Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Dinginlik ve mücadele üzerine

0

Epeydir yazılarıma ara vermiştim. Bunun pek çok nedeni var. Bu nedenlerin çoğu şimdi de geçerliliğini koruyor. Yine de biraz zaman yaratıp yazmaya çalışmalıyım diye düşünerek tekrar kaleme sarıldım.

Öyle bir zaman diliminden geçiyoruz ki, hemen hepimiz fitili ateşlenmeye hazır dinamit lokumları gibiyiz. Nereye baksak haksızlık, adaletsizlik, şiddet, zorbalık, zulüm, sömürü. Yalnızca Türkiye değil, dünya böyle. Elbette Türkiye’de durum çok daha vahim.

Hâl böyle olunca ne ruh ne de beden sağlığını korumak kolay oluyor. “Bana ne” deseniz, “ben yalnızca kendime ve sevdiklerime bakarım”, “gerisi beni ilgilendirmez”, bu hiç insanca değil. Mücadeleye girdiğinizde de dinginliğinizi korumanız kolay olmuyor.

Önce dinginlikten başlayalım. Ne demek dinginlik?

Sözlüklerde “dingin olma durumu, sükûnet” şeklinde tanımlanıyor. Etimolojik açıdan ise Orta Türkçedeki ‘tınç’ ya da ‘tinç’, onların da Eski Türkçedeki nefeslenmek, dinmek, dinlenmek anlamına gelen ‘tın’ sözcüğünden geldiğini görüyoruz.

Dinginlik, koşullar ne olursa olsun insanın kendi içinde yakalamaya çalıştığı olumlu bir denge durumu. Dinginlik asla kayıtsızlık ya da tepkisizlik değil. Veya hiçbir şeye sesini çıkarmadan her şeye seyirci kalmak.

Stoacı yaşam pratikleri üzerine yazdığı ‘Güzel Yaşam Kılavuzu’[1] adlı kitabında William B. Irvine şöyle diyor dinginlikle ilgili:

“Ve göreceğiz ki stoacıların aradığı dinginlikle sakinleştirici içince gelen sakinliğin alakası yok. Yani amaç, zombi gibi olmak değil. Daha ziyade öfke, keder, endişe ve korku gibi olumsuz duygulara yer olmaması ve bilhassa sevinç gibi olumlu duyguların mevcut olması niteliğiyle öne çıkan bir duruma ulaşmak.”

Mücadele ise böyle bir dünyada en insanca tepkilerden biri. Arapça cdl köküne dayanan ve kavga, tartışma anlamına gelen ‘mucadala’ sözcüğünden dilimize geçmiş.

Haksızlıklar karşısında sessiz kalmak o haksızlığa ortak olmak demek bir nevi. Bunca haksızlığın olduğu bir dünyada, hepsine olmasa bile hiç değilse birine ya da birkaçına karşı mücadeleye girişmek bana göre insan olmanın en temel şartlarından biri.

Paulo Coelho, ‘Okçu’nun Yolu’[2] adlı eserinde şöyle diyor:

“Dostlarının illa herkesin bakıp etkilendiği ve, ‘Daha iyisi yok’ dediği insanlar olması şart değil. Tam tersi: Hata yapmaktan korkmayan ve hata yapabilen insanlar olmalılar. Yaptıkları işler tam da bu yüzden her zaman takdir görmeyebilir. Ancak dünyayı asıl değiştirenler böyle insanlardır, nice hatanın ardından doğru şeyler yapar ve çevreleri için büyük fark yaratırlar.

“Böyleleri takınmaları gereken tutumu belirlemek için oturup bir şeylerin gerçekleşmesini bekleyen insanlar değildir: Yapmaları gereken hamlelere eylem halindeyken karar verir, ne kadar riskli olacağını bilseler de bundan vaz geçmezler.”

Coleho’nun cümlelerindeki öğretiyi ki, bence bu öğreti nasıl mücadele edilir öğretisidir büyük oranda, daha net bir şekilde şöyle ifade edebiliriz: Tavrını koy, eyleme geç, kararlar ver, gerekirse hatalar yaparak doğruyu bul ve dünyayı değiştir. Ve en önemlisi, asla takdir bekleme.

Mücadele ederken dinginliği sağlamanın yolları…

Marifet iltifata tabiymiş. Mücadele değil. Mücadele eden insanlar nadiren takdir bolca eleştiri alır. Hele de güçlüye karşı mücadele ediyorsanız. Zaten mücadele denilen şey zayıfa karşı olmaz ki!

Mücadele bir cesaret işidir aynı zamanda. Dert ettiğiniz şeyi çözmeye çalışmanın bedeli olur çoğunlukla. Bu bedeli ödeyecek kadar yüreği olmayanlar hep kaçak dövüşürler. En sık başvurdukları gerekçe de “ben politik konulara karışmak istemiyorum” cümlesidir. Oysa bu eylemsizlik politik konulara karışmanın daniskasıdır. Çünkü bu dünyada her şey politiktir. Güçlü ne yaparsa yapsın, mazlum ne kadar ezilirse ezilsin ben görmezden gelirim demek güçlünün yanında saf tutmak, onun lehine politikaya karışmak değil midir?

Mücadele yıpratır insanı. Yalnızca ruhta değil bedende de sorunların oluşmasına yol açar. En önemlisi dinginlik kaybolur. Zihin sürekli devinim halindedir. Uyku uyuyamaz, huzur bulamaz hale gelinir. Göğüs kafesinin içinde atlar koşturuyor gibi olur çoğu zaman.

Peki, mücadele ederken dinginlik nasıl sağlanır? Bunun tek bir yolunun olduğunu sanmıyorum. Herkese uyacak bir reçete bulmak imkânsız.

Kimisi izole eder kendini, kapanır. Kimisi kitaba, filme, müziğe sarar. Arkadaşlar, dost sohbetleri imdada yetişir bazen. Bazısı bir futbol maçına gidip içinden geldiği gibi küfreder.[3] Bazısı da sevgilinin kollarında arar kaybettiği dengeyi. Ben, örneğin, belki hepsinden biraz ama mümkünse kendimi doğaya, ormana atarak daha çok. Hiçbir yere gidemesem de kaldırım kenarında yaşama tutunan otlara bakar, onlardan dersler çıkarmaya çalışırım.

Dinginlik benim için fırtınanın tam ortasındayken bile durgun bir koyda demir atmış gibi olabilme halidir. Zihin daha düzgün çalışır, bedeni daha güçlü kontrol eder.

Dinginlik olmadan mücadele kazanılmaz. Ne yapıp etmeli, dinginliği sağlamanın bir yolu bulunmalı. Çok zor, biliyorum ama mümkün. Dinginlik, mücadele için ihtiyaç duyduğumuz gücün çoğunu verecektir bize. Geri kalanını da zaten haklılığımızdan alırız.

*

[1] Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 4. Baskı, Haziran 2023, çeviren: K. Orkun Çatık
[2] Can Yayınları, 7. Baskı, Ekim 2022, çeviren: Emrah İrme
[3] Bu benim hiç anlamadığım ve önermediğim bir yöntem olsa da bel bağlayana epey şahit oldum.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.