Meslek yaşamım boyunca alanda çok fazla ve bilinçsizce tarımsal ilaç kullanıldığına tanık oldum. Özellikle Akdeniz ve Ege bölgesinde seralarda çok fazla pestisit ( tarımsal ilaç) kullanılıyor. Açık alanlarda ve meyve bahçelerinde de durum farklı değil. Elmaların şeftalilerin analiz edilmeden kokularından bile ilaçlı olduğunu anlamak mümkün.
İlaç bayilerinin açılmasıyla ilgili hiçbir sınırlama yok. Örneğin seraların yoğun olduğu Antalya’nın Kumluca ilçesinde çok fazla tarımsal ilaç bayii var. Şehir bilim kurgu filmlerindeki gibi ürkütücü. Adım başı ilaç bayii görüyorsunuz. İlçedeki bu durumu gördüğümde adeta oradan kaçarcasına uzaklaştım.
Bu bayilerde satılan çok zehirli grubundaki bir çok ilaç hiçbir önlem alınmadan kurallara uyulmadan rahatlıkla çok fazla oranlarda ve sıklıkta üretimde kullanılabiliyor. Bu ürünler ilaç kullanımından birkaç gün sonra pazarlanabiliyor. Ürünlerin üzerinde tahlil etmeden bile bu kalıntıları görmek mümkün.
Ülkemizde her yıl tonlarca zehir çiftçiler tarafından rastgele kullanılıyor. Bir çok çiftçi de kendi ev tüketimi için özel üretim yapıyor. Çünkü zehirli ürün yetiştirdiğinin farkında. Her meslekte olduğu gibi ilaç satan işletmelerde de etik olmayan ekonomik kaygıların öncelikli olduğu bir ticari işleyişi zaman zaman görmek mümkün .
Herhangi bir pazardan ya da seradan bir ürün alınarak tahlil yapıldığında bir çok çeşit pestisit kalıntısı bulunduğu görülebilir.
Örneğin Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal araştırma Merkezi tarafından yapılan araştırma tükettiğimiz gıdaların bedelini sadece paramızla değil sağlığımızla da ödediğimizi göstermiştir.
Araştırma sonuçlarına göre 2014 yılında semt pazarlarından tesadüfi olarak toplanan ve en çok tüketilen domates, kabak, portakal gibi ürünler laboratuvarda pestisit analizine tabi tutulmuş ve maksimum kalıntı değerlerini aşan sebze ve meyve oranı % 25 olarak bulunmuştur. Bu limitleri aşan meyve ve sebze resmi kuruluşlarca tüketilemez kabul edilmektedir. Ayrıca araştırmada analiz edilen örneklerin % 85’inde birden çok pestisit kalıntısı tespit edilmiştir. Bazı ürünlerde sayıları 13’e kadar çıkan pestisit kalıntısı tespit edilmiştir.
Tarımsal ilaç kalıntılarından kurtulmak mümkün değil. Organik üretim yetersiz ve ürünler çok pahalı. Yani lüks tüketime giriyor. Bu ürünleri çok küçük bir kesim tüketebiliyor ancak. Milyonlarca insan ne yazık ki zehir kalıntısı bulunan ürünleri tüketmek zorunda kalıyor.
Yaşamak için beslenmeliyiz. Kanser olmamak için de yeterince meyve ve sebze tüketmemizi öneriyor konuyla ilgili uzmanlar. Ancak biliyoruz ki tükettiğimiz meyve ve sebzeler kalıntı içerdiği için bir çok kanser türüne sebep olabiliyor. İşte tüketiciler bu kıskaç içerisinde yaşam mücadelesi veriyorlar. Bugünkü koşullarda onları bu kıskaçtan kurtarmak mümkün değil. Bu koşullarda temel bir insan hakkı olan sağlıklı gıdaya ulaşmak için bir reçete yok maalesef.
Pestisit kalıntısı bulunan ürünleri sirkeli suyla yıkamak, haşlamak zehirleri yok etmiyor. Sistemik dediğimiz ve sulama suyuna katılan ve bitkinin damarlarına verilen ilaçları yok etmek imkansız.
Bu yaşamsal sorunla ilgili yapılacak pek çok çalışma var. Örneğin öncelikle il merkezlerindeki meyve sebze hallerine tahlil laboratuvarı kurulabilir. Ürünlerinde kalıntı bulunmayan çiftçilere destekleme pirimi ödenebilir. Çiftçiler ve bayiler periyodik eğitimlerden geçirilebilir. İlaç kullanımına kısıtlama getirilebilir. Bu konuyla ilgili ilaç bayilerine ve çiftçilere yeni yaptırımlar uygulanabilir. Kurallara uymayan çiftçilere ve bayilere uygulanan yaptırımlar ağırlaştırılabilir. Bunlara benzer pek çok önlem alınabilir düzenlemeler çalışmalar yapılabilir. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Ülkemiz çok uluslu dev ilaç şirketleri için iyi bir pazar oluşturuyor. Alternatif yöntemler ve düzenlemelerle buna dur denilebilir. Alternatif yöntem olarak biyolojik mücadele ve evsel ilaçlar yaygınlaşabilir.
Her gün milyonlarca insanın, özellikle masum bebeklerin, çocukların yani gelecek nesillerimizin zehirlendiği bilmek ben insanım diyene çok ağır geliyor. Yıllardır bu sorunla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Ege Üniversitesi Tarım Ekonomisi öğretim görevlisi Prof. Dr. Tayfun Özkaya ve bir grup arkadaş bu sorunu kendimize dert edindik. Farkındalık yaratarak tüketicileri bilgilendirmeye çalışıyoruz
Paneller, köy toplantıları, TV programları, gazete yazıları vs. yapıyoruz. Bu yaşamsal sorunla ilgili ben öykü bile yazdım farkındalık yaratmak adına. Dr. Füsun Tezcan arkadaşımız ev yapımı ilaçlar kitabını yazdı. Bu reçetelerin hepsi doğal ve kalıntı içermiyor. Soğan, sarımsak, biber ve çeşitli otlarla vs. bu ilaçları yapmak mümkün. Bu evsel ilaçların sağlığımıza hiç bir zararlı etkisi de yok. Büyük alanlarda bile kullanılabilir. Kolayca hazırlanabilir.
Bu hafta bir imza kampanyası başlattık. Öncelikle il merkezlerindeki meyve sebze hallerinde kalıntı analiz laboratuvarı kurulmasını talep ediyoruz. Her gün hepimiz kendi paramızla farkında olmadan düzenli olarak zehirleniyoruz. Bu yaşamsal soruna karşı tek seçeneğimiz bu soruna karşılık güç birliği yapmak. İmza kampanyasının yaygınlaştırılması tüketicileri bilinçlendirecek ve bu anlamda farkındalık yaratacaktır. Elde edeceğimiz imzalarla birliktelik oluşturmayı amaçlıyoruz.
Bu imzalarla ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeleri bu sorunla ilgili gerekli önlemleri almalarını ve düzenlemeleri yapmalarını talep edeceğiz.
Tayfun Özkaya tarafından change.org üzerinde, “Zehirli sebze ve meyve istemiyoruz. Belediyeler hallerde laboratuvar kursun” başlığı ile bir imza kampanyası oluşturuldu. Bu web adresine tıklayarak sayfaya girip imzalayabilirsiniz. İmzaladığınızda, facebook, twitter veya email yolu ile arkadaşlarınızla paylaşırsanız seviniriz.
Tüm duyarlı insanlardan kampanyamızı desteklemelerini bekliyoruz.
Sağlıklı günler dileyemiyorum. Çünkü bu koşullarda sağlıklı beslenmemiz pek mümkün değil.
Göknur Yazıcı