MİT-PKK görüşmelerinden birine ait bant kaydının ortaya çıkması ve toplumun buna verdiği tepki birçok ezberi bozacak nitelikte. Herkesin açıkça gördüğü şey, toplumun büyük çoğunluğunun müzakereden yana olduğu. Türkiye’nin Batı tarafında yaşayan, devletin dışlayıcı ve şiddet yanlısı diline alışmış insanlar bile ekseriyetle devletin PKK ile masaya oturup silah bırakma şartlarını ciddiyetle konuşmasından memnun görünüyor.
Mithat Sancar’la Yeşil Gazete için geçen Pazartesi günü yaptığım ve bence çok önemli olan röportajın ana fikrini “şiddetle şiddetsiz mücadele etmenin yolu müzakere etmektir” diye özetleyebilirim. Biliyorsunuz politikacısından yazarına kadar milliyetçi-devletçi taife yıllardır “teröristle pazarlık yapılmaz” diye söylenir durur. Ama Türkiye’de müzakerenin önemini vurgulayan kesimler vardı: Kürt siyasi hareketi ve sol-sosyalist örgütler. Bu kesimlerin bu açıdan, Türkiye’nin müzakerenin ne olduğunu yeni yeni anlamaya (belki de bu işin savaşla çözülemeyeceğini gördükten sonra mecburen müzakere üzerine düşünmeye) başlamış çoğunluğuna göre bir üstünlüğü ve öncülüğü olduğunu söylemek, haklarını teslim etmek gerek.
Ama Mithat Sancar’ın müzakereye dair sözünü ettiğim düşüncelerinin birinci kısmı, yani şiddeti şiddetsiz bitirmeyi amaçlamak ve bizi bu amaca yönelten ilkesel şiddet karşıtlığı, bu kesimlerin tamamı tarafından paylaşılan ortak fikriyat sayılmaz. Bu eksiğin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle sormamız gereken sorulardan biri, kendi aralarında ciddi bir etkileşim içinde olan bu iki kesimin yeni duruma ayak uydurup uyduramayacakları olabilir.
Kürt sorunu, şiddet bir şekilde veya bir nedenle meşru görüldüğü sürece çözülemez. Bu önermeye karşı çıkan bütün kesimlerin artık toplumu hakikaten ikna etmeleri gerekiyor.
***
Konuyu somut ve güncel bir noktaya bağlayarak bitireyim. Bildiğiniz gibi Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu, seçim başarısının ardından bir Kongre çatısı altında yoluna devam etmeye karar verdi. Çalışmaları şu anda aktif biçimde devam eden bu Kongre girişiminin hazırlık grubunda ben de Yeşiller Partisi adına bulunuyorum. Bu girişimin özellikle Kürt sorununun çözümü yolunda ortak bir mücadele zemini oluşturacağı, milliyetçiliğe ve ayrımcılığa karşı da panzehir olacağı yönünde umutluyum.
Ama girişimin güçlü bir oluşuma evrilmesi için ezberleri bozmaya cesaret etmesi gerekiyor. Bozulması gereken en önemli ezber de bu işte. Şiddet konusunda teoriye uyan açıklamalar yapmak ya da Kürt halkının şiddete meyyal bir tabanı olduğunu imâ ederek bir nevi popülist sularda dolaşmak bu savaşı durdurmayacak. Durdurur, diyen varsa, bir zahmet nasıl olacağını açıklasın.
Şu andaki ilk ve tek önceliğimiz ise herhalde savaşı durdurmak ve Kürt halkının meşru taleplerinin silahla bastırılmasının önüne geçmek olmalı.
Mesela ben pasifistim. Şiddetle hiçbir şeyin çözülmeyeceğine, şiddetin daha fazla şiddet doğuracağına inanıyorum. Ama (yeter ki bu savaş dursun diye) şiddeti reddetmeden savaşı daha kolay durdururuz diyen herkesi de dinlemeye hazırım.
Herkesin de kendi önkabullerini bir kenara bırakıp dinlemeyi öğrenmesi gerekiyor. Şiddetle bu işin çözülmeyeceğini, şiddetsiz çözümün ve silahsızlanmanın zorunlu olduğunu dinlemeye hazır mısınız?
Eğer bu tartışma cesaretle yapılabilirse, işte ancak o zaman bu Kongre de zamanın ruhunu yakalamayı başarabilir.
Konuyla ilgili önceki yazım “Belki de bütün iş ‘şiddetsiz çözüm’ diyebilmekte…” – 25 Ağustos 2011