Sen ki misal, bir üniversite öğrencisisin. Anan-baban, arkadaşların, belki birkaç yıldır flört ettiğin sevgilin, dahası tüm toplum senden bir an önce okulunu bitirip işe-güce bulaşmanı, ekmeğini eline almanı bekliyor. Türkiye’de üniversite okuyan birisi için normalden de normal, olağandan da olağan bir durum bu. Ama sen “aptallık” yapıyor, gidip üzerine vazife olmayan işlere karışıyorsun. Yok ideallermiş, yok daha güzel bir dünyaymış, yok adaletmiş, falan filan. Bunlara kafanı yormakla kalmayıp bir de üstüne başını devletle, polisle, yargıyla belaya sokuyorsun. Gözaltına alınıyor, hapislere atılıyorsun.
“Aptal mısın sen? Sana mı kaldı dünyayı kurtarmak?” diye başında dolanıyor ailen, arkadaşların. Hadi onların canı acıyor da ondan feryatları diyelim; bir takım ya kalpsiz ya da akılsız köşe yazarları da senle güya dalgalarını geçiyor. Ne kara kuruluğun kalıyor, ne aptallığın; hamile olduğun için orospu da oluyorsun, hayallerine baş koyduğun için sosyo-psikolojik sorunlu da.
Daha iyi bir geleceği, daha yaşanılır bir dünyası olduğun insanlık bırak minnet duymayı, bir de kızıyor, kaş çatıyor sana yaptıkların için. Bu dünyanın camını çerçevesini indirmek istiyorsun. İnsanlığa duyduğun hayalkırıklığını anlatmaya kelimeler yetmiyor, küfürler az kalıyor.
***
Hayallerimizdeki resmin tonları hafiften farklı olsa da, her birimizin kendince doğru bulduğu veya becerebildiği farklı bir eyleyişi olsa da, yöntemlerimiz çeşitlense de biliyorum ki bir çok insan var bu dünyada, bu duygularla yaşayan. Pisliklere bulanmış bir dünyada, bütün bu pisliklerden payına düşeni bol bol almış bir ülkede, işe hangi pisliği temizlemekle başlayacağımızı bile bilemeden mücadele ediyoruz. Başta devlet olmak üzere bütün güç sahiplerinin üzerimize üzerimize geleceğini biliyoruz da, insanlığın geri kalanından bir destek görmemek de canımızı acıtıyor. Aslında yalnız olmadığımızı biliyoruz da, yine de inancımız ve umudumuz kuşkuya düşmüyor değil arada.
Arada bir hatırlamak istiyoruz yalnız olmadığımızı. Hissetmek istiyoruz birlik olmanın o müthiş gücünü. Bilmek istiyoruz dünyanın dört bir yanında var olduğunu bizimle 3 aşağı-5 yukarı ortak hayallere sahip olanların.
Kahramanlıkların ölüm üzerinden paye edildiği bir dünyada yaşam için mücadele veren gerçek bir kahramanın hikayesine kulak verelim madem. Hatırlamak, umutlanmak, sevinmek ve gururlanmak için. Yalnız olmadığını bilmen için.
***
Bush yönetimi pek güzel anlaştığı petrol kartellerine son bir kıyak geçmek ister, koltuğunu Obama’ya bırakacağı seçimlere beş kala. Kamuya ait toplam 60.000 hektarlık alanları petrol çıkarma amaçlı kullanılabilecek şekilde kiralamaya karar verir. İzlenen prosedür aslında ABD federal kanunlarına aykırıdır, ama ne gam.
Toplam 77 parselden oluşan alanın kiralama işlemi için açık arttırmaya çıkılır. Tim de Christopher da açık arttırmaya katılanlardır. Kiralanan toplam arazinin yaklaşık 9.000 hektarlık kısmı için 1.7 milyon dolar fiyat önerir ve açık arttırmayı kazanır.
Halbuki Tim de Christopher’cebinde bırakın 1.7 milyon doları, 5 allah kuruşu bile olmayan bir üniversite öğrencisidir. Açık arttırmaya katılmasının nedeni içinde koruma altında olan doğal parklar ve el değmemiş yabani hayat alanları da bulunan toprakları petrol kartellerinin zulmünden korumaktır. İlk planı aslında açık arttırmanın yapılacağı toplantı salonuna gidip süreci durduracak bir sivil itaatsizlik eylemi, bir protesto yapmaktır. Ama açık arttırmayı yönetenler “Oh ne ala, yeni bir müşteri daha geldi” diyerek kapıları sonuna kadar açınca kendisine, o da hiç bozuntuya vermez ve ihaleyi kazanmak suretiyle bozmaya karar verir.
Tim’in 1.7 milyon doları olmadığı ve asıl derdinin bu doğa katliamı planlarına sekte vurmak olduğu anlaşılınca göz altına alınır bu güzel insan, mahkemeye çıkarılır.
Bu arada Obama’nın İçişleri Sekreteri Ken Salazar “Bu süreç hükümetin iç kurallarına aykırı olarak gerçekleşmiştir” demektedir, tüm bu ihale süreci için. Tim’in sergilediği şahane sivil itaatsizlik örneğiyle pratik olarak zaten çuvallayan ihale süreci ardından tamamen iptal edilir.
Bu arada iklim mücadelesinin önde gelen isimleri Naomi Klein, Bill McKibben, James Hansen ve Terry Tempest Williams de açık bir mektup yayınlayarak “helal olsun Tim!” derler : “yıllardır süregelen enerji politikasına karşı yapılan en yaratıcı protestolardan biri; hepimizin ve geleceğimizin adına yapılmış derin bir davranış, onurlu bir hareket.”
Mahkeme sürecine geri dönelim : 5 gün süren bir duruşma süreci sonunda mahkeme Tim’e 75.000 dolar para ve 10 yıl hapis cezası verir. Duruşma sırasında doğru düzgün konuşturulmaz, tüm sürecin zaten kanun dışı ve yok hükmünde olması gerektiğini anlatmasına izin verilmez.
“Yargıya güvenin” cümlesini kuru kuruya, ağza tekerleme yapar gibi söylemek sadece Türkiye’de değil, ABD’de de boş ve anlamsız kaçmaktadır yani.
Mahkeme sürecinin sonuçlandığı perşembe günü Tim’in adliye çıkışında kendisini bekleyenlere yaptığı bir konuşma var ki, bu yazının esas kuryelik yapmak istediği mesaj da odur. Çevirisi aceleye geldi, bir kusur varsa affola.
***
“Dünya bizim nasıl bir tepki vereceğimizi merak ediyordu, ve hepiniz neşeli ve mağrur bir tepki verdiniz. Sahip olduğunuz gücün onların sahip olduğu herhangi bir güç karşısında boyun eğmeyeceğini gösterdiniz, ve bu haftanın en önemli olayı budur.
Şu mahkeme binasının içinde yaşanan herşey beni yalnız ve aciz olduğuma inandırmaya gayret etti. Benim tek başına, kolaylıkla kırılabilecek ufak bir parmak olduğuma ikna etmeye çalıştılar beni. Sizler ise bana ve hepimize benim ufak bir parmak olmadığımı, ama bir sürü parmağı olan bir yumruğun ufak bir parçası olduğunu hatırlattınız. Onların elindeki güçlerle kırılamayacak, güçlü bir yumruk.
Bu yumruk şiddetin sembolü değil. bu yumruk bizim birlik olduğumuzu asla unutmayacağımızın bir sembolü. Zayıf olduğumuz yalanına kanmayacağımızın bir sembolü. Parçalanmayacağımızın ve asla geri adım atmayacağımızın bir sembolü. Sağlıklı ve adil bir dünya hayalimize sadık kalacağımızın, ve bu hayali gerçekleştirecek olan her geçen gün büyüyen bir hareketi hep birlikte, adım adım inşa ettiğimizin sembolü. O mahkeme salonundaki bütün iktidar sahipleri benim zayıf ve yalnız bir parmak olduğumu sanmamı istediler; ama daha doğmamış çocuklarımız bize güçlü bir yumruk olduğumuz gerçeğini hatırlatıyor her an.
Şimdi hapse gideceğim, bunu hepimiz biliyoruz. Biliyoruz ki gerçek bu, ve bu benim yapmam gereken ufak bir iş yalnızca. Bu benim karşı karşıya olduğum bir bedel, benden önce birçokları da adalet için hapse girdi. Eğer hayallerimize sadık kalacaksak, benden sonra da bir çokları hapse girecek. Bu mücadelenin kolay kazanılmayacağını iyi biliyoruz. Mücadeleye başladığımız andan beri, çok iyi biliyoruz.
Okyanusta yükselen ve gerisin geri dönmeyi reddeden her dalga kıyıya çarpar, er ya da geç. Kıyıya çarpmaktır zaten amacı da; zira bir defa yükseldi mi okyanusun ortasında, görür ki ufak bir dalga değildir yalnızca, kocaman bir okyanusun bir parçasıdır aslında. En sarp kıyılardaki en sivri kayalar bile okyanusu parçalayamaz. Okyanusu hiç bir zaman yenemez kayalar, çünkü okyanusun ta kendisidir kıyılara şekil veren.
Bugün burada başladığımız şey işte bu. Dalga üstüne dalga üstüne dalga, kıyıya vuracağız. Her vuruşumuzda o kıyıyı biraz daha yaklaştıracağız hayallerimizdeki haline.
Bu okyanusun parçası olduğunuz için hepinize teşekkür ederim.”
Konuşmanın videosunu şu adreste ingilizce olarak izleyebilirsiniz. Konuşmanın tam metnine de şu adresten ulaşabilirsiniz.
***
Not : Geçen hafta kendimi bu hafta devamını getirmek umuduyla “iletişim”in derin sularına atmıştım. Önce Viktor’un kaybıyla sarsılan yürek “ardından ve anısına bir dosya hazırlana” dedi, ardından da başka bir kahraman olan Tim De Christopher’la karşılaştım. İletişim konusu başka bahara kaldı.
Viktor Ananias hakkında hazırladığımız dosya haberinin pazartesi sabahı itibariyle Yeşil Gazete’de okunabileceğini de belirtelim.