şehirde 100 ekolojik koridor açmışlar. Bitki sağlığı için kullanılan ürünlerin kamusal alanlarda kullanımını yasaklamışlar.  Binlerce ağaç dikmişler. Pek çok hayvan türü şehre geri dönmeye başlamış.

Malzeme, enerji ve su konusunda şehrin metabolizması ve şehrin hızla eski haline getirilmesi konusu bundan sonraki çalışma alanları olacakmış. Gıda güvenliği, ekonomik dirençlilik, ortak çalışma öncelikleri. Sanatçılar, şehrin sorunları için yaratıcı çözümler sunabilir.

Şehirlerin ulus-ötesi yönetişim düzeyine geçmesi kririk önem taşıyor. Şehiler, yeni siyasal merkezler olarak işlev görecekler. Yeşil şehirler, sürdürülebilir toplumların prototipi

[i]Commons: insanların ortak olarak sahip olduğu hava, su, kentsel alan vb gibi fiziksel ortak doğal kaynaklar yanında ortak toplumsal bilgiler. (bkz. https://www.tni.org/files/publication-downloads/commons_transition_and_p2p_primer_v9.pdf)

 

Sema Alpan Atamer

 

You may also like

Comments

Comments are closed.