Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Akbelen’den Cerattepe’ye enerjiden madene Türkiye’de orman tahsisi gerçeği-5

0

Bu yazı dizisinin bundan önceki dört bölümünde orman alanlarının ormancılık dışı kullanımlara tahsisi konusunu irdelemiş, madencilik amaçlı tahsisleri ise enikonu masaya yatırmıştım.

Akbelen’den Cerattepe’ye, enerjiden madene Türkiye’de orman tahsisi gerçeği-1
Akbelen’den Cerattepe’ye, enerjiden madene Türkiye’de orman tahsisi gerçeği-2
Akbelen’den Cerattepe’ye enerjiden madene Türkiye’de orman tahsisi gerçeği-3
Akbelen’den Cerattepe’ye enerjiden madene Türkiye’de orman tahsisi gerçeği-4

Madencilik amaçlı tahsisleri savunanların en büyük argümanları, tahsise konu orman alanlarının madencilik çalışmaları bittikten sonra rehabilite ediliyor oluşu. Bu bölümde, sihirli bir değnek misali tüm olumsuzlukları bertaraf ediyormuş gibi sunulan bu çalışmaların gerçek yüzünü göstermeye çalışacağım. Fakat bu konuya geçmeden önce, geçen hafta Akbelen Ormanı ve Ören’de gördüklerimi özetmek istiyorum.

Akbelen Ormanı izlenimlerim

Muğla Çevre Platformu ve İklim Adaleti Koalisyonu 31 Ağustos tarihinde Milas Ören’de “Akbelen ve Kömürden Çıkış” adını taşıyan bir panel organize ettiler. Sağ olsunlar, beni de konuşmacı olarak panele davet ettikleri için 31 Ağustos Perşembe ve 1 Eylül Cuma günlerini büyük ölçüde Akbelen Ormanı direniş alanında geçirdim.

Son tahsise konu 78 hektarlık orman alanında ağaçlar bütünüyle kesilmiş. Ancak direniş elbette devam ediyor. Amaç hiç değilse madencilik çalışmalarının başlamasına engel olmak. Direniş alanında anlık olarak nöbette olanlar 15-20 kişi arasında değişiyor. Buna karşılık direniş alanının civarında değişik noktalarda konuşlanmış en az 40-50 jandarma görev yapıyor. Meseleyi bilmesem, o kadar jandarmayı görünce, silahlı çok büyük ve tehlikeli bir grubun az ileride saldırı hazırlığı yaptığını sanırım. Tabii insan düşünmeden edemiyor, bu ülkenin barışçıl direniş gerçekleştiren her bir doğa savunucusu başına iki jandarma koyacak gücü varsa kapkaççısından uyuşturucu satıcısına, tecavüzcüsünden hırsızına, katilinden kadın düşmanına binlerce kişi nasıl oluyor da sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaşabiliyor?

Tüm olumsuz tabloya rağmen direnişçileri son derece moralli gördüm. Haklı olmanın gücü moralleri yükseltiyor elbette. İşi olanlar gidiyor, yerine yenileri geliyor; şarkılar söyleniyor, danslar ediliyor; bütün işler imece usulü görülüyor. Orman için, doğa için kaygılılar; ancak, mücadele azimleri son derece yerinde. Çeşitli nedenlerle bu haklı direnişe katılmak herkes için mümkün değilse bile yolu o bölgeden geçenlerin uğraması, bir gün, bir saat ya da beş dakika olsun destek vermeleri oradakilerin gücüne güç katacaktır.

Rehabilitasyon mu yoksa ağaç dikmek mi?

Gelelim şu ballandıra ballandıra anlatılan rehabilitasyon konusuna. Önce şunu söyleyeyim: Orman ya da bir başka bozulmuş doğal alanın, bir ekosistemin eski ya da doğal haline getirilmesine dönük çalışmalar, amaç ve yöntem açısından birbirinden şu ya da bu şekilde ayrılıyor. Bu ayrılıklara göre de rehabilitasyon, restorasyon, ekolojik mühendislik, yeniden yabanlaştırma gibi değişik adlar alıyor. Ancak bir gazete yazısında bu derece detaya girmenin gereksiz olduğunu düşünüyorum. O nedenle maden alanlarında yapılan ve adına rehabilitasyon denilen çalışmaların bilimsel literatürdeki yerini bir kenara bırakıp yasal düzenlemelerde nasıl yer aldığına bakarak değerlendirmeye çalışayım. 6831 Sayılı Orman Yasası’nın 16’nci maddesinin dördüncü fıkrasının bir kısmı şöyle:

“Madencilik faaliyetlerinin sona ermesi neticesinde idareye teslim edilen veya terk edilen doğal yapısı bozulmuş orman alanları rehabilite edilir. Rehabilite maksadı ile bu alanların orman yetiştirilmek üzere…”

Bu yasa maddesinden şunu anlıyoruz: Madencilik faaliyetlerinden sonra rehabilitasyon çalışması yapılır ve bu çalışmanın amacı alanda orman yetiştirmektir. Basit ve net. Gelelim yönetmeliğe. Orman Kanunu’nun 16’ncı Maddesinin Uygulama Yönetmeliği diye bir yönetmelik var. Bu yönetmeliğin beşinci bölümü “Rehabilite, Rehabilitasyon Projesi, Takip ve Kontrol” adını taşıyor. Epey bilginin olduğu bu bölümde rehabilitasyon çalışmasının amacını ortaya koyan net bir ifade yok. Dolaylı yollardan çıkarım yapmak gerekiyor. Örneğin bu bölümdeki ‘Rehabilitasyon Projesi’ adlı 18’nci maddenin bir numaralı bendi şöyle:

“Rehabilitasyon projeleri; madencilik faaliyeti sonucunda oluşabilecek topoğrafik yapının madenin işletme projesine göre belirlenmesi sonrasında, rehabilite ile oluşturulabilecek yeni topoğrafyanın belirlenmesi, toprak ıslahı ve orman kurma esasları dikkate alınarak ormancılık bürosu tarafından Bakanlıkça izin verilen alanlar için düzenlenir.”

Yukarıda da belirttiğim gibi, dolaylı yoldan da olsa rehabilitasyon çalışmalarının birbiriyle bütünleşik üç amacı olduğunu anlıyoruz bu fıkradan.

  1. Madencilik çalışmalarıyla bozulan topoğrafyanın (yeryüzünün şekli) yerine yeni bir topoğrafya oluşturmak.
  2. Toprağı ıslah etmek.
  3. Orman kurmak.

Sizi daha fazla yönetmelik maddesi okuma sıkıntısından kurtarıp, bu yönetmelikten rehabilitasyonla ilgili çıkardığım önemli sonuçları yine maddeler halinde özetleyeyim:

  1. Rehabilitasyon sorumluluğu madencilik izni alan kurumdadır.
  2. Rehabilitasyon çalışması yapılacak alanın kullanım öncesi dönemde çoraklık ve verimsizlik gibi olumsuz nitelikler taşıyor olması, alanda rehabilitasyon çalışması yapılmaması için gerekçe olarak gösterilemez.
  3. Rehabilitasyon çalışmaları madencilik faaliyetlerinin başlamasıyla başlar, madencilik faaliyetleri süresince devam eder ve izin tarihi bittiğinde rehabilitasyon çalışmalarının da bitirilmiş olması gerekir.
  4. İzin sahibi kurum rehabilitasyon çalışmasını yapmazsa orman idaresi tarafından yapılır ve masrafları çevre ile uyum teminatından alınır. Bu teminat yetmezse izin sahibinden tahsil edilir.

Ve bence en önemli kısım: 18’nci maddenin altı numaralı bendi. Aynen aktarıyorum:

  1. “Rehabilitasyon projesinde çevre şartları dikkate alınarak tüm canlılara güvenli bir ortam oluşturulur.

Gelelim teoriden uygulamaya. Her şey kitapta yazdığı gibi yürüyor mu? Öncelikle, ben kendi adıma bütün maden sahalarında rehabilitasyon çalışması yapıldığından şüpheliyim. Maalesef Orman Genel Müdürlüğü (OGM) bu konuda herhangi bir istatistik ya da veri paylaşmadığı için şüphelerimi yurt çapında yaptığım gezilerdeki gözlemlerime ve meslektaşlarımla yaptığım görüşmelere dayandırıyorum. Sizler de hemen her yerde kazılmış, harap edilmiş ve o halde bırakılmış orman parçalarını görebilirsiniz. Dolayısıyla, bence, bu yönetmeliğin bütün maden sahalarında kusursuz uygulandığını düşünmek biraz safdillik olur. Nerelerde tam uygulanır, nerelerde eksik uygulanır, nerelerde hiç uygulanmaz; eksik uygulamanın ya da hiç uygulamamanın gerekçeleri nelerdir, inanın ben de bilmiyorum. Fakat farz edelim ki bütün maden sahalarında yönetmelik tam anlamıyla uygulanıyor. Gelin, birkaç örnekle size işin hiç de gösterilmeye çalışıldığı gibi güllük gülistanlık olmadığını göstereyim. Örneğin alttaki iki fotoğrafa dikkatlice bakalım.

Üstte soldaki fotoğraf (Foto 1) İstanbul’da bir orman alanında açılmış taş ocağı, yani bir maden işletmesi. Halen aktif olan bir işletme. Kemerburgaz tarafından İstanbul Havalimanı’na doğru giderken yolun sol tarafında herkes bu maden işletmesini rahatlıkla görebilir. Bölgenin ormanlarında nasıl bir tahribat yaratılmış olduğunu çıplak gözle ve 360 derece bakışla çok daha iyi algılayabilirsiniz. Sağdaki fotoğraf (Foto 2) ise aynı işletmeye başka bir açıdan bakış. Soldaki fotoğrafta sol yamaç olarak gördüğümüz kısma tam karşıdan bakıyoruz sağdaki fotoğrafta. Kırmızıyla çizdiğim alanda rehabilitasyon çalışması yapılmış kısmı görüyorsunuz. Evet, yanlış söylemiyorum. O kısımda rehabilitasyon çalışması yapılmış. Yani maden (taş) çıkarmak için oluşturulmuş basamaklara fidan dikilmiş. Buyurun size rehabilitasyon çalışması. Nasıl?

Başka bir örneğe yine fotoğraflarla geçelim. Önce aşağıdaki fotoğrafa (Foto 3) bakalım.

Burası yine İstanbul’da orman alanında açılmış bir kömür işletmesi. Kömür çıkarma faaliyetleri bitmiş, rehabilitasyon çalışmaları başlamış. Kırmızıyla çizdiğim alanda görebileceğiniz gibi kentten gelen hafriyatlarla oluşan çukur doldurulmaya çalışılıyor. Bir adım sonrasının nasıl olacağını görmek içinse aşağıdaki fotoğrafa (Foto 4) bakalım.

Bir önceki fotoğrafta gördüğümüz işletmeye çok yakın bir başka kömür işletmesi alanı. Alanın bir kısmında toprak dolgu çalışması bitmiş, çam fidanları (muhtemelen fıstıkçamı) dikilmiş. Yeşil görünüyor değil mi? Evet, yeşil. Mesele de bu değil mi zaten. Yeşil görünüyorsa sorun yok demektir yaygın düşünce biçimine göre. Ama ben orman mühendisiyim, bu beni tatmin etmez. Bir orman mühendisi yok edilen orman alanında doğal yapısına uygun bir orman ekosistemi oluşmuş mu oluşmamış mı ona bakar, değerlendirmesini ona göre yapar. Yukarıdaki fotoğrafta görülen alana girmemiz olanaklı değil. Ancak, benzer bir alanı daha yakından görme şansımız var. Onun için bu kez Foto 5’e bakalım.

Burası da tahminen 5-6 yıl önce rehabilitasyon çalışması yapılmış bir maden alanı. Çam fidanları yaklaşık yarım metre boya kadar gelmiş, otsu bitkiler doğal yollarla alana yayılmaya başlamış fakat davetsiz misafirler de var. 3-4 m boya ulaşmış kokar ağaçlar. Bilim literatüründe adı “Ailanthus” olan bu ağaçlar ne bölgenin ne de Türkiye’nin doğal türü. Üstelik istilacı bir tür. Yani geldiği alanda doğal türlerin gelişmesini engelleyerek kolayca yayılıyor, bölgeyi istila ediyor. Emekle dikilmiş çam fidanları yalnızca yarım metre boya gelmişken alana kendiliğinden gelen kokar ağaçların 3-4 m boya ulaşmış olması durumun kanıtı zaten. Birkaç yıl sonra, ilgili orman işletmesi müdahale etmezse kokar ağaçlar çam fidanlarının gelişimini baskın kök ve ışık rekabeti ile engelleyecek ve sahayı bütünüyle ele geçirecek.

Aslında bu bölümde başka pek çok örnek alandan söz edebilirim. Fakat gerekli olduğunu sanmıyorum. Buraya kadar verdiğim bilgileri özetlemem gerekirse;

  1. Türkiye’de yalnızca son 10 yılda (2013-2022) madenciliğe tahsis edilen orman alanı 100 bin hektardan (1.000.000.000 –bir milyar- metrekare) fazla. Toplamda yüzbinlerce hektar orman alanı madenciliğe tahsis edildi. Bunların bazılarının izin süresi doldu, bazıları işletilmeye devam ediliyor. Fakat ne kadarında süre doldu, ne kadarı işletilmeye devam ediyor, ne kadarında rehabilitasyon çalışmaları tamamlandı, ne kadarında eksik, ne kadarında hiç yapılamadı, bu soruların cevabını bilen yok. Öyle sanıyorum ki OGM bile bu soruların cevabını bilmiyordur. Biliyorlarsa o bilgileri kamuoyuyla paylaşmaya davet ediyorum OGM yetkililerini. Ama benim tahminim, alanların çoğunda yukarıda açıkladığım şekilde bile olsun rehabilitasyon çalışmalarının ya hiç yapılmadığı ya da yarım yamalak yapıldığı yönünde.
  2. Rehabilitasyon çalışmalarında, çok büyük bir çoğunlukla çam türleriyle ağaçlandırma yapılıp alan kaderine terk ediliyor. Fakat rehabilitasyonun amacı o sahayı doğal haline geri döndürmek ve yönetmelikte açıkça belirtildiği üzere, tüm canlılar için güvenli bir ortam haline getirmek değil miydi? Peki, örneğin İstanbul’un kuzeyi Avrupa-Sibirya bitki coğrafyası kuşağında kalan; meşe, kayın, gürgen başta olmak üzere kestane, kızılağaç, akçaağaç, fındık gibi geniş yapraklı ağaç cinslerinin hâkimiyetindeki ormanlarla kaplı doğal olarak. Hepiniz bilirsiniz ama yine de gözünüzde canlanması için örnek bir fotoğraf (Foto 6) koyayım aşağıya.

Orman mühendisi olmaya gerek yok, yalnızca çam fidanı dikerek böyle bir ormanın oluşmasına olanak var mı? Yok. O halde, madencilik faaliyetlerinden sonra alanın eski haline, doğal haline döndürüldüğü iddiaları da geçerliliğini kaybediyor.

  1. Hadi bırakalım doğal halini, rehabilitasyon adı altında fidan dikmekten başka bir çalışma yapılmamış alanların yeniden herhangi bir orman haline gelmesi olanaklı mı? Bu soruyu mekan ve zaman ölçeğinden kopararak yanıtlamak olanaksız. Nerede ve ne zaman? Dünyanın ya da Türkiye’nin her yerinde bu soruya evet ya da hayır yanıtı verilemez. Ayrıca, değişen iklim ve buna bağlı diğer ekolojik koşullar nedeniyle bugün evet yanıtı verebileceğimiz bir alan için 10 yıl sonra her şey tersine dönebilir. Aşırı kurak ve uzun süreli dönemler belli bir yaşa kadar sağlıklı bir şekilde büyümüş fidanlarda toplu ölümlere yol açabilir. Veya neredeyse bütünüyle aynı tür ağaçlarla monokültür şeklinde yapılan rehabilitasyon alanları yeni bir böcek ya da mantar hastalığıyla kitlesel çöküş yaşayabilir. Üstüne basa basa belirtmemde yarar var, iklim değişikliği nedeniyle Türkiye’de bu dediğim olumsuz gelişmelerin yaşanması son derece yüksek olasılık.

Özet olarak, orman alanlarında yapılan madencilik çalışmalarını savunmak için yere göğe sığdırılamadan anlatılan rehabilitasyon çalışmaları sihirli bir değnek değil. Aslında bilimsel anlamda rehabilitasyon da değil, sadece ağaçlandırma. Binlerce yıllık evrimin bir sonucu olarak ortaya çıkmış doğal ve dirençli orman alanlarını alternatifi olan madencilik ürünleri elde etmek için yok etmenin, sonra da rehabilitasyon adıyla ağaçlandırma yapıp kaderine terk etmenin günümüz koşullarında akılla savunulacak bir yanı yok bence. Hele de o ağaçlandırmaların nerede, ne kadar ve nasıl yapıldığı meçhulken.

Şu soruyu da sorup noktayı koyalım: En iyi ihtimalle 70-80 yıl sonra kabul edilebilir bir orman dokusu oluşturacak çalışmaları bahane ederek elimizdeki daha dirençli ve topluma çok daha yüksek yararlar sağlayan ormandan 70-80 yıl boyunca mahrum kalmamıza yol açacak kadar gözümüzü karartan gerekçe ne? Para olmasın!

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.