Daha yüksek kâr için doğayı sömüren, canlı yaşamını hiçe sayan politikaların bedelini; çalışanlar, toplum ve tüm canlılar olarak, sağlığımız ve canlarımızla ödemeye devam ediyoruz.
Bilindiği gibi Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından işletilen Erzincan‘ın İliç ilçesi Çöpler köyü mevkiindeki altın madeninde 13/02/2024 tarihinde yığın liçi alanındaki kaymada 9 işçi göçük altında kaldı, tonlarca siyanür, sülfürik asit ve ağır metaller Fırat havzasına karıştı. İliç’teki çökme, Türkiye’de madencilik alanında tanık olduğumuz büyük çevre felaketlerinden biri oldu.
Devletin çevreyi ve insanı koruması gerekirken şirketleri koruyacak bir süreç izlemesi emek ve demokrasi örgütlerini sürecin dışında tutması ve örgütlerin bilimsel önerilerini dikkate almaması yaşanan maden kazalarının en önemli nedeni…
Bu son olayda da bilim insanları ve meslek odaları İliç’te 21.06.2022 ve 13.02.2024’de yaşanan maden kazalarından önce altın madenlerinin siyanür liçi yöntemi ile çalıştırılması yüzünden ekosistem ve halk sağlığının zarar göreceğini birçok kez yetkililere iletti, kamuoyu ile paylaştı. Ancak, 21.06.2022 günü İliç’te meydana gelen siyanür sızıntısının görmezden gelinmesi, bilimsel uyarıların göz ardı edilerek altın madeninde kapasite artışına gidilmesi 9 işçinin ölümüne ve çevre felaketine neden oldu.
İlgili bakanlıklarca meslek örgütleri (TTB, TMMOB, TBB gibi) ve çevre-yaşam hakkı savunucularının görüşlerine başvurulmadığı gibi bu örgütler bu sürecin dışında tutuldu. Devlet ise denetim ve yaptırım aşamasında etkisiz kaldı. Ülkemizde tüm siyasi iktidarlar 1990’lı yılların sonundan 2002’ye kadar maden şirketlerini sınırlayacak yasanın uygulanmaması, 2002’den sonraki dönemde ise yasal mevzuatın maden şirketlerini destekler yönde değiştirilmesiyle maden şirketlerinin yanında oldu; olmaya da devam ediyor (İliç Altın Madeni Kazası: Altın-Ekosistem-Halk Sağlığı. TTB Haziran 2024, Ankara)
Maden şirketlerinin ‘kendilerini denetlemesi’ en büyük sorun
Bir sorun da altın madenlerinin yeterli biçimde denetlenememesi ve doğaya verdikleri zararı engellememesi… Denetleme için bağımsız karar verme ve maddi olanaklar gibi konularda önemli eksiklikler mevcut… Devletin kendi yaptığı veya devlet tarafından desteklenen madencilikte de denetleyici kurumlar zorluk yaşanıydr. Sonuçta, madenler, daha çok maden şirketinin seçtiği danışmanlarca “denetleniyor”.
Maden işletmesinin faaliyet göstereceği alanda nitelikli ve bağımsız çevre değerlendirmesi yapılamadığı için faaliyet sonrası madenin çevreye verdiği zararın doğru tespiti yapılamıyor. Ayrıca madenin neden olduğu hangi kimyasal bileşiklerin canlılara zarar verdiği bilgisi de yeterli değil. Zengin olmayan birçok ülkede, laboratuvarlar da zararlı maddelerin tespitinde yeterli olamıyor. Örneğin, birçok laboratuvar; siyanürün serbest, zayıf asitte çözünen ve toplam formunu ölçebilirken, siyanat, tiyosiyanat gibi siyanür ürünlerini tespit edemiyor. Yetkili kurumlar da tüm bu maddelerin izlem ve kontrolünü zorunlu hale getirmiyor.
Bunun yanında izlem yapılan yer ve zaman da çok önemli. Bazı maddelerin konsantrasyonları birçok faktöre bağlı olarak gün içerisinde dahi değişim gösterir. Tüm bunları hesaba kattığımızda, altın madeninin çevreye zarar vermediğini iddia eden raporların da tartışmalı olduğunu söyleyebiliriz.
Altın madenlerinin izlem raporlarının yetkili kurullara yıllık sunulması sonucu oluşan güncellik sorunu, raporlarda verilerin yetersiz ve irdelenmeden sunulması, bu raporlara kamuoyunun yeterince ulaşamaması gibi nedenler de önümüzde ciddi bir sorun olarak duruyor. Maden çevresinde zararlardan etkilenen insan sayısının azlığı gibi nedenlerden dolayı da madenlerin çevreye zararları konusunda bilimsel olarak da kaynak ayrılma sorunu bulunuyor. Devletin çevreyi ve insanı koruması gerekirken şirketleri koruyacak bir süreç izlemesi, emek ve demokrasi örgütlerini sürecinin dışında tutması ve örgütlerin bilimsel önerilerini dikkate almaması yaşanan maden kazalarının en önemli nedeni.
Bilim insanları ve meslek odaları İliç’te 21.06.2022 ve 13.02.2024’de yaşanan maden kazalarından önce siyanür liçi yöntemi ile altın madenlerinin çalıştırılması yüzünden ekosistemin ve halk sağlığının zarar göreceğini birçok kez yetkililere iletti. İlgili bakanlıklarca meslek örgütleri ve çevre-yaşam hakkı savunucularının görüşlerine başvurulmadığı gibi bu örgütler bu sürecin dışında tutuldu, devlet ise denetim ve yaptırım aşamasında etkisizleşti.
Siyanürle altın çıkarmaya derhal son verilmeli
Çöpler altın madenindekine benzer bir kazanın yeniden yaşanmaması için öncelikle denetleme mekanizmaları etkili hale getirilmeli… TTB, TMMOB, TBB gibi meslek örgütleri ve çevre-yaşam hakkı savunucusu yapılanmalar sürecin dışında kesinlikle tutulmamalı ve kaza risklerinin azaltılması için ilgili meslek örgütlerinin önerilerinin hayata geçirileceği bir yapılanmaya gidilmeli. Hava, su, toprak analizleri ve gerekli sağlık kontrolleri kısa periyodlarda tekrarlanmalı ve sonuçlar izlenmelidir.
Çevre Etki Değerlendirilmesi (ÇED) yanında Sağlık Etki Değerlendirilmesi (SED) de yapılmalıdır. Maden sahasını ve siyanür havuzunu genişletmek isteyen ve bu konuda dava edilen maden şirketinin talebi yaşanan kaza ve olabilecek çevre felaketleri göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir.
Sonuçta siyanürle yapılan altın madenciliği, tehlikelerinden dolayı birçok Avrupa Birliği ülkesinde yasaklamasına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin siyanürle altın madenciliğinin çevreye zararlı olduğuna dair karara, 1992’de kabul edilen Biyolojik Çeşitlik Konvansiyonu’nun tedbir prensibine, ülke olarak tarafı olduğumuz Çevre ve Kalkınma Rio Bildirgesi gibi birçok belgenin varlığına ve emek-demokrasi örgütlerinin, toplumun tepkilerine rağmen Türkiye’de on yıllardır sürdürülüyor. Avrupa Birliği ülkelerinde siyanür liçi yöntemi ile altın madenciliği yapamayan çokuluslu şirketler, Türkiye’deki mevzuat esnekliğinden yararlanarak ülkemizde siyanür liçi yöntemi ile altın madenciliği yapıyor.
Ülkemizde ivedilikle sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahip çıkılmalı ve toplumun sağlığını korumak amacıyla Türkiye topraklarında siyanür liçi yöntemiyle altın çıkarılmasına izin verilmemeli… Bilindiği gibi altın madenciliği yapılan alanlarda ormanlar, yeşil alanlar yok olur; hava, akarsular ve göller kirlenir; canlılar için yaşam zorlaşır bölge adeta ay yüzeyi kraterlerine dönüşür. Bunun en son örneği Kazdağları’dır.
Şimdi tüm insanların kendisine sorması gereken çevreye ve halk sağlığına son derece zararlı olan, ekosistemler üzerinde geri dönüşümsüz bir yıkıma neden olan altın madenciliğine gerek olup olmadığıdır.