Yeni bir dünya hareketi – Gökşen Şahin

Artık yeni bir dünyada yaşıyoruz. Yağmurlar bildiğimiz yağmurlar değil; artık yağdığında toprağımızı, hasadımızı ve insanımızı alıp götürüyor. Kuraklıklar eskiden bildiğimiz gibi değil. Gök, aylarca toprağı çatlatırcasına kupkuru kalıyor. Ve kasırgalar, dile kolay neredeyse her yıl on binlerce kişinin ölümüne sebep oluyorlar.

Yeni dünyanın en çarpıcı yanı ne biliyor musunuz? Bilim adamları 1-2 yaz içerisinde tek kutuplu bir dünyada olacağımızı söylüyor, yani Kuzey Kutbunun tamamen eriyeceğini…

Eskilerin “Havalarda bir gariplik var” diye özetlediği, bizim de iklim değişikliği diye bildiğimiz bir derdimiz var. Derdimiz o kadar büyük ki, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, dünyadaki tüm devlet başkanlarına “acil harekete geçme” çağrısı yaparak, geçtiğimiz hafta New York’ta bir zirve düzenledi. Bu zirveye dünyadan yaklaşık 125 devlet başkanı veya hükümet yetkilisi katıldı. Bir günlük toplantılar boyunca çeşitli liderler iklim değişikliği ile mücadele için neler yapacaklarını söylediler. Örneğin, İngiltere Başbakanı David Cameron, 2050’ye kadar yüzde 80 sera gazı azaltacaklarını açıkladı. Çin 2020’de sera gazı seviyelerini 2005’e göre yüzde 45 azaltacağını açıkladı.

2015’te yeni bir iklim anlaşmasına giderken, devlet başkanlarını az da olsa ellerini taşın altına koymaya iten şeylerden birisi, yaşanan felaketlerin ekonomiye etkisiyse; bir diğeri de Birleşmiş Milletler toplantısından önce sokakta gövde gösterisi yapan iklim hareketiydi.

İklim hareketi yıllardır “çevreci” gibi görülmüş bir “bir başka yaşam” hareketidir. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, iklim değişikliğinin “sanayileşme” süreci ve bu süreçte tüketilen fosil yakıtlar yüzünden olduğunu söyler. Altında neredeyse tüm devletlerin imzası olan Birleşmiş Milletler sözleşmesi kapitalizmin adını vermez, kendisini tarif eder. Sorun ve tanımı bu kadar netken, bütün dünya nedense yıllardır bu harekete “sevimli çevreciler” gözüyle bakıyordu. Son 1-2 yıla kadar…

Geçtiğimiz 1-2 yıl içerisinde iklim değişikliğinin ne demek olduğunu yaşamaya başladık. Elbette, dünyanın her tarafında iklim değişikliğinin etkilerini en çok yoksullar hissetti. Haiyan tayfununda on binlerce insan hayatını kaybetti. Ancak, çizgi roman ve Hollywood filmlerine bakılırsa dünyanın bütün süper kahramanlarının yaşadığı New York bile Sandy kasırgası sırasında sular altında kaldı. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler toplantısından önce, dünyada 160 ülkede ve New York’ta düzenlenen büyük yürüyüşün odak noktası iklim adaletiydi.

Toplantıları takip etmek ve eyleme katılmak için New York’a giderken, yürüyüşe en fazla 100 bin kişinin katılacağı ve hep çevrecilerle yapılacak toplantılar geçireceğimi düşünüyordum. 400 bin kişiyle ve hatta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ile aynı eylemde yürüyeceğimi aklıma bile getirmemiştim.

Oysa iklim değişikliği bir adalet, hak mücadelesiydi. Katıldığım tüm toplantılar, sendikalar, göçmen hareketleri, mahalle inisiyatifleri, öğrenciler ve kiliseler tarafından düzenlenmişti. Göçmenler en metruk mahallelerde yaşadıkları için konunun “adalet” bağlantısını kuruyorlar; öğrenciler ve gençler “yeni bir dünya düzenini kurmak zorunda olan nesil biziz” diyerek ayağa kalkıyorlardı. 400 bin kişilik yürüyüşte Hollywood yıldızları ile Amerika’nın diğer ucundan 22 saat otobüs yolculuğu ile gelen sıradan insanlar birbirlerine su ikram ederek yürüyorlardı. İnsan seli kilometrelerce uzunluktaydı. Ve daha güzeli dünyada kaç renk insan varsa yürüyüş de o kadar rengarenkti.

New York’taki yürüyüşün çeşitliliğinin yanı sıra bir özelliği daha vardı. Kararlıydı.

Bir seferlik sokağa çıkmadık, diyordu herkes. Gezegende şimdiye kadar karşılaştığımız en büyük sorun ile karşı karşıyayız ve bu sefer şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla birbirimize bağlıyız. Eğer birimiz vazgeçersek, birimiz üzerimize düşeni yapmazsak; hepimiz kaybedeceğiz. Yaşam hakkımızı geri almak ve her şeyi değiştirmek için herkese ihtiyacımız var. Bu yüzden, 400 bin kişilik yürüyüş; milyonlara giden yolun başlangıcı.. Bundan sonrasında “her şeyi değiştirecek herkes”in içinde olmamız lazım.

Bilimin yıllardır aynı şeyi söylemesine rağmen, politikacıları iklim değişikliğinin varlığına ikna etmek için 25 yıl harcadık. Bu soruna çözüm bulmak için bir 25 yılımız daha yok. Ya şimdi herkesle birlikte hareket edeceğiz, ya hep birlikte Karadeniz’in kabaran dalgalarının daha da yükselip içimizden bazılarını almalarını izleyeceğiz.

Ben her şeyi değiştirecek herkesin yanındayım. Ya siz?

Gökşen Şahin – Bianet.org

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR