Doğa, neden sonuç ilişkisi içerisinde hareket ediyor. Bu da düşünerek, arkasını iyi planlayarak hareket edersek, doğa içerisinde sorunsuz bir şekilde yaşayabileceğimizi bize gösteriyor. Fakat bu basit ilişkiyi insan denen canlı her zaman kuramıyor. Kafası karışıyor insanın. Aklını çeldiren bazı unsurlar devreye giriyor. Rant giriyor, para giriyor, uluslararası ilişkiler giriyor, yaşananların kendi “arka bahçesi”nde olmayacak olması devreye giriyor. Çok var yani akıl karıştırıcılar. Sonra da bir bakıyoruz ortaya çıkan sonuçların nedenleri apaçık ortadayken ve hatta birileri bunu ısrarla söylemişken; görmesi, düşünmesi gerekenler görmemişler, düşünmemişler ve hatta görmek istememişler. “Ne olur ki?” demişler…
Haksız da sayılmazlar şimdi… Ne olur ki? Rize’de sel oldu. Ne olur ki? Ne olacak ki? Bir kişi hayatını kaybetti. Ne olur ki? Savaş son bir haftada 16 can aldı, hala savaşan taraflarla araya mesafe konmadan barış olabileceğini (hatta barış denebileceğini) düşünüyor insanlar ve savaş da doğal olarak devam ediyor. Ne olur ki? Evler, iş yerleri çamur altında kalmış! Ne olur ki? İlk güçlü yağmurda Ankara ve İstanbul da sel altında kalmayacak mı? Belediye başkanı çıkıp Japonya Tsunami’ye direnemedi, biz yağmura mı direneceğiz? demedi mi? Türkiye’de normal şeyler bunlar!!
Bu kafaya göre normal evet. Fakat, neden ve sonuç ilişkisini kurmadan ilerlersek daha başımıza çok böyle olay gelecek. Onlar da normal olacak. Yine her şey bu kadar açıkken seller, ölümler olacak. Doğa affetmiyor işte. Doğaya baskı, otoriter rejim falan da sökmüyor. (İlgili bir yazı: Doğa sizi dinler mi?)
Derelerini savunan insanlar başkaldırınca gazla, panzerle onları ezebiliyorsunuz ama dereler başkaldırınca yapacak bir şey kalmıyor işte.
Rize’de dereler başkaldırdığı için sel oldu. Bakın ne diyor Rize Belediye Başkanı: “Rize’de denize dikey 23 deremiz var. Bu derelerin varlığı biliniyordu ancak dikkat çekmiyordu. Bunların 4’ü dün taştı. Göreve geldiğimden itibaren bu derelerin problem olabileceğini, bunun belediye imkanları ile düzeltilemeyeceğini söyledim. Bundan 1.5 ay önce Rize ziyaretleri sırasında Orman ve Su İşleri Bakanımız Veysel Eroğlu ile Çevre ve Şehircilik Bakanımız Erdoğan Bayraktar’a da konuyu aktardım. Bu derelerden biri taşarsa, karayolu 70 santimetre yüksek yapıldığı için şehri su basar ve hiçbir şey yapamayız” dedim. Ne kadar basit değil mi işte. Şehirde dereler var, bunların üstü kapatılıyor, ayrıca tüm Karadeniz’de var olan bir de Karadeniz Sahil Otoyolu var. Yoğun yağmurda üstü kapalı dereler taşıyor ama deniz kıyısındaki şehirin içindeki yağmur suyu denize, yine neden sonuç düşünülmemiş bir “şey” yüzünden ulaşamıyor ve sel meydana geliyor. Çünkü, sahil otoyolu para demek, derelerin üstünün kapatılması rant demek. Başkan güzel bitiriyor demecini: “Bunları afet olduğu zaman konuşuyoruz, 15-20 gün sonra ise unutuyoruz.” Fakat oradan gelecek para 15-20 günde kesilmez hani…
Yarın başka yerde de olacak bunlar. Doğayı yok ettikçe, olacak bunlar çünkü. (İlgili bir yazı: Kütahya’dan, Rize’ye doğayı yok ediyoruz!) Doğa dinlemiyor çünkü. Kimi yerde, doğa tamamen çekip gidecek. Bu sefer sel değil, kuraklık bizi bekleyecek. Biz bu sefer de başka yerlere el açıp yağmur bekleyeceğiz. Neden de, sonuç da ortadayken hem de. Türkiye, para hırsıyla yaratılmış doğal felaketlerin ülkesi oldu. Toplum olarak Rize’deki HESlerle, Rize’deki SELler arasındaki o direkt bağı görmediğimiz sürece de, doğal afetlerle yaşamaya alışmamız gerekecek.
Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net