Okuyacaklarınız son yıllarda ülkemizde sıkça duyduğumuz bir konu, aslında duymaya alıştığımız, alıştırıldığımız belki de . Can sıkıcı yazacaklarım, yürek burkucu birazda. Küçücük bir dağ köyündeki dev yürekli insanların masalını anlatacağım sizlere.
Bir varmış, bir yokmuş …
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken sırtını kocaman bir dağa yaslamış verimli bir yaylaya kurulmuş, kıvrım kıvrım akan Sakarya nehrini seyreyleyen, evlerinin bacalarından dumanlar tüten, küçük şirin bir köy varmış. Küçük dediğime bakmayın sakın, vaktin birinde Roma döneminde, kocaman bir ilmiş adı Terbos olan. Apphos oğlu Kral Dilliphoris anıt mezarına ‘Henüz yaşarken kendi ellerimle diktirdim bu anıtı şimdi gömülü olduğum Terbos İli’ne’ diye yazdırmış zaten. Romalılar’dan öncede Bitinya Krallığı’nın topraklarıymış buralar. Zengin verimli topraklarmış, halkı bolluk içinde yaşarmış. Asırlar geçmiş, çağlar açılmış, çağlar kapanmış, sırası gelen yaşayıp geçmiş bu topraklardan kimleri anıt mezarlar yaptırmış, kimileri kiliseler, kimileri su yolları, kimileri küpler dolusu altınlarını, akçelerini gömmüş toprağa, hatıra kalsın diye kendinden sonrakilere. Fısıldasın diye geçmişi kulaklara.
Gel zaman git zaman yaşama sırası bizlere gelmiş artık bu topraklarda . Kimi toprağı işlemiş, kimi keçi, koyun yetiştirmiş. Ama kendinden önce bu topraklarda yaşayanların emanetlerini korumuş hep. Bu şirin köy vakit zamanda nasıl ki kralları çektiyse verimli topraklarına bu devirde de gözünü para hırsı bürümüş aç gözlüleri çekmiş üzerine. Öyle ki parayla her şeyi satın alabileceğini zanneden zamanın ünlü siyasetçilerinden biri alın size istediğiniz kadar para pul, satın topraklarınızı bana demiş. Köylü ‘’Bizim satılık köyümüz yok ‘’diyerek kovmuş köyden Bey’i. Köy halkının parayla pulla işi yokmuş pek. Akşam olunca sobanın üzerinde kaynayan bir bardak çayları, yiyecek bir somun ekmekleri varsa daha ne isterlermiş ki sağlıktan başka. Bilirlermiş topraklarının kıymetini.
Kel Tepeyi yıkacaklarmış, taş ocağı açacaklarmış
Bir gün bir fısıltı yayılmış kulaktan kulağa. ‘Kel Tepe’yi yıkacaklarmış, taş ocağı açacaklarmış. Bizim şu Kel Tepe’yi mi? Hani tepesine çıktığında insana kendini dünyanın hakimiymiş gibi hissettiren, elini bulutlara uzatsan değecekmiş gibi olduğun, kollarını açsan uçacakmış gibi olduğun, rüzgarın kulağına efsunlu masalları fısıldadığı, baharda çeşit çeşit, renk renk çiçeklerin açtığı, buram buram kekik kokan Kel Tepe’yi mi ? Hani şu tepesinde taş mezarlar olan, yetişmesi zor olan Karaardıçların olduğu yeri mi?Yok canım nasıl açacaklarmış? Sit alanı orası, yasak değil mi orda bir şey yapmak? Tarla bile kazdırmıyorlar taş ocağı açılır mı hiç?’
Köy halkı olur olmazları konuşadursun çoktan minareler çalınmış da kılıflar hazırlanmış bile. Hemen tepe arkeolojik sit alanından çıkartılmış bir raporla. DSİ, “ÇED raporu gerekli değildir” demiş zaten . Asırlık ağaçları kesmek, yüzyıllık tarihi talan etmek için engel kalmamış yani. Bu yalandan, birilerinin isteği üzerine düzenlenen raporlara, izinlere kanmamış köy halkı. Hemen imza kampanyası başlatmış küçük büyük, genç yaşlı herkes imzalamış,’istemiyoruz taş ocağı ,dokunmayın köyümüze’ demişler. Dilekçeler yazılmış, ilgili kurumlara dertler anlatılmış.
Köyün bir avuç yürekli insanı eylem yapmış kendi çapında sesini ,sesiz çığlıklarını duyurmaya çalışmış sosyal medya ve yerel basın aracılığıyla. Destek olanlarda olmuş, köstek olanlarda. Bu arada aç gözlü devler durmamış gecenin bir yarısı başlamışlar devasa makinelerle kazmaya. İzinsiz girmişler şahsi mülklere, kesmişler ağaçları, söküp atmışlar karaardıçları, kırıp dökmüşler mezarları. Kazdıkları yerlerden iskelet parçaları tuğla parçaları çıkınca köy halkı koşmuş haber vermiş Kocaeli Kültür Varlıkları Koruma bölge Müdürlüğü’ne, “Yetişin, tarih talan ediliyor” diye. Kulak tıkayamamışlar bu çağrıya ertesi gün bir ekip gelmiş ve alanı çevirip arkeolojik kazı başlatılmış. Çalışma durdurulmuş, makinalar def edilmiş köyden. Parçalanmış bir iskelet bulunmuş. İnceleme için götürülmüş yetkililerce. Köy halkı derin bir nefes almış ‘oh demişler gittiler ya biz tekrar dikeriz ağaçları, yeniden yeşillendiririz Kel Tepemizi‘.
Sakarya ili Pamukova ilçesi Akçakaya Köyü’nün başına gelenler
Birkaç gün sürmüş huzur. Kel Tepe’den yine duyulmuş dev makinelerin sesleri. Meğer o iskeletin tarihi değeri yokmuş, canım aman boşuna yaygara koparmış köylü. İşe güce engel oldular birde iki kemik parçası, bir kaç taş için .Bir yandan da civar köylerde söylentiler çıkmış taş ocağının olduğu yerde içine merdivenle inilen mezar odasının çıktığına dair. İçinde küp küp altınlar varmış, bu söylenti de çevreye saçılmış. Uydurma haberlerdir bunlar canım olur mu hiç öyle şey. Ama gece çalışan makineler ve hergün değişen işçiler de şüphe uyandırmıyor değilmiş kafalarda. Ateş olmayan yerden de duman da çıkmazmış hem.
Pes etmemiş yine köy halkı hemen tekrar yazmış dilekçelerini arkeolojik sit alanının genişletilmesi için. Genişletmesine genişletmişlerde lakin bu defada taş ocağı çalışma alanını göstermelik olarak hemen çekmiş sit alanının kenarına. ‘Her şey izinli yasal, neresi yasak ki, biz sit alanını kazmıyoruz‘ demiş yüklenici firma. Sonrasında dinamitlerde patlatılmaya başlamış, evler sallanmış kökünden deprem olurcasına. Toz duman kaplamış köyü, taşlar fırlamış yerleşim yerlerine. Ne doğaya ne insana saygısı olmayanlar için bunlar önemli mi ki! Anlayacağınız ne yaptıysa baş edememiş köy halkı aç gözlü devlerle. Kovamamış Kel Tepe’nin tepesinde dolanan fırsatçı akbabaları.
Hani masalların sonunda bir kahraman çıkarda öldürür ya kötü kalpli devi, kurtarır ya halkı; maalesef benim masalımda öyle bir kahraman yok. Ama umudumuzu yitirmiyoruz. Belki bir kahraman duyarda gelir sesimizi diye her yerde yüksek sesle korkmadan anlatıyoruz masalımızı. Bize bırakılan emanetleri gelecek nesillere de bırakabilmek tüm derdimiz.
Sakarya ili Pamukova ilçesi Akçakaya Köyü’nün başına gelenleri ve Eylül ayından bu güne kadar verdiği mücadeleyi anlatmaya çalıştım. İlgilenenler, merak edenler yerel basından pamukovanınsesi.com, pamukovahalk.com, geyveyöresi.com , sakarya54.com adreslerinden haber detaylarına ulaşabilirler.
Eğer mücadelemize yardım etmek ve destek olmak isterseniz bana [email protected] adresinden yazabilirsiniz.
Destekleriniz için şimdiden teşekkür ediyorum.
Yazımın yayınlanmasında bana yol gösteren Durukan Dudu’ya ve Alper Tolga Akkuş’a teşekkürü bir borç bilirim.
Ferda Işık