Köşe Yazıları

Vicdani Ret Meselesi – 2

0

Burada Vicdani Reddini açıklayan Hülya Tarman ‘ının mektubunu yayınlıyorum. Öylesine güzeldi ki, ben yazmayıp ona bıraktım bu satırları. Eğer Hülyanın kampanyasına destek vermek isterseniz :

www.hulyatarmanadestek.blogspot.com adresine mail atabilirsiniz.

“Sayın Cumhurbaşkanım,

Eski güvercinleri çok özledim. Uzun zamandır gözlediğim güvercinler minik kırıntılar için birbirlerinin gözlerini oyuyor. Kentlerin güvercinleri sürü halinde insanların üzerine uçuyor! Artık yokluğun, acının, kırıntıları onları doyuruyor! Bana kalsa tez elden değişmeli barış simgesi! İllaki bir simge olacaksa en denk düşenidir Anka kuşu! Yana yana, yakıla yakıla yeniden doğabildiğinden. Hem belli mi olur efsane belki gerçek olur!

Barışı; çatışma ya da savaşın mevcut olmadığı koşullar olarak değil, çatışmacı, ayrımcı ve düşmanlık söylemlerinin militarizmin etkin şekilde önlendiği ve koşullarının ortadan kaldırıldığı, temel insan hakları ve özgürlüklerinin tesis edildiği, siyasal ve hukuksal düzenlemelerin insanın ve hayatın değeri temelinde kurulduğu bir düzen olarak tanımlamak gerekir.

Farklı kimlikler ve bakış açılarıyla ortak bir hedefte, yani kendi içimizde içinde yaşadığımız toplumda ve bu yer kürede, barışın tesis edilerek sürekli kılınmasında, kadın bakış açısını ve taleplerini ortaya koymak üzere, bu temelde buluşabileceğim herkesle yürüdüm, yürüyorum…

Aklım ve kalbim yakın ve uzak hiç bir savaşı benim savaşım kılamaz! İşte bu nedenle uzun zamandır aklımı ve kalbimi kolkola gezdirme çabasındayım.

Bu bir duruş ve inat oldu! Akılsız duygu, duygusuz akıl yabancılaşma hemen kapının ardında! Hayır kendime ve yaşadığım her şeye tanık kalacağım. Bedeli çok ağır olsa da; sivil, sade, sıradan olma inadı bu.

Çıktığım bu kararlı, ısrarlı yolculuğum beni; 2006-2007 yıllarında Diyarbakır’a, Van’a, Urfa’ya ve Batman’a götürdü.

O yıllarda sayısız defa gidip dönüyorken ben, vakit henüz ‘açılım’ vakti değildi! İnsanlığıma, insana duyduğum vefa borcu, vicdanımla barışık kalma derdiydi. Ne yana geçsem karşıda kalmama rağmen!

İhtiyacım vardı yani…Çocuklarla, kadınlarla, gençlerle dertleşmeye, konuşmaya. Çalıştım, konuştum, dertleştim, araştırdım ve yazdım.

2007 Mayısı’nda Diyarbakır’da ” aklıevvel” hayalgüçleri çok farklı çalışan iki kişi ile ”sorunum” oldu. Önemsemedim. ”Kişisel” buldum. Bir nevi ” iş kazası” diye baktım. Ta ki onlar işi sokak ortasında ölüm tehditine, dahası dönemin valisine suikast yapma ve yaptırma ile itham ettirmeye vardırıncaya dek.

İşte o an burası Türkiye, burası Diyarbakır gerçeği ile yüzleştim. Dehşete kapıldım. Komplolar da bir gerçeğimiz. Ya üzerimden komplo kurulduysa kaygısı, korkusu ile savcılığa suç duyurusunda bulundum.

İlerleyen saatlerde müşteki ”şüpheli” konuma terfi ederek şikayetçi olduğum iki kişi ile birlikte Diyarbakır Emniyetinin 2,5 gün ”misafiri” oldum.

Can güvenliğim kalmamıştı artık. Kimdiler, ne idiler bilmiyordum. Döndüm, evime geldim. On gün geçmişti ya da geçmemişti, bu kez gerçekten hedefe konulan olmuştum. Takvim ve Star gazeteleri 22 Haziran 2007′de yaptıkları haberde; suç duyurusunda bulunduğum iki kişi ve hayatımda hiç görmediğim bir şahısla birlikte beni ” 4 canlı bomba” diye işaretlemişti. Oysa bir araştırmacı olarak, çantamda ve aklımda, ses kayıt cihazım, fotoğraf makinem, son derece sivil sorularım ve insan sevgim vardı. Hiç kabul edilebilir değildi bu töhmetin altında kalmak. O günleri ben ve ailem nasıl yaşadık, neler oldu bitti, bir biz bir de Allah bilir.

Annem şimdi biz ne deriz herkese demeye devam ediyor. Ve her kapı çalındığında hala çok tedirgin. Kısaca geçmedi bu travma sürüyor.

Hukuk mücadelem Yargıtay’ın ” muhteşem” kararı ile son buldu. Yargıtay diyor ki, kamu yararına ise haber; ”bombacı” da olabilirsin! Aklım erdiğinden beri savaşa hayır demişken hem de!

Böyle “buyurdu” Yargıtay boynum kıldan ince, diyemiyorum..

Israrlı bir barış gönüllüsü, savaş karşıtı feminist bir aktivist olarak durum fena halde”kanıma dokunuyor”

Bu olayda “kamu yararına” can güvenliğim de dahil tüm kişilik haklarım çiğnendi, politik duruşum hiçlendi ve üstüne hukukla mühürlendi.

Bu mudur Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin nihai adaleti?

kiminle, neyle olsun mesafelenmem… cismim burda ama ruhum çoktan gitti uzaklara…

biliyorum bir anlamım ve önemim yok “sesiz” ve “ünsüz” bir tanığıyım ben bu dünyanın…

ama zaten hep isimsizler düşmüştür yollara… büyük değişimleri onlar yapmıştır!

Adalet istiyorum! Bu ülkeden adalet alacağım var. Haklıyım.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Salt bu ülkenin adaletine inancım tükendiğinden değil, bu ülkede adalet istemek için çalacak başka kapım kalmadığı için gidiyorum…. “sinsi” “sessiz” olmasın gidişim… “adettendir” haber vermek. İşte elimde kalan tek adres; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi evet gidiyorum…!

En temel insani haklarımı geri almaya!

Saygılarımla,

Hülya Tarman”

You may also like

Comments

Comments are closed.