Sen bu yaylaları yaylayamazsın! – Mahmut Boynudelik

68853_karadeniz_hesKaradeniz Bölgesi’nde 8 ildeki yaylaları birbirine bağlayacak olan 2 bin 600 kilometrelik Yeşil Yol Projesi doğa savunucularının tepkilerini almakta gecikmedi.

Çılgın yeşil Yol projesi AKP Hükümeti tarafından  bölgeye çekeceği turizm yatırımları ve yaratacağı istihdam artışı nedeniyle savunuluyor. Projenin çerçevesini oluşturan Doğu Karadeniz Turizm Master Planı bölgeye iki milyon turistin çekilmesini öngörüyor. En yetkili ağızdan çıktığı haliyle “Yeşil Yol’la ilgili proje tamamlandığında yaklaşık 1,5 milyar dolarlık harcama karşılığında, yılda 2 milyon turistin gelip geçeceği bu yollarda bırakacağı döviz, yaklaşık 5 milyar dolar.”

Saçılan dolarların cazibesine  kapılmayan ve  yem olarak ortaya konulan pastanın büyüklüğüne kuşkuyla yaklaşarak projeye karşı çıkanlar ise başka bir büyüklüğe, proje ile oluşacak doğal tahribatın büyüklüğüne dikkat çekmeye çalışıyorlar.

Vadileri zaten HES’lerle kurutulmuş Karadeniz’de, derelerin ana kaynaklarının bulunduğu buzul gölleri seviyesine projelendirilen yolların yapımı  ile HES’lere giden suların akışı da değişecek, doğal orman alanları yok olacak, bölgenin biyoçeşitliliği tehdit altına girecek ve tüm ekosistemi geri dönüşü olmayacak bir şekilde bozulacak.

Karadeniz bölgesinde zaten yıllardır iki olgu birbirine paralel olarak yürümekteydi. Bir yandan geleneksel yaylacılık hızla yok olurken, “yayla turizmi“ adı altında süren bir faaliyet  yükselmekteydi. Turizm şirketleri hazırladıkları programlar ile her sene daha fazla sayıda büyük şehirlerden boğulan insanı yayla bölgelerine götürüyor. Bölgenin bozulmaya inatla direnen doğasını, geleneksel mimari örneklerini ve bölgede yaşayan insanları eskiye dair nostaljik bir film  gibi izleme imkanı sunuyorlar.

Yeşil Yol projesi ise bu gidişi hızlandırmayı ve bölgeyi tamamıyla bir lunaparka çevirmeyi amaçlıyor. Projenin adı yayla turizmi ama projenin asli unsuru, yani yaylacı insanları eksik. Bir taraftan yaylacılığı bilinçli olarak yok ederken, yayla turizmini pazarlanacak bir nesne haline dönüştürmek yaşadığımız çağın ruhunu yansıtan düşündürücü bir örnek.

Bir keresinde bilge bir çoban “eskiden önce göçebelikle, ardından yaylacılıkla insanlar hayvanları, yani doğayı takip eder, uyum sağlardı. Simdi şımarık çocuklar gibi doğa bize uyum sağlasın diye olmayacak işlere girişiyoruz” diye konuşmuştu.

Yaylacılık bir yaşam kültürüdür ve bu kültürü oluşturan koşullar bir bir ortadan kalkarken kültürü yaşatmaya çalışmak  da beyhude bir çabadan öteye gitmez.

İnsanlar binlerce yıldır yaylalara çıktılar, çıkarken koyunlarını, keçilerini, ineklerini de beraber götürdüler. Akdeniz tarihçisi Fernand Braudel yaylacılığı dağın ovayla buluşması olarak görüyor ve yaylaya göçme olayını uzun bir evrimin sonu ve belki de erken bir işbölümü olarak tanımlıyor.

Şartlar yaylacılara böyle bir hayatı dayatmıştır.  Yaz gelip de ovalar sararmaya başlamadan hayvanlarını yüksek bölgelerin yazın da yeşilliğini sürdüren otlaklarına götürmek zorundalar. Hani “doğayla uyumlu yaşam” dediğimiz şey tam olarak bu olsa gerek. Nesiller boyunca yazları yaylalara çıkarak  doğayı tahrip etmeden, hem kendilerini yazın sıcaklarından korumanın hem de başlıca ekonomik  faaliyetlerini sürdürmenin yolu olarak yaylacılığı seçmişler.

Yaylacılık zor iştir. Bahar geldiğinde, hayvanlarla beraber bazen günler süren uzun ve çetin bir yola çıkmakla başlar. Yaşamı zorunlu olarak sadeleştiren, kentin nimetlerinde bir çoğunu gereksiz kılan yeni bir yaşam  sunar. Doğanın şartlarına uymaktan başka bir seçenek bırakmaz. Karşılığında havanın en berrağını, suyun en durusunu, yiyeceğin en hakikisini bir nimet olarak sadece yaylacılık yapanlara ayırmıştır. Yaylacılar için tek belirleyici doğanın temposudur ve sonbahar bastırıp geri dönüş yoluna düşmeden kışa hazırlık olarak yapılacak çok iş vardır. Yani, herkes bu yaylaları yaylayamaz.

Oysa yaylacılık çoktandır türlü nedenlerle ve bilinçli politikalarla gözden çıkartılıyor.

Küçük aile işletmelerinin gelişmenin önündeki engel olarak gören ve gösteren zihniyet yaylacılığı önce ideolojik olarak yenilgiye uğrattı.  Küçük aile hayvancılığı geri kalmışlığın bir göstergesi olarak sunuldu. Eşitsiz piyasa koşullarını da devreye sokarak hayvancılığı sadece büyük endüstriyel işletmelerin hakimiyetine bırakma politikası başarıyla hayata geçirildi. Küçük tarımsal işletmelerin desteklenmesi bir yana, bütün teşvikler ve kolaylıklar büyük işletmelere yönlendirildi.

Seneler öncesinde Kürt illerinde  güvenlik gerekçe gösterilerek uygulamaya koyulan yaylalara çıkma yasağının benzeri şimdi Yeşil Yol projesi ile Karadeniz’de. Yıllardır inatla yaylacılığı sürdürmeye çalışan Karadeniz insanının da yayla yolları kesiliyor. Yapılacak Yeşil Yol ile ekolojik yapı iyice bozulup yaylalarda hayvancılık yapmak imkansız hale getirildiğinde Karadeniz insanının önüne ya büyük şehirlerdeki vasıfsız işgücü ordusuna katılma ya da Yeşil Yol vasıtasıyla gelecek 2 milyon turiste bahşiş karşılığı geçmişten kalma bir figür olarak fotoğraflarda poz verme yollarından birini seçme imkanı kalacak.

Braudel yaylalara çıkan geleneksel göç yollarını yüzdeki  yara izlerine benzetir. Çünkü bu yollar binlerce yıllık döngünün bilgeliğinin şahididir. Yayla turizmi için açılacak yollar ise  yaylalara  ve yaylacılığa ölümcül darbeyi vuracak son neşterin izlerini taşıyan açık bir yara olarak sonsuza kadar kanamaya devam edecek.

Mahmut Boynudelik
Mahmut Boynudelik
1957 doğumlu ve YG ekibinin şimdilik yaşça en tecrübelisi, kimsenin bilmediği bağzı eski kelimeleri kullanır. 6 Ağustos 2012’de kırk yılın başında Yeşil Gazete için yazdığı köşe yazısı vasıtasıyla Noam Chomsky, James Hansen ve Bill Mc Kibben ile köşe komşusu olması nedeniyle yerli yersiz övünür. Aslen Yeşil Gazete esenler muhabiridir; yani estikçe yazar. Bazen okur yazar, bazen yazar okumaz, bazen okumadan yazar, bazen okur yazmaz, bazen ne yazar, ne okur. Okumadığı ve yazmadığı zamanlarda Kazdağları ve İstanbul arasında tembellik hakkı aktivistliği yapar. Ha, bir de YG dış köşe ve yorum editörüdür, yorum yazıları göndermeyi düşünüyorsanız iyi geçinmenizde fayda var. Rumuzu: MB

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

EN ÇOK OKUNANLAR