Röportaj

Adnan Çobanoğlu: “Çiftçiler ortak bir duruş sergileyemezlerse gıda egemenliğini kaybedecekler” – Aytaç Tolga Timur

0

Üzüm Üreticileri Sendikası (Üzüm-Sen) genel başkanı Adnan Çobanoğlu’na, Ağustos ayında hasadı başlayacak yaş ve kuru üzümle ilgili bir söyleşi yaptık. Üzüm üreticilerinin kooperatifi Tariş’de 45 yaşın altında üye olmamasından, maden ocaklarının bağlara verdiği zararlara kadar pek çok soruna değinen Adnan Çobanoğlu, ayrıca şaraplık üzüm bağlarının neden söküldüğünü anlattı.

2000 yılında 255 bin ton olan kuru üzüm üretimi, 2010 yılında 315 bin tona çıktı. Ancak artan üretim, çiftçinin lehine değil hep aleyhine oluyor. Çiftçinin durumu her yıl biraz daha kötüleşiyor. Bu kısır döngüden çıkış yolu nedir ?

Çiftçinin durumunun her yıl biraz daha kötüleşmesinin nedeni uygulanan tarım politikalarıdır. AB ve ABD, Türkiye’nin çiftçi nüfusunun azaltılmasını ve şirket tarımcılığının geliştirilmesini istiyor. Hükümetler de bu tavsiyelere uyuyor. Hal böyle olunca çiftçinin durumunda iyileşme beklemek pek mümkün olmuyor. Çiftçiler örgütlenip buna karşı durabilirse ve tercihlerini idam fermanlarını imzalayan politikacılar ve hükümetlerden değil, küçük çiftçileri koruyacak politikalar üretenlerden yana kullanabilirlerse bu kısır döngüden çıkılabilir. Tabii tüketicilerin de sağlıkları açısından plastikleşmiş yiyecekleri marketlerden almak yerine, yerel çiftçilerin ürettip pazara sunduğu ürünleri tüketmeyi bilinçli bir tercih haline getirebilmeleri gerekiyor.

Sendikanız 2010’da kuru üzümün maliyetini 2,74 TL olarak açıkladı. 2011 için öngörünüz nedir?

Sendikamız her yıl hasat döneminden önce rekolte, maliyet ve olması gereken referans fiyatı hesaplayarak açıklama yapar. Bu açıklamalar Ağustos sonu ve Eylül başlarında olur. 2010 yılında açıklamamızı Ağustos sonunda yapmıştık. Bu yıl da böyle bir hesaplama yapacağız elbet, ancak bu açıklama için henüz erken, çünkü bazı masraf kalemlerinin fiyatı henüz belli değil.  Örneğin kurutma için gerekli olan potasa fiyatı, kesici, kelterci, bandırmacı ücretleri, yazın meydana gelebilecek hastalıklar ve bu hastalıklarda kullanılacak ilaçlar, mevsim dışı doğa olayları ve bunların yaratacağı zarar vb.  bütün bunların maliyetinin rekolteye bölümü üzerinden bir hesap çıkartıp referans fiyat açıklaması yapıyoruz. O nedenle maliyet ve referans fiyatımız için ay sonuna kadar beklemek gerekiyor.

Üzüm üreticileri kooperatifleşme yoluyla ürünlerine daha iyi fiyat alabilirler mi ?

Kooperatifleşme önemli ama yeterli değil. Öncelikle kooperatifçilik yasasının demokratikleşmesi ve kooperatiflerin şeffaflaşması gerekir. Bu da yetmez, kooperatiflerin mali gücünün ve depolama, işleme ünitelerinin olması gerekir, ayrıca girdi maliyetlerini düşürücü çalışmalara da ihtiyaç var. Bütün bunlar da ciddi bir örgütlülüğü gerektiriyor. Neo-liberal tarım politikaları uygulayan hükümetler ise çiftçilerin örgütlenmesine engeller çıkarıyor. Var olan örgütlülüklerini de budayıp küçültmeye çalışıyor.

Biliyorsunuz üzüm üreticilerinin TARİŞ adında çok ciddi bir tarım satış kooperatifi birliği var. Bu birlik yıllarca hükümetlerin atadığı genel müdürler tarafından yönetildi, sonra da küçültülmesi için yasalar çıkartıldı, ekonomik faaliyetleri kısıtlandı, kredi olanakları zorlaştırıldı vb. Tüzüğündeki antidemokratik maddeler  yüzünden yeni üye alımları  donduruldu. Şu anda TARİŞ’de 45 yaşın altında üye bulmak mümkün değil. Genç çiftçi olmayınca sorunlar karşısında üyelerin refleksleri de zayıflıyor.

Evde şarap yapımının yasaklanması, benzer biçimde evde beyaz peynir, kaşar, tarhana, salça yapan ve başta kadınlar olmak üzere eline üç beş kuruş geçen köylüyü zor durumda bıraktı. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyim?

Evde şarap yapımının yasaklanması yeni veya AKP ile ortaya çıkan bir olgu değil. 1930’lu yıllardan beri yasak var. TEKEL’i korumak için çıkartılmış bu yasa, o zamanlar üreticilerin kendi tüketimleri için satmamak şartıyla 500 litreye kadar şarap yapmaları serbestmiş. Bu gün bu miktar 350 litreye düşürülmüş durumda ve tabiî ki satmamak ve üzüm üreticisi olmak koşuluyla. Diğer saydığınız ürünlere gelince; dünyanın her yerinde uluslararası gıda tekelleri kendilerine rakip olarak bu tür geleneksel ev yapımı ürünleri görüyor. Çeşitli (hastalık, sağlığa zararlı olmak vb.) bahanelerle satışını yasaklattırıyor, ruhsat almayı zorunlu kılıyor. Küçük çapta üretim yapanların ruhsat alma koşullarını zorlaştırarak, ruhsat almak için harcama yapmalarını olanaksız hale getiriyorlar. Kısacası dünyadaki tüm çiftçiler  neoliberal tarım politikalarına ortak bir duruş sergileyemezlerse gıda egemenliğini kaybedecekler.

Özellikle Buzbağ şarabı ile meşhur Elazığ’da, muhafazakarların baskılarıyla pek çok bağın söküldüğüne dair haberler geliyor. Bu doğru mu ?

Bağların sökülmesi sadece muhafazakarların baskısıyla olmuyor. Trakya’da da birçok bağ söküldü. Şaraplık üzüm üretimi şarap tüketiminden daha fazla. Dolayısıyla üreticiler üzümlerini alacak şarap fabrikası bulamıyor. Fabrikalar da bu arz fazlasından yararlanıp fiyatlar üzerinde istedikleri gibi oynayabiliyorlar. Üretici para kazanmazsa ne yapacak? Yeni arayışlara girecek, şansını başka bir üründe denemeye çalışacak. Alternatif ürünler arayacak, ancak bu alternatif ürün arayışı sağlıklı bir tarım politikasının ve planlamasının olmadığı koşullarda gerçekleştiğinden hangi ürüne el atsa, ilk bir – iki yıl kar etse bile diğer yıllar  zarar ederek çıkıyor.

2010 yılında Rusya’ya yaş üzüm ihracatı patlama yaptı. 2011 için öngörünüz nedir ?

Bu konuda henüz bir şey diyemiyorum. İhracat yapılacak ülkeyle olan politik ilişkiler, ilaç kalıntısı, rekoltenin kalitesi, diğer üzüm üreticisi ülkelerdeki gelişmeler gibi birçok faktör belirleyici oluyor.

Benim ulaşabildiğim verilere göre Türkiye’de üretilen kuru üzümün %8,36’sını organik üzüm oluşturuyor. Özellikle sultani tabir edilen cinste üretilen bu kuru üzümün de neredeyse tamamı ihraç ediliyor. Daha fazla köylünün organik tarıma yönelmesi ve biraz daha fazla gelir elde etmesi için bir yol haritanız var mı ?

Sofralık üzüm üreticilerinin büyük bir kısmı da ürününü yaş satıyor. Üzümünü yaş satmak üreticiye kurutma zahmeti ve masrafından kurtardığı gibi daha çok para da kazandırıyor. Ancak mevcut ihracat bağlantılarında şirketler organik yaş üzüm bağlantısı pek yapmıyor. Bu nedenle organik üzüm üretenler mutlaka kurutarak satmak zorunda kalıyorlar. Çünkü daha karlı olan yaş satma konusunda alıcı bulamıyorlar. Sertifikasyon maliyetleri de binince birçok çiftçi açısından organik üzüm yetiştirmek daha az kazançlı hale geliyor. Kısacası teorik olarak doğru gibi görünen şey pratikte aynı şekilde işlemiyor. Bu nedenle de çiftçiler konvansiyonel tarımı tercih ediyorlar.

Maden ocaklarına yakın bağlardan çıkan üzümlerin satılmadığına dair haberler var. Maden ocakları gerçekten üzümlere zarar veriyor mu?

Evet. Maden ocakları kısaca iki şekilde üzüme zarar veriyor.

a- Maden ocaklarından çıkan tozlar bağların üzerine siniyor ve hem asmaların hastalanmasına neden oluyor, hem de üzümlerin kalitesini bozuyor.

b- Çıkartılan madenler eğer siyanürlü linç yöntemiyle ayrıştırılıyorsa siyanür havuzlarındaki zehirli gazlar ürünlerin üzerine asit yağmuru olarak dönüyor. Bu hem asmaların ve toprağın zarar görmesine neden oluyor hem de üzümleri daha asmadayken pazara sunulamayacak şekilde bozuyor. İnsan sağlığına etkileri ise meçhul(!). Devletin ilgili kuruluşlarının ve Bağcılık Araştırma Enstitüleri’nin bu konuda araştırma yapmasını defalarca talep ettik. Ama ne yazık ki bu konuda harekete geçiremedik.

Yeşil Gazete’nin sorularını cevapladığınız için çok teşekkür ederim.

Röportaj: Aytaç Timur (Yeşil Gazete)

More in Röportaj

You may also like

Comments

Comments are closed.