Zeytinlikler ve toplumun kaderi – Umut Kocagöz

Zeytinlik alanların imara açılması meselesi, Türkiye’nin kader meselelerinden biridir. En başta, zeytin ağacının, zeytin yağının, zeytin ormanlarının özel, tarihi, ekolojik yapısı açısından. Türkiye, zeytin üretimi ve zeytinciliğe uygun coğrafi yapısı itibariyle özel bir ülkedir. Yalnızca uygunluğu değil, aynı zamanda zeytin ağaçlarıyla kaplı olan coğrafyası da ayırt edicidir. Aynı zamanda, yaklaşık 750 bin çiftçinin geçimini zeytincilik üzerinden sağladığı düşünüldüğünde, Türkiye tarımı açısından zeytinin ayırt edici yeri ortaya çıkmaktadır.[1]

Zeytinin bu ayırt edici özellikleri daha derinlemesine ve kapsamlı olarak araştırılabilir. Ancak, bunların dışında, zeytinlik alanların imara açılma meselesinde ortaya çıkan başka bir meselenin altını çizmek gerekir. Bunun için eldeki iki veriye bakmak yardımcı olacaktır.

Birinci veri bizi 2013 yılında yapılan bir konuşmaya geri götürüyor. Red Hack’in yayınladığı ses kayıtları, dönemin tarım bakanı Mehdi Eker ile şirketler arasında geçen diyaloglardan oluşuyor.[2] Ses kayıtlarında bir çok ayrıntı gizli. Konumuz açısından iki önemli ayrıntının altını çizebiliriz: Birincisi, o günlerde muhtemelen “bütünşehir yasası”na gönderme yapılarak, bir sessiz devrim yaşandığı ifade ediliyor. Bütünşehir yasası ile birlikte, Türkiye’nin idari birimlerinde yaşanan dönüşüm, esas olarak yeni bir rejimin inşasını ifade ediyordu. Yeni rejim, “ortak mülkiyet” olarak adlandırılan, köy zilyetindeki arazilerin, meraların “ortak kullanımını” ortadan kaldırmayı ön görüyordu. Bu “sessiz devrim”, Türkiye’de mülkiyet hakları “kamu” tarafından güvence altına alınmış olan ve köylünün kullanımına tesis edilen toplumsal ortak varlıkların (müştereklerin) ticari bir mal olarak tanımlanmasının, alınıp satılmasının önünü açtı. İkinci olarak, tarımın köylülerin elinden alınması gerektiği konuşuluyor. Türkiye’nin tarım politikaları, küçük çiftçilerin tarımdan tasfiye edilmesine odaklı. Zaten bu nedenle köyler ortadan kaldırılıyor, köylüler yerlerinden ediliyor, öyle değil mi?

Konumuz açısından ikinci mesekle, zeytinlik alanlar üzerinden başlayan tartışmada, şarkıcı Tarkan’ın zeytinliklere sahip çıkmasına yönelik olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün verdiği cevap. Bakan Özlü, şarkıcı Tarkan’a “zeytinlikleri mi var” diye sorarken, “şarkılarını söyle, zeytinlere karışma” diyor.[3] Ancak bakan önemli bir ayrımın altını çiziyor: şarkıcı şarkı söylesin, zeytinci zeytinlikleriyle uğraşsın. Herkes işine baksın, kimse başkasının işine, daha büyük işlere burnunu sokmasın.

Türkiye’de, mülkiyet ilişkileri, kamunun rolü ve devlet açısından gerçekten bir tür “devrim” yaşandığı söylenebilir. Özellikle 15 Temmuz sonrası kamunun bütün sınırları yeniden biçimlendiriliyor. Egemen blok, varlık fonu ile kamu varlıklarına el koyma, cemaatle ilişkilendirilen şirketlere el koyma, belediyelere el koyma, kent merkezlerinde kentsel dönüşüm amaçlı el koyma gibi faaliyetler ile “kamu benim” söylemini çok daha fazla pratik etmeye başladı. Söylem düzeyinde idam veya vatandaşlıktan çıkarmaya kadar giden düzenlemeler, devletin kamuyu ilgasının araç ve yöntemlerini iyice açığa çıkardı.

Bu açıdan, Türkiye’de mevcut egemen bloğun genel eğilimlerine dair bir kaç söyleyebiliriz:

  1. a) Para zihniyeti: egemen bloğun mutlak bir para zihniyeti etrafında kurulduğu, bütün ilişkilerini bu zihniyet üzerinden tasarladığı ve şekillendirdiği söylenebilir. Bunu en çok “doğanın yeşili” karşısında “doların yeşili” vizyonunda görüyoruz.[4] Her şeyi satmaya hazır, her şeyi “şirket kapitalizmi” çerçevesinde yeniden tasarlayan, kamunun bütün imkan ve olanaklarını kendi şirketine bağlayan bir blok bugün Türkiye’yi yönetmektedir. En mikro ölçekten devletin en yüksek kademesine, bütün ilişkiler bu zihniyet etrafında kurulmaktadır. Bunu her daim akılda tutmakta fayda var.
  1. b) Güzele karşı: Başta “doğal güzellikler” olmak üzere, sanat, felsefe, bilim, tarım, zanaat gibi insan faaliyetleri sonucu da yapılmış olan güzelliklere karşı bir zihniyetten bahsedebiliriz. Elbette, bu genel bir hissiyatı ifade etmekte. Egemen blok, yasaklama, sınırlama, yeniden tasarlama ve düzenlemelerle bu süreci pratik ediyor.
  1. c) Tarıma ve köylüye karşı: İnşaat şirketlerine dayalı iktisadi altyapı, köylülüğe, kırsal yaşam alanlarına ve ekolojik tarıma karşı bir zihniyeti ifade ediyor. Tarımsal yapılar ve küçük çiftçilik tasfiye ediliyor, şirket tarımcılığı ve tarım şirketleri egemenliğini tesis ediyor.
  1. d) Her şeyin sahibi: Topluma sınırlar koyan, her şeyin mutlak sahibi olarak kendini gören bir egemen blok. Bunun temel sebebi, toplumun ele avuca sığmaz, kalıba gelmez yapısını hizaya sokabilecek başka bir mekanizmanın artık ortadan kalmış olması. Toplum bu halde yönetilemiyor. Bu nedenle her saniye “her şeyin sahibi” olarak davranmak, toplumun zenginliklerini gasp etmek zorundadır. Nefes aldığı her an kendisini “kamu” olarak tanımlamak ve kamusal olana el koymak zorundadır.

İşte bu koşullar altında, Türkiye’nin en önemli zenginliklerinden biri olan zeytinlikler tasfiye edilmekle yüz yüze. Egemen bloğun attığı her adım, Türkiye’de bir rejim krizinin izlerini ortaya çıkarıyor. Zeytinlikler etrafında ortaya çıkan durum da, bu krizin bir görüngüsü. Türkiye’nin kaderini her açıdan ilgilendiriyor.

Peki, zeytinlikler kimin? Bu ülkenin zeytinliği olmayan sıradan insanlarının zeytinlikler üzerindeki tasarruf hakkı nedir? Hatırlatmak gerekir; zeytinliklerle ilgili mücadele yeni değil; daha sürmeye de devam edecek. Yasal olarak yapılan düzenlemeler, mücadeleler ile geri adım atmak zorunda kalmıştı.[5]

Zeytin üreticisinden tüketicisine, bu ülkenin her yurttaşı zeytin meselenin tarafıdır. Hiç bir şey bitmedi. Aksine, her şey yeni başlıyor.  “300 Kütahyalı” bunun öncüsü ve habercisidir.[6] Zeytinliklerin gerçek sahibinin kim olduğunu zeytinlikler üzerine toplumun vereceği mücadele belirleyecektir.

[1]              http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/752744/Koyuna__keciye_yasak_tasocagina_serbest.html

[2]              http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/redhack-bakan-ile-gorusmeyi-patlatti-tarimi-koylunun-elinden-almak-gerek-haberi-74

[3]              https://yesilgazete.org/blog/2017/06/01/sanayi-bakani-tarkan-sarkisini-soylesin-zeytinlikleri-mi-varmis-ne-yapacakmis-zeytini/

[4]              Akıntıya Karşı belgesel filmi, 29. Dakika. www.akintiyakarsi.org

[5]              Konu hakkında Çiftçi-SEN’in ayrıntılı açıklaması için bknz: http://www.karasaban.net/ciftci-sen-zeytinliklerin-olum-fermanina-hayir/

[6]              https://www.youtube.com/watch?v=_beNygmD6Yo

 

Umut Kocagöz

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Moda dünyası çocuk istismarı üzerinde yükseliyor

Çocuk işçiliğinin bu kadar yaygın olmasının temel sebebi, denetimsizliğin getirdiği sömürü kolaylığı. Lüks markalar için ise 'bakmazsan görmezsin' kuralının işlediği bir sır değil. 

Konut ve barınma: Engels’e göre konut sorunu

Konut ve barınma sorununa bakarken, bu defa temel bir kaynakla; Engels'in yaklaşık 150 yıl önce yazdığı 'Konuk Sorunu' broşürüyle başlamak ilginç olabilir.

Gıda ve kent

Tüm dünyada taze gıdaya erişmekte en önemli sorun aradaki kademeler veya tekeller. Türkiye'de ise ek olarak tarımsal üreticiler ve tüketciler çok güçsüz ve örgütsüz. 

Bangladeş’te iklim krizi ve hak arayışları giyim endüstrisini endişelendiriyor

Bangladeş gibi ülkelerin hem yoksulluk ve sömürü hem de iklim krizinin aşırı sonuçlarıyla mücadele ediyor olması ikisinin de sebebinin aynı olmasından kaynaklanıyor.

90 dakika

Belediyeler aradıkları finansman kaynağını vatandaşlara ödetme dışında seçenekler yaratabilir. Ücretsiz kamusal ulaşıma geçişe kadar aktarmalı kent içi yolculuklar bunlardan biri olabilir.

EN ÇOK OKUNANLAR